ترجمة معاني القرآن الكريم - الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم * - فهرس التراجم


ترجمة معاني سورة: الحشر   آية:

سورة الحشر - Sûretu'l-Haşr

من مقاصد السورة:
إظهار قوة الله وعزته في توهين اليهود والمنافقين، وإظهار تفرقهم، في مقابل إظهار تآلف المؤمنين.
Yahudileri ve münafıkları zayıf kılma hususunda Allah'ın gücü ve kuvveti izhar edilmiştir. Aynı şekilde Müminlerin bir araya toplanmalarının ortaya konulması karşısında onların dağılmaları ortaya konmuştur.

سَبَّحَ لِلَّهِ مَا فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِي ٱلۡأَرۡضِۖ وَهُوَ ٱلۡعَزِيزُ ٱلۡحَكِيمُ
Göklerde ve yerde var olan yaratılmışlar, Allah'ı kendisine yakışmayacak olan şeylerden tenzih edip yüceltirler. O; Aziz'dir/hiç kimsenin mücadele edemeyeceği mutlak galiptir. Yaratmasında, şeriatinde ve takdir etmesinde hikmet sahibidir.
التفاسير العربية:
هُوَ ٱلَّذِيٓ أَخۡرَجَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ مِنۡ أَهۡلِ ٱلۡكِتَٰبِ مِن دِيَٰرِهِمۡ لِأَوَّلِ ٱلۡحَشۡرِۚ مَا ظَنَنتُمۡ أَن يَخۡرُجُواْۖ وَظَنُّوٓاْ أَنَّهُم مَّانِعَتُهُمۡ حُصُونُهُم مِّنَ ٱللَّهِ فَأَتَىٰهُمُ ٱللَّهُ مِنۡ حَيۡثُ لَمۡ يَحۡتَسِبُواْۖ وَقَذَفَ فِي قُلُوبِهِمُ ٱلرُّعۡبَۚ يُخۡرِبُونَ بُيُوتَهُم بِأَيۡدِيهِمۡ وَأَيۡدِي ٱلۡمُؤۡمِنِينَ فَٱعۡتَبِرُواْ يَٰٓأُوْلِي ٱلۡأَبۡصَٰرِ
Allah'ı inkâr eden ve Peygamberi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'i yalanlayan Benî Nadîr'i yurtları olan Medine'den Şam'a ilk defa çıkaran O'dur. Onlar; Tevrat ehli olan Yahudilerdendir. Onlar müşrikler ile birlikte olup, ahitlerini bozunca Yüce Allah onları Şam diyarına doğru sürmüştü. -Ey Müminler!- Üzerinde oldukları güç ve kuvvet sebebi ile siz onların yurtlarından çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da yükselttikleri kalelerinin Allah'ın cezalandırmasından kendilerini koruyacağını sanmışlardı. Böylece Allah da resulüne, onlara karşı savaşmayı ve onları yurtlarından sürgün etmeyi emretmesi ile onlara hesaba katmadıkları bir yönden gelmiştir. Yüce Allah, onların kalplerine şiddetli bir korku salıverdi. Böylece onlar Müslümanların o evlerden yararlanmaması için evlerini kendi elleri ile içerden yıktılar. Müslümanlar da dışarıdan yıktılar. Ey basiret sahipleri! İnkârları sebebi ile onların başına gelenlerden ibret alın ve sakın onlar gibi olmayın. Yoksa onların uğramış olduğu ceza size de ulaşır.
التفاسير العربية:
وَلَوۡلَآ أَن كَتَبَ ٱللَّهُ عَلَيۡهِمُ ٱلۡجَلَآءَ لَعَذَّبَهُمۡ فِي ٱلدُّنۡيَاۖ وَلَهُمۡ فِي ٱلۡأٓخِرَةِ عَذَابُ ٱلنَّارِ
Eğer Yüce Allah, onların sürgün edilmelerini yazmış olmasaydı, onlara dünyada öldürülme ve esir edilme ile azap ederdi. Ahirette ise onlar için kendilerini bekleyen ve içinde ebedî kalacakları bir azap vardır.
التفاسير العربية:
من فوائد الآيات في هذه الصفحة:
• المحبة التي لا تجعل المسلم يتبرأ من دين الكافر ويكرهه، فإنها محرمة، أما المحبة الفطرية؛ كمحبة المسلم لقريبه الكافر، فإنها جائزة.
Müslüman bir kimsenin, kâfirin dininden uzaklaşmayıp, o dini buğuz etmeden muhabbet/sevgi beslemesi haram kılınmıştır. Fıtrî bir sevgi olarak Müslümanın kâfir olan akrabasını sevmesi ise caizdir.

• رابطة الإيمان أوثق الروابط بين أهل الإيمان.
İman bağı, iman ehli arasındaki bağların en güçlü olanıdır.

• قد يعلو أهل الباطل حتى يُظن أنهم لن ينهزموا، فتأتي هزيمتهم من حيث لا يتوقعون.
Batıl ehli insanlar, yenilmeyeceklerini düşünecek kadar yükselebilirler. Hâlbuki yenilgi onlara düşünmedikleri yerden geliverir.

• من قدر الله في الناس دفع المصائب بوقوع ما دونها من المصائب.
Felaketlerin kendinden daha küçük felaketler ile savulması Yüce Allah'ın kulları hakkındaki takdirindendir.

ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمۡ شَآقُّواْ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥۖ وَمَن يُشَآقِّ ٱللَّهَ فَإِنَّ ٱللَّهَ شَدِيدُ ٱلۡعِقَابِ
Onlar hakkında gerçekleşen bu şey, onların küfürleri ve ahitlerini bozarak Allah'a ve resulüne karşı gelmeleri sebebiyledir. Her kim Allah'a karşı gelirse; şüphesiz Allah Teâlâ cezalandırması şiddetli olandır. O kimseye O'nun şiddetli cezalandırması erişecektir.
التفاسير العربية:
مَا قَطَعۡتُم مِّن لِّينَةٍ أَوۡ تَرَكۡتُمُوهَا قَآئِمَةً عَلَىٰٓ أُصُولِهَا فَبِإِذۡنِ ٱللَّهِ وَلِيُخۡزِيَ ٱلۡفَٰسِقِينَ
-Ey Müminler topluluğu!- Beni Nadîr Gazvesi'nde Allah'ın düşmanlarını gazaplandırmak için kesmiş olduğunuz yahut kendisinden yararlanmak için kökleri üzerinde bırakmış olduğunuz hurma ağaçları Allah'ın emriyledir. Bu; onların iddia ettiği gibi yeryüzünde yapılmış bir bozgun değildir. Bu; Allah'ın taatinden çıkan, ahitlerini bozan ve vefa yolunu seçmek yerine hıyanet yolunu seçen Yahudileri rezil etmesi içindir.
التفاسير العربية:
وَمَآ أَفَآءَ ٱللَّهُ عَلَىٰ رَسُولِهِۦ مِنۡهُمۡ فَمَآ أَوۡجَفۡتُمۡ عَلَيۡهِ مِنۡ خَيۡلٖ وَلَا رِكَابٖ وَلَٰكِنَّ ٱللَّهَ يُسَلِّطُ رُسُلَهُۥ عَلَىٰ مَن يَشَآءُۚ وَٱللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ قَدِيرٞ
Yüce Allah’ın, Nadîr Oğulları'nın mallarından resulüne verdiği şeyler için siz ne at ve ne deve koşturdunuz ve size ne de bir meşakkat isabet etti. Fakat Allah, resulünü dilediğine hakim kılıp ona karşı üstün kılar. O, resulünü Nadîr Oğulları'na hakim kılıp onlara karşı üstün kılmış ve onların beldelerinin fethini savaşmaksızın nasip etmiştir. Allah’ın her şeye gücü yeter. Hiçbir şey O'nu aciz bırakamaz.
التفاسير العربية:
مَّآ أَفَآءَ ٱللَّهُ عَلَىٰ رَسُولِهِۦ مِنۡ أَهۡلِ ٱلۡقُرَىٰ فَلِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي ٱلۡقُرۡبَىٰ وَٱلۡيَتَٰمَىٰ وَٱلۡمَسَٰكِينِ وَٱبۡنِ ٱلسَّبِيلِ كَيۡ لَا يَكُونَ دُولَةَۢ بَيۡنَ ٱلۡأَغۡنِيَآءِ مِنكُمۡۚ وَمَآ ءَاتَىٰكُمُ ٱلرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَىٰكُمۡ عَنۡهُ فَٱنتَهُواْۚ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَۖ إِنَّ ٱللَّهَ شَدِيدُ ٱلۡعِقَابِ
Yüce Allah’ın (fethedilen) kasaba halkından savaşmadan alınarak Peygamberine verdiği fey Allah'a aittir. Allah onu dilediği kimseye verir. Yine resule mülk olarak verir. Haşimoğulları'ndan ve Abdulmuttalip Oğulları'ndan olan akrabalarına verir. Bu, sadakadan men edilmeleri sebebi ile onlar için bir telafidir. Yine yetimler, fakirler, yolda kalmış ve nafakasını yitirmiş olan kimseler içindir. Bu; malların, sadece zengin olanlar arasında dönüp dolaşmaması ve fakirlere de verilmesi içindir. -Ey Müminler!- Resul -sallallahu aleyhi ve sellem- size fey mallarından ne verdiyse, onu alın ve sizi neyden sakındırmışsa ondan kaçının. Emirlerine itaat ederek ve yasaklarından kaçınarak Allah'tan korkun. Muhakkak ki Yüce Allah, cezalandırması çetin olandır. O'nun cezalandırmasından sakının.
التفاسير العربية:
لِلۡفُقَرَآءِ ٱلۡمُهَٰجِرِينَ ٱلَّذِينَ أُخۡرِجُواْ مِن دِيَٰرِهِمۡ وَأَمۡوَٰلِهِمۡ يَبۡتَغُونَ فَضۡلٗا مِّنَ ٱللَّهِ وَرِضۡوَٰنٗا وَيَنصُرُونَ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥٓۚ أُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلصَّٰدِقُونَ
Bu mallardan bir kısmı Allah yolunda mallarını ve evlatlarını terk etmeye mecbur kılınmış, Allah'tan dünyada rızık ve ahirette rıza dileyen, Allah yolunda cihat ile Allah'ın dinine ve Peygamberine yardım eden fakir muhacirlerindir. İşte gerçekten imanda kararlı ve sağlam olanlar bu sıfatlar ile sıfatlanmış olanlardır.
التفاسير العربية:
وَٱلَّذِينَ تَبَوَّءُو ٱلدَّارَ وَٱلۡإِيمَٰنَ مِن قَبۡلِهِمۡ يُحِبُّونَ مَنۡ هَاجَرَ إِلَيۡهِمۡ وَلَا يَجِدُونَ فِي صُدُورِهِمۡ حَاجَةٗ مِّمَّآ أُوتُواْ وَيُؤۡثِرُونَ عَلَىٰٓ أَنفُسِهِمۡ وَلَوۡ كَانَ بِهِمۡ خَصَاصَةٞۚ وَمَن يُوقَ شُحَّ نَفۡسِهِۦ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡمُفۡلِحُونَ
Muhacirlerden önce Medine'yi yurt edinip Allah'a ve Allah'ın resulüne iman etmeyi seçen ensar, Mekke'den kendilerine hicret eden kimseleri severler. Feyden, Allah yolunda hicret edenlere verilen maldan kendilerine verilmemesinden dolayı onlara karşı gönüllerinde bir öfke ve haset beslemezler. Kendileri ihtiyaç ve fakirlik içerisinde olsalar dahi dünvevi arzularda muhacirleri kendi nefislerine tercih ederler. Kim nefsini mal hırsından korur ve malını Allah yolunda sarf ederse, işte istediklerine nail olarak ve korktuklarından kurtularak asıl kurtuluşa erenler onlardır.
التفاسير العربية:
من فوائد الآيات في هذه الصفحة:
• فعل ما يُظنُّ أنه مفسدة لتحقيق مصلحة عظمى لا يدخل في باب الفساد في الأرض.
Bozgunculuk olduğu sanılan bir şeyin, daha büyük bir maslahatın gerçekleşmesi için işlenmesi, yeryüzünde bozgunculuk yapmak sayılmaz.

• من محاسن الإسلام مراعاة ذي الحاجة للمال، فَصَرَفَ الفيء لهم دون الأغنياء المكتفين بما عندهم.
İslam'ın güzelliklerinden biri de mala ihtiyacı olan kimselerin gözetilmesidir. İslam, savaşmadan elde edilen ganimetlerin (feylerin) kendilerine yetecek kadar mal bulunan zenginlere vermeksizin ihtiyaç sahiplerine vermiştir.

• الإيثار منقبة عظيمة من مناقب الإسلام ظهرت في الأنصار أحسن ظهور.
Ensar'da en güzel şekilde ortaya çıkan kardeşini kendi nefsine tercih etme erdemi İslam'ın yüce erdemlerindendir.

وَٱلَّذِينَ جَآءُو مِنۢ بَعۡدِهِمۡ يَقُولُونَ رَبَّنَا ٱغۡفِرۡ لَنَا وَلِإِخۡوَٰنِنَا ٱلَّذِينَ سَبَقُونَا بِٱلۡإِيمَٰنِ وَلَا تَجۡعَلۡ فِي قُلُوبِنَا غِلّٗا لِّلَّذِينَ ءَامَنُواْ رَبَّنَآ إِنَّكَ رَءُوفٞ رَّحِيمٌ
Onlardan sonra gelen ve kıyamet gününe kadar onların yoluna güzelce tabi olanlar şöyle derler: "Rabbimiz! Bizi ve bizden önce Allah'a ve O'nun resulüne iman eden din kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde Müminlerden herhangi birine karşı kin ve kötü niyet bırakma! Rabbimiz! Şüphesiz sen kullarına karşı çok şefkatli ve çok merhametlisin!''
التفاسير العربية:
۞ أَلَمۡ تَرَ إِلَى ٱلَّذِينَ نَافَقُواْ يَقُولُونَ لِإِخۡوَٰنِهِمُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ مِنۡ أَهۡلِ ٱلۡكِتَٰبِ لَئِنۡ أُخۡرِجۡتُمۡ لَنَخۡرُجَنَّ مَعَكُمۡ وَلَا نُطِيعُ فِيكُمۡ أَحَدًا أَبَدٗا وَإِن قُوتِلۡتُمۡ لَنَنصُرَنَّكُمۡ وَٱللَّهُ يَشۡهَدُ إِنَّهُمۡ لَكَٰذِبُونَ
-Ey Peygamber!- Küfrü gizleyip imanı ortaya koyanları görmedin mi?Onlar, tahrif edilmiş olan Tevrat'a tabi olan kardeşleri Yahudilere şöyle demektedirler: "Yurtlarınızda kalın, biz sizi yardımsız bırakmayız ve sizi teslim etmeyiz. Eğer Müslümanlar sizi çıkaracak olurlarsa, sizinle dayanışma ile çıkarız. Bizi, sizinle çıkmaktan alıkoyacak hiç kimseye itaat etmeyiz. Eğer Müslümanlar sizinle savaşırlarsa onlara karşı size yardım ederiz." Allah şahitlik etmektedir ki Yahudiler (yurtlarından) çıkarılırlarsa; onlarla birlikte çıkacaklarına ve kendileri ile savaşılırsa onlarla birlikte savaşacaklarına dair münafıklar iddialarında yalancıdırlar.
التفاسير العربية:
لَئِنۡ أُخۡرِجُواْ لَا يَخۡرُجُونَ مَعَهُمۡ وَلَئِن قُوتِلُواْ لَا يَنصُرُونَهُمۡ وَلَئِن نَّصَرُوهُمۡ لَيُوَلُّنَّ ٱلۡأَدۡبَٰرَ ثُمَّ لَا يُنصَرُونَ
Eğer Müslümanlar, Yahudileri çıkaracak olurlarsa onlar (münafıklar) Yahudilerle beraber çıkmazlar. Eğer münafıklar Müslümanlarla savaşırlarsa onlara (Yahudilere) yardım etmezler. Müslümanlara karşı onlara yardıma gitseler de onlardan kaçarlar. Sonra da münafıklara yardım edilmez. Bilakis Yüce Allah, onları (münafıkları) küçük düşürür ve aşağılar.
التفاسير العربية:
لَأَنتُمۡ أَشَدُّ رَهۡبَةٗ فِي صُدُورِهِم مِّنَ ٱللَّهِۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمۡ قَوۡمٞ لَّا يَفۡقَهُونَ
-Ey Müminler!- Yahudi ve münafıkların kalplerinde size karşı duydukları korku, Allah Teâlâ'ya karşı duydukları korkudan daha şiddetlidir. Bu, onların idrak edemeyen ve anlamayan bir topluluk olmaları sebebi ile size karşı duydukları korkunun çok şiddetli olmasından ve Allah'a karşı olan korkularının zayıf olmasındandır. Eğer onlar, anlıyor olsalardı kendisinden korkulmayı ve dehşete düşülmeyi en çok hak edenin Allah Teâlâ olduğunu bilirlerdi. Sizi onların üzerine güçlü/hakim kılan da O'dur.
التفاسير العربية:
لَا يُقَٰتِلُونَكُمۡ جَمِيعًا إِلَّا فِي قُرٗى مُّحَصَّنَةٍ أَوۡ مِن وَرَآءِ جُدُرِۭۚ بَأۡسُهُم بَيۡنَهُمۡ شَدِيدٞۚ تَحۡسَبُهُمۡ جَمِيعٗا وَقُلُوبُهُمۡ شَتَّىٰۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمۡ قَوۡمٞ لَّا يَعۡقِلُونَ
-Ey Müminler!-Yahudiler, surlarla çevrili kasabalar veya duvarlar arkasında olmadıkça sizinle topluca savaşamazlar. Korkaklıkları sebebi ile sizinle karşı karşıya gelemezler. Kendi aralarındaki savaşları ise aralarındaki düşmanlıkları sebebi ile şiddetlidir. Sen, onları birlik ve saflarını tek bir saf zannedersin. Oysa onların kalpleri birbirine zıt ve dağınıktır. Bu ayrılık ve düşmanlık onların akıl etmeyen bir topluluk olması sebebiyledir. Eğer hakkı bilselerdi ona tabi olurlardı, onda ayrılığa düşmezlerdi.
التفاسير العربية:
كَمَثَلِ ٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِهِمۡ قَرِيبٗاۖ ذَاقُواْ وَبَالَ أَمۡرِهِمۡ وَلَهُمۡ عَذَابٌ أَلِيمٞ
O Yahudilerin küfürdeki ve kendilerine inen azaptaki durumları, kendilerinden yakın zaman önce geçmiş ve küfürlerinin cezasını Bedir'de tatmış olan Mekkeli müşriklerin durumu gibidir. Onların küfürlerinin kötü akıbetini tattılar. Bedir günü, Mekkeli müşriklerden öldürülen öldürüldü ve esir edilen esir edildi. Onlar için ahirette acı verici bir azap vardır.
التفاسير العربية:
كَمَثَلِ ٱلشَّيۡطَٰنِ إِذۡ قَالَ لِلۡإِنسَٰنِ ٱكۡفُرۡ فَلَمَّا كَفَرَ قَالَ إِنِّي بَرِيٓءٞ مِّنكَ إِنِّيٓ أَخَافُ ٱللَّهَ رَبَّ ٱلۡعَٰلَمِينَ
Münafıkların Yahudilere verdikleri sözdeki durumları tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan, küfrü süsleyerek insana; "İnkâr et!" der. İnsan, şeytanın küfrü süslemesi sebebi ile inkâr edince de: "Küfrettiğin için ben senden uzağım. Çünkü ben yaratılmışların Rabbi olan Allah’tan korkarım." der.
التفاسير العربية:
من فوائد الآيات في هذه الصفحة:
• رابطة الإيمان لا تتأثر بتطاول الزمان وتغير المكان.
İman bağı, zaman ve yerin farklı olmasından etkilenmez.

• صداقة المنافقين لليهود وغيرهم صداقة وهمية تتلاشى عند الشدائد.
Münafıkların Yahudilere ve diğerlerine olan dostluğu, sıkıntı olduğunda yok olan sahte bir dostluktur.

• اليهود جبناء لا يواجهون في القتال، ولو قاتلوا فإنهم يتحصنون بِقُرَاهم وأسلحتهم.
Yahudiler korkaktırlar, savaşta karşı karşıya gelemezler. Şayet savaşırlar ise de onlar kasabalarına ve silahlarına sığınarak savaşırlar.

فَكَانَ عَٰقِبَتَهُمَآ أَنَّهُمَا فِي ٱلنَّارِ خَٰلِدَيۡنِ فِيهَاۚ وَذَٰلِكَ جَزَٰٓؤُاْ ٱلظَّٰلِمِينَ
Kıyamet günü şeytanın ve ona itaat edenin sonu (kendisine itaat edilen şeytan ile ona tabi olan insanın) içinde ebedî kalacakları ateştir. Onları bekleyen o ceza, Allah Teâlâ'nın sınırlarını çiğneyerek kendi nefislerine zulmeden zalimlerin cezasıdır.
التفاسير العربية:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ ٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَلۡتَنظُرۡ نَفۡسٞ مَّا قَدَّمَتۡ لِغَدٖۖ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَۚ إِنَّ ٱللَّهَ خَبِيرُۢ بِمَا تَعۡمَلُونَ
Ey Allah'a iman edip kendilerine gönderdiği din ile amel edenler! Emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınarak Allah'tan korkun. Her nefis, kıyamet günü için sunduğu salih amellere bir baksın. Allah'tan korkup sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Yaptıklarınızdan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Buna göre size karşılığını verecektir.
التفاسير العربية:
وَلَا تَكُونُواْ كَٱلَّذِينَ نَسُواْ ٱللَّهَ فَأَنسَىٰهُمۡ أَنفُسَهُمۡۚ أُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡفَٰسِقُونَ
Emirlerini terk edip yasaklarını çiğneyerek Allah'ı unutan, Allah'ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Kendilerini Allah'ın gazabından ve cezalandırmasından koruyacak ameller işlememişlerdir. Onlar Yüce Allah'ı unutan, -Allah'ın emirlerini yerine getirmeyen ve yasaklarından geri durmayan- kimselerdir. Onlar, Allah Teâlâ'nın taatinden çıkmış olan kimselerdir.
التفاسير العربية:
لَا يَسۡتَوِيٓ أَصۡحَٰبُ ٱلنَّارِ وَأَصۡحَٰبُ ٱلۡجَنَّةِۚ أَصۡحَٰبُ ٱلۡجَنَّةِ هُمُ ٱلۡفَآئِزُونَ
Cehennem ehliyle cennet ehli bir olmaz. Cennet ehli ile cehennem ehli, dünyadaki amellerinde farklı oldukları gibi ahirette alacakları karşılıklarda da birbirlerinden farklıdırlar. İsteklerine kavuşup korktukları şeylerden güvende olarak asıl kurtuluşa erenler cennet ehli kimselerdir.
التفاسير العربية:
لَوۡ أَنزَلۡنَا هَٰذَا ٱلۡقُرۡءَانَ عَلَىٰ جَبَلٖ لَّرَأَيۡتَهُۥ خَٰشِعٗا مُّتَصَدِّعٗا مِّنۡ خَشۡيَةِ ٱللَّهِۚ وَتِلۡكَ ٱلۡأَمۡثَٰلُ نَضۡرِبُهَا لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمۡ يَتَفَكَّرُونَ
-Ey Peygamber!- Eğer Biz bu Kur'an'ı dağa indirmiş olsaydık, Kur'an'da bulunan şiddetli tehdit ve korkutucu uyarılar sebebiyle sertliği ve sağlamlığı ile birlikte o dağın Allah korkusunun şiddetinden dolayı baş eğmiş paramparça olduğunu görürdün. Biz, bu örnekleri insanlar akıllarını kullansınlar ve onun ayetlerinin ihtiva ettiği ibretlerden ve uyarılardan ibret alsınlar diye veriyoruz.
التفاسير العربية:
هُوَ ٱللَّهُ ٱلَّذِي لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَۖ عَٰلِمُ ٱلۡغَيۡبِ وَٱلشَّهَٰدَةِۖ هُوَ ٱلرَّحۡمَٰنُ ٱلرَّحِيمُ
22 - 23 - O öyle Allah'tır ki, O'ndan başka hak mabut (ilah) yoktur. Görülmeyeni de görüleni de bilendir. Bundan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Dünyada ve ahirette Rahman'dır (çok merhametlidir). O'nun rahmeti bütün alemleri kuşatmıştır. O, Melik'tir. Her türlü eksiklikten münezzehtir, yücedir. Her kusurdan uzaktır. Peygamberlerini, ayetleri (mucizeleri) ve delilleri ile tasdikleyendir. Kullarının amellerini hakkıyla gözetendir. Hiç kimsenin kendisine galip gelemeyeceği Aziz/mutlak galiptir. O, Cebbar'dır. Her şeye ululuğu ile üstün gelendir. Mütekebbir'dir. Allah Teâlâ, müşriklerin O'na ortak koştukları putlardan ve diğer şeylerden münezzeh ve yücedir.
التفاسير العربية:
هُوَ ٱللَّهُ ٱلَّذِي لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ٱلۡمَلِكُ ٱلۡقُدُّوسُ ٱلسَّلَٰمُ ٱلۡمُؤۡمِنُ ٱلۡمُهَيۡمِنُ ٱلۡعَزِيزُ ٱلۡجَبَّارُ ٱلۡمُتَكَبِّرُۚ سُبۡحَٰنَ ٱللَّهِ عَمَّا يُشۡرِكُونَ
22 - 23 - O öyle Allah'tır ki, O'ndan başka hak mabut (ilah) yoktur. Görülmeyeni de görüleni de bilendir. Bundan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Dünyada ve ahirette Rahman'dır (çok merhametlidir). O'nun rahmeti bütün alemleri kuşatmıştır. O, Melik'tir. Her türlü eksiklikten münezzehtir, yücedir. Her kusurdan uzaktır. Peygamberlerini, ayetleri (mucizeleri) ve delilleri ile tasdikleyendir. Kullarının amellerini hakkıyla gözetendir. Hiç kimsenin kendisine galip gelemeyeceği Aziz/mutlak galiptir. O, Cebbar'dır. Her şeye ululuğu ile üstün gelendir. O, Mütekebbir'dir. Allah Teâlâ, müşriklerin O'na ortak koştukları putlardan ve diğer şeylerden münezzeh ve yücedir.
التفاسير العربية:
هُوَ ٱللَّهُ ٱلۡخَٰلِقُ ٱلۡبَارِئُ ٱلۡمُصَوِّرُۖ لَهُ ٱلۡأَسۡمَآءُ ٱلۡحُسۡنَىٰۚ يُسَبِّحُ لَهُۥ مَا فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۖ وَهُوَ ٱلۡعَزِيزُ ٱلۡحَكِيمُ
O Allah, her şeyi yaratan, yoktan var eden ve yarattıklarına dilediği gibi şekil verendir. En yüce sıfatları ihtiva eden en güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde ne varsa O’nu her türlü eksiklikten tenzih eder. Hiç kimsenin kendisine galip gelemeyeceği Aziz/mutlak galiptir. Yaratmasında, şeriatinde ve takdir etmesinde çok hikmet sahibidir.
التفاسير العربية:
من فوائد الآيات في هذه الصفحة:
• من علامات توفيق الله للمؤمن أنه يحاسب نفسه في الدنيا قبل حسابها يوم القيامة.
Allah'ın, Mümini muvaffak kılmasının alametlerinden biri de Müminin kıyamet günü hesaba çekilmeden önce kendisini dünyada iken hesaba çekmesidir.

• في تذكير العباد بشدة أثر القرآن على الجبل العظيم؛ تنبيه على أنهم أحق بهذا التأثر لما فيهم من الضعف.
Kur'an'ın büyük bir dağa olan şiddetli etkisi kullara hatırlatılarak zayıf olmaları sebebi ile bu etkiden en çok etkilenmeye layık ve öncelikli olanların insanlar olduğuna dair hatırlatma yapılmıştır.

• أشارت الأسماء (الخالق، البارئ، المصور) إلى مراحل تكوين المخلوق من التقدير له، ثم إيجاده، ثم جعل له صورة خاصة به، وبذكر أحدها مفردًا فإنه يدل على البقية.
Hâlık (yaratan), Bârî (yoktan var eden) ve Musavvir (şekil veren) isimleri mahlukatın yaratılış ve meydana getiriliş merhalelerine işaret etmektedir. Bu; Yüce Allah'ın takdir etmesi, sonra var etmesi ve sonra da ona has bir suret vermesi/şekillendirmesidir. Bu isimlerden birinin tek olarak zikredilmesi bu isimlerin tamamına delalet eder.

 
ترجمة معاني سورة: الحشر
فهرس السور رقم الصفحة
 
ترجمة معاني القرآن الكريم - الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم - فهرس التراجم

الترجمة التركية للمختصر في تفسير القرآن الكريم، صادر عن مركز تفسير للدراسات القرآنية.

إغلاق