Check out the new design

ߞߎ߬ߙߣߊ߬ ߞߟߊߒߞߋ ߞߘߐ ߟߎ߬ ߘߟߊߡߌߘߊ - ߟߊߘߛߏߣߍ߲ ߕߙߎߞߌ߫ ߘߟߊߡߌߘߊ ߞߎ߬ߙߣߊ߬ ߞߟߊߒߞߋ ߞߘߐߦߌߘߊ ߘߐ߫ * - ߘߟߊߡߌߘߊ ߟߎ߫ ߦߌ߬ߘߊ߬ߥߟߊ


ߞߘߐ ߟߎ߬ ߘߟߊߡߌ߬ߘߊ߬ߟߌ ߝߐߘߊ ߘߏ߫: ߟߐ߬ߖߟߎ߬ߡߊ߬ߣߍ߲ ߠߎ߬   ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫:
مَا لَكُمۡ لَا تَنَاصَرُونَ
Onlar azarlanarak şöyle denir: "Size ne oluyor da dünyada birbirinize yardım ettiğiniz gibi yardımlaşmıyorsunuz? Putlarınızın size yardım edeceğini mi iddia ediyorsunuz?
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
بَلۡ هُمُ ٱلۡيَوۡمَ مُسۡتَسۡلِمُونَ
Hayır! Onlar bugün Allah'ın emrine tamamıyla boyun eğmiş ve zelil kimselerdir. Acizlik ve çaresizliklerinden dolayı birbirlerine hiç yardım edemezler.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَأَقۡبَلَ بَعۡضُهُمۡ عَلَىٰ بَعۡضٖ يَتَسَآءَلُونَ
Husumet ve ayıplamanın fayda vermediği günde birbirlerine husumet edip ayıplarlar.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
قَالُوٓاْ إِنَّكُمۡ كُنتُمۡ تَأۡتُونَنَا عَنِ ٱلۡيَمِينِ
Tabi olanlar ileri gelenlere; "Ey büyüklerimiz! Siz, bizlere din ve hak yönünden geliyordunuz. Bizlere Allah'ı küfretmeyi, şirk koşmayı ve günah işlemeyi güzel göstermeye çalışıyordunuz. Bizleri, resullerin Allah katından getirdikleri haktan nefret ettiriyordunuz." dediler.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
قَالُواْ بَل لَّمۡ تَكُونُواْ مُؤۡمِنِينَ
İleri gelenler kendilerine uyanlara; "Mesele sizin iddia ettiğiniz gibi değil. Bilakis sizler küfür üzerindeydiniz, iman edenlerden değildiniz. Bilakis inkârcıydınız." dediler.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَمَا كَانَ لَنَا عَلَيۡكُم مِّن سُلۡطَٰنِۭۖ بَلۡ كُنتُمۡ قَوۡمٗا طَٰغِينَ
İleri gelenler tabilerine; "Ey bize tabi olanlar! Bizim sizin üzerinizde herhangi bir zorlayıcı bir gücümüz yoktu ki; sizi küfre, şirke ve günah işlemeye düşürebilelim. Bilakis siz, zaten küfürde ve sapıklıkta azgın bir toplum idiniz."
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
فَحَقَّ عَلَيۡنَا قَوۡلُ رَبِّنَآۖ إِنَّا لَذَآئِقُونَ
Rabbimizin; "Ant olsun cehennemi seninle ve sana uyanların hepsiyle dolduracağım!" (Sad: 85) ayetindeki vaadi sizin ve bizim üzerimize gerçekleşti. Şüphesiz Rabbimizin hakkımızdaki (azap) vaadini orada hiç şüphesiz tadacağız.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
فَأَغۡوَيۡنَٰكُمۡ إِنَّا كُنَّا غَٰوِينَ
Biz, sizi sapıklığa ve küfre davet ettik. Çünkü biz gerçekten hidayet yolundan sapkın kimselerdik.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
فَإِنَّهُمۡ يَوۡمَئِذٖ فِي ٱلۡعَذَابِ مُشۡتَرِكُونَ
Şüphesiz tabi olanlarla ileri gelenlerin hepsi kıyamet gününde azapta ortaktırlar.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
إِنَّا كَذَٰلِكَ نَفۡعَلُ بِٱلۡمُجۡرِمِينَ
Şüphesiz biz, bunlara azabı tattırdığımız gibi, bunların dışındaki günahkârlara da böyle yaparız.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
إِنَّهُمۡ كَانُوٓاْ إِذَا قِيلَ لَهُمۡ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا ٱللَّهُ يَسۡتَكۡبِرُونَ
Şüphesiz bu müşrikler, dünyada kendilerine; "Allah'tan başka (hak) ilah yoktur ve onun gereği ile amel edin ve ona muhalif olan amelleri terk edin!" denildiği zaman, buna icabet etmeyi reddettiler. Hakka karşı kibirlenip, kendilerini üstün görüp itaat etmediler.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَيَقُولُونَ أَئِنَّا لَتَارِكُوٓاْ ءَالِهَتِنَا لِشَاعِرٖ مَّجۡنُونِۭ
Küfürlerini savunarak, bir mecnun şair için ilahlarımıza ibadeti terk mi edeceğiz? derlerdi. Onlar bu sözleriyle Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'i kastediyorlardı.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
بَلۡ جَآءَ بِٱلۡحَقِّ وَصَدَّقَ ٱلۡمُرۡسَلِينَ
Kesinlikle söyledikleri iftira çok büyüktü. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ne mecnundu ve ne de şairdi. Bilakis, Allah'ın tevhidine ve resullerine tabi olmaya davet eden Kur'an'ı getirdi. Resullerin Allah'ın katından getirdikleri tevhidi ve yeniden dirilmeyi tasdik etti ve onlara hiçbir şeyde muhalefet etmedi.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
إِنَّكُمۡ لَذَآئِقُواْ ٱلۡعَذَابِ ٱلۡأَلِيمِ
Ey müşrikler! Mutlaka siz, kıyamet gününde küfrünüz ve resulleri yalanlamanız sebebi ile elem verici azabı tadacaksınız.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَمَا تُجۡزَوۡنَ إِلَّا مَا كُنتُمۡ تَعۡمَلُونَ
Ey müşrikler! Dünyada Allah'ı küfretmeniz ve işlemiş olduğunuz günahların karşılığı ile cezalandırılacaksınız.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
إِلَّا عِبَادَ ٱللَّهِ ٱلۡمُخۡلَصِينَ
Ancak, Yüce Allah'a ibadeti en güzel şekilde yapan ve O'na ibadet etmekte ihlaslı olanlar Allah'ın azabından kurtulan kimselerdir.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
أُوْلَٰٓئِكَ لَهُمۡ رِزۡقٞ مَّعۡلُومٞ
İşte o ihlaslı olan kullara Yüce Allah'ın bahşettiği rızıklar vardır. Güzel, temiz ve devamlılığı ile bilinmektedir.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
فَوَٰكِهُ وَهُم مُّكۡرَمُونَ
Bu rızık canlarının çektiği en iyi yiyecek ve çeşitli meyvelerdir. Bunun da üzerinde Yüce Allah'ın yüzüne bakma nimetine ve derecelerinin artmasına nail olurlar.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
فِي جَنَّٰتِ ٱلنَّعِيمِ
Zikredilen bütün bu nimetler ebedî ikamet edilip, hiç kesintiye uğramayan Naim cennetlerindedir.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
عَلَىٰ سُرُرٖ مُّتَقَٰبِلِينَ
Karşılıklı birbirlerine bakarak tahtlarına kurulurlar.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
يُطَافُ عَلَيۡهِم بِكَأۡسٖ مِّن مَّعِينِۭ
Nehirde akan su kadar berrak (cennet) şarabından bardaklarla onlara ikram edilip dolaştırılır.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
بَيۡضَآءَ لَذَّةٖ لِّلشَّٰرِبِينَ
Cennetin şarabının rengi beyazdır ve ondan içen tam bir lezzet alır.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
لَا فِيهَا غَوۡلٞ وَلَا هُمۡ عَنۡهَا يُنزَفُونَ
Bu dünyadaki şarap gibi değildir. Onda aklı baştan alan sarhoşluk yoktur. Onu içen başında ağrı hissetmez, aklı ve bedeni selamette olur.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَعِندَهُمۡ قَٰصِرَٰتُ ٱلطَّرۡفِ عِينٞ
Cennette onların yanlarında iffetli eşler vardır. Gözlerini eşlerinden başkasına çevirmeyen güzel gözlü eşler vardır.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
كَأَنَّهُنَّ بَيۡضٞ مَّكۡنُونٞ
Sanki onlar bembeyaz renklerinde el değmemiş, kuş yumurtaları gibi pürüzsüzdürler.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
فَأَقۡبَلَ بَعۡضُهُمۡ عَلَىٰ بَعۡضٖ يَتَسَآءَلُونَ
Cennet ehlinin bazısı bazısına dönüp dünyadaki geçmişlerinden ve olup bitenden sorarlar.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
قَالَ قَآئِلٞ مِّنۡهُمۡ إِنِّي كَانَ لِي قَرِينٞ
O Müminlerden biri: "Benim dünyada ölümden sonra tekrar dirilmeyi inkâr eden bir arkadaşım vardı." der.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
ߟߝߊߙߌ ߟߎ߫ ߢߊ߬ߕߣߐ ߘߏ߫ ߞߐߜߍ ߣߌ߲߬ ߞߊ߲߬:
• سبب عذاب الكافرين: العمل المنكر؛ وهو الشرك والمعاصي.
Kâfirlerin, şirk ve günah işlemeleri gibi münker amelleri işlemeleri azap görmelerine sebeptir.

• من نعيم أهل الجنة أنهم نعموا باجتماع بعضهم مع بعض، ومقابلة بعضهم مع بعض، وهذا من كمال السرور.
Cennet ehlinin birbirleriyle toplanıp karşı karşıya gelmeleri kendilerine verilen nimetlerdendir. Bu da mutluluğun en kamil halidir.

 
ߞߘߐ ߟߎ߬ ߘߟߊߡߌ߬ߘߊ߬ߟߌ ߝߐߘߊ ߘߏ߫: ߟߐ߬ߖߟߎ߬ߡߊ߬ߣߍ߲ ߠߎ߬
ߝߐߘߊ ߟߎ߫ ߦߌ߬ߘߊ߬ߥߟߊ ߞߐߜߍ ߝߙߍߕߍ
 
ߞߎ߬ߙߣߊ߬ ߞߟߊߒߞߋ ߞߘߐ ߟߎ߬ ߘߟߊߡߌߘߊ - ߟߊߘߛߏߣߍ߲ ߕߙߎߞߌ߫ ߘߟߊߡߌߘߊ ߞߎ߬ߙߣߊ߬ ߞߟߊߒߞߋ ߞߘߐߦߌߘߊ ߘߐ߫ - ߘߟߊߡߌߘߊ ߟߎ߫ ߦߌ߬ߘߊ߬ߥߟߊ

ߡߍ߲ ߝߘߊߣߍ߲߫ ߞߎ߬ߙߊ߬ߣߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߕߌߙߌ߲ߠߌ߲ ߝߊ߲ߓߊ ߟߊ߫

ߘߊߕߎ߲߯ߠߌ߲