مەنالار تەرجىمىسى سۈرە سۈرە زارىيات - تۈرۈكچە تەرجىمىسى - پادىشاھ فەھد گۇرۇپپىسى - قۇرئان كەرىم ئىنىسكىلوپىدىيىسى

Sûretu'z-Zâriyât

ئايەت: 1

وَٱلذَّٰرِيَٰتِ ذَرۡوٗا

Savurarak esen, @تەكشۈرگۈچى

ماتىريالنىڭ ئەسلىسىTozdurup savuranlara, پەرقىنى بايان قىلىش

ئايەت: 2

فَٱلۡحَٰمِلَٰتِ وِقۡرٗا

yağmur bulutlarını taşıyan, @تەكشۈرگۈچى

ماتىريالنىڭ ئەسلىسىyükünü yüklenenlere, پەرقىنى بايان قىلىش

ئايەت: 3

فَٱلۡجَٰرِيَٰتِ يُسۡرٗا

gemileri kolayca yüzdüren @تەكشۈرگۈچى

ماتىريالنىڭ ئەسلىسىkolayca süzülenlere, پەرقىنى بايان قىلىش

ئايەت: 4

فَٱلۡمُقَسِّمَٰتِ أَمۡرًا

ve yağmurları taksim eden rüzgârlara yemin olsun ki @تەكشۈرگۈچى

ماتىريالنىڭ ئەسلىسىişi ayıranlara andolsun ki, پەرقىنى بايان قىلىش

ئايەت: 5

إِنَّمَا تُوعَدُونَ لَصَادِقٞ

size vâdedilen, kesinlikle doğrudur

ئايەت: 6

وَإِنَّ ٱلدِّينَ لَوَٰقِعٞ

ve ceza mutlaka vuku bulacaktır.

ئايەت: 7

وَٱلسَّمَآءِ ذَاتِ ٱلۡحُبُكِ

İçinde yörüngeleri olan göğe andolsun ki

ئايەت: 8

إِنَّكُمۡ لَفِي قَوۡلٖ مُّخۡتَلِفٖ

siz çelişkili sözler söylüyorsunuz.

ئايەت: 9

يُؤۡفَكُ عَنۡهُ مَنۡ أُفِكَ

Ondan (Kur'an'dan veya imandan ancak) döndürülebilen döndürülür.

ئايەت: 10

قُتِلَ ٱلۡخَرَّٰصُونَ

Kahrolsun o koyu yalancılar!

ئايەت: 11

ٱلَّذِينَ هُمۡ فِي غَمۡرَةٖ سَاهُونَ

Onlar koyu bir cehalet içerisinde kalmış gafillerdir.

ئايەت: 12

يَسۡـَٔلُونَ أَيَّانَ يَوۡمُ ٱلدِّينِ

Ceza gününün ne zaman olduğunu sorarlar.

ئايەت: 13

يَوۡمَ هُمۡ عَلَى ٱلنَّارِ يُفۡتَنُونَ

O gün onlar ateşe sokulacaklardır.

ئايەت: 14

ذُوقُواْ فِتۡنَتَكُمۡ هَٰذَا ٱلَّذِي كُنتُم بِهِۦ تَسۡتَعۡجِلُونَ

Azabınızı tadın! Acele gelmesini beklediğiniz şey budur işte! (denir.)

ئايەت: 15

إِنَّ ٱلۡمُتَّقِينَ فِي جَنَّٰتٖ وَعُيُونٍ

Şüphesiz ki Allah'a isyandan sakınanlar, cennetlerde ve pınar başlarında bulunacaklar.

ئايەت: 16

ءَاخِذِينَ مَآ ءَاتَىٰهُمۡ رَبُّهُمۡۚ إِنَّهُمۡ كَانُواْ قَبۡلَ ذَٰلِكَ مُحۡسِنِينَ

Rablerinin kendilerine verdiğini alarak. Kuşkusuz onlar, bundan önce dünyada güzel davrananlardı.

ئايەت: 17

كَانُواْ قَلِيلٗا مِّنَ ٱلَّيۡلِ مَا يَهۡجَعُونَ

Geceleri pek az uyurlardı.

ئايەت: 18

وَبِٱلۡأَسۡحَارِ هُمۡ يَسۡتَغۡفِرُونَ

Seher vakitlerinde de istiğfar ederlerdi.

ئايەت: 19

وَفِيٓ أَمۡوَٰلِهِمۡ حَقّٞ لِّلسَّآئِلِ وَٱلۡمَحۡرُومِ

Mallarında, muhtaç ve yoksullar için bir hak vardı.

ئايەت: 20

وَفِي ٱلۡأَرۡضِ ءَايَٰتٞ لِّلۡمُوقِنِينَ

Kesin olarak inananlar için yeryüzünde âyetler vardır.

ئايەت: 21

وَفِيٓ أَنفُسِكُمۡۚ أَفَلَا تُبۡصِرُونَ

Kendi nefislerinizde de öyle. Görmüyor musunuz?

ئايەت: 22

وَفِي ٱلسَّمَآءِ رِزۡقُكُمۡ وَمَا تُوعَدُونَ

Semada da rızkınız ve size vâdedilen başka şeyler vardır.

ئايەت: 23

فَوَرَبِّ ٱلسَّمَآءِ وَٱلۡأَرۡضِ إِنَّهُۥ لَحَقّٞ مِّثۡلَ مَآ أَنَّكُمۡ تَنطِقُونَ

Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki bu vaad, sizin konuşmanız gibi kesin ve gerçektir.

ئايەت: 24

هَلۡ أَتَىٰكَ حَدِيثُ ضَيۡفِ إِبۡرَٰهِيمَ ٱلۡمُكۡرَمِينَ

İbrahim'in ağırlanan misafirlerinin haberi sana geldi mi? (Bunlar meleklerdi.)

ئايەت: 25

إِذۡ دَخَلُواْ عَلَيۡهِ فَقَالُواْ سَلَٰمٗاۖ قَالَ سَلَٰمٞ قَوۡمٞ مُّنكَرُونَ

Onlar İbrahim’in yanına girmişler, selam vermişlerdi. İbrahim de selamı almış, içinden, «Bunlar, yabancılar» demişti.

ئايەت: 26

فَرَاغَ إِلَىٰٓ أَهۡلِهِۦ فَجَآءَ بِعِجۡلٖ سَمِينٖ

Hemen ailesinin yanına giderek semiz bir dana (kebabını) getirmiş,

ئايەت: 27

فَقَرَّبَهُۥٓ إِلَيۡهِمۡ قَالَ أَلَا تَأۡكُلُونَ

Onların önüne koyup «Yemez misiniz?» demişti.

ئايەت: 28

فَأَوۡجَسَ مِنۡهُمۡ خِيفَةٗۖ قَالُواْ لَا تَخَفۡۖ وَبَشَّرُوهُ بِغُلَٰمٍ عَلِيمٖ

Derken onlardan korkmaya başladı. «Korkma» dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler.

ئايەت: 29

فَأَقۡبَلَتِ ٱمۡرَأَتُهُۥ فِي صَرَّةٖ فَصَكَّتۡ وَجۡهَهَا وَقَالَتۡ عَجُوزٌ عَقِيمٞ

Karısı çığlık atarak geldi. Elini yüzüne çarparak: «Ben kısır bir kocakarıyım!» dedi.

ئايەت: 30

قَالُواْ كَذَٰلِكِ قَالَ رَبُّكِۖ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلۡحَكِيمُ ٱلۡعَلِيمُ

Onlar da "Rabbin böyle buyurdu; O, hikmet sahibidir ve her şeyi hakkıyla bilendir" demişlerdi. @تەكشۈرگۈچى

ماتىريالنىڭ ئەسلىسىOnlar: «Bu böyledir. Rabbin söylemiştir. O, hikmet sahibidir, bilendir» dediler. پەرقىنى بايان قىلىش

ئايەت: 31

۞ قَالَ فَمَا خَطۡبُكُمۡ أَيُّهَا ٱلۡمُرۡسَلُونَ

(İbrahim:) O halde işiniz nedir, ey elçiler? dedi.

ئايەت: 32

قَالُوٓاْ إِنَّآ أُرۡسِلۡنَآ إِلَىٰ قَوۡمٖ مُّجۡرِمِينَ

«Biz, dediler, suçlu bir kavme gönderildik.»

ئايەت: 33

لِنُرۡسِلَ عَلَيۡهِمۡ حِجَارَةٗ مِّن طِينٖ

«Üzerlerine çamurdan taş yağdırmaya (geldik).»

ئايەت: 34

مُّسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَ لِلۡمُسۡرِفِينَ

(Bu taşlar,) aşın gidenler için Rabbinin katında işaretlenmiş (taşlardır).

ئايەت: 35

فَأَخۡرَجۡنَا مَن كَانَ فِيهَا مِنَ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ

Bunun üzerine orada bulunan müminleri çıkardık.

ئايەت: 36

فَمَا وَجَدۡنَا فِيهَا غَيۡرَ بَيۡتٖ مِّنَ ٱلۡمُسۡلِمِينَ

Zaten orada müslümanlardan, bir ev halkından başka kimse bulmadık.

ئايەت: 37

وَتَرَكۡنَا فِيهَآ ءَايَةٗ لِّلَّذِينَ يَخَافُونَ ٱلۡعَذَابَ ٱلۡأَلِيمَ

Acı azaptan korkanlar için orada bir işaret bıraktık.

ئايەت: 38

وَفِي مُوسَىٰٓ إِذۡ أَرۡسَلۡنَٰهُ إِلَىٰ فِرۡعَوۡنَ بِسُلۡطَٰنٖ مُّبِينٖ

Musa'da da (ibretler vardır). Onu apaçık bir delil ile Firavun'a göndermiştik.

ئايەت: 39

فَتَوَلَّىٰ بِرُكۡنِهِۦ وَقَالَ سَٰحِرٌ أَوۡ مَجۡنُونٞ

Firavun ordusuyla birlikte yüz çevirmiş: «O, bir büyücüdür veya bir delidir» demişti.

ئايەت: 40

فَأَخَذۡنَٰهُ وَجُنُودَهُۥ فَنَبَذۡنَٰهُمۡ فِي ٱلۡيَمِّ وَهُوَ مُلِيمٞ

Nihayet onu da ordularını da yakalayıp denize attık, bu sırada kendini kınayıp duruyordu.

ئايەت: 41

وَفِي عَادٍ إِذۡ أَرۡسَلۡنَا عَلَيۡهِمُ ٱلرِّيحَ ٱلۡعَقِيمَ

Âd kavminde de (ibretler vardır). Onlara kasıp kavuran rüzgârı göndermiştik.

ئايەت: 42

مَا تَذَرُ مِن شَيۡءٍ أَتَتۡ عَلَيۡهِ إِلَّا جَعَلَتۡهُ كَٱلرَّمِيمِ

Üzerinden geçtiği şeyi canlı bırakmıyor, onu kül edip savuruyordu.

ئايەت: 43

وَفِي ثَمُودَ إِذۡ قِيلَ لَهُمۡ تَمَتَّعُواْ حَتَّىٰ حِينٖ

Semûd kavminde de (ibretler vardır). Onlara: Bir süreye kadar faydalanın, denmişti.

ئايەت: 44

فَعَتَوۡاْ عَنۡ أَمۡرِ رَبِّهِمۡ فَأَخَذَتۡهُمُ ٱلصَّٰعِقَةُ وَهُمۡ يَنظُرُونَ

Rablerinin emrine karşı geldiler. Bu yüzden, bakıp dururlarken onları yıldırım çarpıverdi.

ئايەت: 45

فَمَا ٱسۡتَطَٰعُواْ مِن قِيَامٖ وَمَا كَانُواْ مُنتَصِرِينَ

Ayağa kalkacak güçleri kalmamış, yardım edenleri de olmamıştı.

ئايەت: 46

وَقَوۡمَ نُوحٖ مِّن قَبۡلُۖ إِنَّهُمۡ كَانُواْ قَوۡمٗا فَٰسِقِينَ

Bunlardan önce de Nuh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar yoldan çıkmış bir toplum idiler.

ئايەت: 47

وَٱلسَّمَآءَ بَنَيۡنَٰهَا بِأَيۡيْدٖ وَإِنَّا لَمُوسِعُونَ

Göğü kendi ellerimizle biz kurduk ve biz (onu) elbette genişleticiyiz.

ئايەت: 48

وَٱلۡأَرۡضَ فَرَشۡنَٰهَا فَنِعۡمَ ٱلۡمَٰهِدُونَ

Yeri de döşedik. (Bak) ne güzel döşeyiciyiz!

ئايەت: 49

وَمِن كُلِّ شَيۡءٍ خَلَقۡنَا زَوۡجَيۡنِ لَعَلَّكُمۡ تَذَكَّرُونَ

Her şeyden de çift çift yarattık ki, düşünüp öğüt alasınız.

ئايەت: 50

فَفِرُّوٓاْ إِلَى ٱللَّهِۖ إِنِّي لَكُم مِّنۡهُ نَذِيرٞ مُّبِينٞ

O halde Allah’a koşun. Çünkü ben, size O'nun katından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım.

ئايەت: 51

وَلَا تَجۡعَلُواْ مَعَ ٱللَّهِ إِلَٰهًا ءَاخَرَۖ إِنِّي لَكُم مِّنۡهُ نَذِيرٞ مُّبِينٞ

"Allah ile beraber bir başkasını ilah kılmayın. Ben, sizin için O'nun tarafından gönderilen apaçık bir uyarıcıyım."
@تەكشۈرگۈچى

ماتىريالنىڭ ئەسلىسىAllah ile beraber başka bir tanrı edinmeyin. Zira ben size O’nun tarafından (gelmiş) açık bir uyarıcıyım.  پەرقىنى بايان قىلىش

ئايەت: 52

كَذَٰلِكَ مَآ أَتَى ٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا قَالُواْ سَاحِرٌ أَوۡ مَجۡنُونٌ

İşte böylece, onlardan öncekilere herhangi bir peygamber geldiğinde hemen: "O, bir büyücüdür veya delidir," dediler.

ئايەت: 53

أَتَوَاصَوۡاْ بِهِۦۚ بَلۡ هُمۡ قَوۡمٞ طَاغُونَ

Bunu (nesilden nesile) birbirlerine vasiyet mi ettiler? Doğrusu onlar azgın bir topluluktur.

ئايەت: 54

فَتَوَلَّ عَنۡهُمۡ فَمَآ أَنتَ بِمَلُومٖ

Artık onlara aldırma. (Davete uymamalarından dolayı) sen kınanacak değilsin.

ئايەت: 55

وَذَكِّرۡ فَإِنَّ ٱلذِّكۡرَىٰ تَنفَعُ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ

Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir.

ئايەت: 56

وَمَا خَلَقۡتُ ٱلۡجِنَّ وَٱلۡإِنسَ إِلَّا لِيَعۡبُدُونِ

Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.

ئايەت: 57

مَآ أُرِيدُ مِنۡهُم مِّن رِّزۡقٖ وَمَآ أُرِيدُ أَن يُطۡعِمُونِ

Ben onlardan rızık istemiyorum. Beni doyurmalarını da istemiyorum.

ئايەت: 58

إِنَّ ٱللَّهَ هُوَ ٱلرَّزَّاقُ ذُو ٱلۡقُوَّةِ ٱلۡمَتِينُ

Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah'tır.

ئايەت: 59

فَإِنَّ لِلَّذِينَ ظَلَمُواْ ذَنُوبٗا مِّثۡلَ ذَنُوبِ أَصۡحَٰبِهِمۡ فَلَا يَسۡتَعۡجِلُونِ

Muhakkak ki bu zulmedenlerin de, geçmişlerinin payı gibi (azaptan) bir payları vardır! O halde acele etmesinler!

ئايەت: 60

فَوَيۡلٞ لِّلَّذِينَ كَفَرُواْ مِن يَوۡمِهِمُ ٱلَّذِي يُوعَدُونَ

Başlarına gelecek (acı) günlerinden dolayı vay o kâfirlerin haline!