ترجمة معاني القرآن الكريم - الترجمة التركية - شعبان بريتش * - فهرس التراجم

XML CSV Excel API
تنزيل الملفات يتضمن الموافقة على هذه الشروط والسياسات

ترجمة معاني سورة: الأنفال   آية:

سورة الأنفال - Sûratu'l-Enfâl

يَسۡـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلۡأَنفَالِۖ قُلِ ٱلۡأَنفَالُ لِلَّهِ وَٱلرَّسُولِۖ فَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَأَصۡلِحُواْ ذَاتَ بَيۡنِكُمۡۖ وَأَطِيعُواْ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥٓ إِن كُنتُم مُّؤۡمِنِينَ
Sana ganimetleri soruyorlar. De ki: Ganimetler, Allah’a ve elçisine aittir. Allah’tan sakının (takvalı olun), aranızı düzeltin. Eğer mümin iseniz Allah’a ve Rasûlüne itaat ediniz.
التفاسير العربية:
إِنَّمَا ٱلۡمُؤۡمِنُونَ ٱلَّذِينَ إِذَا ذُكِرَ ٱللَّهُ وَجِلَتۡ قُلُوبُهُمۡ وَإِذَا تُلِيَتۡ عَلَيۡهِمۡ ءَايَٰتُهُۥ زَادَتۡهُمۡ إِيمَٰنٗا وَعَلَىٰ رَبِّهِمۡ يَتَوَكَّلُونَ
Müminler ancak, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperen, ayetleri kendilerine okununca imanları artan ve Rablerine tevekkül eden kimselerdir.
التفاسير العربية:
ٱلَّذِينَ يُقِيمُونَ ٱلصَّلَوٰةَ وَمِمَّا رَزَقۡنَٰهُمۡ يُنفِقُونَ
Bunlar, namazı (hakkıyla) kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler.
التفاسير العربية:
أُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡمُؤۡمِنُونَ حَقّٗاۚ لَّهُمۡ دَرَجَٰتٌ عِندَ رَبِّهِمۡ وَمَغۡفِرَةٞ وَرِزۡقٞ كَرِيمٞ
İşte onlar, gerçek mümin olanlardır. Rab'leri katında onlar için dereceler, mağfiret ve bolca rızıklar vardır.
التفاسير العربية:
كَمَآ أَخۡرَجَكَ رَبُّكَ مِنۢ بَيۡتِكَ بِٱلۡحَقِّ وَإِنَّ فَرِيقٗا مِّنَ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ لَكَٰرِهُونَ
Rabbin seni hak uğrunda (Bedir'de savaş için) evinden çıkardığı zaman da; mü’minlerden bir grup bundan hoşlanmamıştı.
التفاسير العربية:
يُجَٰدِلُونَكَ فِي ٱلۡحَقِّ بَعۡدَ مَا تَبَيَّنَ كَأَنَّمَا يُسَاقُونَ إِلَى ٱلۡمَوۡتِ وَهُمۡ يَنظُرُونَ
Gerçek (savaş) ortaya çıktıktan sonra bile, sanki göz göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi seninle bu hususta tartışıyorlardı.
التفاسير العربية:
وَإِذۡ يَعِدُكُمُ ٱللَّهُ إِحۡدَى ٱلطَّآئِفَتَيۡنِ أَنَّهَا لَكُمۡ وَتَوَدُّونَ أَنَّ غَيۡرَ ذَاتِ ٱلشَّوۡكَةِ تَكُونُ لَكُمۡ وَيُرِيدُ ٱللَّهُ أَن يُحِقَّ ٱلۡحَقَّ بِكَلِمَٰتِهِۦ وَيَقۡطَعَ دَابِرَ ٱلۡكَٰفِرِينَ
Hani Allah size iki taifeden (ordu ya da kervandan) birini, o sizindir diye vadediyordu. Siz de güçsüz olanın (kervanın) sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah, kelimeleriyle hakkı/İslamı yüceltmek kâfirlerin ardını/kökünü kesmek istiyordu.
التفاسير العربية:
لِيُحِقَّ ٱلۡحَقَّ وَيُبۡطِلَ ٱلۡبَٰطِلَ وَلَوۡ كَرِهَ ٱلۡمُجۡرِمُونَ
Bu, günahkarların hoşuna gitmese de hakkı (İslamı) yüceltmek ve batılı da ortadan kaldırmak içindir.
التفاسير العربية:
إِذۡ تَسۡتَغِيثُونَ رَبَّكُمۡ فَٱسۡتَجَابَ لَكُمۡ أَنِّي مُمِدُّكُم بِأَلۡفٖ مِّنَ ٱلۡمَلَٰٓئِكَةِ مُرۡدِفِينَ
Rabbinizden yardım/medet dilemiştiniz de size: Birbiri ardınca bin melek ile size yardım edeceğim, diye cevap vermişti.
التفاسير العربية:
وَمَا جَعَلَهُ ٱللَّهُ إِلَّا بُشۡرَىٰ وَلِتَطۡمَئِنَّ بِهِۦ قُلُوبُكُمۡۚ وَمَا ٱلنَّصۡرُ إِلَّا مِنۡ عِندِ ٱللَّهِۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Allah, bunu yalnızca bir müjde olması ve kalplerinizin yatışması için yaptı. Yardım yalnızca Allah katındadır. Çünkü Allah Aziz'dir, Hakim'dir.
التفاسير العربية:
إِذۡ يُغَشِّيكُمُ ٱلنُّعَاسَ أَمَنَةٗ مِّنۡهُ وَيُنَزِّلُ عَلَيۡكُم مِّنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءٗ لِّيُطَهِّرَكُم بِهِۦ وَيُذۡهِبَ عَنكُمۡ رِجۡزَ ٱلشَّيۡطَٰنِ وَلِيَرۡبِطَ عَلَىٰ قُلُوبِكُمۡ وَيُثَبِّتَ بِهِ ٱلۡأَقۡدَامَ
Hani o vakit sizi kendisinden bir güven vermek için hafif bir uykuya daldırmış ve üzerinize gökten onunla sizi temizlemek ve şeytanın pisliğini sizden gidermek, kalplerinizi pekiştirmek ve ayaklarınızı sağlamlaştırmak için su indirmişti.
التفاسير العربية:
إِذۡ يُوحِي رَبُّكَ إِلَى ٱلۡمَلَٰٓئِكَةِ أَنِّي مَعَكُمۡ فَثَبِّتُواْ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْۚ سَأُلۡقِي فِي قُلُوبِ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ ٱلرُّعۡبَ فَٱضۡرِبُواْ فَوۡقَ ٱلۡأَعۡنَاقِ وَٱضۡرِبُواْ مِنۡهُمۡ كُلَّ بَنَانٖ
O an Rabbin meleklere şöyle vahyediyordu: Ben sizinle beraberim, iman edenlere sebat verin! Ben kâfirlerin kalbine korku salacağım. Siz de vurun boyunlarına, vurun parmak uçlarına.
التفاسير العربية:
ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمۡ شَآقُّواْ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥۚ وَمَن يُشَاقِقِ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥ فَإِنَّ ٱللَّهَ شَدِيدُ ٱلۡعِقَابِ
Bu, Allah’a ve Rasûlü'ne muhalefet etmeleri dolayısıyladır. Kim, Allah’a ve Rasûlü'ne muhalefet ederse, şüphesiz Allah’ın cezası çok şiddetlidir.
التفاسير العربية:
ذَٰلِكُمۡ فَذُوقُوهُ وَأَنَّ لِلۡكَٰفِرِينَ عَذَابَ ٱلنَّارِ
İşte size (azap) tadın onu! Ve kâfirlere bir de ateşin azabı vardır.
التفاسير العربية:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ إِذَا لَقِيتُمُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ زَحۡفٗا فَلَا تُوَلُّوهُمُ ٱلۡأَدۡبَارَ
Ey iman edenler! Toplu bir halde kâfirlerle karşılaştığınız zaman, onlara arkanızı dönmeyin!
التفاسير العربية:
وَمَن يُوَلِّهِمۡ يَوۡمَئِذٖ دُبُرَهُۥٓ إِلَّا مُتَحَرِّفٗا لِّقِتَالٍ أَوۡ مُتَحَيِّزًا إِلَىٰ فِئَةٖ فَقَدۡ بَآءَ بِغَضَبٖ مِّنَ ٱللَّهِ وَمَأۡوَىٰهُ جَهَنَّمُۖ وَبِئۡسَ ٱلۡمَصِيرُ
Kim o gün, savaşmak için bir yana çekilmek ya da diğer bir gruba katılmak haricinde arkasını dönerse Allah’ın gazabına uğrar; o kimsenin barınağı Cehennem'dir. Orası ne kötü dönüş yeridir.
التفاسير العربية:
فَلَمۡ تَقۡتُلُوهُمۡ وَلَٰكِنَّ ٱللَّهَ قَتَلَهُمۡۚ وَمَا رَمَيۡتَ إِذۡ رَمَيۡتَ وَلَٰكِنَّ ٱللَّهَ رَمَىٰ وَلِيُبۡلِيَ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ مِنۡهُ بَلَآءً حَسَنًاۚ إِنَّ ٱللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٞ
(Bedir'de) onları siz öldürmediniz, fakat onları Allah öldürdü. Attığında da sen atmadın. Fakat Allah attı. Fakat müminleri güzel bir imtihanla denemek için (böyle yaptı). Şüphesiz Allah her şeyi işitendir, her şeyi bilendir.
التفاسير العربية:
ذَٰلِكُمۡ وَأَنَّ ٱللَّهَ مُوهِنُ كَيۡدِ ٱلۡكَٰفِرِينَ
İşte bu (yardım) Allah'ın kâfir kimselerin tuzaklarını boşa çıkarmasıdır.
التفاسير العربية:
إِن تَسۡتَفۡتِحُواْ فَقَدۡ جَآءَكُمُ ٱلۡفَتۡحُۖ وَإِن تَنتَهُواْ فَهُوَ خَيۡرٞ لَّكُمۡۖ وَإِن تَعُودُواْ نَعُدۡ وَلَن تُغۡنِيَ عَنكُمۡ فِئَتُكُمۡ شَيۡـٔٗا وَلَوۡ كَثُرَتۡ وَأَنَّ ٱللَّهَ مَعَ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ
(Ey kâfirler!) Fetih istiyorsanız, işte size fetih gelmiştir (yenildiniz). Eğer (küfrünüze ve savaşa) son verirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Ve eğer tekrar dönerseniz biz de döneriz. Topluluğunuz kalabalık olsa bile size bir fayda vermeyecektir. Çünkü Allah, müminlerle beraberdir.
التفاسير العربية:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ أَطِيعُواْ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥ وَلَا تَوَلَّوۡاْ عَنۡهُ وَأَنتُمۡ تَسۡمَعُونَ
Ey iman edenler, Allah’a ve Rasûlü'ne itaat edin! İşitip durduğunuz halde ondan yüz çevirmeyin!
التفاسير العربية:
وَلَا تَكُونُواْ كَٱلَّذِينَ قَالُواْ سَمِعۡنَا وَهُمۡ لَا يَسۡمَعُونَ
Dinlemedikleri halde “işittik” diyenler gibi de olmayın!
التفاسير العربية:
۞ إِنَّ شَرَّ ٱلدَّوَآبِّ عِندَ ٱللَّهِ ٱلصُّمُّ ٱلۡبُكۡمُ ٱلَّذِينَ لَا يَعۡقِلُونَ
Allah katında canlıların en kötüsü (hakka karşı) sağır ve dilsiz kimselerdir ki onlar akletmezler.
التفاسير العربية:
وَلَوۡ عَلِمَ ٱللَّهُ فِيهِمۡ خَيۡرٗا لَّأَسۡمَعَهُمۡۖ وَلَوۡ أَسۡمَعَهُمۡ لَتَوَلَّواْ وَّهُم مُّعۡرِضُونَ
Allah, onlarda bir hayır olduğunu bilseydi elbette onlara, işittirirdi. Onlara işittirseydi, onlar yine de yüz çevirerek dönerlerdi.
التفاسير العربية:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ ٱسۡتَجِيبُواْ لِلَّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاكُمۡ لِمَا يُحۡيِيكُمۡۖ وَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ يَحُولُ بَيۡنَ ٱلۡمَرۡءِ وَقَلۡبِهِۦ وَأَنَّهُۥٓ إِلَيۡهِ تُحۡشَرُونَ
Ey iman edenler! Size hayat verecek bir şeye çağırdığı zaman Allah’a ve Rasûlü'ne cevap verin ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına hâil olur. Şüphesiz siz de O’nun huzurunda toplanacaksınız.
التفاسير العربية:
وَٱتَّقُواْ فِتۡنَةٗ لَّا تُصِيبَنَّ ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنكُمۡ خَآصَّةٗۖ وَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ شَدِيدُ ٱلۡعِقَابِ
İçinizden sadece zalimlere dokunmakla kalmayacak olan bir fitneden de sakının. Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu bilin!
التفاسير العربية:
وَٱذۡكُرُوٓاْ إِذۡ أَنتُمۡ قَلِيلٞ مُّسۡتَضۡعَفُونَ فِي ٱلۡأَرۡضِ تَخَافُونَ أَن يَتَخَطَّفَكُمُ ٱلنَّاسُ فَـَٔاوَىٰكُمۡ وَأَيَّدَكُم بِنَصۡرِهِۦ وَرَزَقَكُم مِّنَ ٱلطَّيِّبَٰتِ لَعَلَّكُمۡ تَشۡكُرُونَ
Hatırlayın, bir zamanlar yeryüzünde güçsüzdünüz, insanların sizi ansızın alıp yakalamasından korkuyordunuz. Allah sizleri barındırdı, yardımıyla güçlendirdi, şükredesiniz diye sizi temiz şeylerle rızıklandırdı.
التفاسير العربية:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ لَا تَخُونُواْ ٱللَّهَ وَٱلرَّسُولَ وَتَخُونُوٓاْ أَمَٰنَٰتِكُمۡ وَأَنتُمۡ تَعۡلَمُونَ
Ey iman edenler! Allah'a ve Peygambere karşı hıyanet etmeyin, size (güvenilen) şeylere bile bile hıyanet etmiş olursunuz.
التفاسير العربية:
وَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّمَآ أَمۡوَٰلُكُمۡ وَأَوۡلَٰدُكُمۡ فِتۡنَةٞ وَأَنَّ ٱللَّهَ عِندَهُۥٓ أَجۡرٌ عَظِيمٞ
Biliniz ki mallarınız ve evladınız bir imtihandır. Allah katında ise büyük mükâfat vardır.
التفاسير العربية:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ إِن تَتَّقُواْ ٱللَّهَ يَجۡعَل لَّكُمۡ فُرۡقَانٗا وَيُكَفِّرۡ عَنكُمۡ سَيِّـَٔاتِكُمۡ وَيَغۡفِرۡ لَكُمۡۗ وَٱللَّهُ ذُو ٱلۡفَضۡلِ ٱلۡعَظِيمِ
Ey iman edenler! Eğer Allah’tan sakınırsanız O size iyiyi kötüden ayıracak bir furkan verir. Ve sizin günahlarınızı örter. Sizi bağışlar. Allah son derece büyük lütuf sahibidir.
التفاسير العربية:
وَإِذۡ يَمۡكُرُ بِكَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لِيُثۡبِتُوكَ أَوۡ يَقۡتُلُوكَ أَوۡ يُخۡرِجُوكَۚ وَيَمۡكُرُونَ وَيَمۡكُرُ ٱللَّهُۖ وَٱللَّهُ خَيۡرُ ٱلۡمَٰكِرِينَ
kâfirler seni hapsetmek, öldürmek veya (yurdundan) çıkarmak için sana tuzak kuruyorlardı. Onlar (sana) tuzak kurarlarken Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranların en iyisidir.
التفاسير العربية:
وَإِذَا تُتۡلَىٰ عَلَيۡهِمۡ ءَايَٰتُنَا قَالُواْ قَدۡ سَمِعۡنَا لَوۡ نَشَآءُ لَقُلۡنَا مِثۡلَ هَٰذَآ إِنۡ هَٰذَآ إِلَّآ أَسَٰطِيرُ ٱلۡأَوَّلِينَ
Ayetlerimiz onlara okunduğu zaman; "Duyduk, istesek biz de bunun benzerini söyleyebiliriz. Bu sadece eskilerin masalları" dediler.
التفاسير العربية:
وَإِذۡ قَالُواْ ٱللَّهُمَّ إِن كَانَ هَٰذَا هُوَ ٱلۡحَقَّ مِنۡ عِندِكَ فَأَمۡطِرۡ عَلَيۡنَا حِجَارَةٗ مِّنَ ٱلسَّمَآءِ أَوِ ٱئۡتِنَا بِعَذَابٍ أَلِيمٖ
“Ve Allah’ım! Eğer bu senin katından gelen bir hak ise başımıza gökten taş yağdır, yahut bize acı bir azap ver!” derler.
التفاسير العربية:
وَمَا كَانَ ٱللَّهُ لِيُعَذِّبَهُمۡ وَأَنتَ فِيهِمۡۚ وَمَا كَانَ ٱللَّهُ مُعَذِّبَهُمۡ وَهُمۡ يَسۡتَغۡفِرُونَ
Sen onların arasındayken Allah onlara azap etmez. Bağışlanma dileyenler oldukça Allah onlara azap etmez.
التفاسير العربية:
وَمَا لَهُمۡ أَلَّا يُعَذِّبَهُمُ ٱللَّهُ وَهُمۡ يَصُدُّونَ عَنِ ٱلۡمَسۡجِدِ ٱلۡحَرَامِ وَمَا كَانُوٓاْ أَوۡلِيَآءَهُۥٓۚ إِنۡ أَوۡلِيَآؤُهُۥٓ إِلَّا ٱلۡمُتَّقُونَ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَهُمۡ لَا يَعۡلَمُونَ
Onlar Mescid-i Haram’dan (mü’minleri) men ederken, Allah onlara ne diye azap etmesin ki! Üstelik onlar Allah'ın evliyaları da değiller. Allah'ın evliyaları yalnızca muttakilerdir. Fakat onların çokları bunu bilmez.
التفاسير العربية:
وَمَا كَانَ صَلَاتُهُمۡ عِندَ ٱلۡبَيۡتِ إِلَّا مُكَآءٗ وَتَصۡدِيَةٗۚ فَذُوقُواْ ٱلۡعَذَابَ بِمَا كُنتُمۡ تَكۡفُرُونَ
Onların Kâbe’deki namazları, ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir. Küfrünüzden dolayı azabı tadın!
التفاسير العربية:
إِنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ يُنفِقُونَ أَمۡوَٰلَهُمۡ لِيَصُدُّواْ عَن سَبِيلِ ٱللَّهِۚ فَسَيُنفِقُونَهَا ثُمَّ تَكُونُ عَلَيۡهِمۡ حَسۡرَةٗ ثُمَّ يُغۡلَبُونَۗ وَٱلَّذِينَ كَفَرُوٓاْ إِلَىٰ جَهَنَّمَ يُحۡشَرُونَ
Kâfirler mallarını Allah’ın yolundan alıkoymak için harcarlar. Daha da harcayacaklardır. Sonra pişman olacaklar ve yenilgiye uğrayacaklar. Kâfir olanlar Cehennem'de toplanacaklardır!
التفاسير العربية:
لِيَمِيزَ ٱللَّهُ ٱلۡخَبِيثَ مِنَ ٱلطَّيِّبِ وَيَجۡعَلَ ٱلۡخَبِيثَ بَعۡضَهُۥ عَلَىٰ بَعۡضٖ فَيَرۡكُمَهُۥ جَمِيعٗا فَيَجۡعَلَهُۥ فِي جَهَنَّمَۚ أُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡخَٰسِرُونَ
Böylece Allah, pis olanı temiz olandan ayıracak ve birbiri üstüne koyup yığarak Cehennem'e atacaktır. İşte onlar, hüsrana uğrayanlar onlardır!
التفاسير العربية:
قُل لِّلَّذِينَ كَفَرُوٓاْ إِن يَنتَهُواْ يُغۡفَرۡ لَهُم مَّا قَدۡ سَلَفَ وَإِن يَعُودُواْ فَقَدۡ مَضَتۡ سُنَّتُ ٱلۡأَوَّلِينَ
Kâfir olanlara eğer (küfürlerinden) vazgeçerlerse önceden yaptıklarının bağışlanacağını, tekrar dönerlerse evvelkilerin başına gelenlerin (onların da) başına geleceğini söyle.
التفاسير العربية:
وَقَٰتِلُوهُمۡ حَتَّىٰ لَا تَكُونَ فِتۡنَةٞ وَيَكُونَ ٱلدِّينُ كُلُّهُۥ لِلَّهِۚ فَإِنِ ٱنتَهَوۡاْ فَإِنَّ ٱللَّهَ بِمَا يَعۡمَلُونَ بَصِيرٞ
Fitne/şirk kalmayıncaya ve din tümüyle Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın! Eğer fitneden/şirkten vazgeçerlerse, Allah yaptıklarını görmektedir.
التفاسير العربية:
وَإِن تَوَلَّوۡاْ فَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ مَوۡلَىٰكُمۡۚ نِعۡمَ ٱلۡمَوۡلَىٰ وَنِعۡمَ ٱلنَّصِيرُ
Eğer yüz çevirirlerse, bilin ki, Allah sizin mevlanızdır. O ne güzel mevlâ, ne güzel yardımcıdır!
التفاسير العربية:
۞ وَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّمَا غَنِمۡتُم مِّن شَيۡءٖ فَأَنَّ لِلَّهِ خُمُسَهُۥ وَلِلرَّسُولِ وَلِذِي ٱلۡقُرۡبَىٰ وَٱلۡيَتَٰمَىٰ وَٱلۡمَسَٰكِينِ وَٱبۡنِ ٱلسَّبِيلِ إِن كُنتُمۡ ءَامَنتُم بِٱللَّهِ وَمَآ أَنزَلۡنَا عَلَىٰ عَبۡدِنَا يَوۡمَ ٱلۡفُرۡقَانِ يَوۡمَ ٱلۡتَقَى ٱلۡجَمۡعَانِۗ وَٱللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ قَدِيرٌ
Eğer Allah’a ve hakkın batıldan ayrıldığı, iki topluluğun karşılaştığı gün (Bedir Savaşı'nda) kulumuza indirdiğimize iman ediyorsanız, bilin ki ele geçirdiğiniz ganimetlerden beşte biri Allah’ın, Peygamber'in, yakınların, yetimlerin, düşkünlerin ve yolda kalmışlarındır.
التفاسير العربية:
إِذۡ أَنتُم بِٱلۡعُدۡوَةِ ٱلدُّنۡيَا وَهُم بِٱلۡعُدۡوَةِ ٱلۡقُصۡوَىٰ وَٱلرَّكۡبُ أَسۡفَلَ مِنكُمۡۚ وَلَوۡ تَوَاعَدتُّمۡ لَٱخۡتَلَفۡتُمۡ فِي ٱلۡمِيعَٰدِ وَلَٰكِن لِّيَقۡضِيَ ٱللَّهُ أَمۡرٗا كَانَ مَفۡعُولٗا لِّيَهۡلِكَ مَنۡ هَلَكَ عَنۢ بَيِّنَةٖ وَيَحۡيَىٰ مَنۡ حَيَّ عَنۢ بَيِّنَةٖۗ وَإِنَّ ٱللَّهَ لَسَمِيعٌ عَلِيمٌ
Siz (Medine'ye) yakın vadide, onlar da (Medine'ye) uzak yamaçta idiler; kervan ise sizden daha aşağıdaydı. (Karşılaşmak için) sözleşseydiniz bile vakit hususunda ihtilaf ederdiniz (buluşamazdınız). Fakat bu Allah'ın olacak bir işi (mü’minlerin zaferini) gerçekleştirmek, helak olanın apaçık bir delil ile helak olması; yaşayanın da apaçık bir delil ile yaşaması içindir. Şüphesiz Allah, her şeyi işitendir. her şeyi bilendir.
التفاسير العربية:
إِذۡ يُرِيكَهُمُ ٱللَّهُ فِي مَنَامِكَ قَلِيلٗاۖ وَلَوۡ أَرَىٰكَهُمۡ كَثِيرٗا لَّفَشِلۡتُمۡ وَلَتَنَٰزَعۡتُمۡ فِي ٱلۡأَمۡرِ وَلَٰكِنَّ ٱللَّهَ سَلَّمَۚ إِنَّهُۥ عَلِيمُۢ بِذَاتِ ٱلصُّدُورِ
Allah, onları sana uykunda (sayıca) az gösteriyordu. Çok göstermiş olsaydı, yılacak ve bu hususta çekişmeye başlayacaktınız. Fakat Allah sizi kurtardı. Çünkü O kalplerde olan her şeyi bilendir.
التفاسير العربية:
وَإِذۡ يُرِيكُمُوهُمۡ إِذِ ٱلۡتَقَيۡتُمۡ فِيٓ أَعۡيُنِكُمۡ قَلِيلٗا وَيُقَلِّلُكُمۡ فِيٓ أَعۡيُنِهِمۡ لِيَقۡضِيَ ٱللَّهُ أَمۡرٗا كَانَ مَفۡعُولٗاۗ وَإِلَى ٱللَّهِ تُرۡجَعُ ٱلۡأُمُورُ
Onlarla karşılaştığınızda Allah, olacak bir işi (mü’minlerin zaferini) gerçekleştirmek için onları sizin gözlerinizde az gösteriyor; sizi de onların gözlerinde azaltıyordu. İşler dönüp Allah’a varır.
التفاسير العربية:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ إِذَا لَقِيتُمۡ فِئَةٗ فَٱثۡبُتُواْ وَٱذۡكُرُواْ ٱللَّهَ كَثِيرٗا لَّعَلَّكُمۡ تُفۡلِحُونَ
Ey iman edenler! Bir toplulukla karşılaştığınızda dayanın; başarıya ulaşmak için Allah’ı çok anın!
التفاسير العربية:
وَأَطِيعُواْ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥ وَلَا تَنَٰزَعُواْ فَتَفۡشَلُواْ وَتَذۡهَبَ رِيحُكُمۡۖ وَٱصۡبِرُوٓاْۚ إِنَّ ٱللَّهَ مَعَ ٱلصَّٰبِرِينَ
Allah’a ve Rasûlüne itaat edin; çekişip, ayrılığa düşmeyin. Yoksa korkar ve gücünüzü kaybedersiniz. Sabredin! Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.
التفاسير العربية:
وَلَا تَكُونُواْ كَٱلَّذِينَ خَرَجُواْ مِن دِيَٰرِهِم بَطَرٗا وَرِئَآءَ ٱلنَّاسِ وَيَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ ٱللَّهِۚ وَٱللَّهُ بِمَا يَعۡمَلُونَ مُحِيطٞ
Yurtlarından böbürlenerek, insanlara gösteriş yaparak çıkan ve Allah yolundan alıkoyanlar gibi olmayın! Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.
التفاسير العربية:
وَإِذۡ زَيَّنَ لَهُمُ ٱلشَّيۡطَٰنُ أَعۡمَٰلَهُمۡ وَقَالَ لَا غَالِبَ لَكُمُ ٱلۡيَوۡمَ مِنَ ٱلنَّاسِ وَإِنِّي جَارٞ لَّكُمۡۖ فَلَمَّا تَرَآءَتِ ٱلۡفِئَتَانِ نَكَصَ عَلَىٰ عَقِبَيۡهِ وَقَالَ إِنِّي بَرِيٓءٞ مِّنكُمۡ إِنِّيٓ أَرَىٰ مَا لَا تَرَوۡنَ إِنِّيٓ أَخَافُ ٱللَّهَۚ وَٱللَّهُ شَدِيدُ ٱلۡعِقَابِ
Şeytan onların (müşriklerin) yaptıklarını kendilerine süslü göstererek şöyle dedi: Size bugün hiç kimse galip gelemez. Nitekim ben de sizin yardımcınızım. İki ordu karşılaşınca da: Ben sizden uzağım, ben sizin görmediklerinizi görüyorum. Ben şüphesiz Allah’tan korkarım, Allah’ın azabı çok şiddetlidir diyerek arkasını dönüp kaçtı. @مصحح
Şeytan onların (müşriklerin) yaptıklarını kendilerine süslü göstererek şöyle dedi: Size bugün hiç kimse galip gelemez. Nitekim ben de sizin yardımcınızım. İki ordu karşılaşınca da: Ben sizden uzağım, ben sizin görmediklerinizi görüyorum. Ben şüphesiz Allah’tan korkarım, diyerek arkasını dönüp kaçtı. Allah’ın azabı şiddetlidir.
التفاسير العربية:
إِذۡ يَقُولُ ٱلۡمُنَٰفِقُونَ وَٱلَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٌ غَرَّ هَٰٓؤُلَآءِ دِينُهُمۡۗ وَمَن يَتَوَكَّلۡ عَلَى ٱللَّهِ فَإِنَّ ٱللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٞ
Münafıklar ve kalplerinde hastalık olanlar: "Müslümanları dinleri aldattı" diyorlardı. Oysa kim Allah’a tevekkül ederse bilmelidir ki; Allah Aziz'dir, Hakim'dir.
التفاسير العربية:
وَلَوۡ تَرَىٰٓ إِذۡ يَتَوَفَّى ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ ٱلۡمَلَٰٓئِكَةُ يَضۡرِبُونَ وُجُوهَهُمۡ وَأَدۡبَٰرَهُمۡ وَذُوقُواْ عَذَابَ ٱلۡحَرِيقِ
Görseydin o kâfirleri; melekler, olanların yüzlerine ve arkalarına vurarak: "Haydi Yakıcı azabı tadın!" (derken)
التفاسير العربية:
ذَٰلِكَ بِمَا قَدَّمَتۡ أَيۡدِيكُمۡ وَأَنَّ ٱللَّهَ لَيۡسَ بِظَلَّٰمٖ لِّلۡعَبِيدِ
Bu kendi ellerinizle yaptığınızın karşılığıdır. Allah, kullarına zulmedici değildir.
التفاسير العربية:
كَدَأۡبِ ءَالِ فِرۡعَوۡنَ وَٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِهِمۡۚ كَفَرُواْ بِـَٔايَٰتِ ٱللَّهِ فَأَخَذَهُمُ ٱللَّهُ بِذُنُوبِهِمۡۚ إِنَّ ٱللَّهَ قَوِيّٞ شَدِيدُ ٱلۡعِقَابِ
Firavun hanedanı ve onlardan öncekilerin gidişi/tutumu gibi onlar, Allah’ın ayetlerine küfrettiler de, Allah da onları günahları sebebiyle yakalayıp yok etti. Allah, güçlüdür, cezası çok şiddetlidir.
التفاسير العربية:
ذَٰلِكَ بِأَنَّ ٱللَّهَ لَمۡ يَكُ مُغَيِّرٗا نِّعۡمَةً أَنۡعَمَهَا عَلَىٰ قَوۡمٍ حَتَّىٰ يُغَيِّرُواْ مَا بِأَنفُسِهِمۡ وَأَنَّ ٱللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٞ
Bu (ceza), bir toplum kendi nefsinde olan (iyi hali) değiştirmedikçe, Allah’ın o topluma bahşettiği nimeti değiştirici olmadığı içindir. Allah, her şeyi işitendir, her şeyi bilendir.
التفاسير العربية:
كَدَأۡبِ ءَالِ فِرۡعَوۡنَ وَٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِهِمۡۚ كَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِ رَبِّهِمۡ فَأَهۡلَكۡنَٰهُم بِذُنُوبِهِمۡ وَأَغۡرَقۡنَآ ءَالَ فِرۡعَوۡنَۚ وَكُلّٞ كَانُواْ ظَٰلِمِينَ
Firavun hanedanı ve onlardan öncekilerin gidişi/tutumu gibi, Rab’lerinin ayetlerini yalanladılar, biz de onları günahları sebebiyle helâk ettik. Firavun hanedanını suda boğduk. Hepsi de zalim idi.
التفاسير العربية:
إِنَّ شَرَّ ٱلدَّوَآبِّ عِندَ ٱللَّهِ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ فَهُمۡ لَا يُؤۡمِنُونَ
Allah katında yeryüzünde yürüyen canlıların en kötüsü küfredenlerdir. Artık onlar iman etmezler.
التفاسير العربية:
ٱلَّذِينَ عَٰهَدتَّ مِنۡهُمۡ ثُمَّ يَنقُضُونَ عَهۡدَهُمۡ فِي كُلِّ مَرَّةٖ وَهُمۡ لَا يَتَّقُونَ
Onlar kendileriyle antlaşma yaptığın her defasında antlaşmalarını bozan kimselerdir. Bundan da hiç sakınmazlar.
التفاسير العربية:
فَإِمَّا تَثۡقَفَنَّهُمۡ فِي ٱلۡحَرۡبِ فَشَرِّدۡ بِهِم مَّنۡ خَلۡفَهُمۡ لَعَلَّهُمۡ يَذَّكَّرُونَ
Savaşta onları her bulduğunda darmadağın et ki, bununla arkalarındakiler (korksun ve onlara) ibret olsun!
التفاسير العربية:
وَإِمَّا تَخَافَنَّ مِن قَوۡمٍ خِيَانَةٗ فَٱنۢبِذۡ إِلَيۡهِمۡ عَلَىٰ سَوَآءٍۚ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يُحِبُّ ٱلۡخَآئِنِينَ
Eğer bir topluluğun hıyanetinden korkarsan onlarla yapılan antlaşmayı kendilerine at/boz. Çünkü Allah, hainleri sevmez.
التفاسير العربية:
وَلَا يَحۡسَبَنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ سَبَقُوٓاْۚ إِنَّهُمۡ لَا يُعۡجِزُونَ
O kâfirler asla kurtulduklarını sanmasınlar. Çünkü onlar aciz bırakamazlar.
التفاسير العربية:
وَأَعِدُّواْ لَهُم مَّا ٱسۡتَطَعۡتُم مِّن قُوَّةٖ وَمِن رِّبَاطِ ٱلۡخَيۡلِ تُرۡهِبُونَ بِهِۦ عَدُوَّ ٱللَّهِ وَعَدُوَّكُمۡ وَءَاخَرِينَ مِن دُونِهِمۡ لَا تَعۡلَمُونَهُمُ ٱللَّهُ يَعۡلَمُهُمۡۚ وَمَا تُنفِقُواْ مِن شَيۡءٖ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ يُوَفَّ إِلَيۡكُمۡ وَأَنتُمۡ لَا تُظۡلَمُونَ
Siz de onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın ki bununla Allah’ın düşmanlarını, sizin düşmanlarınızı ve sizin bilmeyip Allah’ın bildiği bundan başka düşmanları korkutasınız. Allah yolunda harcadığınız her şey size hiçbir haksızlık yapılmadan (eksiksiz) verilecektir.
التفاسير العربية:
۞ وَإِن جَنَحُواْ لِلسَّلۡمِ فَٱجۡنَحۡ لَهَا وَتَوَكَّلۡ عَلَى ٱللَّهِۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلۡعَلِيمُ
Eğer barışa yanaşırlarsa sen de yanaş ve Allah’a tevekkül et. Şüphesiz O her şeyi işitendir, her şeyi bilendir.
التفاسير العربية:
وَإِن يُرِيدُوٓاْ أَن يَخۡدَعُوكَ فَإِنَّ حَسۡبَكَ ٱللَّهُۚ هُوَ ٱلَّذِيٓ أَيَّدَكَ بِنَصۡرِهِۦ وَبِٱلۡمُؤۡمِنِينَ
Seni aldatmak isterlerse, şüphesiz Allah sana yeter. O, yardımıyla müminler ile seni destekler.
التفاسير العربية:
وَأَلَّفَ بَيۡنَ قُلُوبِهِمۡۚ لَوۡ أَنفَقۡتَ مَا فِي ٱلۡأَرۡضِ جَمِيعٗا مَّآ أَلَّفۡتَ بَيۡنَ قُلُوبِهِمۡ وَلَٰكِنَّ ٱللَّهَ أَلَّفَ بَيۡنَهُمۡۚ إِنَّهُۥ عَزِيزٌ حَكِيمٞ
Kalplerinizin arasını kaynaştırdı. Eğer yeryüzünde olan her şeyi harcasaydın bile onların kalplerini birleştirip, kaynaştıramazdın. Fakat Allah, onların arasını kaynaştırmıştır. Şüphesiz O Aziz'dir, Hakim'dir.
التفاسير العربية:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّبِيُّ حَسۡبُكَ ٱللَّهُ وَمَنِ ٱتَّبَعَكَ مِنَ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ
Ey Peygamber! Allah sana ve sana uyan müminlere yeter.
التفاسير العربية:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّبِيُّ حَرِّضِ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ عَلَى ٱلۡقِتَالِۚ إِن يَكُن مِّنكُمۡ عِشۡرُونَ صَٰبِرُونَ يَغۡلِبُواْ مِاْئَتَيۡنِۚ وَإِن يَكُن مِّنكُم مِّاْئَةٞ يَغۡلِبُوٓاْ أَلۡفٗا مِّنَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ بِأَنَّهُمۡ قَوۡمٞ لَّا يَفۡقَهُونَ
Ey Peygamber! Müminleri savaş için hırslandır. Sizin sabırlı yirmi kişiniz onlardan iki yüz kişiyi yener. Sizin yüz kişiniz kâfirlerden bin kişiyi yener. Çünkü onlar anlayışsız bir toplumdur.
التفاسير العربية:
ٱلۡـَٰٔنَ خَفَّفَ ٱللَّهُ عَنكُمۡ وَعَلِمَ أَنَّ فِيكُمۡ ضَعۡفٗاۚ فَإِن يَكُن مِّنكُم مِّاْئَةٞ صَابِرَةٞ يَغۡلِبُواْ مِاْئَتَيۡنِۚ وَإِن يَكُن مِّنكُمۡ أَلۡفٞ يَغۡلِبُوٓاْ أَلۡفَيۡنِ بِإِذۡنِ ٱللَّهِۗ وَٱللَّهُ مَعَ ٱلصَّٰبِرِينَ
Şimdi Allah, yükünüzü hafifletti ve sizdeki zayıflığı bildi. Sizden sabırlı yüz kişi iki yüz kişiye galip gelir. Sizden bin kişi olursa Allah’ın izni ile iki bin kişiye galip gelir. Allah sabredenlerle beraberdir.
التفاسير العربية:
مَا كَانَ لِنَبِيٍّ أَن يَكُونَ لَهُۥٓ أَسۡرَىٰ حَتَّىٰ يُثۡخِنَ فِي ٱلۡأَرۡضِۚ تُرِيدُونَ عَرَضَ ٱلدُّنۡيَا وَٱللَّهُ يُرِيدُ ٱلۡأٓخِرَةَۗ وَٱللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٞ
Yeryüzünde (savaşırken) ağır basıp (düşmanı yere sermeden) esir alma, hiçbir peygambere yaraşmaz! Geçici dünya malını istiyorsunuz. Oysa Allah, ahireti ister. Allah Aziz'dir, Hakim'dir.
التفاسير العربية:
لَّوۡلَا كِتَٰبٞ مِّنَ ٱللَّهِ سَبَقَ لَمَسَّكُمۡ فِيمَآ أَخَذۡتُمۡ عَذَابٌ عَظِيمٞ
Daha önce Allah’tan bir yazı olmasa idi, almış olduğunuz şey hususunda size elbette pek büyük bir azap dokunurdu.
التفاسير العربية:
فَكُلُواْ مِمَّا غَنِمۡتُمۡ حَلَٰلٗا طَيِّبٗاۚ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَۚ إِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٞ رَّحِيمٞ
Elde ettiğiniz ganimetleri temiz ve helal olarak yiyin; Allah’tan sakının/takvalı olun. Şüphesiz Allah, çokça bağışlayandır. Çokça merhamet edendir.
التفاسير العربية:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّبِيُّ قُل لِّمَن فِيٓ أَيۡدِيكُم مِّنَ ٱلۡأَسۡرَىٰٓ إِن يَعۡلَمِ ٱللَّهُ فِي قُلُوبِكُمۡ خَيۡرٗا يُؤۡتِكُمۡ خَيۡرٗا مِّمَّآ أُخِذَ مِنكُمۡ وَيَغۡفِرۡ لَكُمۡۚ وَٱللَّهُ غَفُورٞ رَّحِيمٞ
Ey Peygamber! Elinizdeki esirlere söyle: Eğer Allah, kalplerinizde bir hayır (olduğunu) bilirse, sizden alınan fidyeden daha hayırlısını size verir ve sizi bağışlar. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
التفاسير العربية:
وَإِن يُرِيدُواْ خِيَانَتَكَ فَقَدۡ خَانُواْ ٱللَّهَ مِن قَبۡلُ فَأَمۡكَنَ مِنۡهُمۡۗ وَٱللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ
Esirler sana ihanet etmek isterlerse, onlar daha önce Allah’a da hainlik etmişlerdi. Allah sana, onlara karşı imkân verdi. Allah her şeyi bilendir, Hakim'dir.
التفاسير العربية:
إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَهَاجَرُواْ وَجَٰهَدُواْ بِأَمۡوَٰلِهِمۡ وَأَنفُسِهِمۡ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ وَٱلَّذِينَ ءَاوَواْ وَّنَصَرُوٓاْ أُوْلَٰٓئِكَ بَعۡضُهُمۡ أَوۡلِيَآءُ بَعۡضٖۚ وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَلَمۡ يُهَاجِرُواْ مَا لَكُم مِّن وَلَٰيَتِهِم مِّن شَيۡءٍ حَتَّىٰ يُهَاجِرُواْۚ وَإِنِ ٱسۡتَنصَرُوكُمۡ فِي ٱلدِّينِ فَعَلَيۡكُمُ ٱلنَّصۡرُ إِلَّا عَلَىٰ قَوۡمِۭ بَيۡنَكُمۡ وَبَيۡنَهُم مِّيثَٰقٞۗ وَٱللَّهُ بِمَا تَعۡمَلُونَ بَصِيرٞ
İman eden, hicret eden, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihat eden ve (muhacirleri) barındırıp, onlara yardım edenler. İşte onlar birbirlerinin velisidir. İman edip de hicret etmeyenler, onlar hicret edene kadar hiçbir velayetiniz yoktur. Fakat din hususunda sizden yardım isterlerse onlara aranızda sözleşme bulunan bir kavme karşı olmadıkça, yardım etmeniz gerekir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.
التفاسير العربية:
وَٱلَّذِينَ كَفَرُواْ بَعۡضُهُمۡ أَوۡلِيَآءُ بَعۡضٍۚ إِلَّا تَفۡعَلُوهُ تَكُن فِتۡنَةٞ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَفَسَادٞ كَبِيرٞ
Kâfir olanlar birbirlerinin velisidir. Eğer siz bunu yapmazsanız yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesat olur.
التفاسير العربية:
وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَهَاجَرُواْ وَجَٰهَدُواْ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ وَٱلَّذِينَ ءَاوَواْ وَّنَصَرُوٓاْ أُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡمُؤۡمِنُونَ حَقّٗاۚ لَّهُم مَّغۡفِرَةٞ وَرِزۡقٞ كَرِيمٞ
iman edip, hicret eden, Allah yolunda cihat eden, barındıran ve yardım edenler, işte onlar gerçek müminlerdir. Onlara bağış ve bol rızıklar vardır.
التفاسير العربية:
وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ مِنۢ بَعۡدُ وَهَاجَرُواْ وَجَٰهَدُواْ مَعَكُمۡ فَأُوْلَٰٓئِكَ مِنكُمۡۚ وَأُوْلُواْ ٱلۡأَرۡحَامِ بَعۡضُهُمۡ أَوۡلَىٰ بِبَعۡضٖ فِي كِتَٰبِ ٱللَّهِۚ إِنَّ ٱللَّهَ بِكُلِّ شَيۡءٍ عَلِيمُۢ
Daha sonra iman edip, hicret eden ve sizin yanınızda cihat edenler, onlar da sizdendir. Akrabalar, Allah’ın kitabında (miras hususunda) birbirlerine daha yakındır. Allah, şüphesiz her şeyi bilendir.
التفاسير العربية:
 
ترجمة معاني سورة: الأنفال
فهرس السور رقم الصفحة
 
ترجمة معاني القرآن الكريم - الترجمة التركية - شعبان بريتش - فهرس التراجم

ترجمة معاني القرآن الكريم إلى اللغة التركية، ترجمها شعبان بريتش. تم تصويبها بإشراف مركز رواد الترجمة، ويتاح الإطلاع على الترجمة الأصلية لغرض إبداء الرأي والتقييم والتطوير المستمر.

إغلاق