Check out the new design

ߞߎ߬ߙߣߊ߬ ߞߟߊߒߞߋ ߞߘߐ ߟߎ߬ ߘߟߊߡߌߘߊ - ߟߊߘߛߏߣߍ߲ ߕߙߎߞߌ߫ ߘߟߊߡߌߘߊ ߞߎ߬ߙߣߊ߬ ߞߟߊߒߞߋ ߞߘߐߦߌߘߊ ߘߐ߫ * - ߘߟߊߡߌߘߊ ߟߎ߫ ߦߌ߬ߘߊ߬ߥߟߊ


ߞߘߐ ߟߎ߬ ߘߟߊߡߌ߬ߘߊ߬ߟߌ ߝߐߘߊ ߘߏ߫: ߡߐ߱   ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫:
عَيۡنٗا يَشۡرَبُ بِهَا عِبَادُ ٱللَّهِ يُفَجِّرُونَهَا تَفۡجِيرٗا
Bu içecek; itaatkâr kimseler için hazırlanmış, içimi kolay, suyu bol, kurumayan bir pınardandır. Onun suyundan Allah’a kulluk edenler içer. Onu, diledikleri gibi akıtır ve diledikleri yere taşıyıp götürürler.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
يُوفُونَ بِٱلنَّذۡرِ وَيَخَافُونَ يَوۡمٗا كَانَ شَرُّهُۥ مُسۡتَطِيرٗا
O pınardan su içecek olan kulların özellikleri ise, onlar kendilerine zorunlu kıldıkları ibadetlere vefa gösterirler. Kötülüğü her yana yayılmış acımasız bir gün olan kıyamet gününden de korkarlar.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَيُطۡعِمُونَ ٱلطَّعَامَ عَلَىٰ حُبِّهِۦ مِسۡكِينٗا وَيَتِيمٗا وَأَسِيرًا
Ona ihtiyaç duymaları ve açlıklarından ötürü yemeği sevdikleri halde onu fakir, yetim ve esir olan ihtiyaç sahibi kimselere yedirirler.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
إِنَّمَا نُطۡعِمُكُمۡ لِوَجۡهِ ٱللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنكُمۡ جَزَآءٗ وَلَا شُكُورًا
Onlar, kendi içlerinden yalnız Allah’ın rızası için doyurduklarını bilirler. Onlardan herhangi bir karşılık istemez veya onları doyurmalarına karşılık bir övgü beklemezler.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
إِنَّا نَخَافُ مِن رَّبِّنَا يَوۡمًا عَبُوسٗا قَمۡطَرِيرٗا
"Doğrusu biz, şiddeti ve dayanılmaz olması sebebiyle bedbaht kimselerin yüzlerinin asıldığı o günde, Rabbimizden korkuyoruz."
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
فَوَقَىٰهُمُ ٱللَّهُ شَرَّ ذَٰلِكَ ٱلۡيَوۡمِ وَلَقَّىٰهُمۡ نَضۡرَةٗ وَسُرُورٗا
Yüce Allah, keremiyle o büyük günün şerrinden onları koruyacak ve onlara ikram olarak yüzlerine parlaklık ve aydınlık, kalplerine de mutluluk verecektir.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَجَزَىٰهُم بِمَا صَبَرُواْ جَنَّةٗ وَحَرِيرٗا
Yüce Allah'a itaat etmeye sabır göstermeleri, Allah’ın takdirlerine sabretmeleri ve günahlardan uzak durmaya karşı sabırlı olmaları sebebiyle onları içinde nimetlenecekleri bir cennet ve giyecekleri ipeklerle ödüllendirmiştir.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
مُّتَّكِـِٔينَ فِيهَا عَلَى ٱلۡأَرَآئِكِۖ لَا يَرَوۡنَ فِيهَا شَمۡسٗا وَلَا زَمۡهَرِيرٗا
Orada süslü döşekler üzerinde uzanmışlardır. Cennette ışınları sıkıntı veren bir Güneş ve de şiddetli bir soğuk görmezler. Aksine onlar, sıcağın ve soğuğun olmadığı devamlı bir gölgeliktedirler.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَدَانِيَةً عَلَيۡهِمۡ ظِلَٰلُهَا وَذُلِّلَتۡ قُطُوفُهَا تَذۡلِيلٗا
Onun gölgelikleri onlara çok yakındır. Meyveleri, yemek isteyenlerin hizmetindedir. Uzanmış yatan, oturan ve ayakta duranların ulaşabileceği bir şekilde onları kolayca ve rahat rahat yerler.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَيُطَافُ عَلَيۡهِم بِـَٔانِيَةٖ مِّن فِضَّةٖ وَأَكۡوَابٖ كَانَتۡ قَوَارِيرَا۠
İçmek istedikleri zaman, etraflarında gümüşten kapları ve billur renkli bardaklarıyla hizmetçiler dolanır.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
قَوَارِيرَاْ مِن فِضَّةٖ قَدَّرُوهَا تَقۡدِيرٗا
O kâseler, gümüşten fakat cam gibi billur renktedir. Onlar; ne fazla ne eksik, isteyenlerin tam istediği miktarda takdir edilmiştir.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَيُسۡقَوۡنَ فِيهَا كَأۡسٗا كَانَ مِزَاجُهَا زَنجَبِيلًا
İkram edilen bu kimselere zencefille karıştırılmış kadehlerde içkiler sunulur.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
عَيۡنٗا فِيهَا تُسَمَّىٰ سَلۡسَبِيلٗا
Onlar cennette, Selsebil olarak isimlendirilen bir pınardan içerler.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
۞ وَيَطُوفُ عَلَيۡهِمۡ وِلۡدَٰنٞ مُّخَلَّدُونَ إِذَا رَأَيۡتَهُمۡ حَسِبۡتَهُمۡ لُؤۡلُؤٗا مَّنثُورٗا
Cennette onların etraflarında sürekli genç kalacak hizmetçiler dolanır. Onları görsen, yüzlerinin parlaklığından, renklerinin güzelliğinden, sayılarının çokluğundan ve farklılıklarından dolayı onları saçılmış inci taneleri zannedersin.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَإِذَا رَأَيۡتَ ثَمَّ رَأَيۡتَ نَعِيمٗا وَمُلۡكٗا كَبِيرًا
Cennette bulunanları bir görsen, tarifi mümkün olmayan nimetler ve hiçbir zenginliğin kendisi ile kıyaslanamayacağı kadar büyük bir zenginlik görürsün.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
عَٰلِيَهُمۡ ثِيَابُ سُندُسٍ خُضۡرٞ وَإِسۡتَبۡرَقٞۖ وَحُلُّوٓاْ أَسَاوِرَ مِن فِضَّةٖ وَسَقَىٰهُمۡ رَبُّهُمۡ شَرَابٗا طَهُورًا
Bedenlerine ince ipekten ve parlak atlastan yeşil lüks elbiseler giymişlerdir. Orada onlara gümüş bilezikler giydirilir ve Yüce Allah onlara, rahatsızlık veren her şeyden arınmış bir içecek sunar.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
إِنَّ هَٰذَا كَانَ لَكُمۡ جَزَآءٗ وَكَانَ سَعۡيُكُم مَّشۡكُورًا
Onurlandırmak için onlara şöyle denir: "Şüphesiz bu nimetler, sizlere salih amellerinizin karşılığı olarak verilen mükâfatlardır. Amelleriniz, Allah’ın katında makbuldür."
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
إِنَّا نَحۡنُ نَزَّلۡنَا عَلَيۡكَ ٱلۡقُرۡءَانَ تَنزِيلٗا
-Ey Peygamber!- Şüphesiz Kur'an’ı sana bölüm bölüm indiren biziz. Onu sana tek bir seferde indirmedik.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
فَٱصۡبِرۡ لِحُكۡمِ رَبِّكَ وَلَا تُطِعۡ مِنۡهُمۡ ءَاثِمًا أَوۡ كَفُورٗا
Allah’ın kader ve şeriat olarak takdir ettiği hükümlere sabret! Sakın günaha davet eden günahkârlara ve küfre davet eden kâfirlere itaat etme!
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَٱذۡكُرِ ٱسۡمَ رَبِّكَ بُكۡرَةٗ وَأَصِيلٗا
Rabbini sabahın başında sabah namazıyla, öğle namazıyla ve sonunda ikindi namazıyla zikret.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
ߟߝߊߙߌ ߟߎ߫ ߢߊ߬ߕߣߐ ߘߏ߫ ߞߐߜߍ ߣߌ߲߬ ߞߊ߲߬:
• الوفاء بالنذر وإطعام المحتاج، والإخلاص في العمل، والخوف من الله: أسباب للنجاة من النار، ولدخول الجنة.
Adağı yerine getirmedeki yükümlülüğünü ifa etmek, muhtaç olan kimseleri doyurmak, amellerde ihlaslı olmak ve Allah’tan korkmak cehennem ateşinden kurtulma ve cennete girme sebeplerindendir.

• إذا كان حال الغلمان الذين يخدمونهم في الجنة بهذا الجمال، فكيف بأهل الجنة أنفسهم؟!
Şayet cennette hizmet eden hizmetçiler bu güzellikteyse, cennet ehlinin kendisi nasıldır?

 
ߞߘߐ ߟߎ߬ ߘߟߊߡߌ߬ߘߊ߬ߟߌ ߝߐߘߊ ߘߏ߫: ߡߐ߱
ߝߐߘߊ ߟߎ߫ ߦߌ߬ߘߊ߬ߥߟߊ ߞߐߜߍ ߝߙߍߕߍ
 
ߞߎ߬ߙߣߊ߬ ߞߟߊߒߞߋ ߞߘߐ ߟߎ߬ ߘߟߊߡߌߘߊ - ߟߊߘߛߏߣߍ߲ ߕߙߎߞߌ߫ ߘߟߊߡߌߘߊ ߞߎ߬ߙߣߊ߬ ߞߟߊߒߞߋ ߞߘߐߦߌߘߊ ߘߐ߫ - ߘߟߊߡߌߘߊ ߟߎ߫ ߦߌ߬ߘߊ߬ߥߟߊ

ߡߍ߲ ߝߘߊߣߍ߲߫ ߞߎ߬ߙߊ߬ߣߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߕߌߙߌ߲ߠߌ߲ ߝߊ߲ߓߊ ߟߊ߫

ߘߊߕߎ߲߯ߠߌ߲