ترجمة معاني القرآن الكريم - الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم * - فهرس التراجم


ترجمة معاني سورة: الأنبياء   آية:

سورة الأنبياء - Sûratu'l-Enbiyâ

من مقاصد السورة:
إثبات الرسالة وبيان وحدة غاية الأنبياء وعناية الله بهم.
Risaletin varlığı ispat edilmiş, rasûllerin gaye ve hedeflerinin bir olduğu ve Yüce Allah'ın onları koruması açıklanmıştır.

ٱقۡتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمۡ وَهُمۡ فِي غَفۡلَةٖ مُّعۡرِضُونَ
İnsanların kıyamet günü amellerinden dolayı hesaba çekilmeleri çok yaklaştı. Oysa ki onlar gaflet içinde dünya ile meşgul olmaları sebebiyle ahiretten yüz çevirmektedirler.
التفاسير العربية:
مَا يَأۡتِيهِم مِّن ذِكۡرٖ مِّن رَّبِّهِم مُّحۡدَثٍ إِلَّا ٱسۡتَمَعُوهُ وَهُمۡ يَلۡعَبُونَ
Rableri katından kendilerine Kur'an'dan her bir ayet indiğinde, onu faydalanacak bir şekilde dinlemezler. Bilakis içinde verilen mesajı umursamadan alay ederek dinlerler.
التفاسير العربية:
لَاهِيَةٗ قُلُوبُهُمۡۗ وَأَسَرُّواْ ٱلنَّجۡوَى ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ هَلۡ هَٰذَآ إِلَّا بَشَرٞ مِّثۡلُكُمۡۖ أَفَتَأۡتُونَ ٱلسِّحۡرَ وَأَنتُمۡ تُبۡصِرُونَ
Kalpleri ondan gafil bir şekilde dinlediler. Zalimler ayetleri inkâr ettiklerini gizleyip kendi aralarında fısıldaşarak şöyle dediler: Bu resul olduğunu iddia eden sizin gibi beşer değil midir? Size karşı üstün bir özelliği yoktur. Getirdiği ancak bir sihirdir. Sizin gibi bir beşer olduğunu anladığınız halde ona tabi mi olacaksınız? Şüphesiz ki onun getirdiği sihirden başka bir şey değildir.
التفاسير العربية:
قَالَ رَبِّي يَعۡلَمُ ٱلۡقَوۡلَ فِي ٱلسَّمَآءِ وَٱلۡأَرۡضِۖ وَهُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلۡعَلِيمُ
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- dedi ki: Rabbim gizlediğiniz sözü bilir. O, göklerde ve yerde her kişinin söylediği tüm sözleri hakkıyla bilir. O, kullarının sözlerini hakkıyla işiten, yaptıkları amellerini hakkıyla bilendir. Bunlara göre onlara karşılıklarını verecektir.
التفاسير العربية:
بَلۡ قَالُوٓاْ أَضۡغَٰثُ أَحۡلَٰمِۭ بَلِ ٱفۡتَرَىٰهُ بَلۡ هُوَ شَاعِرٞ فَلۡيَأۡتِنَا بِـَٔايَةٖ كَمَآ أُرۡسِلَ ٱلۡأَوَّلُونَ
Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in getirdiği din hakkında bocaladılar. Hakkında, kimi zaman; "Açıklaması olmayan karmakarışık rüya!" dediler. Bazen, "Hayır! Bu aslı olmayan bir yalandır" dediler. Kimi zaman da: "O şairdir" dediler. Eğer çağırdığı şeyde doğru söylüyor ise bize daha önceki peygamberlerin, Musa'nın asası ve Salih'in devesi gibi bir mucize getirsin.
التفاسير العربية:
مَآ ءَامَنَتۡ قَبۡلَهُم مِّن قَرۡيَةٍ أَهۡلَكۡنَٰهَآۖ أَفَهُمۡ يُؤۡمِنُونَ
Bu memleket halkından önce mucizeler indirilmesini isteyenler iman etmediler. Oysa ki onlara istemiş oldukları mucizeler verilmişti. Ancak onlar bunu yalanladır. Biz de onları helak ettik. Şimdi bunlar mı iman edecekler?
التفاسير العربية:
وَمَآ أَرۡسَلۡنَا قَبۡلَكَ إِلَّا رِجَالٗا نُّوحِيٓ إِلَيۡهِمۡۖ فَسۡـَٔلُوٓاْ أَهۡلَ ٱلذِّكۡرِ إِن كُنتُمۡ لَا تَعۡلَمُونَ
-Ey Resul!- Senden önce ancak kendilerine vahyettiğimiz erkekleri peygamber olarak gönderdik. Bizler melekleri peygamber olarak göndermedik. Eğer bilmiyorsanız sizden önceki ehlikitab'a (âlimlerine) sorun.
التفاسير العربية:
وَمَا جَعَلۡنَٰهُمۡ جَسَدٗا لَّا يَأۡكُلُونَ ٱلطَّعَامَ وَمَا كَانُواْ خَٰلِدِينَ
Gönderdiğimiz resulleri yemek yemeyen bedenlere sahip özellikte kılmadık. Bilakis onlar diğer insanların yemek yediği gibi yerler. Ölümsüz bir şekilde dünyada kalıcı da değillerdir.
التفاسير العربية:
ثُمَّ صَدَقۡنَٰهُمُ ٱلۡوَعۡدَ فَأَنجَيۡنَٰهُمۡ وَمَن نَّشَآءُ وَأَهۡلَكۡنَا ٱلۡمُسۡرِفِينَ
Sonra resulleri ve Müminlerden dilediğimiz kimseleri helak olmaktan kurtarıp resullerimize verdiğimiz sözü yerine getirdik. Allah'ı inkâr ederek ve günahları işleyerek haddi aşanları helak ettik.
التفاسير العربية:
لَقَدۡ أَنزَلۡنَآ إِلَيۡكُمۡ كِتَٰبٗا فِيهِ ذِكۡرُكُمۡۚ أَفَلَا تَعۡقِلُونَ
Ant olsun ki size Kur'an'ı indirdik, eğer onu tasdik eder onun içindeki ile amel ederseniz şeref ve itibarınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? Ona iman etmeye ve içerdiği şey ile amel etmek için acele etmeyecek misiniz?
التفاسير العربية:
من فوائد الآيات في هذه الصفحة:
• قُرْب القيامة مما يستوجب الاستعداد لها.
Kıyametin çok yakın olması, onun için hazırlık yapmayı gerektirir.

• انشغال القلوب باللهو يصرفها عن الحق.
Kalplerin boş işlerle meşgul olması onları haktan uzaklaştırır.

• إحاطة علم الله بما يصدر من عباده من قول أو فعل.
Yüce Allah'ın ilmi, kulların tüm söz ve fiillerini kuşatmıştır.

• اختلاف المشركين في الموقف من النبي صلى الله عليه وسلم يدل على تخبطهم واضطرابهم.
Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'in konumu ile ilgili müşriklerin ihtilaf etmesi, karışıklık ve huzursuzluk içinde olduklarına delalet eder.

• أن الله مع رسله والمؤمنين بالتأييد والعون على الأعداء.
Şüphesiz ki düşmanlarına karşı yardım ederek ve destek olarak Yüce Allah resuller ve Müminlerle beraberdir.

• القرآن شرف وعز لمن آمن به وعمل به.
Kur'an, kendisine iman edip onunla amel eden kimseler için şeref ve izzettir.

وَكَمۡ قَصَمۡنَا مِن قَرۡيَةٖ كَانَتۡ ظَالِمَةٗ وَأَنشَأۡنَا بَعۡدَهَا قَوۡمًا ءَاخَرِينَ
Biz küfür ile zulmetmekte olan nice memleketleri helak ettik. Onlardan sonra başka kavimler yarattık.
التفاسير العربية:
فَلَمَّآ أَحَسُّواْ بَأۡسَنَآ إِذَا هُم مِّنۡهَا يَرۡكُضُونَ
Helak olanlar onları köklerinden söküp, yok eden azabımızı görünce, korku içinde yaşadıkları şehirlerinden hızlıca kaçıyorlardı.
التفاسير العربية:
لَا تَرۡكُضُواْ وَٱرۡجِعُوٓاْ إِلَىٰ مَآ أُتۡرِفۡتُمۡ فِيهِ وَمَسَٰكِنِكُمۡ لَعَلَّكُمۡ تُسۡـَٔلُونَ
Küçümsenerek/alaya alınarak onlara şöyle seslenildi: Kaçmayın, zevküsefa sürdüğünüz bolluk içindeki yaşantınıza ve evlerinize dönün. Çünkü yaptığınız dünyalık işlerden sorulacaksınız.
التفاسير العربية:
قَالُواْ يَٰوَيۡلَنَآ إِنَّا كُنَّا ظَٰلِمِينَ
Günahlarını itiraf eden bu zalimler şöyle dediler: Vay başımıza gelenler bizim helakımız ve hüsranımız yakındır. Şüphesiz biz Allah'ı küfredip inkâr etmekle zalimlerden olduk.
التفاسير العربية:
فَمَا زَالَت تِّلۡكَ دَعۡوَىٰهُمۡ حَتَّىٰ جَعَلۡنَٰهُمۡ حَصِيدًا خَٰمِدِينَ
Onlar günahlarını itiraf etmeye ve kendilerine helak olmaları için beddua etmeye, ettikleri duayı tekrarlamaya devam ederken onları biçilmiş ekine ve hareket edemeyen ölülere çevirdik.
التفاسير العربية:
وَمَا خَلَقۡنَا ٱلسَّمَآءَ وَٱلۡأَرۡضَ وَمَا بَيۡنَهُمَا لَٰعِبِينَ
Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri boş iş ve oyun olsun diye yaratmadık. Bilakis o ikisini kudretimize delalet etmesi için yarattık.
التفاسير العربية:
لَوۡ أَرَدۡنَآ أَن نَّتَّخِذَ لَهۡوٗا لَّٱتَّخَذۡنَٰهُ مِن لَّدُنَّآ إِن كُنَّا فَٰعِلِينَ
Eğer bir eş ve çocuk edinmek isteseydik kendi katımızdan bunu edinirdik. Ancak bundan beri olduğumuz için böyle yapacak değiliz.
التفاسير العربية:
بَلۡ نَقۡذِفُ بِٱلۡحَقِّ عَلَى ٱلۡبَٰطِلِ فَيَدۡمَغُهُۥ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٞۚ وَلَكُمُ ٱلۡوَيۡلُ مِمَّا تَصِفُونَ
Bilakis resullerimize vahyettiğimiz hakkı, küfür ehlinin sahip olduğu batılın üzerine atar, bırakırız da onun işini bitirir ve yok olup gider. -Ey Allah'ın eş ve çocuk edindiğini söyleyenler!- O'nu kendisine yakışmayan şeylerle vasıflandırdığınız için helak olacaksınız.
التفاسير العربية:
وَلَهُۥ مَن فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۚ وَمَنۡ عِندَهُۥ لَا يَسۡتَكۡبِرُونَ عَنۡ عِبَادَتِهِۦ وَلَا يَسۡتَحۡسِرُونَ
Göklerin ve yerin mülkü yalnızca Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'ya aittir. O'nun katında bulunan melekler O'na ibadet etme hususunda kibirlenmez ve yorgunluk hissetmezler.
التفاسير العربية:
يُسَبِّحُونَ ٱلَّيۡلَ وَٱلنَّهَارَ لَا يَفۡتُرُونَ
Gece ve gündüz Yüce Allah'ı aralıksız tespih etmeye devam ederler. Bundan bıkıp usanmazlar.
التفاسير العربية:
أَمِ ٱتَّخَذُوٓاْ ءَالِهَةٗ مِّنَ ٱلۡأَرۡضِ هُمۡ يُنشِرُونَ
Bilakis müşrikler, Allah'tan gayrı ilahlar edindiler. Onlar ölüleri diriltemezler. Bunu yapmaktan aciz olana nasıl ibadet ediyorlar?
التفاسير العربية:
لَوۡ كَانَ فِيهِمَآ ءَالِهَةٌ إِلَّا ٱللَّهُ لَفَسَدَتَاۚ فَسُبۡحَٰنَ ٱللَّهِ رَبِّ ٱلۡعَرۡشِ عَمَّا يَصِفُونَ
Şayet göklerde ve yerde Yüce Allah'tan başka birçok ilah olsaydı, mülk hakkında ilahların çekişmesinden dolayı gökler ve yer fesada uğrardı. Ancak gerçek bunun aksidir. Arş'ın Rabbi olan Yüce Allah müşriklerin yalan yere vasfettiği gibi ortakları olmasından münezzeh ve yücedir.
التفاسير العربية:
لَا يُسۡـَٔلُ عَمَّا يَفۡعَلُ وَهُمۡ يُسۡـَٔلُونَ
Yüce Allah mülkünde ve hükmünde tek olandır. Takdir ettiği ve hükmettiği şeyde kimse O'na hesap soramaz. Ancak O, kullarına yaptıklarından dolayı hesap sorar ve amellerinin karşılığını verir.
التفاسير العربية:
أَمِ ٱتَّخَذُواْ مِن دُونِهِۦٓ ءَالِهَةٗۖ قُلۡ هَاتُواْ بُرۡهَٰنَكُمۡۖ هَٰذَا ذِكۡرُ مَن مَّعِيَ وَذِكۡرُ مَن قَبۡلِيۚ بَلۡ أَكۡثَرُهُمۡ لَا يَعۡلَمُونَ ٱلۡحَقَّۖ فَهُم مُّعۡرِضُونَ
Bilakis Allah'tan başka ilahlar edindiler. -Ey Resul!- O müşriklere de ki: Haydi onların ibadeti hak ettiğine dair delilinizi getirin. Bu bana indirilen kitapta ve önceki resullere indirilen kitaplarda sizin için hiçbir delil yoktur. Bilakis müşriklerin bir çoğu cehalet ve taklitten başka bir şeye dayanmıyorlar. Onlar hakkı kabul etmekten yüz çevirirler.
التفاسير العربية:
من فوائد الآيات في هذه الصفحة:
• الظلم سبب في الهلاك على مستوى الأفراد والجماعات.
Zulüm, fertlerin ve toplumların helak olma sebebidir.

• ما خلق الله شيئًا عبثًا؛ لأنه سبحانه مُنَزَّه عن العبث.
Yüce Allah hiçbir şeyi oyun olsun diye yaratmamıştır. Çünkü Allah -Subhânehu ve Teâlâ- boş işle uğraşmaktan münezzehtir.

• غلبة الحق، ودحر الباطل سُنَّة إلهية.
Hakkın galip gelmesi ve batılın mağlup olması ilahi bir kanundur.

• إبطال عقيدة الشرك بدليل التَّمَانُع.
Birden fazla ilahın olmasının imkansızlığı şirk akidesini iptal etmektedir.

وَمَآ أَرۡسَلۡنَا مِن قَبۡلِكَ مِن رَّسُولٍ إِلَّا نُوحِيٓ إِلَيۡهِ أَنَّهُۥ لَآ إِلَٰهَ إِلَّآ أَنَا۠ فَٱعۡبُدُونِ
-Ey Resul!- "Senden önce gönderdiğimiz bütün resullere benden başka hak mabut (ilah) yoktur. O halde yalnızca bana ibadet edin ve bana hiçbir şeyi ortak koşmayın!" diye vahyetmişizdir.
التفاسير العربية:
وَقَالُواْ ٱتَّخَذَ ٱلرَّحۡمَٰنُ وَلَدٗاۗ سُبۡحَٰنَهُۥۚ بَلۡ عِبَادٞ مُّكۡرَمُونَ
Müşrikler dediler ki: Yüce Allah melekleri (kendine) kızlar edindi. Allah -Subhânehu ve Teâlâ- söyledikleri bu yalandan uzak ve münezzehtir. Bilakis melekler, Allah Teâlâ tarafından ikram edilen kendisine yakın kılınan kullarıdır.
التفاسير العربية:
لَا يَسۡبِقُونَهُۥ بِٱلۡقَوۡلِ وَهُم بِأَمۡرِهِۦ يَعۡمَلُونَ
Rablerinden önce bir söz söylemezler. Onlara konuşmalarını emrettiğinde konuşurlar. O'nun emri ile amel ederler. Onun hiçbir emrine muhalefet etmezler.
التفاسير العربية:
يَعۡلَمُ مَا بَيۡنَ أَيۡدِيهِمۡ وَمَا خَلۡفَهُمۡ وَلَا يَشۡفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ٱرۡتَضَىٰ وَهُم مِّنۡ خَشۡيَتِهِۦ مُشۡفِقُونَ
Onların yaptıkları ve yapacakları amellerini bilir. Kendisine şefaat edilmesinden razı olduğu kimselere izni olmadan şefaat talebinde bulunmazlar. Onlar korkularından dolayı Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'dan sakınırlar. Emir ve yasakladıkları şeylerde O'na asla muhalefet etmezler.
التفاسير العربية:
۞ وَمَن يَقُلۡ مِنۡهُمۡ إِنِّيٓ إِلَٰهٞ مِّن دُونِهِۦ فَذَٰلِكَ نَجۡزِيهِ جَهَنَّمَۚ كَذَٰلِكَ نَجۡزِي ٱلظَّٰلِمِينَ
Farz edelim ki meleklerden kim şöyle derse: Şüphesiz ben de Allah’tan başka bir ilahım. Kıyamet günü biz bu söylediği sözden dolayı ona cehennem azabıyla karşılığını veririz, orada ebedî kalacaktır. Yüce Allah'ı şirk ve küfür ile küfreden zalimleri bu cezanın aynısı ile cezalandırırız.
التفاسير العربية:
أَوَلَمۡ يَرَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓاْ أَنَّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ كَانَتَا رَتۡقٗا فَفَتَقۡنَٰهُمَاۖ وَجَعَلۡنَا مِنَ ٱلۡمَآءِ كُلَّ شَيۡءٍ حَيٍّۚ أَفَلَا يُؤۡمِنُونَ
Allah hakkında küfür içinde olanlar gökler ve yer birbirine bitişik iken, aralarında bir boşluk yokken ondan yağmuru indirdiğimizi, onların arasını ayırdığımızı, gökten yeryüzüne indirdiğimiz su ile bitki ve canlılar gibi her şeye hayat verdiğimizi görmediler mi? Bundan ibret alıp yalnızca Allah'a iman etmeyecekler mi?
التفاسير العربية:
وَجَعَلۡنَا فِي ٱلۡأَرۡضِ رَوَٰسِيَ أَن تَمِيدَ بِهِمۡ وَجَعَلۡنَا فِيهَا فِجَاجٗا سُبُلٗا لَّعَلَّهُمۡ يَهۡتَدُونَ
Üzerindekileri sarsmasın diye yeryüzünde sabit dağlar yarattık. Onlar için geniş yol ve geçitler meydana getirdik ki yolculuk yaparak gitmek istedikleri yere onları götürsün.
التفاسير العربية:
وَجَعَلۡنَا ٱلسَّمَآءَ سَقۡفٗا مَّحۡفُوظٗاۖ وَهُمۡ عَنۡ ءَايَٰتِهَا مُعۡرِضُونَ
Gökyüzünü direksiz olarak yıkılmaktan korunmuş tavanlardan bir tavan kıldık. Ve (gökyüzünü) gizli bir şekilde dinlenilmesinden (Şeytanların gizlice dinlemelerini engellemek için) korunaklı kıldık. Müşrikler, -Güneş ve Ay gibi- gökyüzündeki ayetlerden ibret almadan yüz çeviriyorlar.
التفاسير العربية:
وَهُوَ ٱلَّذِي خَلَقَ ٱلَّيۡلَ وَٱلنَّهَارَ وَٱلشَّمۡسَ وَٱلۡقَمَرَۖ كُلّٞ فِي فَلَكٖ يَسۡبَحُونَ
Yüce Allah, canlılar dinlensinler diye geceyi, geçimlerini sağlamak için de gündüzü yaratmıştır. Güneş'i gündüzün alameti, Ay'ı da gecenin alameti olarak yarattı. Güneş ve Ay'dan her biri kendi yörüngesinde akıp gider. Ne o yörüngeden sapar, ne de başka tarafa meyleder.
التفاسير العربية:
وَمَا جَعَلۡنَا لِبَشَرٖ مِّن قَبۡلِكَ ٱلۡخُلۡدَۖ أَفَإِيْن مِّتَّ فَهُمُ ٱلۡخَٰلِدُونَ
-Ey Resul!- Senden önce hiçbir beşere bu hayatta ebedî olarak kalmasına izin vermedik. Şayet senin bu hayatta ecelin gelir de ölürsen, onlar senden sonra kalacaklar mı? Kesinlikle hayır!
التفاسير العربية:
كُلُّ نَفۡسٖ ذَآئِقَةُ ٱلۡمَوۡتِۗ وَنَبۡلُوكُم بِٱلشَّرِّ وَٱلۡخَيۡرِ فِتۡنَةٗۖ وَإِلَيۡنَا تُرۡجَعُونَ
Her Mümin ya da kâfir nefis dünyada ölümü tadacaktır. -Ey İnsanlar!- Dünya hayatında sizi sorumluluk, nimet ve belalar ile imtihan ederiz. Ölümünüzden sonra başkasına değil yalnızca bize döndürüleceksiniz. Biz de işlemiş olduğunuz amellerin karşılığını vereceğiz.
التفاسير العربية:
من فوائد الآيات في هذه الصفحة:
• تنزيه الله عن الولد.
Yüce Allah çocuk edinmekten münezzehtir.

• منزلة الملائكة عند الله أنهم عباد خلقهم لطاعته، لا يوصفون بالذكورة ولا الأنوثة، بل عباد مكرمون.
Yüce Allah katında melekler birer kuldur. Onları kendisine itaat etmeleri için yaratmıştır. Onlar, erkeklik ya da dişilik ile vasfedilmezler. Bilakis kendilerine ikram edilen kullardır.

• خُلِقت السماوات والأرض وفق سُنَّة التدرج، فقد خُلِقتا مُلْتزِقتين، ثم فُصِل بينهما.
Gökler ve yeryüzü kademe kademe yaratılmıştır. İlk başta birbirine bitişik olarak yaratılmıştır. Sonra ikisinin arası ayrılmıştır.

• الابتلاء كما يكون بالشر يكون بالخير.
Başa gelen musibetler şer ile olduğu gibi hayır ile de olabilir.

وَإِذَا رَءَاكَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓاْ إِن يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَٰذَا ٱلَّذِي يَذۡكُرُ ءَالِهَتَكُمۡ وَهُم بِذِكۡرِ ٱلرَّحۡمَٰنِ هُمۡ كَٰفِرُونَ
-Ey Resul!- Bu müşrikler seni gördüğünde kendilerine tabi olanları nefret ettirerek şu sözler ile seni alaya alırlar: İbadet etmiş olduğunuz ilahlara kötü sözler söyleyen bu mudur? Onlar seni alaya almakla birlikte Allah'ın Kur'an'da kendilerine indirdiğini inkâr eden ve onlara vermiş olduğu nimetlere karşı nankörlük edenlerdir. Onlar bütün kötülükleri bir arada topladıkları için kınanmaya daha layıktırlar.
التفاسير العربية:
خُلِقَ ٱلۡإِنسَٰنُ مِنۡ عَجَلٖۚ سَأُوْرِيكُمۡ ءَايَٰتِي فَلَا تَسۡتَعۡجِلُونِ
İnsanın tabiatında acelecilik vardır. Bir şeyin vakti gelmeden önce aceleci davranır. Müşriklerin azap için aceleci davranması da böyledir. -Ey Azabım için aceleci davrananlar!- Acele ettiğiniz şeyi size göstereceğim, bunun bir an önce olmasını istemeyin.
التفاسير العربية:
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا ٱلۡوَعۡدُ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ
Yeniden dirilmeyi inkâr eden kâfirler aceleci davranarak şöyle derler: -Ey Müslümanlar!- Eğer doğru söylüyorsanız vuku bulacağını iddia ettiğiniz yeniden dirilme ile alakalı bize vadettiğiniz şey ne zaman gerçekleşecek?
التفاسير العربية:
لَوۡ يَعۡلَمُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ حِينَ لَا يَكُفُّونَ عَن وُجُوهِهِمُ ٱلنَّارَ وَلَا عَن ظُهُورِهِمۡ وَلَا هُمۡ يُنصَرُونَ
Yeniden dirilmeyi inkâr eden o kâfirler yüzlerinden ve sırtlarından ateşi savamayacaklar. Ve azabı kendilerinden def etmek için bir yardımcı da bulamayacaklardır. Eğer bunu kesin olarak biliyor iseler niçin azap için aceleci davranıyorlar?
التفاسير العربية:
بَلۡ تَأۡتِيهِم بَغۡتَةٗ فَتَبۡهَتُهُمۡ فَلَا يَسۡتَطِيعُونَ رَدَّهَا وَلَا هُمۡ يُنظَرُونَ
Kendisi ile azap edileceklerini bildikleri ateş ansızın gelecektir. Kendilerinden bu azabı def etmeye güç yetiremezler. Tövbe edene kadar onlar (azaba uğramaktan) ertelenmezler. Tövbe etseler rahmete nail olurlar.
التفاسير العربية:
وَلَقَدِ ٱسۡتُهۡزِئَ بِرُسُلٖ مِّن قَبۡلِكَ فَحَاقَ بِٱلَّذِينَ سَخِرُواْ مِنۡهُم مَّا كَانُواْ بِهِۦ يَسۡتَهۡزِءُونَ
Gerçekten kavmin seninle alay etti, sana yapılan bu şey ile ilk karşılaşan sen değilsin. -Ey Resul!- Ant olsun ki senden önce de resullerle alay edildi. Peygamberlerinin dünyada iken kendilerini onunla korkuttuğu zaman onları (peygamberleri) alaya alan kâfirleri istihza ettikleri azap kuşatıverdi.
التفاسير العربية:
قُلۡ مَن يَكۡلَؤُكُم بِٱلَّيۡلِ وَٱلنَّهَارِ مِنَ ٱلرَّحۡمَٰنِۚ بَلۡ هُمۡ عَن ذِكۡرِ رَبِّهِم مُّعۡرِضُونَ
-Ey Resul- Azap için acele edenlere de ki: Rahman size azap indirecek ve helak etmeyi isteyecek olsa gece ve gündüz sizi kim koruyacak? Hal böyle iken onlar Yüce Rablerinin öğütlerini ve delillerini zikretmekten yüz çeviriyorlar. Cahilliklerinden ve sefihliklerinden dolayı onlar hakkında (Allah'ın öğütleri ve delilleri) hiç düşünmüyorlar.
التفاسير العربية:
أَمۡ لَهُمۡ ءَالِهَةٞ تَمۡنَعُهُم مِّن دُونِنَاۚ لَا يَسۡتَطِيعُونَ نَصۡرَ أَنفُسِهِمۡ وَلَا هُم مِّنَّا يُصۡحَبُونَ
Onları bizim azabımızdan kurtaracak ilahları mı var? O ilah edindikleri ne kendi nefislerine fayda verecek bir şeyi elde etmeye, ne de kendi nefislerine zarar veren bir şeyi def etmeye güç yetirebilirler. Kendi nefsine fayda sağlayamayan başkasına nasıl yardım edebilir? Onlar bizim azabımızdan da kurtarılamazlar.
التفاسير العربية:
بَلۡ مَتَّعۡنَا هَٰٓؤُلَآءِ وَءَابَآءَهُمۡ حَتَّىٰ طَالَ عَلَيۡهِمُ ٱلۡعُمُرُۗ أَفَلَا يَرَوۡنَ أَنَّا نَأۡتِي ٱلۡأَرۡضَ نَنقُصُهَا مِنۡ أَطۡرَافِهَآۚ أَفَهُمُ ٱلۡغَٰلِبُونَ
Bilakis bu kâfirleri ve atalarını kendilerine sunduğumuz nimetlerle rızıklandırdık, bunu istidrâc olarak (zalim, kâfir ve azgın kişilerin tedricî olarak felakete yaklaştırılması ve bu esnada kendilerine bazı geçici imkân ve başarıların sağlanması) verdik. Öyle uzun zaman yaşadılar ki bu onları aldattı. Küfürlerini işlemeye devam ettiler. Nimetlerimizle aldanan ve azabımız için acele edenler, üzerinde yaşayanları boyun eğdirerek yeryüzünü etrafından kısalttığımızı ve onlara galip geldiğimizi görmüyorlar mı? Başkalarının başına gelenin kendi başlarına gelmeyeceğini mi zannediyorlar? Onlar galip gelenler değiller, bilakis onlar mağlup olanlardır.
التفاسير العربية:
من فوائد الآيات في هذه الصفحة:
• بيان كفر من يستهزئ بالرسول، سواء بالقول أو الفعل أو الإشارة.
Söz, fiil ya da işaret ile de olsa resuller ile alay edenlerin küfrü açıklanmıştır.

• من طبع الإنسان الاستعجال، والأناة خلق فاضل.
İnsanın tabiatında acelecilik vardır. Sabırlı olmak ise güzel ahlaktır.

• لا يحفظ من عذاب الله إلا الله.
Bir kimseyi Yüce Allah'ın azabından ancak Allah Teâlâ'nın kendisi korur.

• مآل الباطل الزوال، ومآل الحق البقاء.
Batılın sonu yok olmak, hakkın sonu ise var olmaktır.

قُلۡ إِنَّمَآ أُنذِرُكُم بِٱلۡوَحۡيِۚ وَلَا يَسۡمَعُ ٱلصُّمُّ ٱلدُّعَآءَ إِذَا مَا يُنذَرُونَ
-Ey Resul!- De ki: -Ey İnsanlar!- Rabbimin bana indirdiği vahiyle Allah'ın azabından sizi korkutuyorum. Sağır olanlar Allah'ın azabı ile korkutulduklarında, çağrıldıkları hakkı kabul etme kastıyla dinlemezler.
التفاسير العربية:
وَلَئِن مَّسَّتۡهُمۡ نَفۡحَةٞ مِّنۡ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَٰوَيۡلَنَآ إِنَّا كُنَّا ظَٰلِمِينَ
-Ey Resul- Rabbinin azabından nasibi olan bu aceleci kimselere azap isabet etse o zaman şöyle derler:Yazık bize. Helak ve hüsranımız pek yakındır. Şüphesiz ki biz Allah'a şirk koşarak ve Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in getirdiğini yalanlayarak zalimlerden olduk.
التفاسير العربية:
وَنَضَعُ ٱلۡمَوَٰزِينَ ٱلۡقِسۡطَ لِيَوۡمِ ٱلۡقِيَٰمَةِ فَلَا تُظۡلَمُ نَفۡسٞ شَيۡـٔٗاۖ وَإِن كَانَ مِثۡقَالَ حَبَّةٖ مِّنۡ خَرۡدَلٍ أَتَيۡنَا بِهَاۗ وَكَفَىٰ بِنَا حَٰسِبِينَ
Kıyamet halkının amellerinin tartılması için adalet terazilerini kurarız. O gün iyiliği azaltılıp, günahları çoğaltılarak hiçbir kimseye zulüm edilmez. Tartılacak olan şey hardal tanesi kadar az dahi olsa onu getiririz. Kullarımızın amellerini hesaplayıp, hesap görücüler olarak biz yeteriz.
التفاسير العربية:
وَلَقَدۡ ءَاتَيۡنَا مُوسَىٰ وَهَٰرُونَ ٱلۡفُرۡقَانَ وَضِيَآءٗ وَذِكۡرٗا لِّلۡمُتَّقِينَ
Ant olsun ki Musa ve Harun -aleyhisselam-'a hak ve batılın, helal ve haramın arasını ayıran, kendisine iman eden kimseye yol gösteren ve Rableri katından muttakiler için bir öğüt olan Tevrat'ı verdik.
التفاسير العربية:
ٱلَّذِينَ يَخۡشَوۡنَ رَبَّهُم بِٱلۡغَيۡبِ وَهُم مِّنَ ٱلسَّاعَةِ مُشۡفِقُونَ
Onlar, Rablerini görmemiş olmalarına rağmen O'na iman edip cezalandırmasından korkan kimselerdir. Ve kıyametten de oldukça çekinirler.
التفاسير العربية:
وَهَٰذَا ذِكۡرٞ مُّبَارَكٌ أَنزَلۡنَٰهُۚ أَفَأَنتُمۡ لَهُۥ مُنكِرُونَ
Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e indirilen bu Kur'an, çokça fayda ve hayır sağlayan, öğüt almak isteyenler için bir hatırlatma ve öğüttür. Bütün bunlara rağmen siz onu inkâr mı ediyorsunuz? İçindekini ikrar etmeden onunla amel etmeden mi?
التفاسير العربية:
۞ وَلَقَدۡ ءَاتَيۡنَآ إِبۡرَٰهِيمَ رُشۡدَهُۥ مِن قَبۡلُ وَكُنَّا بِهِۦ عَٰلِمِينَ
Ant olsun ki, biz İbrahim'e küçüklüğünde kavmine karşı hüccet getirme yeteğini verdik ve Biz zaten onu biliyorduk. Kavmine karşı (delil) getirmesi için bizim ilmimizden hak ettiği hücceti ona verdik.
التفاسير العربية:
إِذۡ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوۡمِهِۦ مَا هَٰذِهِ ٱلتَّمَاثِيلُ ٱلَّتِيٓ أَنتُمۡ لَهَا عَٰكِفُونَ
(İbrahim) babası Âzer ve kavmine: "Kendi ellerinizle yaparak ibadet edip durduğunuz bu putlar da nedir?" dedi.
التفاسير العربية:
قَالُواْ وَجَدۡنَآ ءَابَآءَنَا لَهَا عَٰبِدِينَ
Kavmi ona şöyle dedi: Atalarımızı onlara ibadet ediyor bulduk, biz de onları örnek alarak bu putlara ibadet ettik.
التفاسير العربية:
قَالَ لَقَدۡ كُنتُمۡ أَنتُمۡ وَءَابَآؤُكُمۡ فِي ضَلَٰلٖ مُّبِينٖ
İbrahim onlara şöyle dedi: -Ey Tabi olanlar!- Andolsun ki siz ve atalarınız hak yoldan ayrılıp apaçık bir sapkınlığı takip eden kimselersiniz.
التفاسير العربية:
قَالُوٓاْ أَجِئۡتَنَا بِٱلۡحَقِّ أَمۡ أَنتَ مِنَ ٱللَّٰعِبِينَ
Kavmi ona dedi ki: Bu bize söylediklerinle bize gerçeği mi getirdin, yoksa sen alay edenlerden misin?
التفاسير العربية:
قَالَ بَل رَّبُّكُمۡ رَبُّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ ٱلَّذِي فَطَرَهُنَّ وَأَنَا۠ عَلَىٰ ذَٰلِكُم مِّنَ ٱلشَّٰهِدِينَ
İbrahim şöyle dedi: Bilakis ben size gerçeği getirdim alay da etmiyorum. Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbi, daha önce bir benzeri olmadan onları yaratandır. Ben, şüphesiz sizin, göklerin ve yerin Rabbi olduğuna şahitlik edenlerdenim. Bu hususta putlarınızın hiçbir payı yoktur.
التفاسير العربية:
وَتَٱللَّهِ لَأَكِيدَنَّ أَصۡنَٰمَكُم بَعۡدَ أَن تُوَلُّواْ مُدۡبِرِينَ
İbrahim, kavmi duymayacak bir şekilde şöyle dedi: Vallahi ben bayramınızı (kutlamaya) gittikten sonra putlarınız için hoşlanmadığınız bir tuzak kuracağım.
التفاسير العربية:
من فوائد الآيات في هذه الصفحة:
• نَفْع الإقرار بالذنب مشروط بمصاحبة التوبة قبل فوات أوانها.
Günahları itiraf etmek, ancak vakti geçmeden önce tövbe edilirse kişiye fayda verir.

• إثبات العدل لله، ونفي الظلم عنه.
Allah'ın hakkında adalet ispat edilmiş ve zulüm O'ndan reddedilmiştir.

• أهمية قوة الحجة في الدعوة إلى الله.
Yüce Allah'a davet ederken delillerin kuvvetli olması çok önemlidir.

• ضرر التقليد الأعمى.
Körü körüne taklit etmek zararlıdır.

• التدرج في تغيير المنكر، والبدء بالأسهل فالأسهل، فقد بدأ إبراهيم بتغيير منكر قومه بالقول والصدع بالحجة، ثم انتقل إلى التغيير بالفعل.
Münkerin ortadan kaldırılması aşama aşamadır. En kolay olandan başlanır. İbrahim -aleyhisselam- kavminin içinde bulunduğu münkeri söz ve delili açıkça ilan ederek başlamış, sonra da fiilî olarak değiştirmeye geçmiştir.

فَجَعَلَهُمۡ جُذَٰذًا إِلَّا كَبِيرٗا لَّهُمۡ لَعَلَّهُمۡ إِلَيۡهِ يَرۡجِعُونَ
İbrahim onların putlarını paramparça edip küçük parçalara ayırdı. Diğerlerini kimin paramparça ettiğini sormalarını umarak en büyüğünü kırmadan bıraktı.
التفاسير العربية:
قَالُواْ مَن فَعَلَ هَٰذَا بِـَٔالِهَتِنَآ إِنَّهُۥ لَمِنَ ٱلظَّٰلِمِينَ
Geri dönüp putlarını paramparça edilmiş halde bulduklarında birbirlerine: İlahlarımıza bunu kim yaptı? diye sordular. Bunları kim paramparça etti ise o zalimlerdendir, öyle ki tazim ve yüceltilmeyi hak edeni küçümsemiştir, dediler.
التفاسير العربية:
قَالُواْ سَمِعۡنَا فَتٗى يَذۡكُرُهُمۡ يُقَالُ لَهُۥٓ إِبۡرَٰهِيمُ
Onlardan bazısı şöyle dedi: İbrahim denilen bir gencin onları kötü bir şekilde andığını ve ayıpladığını duyduk. Belki onları o, paramparça etmiştir.
التفاسير العربية:
قَالُواْ فَأۡتُواْ بِهِۦ عَلَىٰٓ أَعۡيُنِ ٱلنَّاسِ لَعَلَّهُمۡ يَشۡهَدُونَ
Kavmin ileri gelenleri şöyle dediler: İbrahim'i insanların gözü önüne getirin. Belki yapmış olduklarını ikrar ettiğine şahitlik ederler. Onun bunu ikrar etmesi, onun aleyhinde kullanacağınız bir delil olur.
التفاسير العربية:
قَالُوٓاْ ءَأَنتَ فَعَلۡتَ هَٰذَا بِـَٔالِهَتِنَا يَٰٓإِبۡرَٰهِيمُ
İbrahim -aleyhisselam'ı getirip ona sordular: Bu çirkin işi ilahlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim?
التفاسير العربية:
قَالَ بَلۡ فَعَلَهُۥ كَبِيرُهُمۡ هَٰذَا فَسۡـَٔلُوهُمۡ إِن كَانُواْ يَنطِقُونَ
İbrahim -onlarla alay edip, insanların gözü önünde putlarının acizliğini göstererek-: ‘’Ben bir şey yapmadım, bilakis putların büyük olanı yapmıştır. Eğer konuşabiliyor iseler putlarınıza sorun’’ dedi.
التفاسير العربية:
فَرَجَعُوٓاْ إِلَىٰٓ أَنفُسِهِمۡ فَقَالُوٓاْ إِنَّكُمۡ أَنتُمُ ٱلظَّٰلِمُونَ
Düşünüp taşınarak kendi vicdanlarına dönüp, putlarının fayda ya da zarar veremeyeceğini anladılar. Allah'a (ibadeti) bırakıp da putlara ibadet ettikleri için zalim kimselerdi.
التفاسير العربية:
ثُمَّ نُكِسُواْ عَلَىٰ رُءُوسِهِمۡ لَقَدۡ عَلِمۡتَ مَا هَٰٓؤُلَآءِ يَنطِقُونَ
Sonra eski inanç ve inatlarına dönerek: -Ey İbrahim- Ant olsun ki sen bu putların konuşamadıklarını kesin olarak bilmektesin. Onlara sormamızı nasıl emredersin? Bunun kendi lehlerine delil olmasını istediler, ancak onların aleyhine bir delildi.
التفاسير العربية:
قَالَ أَفَتَعۡبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ مَا لَا يَنفَعُكُمۡ شَيۡـٔٗا وَلَا يَضُرُّكُمۡ
İbrahim -onların söylediğini inkâr ederek- şöyle dedi: Allah'ı bırakıp da size hiçbir şekilde fayda ya da zarar veremeyecek putlara mı ibadet edeceksiniz? Hâlbuki, onlar kendi nefisleri için faydalı olanı elde etmekten ya da zararlı olanı def etmekten acizdir.
التفاسير العربية:
أُفّٖ لَّكُمۡ وَلِمَا تَعۡبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِۚ أَفَلَا تَعۡقِلُونَ
Yazıklar olsun size ve Allah'ı bırakıp ibadet ettiğiniz faydası ve zararı olmayan bu putlara! Onlara ibadet etmeyi bırakıp hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?
التفاسير العربية:
قَالُواْ حَرِّقُوهُ وَٱنصُرُوٓاْ ءَالِهَتَكُمۡ إِن كُنتُمۡ فَٰعِلِينَ
Delil getirerek onunla yüzleşmekten aciz kaldıklarında kaba kuvvet kullanmaya yönelip şöyle dediler: Şayet kırıp yerle bir ettiği putlarınıza yardım edip ona caydırıcı bir ceza verecekseniz, İbrahim'i ateşte yakın.
التفاسير العربية:
قُلۡنَا يَٰنَارُ كُونِي بَرۡدٗا وَسَلَٰمًا عَلَىٰٓ إِبۡرَٰهِيمَ
Ateşi tutuşturup İbrahim'i içine attılar. Dedik ki: Ey ateş! İbrahim'e karşı serin ve esenlik ver ve öyle oldu. Ona bir eziyet isabet etmedi.
التفاسير العربية:
وَأَرَادُواْ بِهِۦ كَيۡدٗا فَجَعَلۡنَٰهُمُ ٱلۡأَخۡسَرِينَ
İbrahim -aleyhisselam-'ın kavmi onu yakarak tuzak kurmak istedi. Biz onların kurduğu tuzağı boşa çıkardık, asıl onları helak olmuş mağluplar kıldık.
التفاسير العربية:
وَنَجَّيۡنَٰهُ وَلُوطًا إِلَى ٱلۡأَرۡضِ ٱلَّتِي بَٰرَكۡنَا فِيهَا لِلۡعَٰلَمِينَ
Onu ve Lût'u da kurtardık. O ikisini, kendisinden peygamberler çıkardığımız ve canlılara hayırlar yayarak bereketli kıldığımız Şam diyarına ulaştırdık.
التفاسير العربية:
وَوَهَبۡنَا لَهُۥٓ إِسۡحَٰقَ وَيَعۡقُوبَ نَافِلَةٗۖ وَكُلّٗا جَعَلۡنَا صَٰلِحِينَ
Rabbine bir çocuk vermesi için dua ettiğinde ona İshak'ı bahşettik ve buna ziyade olarak Yakup'u da ona verdik. İbrahim ve her iki oğlu İshak ve Yakup'u Allah'a itaat eden salih kimseler kıldık.
التفاسير العربية:
من فوائد الآيات في هذه الصفحة:
• جواز استخدام الحيلة لإظهار الحق وإبطال الباطل.
Hakkı izhar edip batılı yok etmek için hile yapmanın caiz olduğunu göstermektedir.

• تعلّق أهل الباطل بحجج يحسبونها لهم، وهي عليهم.
Batıl ehli kendilerine delil olan şeylere kalplerini bağlarlar. Ancak bu deliller onların aleyhinedir.

• التعنيف في القول وسيلة من وسائل التغيير للمنكر إن لم يترتّب عليه ضرر أكبر.
Eğer daha büyük bir zarar vermeyecekse konuşma esnasında azarlamak münkeri değiştirme metotlarından biridir.

• اللجوء لاستخدام القوة برهان على العجز عن المواجهة بالحجة.
Kaba güç kullanmanın arkasına sığınmak, delille yüzleşmekten aciz kalmanın göstergesidir.

• نَصْر الله لعباده المؤمنين، وإنقاذه لهم من المحن من حيث لا يحتسبون.
Yüce Allah, Mümin kullarına yardım eder ve düştükleri sıkıntıdan hiç hesap etmedikleri şekilde onları kurtarır.

وَجَعَلۡنَٰهُمۡ أَئِمَّةٗ يَهۡدُونَ بِأَمۡرِنَا وَأَوۡحَيۡنَآ إِلَيۡهِمۡ فِعۡلَ ٱلۡخَيۡرَٰتِ وَإِقَامَ ٱلصَّلَوٰةِ وَإِيتَآءَ ٱلزَّكَوٰةِۖ وَكَانُواْ لَنَا عَٰبِدِينَ
Onları hayırda insanlara doğru yolu gösteren önderler kıldık. Allah Teâlâ'nın izni ile insanları yalnızca Yüce Allah'a ibadet etmeye davet ediyorlardı. Hayırlar işlemeyi, namazı en doğru bir şekilde kılmayı, zekâtı vermeyi onlara vahyettik. Onlar bize karşı itaatkâr kimselerdi.
التفاسير العربية:
وَلُوطًا ءَاتَيۡنَٰهُ حُكۡمٗا وَعِلۡمٗا وَنَجَّيۡنَٰهُ مِنَ ٱلۡقَرۡيَةِ ٱلَّتِي كَانَت تَّعۡمَلُ ٱلۡخَبَٰٓئِثَۚ إِنَّهُمۡ كَانُواْ قَوۡمَ سَوۡءٖ فَٰسِقِينَ
Lût'a hasımlar arasında hükmedip yargılama özelliği verdik. Dini hakkında ona ilim de verdik. Beldesine (Sedûm) indirmiş olduğumuz azaptan onu selamette kıldık. O belde halkı iğrenç eylemi yapan kimselerdi. Şüphesiz ki onlar Rablerine itaat etmekten ayrılan fasit bir topluluktu.
التفاسير العربية:
وَأَدۡخَلۡنَٰهُ فِي رَحۡمَتِنَآۖ إِنَّهُۥ مِنَ ٱلصَّٰلِحِينَ
Onu kavmine isabet eden azaptan kurtararak rahmetimizin içine aldık. Şüphesiz ki o, emirlerimizi yerine getiren, yasaklarımızdan uzak duran salih kimselerdendi.
التفاسير العربية:
وَنُوحًا إِذۡ نَادَىٰ مِن قَبۡلُ فَٱسۡتَجَبۡنَا لَهُۥ فَنَجَّيۡنَٰهُ وَأَهۡلَهُۥ مِنَ ٱلۡكَرۡبِ ٱلۡعَظِيمِ
-Ey Resul!- Nûh'un kıssasını da hatırla! Hani o İbrahim ve Lût'tan önce Yüce Allah'a dua etmişti de istediğini vererek onun duasına icabet etmiştik. Onu ve ailesinden Mümin olanları büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.
التفاسير العربية:
وَنَصَرۡنَٰهُ مِنَ ٱلۡقَوۡمِ ٱلَّذِينَ كَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِنَآۚ إِنَّهُمۡ كَانُواْ قَوۡمَ سَوۡءٖ فَأَغۡرَقۡنَٰهُمۡ أَجۡمَعِينَ
Onu, doğruluğuna delalet eden mucizeler ile destekleyerek yalanlayan kavminin tuzağından kurtardık. Çünkü onlar fesat çıkaran şerli bir topluluk idi. Bu yüzden hepsini suda boğduk.
التفاسير العربية:
وَدَاوُۥدَ وَسُلَيۡمَٰنَ إِذۡ يَحۡكُمَانِ فِي ٱلۡحَرۡثِ إِذۡ نَفَشَتۡ فِيهِ غَنَمُ ٱلۡقَوۡمِ وَكُنَّا لِحُكۡمِهِمۡ شَٰهِدِينَ
-Ey Resul!- Dâvûd ve oğlu Süleyman -aleyhimesselam-'ın kıssasını da hatırla! Hani hasım olan iki kişinin davası kendilerine getirildiğinde hüküm veriyorlardı. Hasımlardan birisinin koyunları gece yayılarak otladığında diğerinin tarlasına girip orayı ifsat etmişti. Bizler de Dâvûd ve Süleyman'ın verdiği hükme şahitlik ettik. Onların vermiş olduğu bu hükümden hiçbir şey bize gizli kalmadı.
التفاسير العربية:
فَفَهَّمۡنَٰهَا سُلَيۡمَٰنَۚ وَكُلًّا ءَاتَيۡنَا حُكۡمٗا وَعِلۡمٗاۚ وَسَخَّرۡنَا مَعَ دَاوُۥدَ ٱلۡجِبَالَ يُسَبِّحۡنَ وَٱلطَّيۡرَۚ وَكُنَّا فَٰعِلِينَ
Biz, meseleyi babası Dâvûd'a değil de Süleyman'a kavrattık. Biz Dâvûd ve Süleyman'ın her ikisine peygamberliği ve dinin hükümleri ile alakalı ilmi öğrettik. Bunu sadece Süleyman'a has kılmadık. Dağları Dâvûd'a boyun eğdirdik onun tespihi ile tespih getirirlerdi. Kuşları da ona boyun eğdirdik. Bunu meseleyi anlatmak, hükmü, ilmi ve birçok şeyi hizmetine sunmak için yaptık.
التفاسير العربية:
وَعَلَّمۡنَٰهُ صَنۡعَةَ لَبُوسٖ لَّكُمۡ لِتُحۡصِنَكُم مِّنۢ بَأۡسِكُمۡۖ فَهَلۡ أَنتُمۡ شَٰكِرُونَ
Süleyman'a değil de Dâvûd'a silahın öldürücü darbelerine karşı vücutlarınızı koruyacak zırh yapma sanatını öğrettik. -Ey İnsanlar!- Allah'ın size bahşetmiş olduğu bu nimetinden dolayı O'na şükredecek misiniz?
التفاسير العربية:
وَلِسُلَيۡمَٰنَ ٱلرِّيحَ عَاصِفَةٗ تَجۡرِي بِأَمۡرِهِۦٓ إِلَى ٱلۡأَرۡضِ ٱلَّتِي بَٰرَكۡنَا فِيهَاۚ وَكُنَّا بِكُلِّ شَيۡءٍ عَٰلِمِينَ
Şiddetle esen rüzgârı Süleyman'ın emrine verdik. Rüzgâra emrettiğinde emri ile bereketli kıldığımız, peygamberler gönderdiğimiz ve hayırları bolca yaydığımız Şam topraklarına giderdi. Biz her şeyi bilenleriz. Bize hiçbir şey gizli kalmaz.
التفاسير العربية:
من فوائد الآيات في هذه الصفحة:
• فعل الخير والصلاة والزكاة، مما اتفقت عليه الشرائع السماوية.
Hayır işlemek, namaz kılmak ve zekât vermek semavi dinlerin ittifak ettiği ibadetlerdendir.

• ارتكاب الفواحش سبب في وقوع العذاب المُسْتَأْصِل.
Kötü günahları işlemek, yok edici azabın gerçekleşmesinin sebebidir.

• الصلاح سبب في الدخول في رحمة الله.
İyilik, Yüce Allah'ın rahmetine dahil olma sebebidir.

• الدعاء سبب في النجاة من الكروب.
Dua, sıkıntılardan kurtulmanın sebebidir.

وَمِنَ ٱلشَّيَٰطِينِ مَن يَغُوصُونَ لَهُۥ وَيَعۡمَلُونَ عَمَلٗا دُونَ ذَٰلِكَۖ وَكُنَّا لَهُمۡ حَٰفِظِينَ
Şeytanlardan denize dalıp onun için inci ve diğer şeyleri çıkaranları emrine verdik. Bunun dışında bina yapmak gibi diğer işlerde onun için çalışıyorlardı. Onların sayılarını ve yaptıklarını gözetiyorduk. Bundan hiçbir şey bizden kaçmadı.
التفاسير العربية:
۞ وَأَيُّوبَ إِذۡ نَادَىٰ رَبَّهُۥٓ أَنِّي مَسَّنِيَ ٱلضُّرُّ وَأَنتَ أَرۡحَمُ ٱلرَّٰحِمِينَ
-Ey Resul!- Eyyûb -aleyhisselam-'ın kıssasını da hatırla. Hani kendisine hastalık isabet ettiğinde Rabbi -Subhânehu ve Teâlâ-'ya: "Ey Rabbim, hastalık ve aile mi kaybetme musibetine maruz kaldım. Sen merhametlilerin en merhametlisisin, bana isabet eden bu hastalığı benden gider.” diye niyaz etmişti.
التفاسير العربية:
فَٱسۡتَجَبۡنَا لَهُۥ فَكَشَفۡنَا مَا بِهِۦ مِن ضُرّٖۖ وَءَاتَيۡنَٰهُ أَهۡلَهُۥ وَمِثۡلَهُم مَّعَهُمۡ رَحۡمَةٗ مِّنۡ عِندِنَا وَذِكۡرَىٰ لِلۡعَٰبِدِينَ
Duasına icabet ettik, ona zarar veren her şeyi giderdik. Ailesinden (eşlerinden) ve çocuklarından kaybettiklerini ona verdik. Aynı zamanda onlarla beraber bir mislini daha verdik. Bütün bunları kendi katımızdan bir rahmet ve Allah'a ibadet ile itaat edenlere öğüt olsun diye yaptık ki, Eyyûb'un sabrettiği gibi sabretsinler.
التفاسير العربية:
وَإِسۡمَٰعِيلَ وَإِدۡرِيسَ وَذَا ٱلۡكِفۡلِۖ كُلّٞ مِّنَ ٱلصَّٰبِرِينَ
-Ey Resul- İsmail’i, İdris’i ve Zülkifl -aleyhimusselam-'ı da hatırla. Onlardan her biri belaya karşı sabreden, Allah'ın kendisini sorumlu tuttuğu vazifeyi yerine getiren kimselerdi.
التفاسير العربية:
وَأَدۡخَلۡنَٰهُمۡ فِي رَحۡمَتِنَآۖ إِنَّهُم مِّنَ ٱلصَّٰلِحِينَ
Onları, rahmetimizin içine aldık ve peygamber olarak görevlendirdik. Ardından cennete koyduk. Şüphesiz onlar Rablerine itaat eden Allah'ın salih kullarıdır. Onlar içleri de dışları da bir, doğru dürüst kimselerdir.
التفاسير العربية:
وَذَا ٱلنُّونِ إِذ ذَّهَبَ مُغَٰضِبٗا فَظَنَّ أَن لَّن نَّقۡدِرَ عَلَيۡهِ فَنَادَىٰ فِي ٱلظُّلُمَٰتِ أَن لَّآ إِلَٰهَ إِلَّآ أَنتَ سُبۡحَٰنَكَ إِنِّي كُنتُ مِنَ ٱلظَّٰلِمِينَ
-Ey Resul!- Balina ile başından olay geçen Yunus -aleyhisselam-'ı hatırla. Hani kavmi işledikleri günahlara devam ettiği için onlara kızarak Rabbinin izni olmadan çekip, gitmişti. Bizim, onu gitmesinden dolayı cezalandırmayla sıkıştırmayacağımızı zannediyordu. Balık onu yutup (karnında) hapsettiğinde şiddetli bir sıkıntıyla onu imtihan ettik. Gece, deniz ve balığın karnının karanlığında günahını ikrar edip Allah'a tövbe ederek dua etti ve: "Senden başka hak mabut yoktur. Sen eksik ve noksanlıklardan münezzeh ve yücesin. Şüphesiz ki ben (nefsine) zulmedenlerden oldum." dedi.
التفاسير العربية:
فَٱسۡتَجَبۡنَا لَهُۥ وَنَجَّيۡنَٰهُ مِنَ ٱلۡغَمِّۚ وَكَذَٰلِكَ نُـۨجِي ٱلۡمُؤۡمِنِينَ
Duasına icabet ettik ve karanlıklardan, balinanın karnından çıkarmak suretiyle onu şiddetli sıkıntılardan kurtardık. Yunus'u bu sıkıntılarından kurtardığımız gibi, sıkıntıya düştüklerinde Allah'a yalvaran Müminleri de kurtarırız.
التفاسير العربية:
وَزَكَرِيَّآ إِذۡ نَادَىٰ رَبَّهُۥ رَبِّ لَا تَذَرۡنِي فَرۡدٗا وَأَنتَ خَيۡرُ ٱلۡوَٰرِثِينَ
-Ey Resul- Zekeriya -aleyhisselam-'ın kıssasını da hatırla. Hani o, Rabbi Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'ya: Rabbim, çocuğum olmadan beni tek başıma bırakma. Sen baki olanların en hayırlısısın. Benden sonra kalacak çocukla beni rızıklandır." diye dua etmişti.
التفاسير العربية:
فَٱسۡتَجَبۡنَا لَهُۥ وَوَهَبۡنَا لَهُۥ يَحۡيَىٰ وَأَصۡلَحۡنَا لَهُۥ زَوۡجَهُۥٓۚ إِنَّهُمۡ كَانُواْ يُسَٰرِعُونَ فِي ٱلۡخَيۡرَٰتِ وَيَدۡعُونَنَا رَغَبٗا وَرَهَبٗاۖ وَكَانُواْ لَنَا خَٰشِعِينَ
Onun duasına icabet ettik ve ona erkek çocuk olarak Yahya'yı verdik. Hanımını elverişli kıldık. Hanımı doğurgan değilken onu doğurgan kıldık. Zekeriya, hanımı ve oğlu hayır işlerinde birbirleriyle yarışırlardı. Bizim katımızdakini ümit ederek bize dua eder ve katımızdaki azaptan da korkarlardı. Bize karşı itaat eden kimselerdi.
التفاسير العربية:
من فوائد الآيات في هذه الصفحة:
• الصلاح سبب للرحمة.
Salih olmak rahmete sebep olur.

• الالتجاء إلى الله وسيلة لكشف الكروب.
Yüce Allah'a sığınmak sıkıntıların giderilmesi için bir vesiledir.

• فضل طلب الولد الصالح ليبقى بعد الإنسان إذا مات.
İnsanın, öldükten sonra arkasında salih bir evlat kalmasını istemesi faziletli bir davranıştır.

• الإقرار بالذنب، والشعور بالاضطرار لله وشكوى الحال له، وطاعة الله في الرخاء من أسباب إجابة الدعاء وكشف الضر.
Günahı ikrar etmek, Allah'a muhtaç olduğu hissinde olmak, halini O'na şikayet etmek ve bolluk zamanında Allah'a itaat etmek, dualara icabet edilmesinin ve sıkıntıların giderilmesinin sebeplerindendir.

وَٱلَّتِيٓ أَحۡصَنَتۡ فَرۡجَهَا فَنَفَخۡنَا فِيهَا مِن رُّوحِنَا وَجَعَلۡنَٰهَا وَٱبۡنَهَآ ءَايَةٗ لِّلۡعَٰلَمِينَ
-Ey Resul- Namusunu zinadan koruyan Meryem -aleyhisselam-'ın kıssasını da hatırla. Yüce Allah ona Cebrail -aleyhisselam-'ı gönderdi ve ona ruh üfledi. Ardından Meryem İsâ -aleyhisselam-'a hamile kaldı. Meryem ve oğlu İsa insanlara Allah'ın kudretini gösteren bir delildi. Hiçbir şey Yüce Allah'ı aciz bırakamaz. Zira İsa'yı babasız bir şekilde yaratmıştır.
التفاسير العربية:
إِنَّ هَٰذِهِۦٓ أُمَّتُكُمۡ أُمَّةٗ وَٰحِدَةٗ وَأَنَا۠ رَبُّكُمۡ فَٱعۡبُدُونِ
-Ey İnsanlar!- Şüphesiz sizin bu dininiz tek bir dindir. O tevhit inancı olan İslam dinidir. Sizin Rabbiniz benim, o halde ibadeti yalnızca bana has kılın.
التفاسير العربية:
وَتَقَطَّعُوٓاْ أَمۡرَهُم بَيۡنَهُمۡۖ كُلٌّ إِلَيۡنَا رَٰجِعُونَ
İnsanlar ayrılığa düştüler. Onlardan kimi tevhit ehli, kimisi müşrik, kimisi kâfir, kimisi de Mümin olmuştur. Ayrılığa düşen bütün bu kimseler kıyamet günü bize döneceklerdir. Onlara amellerinin karşılığını vereceğiz.
التفاسير العربية:
فَمَن يَعۡمَلۡ مِنَ ٱلصَّٰلِحَٰتِ وَهُوَ مُؤۡمِنٞ فَلَا كُفۡرَانَ لِسَعۡيِهِۦ وَإِنَّا لَهُۥ كَٰتِبُونَ
Onlardan kim salih ameller işlerse; o Allah'a, resullerine ve ahiret gününe iman eden kimsedir. Onun salih ameli asla inkâr edilmez. Bilakis Allah Teâlâ, onun amelini överek ona karşılığını kat kat verir. Yeniden diriltildiğinde amelini kitapta yazılı bulur ve bundan dolayı mutlu olur.
التفاسير العربية:
وَحَرَٰمٌ عَلَىٰ قَرۡيَةٍ أَهۡلَكۡنَٰهَآ أَنَّهُمۡ لَا يَرۡجِعُونَ
Küfürlerinden dolayı helak ettiğimiz ülke halkının tövbe edip, tövbelerinin kabul edilmesi için dünyaya tekrar geri dönmeleri imkansızdır.
التفاسير العربية:
حَتَّىٰٓ إِذَا فُتِحَتۡ يَأۡجُوجُ وَمَأۡجُوجُ وَهُم مِّن كُلِّ حَدَبٖ يَنسِلُونَ
Ye’cûc ile Me’cûc'un setti açıldığında onlar kesinlikle geri dönemezler. O gün onlar her yüksek tepeden hızlıca çıkarlar.
التفاسير العربية:
وَٱقۡتَرَبَ ٱلۡوَعۡدُ ٱلۡحَقُّ فَإِذَا هِيَ شَٰخِصَةٌ أَبۡصَٰرُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ يَٰوَيۡلَنَا قَدۡ كُنَّا فِي غَفۡلَةٖ مِّنۡ هَٰذَا بَلۡ كُنَّا ظَٰلِمِينَ
Onların yerlerinden çıkması ile kıyamet yaklaşır, korkusu ve şiddeti daha çok ortaya çıkar. Kıyametin korkusunun şiddetinden kâfirlerin gözleri açılır ve şöyle derler: Eyvah bizlere! Biz dünyada oyun içindeydik ve o büyük gün için hazırlık yapmaktan kendimizi alıkoyduk. Bilakis biz küfür ve günahları işleyerek zalim kimseler olduk.
التفاسير العربية:
إِنَّكُمۡ وَمَا تَعۡبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ حَصَبُ جَهَنَّمَ أَنتُمۡ لَهَا وَٰرِدُونَ
-Ey Müşrikler!- Şüphesiz ki sizin, Allah'ın dışında ibadet ettiğiniz putlar, insanlar ve cinlerden sizin ibadet etmenize razı olanlar cehennemin yakıtıdır. Siz ve ibadet ettikleriniz oraya gireceksiniz.
التفاسير العربية:
لَوۡ كَانَ هَٰٓؤُلَآءِ ءَالِهَةٗ مَّا وَرَدُوهَاۖ وَكُلّٞ فِيهَا خَٰلِدُونَ
Eğer bu ibadet edilenler hak ilah olsalardı, kendilerine ibadet edenlerle birlikte cehenneme girmezlerdi. Bütün ibadet eden ve edilenler cehennemdedir. Orada ebedî kalacaklar ve ondan çıkamayacaklardır.
التفاسير العربية:
لَهُمۡ فِيهَا زَفِيرٞ وَهُمۡ فِيهَا لَا يَسۡمَعُونَ
-Orada karşılaştıkları azabın şiddetinden- şiddetli bir şekilde iç çekerler. Onlar cehennemde kendilerine isabet eden dehşet verici korkudan dolayı sesleri işitmezler.
التفاسير العربية:
إِنَّ ٱلَّذِينَ سَبَقَتۡ لَهُم مِّنَّا ٱلۡحُسۡنَىٰٓ أُوْلَٰٓئِكَ عَنۡهَا مُبۡعَدُونَ
Müşrikler: "Kendilerine ibadet edilen İsa ve melekler de cehenneme gireceklerdir" deyince, Yüce Allah onlara şöyle cevap vermiştir: Şüphesiz ki Allah'ın ezeli ilminde İsa -aleyhisselam- gibi saadet ehli olan kimseler cehennemden uzak olacaklardır."
التفاسير العربية:
من فوائد الآيات في هذه الصفحة:
• التنويه بالعفاف وبيان فضله.
İffetli olmanın fazileti beyan edilerek, övülmüştür.

• اتفاق الرسالات السماوية في التوحيد وأسس العبادات.
Semavi dinler tevhit ve temel ibadetler konusunda ittifak etmiştir.

• فَتْح سد يأجوج ومأجوج من علامات الساعة الكبرى.
Ye’cûc ile Me’cûc settinin açılması kıyametin büyük alametlerindendir.

• الغفلة عن الاستعداد ليوم القيامة سبب لمعاناة أهوالها.
Kıyamet için hazırlık yapmaktan gafil olmak, kıyametin sıkıntılarına düçar olmaya sebebiyet verir.

لَا يَسۡمَعُونَ حَسِيسَهَاۖ وَهُمۡ فِي مَا ٱشۡتَهَتۡ أَنفُسُهُمۡ خَٰلِدُونَ
Cehennemin uğultusunun sesi onlara ulaşmaz. Onlar cennette nefislerinin arzuladığı nimet ve lezzetler içinde yaşarlar. Onların içinde bulundukları nimetler kesinlikle kesintiye uğramaz.
التفاسير العربية:
لَا يَحۡزُنُهُمُ ٱلۡفَزَعُ ٱلۡأَكۡبَرُ وَتَتَلَقَّىٰهُمُ ٱلۡمَلَٰٓئِكَةُ هَٰذَا يَوۡمُكُمُ ٱلَّذِي كُنتُمۡ تُوعَدُونَ
Cehennem ehlinin üzerine cehennem ateşi kapatıldığı zaman en büyük korku bile onları korkutamaz. Melekler onları tebrik ederek: İşte bu dünyada iken size vadedilen gündür, derler. Orada kendilerini bekleyen nimetlerle onları müjdelerler.
التفاسير العربية:
يَوۡمَ نَطۡوِي ٱلسَّمَآءَ كَطَيِّ ٱلسِّجِلِّ لِلۡكُتُبِۚ كَمَا بَدَأۡنَآ أَوَّلَ خَلۡقٖ نُّعِيدُهُۥۚ وَعۡدًا عَلَيۡنَآۚ إِنَّا كُنَّا فَٰعِلِينَ
O gün kağıdın dürüldüğü gibi göğü düreriz. İlk defa yarattığımız şekilde mahlukatı haşrederiz. Bunu biz vadettik. Bu sözünde durulmayan bir vaat değildir. Şüphesiz ki biz, vadettiğimiz şeyi gerçekleştiririz.
التفاسير العربية:
وَلَقَدۡ كَتَبۡنَا فِي ٱلزَّبُورِ مِنۢ بَعۡدِ ٱلذِّكۡرِ أَنَّ ٱلۡأَرۡضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ ٱلصَّٰلِحُونَ
Ant olsun ki Levh-i Mahfuz'da yazdıktan sonra resullere indirdiğimiz kitaplarda: "Ona itaat ile amel eden salih kullar yeryüzünün mirasçılarıdır." diye yazmıştık. Onlar Muhammed- sallallahu aleyhi ve sellem-'in ümmetidir.
التفاسير العربية:
إِنَّ فِي هَٰذَا لَبَلَٰغٗا لِّقَوۡمٍ عَٰبِدِينَ
İndirdiğimiz öğütlerde, Rableri tarafından din olarak belirlenen ibadetlerle O'na kulluk eden kimseler için yeterli ve faydalı bir mesaj vardır. Bundan faydalanacak olanlar onlardır.
التفاسير العربية:
وَمَآ أَرۡسَلۡنَٰكَ إِلَّا رَحۡمَةٗ لِّلۡعَٰلَمِينَ
-Ey Muhammed!- Seni insanların hidayetinde hırslı olman ve onları Allah'ın azabından kurtarman için bütün mahlukata rahmet olarak gönderdik.
التفاسير العربية:
قُلۡ إِنَّمَا يُوحَىٰٓ إِلَيَّ أَنَّمَآ إِلَٰهُكُمۡ إِلَٰهٞ وَٰحِدٞۖ فَهَلۡ أَنتُم مُّسۡلِمُونَ
-Ey Resul! şöyle de: "Rabbim tarafından bana hak olan ilahınız bir tek ilahtır diye vahyolunuyor. O hiçbir ortağı bulunmayan Yüce Allah'tır. O'na iman ederek boyun eğin ve itaat ederek amel edin."
التفاسير العربية:
فَإِن تَوَلَّوۡاْ فَقُلۡ ءَاذَنتُكُمۡ عَلَىٰ سَوَآءٖۖ وَإِنۡ أَدۡرِيٓ أَقَرِيبٌ أَم بَعِيدٞ مَّا تُوعَدُونَ
Ey Resul! Eğer onlar kendilerine getirdiğin şeyden yüz çevirirlerse de ki: Ben ve sizler uyardığım konularda eşitiz. Yüce Allah'ın size vadettiği azabın ne zaman ineceğini ben bilmiyorum.
التفاسير العربية:
إِنَّهُۥ يَعۡلَمُ ٱلۡجَهۡرَ مِنَ ٱلۡقَوۡلِ وَيَعۡلَمُ مَا تَكۡتُمُونَ
Şüphesiz Allah Teâlâ açığa vurduğunuz sözü ve O'ndan gizlediğinizi de bilir. Bundan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Şüphesiz bunun karşılığını size verecektir.
التفاسير العربية:
وَإِنۡ أَدۡرِي لَعَلَّهُۥ فِتۡنَةٞ لَّكُمۡ وَمَتَٰعٌ إِلَىٰ حِينٖ
Bilmiyorum azap için süre tanıması sizin için bir imtihan, bir istidrâctır. küfrünüzde ve sapıklığınızda devam etmeniz için Allah'ın ilmiyle belirli bir zamana kadar sizi faydalandırmasıdır.
التفاسير العربية:
قَٰلَ رَبِّ ٱحۡكُم بِٱلۡحَقِّۗ وَرَبُّنَا ٱلرَّحۡمَٰنُ ٱلۡمُسۡتَعَانُ عَلَىٰ مَا تَصِفُونَ
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Rabbine dua ederek şöyle dedi: Rabbim! Bizim ile küfründe ısrar eden kavmimiz arasında hak ile hükmet. Söylemiş oldukları küfür ve yalandan ancak Rahman olan Rabbimizden yardım dileriz.
التفاسير العربية:
من فوائد الآيات في هذه الصفحة:
• الصلاح سبب للتمكين في الأرض.
Salih olmak yeryüzünde iktidar sahibi kılınmanın sebebidir.

• بعثة النبي صلى الله عليه وسلم وشرعه وسنته رحمة للعالمين.
Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'in peygamberliği, şeriatı ve sünneti alemlere rahmet olması içindir.

• الرسول صلى الله عليه وسلم لا يعلم الغيب.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- gaybı bilmez.

• علم الله بما يصدر من عباده من قول.
Yüce Allah kullarından sadır olan tüm sözleri bilir.

 
ترجمة معاني سورة: الأنبياء
فهرس السور رقم الصفحة
 
ترجمة معاني القرآن الكريم - الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم - فهرس التراجم

الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم، صادر عن مركز تفسير للدراسات القرآنية.

إغلاق