কুরআনুল কারীমের অর্থসমূহের অনুবাদ - তুর্কি ভাষায় কুরআনুল কারীমের সংক্ষিপ্ত তাফসীরের অনুবাদ * - অনুবাদসমূহের সূচী


অর্থসমূহের অনুবাদ সূরা: সূরা আল-আহকাফ   আয়াত:

Sûretu'l-Ahkâf

সূরার কতক উদ্দেশ্য:
بيان حاجة البشريّة للرسالة وإنذار المعرضين عنها.
İnsanlığın İslam dinine olan ihtiyacı beyan edilmiş, ondan yüz çevirenler de uyarılmıştır.

حمٓ
(Hâ, Mîm) Bu hususta benzer bir açıklama Bakara suresinin başında zikredilmiştir.
আরবি তাফসীরসমূহ:
تَنزِيلُ ٱلۡكِتَٰبِ مِنَ ٱللَّهِ ٱلۡعَزِيزِ ٱلۡحَكِيمِ
(Bu) Kur'an, Aziz/hiç kimsenin mücadele edemeyeceği mutlak galip; yaratmasında, takdir etmesinde ve dininde hikmet sahibi olan Allah tarafından indirilmiştir.
আরবি তাফসীরসমূহ:
مَا خَلَقۡنَا ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ وَمَا بَيۡنَهُمَآ إِلَّا بِٱلۡحَقِّ وَأَجَلٖ مُّسَمّٗىۚ وَٱلَّذِينَ كَفَرُواْ عَمَّآ أُنذِرُواْ مُعۡرِضُونَ
Biz gökleri, yeri ve bu ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık. Bilakis bunların hepsini hak ile ve büyük hikmetler ile yarattık. Kulların Rablerini bilmeleri, sadece Allah'a kulluk edip O'na hiçbir şeyi ortak koşmamaları, yeryüzüne gönderilmelerinin gereğini sadece Yüce Allah'ın bildiği zaman boyunca yerine getirmeleri bu hikmetlerden bazılarıdır. Kâfirler ise Allah'ın kitabında kendisi ile uyarıldıkları şeyden yüz çevirip onu umursamazlar.
আরবি তাফসীরসমূহ:
قُلۡ أَرَءَيۡتُم مَّا تَدۡعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ أَرُونِي مَاذَا خَلَقُواْ مِنَ ٱلۡأَرۡضِ أَمۡ لَهُمۡ شِرۡكٞ فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِۖ ٱئۡتُونِي بِكِتَٰبٖ مِّن قَبۡلِ هَٰذَآ أَوۡ أَثَٰرَةٖ مِّنۡ عِلۡمٍ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ
-Ey Peygamber!- Haktan yüz çeviren o müşriklere de ki: "Allah'ın dışında tapmış olduğunuz o putlarınızın yeryüzünün parçalarından hangisini yarattıklarını bana haber verin. Bir dağ mı yarattılar? Yoksa bir nehir mi yarattılar? Yoksa göklerin yaratılmasında Allah ile beraber onların bir ortaklıkları mı var? Eğer putlarınızın kendilerine ibadet edilmeyi hak ettiklerine dair iddianızda doğru sözlü iseniz Kur'an'dan önce Allah tarafından indirilmiş olan bir kitap yahut öncekilerin bıraktıklarından bir şey getirin.
আরবি তাফসীরসমূহ:
وَمَنۡ أَضَلُّ مِمَّن يَدۡعُواْ مِن دُونِ ٱللَّهِ مَن لَّا يَسۡتَجِيبُ لَهُۥٓ إِلَىٰ يَوۡمِ ٱلۡقِيَٰمَةِ وَهُمۡ عَن دُعَآئِهِمۡ غَٰفِلُونَ
Allah'ı bırakıp da kıyamet gününe kadar duasına icabet edemeyecek olan bir puta dua edip, tapan kimseden daha sapık kim vardır? Allah'tan gayrı kendilerine ibadet olunan bu putların kendilerine tapanlara bir fayda yahut zarar vermesi bir tarafa; kendilerine dua eden kimselerin tapınmalarından da habersizdirler.
আরবি তাফসীরসমূহ:
এই পৃষ্ঠার আয়াতগুলোর কতক ফায়দা:
• الاستهزاء بآيات الله كفر.
Allah'ın ayetleri ile alay etmek küfürdür.

• خطر الاغترار بلذات الدنيا وشهواتها.
Dünyanın zevkleri ve arzuları ile aldanmanın tehlikesi beyan edilmiştir.

• ثبوت صفة الكبرياء لله تعالى.
Allah Teâlâ'nın azamet ve yücelik sıfatı ispat edilmiştir.

• إجابة الدعاء من أظهر أدلة وجود الله سبحانه وتعالى واستحقاقه العبادة.
Duaya icabet etmek; Allah Teâlâ'nın varlığının ve (sadece) O'nun ibadete layık olduğunun delillerindendir.

وَإِذَا حُشِرَ ٱلنَّاسُ كَانُواْ لَهُمۡ أَعۡدَآءٗ وَكَانُواْ بِعِبَادَتِهِمۡ كَٰفِرِينَ
Putlar dünyada iken kendilerine tapanlara fayda veremezler. Bununla beraber kıyamet günü haşrolunduklarında, o putlar kendilerine ibadet eden kimselere karşı düşman kesilir ve onlardan uzaklaşırlar. İnsanların kendilerine ibadet ettiklerinden habersiz olduklarını söylerler.
আরবি তাফসীরসমূহ:
وَإِذَا تُتۡلَىٰ عَلَيۡهِمۡ ءَايَٰتُنَا بَيِّنَٰتٖ قَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لِلۡحَقِّ لَمَّا جَآءَهُمۡ هَٰذَا سِحۡرٞ مُّبِينٌ
Resulümüze indirilen ayetlerimiz onlara okununca; kendilerine resullerinin eli ile gelen Kur'an'ı inkâr eden kâfirler şöyle dediler: "Bu apaçık bir sihirdir, bu Allah'tan bir vahiy değildir."
আরবি তাফসীরসমূহ:
أَمۡ يَقُولُونَ ٱفۡتَرَىٰهُۖ قُلۡ إِنِ ٱفۡتَرَيۡتُهُۥ فَلَا تَمۡلِكُونَ لِي مِنَ ٱللَّهِ شَيۡـًٔاۖ هُوَ أَعۡلَمُ بِمَا تُفِيضُونَ فِيهِۚ كَفَىٰ بِهِۦ شَهِيدَۢا بَيۡنِي وَبَيۡنَكُمۡۖ وَهُوَ ٱلۡغَفُورُ ٱلرَّحِيمُ
O müşrikler şöyle mi diyorlar: "Bu Ku'an'ı Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- uydurmuş ve Allah'a nispet etmiştir." -Ey Peygamber!- Onlara de ki: "Eğer Kur'an'ı ben kendi nefsimden uydurmuş isem ve Allah bundan dolayı bana azap edecek olursa bu durumda sizler benden bu azabı savamazsınız. Nasıl olur da ben kendi nefsimi O'nun hakkında bir şey uydurmaya arz edebilirim? Allah; O'nun Kur'an'ı hakkında sizin dalıp gittiğiniz karalamayı ve ayıplamayı en iyi bilendir. Sizin ile benim aramda şahit olarak Allah -Subhanehu ve Teâlâ- yeter. O, günahlarından tövbe eden kullarını çok bağışlayandır, onlara karşı çok merhametlidir."
আরবি তাফসীরসমূহ:
قُلۡ مَا كُنتُ بِدۡعٗا مِّنَ ٱلرُّسُلِ وَمَآ أَدۡرِي مَا يُفۡعَلُ بِي وَلَا بِكُمۡۖ إِنۡ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَىٰٓ إِلَيَّ وَمَآ أَنَا۠ إِلَّا نَذِيرٞ مُّبِينٞ
-Ey Peygamber!- Senin peygamberliğini yalanlayan o müşriklere de ki: "Ben, Allah'ın göndermiş olduğu ilk elçi (peygamber) değilim ki, sizi davet etmeme şaşırıyorsunuz! Şüphesiz benden önce pek çok peygamber gelmiştir. Ben, Allah'ın bana ve size bu dünyada ne yapacağını bilmiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyuyorum ve sadece Allah'ın vahyettiklerini söylüyor ve yapıyorum. Ben ancak sizleri Allah'ın azabı ile apaçık bir şekilde uyaran bir uyarıcıyım."
আরবি তাফসীরসমূহ:
قُلۡ أَرَءَيۡتُمۡ إِن كَانَ مِنۡ عِندِ ٱللَّهِ وَكَفَرۡتُم بِهِۦ وَشَهِدَ شَاهِدٞ مِّنۢ بَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ عَلَىٰ مِثۡلِهِۦ فَـَٔامَنَ وَٱسۡتَكۡبَرۡتُمۡۚ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يَهۡدِي ٱلۡقَوۡمَ ٱلظَّٰلِمِينَ
-Ey Peygamber!- Yalanlayan o müşriklere de ki: "Eğer bu Kur'an; Allah katından ise, siz de onu inkâr etmişseniz, İsrailoğulları'ndan bir şahit de Tevrat'ta bunun doğruluğuna dair gelen haberlere dayanarak bunun Allah katından olduğuna şahitlik edip iman etmişse ve siz de iman etmeyerek büyüklük taslamışsanız o zaman siz zalimler değil misiniz? Şüphesiz Allah, zalim toplumu hakka hidayet etmez.
আরবি তাফসীরসমূহ:
وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لِلَّذِينَ ءَامَنُواْ لَوۡ كَانَ خَيۡرٗا مَّا سَبَقُونَآ إِلَيۡهِۚ وَإِذۡ لَمۡ يَهۡتَدُواْ بِهِۦ فَسَيَقُولُونَ هَٰذَآ إِفۡكٞ قَدِيمٞ
Kur'an'ı ve iman edenler için Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in getirdiklerini inkâr edenler şöyle dediler: "Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in getirdikleri hayra ileten bir şey olsaydı bu fakirler, köleler ve zayıflar onun getirdiklerine inanmak hususunda bizi geçemezlerdi. Çünkü kâfirler, peygamberlerinin getirdikleri ile hidayeti bulamamışlardır. Onlar şöyle diyeceklerdir: O'nun (Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in) bize getirdikleri eski bir yalandan başka bir şey değildir ve bizler asla yalana tabi olmayız."
আরবি তাফসীরসমূহ:
وَمِن قَبۡلِهِۦ كِتَٰبُ مُوسَىٰٓ إِمَامٗا وَرَحۡمَةٗۚ وَهَٰذَا كِتَٰبٞ مُّصَدِّقٞ لِّسَانًا عَرَبِيّٗا لِّيُنذِرَ ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ وَبُشۡرَىٰ لِلۡمُحۡسِنِينَ
Bu Kur'an'dan önce; hakka uymakta takip edilen, Allah'ın Musa -aleyhisselam-'a indirmiş olduğu Tevrat, aynı zamanda İsrailoğulları'ndan kendisine tabi olup iman edenler için de bir rahmettir. İşte Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e indirilen ve kendinden önceki kitapları doğrulayan bu Kur'an, şirk koşarak ve masiyet işleyerek kendilerine zulmedenleri uyarmak için Arap lisanıyla indirilmiş bir kitaptır. O, yaratıcıları Allah Teâlâ ile yaratılmış olan diğer varlıklar arasında bağları iyi olan ve iyilik yapanlara müjdedir.
আরবি তাফসীরসমূহ:
إِنَّ ٱلَّذِينَ قَالُواْ رَبُّنَا ٱللَّهُ ثُمَّ ٱسۡتَقَٰمُواْ فَلَا خَوۡفٌ عَلَيۡهِمۡ وَلَا هُمۡ يَحۡزَنُونَ
"Rabbimiz Allah'tır ve bizim O'nun dışında bir Rabbimiz yoktur." diyenler ve ardından iman ve salih amel üzerinde istikamet üzere olanlar, ahirette kendilerini bekleyen şeyler hususunda bir korku yaşamazlar ve elde edemedikleri dünyalıklar için geride bıraktıkları şeyler hakkında üzüntü içinde olmazlar.
আরবি তাফসীরসমূহ:
أُوْلَٰٓئِكَ أَصۡحَٰبُ ٱلۡجَنَّةِ خَٰلِدِينَ فِيهَا جَزَآءَۢ بِمَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
İşte bu özelliklerle vasfolunmuş olanlar cennet ehli kimselerdir. Dünyada iken yapmış oldukları salih amellerine karşılık orada ebedî olarak kalacaklardır.
আরবি তাফসীরসমূহ:
এই পৃষ্ঠার আয়াতগুলোর কতক ফায়দা:
• كل من عُبِد من دون الله ينكر على من عبده من الكافرين.
Allah'tan gayrı ibadet olunan her varlık, kâfirlerden kendilerine ibadet eden kafirleri inkâr edecektir.

• عدم معرفة النبي صلى الله عليه وسلم بالغيب إلا ما أطلعه الله عليه منه.
Allah'ın kendisine bildirdikleri dışında Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'in gaybı bilmediği beyan edilmiştir.

• وجود ما يثبت نبوّة نبينا صلى الله عليه وسلم في الكتب السابقة.
Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'in peygamberliğini ispat eden delillerin önceki kitaplarda var olduğu beyan edilmiştir.

• بيان فضل الاستقامة وجزاء أصحابها.
Dosdoğru olmanın ve istikamet üzere olan kimselerin mükâfatları beyan edilmiştir.

وَوَصَّيۡنَا ٱلۡإِنسَٰنَ بِوَٰلِدَيۡهِ إِحۡسَٰنًاۖ حَمَلَتۡهُ أُمُّهُۥ كُرۡهٗا وَوَضَعَتۡهُ كُرۡهٗاۖ وَحَمۡلُهُۥ وَفِصَٰلُهُۥ ثَلَٰثُونَ شَهۡرًاۚ حَتَّىٰٓ إِذَا بَلَغَ أَشُدَّهُۥ وَبَلَغَ أَرۡبَعِينَ سَنَةٗ قَالَ رَبِّ أَوۡزِعۡنِيٓ أَنۡ أَشۡكُرَ نِعۡمَتَكَ ٱلَّتِيٓ أَنۡعَمۡتَ عَلَيَّ وَعَلَىٰ وَٰلِدَيَّ وَأَنۡ أَعۡمَلَ صَٰلِحٗا تَرۡضَىٰهُ وَأَصۡلِحۡ لِي فِي ذُرِّيَّتِيٓۖ إِنِّي تُبۡتُ إِلَيۡكَ وَإِنِّي مِنَ ٱلۡمُسۡلِمِينَ
Biz kesin bir emirle, insana anne ve babasına iyilik yapmasını emrettik. O ikisi hayatta iken ve ölümlerinden sonra da dine muhalif olmadığı müddetçe özellikle de onu, güçlükle taşıyan ve güçlükle doğuran annesine iyilikte bulunmasını emrettik. O'nun anne karnında taşınması ve sütten kesilmesi otuz aydır. İnsan, kırk yaşına gelip de zihinsel ve bedensel olarak kemale erip olgunlaşınca şöyle der: "Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimetine şükretmemi, razı olacağın salih amel işlememi bana ilham et. O ameli benden kabul et. Benim için çocuklarımı da ıslah et. Ben, sana günahlarımdan tövbe ettim. Şüphesiz ki, ben taat ile sana boyun eğen ve senin emirlerine teslim olanlardanım."
আরবি তাফসীরসমূহ:
أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ نَتَقَبَّلُ عَنۡهُمۡ أَحۡسَنَ مَا عَمِلُواْ وَنَتَجَاوَزُ عَن سَيِّـَٔاتِهِمۡ فِيٓ أَصۡحَٰبِ ٱلۡجَنَّةِۖ وَعۡدَ ٱلصِّدۡقِ ٱلَّذِي كَانُواْ يُوعَدُونَ
İşte bunlar; işledikleri salih amellerinin en güzelini kabul ettiğimiz, günahlarını bağışladığımız ve kendilerini günahlarından dolayı azarlamadığımız kimselerdir. Bunlar; cennet ehli kimseler arasındadırlar. Bu vaat doğru bir vaattir ve kesinlikle gerçekleşecektir.
আরবি তাফসীরসমূহ:
وَٱلَّذِي قَالَ لِوَٰلِدَيۡهِ أُفّٖ لَّكُمَآ أَتَعِدَانِنِيٓ أَنۡ أُخۡرَجَ وَقَدۡ خَلَتِ ٱلۡقُرُونُ مِن قَبۡلِي وَهُمَا يَسۡتَغِيثَانِ ٱللَّهَ وَيۡلَكَ ءَامِنۡ إِنَّ وَعۡدَ ٱللَّهِ حَقّٞ فَيَقُولُ مَا هَٰذَآ إِلَّآ أَسَٰطِيرُ ٱلۡأَوَّلِينَ
Anne ve babasına şöyle söyleyen kimse: "Öf size! Benden önce nice nesiller gelip geçmiş iken, beni kabrimden tekrardan canlı bir şekilde çıkmakla mı tehdit ediyorsunuz?" Durumu böyle olan çocuğun ana babası Yüce Allah'tan çocuklarına hidayet etmesi için yardım isteyip çocuklarına şöyle seslenmişlerdir: "Eğer ölümden sonra diriltilmeye iman etmiyorsan yazıklar olsun sana! Tekrar dirilmeye iman et! Şüphesiz Allah’ın yeniden diriltmek hakkındaki vaadi haktır." O ise ölümden sonra dirilmeyi inkâr etmesini yineleyerek şöyle cevap vermiştir: "Ölümden sonra dirilmeyle alakalı söylenen şeyler ancak önceki kitaplarda uydurdukları masallardan başka bir şey değildir. Allah'tan böyle bir şey sabit değildir."
আরবি তাফসীরসমূহ:
أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ حَقَّ عَلَيۡهِمُ ٱلۡقَوۡلُ فِيٓ أُمَمٖ قَدۡ خَلَتۡ مِن قَبۡلِهِم مِّنَ ٱلۡجِنِّ وَٱلۡإِنسِۖ إِنَّهُمۡ كَانُواْ خَٰسِرِينَ
İşte onlar; cinlerden ve insanlardan olup haklarında azabın gerçekleştiği kendilerinden önce gelip geçmiş hüsrana uğramış toplumlar arasındadırlar. Şüphesiz onlar, ateşe girişleriyle kendi nefislerini ve ailelerini ziyana uğratan kimselerdir.
আরবি তাফসীরসমূহ:
وَلِكُلّٖ دَرَجَٰتٞ مِّمَّا عَمِلُواْۖ وَلِيُوَفِّيَهُمۡ أَعۡمَٰلَهُمۡ وَهُمۡ لَا يُظۡلَمُونَ
Her iki grup için de -bir grup cennette ve bir grup da cehennemde olmak üzere- amellerine göre dereceleri vardır. Cennet ehli kimselerin dereceleri yüksektir. cehennem ehlinin ise alt dereceleri vardır. Bu da Allah Teâlâ'nın yaptıklarının karşılığını kendilerine tam olarak vermesi içindir. Kıyamet günü onlar iyiliklerinin eksiltilmesi ile yahut da kötülüklerinin artırılmasıyla zulme uğratılmazlar.
আরবি তাফসীরসমূহ:
وَيَوۡمَ يُعۡرَضُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ عَلَى ٱلنَّارِ أَذۡهَبۡتُمۡ طَيِّبَٰتِكُمۡ فِي حَيَاتِكُمُ ٱلدُّنۡيَا وَٱسۡتَمۡتَعۡتُم بِهَا فَٱلۡيَوۡمَ تُجۡزَوۡنَ عَذَابَ ٱلۡهُونِ بِمَا كُنتُمۡ تَسۡتَكۡبِرُونَ فِي ٱلۡأَرۡضِ بِغَيۡرِ ٱلۡحَقِّ وَبِمَا كُنتُمۡ تَفۡسُقُونَ
Allah'a iman etmek yerine küfre sapanlar ve peygamberleri yalanlayanların azap olunmaları için ateşe arz edildikleri gün kınanıp, azarlanarak onlara şöyle denir: "Dünya hayatınızda bütün iyiliklerinizi yitirdiniz. Onların zevk ve lezzetlerinden isteğiniz gibi faydalandınız. Bugün ise, dünyada iken haksız yere büyüklenmeniz, inkâr ve masiyetler ile Allah'ın taatinden çıkmanız sebebiyle alçaltıcı bir azap ile cezalandırılacaksınız."
আরবি তাফসীরসমূহ:
এই পৃষ্ঠার আয়াতগুলোর কতক ফায়দা:
• بيان مكانة بِرِّ الوالدين في الإسلام، بخاصة في حق الأم، والتحذير من العقوق.
İslam'da anne-babaya özellikle de anneye iyilikte bulunmanın önemi beyan edilmiş ve onlara karşı saygısızlık etmekten sakındırılmıştır.

• بيان خطر التوسع في ملاذّ الدنيا؛ لأنها تشغل عن الآخرة.
Dünyanın arzuları ve lezzetleri ile fazla meşgul olmanın tehlikesi beyan edilmiştir. Çünkü bunlarla fazla meşgul olmak ahiretten alıkoyar.

• بيان الوعيد الشديد لأصحاب الكبر والفسوق.
Kibir ve fısk sahibi kimseleri bekleyen şiddetli tehdit beyan edilmiştir.

۞ وَٱذۡكُرۡ أَخَا عَادٍ إِذۡ أَنذَرَ قَوۡمَهُۥ بِٱلۡأَحۡقَافِ وَقَدۡ خَلَتِ ٱلنُّذُرُ مِنۢ بَيۡنِ يَدَيۡهِ وَمِنۡ خَلۡفِهِۦٓ أَلَّا تَعۡبُدُوٓاْ إِلَّا ٱللَّهَ إِنِّيٓ أَخَافُ عَلَيۡكُمۡ عَذَابَ يَوۡمٍ عَظِيمٖ
-Ey Peygamber!- Nesep olarak Âd kavminin kardeşi olan Hûd -aleyhisselam-'ı da an! Hani O, Allah'ın kendileri üzerine gelmekte ve kesin gerçekleşecek olan azabı ile kavmini uyarmıştı. O sırada onlar Arap Yarımadası'nın güneyinde Ahkâf denilen bölgede evlerinde bulunuyordu. Hûd'dan önce ve sonra da peygamberler kendi kavimlerini uyararak gelip geçmişlerdi. O uyarıcılar kavimlerini şu şekilde uyarılarda bulunmuşlardı: "Tek olan Allah'tan başkasına ibadet etmeyin ve O'nunla birlikte başka ilahlara ibadet etmeyin. -Ey kavmim!- Ben sizin, büyük bir günün azabına uğramanızdan korkuyorum. Zira o gün kıyamet günüdür."
আরবি তাফসীরসমূহ:
قَالُوٓاْ أَجِئۡتَنَا لِتَأۡفِكَنَا عَنۡ ءَالِهَتِنَا فَأۡتِنَا بِمَا تَعِدُنَآ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ
Kavmi ona şöyle dedi: "Sen, bizi ilahlarımıza ibadet etmekten uzaklaştırmak için mi geldin? Bunu asla yapamazsın! Eğer iddia ettiğin şeyde doğru söyleyenlerden isen, kendisi ile korkuttuğun azabı bize getir."
আরবি তাফসীরসমূহ:
قَالَ إِنَّمَا ٱلۡعِلۡمُ عِندَ ٱللَّهِ وَأُبَلِّغُكُم مَّآ أُرۡسِلۡتُ بِهِۦ وَلَٰكِنِّيٓ أَرَىٰكُمۡ قَوۡمٗا تَجۡهَلُونَ
Hûd -aleyhisselam- şöyle dedi: "Azabın vakti hakkındaki bilgi ancak Allah katındadır. Benim onun hakkında hiç bir bilgim yoktur. Ben ancak kendisiyle gönderildiğim şeyi size tebliğ etmek ile görevli bir elçiyim. Ama ben, sizin cahillik ederek faydanıza olan şeyleri bırakıp, zararınıza olan şeyleri yaptığınızı görüyorum."
আরবি তাফসীরসমূহ:
فَلَمَّا رَأَوۡهُ عَارِضٗا مُّسۡتَقۡبِلَ أَوۡدِيَتِهِمۡ قَالُواْ هَٰذَا عَارِضٞ مُّمۡطِرُنَاۚ بَلۡ هُوَ مَا ٱسۡتَعۡجَلۡتُم بِهِۦۖ رِيحٞ فِيهَا عَذَابٌ أَلِيمٞ
Acele bir şekilde kendilerine gelmesini istedikleri azabı gökyüzünden vadilerine doğru yayılan bir bulut şeklinde gördüklerinde şöyle dediler: "Bu bize yağmur yağdıracak yaygın bir buluttur." Hûd -aleyhisselam- ise şöyle dedi: "İş sizin zannettiğiniz gibi değildir. Bilakis o, sizin acele gelmesini istediğiniz azaptır. O, içinde elem verici azap bulunan bir rüzgârdır!"
আরবি তাফসীরসমূহ:
تُدَمِّرُ كُلَّ شَيۡءِۭ بِأَمۡرِ رَبِّهَا فَأَصۡبَحُواْ لَا يُرَىٰٓ إِلَّا مَسَٰكِنُهُمۡۚ كَذَٰلِكَ نَجۡزِي ٱلۡقَوۡمَ ٱلۡمُجۡرِمِينَ
O rüzgâr uğradığında, Allah Teâlâ'nın helak edilmesini emrettiği her şeyi yıkıp mahveder. Böylece onlar yok oldular. Onlardan geriye daha önce orada ikamet ettiklerini gösteren evlerinden başka bir şey kalmadı. İşte biz; inkârlarında ve isyanlarında ısrar eden mücrimleri bu acı verici ceza ile cezalandırırız.
আরবি তাফসীরসমূহ:
وَلَقَدۡ مَكَّنَّٰهُمۡ فِيمَآ إِن مَّكَّنَّٰكُمۡ فِيهِ وَجَعَلۡنَا لَهُمۡ سَمۡعٗا وَأَبۡصَٰرٗا وَأَفۡـِٔدَةٗ فَمَآ أَغۡنَىٰ عَنۡهُمۡ سَمۡعُهُمۡ وَلَآ أَبۡصَٰرُهُمۡ وَلَآ أَفۡـِٔدَتُهُم مِّن شَيۡءٍ إِذۡ كَانُواْ يَجۡحَدُونَ بِـَٔايَٰتِ ٱللَّهِ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُواْ بِهِۦ يَسۡتَهۡزِءُونَ
Ant olsun ki Hûd kavmine, size vermediğimiz güç ve kuvvet imkânlarını sağlayacak tüm sebepleri verdik. Onlara işitmeleri için kulaklar, görmeleri için gözler ve akıl etmeleri için kalpler verdik. Kulakları, gözleri ve kalpleri onlara bir fayda sağlamadı. Kendilerine geldiğinde Allah'ın azabını da savamadı. Çünkü onlar, Allah'ın ayetlerini inkâr ediyorlardı. Alay edip durdukları ve peygamberleri Hûd -aleyhisselam-'ın kendilerini korkutmuş olduğu azap onların üzerine iniverdi.
আরবি তাফসীরসমূহ:
وَلَقَدۡ أَهۡلَكۡنَا مَا حَوۡلَكُم مِّنَ ٱلۡقُرَىٰ وَصَرَّفۡنَا ٱلۡأٓيَٰتِ لَعَلَّهُمۡ يَرۡجِعُونَ
(Ey Mekkeliler!) Gerçek şu ki, biz sizin çevrenizdeki beldeleri de helak etmiştik. Âd kavmini, Semûd kavmini, Lût kavmini ve Medyen halkını da helak ettik. Belki inkârlarından dönerler diye de onlara delilleri ve kanıtları da çeşitli şekillerde açıklamıştık.
আরবি তাফসীরসমূহ:
فَلَوۡلَا نَصَرَهُمُ ٱلَّذِينَ ٱتَّخَذُواْ مِن دُونِ ٱللَّهِ قُرۡبَانًا ءَالِهَةَۢۖ بَلۡ ضَلُّواْ عَنۡهُمۡۚ وَذَٰلِكَ إِفۡكُهُمۡ وَمَا كَانُواْ يَفۡتَرُونَ
Allah'tan başka kendilerine ibadet edip kurbanlar keserek yakınlık sağlamak için ilah edindikleri putlar, onlara yardım ettiler mi? Hayır! Onlara kesinlikle yardım etmediler. Aksine kendilerine en çok ihtiyaç duydukları anda o putlar onlardan uzaklaştılar. Çünkü bu putların kendileri için Allah katında şefaatçileri oldukları onların uydurduğu yalan ve iftiralarıdır.
আরবি তাফসীরসমূহ:
এই পৃষ্ঠার আয়াতগুলোর কতক ফায়দা:
• لا علم للرسل بالغيب إلا ما أطلعهم ربهم عليه منه.
Allah'ın kendilerine bildirdikleri dışında peygamberlerin gayb hakkında bir bilgileri yoktur.

• اغترار قوم هود حين ظنوا العذاب النازل بهم مطرًا، فلم يتوبوا قبل مباغتته لهم.
Hûd kavminin kendilerine gelen azabı yağmur bulutu zannederek aldanmaları beyan edilmiştir ki onlar; o azap kendilerine gelmeden önce tövbe etmemişlerdir.

• قوة قوم عاد فوق قوة قريش، ومع ذلك أهلكهم الله.
Âd kavmi, Kureyş'ten daha güçlü ve kuvvetli olmasına rağmen Allah Teâlâ onları helak etmiştir.

• العاقل من يتعظ بغيره، والجاهل من يتعظ بنفسه.
Akıllı kimse başkasına bakarak ibret alır. Cahil ise kendi kendine akıl verir.

وَإِذۡ صَرَفۡنَآ إِلَيۡكَ نَفَرٗا مِّنَ ٱلۡجِنِّ يَسۡتَمِعُونَ ٱلۡقُرۡءَانَ فَلَمَّا حَضَرُوهُ قَالُوٓاْ أَنصِتُواْۖ فَلَمَّا قُضِيَ وَلَّوۡاْ إِلَىٰ قَوۡمِهِم مُّنذِرِينَ
-Ey Peygamber!- Hani cinlerden bir grubu, sana indirilen Kur’an'ı dinlemeleri için yöneltmiştik. Onlar; Kur’an'ı dinlemeye hazır olunca birbirlerine şöyle dediler: "Susun ki, onu güzelce dinleyelim." Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Kur'an okumayı bitirince, bu Kur'an'a iman etmezlerse, Allah'ın kendilerini uğratacağı azabı ile uyarmak üzere kavimlerine dönmüşlerdi.
আরবি তাফসীরসমূহ:
قَالُواْ يَٰقَوۡمَنَآ إِنَّا سَمِعۡنَا كِتَٰبًا أُنزِلَ مِنۢ بَعۡدِ مُوسَىٰ مُصَدِّقٗا لِّمَا بَيۡنَ يَدَيۡهِ يَهۡدِيٓ إِلَى ٱلۡحَقِّ وَإِلَىٰ طَرِيقٖ مُّسۡتَقِيمٖ
Kavimlerine şöyle dediler: "Ey kavmimiz! Şüphesiz biz, Allah Teâlâ'nın Musa’dan sonra indirdiği ve kendisinden önce Allah Teâlâ katından indirilmiş olan kitapları tasdik eden, hakka ve dosdoğru yola -ki bu yol İslam yoludur- hidayet eden bu kitabı dinledik."
আরবি তাফসীরসমূহ:
يَٰقَوۡمَنَآ أَجِيبُواْ دَاعِيَ ٱللَّهِ وَءَامِنُواْ بِهِۦ يَغۡفِرۡ لَكُم مِّن ذُنُوبِكُمۡ وَيُجِرۡكُم مِّنۡ عَذَابٍ أَلِيمٖ
Ey Kavmimiz! Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sizi davet etmiş olduğu hakka icabet edin ve onun Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçi olduğuna iman edin ki, Allah sizin günahlarınızı bağışlasın. Sizi davet ettiği hakka icabet etmeniz ve onun Rabbi tarafından gönderilmiş olan bir elçi olduğuna iman etmeniz durumunda sizi bekleyen elem verici azaptan sizi selamette kılar.
আরবি তাফসীরসমূহ:
وَمَن لَّا يُجِبۡ دَاعِيَ ٱللَّهِ فَلَيۡسَ بِمُعۡجِزٖ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَلَيۡسَ لَهُۥ مِن دُونِهِۦٓ أَوۡلِيَآءُۚ أُوْلَٰٓئِكَ فِي ضَلَٰلٖ مُّبِينٍ
Kim, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in davet etmiş olduğu hakka icabet etmezse yeryüzünde Allah'tan kaçamaz. Onu Allah'ın azabından kurtaracak olan dostlar da yoktur. İşte onlar haktan apaçık bir şekilde sapmış olan kimselerdir.
আরবি তাফসীরসমূহ:
أَوَلَمۡ يَرَوۡاْ أَنَّ ٱللَّهَ ٱلَّذِي خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ وَلَمۡ يَعۡيَ بِخَلۡقِهِنَّ بِقَٰدِرٍ عَلَىٰٓ أَن يُحۡـِۧيَ ٱلۡمَوۡتَىٰۚ بَلَىٰٓۚ إِنَّهُۥ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ قَدِيرٞ
Yeniden diriltilmeyi yalanlayan o müşrikler; bütün büyüklükleri ve genişlikleri ile birlikte gökleri ve yeri yaratmakta aciz olmayanın hesap ve karşılık için ölüleri dirilteceğini görmüyorlar mı? Elbette O, onları diriltmeye hakkıyla kadirdir. O Allah -Subhanehu ve Teâlâ- her şeye kadirdir. Ölüleri diriltmekten aciz değildir.
আরবি তাফসীরসমূহ:
وَيَوۡمَ يُعۡرَضُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ عَلَى ٱلنَّارِ أَلَيۡسَ هَٰذَا بِٱلۡحَقِّۖ قَالُواْ بَلَىٰ وَرَبِّنَاۚ قَالَ فَذُوقُواْ ٱلۡعَذَابَ بِمَا كُنتُمۡ تَكۡفُرُونَ
Allah'ı ve resulünü inkâr edenler, azaba uğramak için ateşe arz edildiklerinde kınanıp, azarlanarak kendilerine şöyle denilir: "Sizin müşahede etmiş olduğunuz bu azap gerçek değil mi? Yoksa bu azap, sizin dünyada söylemiş olduğunuz gibi yalan mı?" Onlar şöyle derler: “Rabbimiz! Ant olsun ki, evet.” Bunun üzerine onlara şöyle denilir: “Öyleyse Allah'ı inkâr etmeniz sebebiyle tadın azabı!”
আরবি তাফসীরসমূহ:
فَٱصۡبِرۡ كَمَا صَبَرَ أُوْلُواْ ٱلۡعَزۡمِ مِنَ ٱلرُّسُلِ وَلَا تَسۡتَعۡجِل لَّهُمۡۚ كَأَنَّهُمۡ يَوۡمَ يَرَوۡنَ مَا يُوعَدُونَ لَمۡ يَلۡبَثُوٓاْ إِلَّا سَاعَةٗ مِّن نَّهَارِۭۚ بَلَٰغٞۚ فَهَلۡ يُهۡلَكُ إِلَّا ٱلۡقَوۡمُ ٱلۡفَٰسِقُونَ
-Ey Peygamber!- O halde Nûh, İbrahim, Musa ve İsa -aleyhimusselam- gibi peygamberlerden azim sahibi peygamberlerin sabrettikleri gibi sen de sabret. Onların (kavminin) azaba uğratılmaları hususunda acele etme! Kavminden seni yalanlayanlar; ahirette azabı gördükleri gün, azaplarının uzunluğu sebebi ile dünyada iken sanki gündüzün bir vakti kadar kaldıklarını zannederler. Muhammed -salllallahu aleyhi ve sellem-'e indirilmiş olan bu Kur'an, insanlara ve cinlere bir uyarı olarak yeter. Şüphesiz; inkâr ve masiyetler ile Allah'ın taatinden çıkmış olan topluluktan başkası azap ile helak edilmez.
আরবি তাফসীরসমূহ:
এই পৃষ্ঠার আয়াতগুলোর কতক ফায়দা:
• من حسن الأدب الاستماع إلى المتكلم والإنصات له.
-Ey Peygamber!- O halde Nûh, İbrahim, Musa ve İsa -aleyhimusselam- gibi peygamberlerden azim sahibi peygamberlerin sabrettikleri gibi sen de sabret. Onların (kavminin) azaba uğratılmaları hususunda acele etme! Kavminden seni yalanlayanlar; ahirette azabı gördükleri gün, azaplarının uzunluğu sebebi ile dünyada iken sanki gündüzün bir vakti kadar kaldıklarını zannederler. Muhammed -salllallahu aleyhi ve sellem-'e indirilmiş olan bu Kur'an, insanlara ve cinlere bir uyarı olarak yeter. Şüphesiz; inkâr ve masiyetler ile Allah'ın taatinden çıkmış olan topluluktan başkası azap ile helak edilmez.

• سرعة استجابة المهتدين من الجنّ إلى الحق رسالة ترغيب إلى الإنس.
Hidayete eren cinlerin hakka icabet etmede acele etmeleri, insanları bir an önce hakkı kabul etmeye teşvik eden bir mesajdır.

• الاستجابة إلى الحق تقتضي المسارعة في الدعوة إليه.
Hakkı kabul etmek, hakka davet etmede yarışmayı gerektirir.

• الصبر خلق الأنبياء عليهم السلام.
Sabırlı olmak; peygamberlerin -aleyhimusselam- ahlaki özelliklerindendir.

 
অর্থসমূহের অনুবাদ সূরা: সূরা আল-আহকাফ
সূরাসমূহের সূচী পৃষ্ঠার নাম্বার
 
কুরআনুল কারীমের অর্থসমূহের অনুবাদ - তুর্কি ভাষায় কুরআনুল কারীমের সংক্ষিপ্ত তাফসীরের অনুবাদ - অনুবাদসমূহের সূচী

তুর্কি ভাষায় কুরআনুল কারীমের সংক্ষিপ্ত তাফসীরের অনুবাদ। মারকাযু তাফসীর লিদ-দিরাসাতিল কুরআনিয়্যাহ থেকে প্রকাশিত।

বন্ধ