ترجمة معاني القرآن الكريم - الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم * - فهرس التراجم


ترجمة معاني سورة: الحجر   آية:

سورة الحجر - Sûratu'l-Hicr

من مقاصد السورة:
توعد المستهزئين بالقرآن، والوعد بحفظه تأييدًا للنبي وتثبيتًا له.
Kur'an ile alay edenler tehdit edilmiş ve peygamberi desteklemek, ona sebat vermek için Kur'an'ın korunacağı müjdelenmiştir.

الٓرۚ تِلۡكَ ءَايَٰتُ ٱلۡكِتَٰبِ وَقُرۡءَانٖ مُّبِينٖ
(Elif, Lam, Ra) Bunun benzeri harfler hakkındaki sözler Bakara suresinin başında geçmiştir. Yüksek öneme sahip, Allah’ın katından indirildiğine delalet eden bu ayetler, Kur'an’ın tevhidi ve dinî kuralları açıklayan ayetleridir.
التفاسير العربية:
رُّبَمَا يَوَدُّ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لَوۡ كَانُواْ مُسۡلِمِينَ
Kıyamet günü durum onlar için açıkça ortaya çıkınca ve dünyada içinde bulundukları küfrün batıl olduğu aşikâr olunca, kâfirler Müslüman olmayı temenni edecekler.
التفاسير العربية:
ذَرۡهُمۡ يَأۡكُلُواْ وَيَتَمَتَّعُواْ وَيُلۡهِهِمُ ٱلۡأَمَلُۖ فَسَوۡفَ يَعۡلَمُونَ
-Ey Peygamber!- O yalanlayanları bırak da hayvanlar gibi yesinler, geçici dünya lezzetlerinden faydalansınlar. Uzun emelleri onları iman ve salih amellerden alıkoysun. Onlar, kıyamet günü Allah’ın huzuruna çıktıkları zaman içinde bulundukları hüsranı öğrenecekler.
التفاسير العربية:
وَمَآ أَهۡلَكۡنَا مِن قَرۡيَةٍ إِلَّا وَلَهَا كِتَابٞ مَّعۡلُومٞ
Biz, zalim ülkelerden hiçbir ülkeyi Allah’ın ilminde öne alınmayan ve ertelenmeyecek belli bir eceli olmadan helak etmedik.
التفاسير العربية:
مَّا تَسۡبِقُ مِنۡ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسۡتَـٔۡخِرُونَ
Hiçbir toplumun vadesi dolmadan ölüm vakti gelmez, vadesi dolduğunda da ölümünü erteleyemez. Zalimlerin, Allah’ın onlara süre vermesine aldanmaması gerekir.
التفاسير العربية:
وَقَالُواْ يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِي نُزِّلَ عَلَيۡهِ ٱلذِّكۡرُ إِنَّكَ لَمَجۡنُونٞ
Mekke ahalisi kâfirler, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'e şöyle dediler: "Ey kendisine kitap indirildiğini iddia eden! Şüphesiz sen bu iddialarla bir delisin, bu şekilde delilerin yaptığını yapıyorsun."
التفاسير العربية:
لَّوۡمَا تَأۡتِينَا بِٱلۡمَلَٰٓئِكَةِ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ
Şayet doğru sözlü gönderilen bir peygambersen, şüphesiz bize bir azap inecekse, haydi bize sana şahitlik edecek melekler getir.
التفاسير العربية:
مَا نُنَزِّلُ ٱلۡمَلَٰٓئِكَةَ إِلَّا بِٱلۡحَقِّ وَمَا كَانُوٓاْ إِذٗا مُّنظَرِينَ
Yüce Allah, onların meleklerin gelmesi hakkında ileri sürdükleri önerilerine cevap olarak şöyle buyurdu: Biz melekleri ancak azapla helak olma vaktiniz geldiği zaman hikmetin gereğine uygun olarak indireceğiz. Melekleri getirdiğimiz zaman iman etmezler. Bilakis cezaları çok çabuk görülecektir.
التفاسير العربية:
إِنَّا نَحۡنُ نَزَّلۡنَا ٱلذِّكۡرَ وَإِنَّا لَهُۥ لَحَٰفِظُونَ
Muhakkak bu Kur’an’ı, insanlara bir öğüt olması için Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-’in kalbine biz indirdik. Elbette o Kur’an’a bir şey eklenmesinden veya çıkartılmasından, değiştirilmesinden veya bozulmasından koruyacak olan da biziz.
التفاسير العربية:
وَلَقَدۡ أَرۡسَلۡنَا مِن قَبۡلِكَ فِي شِيَعِ ٱلۡأَوَّلِينَ
-Ey Peygamber!- Kesinlikle senden önce de geçmiş kâfir topluluklara peygamberler gönderdik ve onlar da peygamberlerini yalanladılar. Ümmetinin seni yalanlamasında (yalanlanan) ilk peygamber değilsin.
التفاسير العربية:
وَمَا يَأۡتِيهِم مِّن رَّسُولٍ إِلَّا كَانُواْ بِهِۦ يَسۡتَهۡزِءُونَ
Geçmiş kâfir topluluklar, kendilerine gelen her bir peygamberi yalanladılar ve onunla alay ettiler.
التفاسير العربية:
كَذَٰلِكَ نَسۡلُكُهُۥ فِي قُلُوبِ ٱلۡمُجۡرِمِينَ
O geçmiş ümmetlerin kalplerine inkârcılığı yerleştirdiğimiz gibi, aynı şekilde yüz çevirmeleri ve inat etmelerinden ötürü onu Mekkeli müşriklerin kalplerine de yerleştiririz.
التفاسير العربية:
لَا يُؤۡمِنُونَ بِهِۦ وَقَدۡ خَلَتۡ سُنَّةُ ٱلۡأَوَّلِينَ
Allah’ın, peygamberlerinin getirdiklerini yalanlayanları helak etmedeki sünneti geçmişte yaşandığı halde yine de Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e indirilmiş olan Kur’an’a iman etmiyorlar. O yalanlayanlar muhakkak senden ibret alsınlar.
التفاسير العربية:
وَلَوۡ فَتَحۡنَا عَلَيۡهِم بَابٗا مِّنَ ٱلسَّمَآءِ فَظَلُّواْ فِيهِ يَعۡرُجُونَ
Onu yalanlayanlar inatçıdırlar. Hak onlara apaçık delillerle açıklansa dahi, onlara gökte bir kapı açsak bile onlar tırmanmaya devam ederler.
التفاسير العربية:
لَقَالُوٓاْ إِنَّمَا سُكِّرَتۡ أَبۡصَٰرُنَا بَلۡ نَحۡنُ قَوۡمٞ مَّسۡحُورُونَ
Doğruyu söylemezler de şöyle derler: "Kuşkusuz gözlerimiz doğruyu görmekten alıkonuldu, belki de bizler büyülendik ve görmekte olduğumuz şey bir sihirdir. Biz büyülendik."
التفاسير العربية:
من فوائد الآيات في هذه الصفحة:
• القرآن الكريم جامع بين صفة الكمال في كل شيء، والوضوح والبيان.
Kuran-ı Kerim her konuda kemaliyet, açıklık ve güçlü ifade vasıflarını kendisinde toplamıştır.

• يهتم الكفار عادة بالماديات، فتراهم مُنْغَمِسين في الشهوات والأهواء، مغترين بالأماني الزائفة، منشغلين بالدنيا عن الآخرة.
Kâfirler genellikle maddiyata önem verirler. Onları şehvet ve arzularına dalmış, sahte umutlara aldanmış bir halde, ahiret hayatını bırakıp dünya hayatıyla meşgul olduklarını görürsün.

• هلاك الأمم مُقَدَّر بتاريخ معين، ومقرر في أجل محدد، لا تأخير فيه ولا تقديم، وإن الله لا يَعْجَلُ لعجلة أحد.
Toplumların yok olması belli tarihlerle takdir edilmiş ve sınırlı vadelerle kararlaştırılmıştır. Bunlar ne ertelenebilir ne de öne alınabilir. Şüphesiz Allah, hiç kimsenin acelesi sebebiyle acele etmez.

• تكفل الله تعالى بحفظ القرآن الكريم من التغيير والتبديل، والزيادة والنقص، إلى يوم القيامة.
Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’in kıyamet gününe kadar değiştirilmesi, dönüştürülmesi, artırma ve eksilme yapılmasından muhafaza edileceğine kefil olmuştur.

وَلَقَدۡ جَعَلۡنَا فِي ٱلسَّمَآءِ بُرُوجٗا وَزَيَّنَّٰهَا لِلنَّٰظِرِينَ
Elbette biz, gökyüzüne insanların yolculuklarda kara ve denizlerin karanlığında yollarını bulduğu çok büyük yıldızlar koyduk ve onları, Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'nın kudretinin bir delili olması için bakan ve gören kimseler için güzelleştirdik.
التفاسير العربية:
وَحَفِظۡنَٰهَا مِن كُلِّ شَيۡطَٰنٖ رَّجِيمٍ
Gökyüzünü Allah’ın rahmetinden kovulmuş bütün şeytanlardan muhafaza ettik.
التفاسير العربية:
إِلَّا مَنِ ٱسۡتَرَقَ ٱلسَّمۡعَ فَأَتۡبَعَهُۥ شِهَابٞ مُّبِينٞ
Melekler topluluğunu gizlice dinleyen (şeytan ve cin) ise bundan müstesnadır. Ona da parlak bir gök cismi yetişir ve onu yakıverir.
التفاسير العربية:
وَٱلۡأَرۡضَ مَدَدۡنَٰهَا وَأَلۡقَيۡنَا فِيهَا رَوَٰسِيَ وَأَنۢبَتۡنَا فِيهَا مِن كُلِّ شَيۡءٖ مَّوۡزُونٖ
İnsanların üzerinde yerleşip, yaşaması için yeryüzünü döşeyerek serdik. Ve oraya sabit dağlar yerleştirdik ki (yeryüzü dengesiz hareket etmesin) insanlar sarsılmasın. Ve orada hikmet gereğince takdir edilmiş çeşitli bitkilerden sınırlı bir şekilde yetiştirdik.
التفاسير العربية:
وَجَعَلۡنَا لَكُمۡ فِيهَا مَعَٰيِشَ وَمَن لَّسۡتُمۡ لَهُۥ بِرَٰزِقِينَ
-Ey insanlar!- Dünya hayatında olduğunuz sürece sizleri yaşatacak olan yiyecekler ve içecekler var ettik. Sizden başka sizin rızıklandırmadığınız insan ve hayvanlar için de yeryüzünde onları yaşatacak rızık var ettik.
التفاسير العربية:
وَإِن مِّن شَيۡءٍ إِلَّا عِندَنَا خَزَآئِنُهُۥ وَمَا نُنَزِّلُهُۥٓ إِلَّا بِقَدَرٖ مَّعۡلُومٖ
İnsan ve hayvanların faydalandığı her şeyi var etmeye ve insanları faydalandırmaya yalnız biz kadiriz. Bunlardan var ettiğimiz her şeyi hikmetimiz ve irademizin gereğine göre sınırlı miktarda var ederiz.
التفاسير العربية:
وَأَرۡسَلۡنَا ٱلرِّيَٰحَ لَوَٰقِحَ فَأَنزَلۡنَا مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءٗ فَأَسۡقَيۡنَٰكُمُوهُ وَمَآ أَنتُمۡ لَهُۥ بِخَٰزِنِينَ
Biz, bulutları aşılayan rüzgârları gönderdik. Ve aşılanmış bulutlardan yağmur indirdik. Sizleri bu yağmur sularıyla suladık. -Ey insanlar!- Bu suyu yeryüzünde kaynak ve kuyu olması için depolayan siz değilsiniz. Elbette yeryüzünde onu Allah Teâlâ depolar ve korur.
التفاسير العربية:
وَإِنَّا لَنَحۡنُ نُحۡيِۦ وَنُمِيتُ وَنَحۡنُ ٱلۡوَٰرِثُونَ
Muhakkak ki ancak biz, onları yoktan var ederek ve ölümlerinin ardından da tekrar dirilterek ölülere hayat veririz ve vadeleri dolduğu zaman da dirileri öldürürüz. Yeryüzünün ve üzerinde olan her şeyin ardından mirasçı olarak kalacak olan da yalnızca biziz.
التفاسير العربية:
وَلَقَدۡ عَلِمۡنَا ٱلۡمُسۡتَقۡدِمِينَ مِنكُمۡ وَلَقَدۡ عَلِمۡنَا ٱلۡمُسۡتَـٔۡخِرِينَ
Elbette sizden önce gelenlerin doğum ve ölümlerini bildiğimiz gibi sizden sonra gelen kimselerin de doğum ve ölümlerini biliriz. Bunlardan hiçbir şey bize gizli kalmaz.
التفاسير العربية:
وَإِنَّ رَبَّكَ هُوَ يَحۡشُرُهُمۡۚ إِنَّهُۥ حَكِيمٌ عَلِيمٞ
-Ey Peygamber!- Senin Rabbin kıyamet günü ihsan edenleri ihsanlarından ötürü ödüllendirmek ve kötülük edenleri de kötülüğünden dolayı cezalandırmak için hepsini bir araya toplayacaktır. Muhakkak O, yönetiminde hikmet ve ilim sahibidir. Ona hiçbir şey gizli kalmaz.
التفاسير العربية:
وَلَقَدۡ خَلَقۡنَا ٱلۡإِنسَٰنَ مِن صَلۡصَٰلٖ مِّنۡ حَمَإٖ مَّسۡنُونٖ
Biz Âdem’i oyulup, kazınması halinde ses çıkaran kuru bir çamurdan yarattık. Onun yaratıldığı bu çamur, çok uzun beklemesi sebebiyle rengi kara, kokusu değişmiş bir çamurdu.
التفاسير العربية:
وَٱلۡجَآنَّ خَلَقۡنَٰهُ مِن قَبۡلُ مِن نَّارِ ٱلسَّمُومِ
Âdem -aleyhisselam-’ı yaratmadan önce de cinlerin atasını sıcaklığı çok yüksek bir ateşten yarattık.
التفاسير العربية:
وَإِذۡ قَالَ رَبُّكَ لِلۡمَلَٰٓئِكَةِ إِنِّي خَٰلِقُۢ بَشَرٗا مِّن صَلۡصَٰلٖ مِّنۡ حَمَإٖ مَّسۡنُونٖ
-Ey Peygamber!- Hani Rabbinin meleklere ve onlarla beraber olan İblis'e "Ben oyulduğu zaman ses çıkaran, kokusu değişmiş, kara, kuru çamurdan bir insan yaratacağım” dediği zamanı hatırla.
التفاسير العربية:
فَإِذَا سَوَّيۡتُهُۥ وَنَفَخۡتُ فِيهِ مِن رُّوحِي فَقَعُواْ لَهُۥ سَٰجِدِينَ
Onun suretini/şeklini değiştirip yaratılışını tamamladığımda, emrimi yerine getirmek ve onu selamlamak için hemen ona secde edin.
التفاسير العربية:
فَسَجَدَ ٱلۡمَلَٰٓئِكَةُ كُلُّهُمۡ أَجۡمَعُونَ
Meleklerin hepsi, Rablerinin onlara emrettiği gibi emrine boyun eğerek ona secde etmişlerdi.
التفاسير العربية:
إِلَّآ إِبۡلِيسَ أَبَىٰٓ أَن يَكُونَ مَعَ ٱلسَّٰجِدِينَ
Fakat -meleklerle beraber ancak bir melek olmayan- (İblis), Âdem’e melekler gibi secde etmekten kaçındı.
التفاسير العربية:
من فوائد الآيات في هذه الصفحة:
• ينبغي للعبد التأمل والنظر في السماء وزينتها والاستدلال بها على باريها.
Kulun, gökyüzü ve oradaki süsleri/yıldızları düşünüp anlaması ve böylece bütün bunların bir yaratıcısının olduğu sonucuna varması gerekir.

• جميع الأرزاق وأصناف الأقدار لا يملكها أحد إلا الله، فخزائنها بيده يعطي من يشاء، ويمنع من يشاء، بحسب حكمته ورحمته.
Bütün rızıklara ve takdir edilen çeşitlere yüce Allah’tan başka hiç kimse sahip değildir. Bunların hazineleri O'nun elindedir. Hikmeti ve rahmetine göre dilediğine verir, dilediğine de vermez.

• الأرض مخلوقة ممهدة منبسطة تتناسب مع إمكان الحياة البشرية عليها، وهي مثبّتة بالجبال الرواسي؛ لئلا تتحرك بأهلها، وفيها من النباتات المختلفة ذات المقادير المعلومة على وفق الحكمة والمصلحة.
Yeryüzü, düzgünce serilip, döşenmiş, beşeriyetin kendi üzerinde yaşamasına imkân veren bir varlıktır. O, üzerinde yaşayanlarla birlikte hareket etmemesi için tepeler ve yüce dağlarla sabitlenmiştir. Yeryüzünde hikmet ve maslahata uygun bir şekilde bilinen miktarlarda takdir edilmiş çeşitli bitkiler vardır.

• الأمر للملائكة بالسجود لآدم فيه تكريم للجنس البشري.
Meleklerin Âdem'e secde etmelerinin emredilmesinde insanlığa karşı bir değer verilmesini vardır.

قَالَ يَٰٓإِبۡلِيسُ مَا لَكَ أَلَّا تَكُونَ مَعَ ٱلسَّٰجِدِينَ
Yüce Allah, Âdem’e secde etmekten kaçındıktan sonra İblis'e şöyle dedi: "Benim emrime uyarak secde eden meleklerle beraber seni secde etmemeye taşıyan ve bundan seni alıkoyan nedir?"
التفاسير العربية:
قَالَ لَمۡ أَكُن لِّأَسۡجُدَ لِبَشَرٍ خَلَقۡتَهُۥ مِن صَلۡصَٰلٖ مِّنۡ حَمَإٖ مَّسۡنُونٖ
İblis kibirlenerek şöyle dedi: "Benim, değişmiş siyah bir balçık olan kuru çamurdan yarattığın insana secde etmem doğru olmaz.''
التفاسير العربية:
قَالَ فَٱخۡرُجۡ مِنۡهَا فَإِنَّكَ رَجِيمٞ
Yüce Allah, İblis'e şöyle dedi: "Cennetten çık git. Artık sen kovuldun.''
التفاسير العربية:
وَإِنَّ عَلَيۡكَ ٱللَّعۡنَةَ إِلَىٰ يَوۡمِ ٱلدِّينِ
Kıyamet gününe kadar üzerine lanet olacak ve rahmetimden kovulmuş olacaksın.
التفاسير العربية:
قَالَ رَبِّ فَأَنظِرۡنِيٓ إِلَىٰ يَوۡمِ يُبۡعَثُونَ
İblis de şöyle dedi: "Ey Rabbim! mahlukatın yeniden dirileceği güne kadar bana süre ver ve beni öldürme.''
التفاسير العربية:
قَالَ فَإِنَّكَ مِنَ ٱلۡمُنظَرِينَ
Yüce Allah İblise dedi ki: “Öyleyse sen, vadesi ertelenerek kendisine mühlet verilenlerdensin.''
التفاسير العربية:
إِلَىٰ يَوۡمِ ٱلۡوَقۡتِ ٱلۡمَعۡلُومِ
Bütün mahlukatın öldüğü, Sûr'un ilk üflendiği vakte kadar.
التفاسير العربية:
قَالَ رَبِّ بِمَآ أَغۡوَيۡتَنِي لَأُزَيِّنَنَّ لَهُمۡ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَلَأُغۡوِيَنَّهُمۡ أَجۡمَعِينَ
İblis de şöyle dedi: "Ey Rabbim! Beni saptırman sebebiyle, ben de yeryüzünde günahları onlara güzel göstereceğim ve onların hepsini doğru yoldan saptıracağım."
التفاسير العربية:
إِلَّا عِبَادَكَ مِنۡهُمُ ٱلۡمُخۡلَصِينَ
Ancak sana ibadet etmesi için seçtiğin kulların hariç.
التفاسير العربية:
قَالَ هَٰذَا صِرَٰطٌ عَلَيَّ مُسۡتَقِيمٌ
Allah Teâlâ şöyle buyurdu: "İşte bu, bana ulaştıran ölçülü bir yoldur.''
التفاسير العربية:
إِنَّ عِبَادِي لَيۡسَ لَكَ عَلَيۡهِمۡ سُلۡطَٰنٌ إِلَّا مَنِ ٱتَّبَعَكَ مِنَ ٱلۡغَاوِينَ
Şüphesiz benim ihlaslı kullarım üzerinde senin hiçbir gücün yoktur. Sana tabi olmuş sapıkların dışında, yoldan çıkarmak için onlara musallat olamazsın.
التفاسير العربية:
وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمَوۡعِدُهُمۡ أَجۡمَعِينَ
Cehennem, iblis ve ona tabi olan sapıkların hepsinin toplanma yeridir.
التفاسير العربية:
لَهَا سَبۡعَةُ أَبۡوَٰبٖ لِّكُلِّ بَابٖ مِّنۡهُمۡ جُزۡءٞ مَّقۡسُومٌ
Cehennemin yedi kapısı vardır, (kâfirler) oradan girerler. Kapılarından her bir kapıdan İblis'e uymuş olanlardan sayıları belirlenmiş kimseler cehenneme gireceklerdir.
التفاسير العربية:
إِنَّ ٱلۡمُتَّقِينَ فِي جَنَّٰتٖ وَعُيُونٍ
Emrine uyarak ve yasakladığından sakınarak Rablerinden korkanlar cennetler ve pınarlar içindedirler.
التفاسير العربية:
ٱدۡخُلُوهَا بِسَلَٰمٍ ءَامِنِينَ
Oraya girerken onlara şöyle denir: "Oraya, musibetlerden selamette ve korkulan şeylerden güven içinde olarak girin.''
التفاسير العربية:
وَنَزَعۡنَا مَا فِي صُدُورِهِم مِّنۡ غِلٍّ إِخۡوَٰنًا عَلَىٰ سُرُرٖ مُّتَقَٰبِلِينَ
Kalplerinde olan bütün kin ve düşmanlığı yok ettik. Birbirini seven kardeşler birbirine bakarak koltuklarda otururlar.
التفاسير العربية:
لَا يَمَسُّهُمۡ فِيهَا نَصَبٞ وَمَا هُم مِّنۡهَا بِمُخۡرَجِينَ
Orada onlara bir yorgunluk isabet etmeyeceği gibi, oradan çıkartılacak da değildirler. Tam aksine orada sonsuza kadar kalıcıdırlar.
التفاسير العربية:
۞ نَبِّئۡ عِبَادِيٓ أَنِّيٓ أَنَا ٱلۡغَفُورُ ٱلرَّحِيمُ
-Ey Peygamber!- Onlardan tövbe edenleri bağışlayacağımı ve merhamet edeceğimi kullarıma bildir.
التفاسير العربية:
وَأَنَّ عَذَابِي هُوَ ٱلۡعَذَابُ ٱلۡأَلِيمُ
Yine onlara, azabımın çok acı veren bir azap olduğunu bildir. Mağfiretime nail olmak ve azabımdan güvende olabilmek için bana tövbe etsinler.
التفاسير العربية:
وَنَبِّئۡهُمۡ عَن ضَيۡفِ إِبۡرَٰهِيمَ
İbrahim -aleyhisselam-’a bir erkek çocuk ile müjdelemek ve Lut -aleyhisselam-'ın kavmini helak etmek için gelen melek misafirlerinin haberini de bildir.
التفاسير العربية:
من فوائد الآيات في هذه الصفحة:
• في الآيات دليل على تزاور المتقين واجتماعهم وحسن أدبهم فيما بينهم، في كون كل منهم مقابلًا للآخر لا مستدبرًا له.
Ayetlerde, takva sahiplerinin birbirlerini ziyaret ettiklerine, bir araya toplandıklarına ve onların her birinin diğerine yüzünü dönmesi ve arkasını dönmemiş olmasıyla, birbirlerine karşı güzel ahlaklı ve edepli olduklarının delili vardır.

• ينبغي للعبد أن يكون قلبه دائمًا بين الخوف والرجاء، والرغبة والرهبة.
Kulun kalbinin, daima korku ve ümit, arzu ve yılgınlık arasında olması gerekir.

• سجد الملائكة لآدم كلهم أجمعون سجود تحية وتكريم إلا إبليس رفض وأبى.
İblis hariç, meleklerin hepsi Âdem’e selamlama ve ihtiram secdesiyle secde etti. O ise başkaldırdı ve kabul etmedi.

• لا سلطان لإبليس على الذين هداهم الله واجتباهم واصطفاهم في أن يلقيهم في ذنب يمنعهم عفو الله.
Allah’ın hidayet ettiği, tercih ettiği ve seçtiği kimseler üzerinde İblis'in bir egemenliği yoktur. Onları günaha düşürmesine Allah’ın bağışlaması mani olur.

إِذۡ دَخَلُواْ عَلَيۡهِ فَقَالُواْ سَلَٰمٗا قَالَ إِنَّا مِنكُمۡ وَجِلُونَ
Onun yanına girdikleri zaman ona şöyle dediler: "Sana selam olsun!" O da, onların verdiği selamdan daha güzel bir selamla onlara karşılık verdi ve onları beşer zannederek yemeleri için onlara kızarmış bir buzağı sundu. Ondan yemediklerini gördüğü zaman onlara şöyle dedi: "Doğrusu biz sizden korkuyoruz.''
التفاسير العربية:
قَالُواْ لَا تَوۡجَلۡ إِنَّا نُبَشِّرُكَ بِغُلَٰمٍ عَلِيمٖ
Elçi olan melekler ona şöyle dedi: "Korkma! Biz sana seni sevindirecek bir haber vereceğiz. Muhakkak senin ilim sahibi erkek bir evladın olacak.''
التفاسير العربية:
قَالَ أَبَشَّرۡتُمُونِي عَلَىٰٓ أَن مَّسَّنِيَ ٱلۡكِبَرُ فَبِمَ تُبَشِّرُونَ
-Kendisine bir erkek çocuk müjdelemelerine şaşıran- İbrahim onlara şöyle dedi: "Benim yaşım geçtiği ve yaşlılık bana gelip çattığı halde mi beni bir erkek çocukla müjdeliyorsunuz? Beni ne yönden müjdelemektesiniz?''
التفاسير العربية:
قَالُواْ بَشَّرۡنَٰكَ بِٱلۡحَقِّ فَلَا تَكُن مِّنَ ٱلۡقَٰنِطِينَ
Elçi melekler İbrahim’e şöyle dediler: "Sana içinde hiçbir şüphe bulunmayan gerçeğin müjdesini verdik. Sakın sana müjdelediğimiz konuda ümitsizliğe kapılanlardan olma!''
التفاسير العربية:
قَالَ وَمَن يَقۡنَطُ مِن رَّحۡمَةِ رَبِّهِۦٓ إِلَّا ٱلضَّآلُّونَ
İbrahim şöyle dedi: "Allah’ın dosdoğru yolundan sapmış olandan başkası, Rabbinin rahmetinden hiç ümit keser mi?"
التفاسير العربية:
قَالَ فَمَا خَطۡبُكُمۡ أَيُّهَا ٱلۡمُرۡسَلُونَ
İbrahim onlara şöyle dedi: "Ey Allah Teâlâ tarafından gönderilen elçiler! O halde sizi buraya getiren nedir?''
التفاسير العربية:
قَالُوٓاْ إِنَّآ أُرۡسِلۡنَآ إِلَىٰ قَوۡمٖ مُّجۡرِمِينَ
Meleklerden olan elçiler şöyle dediler: "Allah bizi, fesadı ve kötülüğü çok büyük bir topluluk olan Lût'un kavmini helak etmek için gönderdi.''
التفاسير العربية:
إِلَّآ ءَالَ لُوطٍ إِنَّا لَمُنَجُّوهُمۡ أَجۡمَعِينَ
Ancak Lût ailesi ve ona tabi olan müminler ise bunun dışındadır. Helak onları kapsamayacaktır. Muhakkak ki biz onların hepsini helak olmaktan kurtaracağız.
التفاسير العربية:
إِلَّا ٱمۡرَأَتَهُۥ قَدَّرۡنَآ إِنَّهَا لَمِنَ ٱلۡغَٰبِرِينَ
Bundan yalnız karısı müstesnadır. Onun helakın kapsadığı (kurtarılmayıp) kalan kimselerden olmasına hükmettik.
التفاسير العربية:
فَلَمَّا جَآءَ ءَالَ لُوطٍ ٱلۡمُرۡسَلُونَ
Gönderilmiş (elçi) melekler erkek suretinde Lût'un ailesinin yanına geldikleri zaman...
التفاسير العربية:
قَالَ إِنَّكُمۡ قَوۡمٞ مُّنكَرُونَ
Lût -aleyhisselam- onlara şöyle dedi: "Sizler tanınmayan bir topluluksunuz.''
التفاسير العربية:
قَالُواْ بَلۡ جِئۡنَٰكَ بِمَا كَانُواْ فِيهِ يَمۡتَرُونَ
Elçi melekler Lût'a şöyle dediler: "Korkma ey Lût! Biz sana, kavminin hakkında şüphe içinde oldukları helak edici azabı getirdik.''
التفاسير العربية:
وَأَتَيۡنَٰكَ بِٱلۡحَقِّ وَإِنَّا لَصَٰدِقُونَ
Sana içinde bir şaka olmayan hakikati getirdik. Şüphesiz biz sana verdiğimiz haberde doğru söylüyoruz.
التفاسير العربية:
فَأَسۡرِ بِأَهۡلِكَ بِقِطۡعٖ مِّنَ ٱلَّيۡلِ وَٱتَّبِعۡ أَدۡبَٰرَهُمۡ وَلَا يَلۡتَفِتۡ مِنكُمۡ أَحَدٞ وَٱمۡضُواْ حَيۡثُ تُؤۡمَرُونَ
Gecenin bir bölümü geçtikten sonra aileni gönder ve sen de onların arkasından git. Sizlerden hiç kimse onların başına ne geldiğini görmek için arkasına da bakmasın. Allah’ın size gitmenizi emrettiği yere kadar da ilerleyin gidin.
التفاسير العربية:
وَقَضَيۡنَآ إِلَيۡهِ ذَٰلِكَ ٱلۡأَمۡرَ أَنَّ دَابِرَ هَٰٓؤُلَآءِ مَقۡطُوعٞ مُّصۡبِحِينَ
Lût -aleyhisselam-'a vahiy yoluyla takdir ettiğimiz şu durumu da öğrettik. Sabaha girdiklerinde (sabahladıklarında) o kavmin en sonuncusu da helak edilerek kökü kurutulacaktır.
التفاسير العربية:
وَجَآءَ أَهۡلُ ٱلۡمَدِينَةِ يَسۡتَبۡشِرُونَ
Sedum halkı, Lût'un misafirleriyle çirkin fiili (erkeklerin erkekler ile yaptığı) yapma umuduyla sevinerek geldiler.
التفاسير العربية:
قَالَ إِنَّ هَٰٓؤُلَآءِ ضَيۡفِي فَلَا تَفۡضَحُونِ
Lût ise onlara şöyle dedi: "Bu topluluk benim misafirimdir. Onlara yapmak istediğiniz şeyle beni rezil rüsva etmeyin.''
التفاسير العربية:
وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَلَا تُخۡزُونِ
"Bu çirkin ameli terk ederek Allah’tan korkun ve bu iğrenç davranışınızla beni küçük düşürmeyin.''
التفاسير العربية:
قَالُوٓاْ أَوَلَمۡ نَنۡهَكَ عَنِ ٱلۡعَٰلَمِينَ
Kavmi ona şöyle dedi: "Biz sana herhangi bir kimseyi misafir etmeni yasaklamamış mıydık?''
التفاسير العربية:
من فوائد الآيات في هذه الصفحة:
• تعليم أدب الضيف بالتحية والسلام حين القدوم على الآخرين.
Başkalarına misafir olarak gidildiğinde kutlama ve selamlama adabı öğretilmiştir.

• من أنعم الله عليه بالهداية والعلم العظيم لا سبيل له إلى القنوط من رحمة الله.
Allah’ın hidayet ve büyük bir ilimle nimetlendirdiği kimselerin, Allah’ın rahmetinden ümit kesmelerinin hiçbir yolu yoktur.

• نهى الله تعالى لوطًا وأتباعه عن الالتفات أثناء نزول العذاب بقوم لوط حتى لا تأخذهم الشفقة عليهم.
Allah Teâlâ, Lût’a ve ona tabi olanlara, Lût kavmine azabın indiği esnada, onlara karşı merhamet ve acıma duygusu hissetmesinler diye dönüp bakmalarını yasakladı.

• تصميم قوم لوط على ارتكاب الفاحشة مع هؤلاء الضيوف دليل على طمس فطرتهم، وشدة فحشهم.
Lût kavminin bu misafirlerle zina etmeyi tasarlaması, onların fıtratının bozulduğunun ve azgınlıklarının ne kadar kuvvetli olduğunun bir delilidir.

قَالَ هَٰٓؤُلَآءِ بَنَاتِيٓ إِن كُنتُمۡ فَٰعِلِينَ
Lût -aleyhisselam- onlara misafirleri önünde alttan alarak şöyle dedi: "İşte bunlar size eş olabilecek kadınlar arasından benim kızlarım. Eğer şehvetinizi gidermek amacındaysanız onlarla evlenin.''
التفاسير العربية:
لَعَمۡرُكَ إِنَّهُمۡ لَفِي سَكۡرَتِهِمۡ يَعۡمَهُونَ
-Ey Peygamber!- Senin hayatına yemin olsun ki Lût kavmi, şehvetlerinin azgınlığında gelip gitmektedirler.
التفاسير العربية:
فَأَخَذَتۡهُمُ ٱلصَّيۡحَةُ مُشۡرِقِينَ
Güneşin doğma vakti girince onları helak edici şiddetli bir ses alıverdi.
التفاسير العربية:
فَجَعَلۡنَا عَٰلِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمۡطَرۡنَا عَلَيۡهِمۡ حِجَارَةٗ مِّن سِجِّيلٍ
Altını üstüne getirerek şehirlerini ters çevirdik ve üzerlerine sertleşmiş çamurdan taşlar yağdırdık.
التفاسير العربية:
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَٰتٖ لِّلۡمُتَوَسِّمِينَ
Şüphesiz Lût kavminin yok oluşu hakkında zikredilen bu ayetlerde iyice düşünüp taşınan kimseler için ibretler vardır.
التفاسير العربية:
وَإِنَّهَا لَبِسَبِيلٖ مُّقِيمٍ
Lût kavminin şehri, oradan geçmekte olan yolcuların gördüğü sabit bir yol üzerindedir.
التفاسير العربية:
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَةٗ لِّلۡمُؤۡمِنِينَ
Şüphesiz bu olayda Müminlerin ibret alacakları işaretler vardır.
التفاسير العربية:
وَإِن كَانَ أَصۡحَٰبُ ٱلۡأَيۡكَةِ لَظَٰلِمِينَ
Sık ağaçlıklı orman içinde olan şehrin halkı, Şuayb’ın Kavmi de Allah’ı inkâr edip, peygamberleri Şuayb -aleyhisselam-‘ı yalanlamaları sebebiyle zalimlerdendi.
التفاسير العربية:
فَٱنتَقَمۡنَا مِنۡهُمۡ وَإِنَّهُمَا لَبِإِمَامٖ مُّبِينٖ
Bu yüzden onları da azapla yakalayarak onlardan intikam aldık. Şüphesiz Lût kavminin şehri ve Şuayb’ın vatanı oradan geçen kimselerin görebileceği apaçık bir yol üzerindedir.
التفاسير العربية:
وَلَقَدۡ كَذَّبَ أَصۡحَٰبُ ٱلۡحِجۡرِ ٱلۡمُرۡسَلِينَ
Doğrusu Hicr şehrinin halkı olan (Hicaz ve Şam arasında bir yer) Semûd kavmi de peygamberleri olan Salih -aleyhisselam-’ı yalanlamakla bütün peygamberleri yalanlamış oldular.
التفاسير العربية:
وَءَاتَيۡنَٰهُمۡ ءَايَٰتِنَا فَكَانُواْ عَنۡهَا مُعۡرِضِينَ
Onlara gönderilen peygamberlerin Rabbinden getirmiş olduğu dinin doğruluğuna dair kanıtlar ve deliller verdik. Bunlardan biri de dişi devedir. Fakat onlar bu delillerden ibret almadılar ve onları umursamadılar.
التفاسير العربية:
وَكَانُواْ يَنۡحِتُونَ مِنَ ٱلۡجِبَالِ بُيُوتًا ءَامِنِينَ
Onlar kendilerine, korktukları şeylerden güven içinde yaşayacakları evler yapmak için dağları kesip oyuyorlardı.
التفاسير العربية:
فَأَخَذَتۡهُمُ ٱلصَّيۡحَةُ مُصۡبِحِينَ
Sabahladıklarında onları korkunç bir azap çığlığı yakalayıverdi.
التفاسير العربية:
فَمَآ أَغۡنَىٰ عَنۡهُم مَّا كَانُواْ يَكۡسِبُونَ
Elde etmiş oldukları mallar ve evler, onlardan Allah’ın azabını engelleyemedi.
التفاسير العربية:
وَمَا خَلَقۡنَا ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ وَمَا بَيۡنَهُمَآ إِلَّا بِٱلۡحَقِّۗ وَإِنَّ ٱلسَّاعَةَ لَأٓتِيَةٞۖ فَٱصۡفَحِ ٱلصَّفۡحَ ٱلۡجَمِيلَ
Biz; gökleri, yeri ve onların arasında olan her şeyi hikmetsizce boşu boşuna yaratmadık. Biz bütün bunları yalnızca hak ile yarattık. Kuşkusuz kıyamet kaçınılmaz olarak gelmektedir. -Ey Peygamber!- Seni yalanlayanlardan yüz çevir ve onları güzel bir şekilde bağışla.
التفاسير العربية:
إِنَّ رَبَّكَ هُوَ ٱلۡخَلَّٰقُ ٱلۡعَلِيمُ
-Ey Peygamber!- Her şeyi yaratan ve her şeyi bilen senin Rabbindir.
التفاسير العربية:
وَلَقَدۡ ءَاتَيۡنَٰكَ سَبۡعٗا مِّنَ ٱلۡمَثَانِي وَٱلۡقُرۡءَانَ ٱلۡعَظِيمَ
Elbette biz sana, yedi ayetten oluşan Fatiha suresini verdik. O Yüce Kur'an'dır.
التفاسير العربية:
لَا تَمُدَّنَّ عَيۡنَيۡكَ إِلَىٰ مَا مَتَّعۡنَا بِهِۦٓ أَزۡوَٰجٗا مِّنۡهُمۡ وَلَا تَحۡزَنۡ عَلَيۡهِمۡ وَٱخۡفِضۡ جَنَاحَكَ لِلۡمُؤۡمِنِينَ
Kâfirlerin bazı sınıflarına verdiğimiz geçici dünya malına göz dikme, seni yalanlamalarına üzülme ve Müminlere karşı da mütevazı ol.
التفاسير العربية:
وَقُلۡ إِنِّيٓ أَنَا ٱلنَّذِيرُ ٱلۡمُبِينُ
-Ey Peygamber!- Onlara de ki: "Şüphesiz ben, azaptan açıkça sakındıran bir uyarıcıyım.''
التفاسير العربية:
كَمَآ أَنزَلۡنَا عَلَى ٱلۡمُقۡتَسِمِينَ
Allah’ın kitaplarını kısımlara ayırarak, bir kısmına iman edip bir kısmını inkâr edenlerin başına Allah’ın indirdiği azap gibi bir azabın sizin de başınıza gelmesine karşı sizleri uyarıyorum.
التفاسير العربية:
من فوائد الآيات في هذه الصفحة:
• أن الله تعالى إذا أراد أن يهلك قرية ازداد شرهم وطغيانهم، فإذا انتهى أوقع بهم من العقوبات ما يستحقونه.
Allah Teâlâ bir şehri helak etmek istediğinde, onların kötülüklerini ve azgınlıklarını arttırır. Sonundaysa onları hak ettikleri cezayla cezalandırır.

• كراهة دخول مواطن العذاب، ومثلها دخول مقابر الكفار، فإن دخل الإنسان إلى تلك المواضع والمقابر فعليه الإسراع.
Azap indirilen yerlere girmek, -kâfirlerin mezarlıkları da azabın indiği yerlerden bir yerdir- haramdır. Eğer insan bu tür yerlere ve mezarlıklara girerse çabucak oralardan çıkması gerekir.

• ينبغي للمؤمن ألا ينظر إلى زخارف الدنيا وزهرتها، وأن ينظر إلى ما عند الله من العطاء.
Dünyanın süsüne ve şaşasına bakmak Mümine yakışmaz. Mümin, Yüce Allah'ın katından verdiğine bakmalıdır.

• على المؤمن أن يكون بعيدًا من المشركين، ولا يحزن إن لم يؤمنوا، قريبًا من المؤمنين، متواضعًا لهم، محبًّا لهم ولو كانوا فقراء.
Müminlerin müşriklerden uzak durması gerekir. Onların Mümin olmamalarına da üzülmez. Müminlere karşı da yakın ve mütevazı olması, fakir kimseler olsalar dahi onları sevmesi gerekir.

ٱلَّذِينَ جَعَلُواْ ٱلۡقُرۡءَانَ عِضِينَ
Kur’an’ı parça parça ayırdılar ve şöyle dediler: "Bu sihirdir, kehanettir ve yahut şiirdir.''
التفاسير العربية:
فَوَرَبِّكَ لَنَسۡـَٔلَنَّهُمۡ أَجۡمَعِينَ
-Ey Peygamber!- Rabbine yemin olsun ki, kıyamet gününde Kur’an’ı parça parça bölenlerin hepsine hesap soracağız.
التفاسير العربية:
عَمَّا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
Elbette dünyada yaptıkları küfür/inkâr ve günahların hesabını soracağız.
التفاسير العربية:
فَٱصۡدَعۡ بِمَا تُؤۡمَرُ وَأَعۡرِضۡ عَنِ ٱلۡمُشۡرِكِينَ
-Ey peygamber!- Artık sen, Allah’ın kendisine çağırmanı emrettiği şeyi ilan et ve müşriklerin söylediklerine de, yaptıklarına da aldırma.
التفاسير العربية:
إِنَّا كَفَيۡنَٰكَ ٱلۡمُسۡتَهۡزِءِينَ
Onlardan korkma! Seninle alay eden Kureyş’in kâfir önderlerinin tuzaklarına karşı muhakkak biz sana yeteriz.
التفاسير العربية:
ٱلَّذِينَ يَجۡعَلُونَ مَعَ ٱللَّهِ إِلَٰهًا ءَاخَرَۚ فَسَوۡفَ يَعۡلَمُونَ
Allah ile birlikte başka mabutlar (ibadet edilen batıl ilahlar) edinenler bu işledikleri kötü şirkin sonunun ne olduğunu bilip, anlayacaklar.
التفاسير العربية:
وَلَقَدۡ نَعۡلَمُ أَنَّكَ يَضِيقُ صَدۡرُكَ بِمَا يَقُولُونَ
-Ey Peygamber!- Şüphesiz bizler, onların seni yalanlayıp seninle alay etmelerinden dolayı içinin daraldığını biliyoruz.
التفاسير العربية:
فَسَبِّحۡ بِحَمۡدِ رَبِّكَ وَكُن مِّنَ ٱلسَّٰجِدِينَ
Öyleyse Allah’a layık olmayan şeylerden O'nu tenzih ederek ve mükemmel sıfatlarıyla sena ederek sığın. Yüce Allah'a ibadet edenlerden, O'nun için namaz kılanlardan ol! İşte senin içinin daralmasının ilacı/çaresi budur.
التفاسير العربية:
وَٱعۡبُدۡ رَبَّكَ حَتَّىٰ يَأۡتِيَكَ ٱلۡيَقِينُ
Rabbine ibadet etmeye devam et ve ölüm sana gelinceye dek, hayatta olduğun sürece bu hal üzerine kalmayı sürdür.
التفاسير العربية:
من فوائد الآيات في هذه الصفحة:
• عناية الله ورعايته بصَوْن النبي صلى الله عليه وسلم وحمايته من أذى المشركين.
Allah, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'i koruyarak yardım etmiş, desteklemiş ve müşriklerin eziyetlerine karşı onu himaye etmiştir.

• التسبيح والتحميد والصلاة علاج الهموم والأحزان، وطريق الخروج من الأزمات والمآزق والكروب.
Allah’ı tespih etmek, O'na hamt etmek ve namaz kılmak kaygı ve üzüntülerin ilacıdır. Kriz, darlık ve kederlerden çıkış yoludur.

• المسلم مطالب على سبيل الفرضية بالعبادة التي هي الصلاة على الدوام حتى يأتيه الموت، ما لم يغلب الغشيان أو فقد الذاكرة على عقله.
Müslüman kimseden, baygınlık geçirmediği veya hafızasını kaybetmediği sürece, ölüm ona gelinceye dek farz kılınmış olan namaz ibadetini devamlı surette yerine getirmesi istenir.

• سمى الله الوحي روحًا؛ لأنه تحيا به النفوس.
Nefislerin onunla hayat bulması sebebiyle Yüce Allah vahyi, “Ruh” olarak isimlendirmiştir.

• مَلَّكَنا الله تعالى الأنعام والدواب وذَلَّلها لنا، وأباح لنا تسخيرها والانتفاع بها؛ رحمة منه تعالى بنا.
Allah Teâlâ, binek ve sürü hayvanlarını bizlere vererek onları bizim hizmetimize sundu. Bize rahmet ederek onları emrimiz altında kullanmayı ve onlardan faydalanmayı bizlere mübah kıldı.

 
ترجمة معاني سورة: الحجر
فهرس السور رقم الصفحة
 
ترجمة معاني القرآن الكريم - الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم - فهرس التراجم

الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم، صادر عن مركز تفسير للدراسات القرآنية.

إغلاق