Qurani Kərimin mənaca tərcüməsi - "Qurani Kərimin müxtəsər tərfsiri" kitabının Türk dilinə tərcüməsi * - Tərcumənin mündəricatı


Mənaların tərcüməsi Surə: Yusuf   Ayə:

Sûratu Yûsuf

Surənin məqsədlərindən:
الاعتبار بلطف تدبير الله لأوليائه وتمكينهم، وحسن عاقبتهم.
Allah'ın veli kullarının işlerini lütufla yönetmesi, onları güçlendirmesi ve onlara güzel son hazırlamasından ibret alınmalıdır.

الٓرۚ تِلۡكَ ءَايَٰتُ ٱلۡكِتَٰبِ ٱلۡمُبِينِ
Elif Lâm Râ. Bu ve benzeri harfler hakkında ilgili açıklama Bakara suresinin başında zikredildi. Bu surede indirilen ayetler, apaçık Kur'an'ın ihtiva ettiği ayetlerdendir.
Ərəbcə təfsirlər:
إِنَّآ أَنزَلۡنَٰهُ قُرۡءَٰنًا عَرَبِيّٗا لَّعَلَّكُمۡ تَعۡقِلُونَ
-Ey Araplar!- Şüphesiz biz, Kur'an ayetlerinin manalarını anlayasınız diye Arapça olarak indirdik.
Ərəbcə təfsirlər:
نَحۡنُ نَقُصُّ عَلَيۡكَ أَحۡسَنَ ٱلۡقَصَصِ بِمَآ أَوۡحَيۡنَآ إِلَيۡكَ هَٰذَا ٱلۡقُرۡءَانَ وَإِن كُنتَ مِن قَبۡلِهِۦ لَمِنَ ٱلۡغَٰفِلِينَ
-Ey Peygamber!- Biz, bu Kur'an'ı sana indirerek, doğruluğuna, lafızlarının selametine ve belagatına dair kıssaların en güzelini sana anlatıyoruz. Şüphesiz sen, Kur'an indirilmeden önce bu kıssalardan habersizdin, ve bir bilgi sahibi değildin.
Ərəbcə təfsirlər:
إِذۡ قَالَ يُوسُفُ لِأَبِيهِ يَٰٓأَبَتِ إِنِّي رَأَيۡتُ أَحَدَ عَشَرَ كَوۡكَبٗا وَٱلشَّمۡسَ وَٱلۡقَمَرَ رَأَيۡتُهُمۡ لِي سَٰجِدِينَ
-Ey Peygamber!- Sana Yusuf - aleyhisselam-'ın babasına dediklerini haber vermekteyiz. O şöyle demişti: "Ey babacığım! Muhakkak ki ben; rüyada on bir yıldızı, Güneş'i ve Ay'ı gördüm. Onların hepsini bana secde ederken gördüm." Bu rüya; Yusuf -aleyhisselam- için yakın zamanda verilecek bir müjdeyi haber vermekteydi.
Ərəbcə təfsirlər:
Bu səhifədə olan ayələrdən faydalar:
• بيان الحكمة من القصص القرآني، وهي تثبيت قلب النبي صلى الله عليه وسلم وموعظة المؤمنين.
Kur'an kıssalarındaki hikmet beyan edilmiştir ki, bu hikmet; Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'in kalbinin güçlendirilmesi ve (kıssaların) Müminlere bir öğüt olmasıdır.

• انفراد الله تعالى بعلم الغيب لا يشركه فيه أحد.
Gaybı ilmini yalnızca Allah Teâlâ bilir ve bu hususta O'nun bir ortağı yoktur.

• الحكمة من نزول القرآن عربيًّا أن يعقله العرب؛ ليبلغوه إلى غيرهم.
Kur'an'ın Arapça olarak indirilmesindeki hikmet; Araplar'ın onu anlayabilmeleri ve kendilerinden başkalarına tebliğ etmeleri içindir.

• اشتمال القرآن على أحسن القصص.
Kur'an'ı Kerim'in en güzel kıssaları içerdiği beyan edilmiştir.

قَالَ يَٰبُنَيَّ لَا تَقۡصُصۡ رُءۡيَاكَ عَلَىٰٓ إِخۡوَتِكَ فَيَكِيدُواْ لَكَ كَيۡدًاۖ إِنَّ ٱلشَّيۡطَٰنَ لِلۡإِنسَٰنِ عَدُوّٞ مُّبِينٞ
Yakup -aleyhisselam-, oğlu Yusuf -aleyhisselam-'a; şöyle dedi: "Yavrucuğum! Sakın rüyanı kardeşlerine anlatma; sonra rüyanı anlarlar ve kıskançlıklarından dolayı sana bir tuzak kurarlar! Muhakkak ki şeytan insana karşı düşmanlığı apaçık olan bir düşmandır."
Ərəbcə təfsirlər:
وَكَذَٰلِكَ يَجۡتَبِيكَ رَبُّكَ وَيُعَلِّمُكَ مِن تَأۡوِيلِ ٱلۡأَحَادِيثِ وَيُتِمُّ نِعۡمَتَهُۥ عَلَيۡكَ وَعَلَىٰٓ ءَالِ يَعۡقُوبَ كَمَآ أَتَمَّهَا عَلَىٰٓ أَبَوَيۡكَ مِن قَبۡلُ إِبۡرَٰهِيمَ وَإِسۡحَٰقَۚ إِنَّ رَبَّكَ عَلِيمٌ حَكِيمٞ
-Ey Yusuf!- Tıpkı gördüğün rüyadaki gibi Rabbin seni seçecek, sana rüya yorumunu öğretecek ve iki atan İbrahim ve İshak'ın üzerinde nimetini tamamladığı gibi senin üzerindeki nimetini de nübüvvet (peygamberlik) ile tamamlayacaktır. Şüphesiz Rabbin, kullarını hakkıyla bilendir ve yönetmesinde hikmet sahibidir.
Ərəbcə təfsirlər:
۞ لَّقَدۡ كَانَ فِي يُوسُفَ وَإِخۡوَتِهِۦٓ ءَايَٰتٞ لِّلسَّآئِلِينَ
Ant olsun ki Yusuf ve kardeşlerinin haberlerinde, onlar hakkında soranlar için ibret ve öğütler vardır.
Ərəbcə təfsirlər:
إِذۡ قَالُواْ لَيُوسُفُ وَأَخُوهُ أَحَبُّ إِلَىٰٓ أَبِينَا مِنَّا وَنَحۡنُ عُصۡبَةٌ إِنَّ أَبَانَا لَفِي ضَلَٰلٖ مُّبِينٍ
Kardeşleri o vakit kendi aralarında şöyle dediler: Biz kalabalık bir topluluk olduğumuz halde Yusuf ve onun öz kardeşi, babamızın yanında bizden daha sevimlidir. Nasıl olur da babamız o ikisini bizden üstün tutar? Şüphesiz biz, hiçbir sebep olmamasına rağmen o ikisini bize karşı üstün tutmasından dolayı onu apaçık bir yanılgı içinde görüyoruz.
Ərəbcə təfsirlər:
ٱقۡتُلُواْ يُوسُفَ أَوِ ٱطۡرَحُوهُ أَرۡضٗا يَخۡلُ لَكُمۡ وَجۡهُ أَبِيكُمۡ وَتَكُونُواْ مِنۢ بَعۡدِهِۦ قَوۡمٗا صَٰلِحِينَ
Yusuf’u öldürün veya onu ıssız bir yere atın ki babanızın sevgisi size kalsın ve sizi tam bir sevgiyle sevsin. Onu öldürdükten yahut uzak bir yere attıktan sonra günahınızdan tövbe ettiğiniz zaman salih bir topluluk olursunuz.
Ərəbcə təfsirlər:
قَالَ قَآئِلٞ مِّنۡهُمۡ لَا تَقۡتُلُواْ يُوسُفَ وَأَلۡقُوهُ فِي غَيَٰبَتِ ٱلۡجُبِّ يَلۡتَقِطۡهُ بَعۡضُ ٱلسَّيَّارَةِ إِن كُنتُمۡ فَٰعِلِينَ
Kardeşlerden biri şöyle dedi: Yusuf’u öldürmeyin, onu bir kuyunun derinliklerine bırakın. Geçen yolculardan biri onu bulup, alsın. Bu şekilde yapmak, onu öldürmekten daha az zararlıdır. Eğer onun durumu hakkında söylediğinizi yapmaya karar verdiyseniz böyle yapın.
Ərəbcə təfsirlər:
قَالُواْ يَٰٓأَبَانَا مَا لَكَ لَا تَأۡمَ۬نَّا عَلَىٰ يُوسُفَ وَإِنَّا لَهُۥ لَنَٰصِحُونَ
Kardeşleri Yusuf'u yanlarından uzaklaştırmak konusunda anlaştıktan sonra babaları Yakup -aleyhisselam-'a şöyle dediler: Ey babamız! Yusuf hakkında bize neden güvenmiyorsun? Hâlbuki bizler, ona karşı çok şefkatli kimseleriz ve zararlı şeylerden onu koruruz. Biz, Yusuf'un koruması ve sana sağ salim geri dönmesi için iyilik yapan kimseleriz. Onu bizimle göndermene engel olan şey nedir?
Ərəbcə təfsirlər:
أَرۡسِلۡهُ مَعَنَا غَدٗا يَرۡتَعۡ وَيَلۡعَبۡ وَإِنَّا لَهُۥ لَحَٰفِظُونَ
Yarın onu, bizimle birlikte gönder. Yesin ve oynasın. Mutlaka biz, onu başına gelecek olan her türlü kötülükten koruruz, dediler.
Ərəbcə təfsirlər:
قَالَ إِنِّي لَيَحۡزُنُنِيٓ أَن تَذۡهَبُواْ بِهِۦ وَأَخَافُ أَن يَأۡكُلَهُ ٱلذِّئۡبُ وَأَنتُمۡ عَنۡهُ غَٰفِلُونَ
Yakup -aleyhisselam- oğullarına şöyle dedi: Muhakkak ki sizin onu götürmeniz beni kaygılandırıyor. Çünkü ben, onun ayrılığına dayanamam. Siz gezip dolaşırken ve oyun oynarken onu kurdun yemesinden endişe duyuyorum.
Ərəbcə təfsirlər:
قَالُواْ لَئِنۡ أَكَلَهُ ٱلذِّئۡبُ وَنَحۡنُ عُصۡبَةٌ إِنَّآ إِذٗا لَّخَٰسِرُونَ
Babalarına şöyle dediler: Hakikaten biz (kuvvetli) bir topluluk olduğumuz halde, eğer Yusuf'u kurt yerse, o zaman biz kendilerinde bir hayır olmayan kimseleriz. Eğer onu bir kurttan koruyamazsak o halde bizler aciz kimseler sayılırız.
Ərəbcə təfsirlər:
Bu səhifədə olan ayələrdən faydalar:
• ثبوت الرؤيا شرعًا، وجواز تعبيرها.
Rüyaya bakılarak yorumlanması dinen caizdir.

• مشروعية كتمان بعض الحقائق إن ترتب على إظهارها شيءٌ من الأذى.
Açıklanması halinde eziyet görmeye sebebiyet verecek bazı hakikatlerin gizlenmesinin meşru olduğu beyan edilmiştir.

• بيان فضل ذرية آل إبراهيم واصطفائهم على الناس بالنبوة.
İbrahim -aleyhisselam-'ın zürriyetinin fazileti ve onların nübüvvet ile diğer insanlara üstün kılındığı beyan edilmiştir.

• الميل إلى أحد الأبناء بالحب يورث العداوة والحسد بين الإِخوة.
Çocuklardan birini diğerlerinden daha çok sevmek kardeşler arasında düşmanlık ve akli meydana getirebilir.

فَلَمَّا ذَهَبُواْ بِهِۦ وَأَجۡمَعُوٓاْ أَن يَجۡعَلُوهُ فِي غَيَٰبَتِ ٱلۡجُبِّۚ وَأَوۡحَيۡنَآ إِلَيۡهِ لَتُنَبِّئَنَّهُم بِأَمۡرِهِمۡ هَٰذَا وَهُمۡ لَا يَشۡعُرُونَ
Yakup -aleyhisselam-, Yusuf'u onlarla birlikte gönderdi. Kardeşleri onu uzağa götürüp bir kuyunun dibine atmaya karar verdiklerinde; biz de Yusuf'a bu durumu haber vererek "İleride bir gün onlara bu yaptıklarını, hiç farkında değillerken haber vereceksin" diye vahyettik.
Ərəbcə təfsirlər:
وَجَآءُوٓ أَبَاهُمۡ عِشَآءٗ يَبۡكُونَ
Yusuf -aleyhisselam-'ın kardeşleri, hilelerine babalarını inandırmak için akşam vakti ağlar gibi yaparak babalarına geldiler.
Ərəbcə təfsirlər:
قَالُواْ يَٰٓأَبَانَآ إِنَّا ذَهَبۡنَا نَسۡتَبِقُ وَتَرَكۡنَا يُوسُفَ عِندَ مَتَٰعِنَا فَأَكَلَهُ ٱلذِّئۡبُۖ وَمَآ أَنتَ بِمُؤۡمِنٖ لَّنَا وَلَوۡ كُنَّا صَٰدِقِينَ
Dediler ki: Ey Babamız! Biz koşu yarışı yapıyor ve oklarla atış yapıyorduk. Yusuf’u ise bekçilik yapması için elbiselerimizin ve azıklarımızın yanına bıraktık. O sırada kurt onu yemiş. Bizler sana haber verdiğimiz şeylerde her ne kadar doğru söylesek de, sen bize inanmayacaksın, dediler.
Ərəbcə təfsirlər:
وَجَآءُو عَلَىٰ قَمِيصِهِۦ بِدَمٖ كَذِبٖۚ قَالَ بَلۡ سَوَّلَتۡ لَكُمۡ أَنفُسُكُمۡ أَمۡرٗاۖ فَصَبۡرٞ جَمِيلٞۖ وَٱللَّهُ ٱلۡمُسۡتَعَانُ عَلَىٰ مَا تَصِفُونَ
Verdikleri haberi kurdukları hile ile pekiştirdiler ve babalarına Yusuf -aleyhisselam-'ı bir kurdun yediği izlenimini vermek için Yusuf'un gömleğini kendisinin kanı olmayan bir kana bulayarak geldiler. Yakup -alehisselam- (gömleğin yırtılmamış olması kanıtıyla) onların yalanını anladı ve onlara şöyle dedi: Bu iş, sizin bana haber verdiğiniz gibi değildir. Aksine sizin nefisleriniz yapmış olduğunuz bu kötü fiili size süslemiştir. Artık üzerime düşen çektiğim acıyı göstermeden güzelce sabretmektir. Sizin Yusuf' a yaptığınız bu olay hakkında Allah'tan istenilecek şey ise O'nun yardımıdır.
Ərəbcə təfsirlər:
وَجَآءَتۡ سَيَّارَةٞ فَأَرۡسَلُواْ وَارِدَهُمۡ فَأَدۡلَىٰ دَلۡوَهُۥۖ قَالَ يَٰبُشۡرَىٰ هَٰذَا غُلَٰمٞۚ وَأَسَرُّوهُ بِضَٰعَةٗۚ وَٱللَّهُ عَلِيمُۢ بِمَا يَعۡمَلُونَ
Yoldan geçen bir kervan geldi ve kendileri için su getirecek olan kimseyi (sucularını kuyuya) gönderdiler. O da (gidip) kovasını kuyuya saldı. Yusuf ipe tutundu. Gönderilen adam Yusuf -aleyhisselam-'ı görünce sevinçli bir şekilde: "Müjde! İşte bir oğlan!" dedi. Sucu ve kafileden bazı kimseler Yusuf -aleyhisselam-'ı kafileden gizleyerek, O'nu bir ticaret malı edineceklerini zannettiler. Allah onların Yusuf'a kötü davranma ve satma isteklerini çok iyi bilmektedir. Onların amellerinden hiçbir şey Yüce Allah'a gizli kalmaz.
Ərəbcə təfsirlər:
وَشَرَوۡهُ بِثَمَنِۭ بَخۡسٖ دَرَٰهِمَ مَعۡدُودَةٖ وَكَانُواْ فِيهِ مِنَ ٱلزَّٰهِدِينَ
Su getiren kimse ile arkadaşları onu Mısır'da değersiz bir pahaya sattılar. Bu miktar, sayılması kolay olan birkaç dirhem idi. Yusuf'tan çabucak kurtulmak için ona pek fazla değer de vermemişlerdi. Yusuf'un halinden onun bir köle olmadığını anlamışlardı. Bundan dolayı Yusuf'un ailesinden korktular. Bu, Yüce Allah'ın ona olan rahmetinden böyle oldu. Böylece Yusuf -aleyhisselam- onların yanında uzun bir müddet kalmamıştı.
Ərəbcə təfsirlər:
وَقَالَ ٱلَّذِي ٱشۡتَرَىٰهُ مِن مِّصۡرَ لِٱمۡرَأَتِهِۦٓ أَكۡرِمِي مَثۡوَىٰهُ عَسَىٰٓ أَن يَنفَعَنَآ أَوۡ نَتَّخِذَهُۥ وَلَدٗاۚ وَكَذَٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَلِنُعَلِّمَهُۥ مِن تَأۡوِيلِ ٱلۡأَحَادِيثِۚ وَٱللَّهُ غَالِبٌ عَلَىٰٓ أَمۡرِهِۦ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَعۡلَمُونَ
Mısır'da onu satın alan adam, karısına dedi ki: "Ona bizim yanımızda değer ver, güzel bak ve ikramda bulun! Umulur ki ihtiyacımız olan şeylerde bize faydası olur veya onu evlat ediniriz." İşte böylece Yusuf'u öldürülmekten kurtardığımız gibi kuyudan da kurtardık. Aziz'in kalbini onun için yumuşak kıldık. Kendisine rüyaların tevilini öğretmemiz için onu Mısır'a yerleştirdik. Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir. O'nun emri gerçekleşir. O'nu hiç kimse hiçbir şeye zorlayamaz. Fakat insanların çoğu -ki onlar kâfirlerdir- bunu bilmezler.
Ərəbcə təfsirlər:
وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُۥٓ ءَاتَيۡنَٰهُ حُكۡمٗا وَعِلۡمٗاۚ وَكَذَٰلِكَ نَجۡزِي ٱلۡمُحۡسِنِينَ
Bedenî olgunlaşıp, ergenlik yaşına gelince Yusuf'a ilim ve anlayış verdik. İşte Biz, ona verdiğimiz bu karşılıkta olduğu gibi, kulluğunda ihsan sahibi olanları da böyle mükâfatlandırırız.
Ərəbcə təfsirlər:
Bu səhifədə olan ayələrdən faydalar:
• بيان خطورة الحسد الذي جرّ إخوة يوسف إلى الكيد به والمؤامرة على قتله.
Hasedin tehlikesi beyan edilmiştir ki haset; Yusuf -aleyhisselam-'ın erkek kardeşlerini ona tuzak kurmaya ve onu öldürmeleri için komplo düzenlemeye sevk etmiştir.

• مشروعية العمل بالقرينة في الأحكام.
Hükümlerde karine ile amel etmenin meşruluğu beyan edilmiştir.

• من تدبير الله ليوسف عليه السلام ولطفه به أن قذف في قلب عزيز مصر معاني الأبوة بعد أن حجب الشيطان عن إخوته معاني الأخوة.
Allah Teâlâ'nın, Yusuf -aleyhisselam- için hazırladığı plan ve lütfundan biri de, Mısır hükümdarının kalbine babalık şefkatini bırakmasıdır. Şeytan ise (Yusuf'un) kardeşlerinden kardeşlik şuurunu gizlemiştir.

وَرَٰوَدَتۡهُ ٱلَّتِي هُوَ فِي بَيۡتِهَا عَن نَّفۡسِهِۦ وَغَلَّقَتِ ٱلۡأَبۡوَٰبَ وَقَالَتۡ هَيۡتَ لَكَۚ قَالَ مَعَاذَ ٱللَّهِۖ إِنَّهُۥ رَبِّيٓ أَحۡسَنَ مَثۡوَايَۖ إِنَّهُۥ لَا يُفۡلِحُ ٱلظَّٰلِمُونَ
Hükümdarın karısı kibarca davranarak Yusuf'u zinaya düşürmek için hile kurdu. O'nunla baş başa kalmak için kapıları sıkıca kapatarak; "Hadi bana gel!" dedi. Bunun üzerine Yusuf -aleyhisselam-: Senin beni davet ettiğin şeyden Allah'a sığınırım. Muhakkak ki efendim bana sahip çıkarak iyilikte bulunmuştur ve ben asla ona ihanet etmem. Eğer ona ihanet edersem bu durumda ben zalimlerden olurum. Muhakkak ki zalimler asla kurtuluşa eremezler.
Ərəbcə təfsirlər:
وَلَقَدۡ هَمَّتۡ بِهِۦۖ وَهَمَّ بِهَا لَوۡلَآ أَن رَّءَا بُرۡهَٰنَ رَبِّهِۦۚ كَذَٰلِكَ لِنَصۡرِفَ عَنۡهُ ٱلسُّوٓءَ وَٱلۡفَحۡشَآءَۚ إِنَّهُۥ مِنۡ عِبَادِنَا ٱلۡمُخۡلَصِينَ
Kadın o kötü fiili işleyerek zina etmeyi arzuladı. Eğer Rabbinin onu bundan alıkoyan ve uzaklaştıran delillerini görmeseydi, Yusuf da bu kötü fiili yapmayı aklına getirmişti. İşte böylece biz, zinadan ve ihanet etmekten onu uzaklaştırmak için ona bu delili gösterdik. Şüphesiz Yusuf, bizim elçilik ve peygamberlik için seçtiklerimizdendi.
Ərəbcə təfsirlər:
وَٱسۡتَبَقَا ٱلۡبَابَ وَقَدَّتۡ قَمِيصَهُۥ مِن دُبُرٖ وَأَلۡفَيَا سَيِّدَهَا لَدَا ٱلۡبَابِۚ قَالَتۡ مَا جَزَآءُ مَنۡ أَرَادَ بِأَهۡلِكَ سُوٓءًا إِلَّآ أَن يُسۡجَنَ أَوۡ عَذَابٌ أَلِيمٞ
İkisi de kapıya doğru koştular: Yusuf, kendisini o kadından kurtarmak için koştu. Kadın ise onun oradan çıkmasına engel olmak için koştu ve onun gömleğini arkasından yırttı. İkisi, kapının yanında kadının kocasına rastladılar. Aziz'in karısı, Aziz'e şöyle dedi: -Ey Aziz!- Senin eşine kötülük etmek isteyenin cezası, zindana atılmaktan veya elem verici bir işkenceden başka bir şey değildir.
Ərəbcə təfsirlər:
قَالَ هِيَ رَٰوَدَتۡنِي عَن نَّفۡسِيۚ وَشَهِدَ شَاهِدٞ مِّنۡ أَهۡلِهَآ إِن كَانَ قَمِيصُهُۥ قُدَّ مِن قُبُلٖ فَصَدَقَتۡ وَهُوَ مِنَ ٱلۡكَٰذِبِينَ
Yûsuf -aleyhisselam- şöyle dedi: O, benden (kendisi ile) zina etmemi istedi. Ben ise ondan bunu istemedim. Kadının ailesinden bir şahit şu sözleri ile buna şahitlik etti: Eğer Yûsuf -aleyhisselam-'ın gömleği ön taraftan yırtılmış ise bu durum kadının doğru söylediğinin delilidir. Çünkü bu durumda kadın Yûsuf'u kendisinden uzaklaştırmak istemiştir. Yûsuf ise yalancıdır.
Ərəbcə təfsirlər:
وَإِن كَانَ قَمِيصُهُۥ قُدَّ مِن دُبُرٖ فَكَذَبَتۡ وَهُوَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ
Eğer onun (Yusuf'un) gömleği arkasından yırtılmış ise bu Yusuf -aleyhisselam-'ın doğru söylediğinin delilidir. Kadın onu istiyor; Yusuf ise kadından kaçıyordu. Kadın ise yalancıdır.
Ərəbcə təfsirlər:
فَلَمَّا رَءَا قَمِيصَهُۥ قُدَّ مِن دُبُرٖ قَالَ إِنَّهُۥ مِن كَيۡدِكُنَّۖ إِنَّ كَيۡدَكُنَّ عَظِيمٞ
Hükümdar, Yusuf -aleyhisselam-'ın gömleğinin arkasından yırtılmış olduğuna şahitlik edince Yusuf -aleyhisselam-'ın doğruluğundan emin oldu ve şöyle dedi: -Ey Kadınlar!- Şüphesiz bu iftira, sizin tuzaklarınızdan biridir. Şüphesiz sizin tuzağınız gerçekten güçlü bir tuzaktır.
Ərəbcə təfsirlər:
يُوسُفُ أَعۡرِضۡ عَنۡ هَٰذَاۚ وَٱسۡتَغۡفِرِي لِذَنۢبِكِۖ إِنَّكِ كُنتِ مِنَ ٱلۡخَاطِـِٔينَ
Yusuf'a şöyle dedi: Ey Yusuf! Bu olanları bir kenara bırak ve kimseye anlatma! (Ey Kadın!) Sen de günahından dolayı af dile! Şüphesiz Sen; Yusuf'u kendi nefsin için arzulayarak günahkâr kimselerden oldun.
Ərəbcə təfsirlər:
۞ وَقَالَ نِسۡوَةٞ فِي ٱلۡمَدِينَةِ ٱمۡرَأَتُ ٱلۡعَزِيزِ تُرَٰوِدُ فَتَىٰهَا عَن نَّفۡسِهِۦۖ قَدۡ شَغَفَهَا حُبًّاۖ إِنَّا لَنَرَىٰهَا فِي ضَلَٰلٖ مُّبِينٖ
Aziz'in hanımının haberi şehirde yayıldı ve kadınlardan bir topluluk (Aziz'in karısının yaptığını) inkâr ederek şöyle dediler: Aziz'in karısı, kölesini kendi nefsi için arzulamış ve Yusuf'a karşı olan sevgisi onun kalbini kaplamıştır. Şüphesiz biz, - ki o, onun kölesidir- kendi nefsi için arzulaması sebebi ile apaçık bir şaşkınlık üzere görmekteyiz.
Ərəbcə təfsirlər:
Bu səhifədə olan ayələrdən faydalar:
• قبح خيانة المحسن في أهله وماله، الأمر الذي ذكره يوسف من جملة أسباب رفض الفاحشة.
Ailesi ve parası ile güzel davranan kimseye ihanet etmenin çirkinliği beyan edilmiştir. Yusuf -aleyhisselam-'ın zikrettiği bu husus; zinanın reddedilmesinin sebebi olarak belirtilmiştir.

• بيان عصمة الأنبياء وحفظ الله لهم من الوقوع في السوء والفحشاء.
Peygamberlerin masumluğu, Yüce Allah'ın onları günah ve fuhuştan koruması beyan edilmiştir.

• وجوب دفع الفاحشة والهرب والتخلص منها.
Fuhşu savmak, ondan kaçmak ve ona bulaşmamanın gerekliliği beyan edilmiştir.

• مشروعية العمل بالقرائن في الأحكام.
Hükümlerde karine ile amel etmenin meşruluğu beyan edilmiştir.

فَلَمَّا سَمِعَتۡ بِمَكۡرِهِنَّ أَرۡسَلَتۡ إِلَيۡهِنَّ وَأَعۡتَدَتۡ لَهُنَّ مُتَّكَـٔٗا وَءَاتَتۡ كُلَّ وَٰحِدَةٖ مِّنۡهُنَّ سِكِّينٗا وَقَالَتِ ٱخۡرُجۡ عَلَيۡهِنَّۖ فَلَمَّا رَأَيۡنَهُۥٓ أَكۡبَرۡنَهُۥ وَقَطَّعۡنَ أَيۡدِيَهُنَّ وَقُلۡنَ حَٰشَ لِلَّهِ مَا هَٰذَا بَشَرًا إِنۡ هَٰذَآ إِلَّا مَلَكٞ كَرِيمٞ
Aziz'in karısı, bu yaptığını (şehirdeki) kadınların hoş görmediğini ve hakkında ileri geri konuştuklarını işitince Yusuf -aleyhisselam-'ı görmeleri ve bu hususta kendisini mazur görmeleri için bir elçi gönderip onları davet etti. Onlara döşekler ve yastıklar hazırlattı. Onlardan her birinin eline ikram edilen yemekleri kesmeleri için birer bıçak verdi ve Yusuf -aleyhisselam-'a: "Hadi onların yanına çık!" dedi. Kadınlar, onu görünce gözlerinde büyütüp onun güzelliğine kapıldılar ve yakışıklılığı karşısında hayretlerini gizleyemediler. Son derece hayran olmaları sebebiyle sofrada ikram edilen yiyecekleri kesmek için kullanacakları bıçaklar ile parmaklarını kestiler ve şöyle dediler: "Allah'ı tenzih ederiz." insanlara verilmemiş olan bu güzellik sebebi ile bu genç bir insan olamaz, bu ancak ikram olunmuş meleklerden bir melektir.
Ərəbcə təfsirlər:
قَالَتۡ فَذَٰلِكُنَّ ٱلَّذِي لُمۡتُنَّنِي فِيهِۖ وَلَقَدۡ رَٰوَدتُّهُۥ عَن نَّفۡسِهِۦ فَٱسۡتَعۡصَمَۖ وَلَئِن لَّمۡ يَفۡعَلۡ مَآ ءَامُرُهُۥ لَيُسۡجَنَنَّ وَلَيَكُونٗا مِّنَ ٱلصَّٰغِرِينَ
Aziz'in karısı, kadınların düştüğü bu hali görünce onlara şöyle dedi: İşte sevgisinden dolayı beni ayıpladığınız genç budur. Ben, onu baştan çıkarmak istedim. O ise bundan kaçındı. Eğer gelecekte ondan istediğimi yapmazsa kesinlikle hapse girecek ve zillete uğrayanlardan olacaktır.
Ərəbcə təfsirlər:
قَالَ رَبِّ ٱلسِّجۡنُ أَحَبُّ إِلَيَّ مِمَّا يَدۡعُونَنِيٓ إِلَيۡهِۖ وَإِلَّا تَصۡرِفۡ عَنِّي كَيۡدَهُنَّ أَصۡبُ إِلَيۡهِنَّ وَأَكُن مِّنَ ٱلۡجَٰهِلِينَ
Yusuf -aleyhisselam- Rabbine dua ederek şöyle dedi: Ey Rabbim! O'nun beni kendisi ile tehdit ettiği hapis, beni davet ettikleri şey olan zina günahından bana daha sevimlidir. Eğer sen, onların hilelerini benden uzaklaştırmazsan bu durumda ben onlara meylederim. Eğer meyleder ve onların istediklerini kabul edersem cahillerden olurum.
Ərəbcə təfsirlər:
فَٱسۡتَجَابَ لَهُۥ رَبُّهُۥ فَصَرَفَ عَنۡهُ كَيۡدَهُنَّۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلۡعَلِيمُ
Allah Teâlâ, onun duasını kabul etti ve Aziz'in karısının ve şehrin kadınlarının hilesini ondan uzaklaştırdı. Hiç şüphe yoktur ki, Allah -Subhânehu ve Teâlâ-, Yusuf -aleyhisselam-'ın duasını ve dua eden her kimsenin duasını hakkıyla işitendir. Onun ve diğer tüm canlıların durumlarını hakkıyla bilendir.
Ərəbcə təfsirlər:
ثُمَّ بَدَا لَهُم مِّنۢ بَعۡدِ مَا رَأَوُاْ ٱلۡأٓيَٰتِ لَيَسۡجُنُنَّهُۥ حَتَّىٰ حِينٖ
Sonra Aziz ve kavmi, Yusuf -aleyhisselam-'ın masum olduğunu gördükleri halde -bu skandalın ortaya çıkmaması için- onu belli olmayan bir süre hapsetmek görüşünü benimsediler.
Ərəbcə təfsirlər:
وَدَخَلَ مَعَهُ ٱلسِّجۡنَ فَتَيَانِۖ قَالَ أَحَدُهُمَآ إِنِّيٓ أَرَىٰنِيٓ أَعۡصِرُ خَمۡرٗاۖ وَقَالَ ٱلۡأٓخَرُ إِنِّيٓ أَرَىٰنِيٓ أَحۡمِلُ فَوۡقَ رَأۡسِي خُبۡزٗا تَأۡكُلُ ٱلطَّيۡرُ مِنۡهُۖ نَبِّئۡنَا بِتَأۡوِيلِهِۦٓۖ إِنَّا نَرَىٰكَ مِنَ ٱلۡمُحۡسِنِينَ
Onu hapse attılar. Onunla birlikte iki delikanlı da hapse girdi. Delikanlılardan biri Yusuf -aleyhisselam-'a şöyle dedi: Ben rüyamda şarap haline gelmesi için üzüm sıktığımı gördüm. İkincisi ise: Ben (rüyamda) başımın üstünde kuşların yediği bir ekmek taşıdığımı gördüm. -Ey Yusuf!- Biz seni ihsan (iyilik) ehli kimselerden görmekteyiz, gördüklerimizin yorumunu bize açıkla! dediler.
Ərəbcə təfsirlər:
قَالَ لَا يَأۡتِيكُمَا طَعَامٞ تُرۡزَقَانِهِۦٓ إِلَّا نَبَّأۡتُكُمَا بِتَأۡوِيلِهِۦ قَبۡلَ أَن يَأۡتِيَكُمَاۚ ذَٰلِكُمَا مِمَّا عَلَّمَنِي رَبِّيٓۚ إِنِّي تَرَكۡتُ مِلَّةَ قَوۡمٖ لَّا يُؤۡمِنُونَ بِٱللَّهِ وَهُم بِٱلۡأٓخِرَةِ هُمۡ كَٰفِرُونَ
Yusuf -aleyhisselam- şöyle dedi: Size, hükümdardan yahut başkasından gelecek olan yemek gelmeden önce size onun ne olduğunu ve nasıl olacağını açıklayacağım. İşte benim bildiğim bu tevil (yorum); Rabbimin bana öğrettiklerindendir. Kâhinlikten ve yıldızlara bakılarak verilen yalan haberlerden değildir. Muhakkak ki ben, Allah'a iman etmeyen bir kavmin dinini terk ettim. Onlar, ahireti de inkâr etmektedirler.
Ərəbcə təfsirlər:
Bu səhifədə olan ayələrdən faydalar:
• بيان جمال يوسف عليه السلام الذي كان سبب افتتان النساء به.
Yusuf -aleyhisselam-'ın kadınları fitneye düşürecek kadar yakışıklı olduğu beyan edilmiştir.

• إيثار يوسف عليه السلام السجن على معصية الله.
Yusuf -aleyhisselam- Allah'a isyan etmek yerine hapse girmeyi tercih etmiştir.

• من تدبير الله ليوسف عليه السلام ولطفه به تعليمه تأويل الرؤى وجعلها سببًا لخروجه من بلاء السجن.
Allah'ın Yusuf -aleyhisselam-'a olan lütfundan biri de ona rüyaların yorumunu öğretmesidir. Yüce Allah, onun rüyaları yorumlamasını hapis imtihanından çıkması için vesile kılmıştır.

وَٱتَّبَعۡتُ مِلَّةَ ءَابَآءِيٓ إِبۡرَٰهِيمَ وَإِسۡحَٰقَ وَيَعۡقُوبَۚ مَا كَانَ لَنَآ أَن نُّشۡرِكَ بِٱللَّهِ مِن شَيۡءٖۚ ذَٰلِكَ مِن فَضۡلِ ٱللَّهِ عَلَيۡنَا وَعَلَى ٱلنَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَشۡكُرُونَ
Ben, Atalarımın dinine tabi oldum. Bu, İbrahim, İshak ve Yakub'un dini olan tevhit (Allah'ı birleme) dinidir. Allah Teâlâ'ya herhangi bir şeyi ortak koşmamız bize yaraşmaz. O; birliğinde (vahdaniyetinde) tektir. Benim ve atalarımın üzerinde olduğumuz tevhit ve iman, Allah'ın bize olan lütfundandır. Ve Allah Teâlâ bizi buna muvaffak kılmıştır. Peygamberlerini, tevhit ve iman ile göndermiş olması da bütün insanlara olan lütfundandır. Fakat insanların çoğu Allah'ın nimetlerine karşı şükretmezler, aksine kafir olurlar.
Ərəbcə təfsirlər:
يَٰصَٰحِبَيِ ٱلسِّجۡنِ ءَأَرۡبَابٞ مُّتَفَرِّقُونَ خَيۡرٌ أَمِ ٱللَّهُ ٱلۡوَٰحِدُ ٱلۡقَهَّارُ
Sonra Yusuf -aleyhisselam-, hapisteki iki delikanlıya hitap ederek şöyle dedi: Pek çok ilaha ibadet (kulluk) etmek mi, yoksa bir olup hiçbir ortağı olmayan ve her şeye galip olan ve kendisine galip gelinemeyen Yüce Allah'a ibadet etmek mi daha hayırlıdır?
Ərəbcə təfsirlər:
مَا تَعۡبُدُونَ مِن دُونِهِۦٓ إِلَّآ أَسۡمَآءٗ سَمَّيۡتُمُوهَآ أَنتُمۡ وَءَابَآؤُكُم مَّآ أَنزَلَ ٱللَّهُ بِهَا مِن سُلۡطَٰنٍۚ إِنِ ٱلۡحُكۡمُ إِلَّا لِلَّهِ أَمَرَ أَلَّا تَعۡبُدُوٓاْ إِلَّآ إِيَّاهُۚ ذَٰلِكَ ٱلدِّينُ ٱلۡقَيِّمُ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَعۡلَمُونَ
Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, sizin ve atalarınızın ilahlar olarak isimlendirdiği, ancak ilahlık hak etmeyen varlıklardır. Sizin ve babalarınızın isimlendirdiği bu şeylerin ilahlıktan bir nasibi yoktur. Yüce Allah, bunların doğru olduğuna dair bir delil de indirmemiştir. Bütün mahlukat hakkında hüküm sizin ve babalarınızın isimlendirdiği şeylere ait değil, sadece Allah Teâlâ'ya aittir. Allah -Subhânehu ve Teâlâ- sizlere ibadetlerinizde O'nu birlemenizi emretmiş. O'nunla birlikte O'na herhangi bir şeyi ortak kılmanızı yasaklamıştır. İşte bu; içerisinde hiçbir eğrilik bulunmayan dosdoğru din olan tevhit dinidir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler. Bundan dolayı Allah Teâlâ'ya ortak koşarlar. O'nun yaratmış olduğu varlıklardan bazılarına ibadet (kulluk) ederler.
Ərəbcə təfsirlər:
يَٰصَٰحِبَيِ ٱلسِّجۡنِ أَمَّآ أَحَدُكُمَا فَيَسۡقِي رَبَّهُۥ خَمۡرٗاۖ وَأَمَّا ٱلۡأٓخَرُ فَيُصۡلَبُ فَتَأۡكُلُ ٱلطَّيۡرُ مِن رَّأۡسِهِۦۚ قُضِيَ ٱلۡأَمۡرُ ٱلَّذِي فِيهِ تَسۡتَفۡتِيَانِ
Ey zindan arkadaşlarım! Rüyasında şarap olması için üzüm sıkana gelince; o hapisten çıkacak, yapmış olduğu işine geri dönüp hükümdara şarap sunacaktır. Başının üzerinde ekmek taşıyan ve kuşların o ekmekten yediğini gören kimse ise asılıp öldürülecektir. Bana hakkında soru sormuş olduğunuz bu rüya hakkındaki hüküm tamamlanmıştır. Ve kaçınılmaz bir şekilde gerçekleşecektir.
Ərəbcə təfsirlər:
وَقَالَ لِلَّذِي ظَنَّ أَنَّهُۥ نَاجٖ مِّنۡهُمَا ٱذۡكُرۡنِي عِندَ رَبِّكَ فَأَنسَىٰهُ ٱلشَّيۡطَٰنُ ذِكۡرَ رَبِّهِۦ فَلَبِثَ فِي ٱلسِّجۡنِ بِضۡعَ سِنِينَ
Yusuf -aleyhisselam- bu iki kişiden, hapisten kurtulacağını zannettiği kimseye (ki o, efendisine şarap sunacak olandır): benim kıssamı ve durumumu efendinin yanında anlat. Olur ki o, beni hapisten çıkarır, dedi. Ne var ki şeytan, efendisine şarap sunacak olan kimseye Yusuf'u efendisine hatırlatmayı unutturmuş ve Yusuf -aleyhisselam- da bundan sonra hapiste bir kaç yıl daha kalmıştı.
Ərəbcə təfsirlər:
وَقَالَ ٱلۡمَلِكُ إِنِّيٓ أَرَىٰ سَبۡعَ بَقَرَٰتٖ سِمَانٖ يَأۡكُلُهُنَّ سَبۡعٌ عِجَافٞ وَسَبۡعَ سُنۢبُلَٰتٍ خُضۡرٖ وَأُخَرَ يَابِسَٰتٖۖ يَٰٓأَيُّهَا ٱلۡمَلَأُ أَفۡتُونِي فِي رُءۡيَٰيَ إِن كُنتُمۡ لِلرُّءۡيَا تَعۡبُرُونَ
Bir gün hükümdar şöyle demişti: "Şüphesiz ben, rüyamda yedi şişman ineği, yedi zayıf ineğin yediğini ve yedi yeşil başakla, yedi kuru başak gördüm. Ey ileri gelenler ve saygın kimseler! Eğer rüya yorumlamayı biliyorsanız, benim bu rüyamın yorumunu bana haber verin.
Ərəbcə təfsirlər:
Bu səhifədə olan ayələrdən faydalar:
• وجوب اتباع ملة إبراهيم، والبراءة من الشرك وأهله.
İbrahim -aleyhisselam-'ın dinine tabi olmanın ve şirkten ve şirk ehlinden uzak durmanın farz olduğu beyan edilmiştir.

• في قوله:﴿ءَأَرْبَابٌ مُّتَفَرِّقُونَ ...﴾ دليل على أن هؤلاء المصريين كانوا أصحاب ديانة سماوية لكنهم أهل إشراك.
Allah Teâlâ'nın: "(İbadet ettiğiniz) çeşitli ilahlar mı hayırlıdır, yoksa..." ayeti; Mısırlı bu kimselerin semavi bir dine mensup fakat şirk ehli kimseler olduğuna delalet etmektedir.

• كلُّ الآلهة التي تُعبد من دون الله ما هي إلا أسماء على غير مسميات، ليس لها في الألوهية نصيب.
Allah'ın dışında ibadet edilen bütün ilahlar, ilahlıktan bir nasibi olmayan ve (insanlar tarafından) bu isimlerle isimlenip, gerçekte hak ilah olmayan varlıklardır.

• استغلال المناسبات للدعوة إلى الله، كما استغلها يوسف عليه السلام في السجن.
Yusuf -aleyhisselam-'ın hapiste iken insanlarla kurduğu ilişkileri Yüce Allah'a davet etmede fırsat olarak kullandığı gibi Allah'a davette bu tür ilişkileri kullanmak gerekir.

قَالُوٓاْ أَضۡغَٰثُ أَحۡلَٰمٖۖ وَمَا نَحۡنُ بِتَأۡوِيلِ ٱلۡأَحۡلَٰمِ بِعَٰلِمِينَ
(Yorumcular) dediler ki: Bunlar karmakarışık rüyalardır. Böyle olan rüyaların yorumu yoktur. Bizler böyle karışık düşlerin yorumunu bilenlerden değiliz.
Ərəbcə təfsirlər:
وَقَالَ ٱلَّذِي نَجَا مِنۡهُمَا وَٱدَّكَرَ بَعۡدَ أُمَّةٍ أَنَا۠ أُنَبِّئُكُم بِتَأۡوِيلِهِۦ فَأَرۡسِلُونِ
Zindanda olan iki delikanlıdan şarap sunan ve oradan kurtulan delikanlı, bir müddet sonra Yusuf -aleyhisselam-'ı ve onun sahip olduğu rüya tabiri ilmini hatırladı ve şöyle dedi: Ben, hükümdarın görmüş olduğu rüyanın yorumunu, rüya yorumu ilmini bilen kimseye sorduktan sonra size haber vereceğim. Ey Hükümdar! Rüyanı yorumlaması için beni Yusuf -aleyhisselam-'a gönder!
Ərəbcə təfsirlər:
يُوسُفُ أَيُّهَا ٱلصِّدِّيقُ أَفۡتِنَا فِي سَبۡعِ بَقَرَٰتٖ سِمَانٖ يَأۡكُلُهُنَّ سَبۡعٌ عِجَافٞ وَسَبۡعِ سُنۢبُلَٰتٍ خُضۡرٖ وَأُخَرَ يَابِسَٰتٖ لَّعَلِّيٓ أَرۡجِعُ إِلَى ٱلنَّاسِ لَعَلَّهُمۡ يَعۡلَمُونَ
Kurtulan kimse, Yusuf -aleyhisselam-'ın yanına varınca ona şöyle dedi: Ey Yusuf! Ey doğru sözlü kişi! Rüyada, yedi şişman ineğin yediği yedi semiz inek ile yedi yeşil başak ve de kuru yedi başakları gören kimsenin gördüğü rüyanın yorumunu bize haber ver. Ümit ederim ki ben, hükümdarın ve onun yanındakilerin yanına isabetli yorumunla dönerim de belki onlar rüyanın tabirini öğrenirler ve senin üstünlüğünü ve kıymetini anlarlar.
Ərəbcə təfsirlər:
قَالَ تَزۡرَعُونَ سَبۡعَ سِنِينَ دَأَبٗا فَمَا حَصَدتُّمۡ فَذَرُوهُ فِي سُنۢبُلِهِۦٓ إِلَّا قَلِيلٗا مِّمَّا تَأۡكُلُونَ
Yusuf -aleyhisselam- bu rüyayı yorumlayarak şöyle dedi: Yedi sene boyunca ciddiyetle devamlı ekin ekersiniz. Bu süre boyunca her yıl ektiğiniz üründen elde edilen mahsulden yemek ihtiyacınız için ayırdığınız az miktarı dışında kalanları çürüyüp kurtlanmaması için başağında bırakın.
Ərəbcə təfsirlər:
ثُمَّ يَأۡتِي مِنۢ بَعۡدِ ذَٰلِكَ سَبۡعٞ شِدَادٞ يَأۡكُلۡنَ مَا قَدَّمۡتُمۡ لَهُنَّ إِلَّا قَلِيلٗا مِّمَّا تُحۡصِنُونَ
Sonra verimli olarak ekim yaptığınız yedi senenin ardından, yedi zor ve kurak seneler gelir ve insanlar, verimli geçen seneler boyunca hasat edilen ürünlerden tohum olarak sakladıkları az bir miktar haricindekileri yerler.
Ərəbcə təfsirlər:
ثُمَّ يَأۡتِي مِنۢ بَعۡدِ ذَٰلِكَ عَامٞ فِيهِ يُغَاثُ ٱلنَّاسُ وَفِيهِ يَعۡصِرُونَ
Sonra da kurak geçen yılların ardından yağmurların yağacağı bir yıl gelecektir. Ekinler bitecek ve bu yıl içinde insanlar ihtiyaç duydukları üzüm, zeytin ve şeker kamışı gibi mahsulleri sıkacaklardır.
Ərəbcə təfsirlər:
وَقَالَ ٱلۡمَلِكُ ٱئۡتُونِي بِهِۦۖ فَلَمَّا جَآءَهُ ٱلرَّسُولُ قَالَ ٱرۡجِعۡ إِلَىٰ رَبِّكَ فَسۡـَٔلۡهُ مَا بَالُ ٱلنِّسۡوَةِ ٱلَّٰتِي قَطَّعۡنَ أَيۡدِيَهُنَّۚ إِنَّ رَبِّي بِكَيۡدِهِنَّ عَلِيمٞ
Yusuf -aleyhisselam-'ın (hükümdarın) rüyasına yaptığı yorum hükümdara ulaşınca yardımcılarına şöyle dedi: O'nu zindandan çıkarıp bana getirin. Hükümdarın elçisi Yusuf -aleyhisselam-'a gelince Yusuf -aleyhisselam- elçiye dedi ki: Hükümdar efendine dön. Zindandan çıkmadan önce (Yusuf'un) suçsuzluğunun ortaya çıkması için ellerini kesen kadınların kıssasını ona sor. Şüphesiz Rabbim, kadınların beni ayartıp aldatmak için yaptıklarını hakkıyla bilendir. Bundan hiçbir şey O'na gizli kalmaz.
Ərəbcə təfsirlər:
قَالَ مَا خَطۡبُكُنَّ إِذۡ رَٰوَدتُّنَّ يُوسُفَ عَن نَّفۡسِهِۦۚ قُلۡنَ حَٰشَ لِلَّهِ مَا عَلِمۡنَا عَلَيۡهِ مِن سُوٓءٖۚ قَالَتِ ٱمۡرَأَتُ ٱلۡعَزِيزِ ٱلۡـَٰٔنَ حَصۡحَصَ ٱلۡحَقُّ أَنَا۠ رَٰوَدتُّهُۥ عَن نَّفۡسِهِۦ وَإِنَّهُۥ لَمِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ
Hükümdar, kadınlara hitaben şöyle dedi: Sizinle birlikte o çirkin fiili yapması için hile ile Yûsuf'u arzuladığınız zaman sizin durumunuz neydi? Kadınlar hükümdara cevap olarak: Hâşâ! Yûsuf suçlanmaktadır. Vallahi biz onun bir kötülüğünü görmedik dediler. O sırada hükümdarın karısı, kendi yaptığı şeyi ikrar ederek şöyle dedi: İşte hak şimdi ortaya çıkıyor. Ben, O'nu yoldan çıkarmak istedim. O ise beni yoldan çıkarmaya yeltenmedi. Şüphesiz o (Yûsuf), benim kendisine iftira attığım şeyden beri olduğuna dair iddiasında doğru söyleyenlerdendir.
Ərəbcə təfsirlər:
ذَٰلِكَ لِيَعۡلَمَ أَنِّي لَمۡ أَخُنۡهُ بِٱلۡغَيۡبِ وَأَنَّ ٱللَّهَ لَا يَهۡدِي كَيۡدَ ٱلۡخَآئِنِينَ
Hükümdarın karısı şöyle dedi: Yusuf şunu bilmelidir ki, ben onu baştan çıkarmaya çalıştığımı ikrar ettim. Şüphesiz ki o, hükümdarın yokluğunda ona ihanet etmediğime dair iddiasında da doğru söylemektedir. Benim için de şu açıklığa kavuşmuştur. Şüphesiz Allah Teâlâ yalan söyleyen ve hile yapan kimseleri muvaffak kılmaz.
Ərəbcə təfsirlər:
Bu səhifədə olan ayələrdən faydalar:
• من كمال أدب يوسف أنه أشار لحَدَث النسوة ولم يشر إلى حَدَث امرأة العزيز.
Bu olay ile alakalı Yusuf -aleyhisselam-'ın kadınları işaret edip hükümdarın karısını işaret etmemesi onun ahlak ve edebinin mükemmel olmasındandır.

• كمال علم يوسف عليه السلام في حسن تعبير الرؤى.
Yusuf -aleyhisselam-'ın rüyaları güzel bir şekilde yorumlama hususundaki ilminin tam olduğu beyan edilmiştir.

• مشروعية تبرئة النفس مما نُسب إليها ظلمًا، وطلب تقصّي الحقائق لإثبات الحق.
Kişinin, kendisine haksız yere nispet edilen şeyden berî olduğunu beyan etmesinin ve hakikatlerin ortaya çıkması için olayın anlatılmasını istemesinin meşruluğu beyan edilmiştir.

• فضيلة الصدق وقول الحق ولو كان على النفس.
Kendi nefsi aleyhine dahi olsa kişinin, doğruluk ve doğru söz üzere olmasının fazileti beyan edilmiştir.

۞ وَمَآ أُبَرِّئُ نَفۡسِيٓۚ إِنَّ ٱلنَّفۡسَ لَأَمَّارَةُۢ بِٱلسُّوٓءِ إِلَّا مَا رَحِمَ رَبِّيٓۚ إِنَّ رَبِّي غَفُورٞ رَّحِيمٞ
Azizin hanımı sözüne şöyle diyerek devam etti: Ben kötülüğü isteme hususunda nefsimi temize çıkarmam, bununla nefsimi temize çıkarmak istemedim. Çünkü insanın nefsi arzuladığı şeye meylettiği ve onu bundan engellemek zor olduğu için çokça kötülüğü emreder. Ancak yüce Allah'ın rahmet ettiği ve kötülüğü emretmekten koruduğu nefisler bundan müstesnadır. Şüphesiz ki Rabbim, kullarından tövbe edenleri bağışlayan ve onlara merhamet edendir.
Ərəbcə təfsirlər:
وَقَالَ ٱلۡمَلِكُ ٱئۡتُونِي بِهِۦٓ أَسۡتَخۡلِصۡهُ لِنَفۡسِيۖ فَلَمَّا كَلَّمَهُۥ قَالَ إِنَّكَ ٱلۡيَوۡمَ لَدَيۡنَا مَكِينٌ أَمِينٞ
Hükümdar Yûsuf'un suçsuzluğunu ve ilim sahibi olduğunu anlayınca yardımcılarına: "Onu bana getirin kendime has (müşteşar) yapayım" dedi. Onu getirdiler, onunla konuştuktan sonra (Yûsuf'un) ilmi ve zekası ortaya çıkınca ona: "-Ey Yûsuf!- Şüphesiz ki bugün sen yanımızda yüksek makam sahibi ve güvenilir bir kişi oldun." dedi.
Ərəbcə təfsirlər:
قَالَ ٱجۡعَلۡنِي عَلَىٰ خَزَآئِنِ ٱلۡأَرۡضِۖ إِنِّي حَفِيظٌ عَلِيمٞ
Yusuf, hükümdara: "Beni ülkenin hazinelerini ve Mısır arazisinin yiyeceklerini korumakla görevlendir. Şüphesiz ki ben, güvenilir bir koruyucu ve görev yaptığım işte ilim ve basiret sahibiyim." dedi.
Ərəbcə təfsirlər:
وَكَذَٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي ٱلۡأَرۡضِ يَتَبَوَّأُ مِنۡهَا حَيۡثُ يَشَآءُۚ نُصِيبُ بِرَحۡمَتِنَا مَن نَّشَآءُۖ وَلَا نُضِيعُ أَجۡرَ ٱلۡمُحۡسِنِينَ
Yusuf'un suçsuzluğunu ispat ederek ve hapisten kurtararak lütufta bulunduğumuz gibi, Mısır'da kalmasına da imkan sağladık. Dilediği yere gelip orada konaklardı. Dünyada rahmetimizi dilediğimiz kulumuza veririz. İyilik edenleri mükâfatsız bırakmayız. Bilakis eksiksiz olarak tam bir şekilde karşılığını veririz.
Ərəbcə təfsirlər:
وَلَأَجۡرُ ٱلۡأٓخِرَةِ خَيۡرٞ لِّلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَكَانُواْ يَتَّقُونَ
Allah'ın emirlerini yerine getirerek ve yasaklarından kaçınarak takvalı olanlar için Allah'ın ahirette hazırladığı mükâfat dünya mükâfatından daha hayırlıdır.
Ərəbcə təfsirlər:
وَجَآءَ إِخۡوَةُ يُوسُفَ فَدَخَلُواْ عَلَيۡهِ فَعَرَفَهُمۡ وَهُمۡ لَهُۥ مُنكِرُونَ
Yusuf'un kardeşleri malları ile Mısır topraklarına geldiler ve Yusuf'un huzuruna çıktılar. Yusuf onların kardeşleri olduğunu anladı. Uzun zaman geçip şekli değiştiği için onlar kardeşlerini tanımadılar. Çünkü onu kuyuya attıklarında o, ufak bir çocuktu.
Ərəbcə təfsirlər:
وَلَمَّا جَهَّزَهُم بِجَهَازِهِمۡ قَالَ ٱئۡتُونِي بِأَخٖ لَّكُم مِّنۡ أَبِيكُمۡۚ أَلَا تَرَوۡنَ أَنِّيٓ أُوفِي ٱلۡكَيۡلَ وَأَنَا۠ خَيۡرُ ٱلۡمُنزِلِينَ
(Yusuf) Azık ve erzak olarak kendisinden istedikleri şeyleri onlara verdi. Baba bir kardeşlerinin olduğunu ancak babalarının yanında bıraktıklarını Yusuf'a haber verdiklerinde: "Baba bir kardeşinizi bana getirin size bir yüklü deve daha fazla vereyim. Benim ölçeği eksiksiz tam olarak verdiğimi görmüyor musunuz? Ben misafirperverlerin en iyisiyim." dedi.
Ərəbcə təfsirlər:
فَإِن لَّمۡ تَأۡتُونِي بِهِۦ فَلَا كَيۡلَ لَكُمۡ عِندِي وَلَا تَقۡرَبُونِ
Eğer onu bana getirmezseniz baba bir kardeşiniz olduğu iddianızdaki yalanınız ortaya çıkar. Size tek bir ölçek bile yiyecek vermem ve bir daha da benim ülkeme yaklaşmayın.
Ərəbcə təfsirlər:
قَالُواْ سَنُرَٰوِدُ عَنۡهُ أَبَاهُ وَإِنَّا لَفَٰعِلُونَ
Kardeşleri ona: "Onu babasından isteyeceğiz ve onu almak için elimizden geleni yapacağız. Şüphesiz ki bizler, emrettiğini eksiksiz bir şekilde yerine getireceğiz" diyerek cevap verdiler.
Ərəbcə təfsirlər:
وَقَالَ لِفِتۡيَٰنِهِ ٱجۡعَلُواْ بِضَٰعَتَهُمۡ فِي رِحَالِهِمۡ لَعَلَّهُمۡ يَعۡرِفُونَهَآ إِذَا ٱنقَلَبُوٓاْ إِلَىٰٓ أَهۡلِهِمۡ لَعَلَّهُمۡ يَرۡجِعُونَ
Yusuf, memurlarına: Onlara mallarını geri verin, ailelerinin yanına dönünce onlardan satın almadığımızı anlamaları ve Yusuf'a doğru sözlü olduklarını ispat etmeleri için onları ikinci kez kardeşleri ile birlikte gelmeye mecbur bırakacaktır ve onlardan mallarını kabul edecektir.
Ərəbcə təfsirlər:
فَلَمَّا رَجَعُوٓاْ إِلَىٰٓ أَبِيهِمۡ قَالُواْ يَٰٓأَبَانَا مُنِعَ مِنَّا ٱلۡكَيۡلُ فَأَرۡسِلۡ مَعَنَآ أَخَانَا نَكۡتَلۡ وَإِنَّا لَهُۥ لَحَٰفِظُونَ
Babalarına döndüklerinde Yusuf'un kendilerine nasıl ikramda bulunduğunu anlattılar ve: Ey Babamız! eğer kardeşimizi yanımızda götürmezsek bize artık erzak verilmeyecek. Onu bizimle gönder, şüphesiz ki sen onu bizimle gönderirsen erzak alabiliriz. Sana sağ salim dönene kadar onu koruyacağımızın sözünü veriyoruz, dediler.
Ərəbcə təfsirlər:
Bu səhifədə olan ayələrdən faydalar:
• من أعداء المؤمن: نفسه التي بين جنبيه؛ لذا وجب عليه مراقبتها وتقويم اعوجاجها.
Müminin düşmanlarından biri de, iki yanı arasındaki nefsidir. Bundan dolayı kişi nefsini gözetim altında tutması ve çarpıklıklarını düzeltmesi gerekir.

• اشتراط العلم والأمانة فيمن يتولى منصبًا يصلح به أمر العامة.
Ümmetin maslahatı için bir makama getirilen kimsenin ilim sahibi ve güvenilir olma şartı vardır.

• بيان أن ما في الآخرة من فضل الله، إنما هو خير وأبقى وأفضل لأهل الإيمان.
Ahirette verilen şeylerin Allah Teâlâ'nın lütfundan olduğu açıklanmıştır. Şüphesiz ki o, iman ehli için en faziletli, en kalıcı ve hayırlı olandır.

• جواز طلب الرجل المنصب ومدحه لنفسه إن دعت الحاجة، وكان مريدًا للخير والصلاح.
Hayır ve iyiliği isteyen bir kimsenin ihtiyaç anında kendi nefsini övmesi ve makam talebinde bulunması caizdir.

قَالَ هَلۡ ءَامَنُكُمۡ عَلَيۡهِ إِلَّا كَمَآ أَمِنتُكُمۡ عَلَىٰٓ أَخِيهِ مِن قَبۡلُ فَٱللَّهُ خَيۡرٌ حَٰفِظٗاۖ وَهُوَ أَرۡحَمُ ٱلرَّٰحِمِينَ
Babaları onlara şöyle dedi: Daha önceden öz kardeşi Yusuf hakkında size ne kadar güvendi isem bunun hakkında da o kadar güveniyorum. Size Yusuf hakkında güvendim, onu koruyacağınız hakkında söz verdiniz ve vaadinizi tutmadınız. Koruma vaadi hakkındaki vermiş olduğunuz söze güvenmiyorum. Benim güvenim Allah'adır. O, korumak istediği kimseyi koruyanların en hayırlısı ve rahmet etmek istediği kimseye rahmet edenlerin en merhametlisidir.
Ərəbcə təfsirlər:
وَلَمَّا فَتَحُواْ مَتَٰعَهُمۡ وَجَدُواْ بِضَٰعَتَهُمۡ رُدَّتۡ إِلَيۡهِمۡۖ قَالُواْ يَٰٓأَبَانَا مَا نَبۡغِيۖ هَٰذِهِۦ بِضَٰعَتُنَا رُدَّتۡ إِلَيۡنَاۖ وَنَمِيرُ أَهۡلَنَا وَنَحۡفَظُ أَخَانَا وَنَزۡدَادُ كَيۡلَ بَعِيرٖۖ ذَٰلِكَ كَيۡلٞ يَسِيرٞ
Yanlarında götürdükleri yüklerini açtıklarında zahire bedellerinin kendilerine geri verildiğini gördüler. Babalarına: Bu ikramdan sonra Aziz'den daha ne isteriz? Aziz, bize lütufta bulunarak erzakların bedelini geri verdi. Onunla ailemize yeni yemek getirir ve korktuğun şeylerden de kardeşimizi koruruz. Kardeşimizin yanımızda olmasından dolayı bir deve yükü yiyecek daha alırız. Bir deve yükü daha fazla yiyecek vermek Aziz'in katında kolay bir şeydir.
Ərəbcə təfsirlər:
قَالَ لَنۡ أُرۡسِلَهُۥ مَعَكُمۡ حَتَّىٰ تُؤۡتُونِ مَوۡثِقٗا مِّنَ ٱللَّهِ لَتَأۡتُنَّنِي بِهِۦٓ إِلَّآ أَن يُحَاطَ بِكُمۡۖ فَلَمَّآ ءَاتَوۡهُ مَوۡثِقَهُمۡ قَالَ ٱللَّهُ عَلَىٰ مَا نَقُولُ وَكِيلٞ
Babaları onlara şöyle dedi: Ölüm hepinizi kuşatır, sizden hayatta kimseyi bırakmaz, onu def etmeye ve dönmeye güç yetirememeniz hariç, Allah adına onu bana geri getirmeniz için söz vermedikçe onu sizinle göndermeyeceğim. Bunun için Allah adına söz verdiklerinde, dedi ki: "Allah söylediklerimize şahittir, O'nun şahitliği bize yeter."
Ərəbcə təfsirlər:
وَقَالَ يَٰبَنِيَّ لَا تَدۡخُلُواْ مِنۢ بَابٖ وَٰحِدٖ وَٱدۡخُلُواْ مِنۡ أَبۡوَٰبٖ مُّتَفَرِّقَةٖۖ وَمَآ أُغۡنِي عَنكُم مِّنَ ٱللَّهِ مِن شَيۡءٍۖ إِنِ ٱلۡحُكۡمُ إِلَّا لِلَّهِۖ عَلَيۡهِ تَوَكَّلۡتُۖ وَعَلَيۡهِ فَلۡيَتَوَكَّلِ ٱلۡمُتَوَكِّلُونَ
Babaları onlara nasihatta bulunarak şöyle dedi: Toplu bir şekilde Mısır'a bir kapıdan girmeyin. Ancak ayrı ayrı kapılardan girin. Bu,bir kişi hepinize birden zarar vermek istediğinde sizin kurtulmanız açısından daha güvenlidir. Bunu eğer Yüce Allah sizin için bir zarar murat ederse onu sizden def edebileceğim için söylemiyorum. Yada Allah'ın sizin için murat etmediği bir hayrı size verebileceğim için söylemiyorum. Allah'ın hükmünden başka hüküm, emrinden başka emir yoktur. Bütün işlerimde ben yalnızca O'na tevekkül ederim. Tevekkül edenler de bütün işlerinde yalnız O’na tevekkül etsinler.
Ərəbcə təfsirlər:
وَلَمَّا دَخَلُواْ مِنۡ حَيۡثُ أَمَرَهُمۡ أَبُوهُم مَّا كَانَ يُغۡنِي عَنۡهُم مِّنَ ٱللَّهِ مِن شَيۡءٍ إِلَّا حَاجَةٗ فِي نَفۡسِ يَعۡقُوبَ قَضَىٰهَاۚ وَإِنَّهُۥ لَذُو عِلۡمٖ لِّمَا عَلَّمۡنَٰهُ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَعۡلَمُونَ
Yusuf'un öz kardeşi onlarla birlikte yola koyuldu. Babalarının emrettiği gibi ayrı ayrı kapılardan girdiklerinde, onların ayrı ayrı kapılardan girmiş olmaları Allah'ın takdir etmiş olduğu bir şeyi onlardan def edecek değildi. Bu Yakup'un evlatlarına karşı hissettiği şefkat duygusuydu, onu açığa vurdu ve evlatlarına bununla nasihat etti. Yakup, Allah'ın kaderinden başka bir kader olmadığını iyi biliyordu. O kendisine öğrettiğimiz kadere imanı ve sebepleri yerine getirmenin gerekliliğini biliyordu. Ancak insanların çoğu bunu bilmezler.
Ərəbcə təfsirlər:
وَلَمَّا دَخَلُواْ عَلَىٰ يُوسُفَ ءَاوَىٰٓ إِلَيۡهِ أَخَاهُۖ قَالَ إِنِّيٓ أَنَا۠ أَخُوكَ فَلَا تَبۡتَئِسۡ بِمَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
Yusuf'un kardeşleri yanına girdiğinde yanlarında öz kardeşi de bulunuyordu ve öz kardeşini yanına çekip gizlice ona: "Şüphesiz ki ben senin öz kardeşin Yusuf'um! Kardeşlerinin bize karşı eziyet, kin tutmak ve beni kuyuya atma gibi pervasız davranışlarından dolayı üzülme!" dedi.
Ərəbcə təfsirlər:
Bu səhifədə olan ayələrdən faydalar:
• الأمر بالاحتياط والحذر ممن أُثِرَ عنه غدرٌ، وقد ورد في الحديث الصحيح: ((لَا يُلْدَغُ المُؤْمِنٌ مِنْ جُحْرٍ وَاحِدٍ مَرَّتَيْنِ))، [أخرجه البخاري ومسلم].
İhanet edene karşı dikkatli ve ihtiyatlı olunması gerektiği emredilmiştir. Sahih bir hadiste şöyle buyrulmuştur: (Bir Mümin aynı delikten iki kere sokulmaz) Buhâri ve Müslim rivayet etmiştir.

• من وجوه الاحتياط التأكد بأخذ المواثيق المؤكدة باليمين، وجواز استحلاف المخوف منه على حفظ الودائع والأمانات.
İhtiyatlı olma yollarından biri de (Allah adına) yemin etmesini isteyerek o kimseden sapa sağlam bir söz almaktır. Aynı zamanda kendisinden korkulan kimseden mevduat ve emanetlerin korunması adına yemin etmesini istemenin cevazına delalet eder.

• يجوز لطالب اليمين أن يستثني بعض الأمور التي يرى أنها ليست في مقدور من يحلف اليمين.
Bir başkasının yemin etmesini isteyen kimsenin, yemin edecek olanın kudreti dahilinde olmadığını gördüğü bazı hususları istisna etmesi caizdir.

• من الأخذ بالأسباب الاحتياط من المهالك.
Ölüm tehlikesi olan şeylere karşı ihtiyatlı olmak yerine getirilmesi emredilen sebeplerden birisidir.

فَلَمَّا جَهَّزَهُم بِجَهَازِهِمۡ جَعَلَ ٱلسِّقَايَةَ فِي رَحۡلِ أَخِيهِ ثُمَّ أَذَّنَ مُؤَذِّنٌ أَيَّتُهَا ٱلۡعِيرُ إِنَّكُمۡ لَسَٰرِقُونَ
Yusuf emrinde çalışanlara kardeşlerinin develerine yiyecek yüklerken hükümdarın erzak talebinde bulunanlara yiyecek koymak için kullanılan ölçü kabını haberleri olmadan öz kardeşinin yükü arasına koymalarını emretti ki, kardeşini yanında bırakabilsin. Ailelerine dönmek için yola koyulduklarında hemen arkalarından bir münadi: "Ey develeri yiyecek yüklü kervan sahipleri! Şüphesiz siz hırsızlık yaptınız!” diye seslendi.
Ərəbcə təfsirlər:
قَالُواْ وَأَقۡبَلُواْ عَلَيۡهِم مَّاذَا تَفۡقِدُونَ
Yusuf'un kardeşleri hemen arkalarından seslenen münadiye ve onunla birlikte olan arkadaşlarına dönerek: "Ne kaybettiniz ki bizi hırsızlıkla suçluyorsunuz?" dediler.
Ərəbcə təfsirlər:
قَالُواْ نَفۡقِدُ صُوَاعَ ٱلۡمَلِكِ وَلِمَن جَآءَ بِهِۦ حِمۡلُ بَعِيرٖ وَأَنَا۠ بِهِۦ زَعِيمٞ
Münadi ve yanında onunla birlikte olan arkadaşları Yusuf'un kardeşlerine şöyle dediler: "Hükümdarın ölçü için kullandığı kabı kayboldu. Kim, biz aramadan bu kabı getirirse ona bir deve yükü ödül vardır." dediler. Münadi: "Ben o kimseye bunun garantisini veriyorum."
Ərəbcə təfsirlər:
قَالُواْ تَٱللَّهِ لَقَدۡ عَلِمۡتُم مَّا جِئۡنَا لِنُفۡسِدَ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَمَا كُنَّا سَٰرِقِينَ
Yusuf'un kardeşleri onlara dediler ki: "Vallahi halimizden de belli olduğu gibi dürüst ve suçsuz olduğumuzu biliyorsunuz. Şüphesiz ki biz Mısır topraklarına fesat çıkarmak için gelmedik. Biz hayatımız boyunca hiç hırsızlık yapmadık." dediler.
Ərəbcə təfsirlər:
قَالُواْ فَمَا جَزَٰٓؤُهُۥٓ إِن كُنتُمۡ كَٰذِبِينَ
Münadi ve onunla beraber olan arkadaşları şöyle dediler: "Eğer hırsızlık yapmadığınız hususundaki iddianızda yalan söylüyor iseniz, sizin katınızda hırsızlık yapanın cezası nedir?" dedi.
Ərəbcə təfsirlər:
قَالُواْ جَزَٰٓؤُهُۥ مَن وُجِدَ فِي رَحۡلِهِۦ فَهُوَ جَزَٰٓؤُهُۥۚ كَذَٰلِكَ نَجۡزِي ٱلظَّٰلِمِينَ
Yusuf'un kardeşleri onlara şöyle dediler: Bizde hırsızın cezası çalınan mal kimin yükünde çıkarsa, o kişinin kendisi malını çaldığı kimseye köle olarak teslim edilir. İşte biz hırsızları, köle olarak edinmek ile cezalandırırız.
Ərəbcə təfsirlər:
فَبَدَأَ بِأَوۡعِيَتِهِمۡ قَبۡلَ وِعَآءِ أَخِيهِ ثُمَّ ٱسۡتَخۡرَجَهَا مِن وِعَآءِ أَخِيهِۚ كَذَٰلِكَ كِدۡنَا لِيُوسُفَۖ مَا كَانَ لِيَأۡخُذَ أَخَاهُ فِي دِينِ ٱلۡمَلِكِ إِلَّآ أَن يَشَآءَ ٱللَّهُۚ نَرۡفَعُ دَرَجَٰتٖ مَّن نَّشَآءُۗ وَفَوۡقَ كُلِّ ذِي عِلۡمٍ عَلِيمٞ
Yusuf yüklerini kontrol etmek için onları geri çevirdi. Kendi öz kardeşinin yükünü aramaya başlamadan önce anne baba bir olmayan kardeşlerinin yüklerini aramaya başladı ki, yapmış olduğu hile anlaşılmasın. Sonra öz kardeşinin yükünü kontrol etti ve hükümdarın kabını ondan çıkardı. Kardeşinin yükünün arasına kabı koyma planını Yusuf'a da biz öğrettik. Yine ona başka bir plan daha öğrettik, o da kardeşlerinin beldesinde hırsızlık yapanın köle olarak alınma ile cezalandırılmasıydı. Hükümdarın cezası uygulandığında bu durum gerçekleşmeyecekti. Çünkü hırsıza dövmek ve para cezası uygulanıyordu. Bu, ancak Allah’ın dilemesiyle oldu. Şüphesiz ki O, her şeye kadirdir. Yusuf'un makamını yükselttiğimiz gibi dilediğimiz kulumuzun makamını da yükseltiriz. Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır. Bütün ilimlerin üzerinde her şeyi hakkıyla bilen Allah'ın ilmi vardır.
Ərəbcə təfsirlər:
۞ قَالُوٓاْ إِن يَسۡرِقۡ فَقَدۡ سَرَقَ أَخٞ لَّهُۥ مِن قَبۡلُۚ فَأَسَرَّهَا يُوسُفُ فِي نَفۡسِهِۦ وَلَمۡ يُبۡدِهَا لَهُمۡۚ قَالَ أَنتُمۡ شَرّٞ مَّكَانٗاۖ وَٱللَّهُ أَعۡلَمُ بِمَا تَصِفُونَ
Yusuf'un kardeşleri dediler ki: Eğer o çaldı ise şaşılacak bir şey yok, daha önce onun öz kardeşi de çalmıştı. Bu sözleriyle Yusuf -aleyhisselam-'ı kastediyorlardı. Yusuf bu söylemiş oldukları söz ile çektiği eziyeti içinde gizledi ve onlara belli etmedi. İçinden onlar için şöyle dedi: "Ne kötü bir haset ve iş yapmaktasınız, bu başlı başına bir şerdir. Allah Teâlâ sizden sadır olan bu iftirayı hakkıyla bilmektedir."
Ərəbcə təfsirlər:
قَالُواْ يَٰٓأَيُّهَا ٱلۡعَزِيزُ إِنَّ لَهُۥٓ أَبٗا شَيۡخٗا كَبِيرٗا فَخُذۡ أَحَدَنَا مَكَانَهُۥٓۖ إِنَّا نَرَىٰكَ مِنَ ٱلۡمُحۡسِنِينَ
Yusuf'un kardeşleri şöyle dediler: Ey Aziz! Şüphesiz ki onu çok seven yaşlı bir babası var. Onun yerine bizden birini alıkoy. Bize ve diğer insanlara olan muamelelerden ötürü, biz seni iyilik edenlerden görmekteyiz. Bize bu hususta bir iyilik et.
Ərəbcə təfsirlər:
Bu səhifədə olan ayələrdən faydalar:
• جواز الحيلة التي يُتَوصَّل بها لإحقاق الحق، بشرط عدم الإضرار بالغير.
Hakkın yerini bulması için yapılan hile, başkasına zarar vermemek şartı ile caizdir.

• يجوز لصاحب الضالة أو الحاجة الضائعة رصد جُعْل «مكافأة» مع تعيين قدره وصفته لمن عاونه على ردها.
Malını kaybeden ya da kaybettiği mala ihtiyacı olan kimsenin bulması için kendisine yardım eden kimseye miktarını ve vasfını belirleyerek ödül vermesi caizdir.

• التغافل عن الأذى والإسرار به في النفس من محاسن الأخلاق.
Eziyeti görmezden gelmek ve kendi içinde gizlemek güzel ahlaktandır.

قَالَ مَعَاذَ ٱللَّهِ أَن نَّأۡخُذَ إِلَّا مَن وَجَدۡنَا مَتَٰعَنَا عِندَهُۥٓ إِنَّآ إِذٗا لَّظَٰلِمُونَ
Yusuf -aleyhisselam- dedi ki: "Zalimin suçundan dolayı suçsuz bir kimseye zulmetmekten Allah'a sığınırız. Hükümdarın kabını yükünün arasında bulduğumuz kimseden başkasını alıkoyarsak, işte biz o zaman suçluyu bırakıp suçsuz kişiyi cezalandırarak zalimlerden oluruz."
Ərəbcə təfsirlər:
فَلَمَّا ٱسۡتَيۡـَٔسُواْ مِنۡهُ خَلَصُواْ نَجِيّٗاۖ قَالَ كَبِيرُهُمۡ أَلَمۡ تَعۡلَمُوٓاْ أَنَّ أَبَاكُمۡ قَدۡ أَخَذَ عَلَيۡكُم مَّوۡثِقٗا مِّنَ ٱللَّهِ وَمِن قَبۡلُ مَا فَرَّطتُمۡ فِي يُوسُفَۖ فَلَنۡ أَبۡرَحَ ٱلۡأَرۡضَ حَتَّىٰ يَأۡذَنَ لِيٓ أَبِيٓ أَوۡ يَحۡكُمَ ٱللَّهُ لِيۖ وَهُوَ خَيۡرُ ٱلۡحَٰكِمِينَ
Yusuf'un taleplerine icabet etmesinden ümitlerini kestiklerinde istişare etmek için insanlardan uzaklaştılar. En büyük kardeşleri dedi ki: Def etmeye güç yetiremediğiniz ölümün sizi kuşatması hariç, babanızın oğlunu (Bünyamin'i) ona geri götürmeniz için Allah adına sizden sapa sağlam aldığı sözü hatırlatırım. Bundan önce de Yusuf hakkında işlediğiniz kusuru biliyorsunuz. Babanıza verdiğiniz sözü yerine getirmediniz. Babam bana geri dönmem için müsaade edene kadar ya da kardeşimi alma hususunda Allah hükmedene kadar Mısır topraklarını terk etmeyeceğim. Allah hükmedenlerin en hayırlısıdır. O, hak ve adalet ile hükmeder.
Ərəbcə təfsirlər:
ٱرۡجِعُوٓاْ إِلَىٰٓ أَبِيكُمۡ فَقُولُواْ يَٰٓأَبَانَآ إِنَّ ٱبۡنَكَ سَرَقَ وَمَا شَهِدۡنَآ إِلَّا بِمَا عَلِمۡنَا وَمَا كُنَّا لِلۡغَيۡبِ حَٰفِظِينَ
En büyük kardeşleri şöyle dedi: Babanıza dönün ve deyin ki: Oğlun hırsızlık yaptı ve bu hırsızlığının cezası olarak Mısır'ın Aziz'i onu köle edindi. Biz ancak yükü arasında çıkan kabı gördüğümüze şahitlik edip onu haber verdik. Biz onun hırsızlık yapacağını bilmiyorduk. Eğer bunu bilseydik onu geri getirmek için sana söz vermezdik.
Ərəbcə təfsirlər:
وَسۡـَٔلِ ٱلۡقَرۡيَةَ ٱلَّتِي كُنَّا فِيهَا وَٱلۡعِيرَ ٱلَّتِيٓ أَقۡبَلۡنَا فِيهَاۖ وَإِنَّا لَصَٰدِقُونَ
-Ey Babamız!- Doğru söylediğimizden emin olman için içinde olduğumuz Mısır halkına ve beraber geldiğimiz kafileye sor, bizim sana haber verdiğimiz şeyi haber vereceklerdir. Gerçekten biz, (Bünyamin'in) hırsızlık yaptığını söylediğimiz hususta doğru söyleyenleriz.
Ərəbcə təfsirlər:
قَالَ بَلۡ سَوَّلَتۡ لَكُمۡ أَنفُسُكُمۡ أَمۡرٗاۖ فَصَبۡرٞ جَمِيلٌۖ عَسَى ٱللَّهُ أَن يَأۡتِيَنِي بِهِمۡ جَمِيعًاۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلۡعَلِيمُ ٱلۡحَكِيمُ
Babaları onlara dedi ki: Onun hırsızlık yapması ile ilgili anlattığınız iş öyle değil, bilakis nefisleriniz sizi aldatıp daha önceden kardeşi Yusuf'a yaptığınızın aynısını ona yapmaya sürüklemiş. Artık bana düşen güzel bir sabırdır. Ben şikayetimi ancak Allah'a arz ediyorum. Umulur ki Allah onların hepsini; Yusufu, öz kardeşini (Bünyamin'i) ve en büyük kardeşlerini bana döndürecektir. Şüphesiz ki O Allah -Subhanehu ve Teâlâ- içinde bulunduğum hali hakkıyla bilen ve işlerimi yönetmede hikmet sahibidir.
Ərəbcə təfsirlər:
وَتَوَلَّىٰ عَنۡهُمۡ وَقَالَ يَٰٓأَسَفَىٰ عَلَىٰ يُوسُفَ وَٱبۡيَضَّتۡ عَيۡنَاهُ مِنَ ٱلۡحُزۡنِ فَهُوَ كَظِيمٞ
(Yakup) Onlardan yüz çevirerek uzaklaştı ve dedi ki: Ey Yusuf'a olan şiddetli hüznüm diyordu. Göz bebeklerinin siyahlığı ağlamaktan dolayı beyaza büründü. O hüzün ve keder dolu olmasına rağmen bunu insanlardan gizliyordu.
Ərəbcə təfsirlər:
قَالُواْ تَٱللَّهِ تَفۡتَؤُاْ تَذۡكُرُ يُوسُفَ حَتَّىٰ تَكُونَ حَرَضًا أَوۡ تَكُونَ مِنَ ٱلۡهَٰلِكِينَ
Yusuf'un kardeşleri babalarına şöyle dediler: "Vallahi -Ey Babamız!- Yusuf'u hatırlayıp duruyorsun. Onun yokluğundan dolayı ona acıyıp dertleniyorsun ve bu yüzden kendini perişan edip hastalanacak ya da gerçekten öleceksin."
Ərəbcə təfsirlər:
قَالَ إِنَّمَآ أَشۡكُواْ بَثِّي وَحُزۡنِيٓ إِلَى ٱللَّهِ وَأَعۡلَمُ مِنَ ٱللَّهِ مَا لَا تَعۡلَمُونَ
Babaları onlara dedi ki: Bana isabet eden hüzün ve kederimi yalnızca yüce Allah'a arz ederim. Yüce Allah'ın lütuf ve ihsanını, darda olanın duasına icabet etmesini ve musibete uğrayana vereceği mükâfatı sizden daha iyi bilirim.
Ərəbcə təfsirlər:
Bu səhifədə olan ayələrdən faydalar:
• لا يجوز أخذ بريء بجريرة غيره، فلا يؤخذ مكان المجرم شخص آخر.
Masum olan kimsenin başkasının işlediği suçtan dolayı alıkonulması caiz değildir. Aynı şekilde suçlu olan kimsenin yerine başka birisi de alıkonulmaz.

• الصبر الجميل هو ما كانت فيه الشكوى لله تعالى وحده.
Eğer şikayetler yalnızca Allah Teâlâ'ya arz ediliyorsa işte güzel sabır budur.

• على المؤمن أن يكون على تمام يقين بأن الله تعالى يفرج كربه.
Mümin olan kimsenin Allah Teâlâ'nın onun sıkıntısını gidereceğine dair kesin bir imana sahip olması gerekir.

يَٰبَنِيَّ ٱذۡهَبُواْ فَتَحَسَّسُواْ مِن يُوسُفَ وَأَخِيهِ وَلَا تَاْيۡـَٔسُواْ مِن رَّوۡحِ ٱللَّهِۖ إِنَّهُۥ لَا يَاْيۡـَٔسُ مِن رَّوۡحِ ٱللَّهِ إِلَّا ٱلۡقَوۡمُ ٱلۡكَٰفِرُونَ
Babası onlara dedi ki: Ey oğullarım! Gidin, Yusuf ve kardeşinin haberlerini araştırın. Yüce Allah'ın kulunun gamı kederini giderip onu rahatlatmasından ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz ki kâfirler topluluğu ancak Allah'ın gam ve kederi giderip kulunu rahatlatmasından ümidini keser. Çünkü kâfirler Allah'ın kudretinin büyüklüğünden cahildirler ve kullarına olan fazlı ihsanı onlara gizli kalmıştır.
Ərəbcə təfsirlər:
فَلَمَّا دَخَلُواْ عَلَيۡهِ قَالُواْ يَٰٓأَيُّهَا ٱلۡعَزِيزُ مَسَّنَا وَأَهۡلَنَا ٱلضُّرُّ وَجِئۡنَا بِبِضَٰعَةٖ مُّزۡجَىٰةٖ فَأَوۡفِ لَنَا ٱلۡكَيۡلَ وَتَصَدَّقۡ عَلَيۡنَآۖ إِنَّ ٱللَّهَ يَجۡزِي ٱلۡمُتَصَدِّقِينَ
Babalarının emrini yerine getirdiler. Yusuf ve kardeşini aramak için yola koyuldular. Yusuf'un yanına girdiklerinde ona şöyle dediler: Bize darlık ve sıkıntı isabet etti. Çok az değersiz bir sermaye ile geldik. Daha önceden bize ölçüp verdiğin gibi tam bir şekilde ölçüp ver. Değersiz olan bu sermayemizi görmezden gelip bize daha fazlasını tasadduk et. Şüphesiz ki yüce Allah, sadaka verenlerin karşılığını en güzel şekilde verir.
Ərəbcə təfsirlər:
قَالَ هَلۡ عَلِمۡتُم مَّا فَعَلۡتُم بِيُوسُفَ وَأَخِيهِ إِذۡ أَنتُمۡ جَٰهِلُونَ
Söylediklerini duyduğunda onlara merhamet duyarak kalbi yumuşadı. Kendisini onlara tanıtarak şöyle dedi: Siz yaptığınız şeyin akıbetinden cahil kimseler iken Yusuf ve kardeşine neler yaptığınızı biliyor musunuz?
Ərəbcə təfsirlər:
قَالُوٓاْ أَءِنَّكَ لَأَنتَ يُوسُفُۖ قَالَ أَنَا۠ يُوسُفُ وَهَٰذَآ أَخِيۖ قَدۡ مَنَّ ٱللَّهُ عَلَيۡنَآۖ إِنَّهُۥ مَن يَتَّقِ وَيَصۡبِرۡ فَإِنَّ ٱللَّهَ لَا يُضِيعُ أَجۡرَ ٱلۡمُحۡسِنِينَ
Şaşırarak, yoksa sen Yusuf musun? dediler. Yusuf onlara: "Evet ben Yusuf'um" dedi. Bu benim yanımda gördüğünüz ise öz kardeşimdir. Yüce Allah bize içinde bulunduğumuz durumdan kurtulma ve kadrimizi/değerimizi yükseltme lütfunda bulundu. Şüphesiz ki kim emirlerine itaat edip yasaklarından sakınır ve musibetlere sabrederse, yaptığı iş ihsan işlerindendir. Allah Teâlâ ihsan sahibi kullarının ecrini zayi etmez. Bilakis onlar için onu saklar.
Ərəbcə təfsirlər:
قَالُواْ تَٱللَّهِ لَقَدۡ ءَاثَرَكَ ٱللَّهُ عَلَيۡنَا وَإِن كُنَّا لَخَٰطِـِٔينَ
Kardeşleri ona karşı yapmış olduklarından dolayı özür dileyerek şöyle dediler: "Vallahi yüce Allah sana vermiş olduğu olgunluk vasfı ile seni bize üstün kıldı. Ant olsun ki biz sana yaptıklarımızla zulmeden ve kötülük yapanlardan olduk."
Ərəbcə təfsirlər:
قَالَ لَا تَثۡرِيبَ عَلَيۡكُمُ ٱلۡيَوۡمَۖ يَغۡفِرُ ٱللَّهُ لَكُمۡۖ وَهُوَ أَرۡحَمُ ٱلرَّٰحِمِينَ
Onlar Yusuf'tan özür dilemeden önce Yusuf dedi ki: Bugün sizin için ceza olarak azarlama ve kınama yoktur. Yüce Allah'tan sizi bağışlamasını dilerim. Şüphesiz ki O, Subhânehu ve Teâlâ merhametlilerin en merhametlisidir.
Ərəbcə təfsirlər:
ٱذۡهَبُواْ بِقَمِيصِي هَٰذَا فَأَلۡقُوهُ عَلَىٰ وَجۡهِ أَبِي يَأۡتِ بَصِيرٗا وَأۡتُونِي بِأَهۡلِكُمۡ أَجۡمَعِينَ
Onlara gömleğini vererek, haber götürdüklerinde babasının gözlerinin tekrardan açılmasını istedi. Yusuf şöyle dedi: Bu gömleğimi götürün ve babamın yüzüne sürün tekrardan görmeye başlasın. Bütün ailenizi de benim yanıma getirin.
Ərəbcə təfsirlər:
وَلَمَّا فَصَلَتِ ٱلۡعِيرُ قَالَ أَبُوهُمۡ إِنِّي لَأَجِدُ رِيحَ يُوسُفَۖ لَوۡلَآ أَن تُفَنِّدُونِ
Kafile Mısır'dan yola çıkıp şehirden ayrılınca, Yakup -aleyhisselam- çocuklarına ve etrafındakilere dedi ki: "Beni cahillikle suçlamayacak ve bu adam ne dediğini bilmeyen bir bunak demeyecekseniz inanın ki, ben Yusuf'un kokusunu alıyorum."
Ərəbcə təfsirlər:
قَالُواْ تَٱللَّهِ إِنَّكَ لَفِي ضَلَٰلِكَ ٱلۡقَدِيمِ
Etrafında bulunan çocukları dediler ki: "Vallahi sen hala Yusuf'un senin yanındaki makamı ve onu yeniden görme hususunda eski kuruntuların içindesin."
Ərəbcə təfsirlər:
Bu səhifədə olan ayələrdən faydalar:
• عظم معرفة يعقوب عليه السلام بالله حيث لم يتغير حسن ظنه رغم توالي المصائب ومرور السنين.
Yakup -aleyhisselam-'ın yüce Allah hakkındaki marifetinin büyüklüğünü gösterir. Öyle ki musibetlerin ard arda gelmesi ve yılların geçmesine rağmen hüsnü zannında hiçbir değişiklik olmamıştır.

• من خلق المعتذر الصادق أن يطلب التوبة من الله، ويعترف على نفسه ويطلب الصفح ممن تضرر منه.
Gerçek manada hatasından dönüp özür dileyen kimsenin ahlaki bir özelliği de Allah'tan tövbe talebinde bulunması, kendisinin bu (yanlışı) kabul etmesi ve zarar verdiği kimselerden af dilemesidir.

• بالتقوى والصبر تنال أعظم الدرجات في الدنيا وفي الآخرة.
Takva ve sabır ile dünya ve ahirette en büyük makamlara ulaşılır.

• قبول اعتذار المسيء وترك الانتقام، خاصة عند التمكن منه، وترك تأنيبه على ما سلف منه.
Kötülük eden kimsenin özrünü kabul edip özellikle de imkânı olduğu halde ondan intikam almayı ve geçmişte yaptıklarından dolayı azarlamayı/kınamayı terk etmek gerekir.

فَلَمَّآ أَن جَآءَ ٱلۡبَشِيرُ أَلۡقَىٰهُ عَلَىٰ وَجۡهِهِۦ فَٱرۡتَدَّ بَصِيرٗاۖ قَالَ أَلَمۡ أَقُل لَّكُمۡ إِنِّيٓ أَعۡلَمُ مِنَ ٱللَّهِ مَا لَا تَعۡلَمُونَ
Yakup'u sevindirecek müjdeci gelip Yusuf'un gömleğini yüzüne bırakınca, görmeye başladı. Çocuklarına dedi ki: "Ben size Allah'ın lütuf ve ihsanı ile sizin bilmediğinizi bilirim demedim mi?"
Ərəbcə təfsirlər:
قَالُواْ يَٰٓأَبَانَا ٱسۡتَغۡفِرۡ لَنَا ذُنُوبَنَآ إِنَّا كُنَّا خَٰطِـِٔينَ
Yusuf ve kardeşine yaptıklarından dolayı çocukları, babaları Yakup -aleyhisselam-'dan özür dileyerek: "Ey Babamız! Geçmişte işlediğimiz günahlardan dolayı yüce Allah'tan bağışlanmamızı dile. Şüphesiz ki bizler Yusuf ve kardeşine yaptıklarımızdan dolayı kötü ve günahkâr kimseleriz." dediler.
Ərəbcə təfsirlər:
قَالَ سَوۡفَ أَسۡتَغۡفِرُ لَكُمۡ رَبِّيٓۖ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلۡغَفُورُ ٱلرَّحِيمُ
Babaları onlara dedi ki: "Rabbimden bağışlanmanızı dileyeceğim. Şüphesiz ki O, kullarından tövbe edenlerin günahlarını bağışlayan ve onlara karşı çok merhametlidir."
Ərəbcə təfsirlər:
فَلَمَّا دَخَلُواْ عَلَىٰ يُوسُفَ ءَاوَىٰٓ إِلَيۡهِ أَبَوَيۡهِ وَقَالَ ٱدۡخُلُواْ مِصۡرَ إِن شَآءَ ٱللَّهُ ءَامِنِينَ
Yakup ve ailesi yaşadıkları topraklardan çıkıp Mısır'a Yusuf'un yanına geldiler. Yusuf'un yanına girdiklerinde; Yusuf ana ve babasını kucakladı. Kardeşleri ve ailelerine şöyle dedi: "Allah'ın dilemesi ile güven içinde Mısır'a girin burada size eziyet edilmez."
Ərəbcə təfsirlər:
وَرَفَعَ أَبَوَيۡهِ عَلَى ٱلۡعَرۡشِ وَخَرُّواْ لَهُۥ سُجَّدٗاۖ وَقَالَ يَٰٓأَبَتِ هَٰذَا تَأۡوِيلُ رُءۡيَٰيَ مِن قَبۡلُ قَدۡ جَعَلَهَا رَبِّي حَقّٗاۖ وَقَدۡ أَحۡسَنَ بِيٓ إِذۡ أَخۡرَجَنِي مِنَ ٱلسِّجۡنِ وَجَآءَ بِكُم مِّنَ ٱلۡبَدۡوِ مِنۢ بَعۡدِ أَن نَّزَغَ ٱلشَّيۡطَٰنُ بَيۡنِي وَبَيۡنَ إِخۡوَتِيٓۚ إِنَّ رَبِّي لَطِيفٞ لِّمَا يَشَآءُۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلۡعَلِيمُ ٱلۡحَكِيمُ
Yusuf kendi oturduğu tahtın üzerine babasını ve annesini oturttu. Babası, annesi ve on bir kardeşi ona secde ederek onu selamladılar. Bu secde rüyada olduğu gibi Allah'ın emrini gerçekleştirmek için yapılan saygı secdesi idi, ibadet secdesi değildi. Bundan dolayı Yusuf -aleyhisselam- babasına şöyle dedi: Bu sizin beni secde ile selamlamanızdır. Bu, daha önceden gördüğüm ve sana anlattığım rüyamın açıklamasıdır. Rabbim bu rüyayı hakikate dönüştürdü. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra Rabbim beni zindandan çıkararak ve sizi de çölden getirerek bana ihsanda bulundu. Şüphesiz Rabbim dilediği şeyi idare etmesinde lütuf sahibidir. Şüphesiz O, kullarının durumlarını hakkıyla bilendir. İşlerini idare etmede hikmet sahibidir.
Ərəbcə təfsirlər:
۞ رَبِّ قَدۡ ءَاتَيۡتَنِي مِنَ ٱلۡمُلۡكِ وَعَلَّمۡتَنِي مِن تَأۡوِيلِ ٱلۡأَحَادِيثِۚ فَاطِرَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ أَنتَ وَلِيِّۦ فِي ٱلدُّنۡيَا وَٱلۡأٓخِرَةِۖ تَوَفَّنِي مُسۡلِمٗا وَأَلۡحِقۡنِي بِٱلصَّٰلِحِينَ
Sonra Yusuf Rabbine dua etti ve şöyle dedi: "Rabbim, bana Mısır'ın mülkünü verdin, rüyanın tabirini öğrettin. Ey gökleri ve yeri bir benzeri olmadan yoktan var edip yaratan! Sen, dünya ve ahiret hayatında bütün işlerimi üstlenensin. Ömrüm bittiğinde benim canımı Müslüman olarak al. Beni cennetin en üst mertebesi olan Firdevs'te salih peygamberler olan atalarım ve diğerlerine ilhak et."
Ərəbcə təfsirlər:
ذَٰلِكَ مِنۡ أَنۢبَآءِ ٱلۡغَيۡبِ نُوحِيهِ إِلَيۡكَۖ وَمَا كُنتَ لَدَيۡهِمۡ إِذۡ أَجۡمَعُوٓاْ أَمۡرَهُمۡ وَهُمۡ يَمۡكُرُونَ
-Ey Resul- Yusuf ve kardeşlerinin kıssasını sana vahyediyoruz. Senin bu kıssa hakkında hiç bir ilmin yoktu. Yusuf'un kardeşleri onu kuyunun dibine atmak için karar aldıklarında ve bunun için hileler kurduklarında sen orda değildin. Ancak biz bunları sana vahyettik.
Ərəbcə təfsirlər:
وَمَآ أَكۡثَرُ ٱلنَّاسِ وَلَوۡ حَرَصۡتَ بِمُؤۡمِنِينَ
-Ey Resul!- Onların iman etmeleri için sen ne kadar çalışıp çabalasan da insanların çoğu iman etmezler. Üzülüp kendini helak etme!
Ərəbcə təfsirlər:
Bu səhifədə olan ayələrdən faydalar:
• بر الوالدين وتبجيلهما وتكريمهما واجب، ومن ذلك المسارعة بالبشارة لهما فيما يدخل السرور عليهما.
Ana- babaya iyilik, saygı ve ikramda bulunmak farzdır. Onları mutlu edecek müjdeyi bir an önce haber vermek bu kapsamda değerlendirilir.

• التحذير من نزغ الشيطان، ومن الذي يسعى بالوقيعة بين الأحباب؛ ليفرق بينهم.
Şeytanın kışkırtmasına ve dostların arasını açmak için çalışan kimseye karşı çok dikkatli olmak gerekir.

• مهما ارتفع العبد في دينه أو دنياه فإنَّ ذلك كله مرجعه إلى تفضّل الله تعالى وإنعامه عليه.
Kulun dünya ve ahirette makamı ne kadar yüksek olursa olsun, bunun tamamı Allah Teâlâ'nın lütfuna ve kuluna nimet vererek ihsanda bulunmasına döner.

• سؤال الله حسن الخاتمة والسلامة والفوز يوم القيامة والالتحاق برفقة الصالحين في الجنان.
Yüce Allah'tan güzel bir son, kıyamet gününde selamet, kurtuluş ve cennette salih kimselerin arasına katılmayı istemek gerekir.

• من فضل الله تعالى أنه يُطْلع أنبياءه على بعض من أمور الغيب لغايات وحكم.
Allah Teâlâ'nın bir lütfu da peygamberlerine bazı gaybî hususları belirli hikmet ve amaçlar için bildirmesidir.

وَمَا تَسۡـَٔلُهُمۡ عَلَيۡهِ مِنۡ أَجۡرٍۚ إِنۡ هُوَ إِلَّا ذِكۡرٞ لِّلۡعَٰلَمِينَ
Eğer akıl etseydiler sana iman ederlerdi. Çünkü sen -Ey Resul!- Kur'an'dan ve davet ettiğin şeyden dolayı onlardan bir karşılık talep etmedin. Kur'an bütün insanlara öğütten başka bir şey değildir.
Ərəbcə təfsirlər:
وَكَأَيِّن مِّنۡ ءَايَةٖ فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ يَمُرُّونَ عَلَيۡهَا وَهُمۡ عَنۡهَا مُعۡرِضُونَ
Göklerde ve yerde yayılmış halde Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'nın birliğine delalet eden çokça ayetler vardır. İnsanlar onların üzerinden geçer onları düşünüp ibret almadan yüz çevirirler. Onlara bakmadan geçip giderler.
Ərəbcə təfsirlər:
وَمَا يُؤۡمِنُ أَكۡثَرُهُم بِٱللَّهِ إِلَّا وَهُم مُّشۡرِكُونَ
İnsanların çoğu yüce Allah'ın yaratıcı, rızık veren, yaşatan, öldüren olduğuna iman ederler. Ancak O'nunla birlikte putlara ve ilah edindikleri diğer varlıklara ibadet ederler. Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'nın oğlu olduğunu iddia ederler.
Ərəbcə təfsirlər:
أَفَأَمِنُوٓاْ أَن تَأۡتِيَهُمۡ غَٰشِيَةٞ مِّنۡ عَذَابِ ٱللَّهِ أَوۡ تَأۡتِيَهُمُ ٱلسَّاعَةُ بَغۡتَةٗ وَهُمۡ لَا يَشۡعُرُونَ
Bu müşrikler dünyada onları yerin dibine batıracak ve def edemeyecekleri azaptan ya da aniden kıyametin kopmasından emin mi oldular.? Onlar kıyametin gelmesini hissetmiyorlar ki onun için hazırlık yapsınlar. Bunun için mi iman etmiyorlar?
Ərəbcə təfsirlər:
قُلۡ هَٰذِهِۦ سَبِيلِيٓ أَدۡعُوٓاْ إِلَى ٱللَّهِۚ عَلَىٰ بَصِيرَةٍ أَنَا۠ وَمَنِ ٱتَّبَعَنِيۖ وَسُبۡحَٰنَ ٱللَّهِ وَمَآ أَنَا۠ مِنَ ٱلۡمُشۡرِكِينَ
-Ey Rasûl!- Davet ettiğin kimselere de ki: Bu benim insanları apaçık delil ile davet ettiğim yolumdur. Bana tabi olanlar, benim yolumu izleyenler ve sünnetim üzerine hareket edenler de bu yola davet ederler. Allah -Subhânehû ve Teâlâ-, kendisine nispet ettikleri kemalini nefyeden celaline yakışmayan hususlardan münezzehtir. Allah'a şirk koşanlardan değilim. Bilakis ben, Allah -Subhânehû ve Teâlâ-'yı tevhid eden birleyenlerdenim.
Ərəbcə təfsirlər:
وَمَآ أَرۡسَلۡنَا مِن قَبۡلِكَ إِلَّا رِجَالٗا نُّوحِيٓ إِلَيۡهِم مِّنۡ أَهۡلِ ٱلۡقُرَىٰٓۗ أَفَلَمۡ يَسِيرُواْ فِي ٱلۡأَرۡضِ فَيَنظُرُواْ كَيۡفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِهِمۡۗ وَلَدَارُ ٱلۡأٓخِرَةِ خَيۡرٞ لِّلَّذِينَ ٱتَّقَوۡاْۚ أَفَلَا تَعۡقِلُونَ
-Ey Resul!- Senden önce insanlardan sadece erkek olan peygamberler gönderdik, melek göndermedik. Sana vahyettiğimiz gibi onlara da vahyettik. Onlar çöl halkı olan bedeviler değil şehir halkıydı. Kavimleri onları yalanladı, biz de onları helak ettik. Seni yalanlayanlar yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden önce yalanlayanların sonu nasıl oldu düşünüp ibret almazlar mı? Ahiret yurdundaki nimetler dünyada Allah'tan korkan takva sahipleri için daha hayırlıdır. Emirlerini yerine getirip -bunun en büyüğü iman etmektir- yasaklarından sakınarak -bunun en büyüğü Allah'a şirk koşmaktır- Allah'tan korkmanın sizin için daha hayırlı olduğunu akıl etmeyecek misiniz?
Ərəbcə təfsirlər:
حَتَّىٰٓ إِذَا ٱسۡتَيۡـَٔسَ ٱلرُّسُلُ وَظَنُّوٓاْ أَنَّهُمۡ قَدۡ كُذِبُواْ جَآءَهُمۡ نَصۡرُنَا فَنُجِّيَ مَن نَّشَآءُۖ وَلَا يُرَدُّ بَأۡسُنَا عَنِ ٱلۡقَوۡمِ ٱلۡمُجۡرِمِينَ
(Kavimlerine) gönderdiğimiz peygamberlerin düşmanlarına mühlet verdik. Onlara istidrâc olması için ( azaplarını arttırmak için kendisine isyan edenlere Allah'ın nimetlerini arttırmasıdır) cezalarını vermekte acele etmiyoruz. Onların helak olması geciktiğinde peygamberler onların helak olmasından ümitlerini kestiler. Kâfirler kendilerine gönderilen resullerin yalancılar için vadettikleri azabın ve Müminlerin kurtulmasının yalan olduğunu zannettiklerinde resullerimize yardımımız geldi. Yalancılar için meydana gelecek helaktan resulleri ve Müminleri kurtardık. Günahkâr topluluğa azabımızı indirdiğimizde bunu onlardan kimse geri çeviremez.
Ərəbcə təfsirlər:
لَقَدۡ كَانَ فِي قَصَصِهِمۡ عِبۡرَةٞ لِّأُوْلِي ٱلۡأَلۡبَٰبِۗ مَا كَانَ حَدِيثٗا يُفۡتَرَىٰ وَلَٰكِن تَصۡدِيقَ ٱلَّذِي بَيۡنَ يَدَيۡهِ وَتَفۡصِيلَ كُلِّ شَيۡءٖ وَهُدٗى وَرَحۡمَةٗ لِّقَوۡمٖ يُؤۡمِنُونَ
Peygamberlerin ümmetlerinin, Yusuf ve kardeşlerinin kıssalarında aklı selim sahipleri için öğütler vardır. Kur'an, Allah adına yalan ve uydurma sözü içermez. Ancak Allah katından indirilen semavi kitapları tasdik eden, hüküm ve kuralların açıklanmasında ihtiyaç duyulan her şeyi tafsilatlı bir şekilde açıklayandır. Her hayır için yol gösterici ve kendisine iman eden topluluk için bir rahmettir. İşte bu kimseler onda bulunandan istifade ederler.
Ərəbcə təfsirlər:
Bu səhifədə olan ayələrdən faydalar:
• أن الداعية لا يملك تصريف قلوب العباد وحملها على الطاعات، وأن أكثر الخلق ليسوا من أهل الهداية.
Davetçi olan kimse kulların kalplerini değiştirme ve itaatlere yöneltme yetkisine sahip değildir. Şüphesiz ki insanların çoğu hidayet ehlinden değildir.

• ذم المعرضين عن آيات الله الكونية ودلائل توحيده المبثوثة في صفحات الكون.
Yeryüzünün üzerinde açıkça görülen ve yüce Allah'ın birliğine delalet eden kevnî ayetlerden yüz çevirenler yerilmiştir.

• شملت هذه الآية ﴿ قُل هَذِهِ سَبِيلِي...﴾ ذكر بعض أركان الدعوة، ومنها: أ- وجود منهج:﴿ أَدعُواْ إِلَى اللهِ ﴾. ب - ويقوم المنهج على العلم: ﴿ عَلَى بَصِيرَةٍ﴾. ج - وجود داعية: ﴿ أَدعُواْ ﴾ ﴿أَنَا﴾. د - وجود مَدْعُوِّين: ﴿ وَمَنِ اتَّبَعَنِي ﴾.
{De ki: Bu, benim yolumdur...} ayeti davetin bazı rukünlerini içermektedir. Bu rukünlerden bazıları şunlardır: a) Davetin bir metodu bulunmaktadır: {Allah'a davet ederim}. b) Bu metot ilim üzere olması gerekir: {Basiretle}. c) Davetçi tarafından olması gerekir: {Ben}, {Davet ediyorum}. d) Davet edilenlerin olması gerekir: {Bana uyanlar}.

 
Mənaların tərcüməsi Surə: Yusuf
Surələrin mündəricatı Səhifənin rəqəmi
 
Qurani Kərimin mənaca tərcüməsi - "Qurani Kərimin müxtəsər tərfsiri" kitabının Türk dilinə tərcüməsi - Tərcumənin mündəricatı

"Qurani Kərimin müxtəsər tərfsiri" kitabının Türk dilinə tərcüməsi. "Quran araşdırmaları" mərkəzi tərəfindən yayımlanıb.

Bağlamaq