Translation of the Meanings of the Noble Qur'an - Turkish Translation of Al-Mukhtasar in Interpreting the Noble Quran * - Translations’ Index


Translation of the meanings Surah: Al-An‘ām   Ayah:

Sûratu'l-En'âm

Purposes of the Surah:
تقرير عقيدة التوحيد والرد على ضلالات المشركين.
Tevhid akidesini beyan etmek ve müşriklerin sapıklıklarına cevap vermek

ٱلۡحَمۡدُ لِلَّهِ ٱلَّذِي خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ وَجَعَلَ ٱلظُّلُمَٰتِ وَٱلنُّورَۖ ثُمَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ بِرَبِّهِمۡ يَعۡدِلُونَ
Mutlak kemal ile nitelendirip vasıflandırmak, sevgiyle birlikte üstün güzellikler ile senada bulunmak, gökleri ve yeri geçmiş bir benzeri olmadan yaratan Yüce Allah için sabittir. Geceyi ve gündüzü birbirlerini peşpeşe takip eder bir şekilde yaratmıştır. Geceyi karanlık için ve gündüzü de aydınlık için yaratmıştır. Buna rağmen kâfirler başkalarını O'na denk tutuyor ve onları Rablerine ortak kılıyorlar.
Arabic explanations of the Qur’an:
هُوَ ٱلَّذِي خَلَقَكُم مِّن طِينٖ ثُمَّ قَضَىٰٓ أَجَلٗاۖ وَأَجَلٞ مُّسَمًّى عِندَهُۥۖ ثُمَّ أَنتُمۡ تَمۡتَرُونَ
-Ey insanlar!- Her noksanlıktan münezzeh olan Allah, babanız Âdem -aleyhisselam-'ı çamurdan yarattığı zaman sizi de ondan yarattı. Sonra, her noksanlıktan münezzeh olan Allah, dünya hayatında ikamet etmeniz için bir ecel tayin etti. Bir de O'nun katında tekrar dirilmeniz için belirli bir ecel (kıyamet günü) vardır ve O'ndan başkası onu bilmez. Sonra siz her noksanlıktan münezzeh olan Allah'ın sizi yeniden diriltmesine kadir olduğunda şüphe ediyorsunuz.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَهُوَ ٱللَّهُ فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَفِي ٱلۡأَرۡضِ يَعۡلَمُ سِرَّكُمۡ وَجَهۡرَكُمۡ وَيَعۡلَمُ مَا تَكۡسِبُونَ
O -Subhanehu ve Teâlâ- göklerde ve yerdeki tek hak mabuttur/ilahtır. Hiçbir şey O'na gizli kalmaz. O sizin gizlemiş olduğunuz niyetlerinizi, söylemiş olduğunuz sözlerinizi ve amellerinizi de bilir. Bunlardan açığa vurduğunuzu da bilir. Yapmış olduklarınızın karşılığını size verecektir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَمَا تَأۡتِيهِم مِّنۡ ءَايَةٖ مِّنۡ ءَايَٰتِ رَبِّهِمۡ إِلَّا كَانُواْ عَنۡهَا مُعۡرِضِينَ
Müşriklere, Rableri tarafından ne kadar delil gelse aldırış etmeden terk ederler. Şüphesiz onlara Allah'ın birliğini gösteren apaçık ve kesin deliller geldi. Resullerinin doğruluğuna delalet eden nice mucizeler geldi. Buna rağmen umursamadan yüz çevirdiler.
Arabic explanations of the Qur’an:
فَقَدۡ كَذَّبُواْ بِٱلۡحَقِّ لَمَّا جَآءَهُمۡ فَسَوۡفَ يَأۡتِيهِمۡ أَنۢبَٰٓؤُاْ مَا كَانُواْ بِهِۦ يَسۡتَهۡزِءُونَ
Onlar kendilerine sunulan apaçık ve kesin delillerden yüz çevirdiler. Doğrusu onlar bunlardan daha açık olandan da yüz çevirdiler. Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in Kur'an'dan getirdiklerini yalanladılar. Kıyamet gününde azabı gördüklerinde kendilerine gelen hak ile alay etmenin ne olduğunu bilecekler.
Arabic explanations of the Qur’an:
أَلَمۡ يَرَوۡاْ كَمۡ أَهۡلَكۡنَا مِن قَبۡلِهِم مِّن قَرۡنٖ مَّكَّنَّٰهُمۡ فِي ٱلۡأَرۡضِ مَا لَمۡ نُمَكِّن لَّكُمۡ وَأَرۡسَلۡنَا ٱلسَّمَآءَ عَلَيۡهِم مِّدۡرَارٗا وَجَعَلۡنَا ٱلۡأَنۡهَٰرَ تَجۡرِي مِن تَحۡتِهِمۡ فَأَهۡلَكۡنَٰهُم بِذُنُوبِهِمۡ وَأَنشَأۡنَا مِنۢ بَعۡدِهِمۡ قَرۡنًا ءَاخَرِينَ
Bu kâfirler, Allah'ın zalim ümmetleri helak etmesindeki, sünnetini bilmiyorlar mı? Kesinlikle Allah, onlardan önce birçok ümmetleri helak etmişti. Yeryüzünde, güç, kuvvet ve devamlı kalma, sebeplerinden verdiği şeyleri bu kâfirlere vermedi. Üzerlerine bol bol yağmurlar yağdırmıştı. Onların evlerinin altından nehirler akıtmış olmasına rağmen Allah'a isyan ettiler. Allah işlemiş oldukları isyanları sebebiyle onları helak etti ve onların ardından başka ümmetler yarattı.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَلَوۡ نَزَّلۡنَا عَلَيۡكَ كِتَٰبٗا فِي قِرۡطَاسٖ فَلَمَسُوهُ بِأَيۡدِيهِمۡ لَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓاْ إِنۡ هَٰذَآ إِلَّا سِحۡرٞ مُّبِينٞ
Ey Resul! Şayet biz sana kağıt üzerinde yazılı bir kitap indirmiş olsaydık, onlar da o kitabı gözleriyle görseler ve elleriyle tutup dokunsalardı; yine de inat ve inkâr ederek ona iman etmezlerdi. Senin bu getirdiğin apaçık bir sihirden öte değildir ve ona asla iman etmeyeceğiz, derlerdi.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَقَالُواْ لَوۡلَآ أُنزِلَ عَلَيۡهِ مَلَكٞۖ وَلَوۡ أَنزَلۡنَا مَلَكٗا لَّقُضِيَ ٱلۡأَمۡرُ ثُمَّ لَا يُنظَرُونَ
Bu kâfirler; "Eğer Allah, Muhammed ile beraber bizimle konuşan bir melek indirseydi ve onun resul olduğuna şahitlik etseydi iman ederdik" dediler. Eğer biz onların istedikleri vasıfta bir melek indirseydik, iman etmediklerinde onları mutlaka helak ederdik. Melek indiğinde tövbe etmeleri için de onlara izin verilmezdi.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• شدة عناد الكافرين، وبيان إصرارهم على الكفر على الرغم من قيام الحجة عليهم بالأدلة الحسية.
Kâfirlerin inadı çok şiddetlidir. Somut delillerle kendilerine hüccet ikame edilmesine rağmen küfürlerinde ısrarcı oldukları beyan edilmiştir.

• التأمل في سنن الله تعالى في السابقين لمعرفة أسباب هلاكهم والحذر منها.
Allah Teâlâ'nın geçmiş ümmetleri helak etmesindeki sebebi anlamak için sünnetini iyice düşünüp taşınmak ve ondan sakınmak gerekir.

• من رحمة الله بعباده أن لم ينزل لهم رسولًا من الملائكة لأنهم لا يمهلون للتوبة إذا نزل.
Allah'ın kullarına olan merhametinden birisi de onlara meleklerden bir resul göndermemesidir. Çünkü onlara meleklerden bir resul iner ise kendilerine tövbe etmeleri için mühlet verilmezdi.

وَلَوۡ جَعَلۡنَٰهُ مَلَكٗا لَّجَعَلۡنَٰهُ رَجُلٗا وَلَلَبَسۡنَا عَلَيۡهِم مَّا يَلۡبِسُونَ
Şayet kendilerine göndermiş olduğumuz resulü melek kılsaydık, onu bir adam şeklinde kılardık ki, böylece onu dinler ve ondan öğrenirlerdi. Ancak bunu Allah'ın asıl suretinde yaratmış olduğu melek ile yapamazlardı. Eğer o meleği insan şeklinde göndermiş olsaydık hakkında yine şüpheye düşmüş olurlardı.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَلَقَدِ ٱسۡتُهۡزِئَ بِرُسُلٖ مِّن قَبۡلِكَ فَحَاقَ بِٱلَّذِينَ سَخِرُواْ مِنۡهُم مَّا كَانُواْ بِهِۦ يَسۡتَهۡزِءُونَ
Eğer bunlar seninle beraber bir meleğin indirilmesini istemekle alay ediyorsalar. Senden önce gelen ümmetler de resulleri ile alay ettiler. Korkutuldukları zaman inkâr ve alay ettikleri azap onları çepeçevre kuşattı.
Arabic explanations of the Qur’an:
قُلۡ سِيرُواْ فِي ٱلۡأَرۡضِ ثُمَّ ٱنظُرُواْ كَيۡفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلۡمُكَذِّبِينَ
-Ey Resul!- Bu yalanlayıp alay edenlere de ki: Yeryüzünde geziniz; sonra Allah'ın resullerini yalanlayanların akıbetinin nasıl olduğunu düşünüp taşının. Güçlü ve dayanıklı olmalarına rağmen başlarına Allah'ın azabı gelmiştir.
Arabic explanations of the Qur’an:
قُل لِّمَن مَّا فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۖ قُل لِّلَّهِۚ كَتَبَ عَلَىٰ نَفۡسِهِ ٱلرَّحۡمَةَۚ لَيَجۡمَعَنَّكُمۡ إِلَىٰ يَوۡمِ ٱلۡقِيَٰمَةِ لَا رَيۡبَ فِيهِۚ ٱلَّذِينَ خَسِرُوٓاْ أَنفُسَهُمۡ فَهُمۡ لَا يُؤۡمِنُونَ
Ey Resul! Onlara de ki: Göklerin, yerin ve ikisi arasındaki bulunanların mülkü kimindir? De ki: Hepsinin mülkü Allah'ındır! O, kullarına rahmet etmeyi lütuf olarak kendi üzerine yazmıştır. Onları günahları sebebi ile cezalandırmada acele etmez. Eğer tövbe etmezlerse kıyamet gününde hepsini bir araya toplayacaktır ve bu günde hiç şüphe yoktur. Kendilerini Allah'a küfrederek hüsrana uğratanlar iman etmez ve kendilerini hüsrandan kurtaramazlar.
Arabic explanations of the Qur’an:
۞ وَلَهُۥ مَا سَكَنَ فِي ٱلَّيۡلِ وَٱلنَّهَارِۚ وَهُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلۡعَلِيمُ
Gecenin ve gündüzün içinde barınan her şeyin mülkü yalnızca Allah'a aittir. O bütün söylediklerini hakkıyla işiten, yaptıklarını hakkıyla bilendir ve yapmış olduklarının karşılığını onlara verecektir.
Arabic explanations of the Qur’an:
قُلۡ أَغَيۡرَ ٱللَّهِ أَتَّخِذُ وَلِيّٗا فَاطِرِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ وَهُوَ يُطۡعِمُ وَلَا يُطۡعَمُۗ قُلۡ إِنِّيٓ أُمِرۡتُ أَنۡ أَكُونَ أَوَّلَ مَنۡ أَسۡلَمَۖ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ ٱلۡمُشۡرِكِينَ
-Ey Resul!- Allah ile birlikte putlara ve başkalarına ibadet eden müşriklere de ki: Allah'tan başka bir yardımcı ve dost edinip, ondan yardım istemek akıl kârı mıdır? Önceden bir benzeri olmadan gökleri ve yeri yaratan O dur. O kullarından istediğine rızık verendir ve kullarından hiçbiri O'nu rızıklandıramaz. O kullarına hiçbir şekilde muhtaç olmaz. Ancak kulları kendisine muhtaçdır. -Ey Resul!- De ki: Şüphesiz Rabbim -Subhanehu ve Teâlâ- bana bu ümmetten ilk olarak Allah'a itaat eden ve boyun eğen olmamı emretti ve bana O'na başkalarını şirk koşanlardan olmamı yasakladı.
Arabic explanations of the Qur’an:
قُلۡ إِنِّيٓ أَخَافُ إِنۡ عَصَيۡتُ رَبِّي عَذَابَ يَوۡمٍ عَظِيمٖ
-Ey Resul!- De ki: Bana yasaklamış olduğu şirk ve diğer günahları işlemekten ya da bana emretmiş olduğu iman ve itaat etmeyi terk etmekten ve beni kıyamet günü büyük bir azapla azaplandırmasından korkarım.
Arabic explanations of the Qur’an:
مَّن يُصۡرَفۡ عَنۡهُ يَوۡمَئِذٖ فَقَدۡ رَحِمَهُۥۚ وَذَٰلِكَ ٱلۡفَوۡزُ ٱلۡمُبِينُ
Allah, kıyamet gününde kimden azabı uzaklaştırırsa; o kişi Yüce Allah'ın kendisine merhamet edip, kurtardığı kimsedir. Azaptan kurtulmak eşi benzeri olmayan apaçık bir kurtuluştur.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَإِن يَمۡسَسۡكَ ٱللَّهُ بِضُرّٖ فَلَا كَاشِفَ لَهُۥٓ إِلَّا هُوَۖ وَإِن يَمۡسَسۡكَ بِخَيۡرٖ فَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ قَدِيرٞ
-Ey Âdemoğlu!- Eğer sana Allah'tan bir zarar dokunursa, Allah'tan başkası o zararı giderecek değildir. Eğer Allah'tan sana bir hayır dokunursa bunu da engelleyecek yoktur. O'nun lütfunu kimse geri çeviremez. O'nun her şeye gücü yeter ve hiçbir şey O'nu aciz bırakamaz.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَهُوَ ٱلۡقَاهِرُ فَوۡقَ عِبَادِهِۦۚ وَهُوَ ٱلۡحَكِيمُ ٱلۡخَبِيرُ
O, kullarına galip gelen, onlara boyun eğdiren ve hiçbir şeyin aciz bırakamayacağı şekilde her yönde kullarından yüksek ve yüce olandır. Hiç kimse O'nu mağlup edemez. Bütün mahlukatı O'na boyun eğer. Allah -Subhanehu ve Teâlâ- kendisine yaraşır bir şekilde kullarının üzerindedir. O yarattıklarında, şeriatında ve idaresinde hüküm ve hikmet sahibidir. Her şeyden haberdar olandır, hiçbir şey O'na gizli kalmaz.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• بيان حكمة الله تعالى في إرسال كل رسول من جنس من يرسل إليهم؛ ليكون أبلغ في السماع والوعي والقبول عنه.
Allah Teâlâ'nın göndermiş olduğu tüm resuller kendi toplumlarının içinden gönderilmiştir. Bunun hikmeti ise; onları dinleme, anlama ve kabul etmeleri içindir.

• الدعوة للتأمل في أن تكرار سنن الأوّلين في العصيان قد يقابله تكرار سنن الله تعالى في العقاب.
Önceden gelip geçmiş ümmetler isyan etmedeki sünnetlerini tekrarladıklarında, buna karşılık Allah Teâlâ'nın cezalandırma sünneti de tekrarlanır. Burada insanlar bu konuyu düşünüp taşınmaya davet edilmiştir.

• وجوب الخوف من المعصية ونتائجها.
Günah işlemekten ve onun sonuçlarından korkmak gerekir.

• أن ما يصيب البشر من بلاء ليس له صارف إلا الله، وأن ما يصيبهم من خير فلا مانع له إلا الله، فلا رَادَّ لفضله، ولا مانع لنعمته.
Şüphesiz beşerin başına gelen belayı Allah'tan başkası kaldıramaz. Şüphesiz başlarına gelen hayırları Allah'tan bir başkası engel olamaz. Allah'ın lütfunu hiçbir kimse geri çeviremez ve nimetine de hiçbir kimse engel olamaz.

قُلۡ أَيُّ شَيۡءٍ أَكۡبَرُ شَهَٰدَةٗۖ قُلِ ٱللَّهُۖ شَهِيدُۢ بَيۡنِي وَبَيۡنَكُمۡۚ وَأُوحِيَ إِلَيَّ هَٰذَا ٱلۡقُرۡءَانُ لِأُنذِرَكُم بِهِۦ وَمَنۢ بَلَغَۚ أَئِنَّكُمۡ لَتَشۡهَدُونَ أَنَّ مَعَ ٱللَّهِ ءَالِهَةً أُخۡرَىٰۚ قُل لَّآ أَشۡهَدُۚ قُلۡ إِنَّمَا هُوَ إِلَٰهٞ وَٰحِدٞ وَإِنَّنِي بَرِيٓءٞ مِّمَّا تُشۡرِكُونَ
-Ey Resul!- Seni yalanlayan müşriklere de ki: Benim doğruluğuma ve sadıklığıma hangi şeyin şahitliği daha ulu ve daha büyüktür? De ki: Allah benim sadık olduğuma en büyük ve en yüce şahittir. O benim ile sizin arasında şahittir. Benim size getirdiğimi ve sizin de cevap vereceğinizi hakkıyla bilir. Muhakkak Allah, bana bu Kur'an'ı sizi, insanlardan ve cinlerden kendisine ulaşan kimseleri korkutmam için vahyetti. -Ey müşrikler!- Kesinlikle siz Allah ile beraber başka ilahların olduğuna iman ediyorsunuz. -Ey Resul!- De ki: Sizin kabul ve tasdik ettiğiniz batıl şeylere asla şahitlik etmem. Allah tek bir ilahtır ve O'nun hiçbir ortağı yoktur. Muhakkak ki ben O'na ortak koştuklarınızdan berîyim.
Arabic explanations of the Qur’an:
ٱلَّذِينَ ءَاتَيۡنَٰهُمُ ٱلۡكِتَٰبَ يَعۡرِفُونَهُۥ كَمَا يَعۡرِفُونَ أَبۡنَآءَهُمُۘ ٱلَّذِينَ خَسِرُوٓاْ أَنفُسَهُمۡ فَهُمۡ لَا يُؤۡمِنُونَ
Kendilerine Tevrat'ı verdiğimiz Yahudiler ve İncil'i verdiğimiz Hristiyanlar, kendi oğullarını başkalarının çocuklarından ayırıp tanıdıkları gibi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'i de tam olarak tanırlar. İşte onlar kendi nefislerini cehenneme sokarak hüsrana uğratanlardır. İşte asıl inanmayanlar onlardır.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَمَنۡ أَظۡلَمُ مِمَّنِ ٱفۡتَرَىٰ عَلَى ٱللَّهِ كَذِبًا أَوۡ كَذَّبَ بِـَٔايَٰتِهِۦٓۚ إِنَّهُۥ لَا يُفۡلِحُ ٱلظَّٰلِمُونَ
Allah'a ortak isnat edip, Allah ile birlikte ona ibadet eden ya da resullerine indirdiği ayetleri yalanlayan kimseden daha zalimi yoktur. Muhakkak Allah'a bir ortak isnat ederek ve ayetlerini yalanlayarak zulmedenler eğer tövbe etmezlerse kesinlikle hiçbir zaman kurtuluşa eremezler.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَيَوۡمَ نَحۡشُرُهُمۡ جَمِيعٗا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشۡرَكُوٓاْ أَيۡنَ شُرَكَآؤُكُمُ ٱلَّذِينَ كُنتُمۡ تَزۡعُمُونَ
Kıyamet gününde onların hepsini toplayacağımızı ve hiçbirini bırakmayacağımızı an! Sonra, Allah ile birlikte başkalarına ibadet edenlere diyeceğiz ki: "Hani yalan yere Allah'ın ortakları olduğunu iddia ettiğiniz ortaklarınız nerede?"
Arabic explanations of the Qur’an:
ثُمَّ لَمۡ تَكُن فِتۡنَتُهُمۡ إِلَّآ أَن قَالُواْ وَٱللَّهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشۡرِكِينَ
Bu imtihandan sonra sunmuş oldukları mazeretleri ancak ibadet ettikleri ilahlarından teberri etmeleri olacaktır. Yalan söyleyerek: "Vallahi Rabbimiz biz dünyada sana ortak koşanlar olmadık! Bilakis sana iman etmiştik ve seni birliyorduk! derler"
Arabic explanations of the Qur’an:
ٱنظُرۡ كَيۡفَ كَذَبُواْ عَلَىٰٓ أَنفُسِهِمۡۚ وَضَلَّ عَنۡهُم مَّا كَانُواْ يَفۡتَرُونَ
-Ey Muhammed!- Onların şirki kendilerinden uzak sayarak kendilerini nasıl yalanladıklarına bir bak. Dünya hayatında Allah'a ortak uydurdukları ilahları onları yüzüstü bırakıp kaybolup gitti.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَمِنۡهُم مَّن يَسۡتَمِعُ إِلَيۡكَۖ وَجَعَلۡنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمۡ أَكِنَّةً أَن يَفۡقَهُوهُ وَفِيٓ ءَاذَانِهِمۡ وَقۡرٗاۚ وَإِن يَرَوۡاْ كُلَّ ءَايَةٖ لَّا يُؤۡمِنُواْ بِهَاۖ حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءُوكَ يُجَٰدِلُونَكَ يَقُولُ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓاْ إِنۡ هَٰذَآ إِلَّآ أَسَٰطِيرُ ٱلۡأَوَّلِينَ
-Ey Resul!- Kurân'ı okuduğun zaman müşriklerin içerisinden sana kulak verip dinleyenler vardır. Fakat dinlediklerinden faydalanmazlar. Çünkü biz kalpleri üzerine perdeler koyduk ki inatları ve yüz çevirmelerinden dolayı Kur'an'ı anlamasınlar ve kulaklarına da faydalı olanı duymamaları için ağırlık koymuşuzdur. Her ne kadar hakkı gösteren apaçık deliller ve net kanıtlar görseler bile ona iman etmezler. Hatta sana geldiklerinde batıl ile hakkı tartışarak şöyle derler: Senin bu getirdiğin geçmişlerin kitaplarındaki alıntılardan başka bir şey değildir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَهُمۡ يَنۡهَوۡنَ عَنۡهُ وَيَنۡـَٔوۡنَ عَنۡهُۖ وَإِن يُهۡلِكُونَ إِلَّآ أَنفُسَهُمۡ وَمَا يَشۡعُرُونَ
Onlar hem insanları resule iman etmekten alıkoyar hem de kendileri uzak dururlar. Ondan faydalanacak kimseyi bırakmaz ve kendileri de ondan faydalanmazlar. Bu yaptıklarıyla ancak kendilerini helak ederler ve bu yaptıklarının onları helaka sürüklediğinin farkında da değildirler.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَلَوۡ تَرَىٰٓ إِذۡ وُقِفُواْ عَلَى ٱلنَّارِ فَقَالُواْ يَٰلَيۡتَنَا نُرَدُّ وَلَا نُكَذِّبَ بِـَٔايَٰتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ
-Ey Resul!- Kıyamet gününde onlar, ateşe sunuldukları zaman hayıflanarak: "Ah keşke dünyaya geri gönderilsek de bir daha Allah'ın ayetlerini yalanlamasak ve Allah'a iman edenlerden olsak dedikleri zaman kötü hallerinin ne kadar ilginç olduğunu bir görseydin.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• بيان الحكمة في إرسال النبي عليه الصلاة والسلام بالقرآن، من أجل البلاغ والبيان، وأعظم ذلك الدعوة لتوحيد الله.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in Kur'an ile gönderilmesindeki hikmet beyan edilmiştir. Bunun amacı tebliğ etmek ve beyan etmektir. Bunların en önemlisi ise Allah'ın birliğine davet etmektir.

• نفي الشريك عن الله تعالى، ودحض افتراءات المشركين في هذا الخصوص.
Allah Teâlâ hakkında ileri sürülen ortaklar yok sayılarak, bu hususta müşriklerin iftiraları çürütülmüştür.

• بيان معرفة اليهود والنصارى للنبي عليه الصلاة والسلام، برغم جحودهم وكفرهم.
İnkâr ve küfretmelerine rağmen Yahudilerin ve Hristiyanların Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'i tanıdıkları beyan edilmiştir.

بَلۡ بَدَا لَهُم مَّا كَانُواْ يُخۡفُونَ مِن قَبۡلُۖ وَلَوۡ رُدُّواْ لَعَادُواْ لِمَا نُهُواْ عَنۡهُ وَإِنَّهُمۡ لَكَٰذِبُونَ
Dünyaya tekrar geri gönderilmeleri halinde iman edecekleri asla doğru değildir. Azaları onların aleyhine şahitlik edince (Vallahi müşriklerden değildik) sözleri ile önceden gizlemiş oldukları şey ortaya çıkmıştır. Şayet tekrar dünyaya döndürülmeleri takdir edilirse, tekrar yasaklandıkları şirk ve küfür fiillerine dönerlerdi. Onların tekrardan döndükleri zaman iman edeceklerine dair vermiş oldukları sözleri yalandır.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَقَالُوٓاْ إِنۡ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا ٱلدُّنۡيَا وَمَا نَحۡنُ بِمَبۡعُوثِينَ
Bu müşrikler: "Yaşadığımız bu hayattan başka bir hayat yoktur ve bizler hesap için tekrar diriltilecek de değiliz." derler.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَلَوۡ تَرَىٰٓ إِذۡ وُقِفُواْ عَلَىٰ رَبِّهِمۡۚ قَالَ أَلَيۡسَ هَٰذَا بِٱلۡحَقِّۚ قَالُواْ بَلَىٰ وَرَبِّنَاۚ قَالَ فَذُوقُواْ ٱلۡعَذَابَ بِمَا كُنتُمۡ تَكۡفُرُونَ
-Ey Resul!- Yeniden dirilmeyi inkâr edenler Rablerinin huzurunda durduruldukları ve Allah'ın onlara; "Bu dirilme sizin yalanladığınız hak, sabit olan üzerinde hiçbir şek ve şüphe olmayan tekrardan dirilme değil mi?" dediği zaman onların içinde bulunduğu kötü hallerini bir görseydin. Onlar da: "Bizi yaratan Rabbimize yemin olsun ki yeniden dirilme haktır, üzerinde şek şüphe bulunmayan gerçektir." derler. Bunun üzerine Yüce Allah onlara şöyle buyurur: "Bu günü inkâr etmenizden dolayı tadın azabı! Çünkü siz, bu günü dünya hayatınızda yalanlıyordunuz.
Arabic explanations of the Qur’an:
قَدۡ خَسِرَ ٱلَّذِينَ كَذَّبُواْ بِلِقَآءِ ٱللَّهِۖ حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءَتۡهُمُ ٱلسَّاعَةُ بَغۡتَةٗ قَالُواْ يَٰحَسۡرَتَنَا عَلَىٰ مَا فَرَّطۡنَا فِيهَا وَهُمۡ يَحۡمِلُونَ أَوۡزَارَهُمۡ عَلَىٰ ظُهُورِهِمۡۚ أَلَا سَآءَ مَا يَزِرُونَ
Muhakkak ki ölümden sonra dirilmeyi yalanlayanlar ve kıyamet gününde Allah'ın huzuruna durmayı uzak görenler hüsrana uğramışlardır. Kıyamet önceden bir bilgi ve uyarı olmadan ansızın onların başına geldiği zaman şiddetli pişmanlıktan; "Allah'a karşı küfür işleyerek yaptığımız kusurlardan ve ahiret gününe hazırlık yapmadığımızdan dolayı hayal kırıklığına uğradığımız için bize yazıklar olsun!" derler. Sırtlarında da günahlarını taşırlar. Bilesiniz ki, o yüklendikleri ve taşıdıkları şey ne kadar da kötüdür.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَمَا ٱلۡحَيَوٰةُ ٱلدُّنۡيَآ إِلَّا لَعِبٞ وَلَهۡوٞۖ وَلَلدَّارُ ٱلۡأٓخِرَةُ خَيۡرٞ لِّلَّذِينَ يَتَّقُونَۚ أَفَلَا تَعۡقِلُونَ
Dayanıp güvendiğiniz dünya hayatı, Allah'ı razı edecek bir amel yapmayan için ancak oyun ve aldatmadan başka bir şey değildir. Ahiret hayatı ise Allah'ın emrettikleri iman ve taatları yerine getiren ve yasakladığı şirk ve günahlardan sakınan muttakiler için daha hayırlıdır. Ey müşrikler! İman edip salih ameller işleme hususunda hâlâ akıl etmez misiniz?
Arabic explanations of the Qur’an:
قَدۡ نَعۡلَمُ إِنَّهُۥ لَيَحۡزُنُكَ ٱلَّذِي يَقُولُونَۖ فَإِنَّهُمۡ لَا يُكَذِّبُونَكَ وَلَٰكِنَّ ٱلظَّٰلِمِينَ بِـَٔايَٰتِ ٱللَّهِ يَجۡحَدُونَ
Ey Resul! Zahirde onların seni yalanlamasının seni üzdüğünü elbette biliyoruz. Bilesin ki, onlar senin güvenilirliğini ve doğruluğunu çok iyi bildikleri için kendi nefislerinde yalanlamazlar. Onlar öyle zalim bir toplumdur ki, senin durumunu açıktan inkâr ederken kendi iç dünyalarında senin kim olduğunu çok iyi bilirler.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَلَقَدۡ كُذِّبَتۡ رُسُلٞ مِّن قَبۡلِكَ فَصَبَرُواْ عَلَىٰ مَا كُذِّبُواْ وَأُوذُواْ حَتَّىٰٓ أَتَىٰهُمۡ نَصۡرُنَاۚ وَلَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَٰتِ ٱللَّهِۚ وَلَقَدۡ جَآءَكَ مِن نَّبَإِيْ ٱلۡمُرۡسَلِينَ
Onların seni yalanlamaları sadece sana özel değildir. Muhakkak senden önceki resuller de yalanlandılar ve kavimleri onlara eziyet etti. Kendilerine Allah'tan yardım gelinceye kadar bunlara karşı Allah yolunda cihat ederek ve davette sabır göstererek göğüs gerdiler. Allah'ın yazmış olduğu zaferi hiçbir kimse değiştiremez. Nitekim Yüce Allah zaferi resullerine vadetmiştir. -Ey Resul!- Senden önce gönderilen resullerin haberleri ve kavimlerinin onlara neler çektirdikleri ve Yüce Allah'ın onların düşmanlarını helak ederek zafer bahşetmesi sana ulaşmıştır.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَإِن كَانَ كَبُرَ عَلَيۡكَ إِعۡرَاضُهُمۡ فَإِنِ ٱسۡتَطَعۡتَ أَن تَبۡتَغِيَ نَفَقٗا فِي ٱلۡأَرۡضِ أَوۡ سُلَّمٗا فِي ٱلسَّمَآءِ فَتَأۡتِيَهُم بِـَٔايَةٖۚ وَلَوۡ شَآءَ ٱللَّهُ لَجَمَعَهُمۡ عَلَى ٱلۡهُدَىٰۚ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ ٱلۡجَٰهِلِينَ
-Ey Resul!- Eğer getirmiş olduğun hakka karşı seni yalanlamaları ve yüz çevirmeleri sana ağır geliyor ise, gücün yettiği takdirde yerin içine inebileceğin bir tünel ya da göğe çıkabileceğin bir merdiven bul ve seni desteklediğimiz (mucizelerin) dışında onlara istedikleri mucizeyi getir. Allah dileseydi, onları elbette senin getirmiş olduğun hidayetin üzerine toplardı. Fakat O derin bir hikmet sebebi ile bunu istemedi. Öyleyse bu durumla ilgi cahillerden olma. Sakın iman etmemelerinden dolayı kendini üzüntüyle yıpratma.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• من عدل الله تعالى أنه يجمع العابد والمعبود والتابع والمتبوع في عَرَصات القيامة ليشهد بعضهم على بعض.
Allah Teâlâ'nın, kıyamet meydanında ibadet eden ve ibadet edilenleri, tabi olanlarla tabi olunanları birbirleri hakkında şahitlik yapmaları için bir araya toplaması O'nun adaletli olmasındandır.

• ليس كل من يسمع القرآن ينتفع به، فربما يوجد حائل مثل ختم القلب أو الصَّمَم عن الانتفاع أو غير ذلك.
Kur'an'ı her dinleyen ondan istifade edemez. Belki kalbinin mühürlenmesi ya da faydalanmasını engelleyecek sağırlık ve benzeri gibi engeller bulunabilir.

• بيان أن المشركين وإن كانوا يكذبون في الظاهر فهم يستيقنون في دواخلهم بصدق النبي عليه الصلاة والسلام.
Müşriklerin açıktan yalanlamalarına rağmen, kendi nefislerinde Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in doğruluğunu bildikleri beyan edilmiştir.

• تسلية النبي عليه الصلاة والسلام ومواساته بإعلامه أن هذا التكذيب لم يقع له وحده، بل هي طريقة المشركين في معاملة الرسل السابقين.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in karşılaştığı yalanlama sadece ona özel değildir. Dolayısıyla bu hususunda kendisi teselli edilip, gönlü alınmıştır. Bilakis yalanlama müşriklerin önceki peygamberlere karşı izledikleri bir yöntemleridir.

۞ إِنَّمَا يَسۡتَجِيبُ ٱلَّذِينَ يَسۡمَعُونَۘ وَٱلۡمَوۡتَىٰ يَبۡعَثُهُمُ ٱللَّهُ ثُمَّ إِلَيۡهِ يُرۡجَعُونَ
Senin sözünü işitip anlayanlar getirdiğini kabul ederek sana icabet eder. Kâfirler ise ölüdürler, bu hususta bir değeri yoktur. Muhakkak ki kalpleri ölüdür. Allah ölüleri kıyamet günü tekrardan diriltir, sonra yaptıklarının karşılığını almak için yalnızca O'na döndürülürler.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَقَالُواْ لَوۡلَا نُزِّلَ عَلَيۡهِ ءَايَةٞ مِّن رَّبِّهِۦۚ قُلۡ إِنَّ ٱللَّهَ قَادِرٌ عَلَىٰٓ أَن يُنَزِّلَ ءَايَةٗ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَهُمۡ لَا يَعۡلَمُونَ
Müşrikler iman etmeme hususunda inat ederek ve sürekli erteleyerek şöyle dediler: "Getirdiklerinin doğru olduğunu ispat etmek için Muhammed'e Rabbi katından mucize indirilseydi ya!" -Ey Resul!- De ki: Allah, onların istediğine göre bir mucize indirmeye elbette kadirdir. Fakat mucize indirilmesini talep eden müşrikler, Allah Teâlâ'nın mucizeyi onların istediklerine göre değil kendi hikmetine uygun şekilde indireceğini, bilmezler. Zira O istedikleri mucizeyi indirse ve ardından onlar da yine iman etmezlerse onları helak edecektir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَمَا مِن دَآبَّةٖ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَلَا طَٰٓئِرٖ يَطِيرُ بِجَنَاحَيۡهِ إِلَّآ أُمَمٌ أَمۡثَالُكُمۚ مَّا فَرَّطۡنَا فِي ٱلۡكِتَٰبِ مِن شَيۡءٖۚ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّهِمۡ يُحۡشَرُونَ
-Ey Âdemoğlu!- Yeryüzünde hareket eden her canlı ve gökyüzünde uçan her kuş yaratılma ve rızık husunda sizin gibi bir türdür. Biz (Levh-i Mahfuz'da) hiçbir şeyi eksik bırakmadık ve her şeyi kayda geçirdik. Hepsinin ilmi Allah katındadır. Sonra kıyamet gününde aralarında hükmedilmek üzere toplanıp Rablerinin huzuruna getirileceklerdir. Herkesin hak ettiği karşılığı verilecektir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَٱلَّذِينَ كَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِنَا صُمّٞ وَبُكۡمٞ فِي ٱلظُّلُمَٰتِۗ مَن يَشَإِ ٱللَّهُ يُضۡلِلۡهُ وَمَن يَشَأۡ يَجۡعَلۡهُ عَلَىٰ صِرَٰطٖ مُّسۡتَقِيمٖ
Ayetlerimizi yalanlayanlar; duymayan sağırlar, konuşamayan dilsizler gibidir. Bununla birlikte onlar karanlıkta da göremezler. Bu halde olan hiç hidayet bulabilir mi? Allah insanlardan kimleri saptırmak isterse saptırır ve kimlere hidayet etmek isterse de onları hiçbir eğriliği olmayan dosdoğru yola yönelterek hidayet üzerine kılar.
Arabic explanations of the Qur’an:
قُلۡ أَرَءَيۡتَكُمۡ إِنۡ أَتَىٰكُمۡ عَذَابُ ٱللَّهِ أَوۡ أَتَتۡكُمُ ٱلسَّاعَةُ أَغَيۡرَ ٱللَّهِ تَدۡعُونَ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ
-Ey Resul!- Bu müşriklere de ki: Haydi söyleyin bakalım, şayet Allah'ın azabı size gelse ya da geleceği size vadedilen kıyamet kopsa, eğer ibadet ettiklerinizin fayda sağlayıp zararı def etti iddianızda sadıklar iseniz, o vakit sizin başınıza gelen bela ve sıkıntıların giderilmesini Allah'tan başkasından talep eder misiniz?
Arabic explanations of the Qur’an:
بَلۡ إِيَّاهُ تَدۡعُونَ فَيَكۡشِفُ مَا تَدۡعُونَ إِلَيۡهِ إِن شَآءَ وَتَنسَوۡنَ مَا تُشۡرِكُونَ
Gerçekten o vakit sizi yaratan Allah'tan başkasına dua etmezsiniz. Dilerse sizin üzerinizden belayı O def eder, zararı ve sıkıntıyı kaldırır. Çünkü O, bunun sahibi ve buna gücü yetendir. Allah'a ortak koştuğunuz mabutlarınızı ise terkedersiniz. Çünkü onların bir fayda ve zarar vermediklerini iyi bilirsiniz.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَلَقَدۡ أَرۡسَلۡنَآ إِلَىٰٓ أُمَمٖ مِّن قَبۡلِكَ فَأَخَذۡنَٰهُم بِٱلۡبَأۡسَآءِ وَٱلضَّرَّآءِ لَعَلَّهُمۡ يَتَضَرَّعُونَ
-Ey Resul!- Ant olsun ki senden önceki ümmetlere de peygamberler gönderdik. Onları yalanladılar, onların getirdiklerinden yüz çevirdiler. Biz de onları şiddetli fakirlik, bedenlerine zarar veren hastalıklara uğrattık ki, Rablerine boyun eğip yalvarsınlar.
Arabic explanations of the Qur’an:
فَلَوۡلَآ إِذۡ جَآءَهُم بَأۡسُنَا تَضَرَّعُواْ وَلَٰكِن قَسَتۡ قُلُوبُهُمۡ وَزَيَّنَ لَهُمُ ٱلشَّيۡطَٰنُ مَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
Hiç olmazsa azabımız kendilerine gelince Allah'ın onlardan azabı kaldırması için boyun eğip yalvarsalardı, biz de onlara rahmet etseydik. Ancak onlar bunu yapmadı. Bilakis kalpleri katılaştı, başlarına gelenden ibret alıp ders çıkarmadılar. Şeytan onlara yaptıkları küfrü ve günahları güzel gösterdi. Onlar da bulundukları hal üzerine devam ettiler.
Arabic explanations of the Qur’an:
فَلَمَّا نَسُواْ مَا ذُكِّرُواْ بِهِۦ فَتَحۡنَا عَلَيۡهِمۡ أَبۡوَٰبَ كُلِّ شَيۡءٍ حَتَّىٰٓ إِذَا فَرِحُواْ بِمَآ أُوتُوٓاْ أَخَذۡنَٰهُم بَغۡتَةٗ فَإِذَا هُم مُّبۡلِسُونَ
Şiddetli fakirlik ve hastalıklarla kendilerine verilen öğütleri terk edip Allah'ın emirleri ile amel etmediklerinde, onlara rızık kapılarını açarak istidracta bulunduk. Fakirlikten sonra zenginlikleri, hastalıktan sonra onların bedenlerini sağlığa kavuşturduk. Ancak onlar kibirlendiler. Kendilerine verilen nimetlerle saşkınlığa kapıldılar ve azabımız aniden gelip onları yakaladı. Neye uğradıklarını bilemediler, umut ettikleri şeyde ümitsizliğe kapıldılar.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• تشبيه الكفار بالموتى؛ لأن الحياة الحقيقية هي حياة القلب بقَبوله الحق واتباعه طريق الهداية.
Kâfirler, ölülere benzetilmiştir. Çünkü gerçek hayat, kalbin hakkı kabul etmesi ve hidayet yoluna tabi olmaktadır.

• من حكمة الله تعالى في الابتلاء: إنزال البلاء على المخالفين من أجل تليين قلوبهم وردِّهم إلى ربهم.
Allah Teâlâ'nın imtihan etmedeki hikmetlerinden birisi de, bela ve musibetleri emirlerine karşı gelenler üzerine indirmesidir. Böylece onların kalpleri yumuşar da Rablerine dönerler.

• وجود النعم والأموال بأيدي أهل الضلال لا يدل على محبة الله لهم، وإنما هو استدراج وابتلاء لهم ولغيرهم.
Nimet ve servetin dalalet ehlinin elinde olması, Allah'ın onları sevdiğini anlamına gelmez. Ancak bu onlar için istidrac ve başkaları için de bir imtihandır.

فَقُطِعَ دَابِرُ ٱلۡقَوۡمِ ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْۚ وَٱلۡحَمۡدُ لِلَّهِ رَبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ
Böylece o küfür ehlinin tamamı helak edilerek kökü kazındı ve Allah'ın resulleri muzaffer kılındı. Şükür ve övgü yalnızca düşmanlarını helak edip veli kullarına yardım eden alemlerin Rabbine mahsustur.
Arabic explanations of the Qur’an:
قُلۡ أَرَءَيۡتُمۡ إِنۡ أَخَذَ ٱللَّهُ سَمۡعَكُمۡ وَأَبۡصَٰرَكُمۡ وَخَتَمَ عَلَىٰ قُلُوبِكُم مَّنۡ إِلَٰهٌ غَيۡرُ ٱللَّهِ يَأۡتِيكُم بِهِۗ ٱنظُرۡ كَيۡفَ نُصَرِّفُ ٱلۡأٓيَٰتِ ثُمَّ هُمۡ يَصۡدِفُونَ
-Ey Resul!- Bu müşriklere de ki: Haydi bana söyleyin bakalım! Şayet Allah, duymanızı alarak kulaklarınızı sağır etse ve görmenizi alarak gözlerinizi kör etse ve kalplerinizi de mühürleyip hiçbir şey anlamasanız; bu kaybettiklerinizi hangi hak mabud size tekrar geri verebilir? -Ey Resul!- Dikkatle bak, onlara nasıl değişik değişik deliller getiriyoruz? Sonra onlar bu delillerden yüz çeviriyorlar!
Arabic explanations of the Qur’an:
قُلۡ أَرَءَيۡتَكُمۡ إِنۡ أَتَىٰكُمۡ عَذَابُ ٱللَّهِ بَغۡتَةً أَوۡ جَهۡرَةً هَلۡ يُهۡلَكُ إِلَّا ٱلۡقَوۡمُ ٱلظَّٰلِمُونَ
-Ey Resul- Onlara de ki: Haydi söyleyin bakalım! Allah'ın azabı size ansızın veya açıktan açığa ayan beyan gelip çattığı zaman haliniz nice olur. Şüphesiz o azapla ancak Allah'ı küfreden ve rasullerini yalanlayan zalimlerden başkası cezalandırılmaz.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَمَا نُرۡسِلُ ٱلۡمُرۡسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَۖ فَمَنۡ ءَامَنَ وَأَصۡلَحَ فَلَا خَوۡفٌ عَلَيۡهِمۡ وَلَا هُمۡ يَحۡزَنُونَ
Biz göndermiş olduğumuz resullerimizi, ancak iman edip itaat edenleri hiç kesintiye uğramayan ve devamlı olan nimetlerle müjdelemek, küfür ehlini ve günah işleyenleri de şiddetli azap ile korkutmak için göndeririz. Kim resullere iman ederse ve salih amel işlerse, ahiretlerinde karşılaşacaklarından korkmazlar ve aynı zamanda onlar dünyada kaçırmış oldukları kısmetlerine de üzülmezler.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَٱلَّذِينَ كَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِنَا يَمَسُّهُمُ ٱلۡعَذَابُ بِمَا كَانُواْ يَفۡسُقُونَ
Ayetlerimizi yalanlayanlara gelince Allah'a itaat etmenin dışına çıkmaları sebebi ile onlara azap dokunacaktır.
Arabic explanations of the Qur’an:
قُل لَّآ أَقُولُ لَكُمۡ عِندِي خَزَآئِنُ ٱللَّهِ وَلَآ أَعۡلَمُ ٱلۡغَيۡبَ وَلَآ أَقُولُ لَكُمۡ إِنِّي مَلَكٌۖ إِنۡ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَىٰٓ إِلَيَّۚ قُلۡ هَلۡ يَسۡتَوِي ٱلۡأَعۡمَىٰ وَٱلۡبَصِيرُۚ أَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ
-Ey Resul!- Bu müşriklere de ki: Ben size Allah'ın rızık hazineleri bendedir ve bunlar hakkında istediğim gibi tasarrufta bulunuyorum demiyorum. Gaybı bildiğimi de söylemiyorum. Şüphesiz ben gaybtan ancak Allah'ın bana vahiyle hakkında bilgilendirdiği kadarını bilirim. Kendimin bir melek olduğunu da söylemiyorum. Şüphesiz ben Yüce Allah'ın bir resulüyüm. Ancak bana vahyedilene tabi olurum. Bana ait olmayanı da iddia etmem. -Ey Resul!- Onlara de ki: Hiç hakkı görmeyen basireti kör olan kâfir ile hakkı gören ve ona iman eden Mümin bir olur mu? Ey müşrikler! Etrafınızdaki mucizeleri ve harika eserleri akıllarınızla hiç düşünmüyor musunuz?
Arabic explanations of the Qur’an:
وَأَنذِرۡ بِهِ ٱلَّذِينَ يَخَافُونَ أَن يُحۡشَرُوٓاْ إِلَىٰ رَبِّهِمۡ لَيۡسَ لَهُم مِّن دُونِهِۦ وَلِيّٞ وَلَا شَفِيعٞ لَّعَلَّهُمۡ يَتَّقُونَ
-Ey Resul!- Kıyamet gününde Rablerinin huzuruna toplanacak olanları bu Kur'an ile korkut. Onlar için Allah'tan başka ne bir fayda sağlayacak, ne de sıkıntılarını giderecek bir şefaatçileri vardır. Umulur ki emirlerine uyarak ve yasaklarından kaçınarak Allah'tan sakınırlar. İşte bunlar Kur'an'dan istifade edenlerdir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَلَا تَطۡرُدِ ٱلَّذِينَ يَدۡعُونَ رَبَّهُم بِٱلۡغَدَوٰةِ وَٱلۡعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجۡهَهُۥۖ مَا عَلَيۡكَ مِنۡ حِسَابِهِم مِّن شَيۡءٖ وَمَا مِنۡ حِسَابِكَ عَلَيۡهِم مِّن شَيۡءٖ فَتَطۡرُدَهُمۡ فَتَكُونَ مِنَ ٱلظَّٰلِمِينَ
-Ey Resul!- Meclisinden Müslümanların fakirlerini uzaklaştırma. Onlar sabah-akşam Yüce Allah'a ihlas ile ibadet ederler. Müşriklerin ileri gelenlerini karşılamak için onları yanından uzaklaştırma. Bu fakirlerin hesabından sana bir şey yoktur, onların hesabı Rableri katındadır ve senin de hesabından onlara bir şey yoktur. Şayet sen onları meclisinden uzaklaştırırsan, şüphesiz Allah'ın sınırlarını aşanlardan olursun.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• الأنبياء بشر، ليس لهم من خصائص الربوبية شيء البتة، ومهمَّتهم التبليغ، فهم لا يملكون تصرفًا في الكون، فلا يعلمون الغيب، ولا يملكون خزائن رزق ونحو ذلك.
Peygamber beşerdir, rububiyet vasıflarından hiçbirine sahip değildir. Peygamberlerin vazifesi tebliğ etmektir. Kâinatta herhangi bir tasarruf hakkına sahip değillerdir. Gaybı da bilmezler. Rızkın hazinelerine de malik değillerdir.

• اهتمام الداعية بأتباعه وخاصة أولئك الضعفاء الذين لا يبتغون سوى الحق، فعليه أن يقرِّبهم، ولا يقبل أن يبعدهم إرضاء للكفار.
Hakka davet edenin kendisine tabi olanlara özellikle de haktan başka gayesi olmayan fakirlere önem vererek kendisine yakınlaştırması ve kâfirleri razı etmek için onları uzaklaştırmaya rıza göstermemesi gerekir.

• إشارة الآية إلى أهمية العبادات التي تقع أول النهار وآخره.
Ayet, günün başında ve sonunda yapılan ibadetlerin önemine işarette bulunmuştur.

وَكَذَٰلِكَ فَتَنَّا بَعۡضَهُم بِبَعۡضٖ لِّيَقُولُوٓاْ أَهَٰٓؤُلَآءِ مَنَّ ٱللَّهُ عَلَيۡهِم مِّنۢ بَيۡنِنَآۗ أَلَيۡسَ ٱللَّهُ بِأَعۡلَمَ بِٱلشَّٰكِرِينَ
Böylece onları birbirleri ile imtihan ettik. Dünyadaki rızıklarında birbirlerinden farklı kıldık ve kendilerini onunla imtihan ettik ki, zengin olan kâfirler fakir olan müminlere; "Aramızdan Allah'ın kendilerine hidayeti lütuf ve ihsanda bulunduğu kimseler bunlar mı?" desinler. Şayet iman etmek hayırlı bir şey olsaydı bunlar bizden önce iman etmezlerdi. Hâlbuki öncelik bize aittir. Allah, nimetlerine şükredenleri dahi iyi bilen ve böylece onları iman etmeye muvaffak edip uygun hale getirendir. Kâfirleri de en iyi bilen O'dur, onları mahrum bırakır ve iman etmezler. Evet gerçekten onları en iyi bilen Allah'tır.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَإِذَا جَآءَكَ ٱلَّذِينَ يُؤۡمِنُونَ بِـَٔايَٰتِنَا فَقُلۡ سَلَٰمٌ عَلَيۡكُمۡۖ كَتَبَ رَبُّكُمۡ عَلَىٰ نَفۡسِهِ ٱلرَّحۡمَةَ أَنَّهُۥ مَنۡ عَمِلَ مِنكُمۡ سُوٓءَۢا بِجَهَٰلَةٖ ثُمَّ تَابَ مِنۢ بَعۡدِهِۦ وَأَصۡلَحَ فَأَنَّهُۥ غَفُورٞ رَّحِيمٞ
-Ey Resul!- Senin getirdiklerinin sadık olduğuna şahitlik eden, ayetlerimize iman edenler yanına geldikleri zaman onlara ikram olarak onların selamını al. Onları Allah'ın rahmetinin genişliği ile müjdele. Kesinlikle Allah kendi üzerine rahmeti lütuf olarak vacip kıldı. Bu itibarla, içinizden her kim bilmeyerek ve cehalet ile bir kötülük işler, bundan sonra da tövbe eder ve amelini ıslah ederse, şüphesiz Allah işlemiş olduğu günahı bağışlar. Allah kullarından tövbe edenleri bağışlar, onlara merhamet eder.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَكَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ ٱلۡأٓيَٰتِ وَلِتَسۡتَبِينَ سَبِيلُ ٱلۡمُجۡرِمِينَ
Zikredileni sana açıklayıp gösterdiğimiz gibi delillerimizi ve hüccetlerimizi batıl ehline karşı açıklıyoruz. Aynı zamanda günahkârların yolundan ve metotlarından sakınmak, tedbirli ve ihtiyatlı olmak için açıklıyoruz.
Arabic explanations of the Qur’an:
قُلۡ إِنِّي نُهِيتُ أَنۡ أَعۡبُدَ ٱلَّذِينَ تَدۡعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِۚ قُل لَّآ أَتَّبِعُ أَهۡوَآءَكُمۡ قَدۡ ضَلَلۡتُ إِذٗا وَمَآ أَنَا۠ مِنَ ٱلۡمُهۡتَدِينَ
-Ey Resul!- De ki: Şüphesiz Allah, beni sizin Allah'tan başka ibadet ettiklerinize ibadet etmekten yasakladı. -Ey Resul!- De ki: Allah'tan başkasına ibadet etmekte sizin hevâlarınıza uymam. Eğer ben bunda sizin arzularınıza uyduğum takdirde hak yoldan sapanlardan olurum ve onu bir daha bulamam. Bu, Allah'ın katından gelen delili bırakıp hevâsının yoluna sapanın hali böyledir.
Arabic explanations of the Qur’an:
قُلۡ إِنِّي عَلَىٰ بَيِّنَةٖ مِّن رَّبِّي وَكَذَّبۡتُم بِهِۦۚ مَا عِندِي مَا تَسۡتَعۡجِلُونَ بِهِۦٓۚ إِنِ ٱلۡحُكۡمُ إِلَّا لِلَّهِۖ يَقُصُّ ٱلۡحَقَّۖ وَهُوَ خَيۡرُ ٱلۡفَٰصِلِينَ
-Ey Resul!- Bu müşriklere de ki: Muhakkak ben Rabbimden apaçık bir burhan üzereyim. Hevâ üzerine değilim. Siz bu burhanı yalanladınız. Sizin çabuk gelmesini istediğiniz azap ve harikulade mucizeler benim yanımda değildir. Şüphesiz bu Allah'ın elindedir. Hüküm -sizin talep ettiğiniz şeyler ile ilgili olanlar da- yalnız Allah’a aittir. O hakkı söyler ve onunla hükmeder. O -Subhanehu veTeâlâ- hak ile batılı birbirinden ayırt edenlerin ve açıklayanların en hayırlısıdır.
Arabic explanations of the Qur’an:
قُل لَّوۡ أَنَّ عِندِي مَا تَسۡتَعۡجِلُونَ بِهِۦ لَقُضِيَ ٱلۡأَمۡرُ بَيۡنِي وَبَيۡنَكُمۡۗ وَٱللَّهُ أَعۡلَمُ بِٱلظَّٰلِمِينَ
-Ey Resul!- Onlara de ki: Eğer sizin acele istediğiniz azap bende ve benim elimde olsaydı, onu üzerinize indirirdim. O zaman da benimle sizin aranızda olan iş bitmiş olurdu. Şüphesiz Allah, zalimlere ne kadar mühlet verip ve onları ne zaman cezalandıracağını en iyi bilendir.
Arabic explanations of the Qur’an:
۞ وَعِندَهُۥ مَفَاتِحُ ٱلۡغَيۡبِ لَا يَعۡلَمُهَآ إِلَّا هُوَۚ وَيَعۡلَمُ مَا فِي ٱلۡبَرِّ وَٱلۡبَحۡرِۚ وَمَا تَسۡقُطُ مِن وَرَقَةٍ إِلَّا يَعۡلَمُهَا وَلَا حَبَّةٖ فِي ظُلُمَٰتِ ٱلۡأَرۡضِ وَلَا رَطۡبٖ وَلَا يَابِسٍ إِلَّا فِي كِتَٰبٖ مُّبِينٖ
Gaybın hazineleri yalnız Allah'ın elindedir. Onları, kendisinden başka kimse bilmez. Karada bulunan hayvan, bitki, cansız bütün varlıkları bilir. Denizde bulunan bütün hayvan, bitki ve cansız olanları da bilir. Herhangi bir yerde bir yaprak düşse, yeryüzünde saklı herbir tane, yaş ve kuru olan her bir şey apaçık bir kitapta Levh-i Mahfuz'da bulunmaktadır.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• الله تعالى يجعل العباد بعضهم فتنة لبعض، فتتفاوت درجاتهم في الرزق وفي الكفر والإيمان، والكفر والإيمان ليس منوطًا بسعة الرزق وضيقه.
Allah Teâlâ kulların bazılarını bazılarına fitne kılar. Rızıkta, küfür ve iman etmede dereceleri birbirlerinden farklıdır. Rızkın genişliği ve darlığı küfür ve imana bağlı değildir.

• من أخلاق الداعية طلاقة الوجه وإلقاء التحية والتبسط والسرور بأصحابه.
Güler yüzlü olmak, selam vermek, sade olmak ve arkadaşlarının mutluluğu ile mutluluk duymak davetçi olan kimsenin ahlakındandır.

• على الداعية اجتناب الأهواء في عقيدته ومنهجه وسلوكه.
Hakka davet eden kimse akidesinde, menhecinde ve davranışlarında hevâ ve hevesten sakınmalıdır.

• إثبات تفرد الله عز وجل بعلم الغيب وحده لا شريك له، وسعة علمه في ذلك، وأنه لا يفوته شيء ولا يعزب عنه من مخلوقاته شيء إلا وهو مثبت مدوَّن عنده سبحانه بأدق تفاصيله.
Gayb ilminde Allah -Azze ve Celle-'in tek başına olduğu, hiç bir ortağının bulunmadığı ve bu hususta ilminin genişliği ispat edilmiştir. Şüphesiz hiçbir şey O'na gizli kalmaz ve mahlukatı hakkında hiçbir şeyi unutmaz. Her şey en ince ayrıntısına kadar Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'nın katında yazılmış kayıt altındadır.

وَهُوَ ٱلَّذِي يَتَوَفَّىٰكُم بِٱلَّيۡلِ وَيَعۡلَمُ مَا جَرَحۡتُم بِٱلنَّهَارِ ثُمَّ يَبۡعَثُكُمۡ فِيهِ لِيُقۡضَىٰٓ أَجَلٞ مُّسَمّٗىۖ ثُمَّ إِلَيۡهِ مَرۡجِعُكُمۡ ثُمَّ يُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمۡ تَعۡمَلُونَ
Allah uyuduğunuz esnada ruhlarınızı geçici olarak kabzedendir. Gündüzleri ne işlediğinizi en iyi bilendir. Sonra siz uyurken kabzettiği ruhlarınızı gündüz işlerinizi yerine getirebilmeniz için geri verir. Allah katında takdir edilen eceliniz bitene kadar bu böyle devam eder. Sonra kıyamet gününde diriltilerek dönüşünüz yalnız O'nadır. Sonra dünya hayatında ne yaptığınızı sizlere haber verecek ve yaptıklarınızın karşılığını verecektir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَهُوَ ٱلۡقَاهِرُ فَوۡقَ عِبَادِهِۦۖ وَيُرۡسِلُ عَلَيۡكُمۡ حَفَظَةً حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءَ أَحَدَكُمُ ٱلۡمَوۡتُ تَوَفَّتۡهُ رُسُلُنَا وَهُمۡ لَا يُفَرِّطُونَ
Yüce Allah kulları üstünde mutlak galip olan; her hususta onlardan yüce ve üstlerinde olan, her şeyin kendisine boyun eğdiği, Allah -Subhanehu ve Teâlâ- Celaline yakışır bir şekilde kullarının üzerinde olandır. -Ey insanlar!- Sizden birinin eceli sona erip ölüm meleği ve yardımcıları onun ruhunu alana kadar amellerini kaydedecek değerli melekleri size gönderir. Zira onlar emredildikleri hususta hiçbir kusur yapmazlar.
Arabic explanations of the Qur’an:
ثُمَّ رُدُّوٓاْ إِلَى ٱللَّهِ مَوۡلَىٰهُمُ ٱلۡحَقِّۚ أَلَا لَهُ ٱلۡحُكۡمُ وَهُوَ أَسۡرَعُ ٱلۡحَٰسِبِينَ
Sonra canları alınanların hepsinin ruhları amellerinin karşılığını almaları için gerçek sahipleri olan Yüce Allah'a döndürülür. Onlar hakkında adil hüküm ve geçerli hüküm O'na aittir. O sizi ve amellerinizi sayıp hesap görmede en hızlı olandır.
Arabic explanations of the Qur’an:
قُلۡ مَن يُنَجِّيكُم مِّن ظُلُمَٰتِ ٱلۡبَرِّ وَٱلۡبَحۡرِ تَدۡعُونَهُۥ تَضَرُّعٗا وَخُفۡيَةٗ لَّئِنۡ أَنجَىٰنَا مِنۡ هَٰذِهِۦ لَنَكُونَنَّ مِنَ ٱلشَّٰكِرِينَ
-Ey Resul!- Bu müşriklere de ki: Kara ve denizin karanlıklarından karşılaştığınız ölümcül tehlikelerinden sizi kim kurtarır ve selamete kavuşturur? Yalnızca O'na boyun eğerek ve itaat ederek açıktan ve gizliden; "Rabbimiz bizi bu ölümcül tehlikelerden selamette kılarsa bize bahşetmiş olduğu nimetlerine şükredenlerden oluruz ve Ondan başkasına ibadet etmeyiz" diye dua edersiniz.
Arabic explanations of the Qur’an:
قُلِ ٱللَّهُ يُنَجِّيكُم مِّنۡهَا وَمِن كُلِّ كَرۡبٖ ثُمَّ أَنتُمۡ تُشۡرِكُونَ
-Ey Resul!- Onlara de ki: "Sizi ondan ve bütün sıkıntılardan kurtaracak ve selamete kavuşturacak olan Allah'tır. Böyle olduğu halde siz refah ve mutluluk döneminde O'na başkalarını şirk koşuyorsunuz. Yapmış olduğunuzdan daha büyük zulüm var mıdır?"
Arabic explanations of the Qur’an:
قُلۡ هُوَ ٱلۡقَادِرُ عَلَىٰٓ أَن يَبۡعَثَ عَلَيۡكُمۡ عَذَابٗا مِّن فَوۡقِكُمۡ أَوۡ مِن تَحۡتِ أَرۡجُلِكُمۡ أَوۡ يَلۡبِسَكُمۡ شِيَعٗا وَيُذِيقَ بَعۡضَكُم بَأۡسَ بَعۡضٍۗ ٱنظُرۡ كَيۡفَ نُصَرِّفُ ٱلۡأٓيَٰتِ لَعَلَّهُمۡ يَفۡقَهُونَ
-Ey Resul!- Onlara de ki: Allah, üstünüzden (gökten) taş, yıldırım, tufan gibi veya altınızdan deprem, yere geçirme ve kalplerinizin arasında ihtilaf sokarak herkesin kendi hevâsına uyup birbirinizle savaşması gibi azap göndermeye kadirdir. -Ey Resul! Dikkatli bir şekilde düşün: Onlar senin getirdiğinin hak olduğunu anlasınlar diye delilleri ve burhanları nasıl da çeşitli kılıp açıklıyoruz. Şüphesiz onların yanında bulunanlar batılın ta kendisidir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَكَذَّبَ بِهِۦ قَوۡمُكَ وَهُوَ ٱلۡحَقُّۚ قُل لَّسۡتُ عَلَيۡكُم بِوَكِيلٖ
Kavmin bu Kur'an'ı yalanladı. O Allah katından gönderildiğinde hiçbir şüphe bulunmayan hak olandır. -Ey Resul!- Onlara de ki: Ben sizin üzerinizde bir vekil (gözcü) değilim. Ben ancak size gelecek şiddetli bir azaptan önce uyarıcıyım.
Arabic explanations of the Qur’an:
لِّكُلِّ نَبَإٖ مُّسۡتَقَرّٞۚ وَسَوۡفَ تَعۡلَمُونَ
Her haberin gerçekleşeceği bir vakti ve son bulacağı bir akıbeti vardır. Geleceğinizin ve akıbetinizin haberi de bu türdendir. Kıyamet gününde tekrar dirildiğinizde bunu bilip, anlayacaksınız.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَإِذَا رَأَيۡتَ ٱلَّذِينَ يَخُوضُونَ فِيٓ ءَايَٰتِنَا فَأَعۡرِضۡ عَنۡهُمۡ حَتَّىٰ يَخُوضُواْ فِي حَدِيثٍ غَيۡرِهِۦۚ وَإِمَّا يُنسِيَنَّكَ ٱلشَّيۡطَٰنُ فَلَا تَقۡعُدۡ بَعۡدَ ٱلذِّكۡرَىٰ مَعَ ٱلۡقَوۡمِ ٱلظَّٰلِمِينَ
-Ey Resul!- Eğer müşriklerin ayetlerimiz hakkında ileri geri alay ederek konuştuklarını görürsen, onlar ayetlerimizle alay edip ileri geri konuşmayı bırakıp başka bir söze geçinceye kadar onlardan uzaklaş. Eğer şeytan bunu sana unutturduğu için onlarla oturmaya devam edersen hatırladığında onların meclisini terk et ve bu haddi aşanlarla beraber aynı yerde bulunma.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• إثبات أن النومَ موتٌ، وأن الأرواح تُقْبض فيه، ثم تُرَد عند الاستيقاظ.
Uykunun ölüm (gibi) olduğu ispat edilmiştir. Ruhlar uyurken kabzedilir. Sonra da uyanıldığı esnada tekrardan bedenlerine geri döndürülür.

• الاستدلال على استحقاق الله تعالى للألوهية بدليل الفطرة، فإن أهل الكفر يؤمنون بالله تعالى ويرجعون لفطرتهم عند الاضطرار والوقوع في المهالك، فيسألون الله تعالى وحده.
Fıtri delil ile Allah Teâlâ'nın uluhiyeti hak ettiği kanıtlanmıştır. Şüphesiz ki küfür ehli, darda kaldıklarında ve tehlikeli durumlarda fıtratlarına dönerek Allah Teâlâ'ya iman eder ve yalnızca Allah Teâlâ'dan isterler.

• إلزام المشركين بمقتضى سلوكهم، وإقامة الدليل على انقلاب فطرتهم، بكونهم يستغيثون بالله وحده في البحر عند الشدة، ويشركون به حين يسلمهم وينجيهم إلى البر.
Davranışlarından dolayı şirk koşanlar köşeye sıkıştırılmış ve fıtratlarının değiştiği gözler önüne serilerek onlara hüccet ikame edilmiştir. Zira onlar denizde şiddet anında yalnızca Yüce Allah'tan yardım ister, onları kurtarıp sağ salim karaya ulaştırdığında ise O'na şirk koşarlar.

• عدم جواز الجلوس في مجالس أهل الباطل واللغو، ومفارقتُهم، وعدم العودة لهم إلا في حال إقلاعهم عن ذلك.
Batıl ve boş işler ile uğraşanların meclisinde oturmak yasaklanmış, onları terk etmek ve içinde bulundukları hali düzeltmedikleri müddetçe onların yanlarına dönülmemesi emredilmiştir.

وَمَا عَلَى ٱلَّذِينَ يَتَّقُونَ مِنۡ حِسَابِهِم مِّن شَيۡءٖ وَلَٰكِن ذِكۡرَىٰ لَعَلَّهُمۡ يَتَّقُونَ
Emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınarak Yüce Allah'a karşı takvalı olanlar için zalimlerin hesabından hiçbir sorumluluk yoktur. Ancak işledikleri münkerler hakkında onları men etmeleri gerekir. Umulur ki Allah'tan korkar ve emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınırlar.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَذَرِ ٱلَّذِينَ ٱتَّخَذُواْ دِينَهُمۡ لَعِبٗا وَلَهۡوٗا وَغَرَّتۡهُمُ ٱلۡحَيَوٰةُ ٱلدُّنۡيَاۚ وَذَكِّرۡ بِهِۦٓ أَن تُبۡسَلَ نَفۡسُۢ بِمَا كَسَبَتۡ لَيۡسَ لَهَا مِن دُونِ ٱللَّهِ وَلِيّٞ وَلَا شَفِيعٞ وَإِن تَعۡدِلۡ كُلَّ عَدۡلٖ لَّا يُؤۡخَذۡ مِنۡهَآۗ أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ أُبۡسِلُواْ بِمَا كَسَبُواْۖ لَهُمۡ شَرَابٞ مِّنۡ حَمِيمٖ وَعَذَابٌ أَلِيمُۢ بِمَا كَانُواْ يَكۡفُرُونَ
-Ey Rasûl- Dinlerini oyun ve eğlence edinen, onunla alay edip dalga geçen müşrikleri bırak. Dünya hayatının geçici serveti onları aldattı. -Ey Peygamber!- İnsanlara Kur'an ile nasihat et ki, kazandığı günahlar sebebi ile hiçbir nefis helak olmaya sürüklenmesin. Zira o, nefis için Allah'tan başka yardım alacağı ne bir dost, ne de kıyamet gününde kendisinden Allah'ın azabını engelleyecek bir şefaatçi vardır. O, Allah'ın azabından kurtulmak için neyi fidye olarak verse, yine de ondan alınıp kabul edilmez. İşte işlemiş oldukları günahlarla kendi nefislerini helaka sürükleyenler için kıyamet gününde yakıp kavuran içecek ve içinde bulundukları küfürden dolayı can yakıcı azap vardır.
Arabic explanations of the Qur’an:
قُلۡ أَنَدۡعُواْ مِن دُونِ ٱللَّهِ مَا لَا يَنفَعُنَا وَلَا يَضُرُّنَا وَنُرَدُّ عَلَىٰٓ أَعۡقَابِنَا بَعۡدَ إِذۡ هَدَىٰنَا ٱللَّهُ كَٱلَّذِي ٱسۡتَهۡوَتۡهُ ٱلشَّيَٰطِينُ فِي ٱلۡأَرۡضِ حَيۡرَانَ لَهُۥٓ أَصۡحَٰبٞ يَدۡعُونَهُۥٓ إِلَى ٱلۡهُدَى ٱئۡتِنَاۗ قُلۡ إِنَّ هُدَى ٱللَّهِ هُوَ ٱلۡهُدَىٰۖ وَأُمِرۡنَا لِنُسۡلِمَ لِرَبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ
-Ey Resul!- Bu müşriklere de ki: Allah'tan başka fayda ve zarar vermeye muktedir olmayan, bize fayda ve zarar vermeye güç sahibi olmayan putlara mı ibadet edelim? Bizi iman etmeye muvaffak kılmışken Allah'tan yüz mü çevirelim? Şeytanların sapıttığı kimse gibi mi olalım? O kimseyi bıraktığında yolunu bulamayan şaşkın olur. Hâlbuki, bu kimsenin doğru yolda olan ve kendisini hak yola davet eden arkadaşları vardır. Ancak onların davet ettikleri hak yola gelmekten kaçınır. -Ey Resul!- Onlara de ki: Allah'ın hidayeti doğru yolun ta kendisidir. Allah -Subhanehu ve Teâlâ- bize O'nu birleyip, ibadeti yalnızca kendisine has kılarak boyun eğmemizi emretti. O alemlerin Rabbidir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَأَنۡ أَقِيمُواْ ٱلصَّلَوٰةَ وَٱتَّقُوهُۚ وَهُوَ ٱلَّذِيٓ إِلَيۡهِ تُحۡشَرُونَ
Yüce Allah bize en güzel bir şekilde namaz kılmamızı, emirlerine uymamızı ve yasaklarından sakınarak takvalı olmamızı emretti. İşlemiş oldukları amellerinin karşılığını vermek için kıyamet günü, huzurunda kullarını tek başına toplayacak olan O'dur.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَهُوَ ٱلَّذِي خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ بِٱلۡحَقِّۖ وَيَوۡمَ يَقُولُ كُن فَيَكُونُۚ قَوۡلُهُ ٱلۡحَقُّۚ وَلَهُ ٱلۡمُلۡكُ يَوۡمَ يُنفَخُ فِي ٱلصُّورِۚ عَٰلِمُ ٱلۡغَيۡبِ وَٱلشَّهَٰدَةِۚ وَهُوَ ٱلۡحَكِيمُ ٱلۡخَبِيرُ
O - Subhanehu ve Teâlâ- gökleri ve yeri hak ile yaratandır. Allah bir şeye, "Ol!" dediği gün, hemen oluverir. Kıyamet gününde, "Kalkınız!" dediği zaman hep birlikte kalkarlar. Sözü haktır ve meydana gelmesi ile ilgili en ufak bir şüphe de yoktur. Kıyamet günü İsrafil Sûr'a ikinci kez üflediğinde mülk yalnızca Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'ya aittir. Gizliyi de görüneni de bilendir. O, yaratmasında ve idaresinde yegâne hikmet sahibidir. O, her şeyden haberdardır, hiçbir şey O'na gizli kalmaz. O'nun katında işlerin gizli saklı olanları açık görünenleri gibidir.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• الداعية إلى الله تعالى ليس مسؤولًا عن محاسبة أحد، بل هو مسؤول عن التبليغ والتذكير.
Allah Teâlâ'ya davet eden kimse, hiç kimsenin hesabından sorumlu değildir. Bilakis o tebliğ etmek ve hatırlatmakla sorumludur.

• الوعظ من أعظم وسائل إيقاظ الغافلين والمستكبرين.
Gâfil ve kibirli olanları uyarmak için en etkili metotlardan birisi de onlara nasihatta bulunmaktır.

• من دلائل التوحيد: أن من لا يملك نفعًا ولا ضرًّا ولا تصرفًا، هو بالضرورة لا يستحق أن يكون إلهًا معبودًا.
Tevhidin bir göstergesi de; fayda, zarar ve tasarruf hakkına sahip olmayanın, ibadet edilecek ilah olmayı hak etmediği gerçeğinin kesin olarak bilinmesidir.

۞ وَإِذۡ قَالَ إِبۡرَٰهِيمُ لِأَبِيهِ ءَازَرَ أَتَتَّخِذُ أَصۡنَامًا ءَالِهَةً إِنِّيٓ أَرَىٰكَ وَقَوۡمَكَ فِي ضَلَٰلٖ مُّبِينٖ
-Ey Resul!- İbrahim -aleyhisselam-'ın babası müşrik olan Azer'e şöyle dediğini hatırla! Ey babacığım! Putları Allah'tan başka ibadet edilen ilahlar mı ediniyorsun? Gerçekten ben, seni ve putlara tapan kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum. Allah'tan başkasına ibadet ederek hak yoldan sapmanızı hayretle karşılıyorum. O -Subhanehu ve Teâlâ- hak olan ilahtir. Diğer ibadet edilenler ise batıl ilahlardır.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَكَذَٰلِكَ نُرِيٓ إِبۡرَٰهِيمَ مَلَكُوتَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ وَلِيَكُونَ مِنَ ٱلۡمُوقِنِينَ
Nasıl ona babasının ve kavminin sapıklığını gösterdiysek, yer ve göklerin geniş olan mülkünü de gösterdik ki; bu geniş olan mülkü Allah'ın vahdaniyetine ve yalnızca ibadeti hak ettiğine delil olarak getirsin. Böylece Yüce Allah'ın tek olduğuna, hiçbir ortağının bulunmadığına ve O'nun her şeye kadir olduğuna kesin olarak iman edenlerden olsun.
Arabic explanations of the Qur’an:
فَلَمَّا جَنَّ عَلَيۡهِ ٱلَّيۡلُ رَءَا كَوۡكَبٗاۖ قَالَ هَٰذَا رَبِّيۖ فَلَمَّآ أَفَلَ قَالَ لَآ أُحِبُّ ٱلۡأٓفِلِينَ
Gece karanlığı bastırınca bir yıldız gördü. Rabbim budur, dedi. Fakat yıldız batınca, batanları sevmem. Çünkü hak ilah mevcuttur, kaybolmaz, dedi.
Arabic explanations of the Qur’an:
فَلَمَّا رَءَا ٱلۡقَمَرَ بَازِغٗا قَالَ هَٰذَا رَبِّيۖ فَلَمَّآ أَفَلَ قَالَ لَئِن لَّمۡ يَهۡدِنِي رَبِّي لَأَكُونَنَّ مِنَ ٱلۡقَوۡمِ ٱلضَّآلِّينَ
Ay'ı doğarken görünce, Rabbim budur, dedi. Fakat o da batınca, eğer Allah beni tevhidine ve yalnız kendisine ibadet etmeye muvaffak kılmazsa, muhakkak ki ben hak dinden uzak olan bir topluluktan olurum, dedi.
Arabic explanations of the Qur’an:
فَلَمَّا رَءَا ٱلشَّمۡسَ بَازِغَةٗ قَالَ هَٰذَا رَبِّي هَٰذَآ أَكۡبَرُۖ فَلَمَّآ أَفَلَتۡ قَالَ يَٰقَوۡمِ إِنِّي بَرِيٓءٞ مِّمَّا تُشۡرِكُونَ
Güneşi doğarken gördüğü zaman: "Bu doğan benim Rabbimdir, bu doğan yıldız ve Ay'dan daha büyüktür", Güneş batınca dedi ki: "Ey kavmim! Ben sizin Allah'a şirk koştuğunuz şeylerden beriyim", dedi.
Arabic explanations of the Qur’an:
إِنِّي وَجَّهۡتُ وَجۡهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ حَنِيفٗاۖ وَمَآ أَنَا۠ مِنَ ٱلۡمُشۡرِكِينَ
Ben daha önce benzersiz bir şekilde gökleri ve yeri yaratana dinimi halis kıldım, şirkten halis tevhide meylettim ve O'nunla beraber başkalarına ibadet eden müşriklerden de değilim.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَحَآجَّهُۥ قَوۡمُهُۥۚ قَالَ أَتُحَٰٓجُّوٓنِّي فِي ٱللَّهِ وَقَدۡ هَدَىٰنِۚ وَلَآ أَخَافُ مَا تُشۡرِكُونَ بِهِۦٓ إِلَّآ أَن يَشَآءَ رَبِّي شَيۡـٔٗاۚ وَسِعَ رَبِّي كُلَّ شَيۡءٍ عِلۡمًاۚ أَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ
Müşrik kavmi onunla Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'nın birliği hakkında tartışmaya girdiler ve onu, putları ile korkuttular. (İbrahim) Onlara dedi ki: Allah'ın birliği ve ibadetin yalnızca O'na yapılması hususunda benimle mi tartışıyorsunuz? Rabbim beni buna muvaffak kıldı ve ben putlarınızdan korkmuyorum. Şüphesiz sizin putlarınızın zarar vermeye güçleri yok ki, bana zarar verebilsin ve menfaat vermeye de güçleri yok ki, bana bir fayda versin. Ancak Allah dilerse bunlar gerçekleşir. Allah'ın her şeyi bilmesi ile göklerde ve yerde olan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. -Ey kavmim!- Allah'ı küfrediyor ve O'na şirk koşuyor olmanızdan ibret alıp yalnızca Allah'a iman etmeyecek misiniz?
Arabic explanations of the Qur’an:
وَكَيۡفَ أَخَافُ مَآ أَشۡرَكۡتُمۡ وَلَا تَخَافُونَ أَنَّكُمۡ أَشۡرَكۡتُم بِٱللَّهِ مَا لَمۡ يُنَزِّلۡ بِهِۦ عَلَيۡكُمۡ سُلۡطَٰنٗاۚ فَأَيُّ ٱلۡفَرِيقَيۡنِ أَحَقُّ بِٱلۡأَمۡنِۖ إِن كُنتُمۡ تَعۡلَمُونَ
Buna hiçbir deliliniz olmadığı halde Allah'ın yarattığı bir varlığı O'na şirk koştuğunuzda sizler korkmuyorsunuz da, nasıl olur da benim Allah'tan başka ibadet ettiğiniz putlardan korkmamı beklersiniz? Bu iki topluluktan; muvahhitler ve müşrikler topluluğundan hangisi güven ve emanette olmaya daha hak sahibidir? Eğer hangisinin evla olduğunu biliyorsanız ona tabi olunuz. Şüphesiz bu iki topluluğun evla olanı, Mümin ve muvahhitler topluluğudur.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• الاستدلال على الربوبية بالنظر في المخلوقات منهج قرآني.
Yaratılmış mahlukata bakarak rububiyete delil getirmek Kur'anî bir metottur.

• الدلائل العقلية الصريحة توصل إلى ربوبية الله.
Açık akli deliller Allah'ın rububiyetine ulaştırır.

ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَلَمۡ يَلۡبِسُوٓاْ إِيمَٰنَهُم بِظُلۡمٍ أُوْلَٰٓئِكَ لَهُمُ ٱلۡأَمۡنُ وَهُم مُّهۡتَدُونَ
Allah'a iman edip O'nun şeriatına tabi olanlar ve imanlarına şirk karıştırmayanlar var ya; işte selâmet ve emniyet yalnız onlar içindir. Onlar muvaffak olanlardır. Rableri onları doğru yola muvaffak kılmıştır.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَتِلۡكَ حُجَّتُنَآ ءَاتَيۡنَٰهَآ إِبۡرَٰهِيمَ عَلَىٰ قَوۡمِهِۦۚ نَرۡفَعُ دَرَجَٰتٖ مَّن نَّشَآءُۗ إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَلِيمٞ
İşte bu hüccet Yüce Allah'ın şu buyruğudur: "Öyleyse iki taraftan hangisi güvende olmaya layıktır?" Bu delil ile İbrahim, kavmine karşı galip gelip, onların delillerini çürütmüştür. Bu bizim hüccetimizdir ve biz kavmine karşı bu delilleri verip onlarla delil getirmeye muvaffak kıldık. Biz dilediğimiz kullarımızın dünyada ve ahirette derecelerini yükseltiriz. -Ey Resul- Şüphesiz ki senin Rabbin yaratma ve idare etmede hikmet sahibidir, kullarını hakkıyla bilendir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَوَهَبۡنَا لَهُۥٓ إِسۡحَٰقَ وَيَعۡقُوبَۚ كُلًّا هَدَيۡنَاۚ وَنُوحًا هَدَيۡنَا مِن قَبۡلُۖ وَمِن ذُرِّيَّتِهِۦ دَاوُۥدَ وَسُلَيۡمَٰنَ وَأَيُّوبَ وَيُوسُفَ وَمُوسَىٰ وَهَٰرُونَۚ وَكَذَٰلِكَ نَجۡزِي ٱلۡمُحۡسِنِينَ
İbrahim'e oğlu İshak ve torunu Yakup'u ihsan edip rızıklandırdık. Her birini hidayete ve doğru yola erdirdik. Daha önce de, Nuh'u hak yola muvaffak kıldık. Nuh'un soyundan Dâvûd, Dâvûd'un oğlu Süleyman, Eyyub, Yusuf, Musa ve Musa'nın kardeşi Harun -aleyhimusselam-'ın hepsini hak yoluna iletmiştik. İşte biz bu güzel mükâfatla peygamberleri mükâfatlandırdığımız gibi peygamberlerden başka iyi davrananları da iyiliklerinden dolayı böyle mükâtlandırırız.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَزَكَرِيَّا وَيَحۡيَىٰ وَعِيسَىٰ وَإِلۡيَاسَۖ كُلّٞ مِّنَ ٱلصَّٰلِحِينَ
Aynı şekilde Zekeriyya, Yahyâ, Meryem oğlu İsâ ve İlyas -aleyhimusselam-'ın hepsini de muvaffak kıldık. Bu peygamberlerin hepsi Allah'ın resul olarak seçtiği salihlerdendir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَإِسۡمَٰعِيلَ وَٱلۡيَسَعَ وَيُونُسَ وَلُوطٗاۚ وَكُلّٗا فَضَّلۡنَا عَلَى ٱلۡعَٰلَمِينَ
Aynı şekilde İsmail, Elyesa, Yûnus ve Lût -aleyhimusselam-'ı muvaffak kıldık. Bütün bu peygamberleri ve başlarında peygamberimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve selem-'i alemlere üstün kıldık.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَمِنۡ ءَابَآئِهِمۡ وَذُرِّيَّٰتِهِمۡ وَإِخۡوَٰنِهِمۡۖ وَٱجۡتَبَيۡنَٰهُمۡ وَهَدَيۡنَٰهُمۡ إِلَىٰ صِرَٰطٖ مُّسۡتَقِيمٖ
Onların babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden muvaffak olmasını dilediğimiz kimseleri muvaffak kıldık. Biz Allah'ın tevhit ve itaat yolu olan dosdoğru yola girmeleri için onları muvaffak kıldık.
Arabic explanations of the Qur’an:
ذَٰلِكَ هُدَى ٱللَّهِ يَهۡدِي بِهِۦ مَن يَشَآءُ مِنۡ عِبَادِهِۦۚ وَلَوۡ أَشۡرَكُواْ لَحَبِطَ عَنۡهُم مَّا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
Onlar için hasıl olan başarı Allah'ın muvaffak kılmasıdır. O dilediği kullarını muvaffak kılar. Eğer Allah'a bir başkasını ortak koşarsalar amelleri boşa giderdi. Çünkü şirk salih ameli iptal eder.
Arabic explanations of the Qur’an:
أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ ءَاتَيۡنَٰهُمُ ٱلۡكِتَٰبَ وَٱلۡحُكۡمَ وَٱلنُّبُوَّةَۚ فَإِن يَكۡفُرۡ بِهَا هَٰٓؤُلَآءِ فَقَدۡ وَكَّلۡنَا بِهَا قَوۡمٗا لَّيۡسُواْ بِهَا بِكَٰفِرِينَ
İşte zikredilen bu peygamberlere kitap, hikmet ve peygamberlik verdik. Eğer senin kavmin kendilerine verdiğimiz bu üç şeyden birini küfreder iseler, biz bunları küfredip inkâr etmeyen bir kavmi hazır hale getirdik. Bilakis onlar buna iman edip sımsıkı sarılmışlardır. Onlar muhacir, ensar ve kıyamete kadar onlara iyilikle tabi olanlardır.
Arabic explanations of the Qur’an:
أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ هَدَى ٱللَّهُۖ فَبِهُدَىٰهُمُ ٱقۡتَدِهۡۗ قُل لَّآ أَسۡـَٔلُكُمۡ عَلَيۡهِ أَجۡرًاۖ إِنۡ هُوَ إِلَّا ذِكۡرَىٰ لِلۡعَٰلَمِينَ
İşte bu peygamberler ve onlarla birlikte zikredilen babaları, çocukları ve kardeşleri gerçekten hidayet ehlidir. Onları örnek al ve tabi ol. -Ey Resul!- Kavmine de ki: Bu Kur'an'ı tebliğ etmeme karşılık sizden bir şey istemiyorum. Kur'an ancak insan ve cinler alemini dosdoğru yola götürmek için öğütten başka bir şey değildir.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• من فضائل التوحيد أنه يضمن الأمن للعبد، خاصة في الآخرة حين يفزع الناس.
Tevhidin faziletinden bir tanesi de özellikle ahirette insanların korku içinde oldukları zaman kul için emniyette olmasını garanti eder.

• تُقَرِّر الآيات أن جميع من سبق من الأنبياء إنما بَلَّغوا دعوتهم بتوفيق الله تعالى لا بقدرتهم.
Ayetler geçmiş bütün peygamberlerin davetlerini kendi başarı ve güçleri ile değil sadece Allah Teâlâ'nın muvaffak kılması ile tebliğ ettiklerini ifade etmektedir.

• الأنبياء يشتركون جميعًا في الدعوة إلى توحيد الله تعالى مع اختلاف بينهم في تفاصيل التشريع.
Peygamberlerin emrettikleri şeriatlerin tafsilatları birbirinden farklıdır. Ancak her birinin Allah Teâlâ'nın birliğine/tevhide davet etmeleri ortaktır.

• الاقتداء بالأنبياء سنة محمودة، وخاصة في أصول التوحيد.
Özellikle tevhit ile ilgili aslî prensiplerinde peygamberleri örnek almak övülmeye layık bir yoldur.

وَمَا قَدَرُواْ ٱللَّهَ حَقَّ قَدۡرِهِۦٓ إِذۡ قَالُواْ مَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ عَلَىٰ بَشَرٖ مِّن شَيۡءٖۗ قُلۡ مَنۡ أَنزَلَ ٱلۡكِتَٰبَ ٱلَّذِي جَآءَ بِهِۦ مُوسَىٰ نُورٗا وَهُدٗى لِّلنَّاسِۖ تَجۡعَلُونَهُۥ قَرَاطِيسَ تُبۡدُونَهَا وَتُخۡفُونَ كَثِيرٗاۖ وَعُلِّمۡتُم مَّا لَمۡ تَعۡلَمُوٓاْ أَنتُمۡ وَلَآ ءَابَآؤُكُمۡۖ قُلِ ٱللَّهُۖ ثُمَّ ذَرۡهُمۡ فِي خَوۡضِهِمۡ يَلۡعَبُونَ
Müşrikler, Allah'ın peygamberi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- için "Allah hiçbir beşere vahiyden bir şey indirmedi" dedikleri zaman Allah'ı gereği gibi yüceltmediler. -Ey Rasûl!- Onlara de ki: Kavmi için nur, hidayet ve manevi rehber olması için Tevrat'ı Musa'ya indiren kimdir? Yahudiler hevalarına uygun olanı kâğıtlara yazıp açıklıyorlar, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in vasfı gibi hevalarına muhalefet eden şeyleri de gizliyorlardı. -Ey Araplar!- Siz ve sizden önceki atalarınızın bilmediği Kur'an size öğretildi. -Ey Rasûl!- Onlara de ki: Bunları Allah indirdi, sonra onları cahilliklerinde ve sapıklıklarında bırak, ölüm gelinceye kadar dalga geçsinler, alay etsinler.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَهَٰذَا كِتَٰبٌ أَنزَلۡنَٰهُ مُبَارَكٞ مُّصَدِّقُ ٱلَّذِي بَيۡنَ يَدَيۡهِ وَلِتُنذِرَ أُمَّ ٱلۡقُرَىٰ وَمَنۡ حَوۡلَهَاۚ وَٱلَّذِينَ يُؤۡمِنُونَ بِٱلۡأٓخِرَةِ يُؤۡمِنُونَ بِهِۦۖ وَهُمۡ عَلَىٰ صَلَاتِهِمۡ يُحَافِظُونَ
-Ey Peygamber!- Bu Kur'an sana indirdiğimiz bir kitaptır. O mübarek bir kitaptır. Kendisinden önce indirilen semavî kitapları da doğrulayandır. Mekke ehlini, yeryüzünün doğusunda ve batısında bulunan diğer bütün insanları hidayet buluncaya kadar bu kitapla uyarman içindir. Ahiret hayatına ve bu kitaba iman edenler, içinde bulunan hükümlerle amel edenler, namazlarını, rükünleri, farzları, müstehapları ile hakkıyla yerine getirip ve dinde belirlenen vakitlerinde kılan kimselerdir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَمَنۡ أَظۡلَمُ مِمَّنِ ٱفۡتَرَىٰ عَلَى ٱللَّهِ كَذِبًا أَوۡ قَالَ أُوحِيَ إِلَيَّ وَلَمۡ يُوحَ إِلَيۡهِ شَيۡءٞ وَمَن قَالَ سَأُنزِلُ مِثۡلَ مَآ أَنزَلَ ٱللَّهُۗ وَلَوۡ تَرَىٰٓ إِذِ ٱلظَّٰلِمُونَ فِي غَمَرَٰتِ ٱلۡمَوۡتِ وَٱلۡمَلَٰٓئِكَةُ بَاسِطُوٓاْ أَيۡدِيهِمۡ أَخۡرِجُوٓاْ أَنفُسَكُمُۖ ٱلۡيَوۡمَ تُجۡزَوۡنَ عَذَابَ ٱلۡهُونِ بِمَا كُنتُمۡ تَقُولُونَ عَلَى ٱللَّهِ غَيۡرَ ٱلۡحَقِّ وَكُنتُمۡ عَنۡ ءَايَٰتِهِۦ تَسۡتَكۡبِرُونَ
Allah'a karşı yalan iftirada bulunarak; Allah, beşere hiçbir şey indirmedi veya Allah kendisine hiçbir şey indirmemiş olmasına rağmen yalan söyleyerek ‘’Allah bana vahyetti’’ diyen ya da Allah'ın Kur'an'da indirdiği gibi ‘’ben de indireceğim’’ diyen kimseden başkası daha büyük bir zulüm işlemiş olamaz. -Ey Resul!- O zalimler, ölüm sekeratı içindeyken, melekler ellerini azaplandırmak ve onlara vurmak için uzattığında onları azarlayarak "Biz nefislerinizi sımsıkı kavramışken haydi kendinizi kurtarın", bugün vahiy, peygamberlik ve Allah'ın vahiy indirdiği gibi indirme iddiasında bulunup Allah adına yalan uydurmanızdan ve Allah'ın ayetlerine iman etmeyip kibirlenmenizden dolayı sizi zelil eden ve alçaltan azapla cezalandırılacaksınız derler. Eğer onları o halde görsen, hallerini çok ürkütücü ve korkunç görürsün.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَلَقَدۡ جِئۡتُمُونَا فُرَٰدَىٰ كَمَا خَلَقۡنَٰكُمۡ أَوَّلَ مَرَّةٖ وَتَرَكۡتُم مَّا خَوَّلۡنَٰكُمۡ وَرَآءَ ظُهُورِكُمۡۖ وَمَا نَرَىٰ مَعَكُمۡ شُفَعَآءَكُمُ ٱلَّذِينَ زَعَمۡتُمۡ أَنَّهُمۡ فِيكُمۡ شُرَكَٰٓؤُاْۚ لَقَد تَّقَطَّعَ بَيۡنَكُمۡ وَضَلَّ عَنكُم مَّا كُنتُمۡ تَزۡعُمُونَ
Onlara tekrar diriliş gününde şöyle denilir: Bugün bizim yanımıza teker teker, yanınızda mallarınız ve önderliğiniz olmadan aynı sizi ilk yarattığımız gibi ayaklarınız yalın ve sünnetsiz olarak geldiniz. Size rağmen, size verdiklerimizi dünyada arkanızda bıraktınız. Bugün sizin için aracı olduklarını iddia ettiğiniz ve ibadeti hak ettiklerini iddia ederek Allah'a ortak koştuğunuz ilahlarınızın sizinle beraber olmadıklarını görüyoruz. Aranızdaki bağlar kopmuş ve onları Allah'ın ortakları görüp sizin için şefaatçi olacakları iddialarınız sizden uzaklaşıp gitmiştir.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• إنزال الكتب على الأنبياء هو سُنَّة الله في المرسلين، والنبي عليه الصلاة والسلام واحد منهم.
Gönderilen peygamberlere kitaplar indirilmesi Allah'ın sünnetidir. Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- de onlardan biridir.

• أعظم الناس كذبًا وفرية هو الذي يكذب على الله تعالى، فينسب أو ينفي ويثبت في حق الله تعالى أمرًا ليس عليه دليل صحيح.
İnsanların en yalan ve iftiracı olanı Allah Teâlâ adına yalan uyduran kimsedir. Zira bu kimseler Allah Teâlâ hakkında sahih olmayan deliller ispat eder yahut nefyedip, inkâr eder ya da nispet eder.

• كل أحد يبعث يوم القيامة فردًا متجردًا عن المناصب والألقاب، فقيرًا، ويحاسب وحده.
Kıyamet gününde herkes tek başına, makam ve unvanlardan arınmış bir şekilde, fakir olarak diriltilir ve yalnız başına hesaba çekilir.

۞ إِنَّ ٱللَّهَ فَالِقُ ٱلۡحَبِّ وَٱلنَّوَىٰۖ يُخۡرِجُ ٱلۡحَيَّ مِنَ ٱلۡمَيِّتِ وَمُخۡرِجُ ٱلۡمَيِّتِ مِنَ ٱلۡحَيِّۚ ذَٰلِكُمُ ٱللَّهُۖ فَأَنَّىٰ تُؤۡفَكُونَ
Şüphesiz Allah, tek başına taneyi ve çekirdeği yarıp filizlendiren ve ondan ekini çıkarandır. Çekirdeği çatlatıp hurma, üzüm ve benzeri ağaçları çıkarandır. Diriyi ölüden çıkaran; insanı vesair hayvanları meniden, spermden yaratandır. Ölüyü de diriden çıkaran, spermi insandan ve yumurtayı tavuktan çıkarandır. Bunların hepsini yapan sizi yaratan Allah'tır. -Ey Müşrikler!- Örneksiz yaratmasını ve harika yoktan var edişini görmenize rağmen nasıl olur da haktan yüz çeviriyorsunuz?
Arabic explanations of the Qur’an:
فَالِقُ ٱلۡإِصۡبَاحِ وَجَعَلَ ٱلَّيۡلَ سَكَنٗا وَٱلشَّمۡسَ وَٱلۡقَمَرَ حُسۡبَانٗاۚ ذَٰلِكَ تَقۡدِيرُ ٱلۡعَزِيزِ ٱلۡعَلِيمِ
O -Subhânehu ve Teâlâ- gecenin karanlığını yarıp sabahın aydınlığını ortaya çıkarandır. Geceyi, insanların gündüz vaktinde geçimlerini kazanmak için çaba sarf ettikten sonra dinlenmeleri için sükûnet zamanı kılmıştır. O, Güneş ve Ay'ı takdir edilen bir hesap ile yörüngelerinde hareket eder kılmıştır. Bu zikredilenler Allah'ın örneksiz görkemli sanatının eserleridir ve bunlar kendisine hiçbir kimsenin galip gelmediği Aziz olan Allah'ın takdiri ve değerlendirmesi ile var olmuşlardır. Yarattıklarını ve onlar için yararlı olanları en iyi bilendir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَهُوَ ٱلَّذِي جَعَلَ لَكُمُ ٱلنُّجُومَ لِتَهۡتَدُواْ بِهَا فِي ظُلُمَٰتِ ٱلۡبَرِّ وَٱلۡبَحۡرِۗ قَدۡ فَصَّلۡنَا ٱلۡأٓيَٰتِ لِقَوۡمٖ يَعۡلَمُونَ
-Ey Âdemoğlu!- Deniz ve karada yolculuk ettiğiniz zaman yolunuzu kaybettiğinizde kendileri ile yolunuzu bulmanız için Allah -Subhânehu ve Teâlâ- gökteki yıldızları yaratmıştır. Kudretimize delalet eden apaçık delilleri açıkladık ki, bu topluluk apaçık delilleri düşünüp ibret alıp onlardan istifade etsinler.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَهُوَ ٱلَّذِيٓ أَنشَأَكُم مِّن نَّفۡسٖ وَٰحِدَةٖ فَمُسۡتَقَرّٞ وَمُسۡتَوۡدَعٞۗ قَدۡ فَصَّلۡنَا ٱلۡأٓيَٰتِ لِقَوۡمٖ يَفۡقَهُونَ
O -Subhânehu ve Teâlâ- sizi bir tek nefisten yaratmıştır, bu nefis babanız Âdem'in nefsidir. Sizin yaratılışınıza babanızı çamurdan yaratarak başladı. Sonra, sizi ondan yarattı. Sizin için bir kalma yeri (ana rahmi), bir de emanet olarak konulacağınız yeri (babalarınızın sulbünü) yarattı. Ant olsun ki, Allah'ın kelamını anlayan bir toplum için ayetleri ayrıntılı bir şekilde açıkladık.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَهُوَ ٱلَّذِيٓ أَنزَلَ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءٗ فَأَخۡرَجۡنَا بِهِۦ نَبَاتَ كُلِّ شَيۡءٖ فَأَخۡرَجۡنَا مِنۡهُ خَضِرٗا نُّخۡرِجُ مِنۡهُ حَبّٗا مُّتَرَاكِبٗا وَمِنَ ٱلنَّخۡلِ مِن طَلۡعِهَا قِنۡوَانٞ دَانِيَةٞ وَجَنَّٰتٖ مِّنۡ أَعۡنَابٖ وَٱلزَّيۡتُونَ وَٱلرُّمَّانَ مُشۡتَبِهٗا وَغَيۡرَ مُتَشَٰبِهٍۗ ٱنظُرُوٓاْ إِلَىٰ ثَمَرِهِۦٓ إِذَآ أَثۡمَرَ وَيَنۡعِهِۦٓۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكُمۡ لَأٓيَٰتٖ لِّقَوۡمٖ يُؤۡمِنُونَ
O -Subhanehu ve Teâlâ- gökten yağmur suyunu indirendir. İşte biz o su ile yerden her çeşit nebat çıkardık. Bu nebattan da yeşil ekinler ve ağaçlar çıkardık. O yeşillikten başaklarda olduğu gibi birbiri üzerine binmiş taneler, hurma tomurcuğundan ayakta olan ya da oturan kimsenin koparması kolay salkımlar, üzüm bağları çıkardık. Yaprakları birbirlerine benzeyen ve meyveleri birbirlerinden farklı olan zeytin ve nar bahçeleri meydana getirdik. -Ey insanlar!- Bütün bu nebatatın önce ilk meyve verdikleri ve bir de olgunlaştığı zaman meyvesine bir bakın. -Ey insanlar!- Kuşkusuz bütün bunlarda Allah'ın kudretine iman eden toplum için deliller vardır. İşte onlar bu delillerden ve burhanlardan istifade eden kimselerdir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَجَعَلُواْ لِلَّهِ شُرَكَآءَ ٱلۡجِنَّ وَخَلَقَهُمۡۖ وَخَرَقُواْ لَهُۥ بَنِينَ وَبَنَٰتِۭ بِغَيۡرِ عِلۡمٖۚ سُبۡحَٰنَهُۥ وَتَعَٰلَىٰ عَمَّا يَصِفُونَ
Müşrikler, cinlerin fayda ve zarar verdiklerine inandıklarından dolayı onları Allah'a ibadette ortak kabul etmiş oldular. Oysa ki onları da Allah'tan başkası yaratmış değildir. Hâlbuki ibadet edilmeye layık sadece Allah'tır. Yahudilerin Üzeyir için ve Hristiyanların İsa için yaptığı gibi Yüce Allah'a oğul ve müşriklerin yaptığı gibi de melekleri kızları olarak isnat ettiler. Hâşâ! O, batıl ehlinin ileri sürdüğü vasıflardan uzak ve yücedir.
Arabic explanations of the Qur’an:
بَدِيعُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۖ أَنَّىٰ يَكُونُ لَهُۥ وَلَدٞ وَلَمۡ تَكُن لَّهُۥ صَٰحِبَةٞۖ وَخَلَقَ كُلَّ شَيۡءٖۖ وَهُوَ بِكُلِّ شَيۡءٍ عَلِيمٞ
O -Subhanehu ve Teâlâ- gökleri ve yeri önceden bir benzeri olmadan yaratandır. O'nun bir eşi olmadığı halde nasıl çocuğu olabilir? Kesinlikle her şeyi O yaratmıştır, her şeyi hakkıyla bilen O'dur ve hiçbir şey O'na gizli kalmaz.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• الاستدلال ببرهان الخلق والرزق (تخليق النبات ونموه وتحول شكله وحجمه ونزول المطر) وببرهان الحركة (حركة الأفلاك وانتظام سيرها وانضباطها)؛ وكلاهما ظاهر مشاهَد - على انفراد الله سبحانه وتعالى بالربوبية واستحقاق الألوهية.
Yaratma ve rızıklandırma (Nebatatın yaratılması, yetişip büyümesi, şekil ve hacim yönünden değişmesi ve yağmurun yağması) ve hareket delili (Gökte bulunan cisimlerin hareket etmesi, intizam içinde yörüngelerindeki seyri ve tam olarak uyum içerisinde olmaları) açık ve net olarak Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'nın rububiyette ve uluhiyette birliğine ve tek başına hak ettiğine şahitlik etmektedir.

• بيان ضلال وسخف عقول المشركين في عبادتهم للجن.
Müşriklerin cinlere ibadet etmesindeki sapıklıkları ve akıllarının ne kadar kıt olduğu beyan edilmektedir.

ذَٰلِكُمُ ٱللَّهُ رَبُّكُمۡۖ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَۖ خَٰلِقُ كُلِّ شَيۡءٖ فَٱعۡبُدُوهُۚ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ وَكِيلٞ
-Ey insanlar!- Bu sıfatlarla vasıflanmış olan sizin Rabbinizdir. O'dan başka sizin için bir Rab ve O'ndan başka hak mabut yoktur. O her şeyin yaratıcısıdır. Yalnız O'na ibadet edin. O ibadet edilmeyi hak edendir ve O her şeyi koruyandır.
Arabic explanations of the Qur’an:
لَّا تُدۡرِكُهُ ٱلۡأَبۡصَٰرُ وَهُوَ يُدۡرِكُ ٱلۡأَبۡصَٰرَۖ وَهُوَ ٱللَّطِيفُ ٱلۡخَبِيرُ
Gözler O'nu kuşatamaz. O -Subhanehu ve Teâlâ- bütün gözleri idrak edip görür ve kuşatır. O, salih kullarına lütfeden ve onlardan hakkıyla haberdar olandır.
Arabic explanations of the Qur’an:
قَدۡ جَآءَكُم بَصَآئِرُ مِن رَّبِّكُمۡۖ فَمَنۡ أَبۡصَرَ فَلِنَفۡسِهِۦۖ وَمَنۡ عَمِيَ فَعَلَيۡهَاۚ وَمَآ أَنَا۠ عَلَيۡكُم بِحَفِيظٖ
-Ey insanlar!- Kesinlikle size Rabbinizden apaçık delil ve hüccetler gelmiştir. Her kim bunları idrak edip hakkı anlarsa, faydası kendi lehine döner, kim de kör olup idrak etmez ve itaat etmezse onun zararı yalnız kendisinedir. Ben sizin amellerinizin hesabını tutan başınızda bir gözetleyici değilim. Ancak ben Rabbim tarafından gönderilmiş bir elçiyim. Sizin gözeticiniz olan O'dur.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَكَذَٰلِكَ نُصَرِّفُ ٱلۡأٓيَٰتِ وَلِيَقُولُواْ دَرَسۡتَ وَلِنُبَيِّنَهُۥ لِقَوۡمٖ يَعۡلَمُونَ
Allah'ın kudretini açıklayan delilleri ve burhanları çeşitlendirdiğimiz gibi; vaat, tehdit etme ve öğüt ile ilgili ayetlerimizi de çeşitli şekilde açıklıyoruz. Müşrikler: "Bu vahiy değil. Fakat bunu sen, senden önce gelen ehlikitaptan öğrendin." derler. İnsanlara hakkı açıklamak için Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ümmetinden Mümin olanlara bu ayetleri çeşitlendiririz. Şüphesiz onlar, hakkı kabul edip ve ona tabi olurlar.
Arabic explanations of the Qur’an:
ٱتَّبِعۡ مَآ أُوحِيَ إِلَيۡكَ مِن رَّبِّكَۖ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَۖ وَأَعۡرِضۡ عَنِ ٱلۡمُشۡرِكِينَ
-Ey Resul!- Rabbinden sana hak olarak vahyedilene tabi ol. O -Subhanehu ve Teâlâ-'nın kendisinden başka hak yoktur. Kalbini kâfirlerle ve onların inatlarıyla meşgul etme. Onların durumlarını Allah'a bırak.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَلَوۡ شَآءَ ٱللَّهُ مَآ أَشۡرَكُواْۗ وَمَا جَعَلۡنَٰكَ عَلَيۡهِمۡ حَفِيظٗاۖ وَمَآ أَنتَ عَلَيۡهِم بِوَكِيلٖ
Şayet Allah, kendisine başka birisini ortak koşmamalarını dileseydi, O'na hiç bir kimseyi ortak koşamazlardı. -Ey Resul!- Seni onların yapmış oldukları amellerinin hesabını tutan gözetici kılmadık. Seni onlara kayyum da tayin etmedik. Ancak sen bir elçisin ve senin onlara tebliğ etmekten başka bir görevin yoktur.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَلَا تَسُبُّواْ ٱلَّذِينَ يَدۡعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ فَيَسُبُّواْ ٱللَّهَ عَدۡوَۢا بِغَيۡرِ عِلۡمٖۗ كَذَٰلِكَ زَيَّنَّا لِكُلِّ أُمَّةٍ عَمَلَهُمۡ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّهِم مَّرۡجِعُهُمۡ فَيُنَبِّئُهُم بِمَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
-Ey Müminler!- Değersiz olmalarına ve sövülmeyi hak etmelerine rağmen müşriklerin Allah ile birlikte taptıkları putlara sövmeyin ki, müşrikler de haddi aşıp cehaletlerinden dolayı Allah Teâlâ'ya yakışık almayacak sözler söylemesinler. Bunlara üzerinde bulundukları sapıklıkları güzel gösterildiği gibi, her ümmete de hayır ya da şer amellerini güzel gösterdik. Bunun akabinde onlara güzel gösterdiğimiz şeyleri işlediler. Sonra kıyamet gününde Rablerine döndürülürler. Onlara dünyada yaptıklarını haber verecek ve yaptıklarının karşılığını verecektir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَأَقۡسَمُواْ بِٱللَّهِ جَهۡدَ أَيۡمَٰنِهِمۡ لَئِن جَآءَتۡهُمۡ ءَايَةٞ لَّيُؤۡمِنُنَّ بِهَاۚ قُلۡ إِنَّمَا ٱلۡأٓيَٰتُ عِندَ ٱللَّهِۖ وَمَا يُشۡعِرُكُمۡ أَنَّهَآ إِذَا جَآءَتۡ لَا يُؤۡمِنُونَ
Müşrikler, eğer Muhammed onların istedikleri mucizeleri getirirse ona mutlaka iman edeceklerine dair var güçleriyle Allah adına yemin etmişlerdi. -Ey Resul!- Onlara de ki: "Mucizeler bende değildir, ancak Allah katındadır ve dilediği zaman onları Yüce Allah indirir." -Ey Müminler!- Şüphesiz bu mucizeler onların istedikleri şekilde geldiği zaman yine iman etmezler. Bilakis inatları ve inkârları üzerine kalırlar. Çünkü onlar hidayete ermek istemezler.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَنُقَلِّبُ أَفۡـِٔدَتَهُمۡ وَأَبۡصَٰرَهُمۡ كَمَا لَمۡ يُؤۡمِنُواْ بِهِۦٓ أَوَّلَ مَرَّةٖ وَنَذَرُهُمۡ فِي طُغۡيَٰنِهِمۡ يَعۡمَهُونَ
Nasıl ilk defa da inatları sebebi ile onlarla Kur'an'a iman etmeleri arasına engel oldu isek, onların kalplerini ve gözlerini tersine çeviririz de hak ve doğru din ile onların arasına girerek engel oluruz. Onları Rablerine karşı isyan ve sapıklıklarında yolu kaybetmiş bir şekilde bırakırız.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• تنزيه الله تعالى عن الظلم الذي ترسِّخُه عقيدة (الجَبْر)، وبيان أن كفر العباد وشركهم أمر يحدث باختيارهم.
Cebriye akidesinin temellendirdiği zulümden Yüce Allah tenzih edilmiş ve kulların küfür ve şirklerinin onların kendi tercihleri ile meydana geldiği beyan edilmiştir.

• ليس بمقدور نبي من الأنبياء أن يأتي بآية من عند نفسه، أو متى شاء، بل ذلك أمر مردود لله تعالى، فهو القادر وحده على ذلك، وهو الحكيم الذي يُقَدِّر نوع الآية ووقت إظهارها.
Hiçbir peygamber kendi katından veya dilediği zaman mucize getirmeye güç yetiremez. Bilakis bu iş, Allah Teâlâ-'ya ait bir husustur. Yalnızca O'nun gücü buna yeter. O, hikmeti ile bu mucizelerin çeşidini ortaya çıkaracağı vakti tayin edendir.

• النهي عن سب آلهة المشركين حذرًا من مفسدة أكبر وهي التعدي بالسب على جناب رب العالمين.
Müşriklerin ilahlarına sövmek daha büyük bir mefsedeye yol açmaması için yasaklanmıştır. O da Cenab-ı Rabbu'l Alemin'e haddi aşarak sövmemeleri içindir.

• قد يحول الله سبحانه وتعالى بين العبد والهداية، ويُصرِّف بصره وقلبه على غير الطاعة؛ عقوبة له على اختياره الكفر.
Allah -Subhanehu ve Teâlâ- kul ile hidayetinin arasına girerek engel olabilir. Kul, küfrü tercih ettiğinden dolayı Allah kalbini ve sağduyusunu itaatten başka bir tarafa çevirir.

۞ وَلَوۡ أَنَّنَا نَزَّلۡنَآ إِلَيۡهِمُ ٱلۡمَلَٰٓئِكَةَ وَكَلَّمَهُمُ ٱلۡمَوۡتَىٰ وَحَشَرۡنَا عَلَيۡهِمۡ كُلَّ شَيۡءٖ قُبُلٗا مَّا كَانُواْ لِيُؤۡمِنُوٓاْ إِلَّآ أَن يَشَآءَ ٱللَّهُ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَهُمۡ يَجۡهَلُونَ
Onların tekliflerini yerine getirip karşılık vererek, üzerlerine melekleri indirsek ve melekleri gözleriyle görseler, ölüler onlarla konuşup, getirmiş olduğun dinde doğru söylediğini onlara haber verseler, onların teklif ettiği her şeyi gözle görülür bir şekilde karşılarına koyarak bir araya getirsek, yine de onların arasından Allah'ın hidayetini dilediği kimseler dışında, senin getirdiğin dine kimse iman etmezdi. Fakat onların çoğu bu konuda bilgi sahibi değillerdir. Kendilerini hidayete muvaffak kılması için Allah’a yönelip, sığınmazlar.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَكَذَٰلِكَ جَعَلۡنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوّٗا شَيَٰطِينَ ٱلۡإِنسِ وَٱلۡجِنِّ يُوحِي بَعۡضُهُمۡ إِلَىٰ بَعۡضٖ زُخۡرُفَ ٱلۡقَوۡلِ غُرُورٗاۚ وَلَوۡ شَآءَ رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُۖ فَذَرۡهُمۡ وَمَا يَفۡتَرُونَ
Seni, o müşriklerin düşmanlığıyla imtihan ettiğimiz gibi senden önceki bütün peygamberleri de imtihan ettik ve onlardan her biri için, birbirlerine vesvese veren ve onları aldatmak için batılı onlara süsleyen insan ve cin şeytanlarını düşmanları kıldık. Allah dileseydi bu yaptıklarını yapamazlardı. Fakat O, onlara bir imtihan olması için bunu dilemiştir. Sen onları küfür ve batıl olan iftiralarıyla baş başa bırak. Onlara sakın ehemmiyet verme.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَلِتَصۡغَىٰٓ إِلَيۡهِ أَفۡـِٔدَةُ ٱلَّذِينَ لَا يُؤۡمِنُونَ بِٱلۡأٓخِرَةِ وَلِيَرۡضَوۡهُ وَلِيَقۡتَرِفُواْ مَا هُم مُّقۡتَرِفُونَ
Bu, ahirete iman etmeyen kimselerin birbirlerinin kalplerine vesvese vermeye meyletmesi, bunları kendileri için kabul edip, razı olmaları ve günah işleyip isyan etmeleri içindir.
Arabic explanations of the Qur’an:
أَفَغَيۡرَ ٱللَّهِ أَبۡتَغِي حَكَمٗا وَهُوَ ٱلَّذِيٓ أَنزَلَ إِلَيۡكُمُ ٱلۡكِتَٰبَ مُفَصَّلٗاۚ وَٱلَّذِينَ ءَاتَيۡنَٰهُمُ ٱلۡكِتَٰبَ يَعۡلَمُونَ أَنَّهُۥ مُنَزَّلٞ مِّن رَّبِّكَ بِٱلۡحَقِّۖ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ ٱلۡمُمۡتَرِينَ
Ey Resul!- Allah ile birlikte başka şeylere ibadet eden o müşriklere de ki: "Benim ile sizler arasında Allah’tan başkasını hakem kılmayı kabul etmem hiç düşünülebilir mi?” Kur’an’ı sizlere indiren, her şeyi açıklayan ve gerektiği gibi beyan edici kılan Yüce Allah'tır. Kendilerine Tevrat’ı verdiğimiz Yahudiler, İncil’i verdiğimiz Hristiyanlar, Kur'an'ın sana indirilen ve hak olan bir kitap olduğunu bilirler. Buna dair kendi kitaplarında deliller vardır. Sakın sana vahyettiklerimiz hakkında şüphe edenlerden olma.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَتَمَّتۡ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدۡقٗا وَعَدۡلٗاۚ لَّا مُبَدِّلَ لِكَلِمَٰتِهِۦۚ وَهُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلۡعَلِيمُ
Kur’an, sözlerinde ve verdiği haberlerinde doğruluğun en ileri noktasındadır. Allah’ın sözlerini değiştirebilecek hiç kimse yoktur. O, kullarının sözlerini işitir, onları bilir, onlardan hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz. Şüphesiz O'nun sözlerini değiştirmeye çalışanları cezalandıracaktır.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَإِن تُطِعۡ أَكۡثَرَ مَن فِي ٱلۡأَرۡضِ يُضِلُّوكَ عَن سَبِيلِ ٱللَّهِۚ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا ٱلظَّنَّ وَإِنۡ هُمۡ إِلَّا يَخۡرُصُونَ
-Ey Resul!- Senin yeryüzünde bulunan insanların çoğunluğuna itaat ettiğini varsaysak, onlar muhakkak seni Allah’ın dininden saptırırlardı. Allah’ın sünneti, hakkın her zaman azınlıklarla beraber olmasını gerektirmiştir. İnsanların çoğu sadece, ibadet ettikleri putlarının kendilerini Allah’a daha çok yaklaştıracaklarını zannederek, hiçbir dayanağı olmayan zanlarının peşinden giderler. Hâlbuki onlar, bu konuda yalan söylemektedirler.
Arabic explanations of the Qur’an:
إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعۡلَمُ مَن يَضِلُّ عَن سَبِيلِهِۦۖ وَهُوَ أَعۡلَمُ بِٱلۡمُهۡتَدِينَ
-Ey Resul!- Rabbin insanlar arasında yolundan sapanları da, o yolda ilerleyenleri de en iyi bilendir. Bunlardan hiçbir şey ona gizli kalmaz.
Arabic explanations of the Qur’an:
فَكُلُواْ مِمَّا ذُكِرَ ٱسۡمُ ٱللَّهِ عَلَيۡهِ إِن كُنتُم بِـَٔايَٰتِهِۦ مُؤۡمِنِينَ
-Ey insanlar!- Eğer gerçekten Yüce Allah'ın apaçık ayetlerine iman ediyorsanız, kesilmesi esnasında Allah’ın adı zikredilen hayvanlardan yiyin.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• يجب أن يكون الهدف الأعظم للعبد اتباع الحق، ويطلبه بالطرق التي بيَّنها الله، ويعمل بذلك، ويرجو عَوْن ربه في اتباعه، ولا يتكل على نفسه وحوله وقوته.
Kulun en büyük hedefi hakka ittiba etmek olmalıdır. Kişi hakkı, Allah'ın belirlediği yolla arar, sonra onunla amel eder ve ona ittiba edebilmek için Rabbinin yardımını ümit eder. Kendi nefsine, gücüne ve kuvvetine güvenmez.

• من إنصاف القرآن للقلة المؤمنة العالمة إسناده الجهل والضلال إلى أكثر الخلق.
İlim sahibi müminlerin az olmasından dolayı mahlukatın (tümünü değil de) çoğunluğunu, cehalet ve sapıklık vasfıyla nitelemesi, Kur’an’ın insaf ve adaletli olması sebebiyledir.

• من سنّته تعالى في الخلق ظهور أعداء من الإنس والجنّ للأنبياء وأتباعهم؛ لأنّ الحقّ يعرف بضدّه من الباطل.
Allah Teâlâ’nın yaratmadaki sünnetinden biri de, peygamberlere ve ona tabi olanlara karşı insanlardan ve cinlerden düşmanlar ortaya çıkarmasıdır. Çünkü hak, ancak zıddı olan batılla birlikte bilinebilir.

• القرآن صادق في أخباره، عادل في أحكامه،لا يُعْثَر في أخباره على ما يخالف الواقع، ولا في أحكامه على ما يخالف الحق.
Kur'an bildirdiği haberlerde doğru sözlü, koyduğu hükümlerinde adaletlidir. Bildirdiği haberlerinde gerçeklere aykırı olan hiçbir şey, koyduğu hükümlerinde de hakka aykırı hiçbir hüküm bulunmaz.

وَمَا لَكُمۡ أَلَّا تَأۡكُلُواْ مِمَّا ذُكِرَ ٱسۡمُ ٱللَّهِ عَلَيۡهِ وَقَدۡ فَصَّلَ لَكُم مَّا حَرَّمَ عَلَيۡكُمۡ إِلَّا مَا ٱضۡطُرِرۡتُمۡ إِلَيۡهِۗ وَإِنَّ كَثِيرٗا لَّيُضِلُّونَ بِأَهۡوَآئِهِم بِغَيۡرِ عِلۡمٍۚ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعۡلَمُ بِٱلۡمُعۡتَدِينَ
Ey Müminler! Sizleri üzerlerine Allah’ın adı zikredilerek kesilenleri yemenizden men eden nedir? Oysa Allah, zaruretle muhtaç olmanız dışında size haram kıldığı ve terk etmeniz gereken şeyleri açıkladı. Zaruret haram olan şeyleri mübah kılar. Şüphesiz müşriklerden birçoğu, cahilliklerinden kaynaklanan bozuk görüşleri sebebiyle kendilerine tabi olan kimseleri haktan uzaklaştırıyorlar. Çünkü Allah’ın onlara haram kıldığı leş ve bunun dışında kalan şeyleri helal kılıyorlar. Bahîra, Vasîle ve Hâmî ve diğer hususlardan Allah’ın helal kıldığı şeyleri de haram kılıyorlar. -Ey Resul!- Rabbin, Allah’ın hudutlarını çiğneyenleri, onun sınırlarını çiğnemelerinden ötürü elbette cezalandıracaktır.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَذَرُواْ ظَٰهِرَ ٱلۡإِثۡمِ وَبَاطِنَهُۥٓۚ إِنَّ ٱلَّذِينَ يَكۡسِبُونَ ٱلۡإِثۡمَ سَيُجۡزَوۡنَ بِمَا كَانُواْ يَقۡتَرِفُونَ
-Ey insanlar!- Açıktan ve gizlice günah işlemeyi bırakın. Muhakkak Allah, açıktan ve gizlice günah işleyenleri, bunlardan kazandıkları sebebiyle cezalandıracaktır.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَلَا تَأۡكُلُواْ مِمَّا لَمۡ يُذۡكَرِ ٱسۡمُ ٱللَّهِ عَلَيۡهِ وَإِنَّهُۥ لَفِسۡقٞۗ وَإِنَّ ٱلشَّيَٰطِينَ لَيُوحُونَ إِلَىٰٓ أَوۡلِيَآئِهِمۡ لِيُجَٰدِلُوكُمۡۖ وَإِنۡ أَطَعۡتُمُوهُمۡ إِنَّكُمۡ لَمُشۡرِكُونَ
-Ey Müslümanlar!- Üzerine Allah’tan başkasının adı zikredilmiş olsun veya olmasın, üzerine Allah’ın adı zikredilmeyen hayvanlardan yemeyin. Elbette onlardan yemek, Allah’a itaat etmekten ayrılıp günaha girmektir. Muhakkak şeytanlar, sizlerle mücadele etmesi için dostlarına ölü eti yemenize dair sizlere şüpheler atmasını fısıldarlar. -Ey Müslümanlar!- Size atmış olduğu bu şüphelerde -leşin helal olduğuna dair- eğer onlara itaat ederseniz, sizler ve onlar Allah’a ortak koşmada eşit olursunuz.
Arabic explanations of the Qur’an:
أَوَمَن كَانَ مَيۡتٗا فَأَحۡيَيۡنَٰهُ وَجَعَلۡنَا لَهُۥ نُورٗا يَمۡشِي بِهِۦ فِي ٱلنَّاسِ كَمَن مَّثَلُهُۥ فِي ٱلظُّلُمَٰتِ لَيۡسَ بِخَارِجٖ مِّنۡهَاۚ كَذَٰلِكَ زُيِّنَ لِلۡكَٰفِرِينَ مَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
Allah’ın hidayet bahşetmesinden önce -sahip olduğu küfür, cehalet ve günahlar sebebiyle- ölü (gibi) olan kişi ile, kendisini iman, ilim ve itaate hidayet ederek hayat verdiğimiz o kimse; hiç eşit olur mu? Zira küfür, cehalet ve günah bataklığının içinde olan kimse bütün bunların karanlığından asla çıkamaz. Yollar ona karmaşık, anlaşılmaz gelir ve yürüdüğü yol hep karanlıktır. Aynı şekilde o müşriklere, içinde bulundukları şirkleri, leş eti yemeleri ve batıl üzerine tartışmaları güzel gösterildiği gibi, kıyamet günü acı verici azapla cezalandırılmaları için kâfirlere de yapmış oldukları günahlar hoş gösterilmiştir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَكَذَٰلِكَ جَعَلۡنَا فِي كُلِّ قَرۡيَةٍ أَكَٰبِرَ مُجۡرِمِيهَا لِيَمۡكُرُواْ فِيهَاۖ وَمَا يَمۡكُرُونَ إِلَّا بِأَنفُسِهِمۡ وَمَا يَشۡعُرُونَ
Mekkeli ileri gelen öncü müşriklerin insanları Allah’ın yolundan alıkoyarak yaptıkları şeylerin aynısını, her ülkede şeytanın yoluna davet ederek, Peygambere ve ona tabi olanlara karşı savaşmak için hile ve tuzaklar kurarak yapan önder ve öncü kimseler var ettik. Gerçekte kurdukları tuzakları ve hileleri şüphesiz onlara geri dönmektedir. Fakat onlar cehalet ve arzularına tabi olmaları sebebiyle bunu hissetmezler.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَإِذَا جَآءَتۡهُمۡ ءَايَةٞ قَالُواْ لَن نُّؤۡمِنَ حَتَّىٰ نُؤۡتَىٰ مِثۡلَ مَآ أُوتِيَ رُسُلُ ٱللَّهِۘ ٱللَّهُ أَعۡلَمُ حَيۡثُ يَجۡعَلُ رِسَالَتَهُۥۗ سَيُصِيبُ ٱلَّذِينَ أَجۡرَمُواْ صَغَارٌ عِندَ ٱللَّهِ وَعَذَابٞ شَدِيدُۢ بِمَا كَانُواْ يَمۡكُرُونَ
Kâfirlerin önde gelenlerine, Allah’ın peygamberine indirdiği mucizelerden bir mucize ulaştığı zaman; "Bizler, peygamberlerine verdiği risalet ve peygamberliğin aynısını Allah bize verene kadar iman etmeyeceğiz” derler. Bunun üzerine Yüce Allah onlara, risaletin kimin için uygun olacağını ve sorumluluklarını kimin yerine getireceğini, böylece kimi peygamberlik ve risalete mahsus kılacağını en iyi bilenin kendisi olduğunu bildirerek cevap verdi. Bu azgınlar, hakka karşı kibirlendikleri için zillet ve alçaklığa ve tuzak kurmaları sebebiyle de şiddetli bir azaba nail olacaklar.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• الأصل في الأشياء والأطعمة الإباحة، وأنه إذا لم يرد الشرع بتحريم شيء منها فإنه باق على الإباحة.
Eşyada ve yiyeceklerde asıl olan mübah/helal olmasıdır. Eğer şeriatta bir şey hakkında haram olduğuna dair herhangi bir nas gelmemişse, o şey mübah olarak kalmaya devam eder.

• كل من تكلم في الدين بما لا يعلمه، أو دعا الناس إلى شيء لا يعلم أنه حق أو باطل، فهو معتدٍ ظالم لنفسه وللناس، وكذلك كل من أفتى وليس هو بكفء للإفتاء.
Din hakkında bilmediği şeyleri konuşan veyahut insanları hak veya batıl olduğunu bilmediği bir şeye davet eden herkes, bu durumda kendine ve insanlara haksızlık eden zalim bir kimse olur. Fetva vermek için yeterli ilmi olmadığı halde, fetva veren insanlar da aynı durumdadır.

• منفعة المؤمن ليست مقتصرة على نفسه، بل مُتَعدِّية لغيره من الناس.
Mümin bir kimsenin faydası sadece kendi nefsiyle sınırlı değildir. Bilakis diğer insanlara da faydası dokunur.

فَمَن يُرِدِ ٱللَّهُ أَن يَهۡدِيَهُۥ يَشۡرَحۡ صَدۡرَهُۥ لِلۡإِسۡلَٰمِۖ وَمَن يُرِدۡ أَن يُضِلَّهُۥ يَجۡعَلۡ صَدۡرَهُۥ ضَيِّقًا حَرَجٗا كَأَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِي ٱلسَّمَآءِۚ كَذَٰلِكَ يَجۡعَلُ ٱللَّهُ ٱلرِّجۡسَ عَلَى ٱلَّذِينَ لَا يُؤۡمِنُونَ
Yüce Allah, kimi hidayet yoluna muvaffak kılmak isterse onun kalbini açar ve İslam’ı kabul etmeye hazırlar. Kimi de yardımsız bırakıp onu hidayete muvaffak kılmak istemezse, onun kalbine hakkı kabul etmesin diye şiddetli bir sıkıntı verir ki, gökyüzüne yükselirken bunu yapmaktan nasıl aciz kalıyorsa; hakkında kalbine girmesi aynı böyle imkansız olur. Allah, sapık kimseyi bu sıkıntılı duruma soktuğu gibi iman etmeyen kimselerin üzerine de azap indirir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَهَٰذَا صِرَٰطُ رَبِّكَ مُسۡتَقِيمٗاۗ قَدۡ فَصَّلۡنَا ٱلۡأٓيَٰتِ لِقَوۡمٖ يَذَّكَّرُونَ
-Ey Peygamber!- Sana şeriat kıldığımız bu din, üzerinde hiçbir eğriliğin bulunmadığı Allah’ın dosdoğru yoludur. Bizler, Allah’ın katından gelenleri bir anlayış, ve kavrayış sahibi olan kimselerin anlaması için ayetleri böylece etraflıca açıkladık.
Arabic explanations of the Qur’an:
۞ لَهُمۡ دَارُ ٱلسَّلَٰمِ عِندَ رَبِّهِمۡۖ وَهُوَ وَلِيُّهُم بِمَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
Onlar için, içinde bütün kötülüklerden esenlikte oldukları bir yurt, yani cennet vardır. Allah, yaptıkları salih amellere karşılık olarak onlara yardım eder ve onları destekler.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَيَوۡمَ يَحۡشُرُهُمۡ جَمِيعٗا يَٰمَعۡشَرَ ٱلۡجِنِّ قَدِ ٱسۡتَكۡثَرۡتُم مِّنَ ٱلۡإِنسِۖ وَقَالَ أَوۡلِيَآؤُهُم مِّنَ ٱلۡإِنسِ رَبَّنَا ٱسۡتَمۡتَعَ بَعۡضُنَا بِبَعۡضٖ وَبَلَغۡنَآ أَجَلَنَا ٱلَّذِيٓ أَجَّلۡتَ لَنَاۚ قَالَ ٱلنَّارُ مَثۡوَىٰكُمۡ خَٰلِدِينَ فِيهَآ إِلَّا مَا شَآءَ ٱللَّهُۚ إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَلِيمٞ
-Ey Resul!- Allah’ın insanları ve cinleri bir araya topladığı o günü hatırla. Sonra Allah onlara şöyle buyurur: "Ey cinler topluluğu! İnsanları ziyadesiyle saptırdınız ve onları Allah’ın yolundan alı koydunuz.” İnsanlar arasından onlara tabi olanlar Rablerine cevap olarak şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Bizden her birimiz arkadaşından faydalandı. Cinler, insanların kendisine itaat etmesinden faydalandı, insan ise arzularını yerine getirerek faydalandı. Sonunda ise bizler için belirlediğin sürenin sonuna ulaştık. İşte bu kıyamet günüdür. Bunun üzerine Yüce Allah şöyle buyurur: "Cehennem ateşi, sonsuza kadar ebedî olarak kalacağınız yerdir. Allah'ın, onları kabirlerinden diriltmesi ile cehenneme ulaşana kadarki belirlediği vakit bunun dışındadır. İşte bu, Allah’ın ebedî cehenneme atılmalarından istisna kıldığı süredir. -Ey Resul!- Muhakkak Rabbin, takdirinde ve düzeninde hikmet sahibidir, kullarının hangisinin azaba müstahak olduğunu en iyi bilen de O’dur.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَكَذَٰلِكَ نُوَلِّي بَعۡضَ ٱلظَّٰلِمِينَ بَعۡضَۢا بِمَا كَانُواْ يَكۡسِبُونَ
Azılı cinleri bazı insanlara gönderdik ve onları yoldan çıkarsınlar diye musallat ettik. Aynı şekilde işlemiş olduğu günahlara karşılık her zalime, onu kötülüklere teşvik edip, kışkırtan, iyi işlerden uzaklaştırıp, el çektiren başka bir zalim musallat ederiz.
Arabic explanations of the Qur’an:
يَٰمَعۡشَرَ ٱلۡجِنِّ وَٱلۡإِنسِ أَلَمۡ يَأۡتِكُمۡ رُسُلٞ مِّنكُمۡ يَقُصُّونَ عَلَيۡكُمۡ ءَايَٰتِي وَيُنذِرُونَكُمۡ لِقَآءَ يَوۡمِكُمۡ هَٰذَاۚ قَالُواْ شَهِدۡنَا عَلَىٰٓ أَنفُسِنَاۖ وَغَرَّتۡهُمُ ٱلۡحَيَوٰةُ ٱلدُّنۡيَا وَشَهِدُواْ عَلَىٰٓ أَنفُسِهِمۡ أَنَّهُمۡ كَانُواْ كَٰفِرِينَ
Kıyamet günü onlara: "Ey insanlar ve cinler topluluğu! Sizlere kendi türünüzden - insanlardan olan- Allah’ın kendilerine indirdiklerini okuyan ve sizi içinde bulunduğunuz bu kıyamet günü ile korkutan peygamberler gelmedi mi?” deriz. Onlar da: "Elbette geldi. Bu gün kendi nefislerimiz aleyhine senin peygamberlerinin bize tebliğ ettiğini de kabul ederiz, bu günle karşılaşma hakkında uyardıklarını da kabul ederiz. Fakat biz senin peygamberlerini de yalanladık, karşı karşıya kalacağımız bu günü de yalanladık.” derler. Dünya hayatı, içinde olan geçici süsleri, güzellikleri ve nimetleriyle onları aldatmıştır. Onlar da dünyada Allah'a ve resulüne iman etmede kâfir olduklarını kendi aleyhlerine kabul ettiler. Oysa vaktinin geçmiş olması sebebiyle, onların bu ikrarı ve imanı onlara bir fayda vermez.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• سُنَّة الله في الضلال والهداية أنهما من عنده تعالى، أي بخلقه وإيجاده، وهما من فعل العبد باختياره بعد مشيئة الله.
Sapıklık ve hidayet konusunda Yüce Allah’ın sünneti, yaratılması ve var edilmesi ile her ikisinin de Allah’ın katından olmasıdır. Bu ikisi de Allah’ın dilemesinin ardından, onlardan birini tercih etmesiyle kulun fiilidir.

• ولاية الله للمؤمنين بحسب أعمالهم الصالحة، فكلما زادت أعمالهم الصالحة زادت ولايته لهم والعكس.
Allah’ın Müminlere olan velayeti onların salih amellerine göredir. Kulun salih amelleri ne kadar artarsa, Allah’ın ona olan velayeti de o kadar artar. Ne kadar azalırsa da, velayeti o kadar azalır.

• من سُنَّة الله أن يولي كل ظالم ظالمًا مثله، يدفعه إلى الشر ويحثه عليه، ويزهِّده في الخير وينفِّره عنه.
Her zalime kendisi gibi, onu kötülüklere sürükleyen ve teşvik eden, hayırlı işlerden el çektirip, uzaklaştıran bir başka zalimi dost kılması, Yüce Allah’ın bir sünnetidir.

ذَٰلِكَ أَن لَّمۡ يَكُن رَّبُّكَ مُهۡلِكَ ٱلۡقُرَىٰ بِظُلۡمٖ وَأَهۡلُهَا غَٰفِلُونَ
İnsanlara ve cinlere peygamberler göndererek yapılan bu uyarı, kendilerine bir resul gönderilmeden ve onun daveti ulaşmadan işlemiş olduğu suçtan dolayı cezalandırılmaması içindir. Biz hiçbir millete, onlara peygamberler göndermeden azap etmedik.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَلِكُلّٖ دَرَجَٰتٞ مِّمَّا عَمِلُواْۚ وَمَا رَبُّكَ بِغَٰفِلٍ عَمَّا يَعۡمَلُونَ
Onlardan her birinin yaptıkları amellerine göre dereceleri vardır. Salih amel işleyenlerin sevabının eşit olmadığı gibi, kötülüğün çoğuyla azı da, birisine uyanla kendisine uyulan da birbirine eşit değildir. Rabbin onların yapmakta olduklarından habersiz değildir. Bilakis onlardan haberdardır. Yapmış oldukları hiçbir şey ona gizli kalmaz. Yaptıkları amellerine göre onların karşılıklarını verecektir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَرَبُّكَ ٱلۡغَنِيُّ ذُو ٱلرَّحۡمَةِۚ إِن يَشَأۡ يُذۡهِبۡكُمۡ وَيَسۡتَخۡلِفۡ مِنۢ بَعۡدِكُم مَّا يَشَآءُ كَمَآ أَنشَأَكُم مِّن ذُرِّيَّةِ قَوۡمٍ ءَاخَرِينَ
-Ey Resul! Senin Rabbin kullarından müstağnidir, onlara ihtiyacı olmadığı gibi ibadetlerine de ihtiyacı yoktur. Onların kâfir olmaları O'na bir zarar vermez. Onlara muhtaç olmamasıyla beraber onlara karşı pek merhametlidir. -Ey günahkâr kullar!- Eğer Allah sizlerin helak olmanızı dileseydi, kendi katından gönderdiği bir azapla sizleri yok ederdi. Sizleri yok ettikten sonra da, sizden önce yaşamış olan başka bir kavmin soyundan sizleri yarattığı gibi, kendisine iman ve itaat eden dilediği kimseleri var ederdi.
Arabic explanations of the Qur’an:
إِنَّ مَا تُوعَدُونَ لَأٓتٖۖ وَمَآ أَنتُم بِمُعۡجِزِينَ
-Ey kâfirler!- Size vadedilen yeniden dirilme, topraktan çıkma, hesap verme ve cezalandırılma kaçınılmaz olarak mutlaka gerçekleşecektir. Rabbinizden kaçarak kurtulamazsınız. O, sizleri perçemlerinizden yakalamıştır ve sizleri azabıyla cezalandıracaktır.
Arabic explanations of the Qur’an:
قُلۡ يَٰقَوۡمِ ٱعۡمَلُواْ عَلَىٰ مَكَانَتِكُمۡ إِنِّي عَامِلٞۖ فَسَوۡفَ تَعۡلَمُونَ مَن تَكُونُ لَهُۥ عَٰقِبَةُ ٱلدَّارِۚ إِنَّهُۥ لَا يُفۡلِحُ ٱلظَّٰلِمُونَ
-Ey Resul!- De ki: “Ey kavmim! İçinde bulunduğunuz küfür ve sapıklık üzerine gittiğiniz yolda kalmaya devam edin. Şüphesiz ben kesinlikle mazurum ve apaçık beyanda bulunarak sizlerin üzerine hücceti ikame ettim. Sizlerin küfür ve sapıklığını umursamıyorum. Bilakis ben de kendi üzerinde olduğum hak yolda kalmaya devam edeceğim. Muhakkak sizler de dünyada zaferin kimin olacağını, yeryüzüne kimlerin mirasçı kalacağını ve ahiret yurdunun kimlere ait olacağını öğreneceksiniz.” Muhakkak müşrikler ne bu dünyada, ne de ahirette kurtuluşa erebileceklerdir. Bilakis, dünyada zevk aldıkları şeylerin tadını çıkarmış olsalar bile, onların akıbeti hüsrandır.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَجَعَلُواْ لِلَّهِ مِمَّا ذَرَأَ مِنَ ٱلۡحَرۡثِ وَٱلۡأَنۡعَٰمِ نَصِيبٗا فَقَالُواْ هَٰذَا لِلَّهِ بِزَعۡمِهِمۡ وَهَٰذَا لِشُرَكَآئِنَاۖ فَمَا كَانَ لِشُرَكَآئِهِمۡ فَلَا يَصِلُ إِلَى ٱللَّهِۖ وَمَا كَانَ لِلَّهِ فَهُوَ يَصِلُ إِلَىٰ شُرَكَآئِهِمۡۗ سَآءَ مَا يَحۡكُمُونَ
Müşrikler, Allah’a karşı bir bidat başlatarak, yarattığı ekinlerden ve hayvanlardan onların Allah için olduğunu ileri sürdükleri, Allah’a bir pay, putları ve ilah edindikleri şeyler için de başka bir pay ayırırlardı. Onların ortaklarına mahsus ayırdıkları paydan Allah’ın fakir ve yoksullara verilmesini meşru kıldığı yerlere verilmezdi. Allah’a mahsus ayırdıkları paydan ise onların ortak kıldıklarına ulaşır, putların tamir edilmesine harcanırdı. Onların verdiği hüküm ve taksimatları ne kadar da kötü değil mi?
Arabic explanations of the Qur’an:
وَكَذَٰلِكَ زَيَّنَ لِكَثِيرٖ مِّنَ ٱلۡمُشۡرِكِينَ قَتۡلَ أَوۡلَٰدِهِمۡ شُرَكَآؤُهُمۡ لِيُرۡدُوهُمۡ وَلِيَلۡبِسُواْ عَلَيۡهِمۡ دِينَهُمۡۖ وَلَوۡ شَآءَ ٱللَّهُ مَا فَعَلُوهُۖ فَذَرۡهُمۡ وَمَا يَفۡتَرُونَ
Şeytan, bu insafsız hükmü müşriklere hoş gösterdiği gibi, müşriklerin şeytanlardan olan ortakları da, fakirlik korkusuyla çocuklarını öldürmelerini hoş gösterdi. Böylece hak olarak öldürülmesi dışında Yüce Allah'ın haram kıldığı canı alma suçunu onlara işleterek helak olsunlar. Ayrıca dinlerinde meşru olan ile meşru olmayanı ayıramayacak duruma gelerek dinlerini karıştırmalarını istemiştir. Eğer Allah bunları yapmamalarını dileseydi, bunları asla yapamazlardı. Fakat O, ergin bir hikmetten ötürü bunları diledi. -Ey Resul!- O müşrikleri ve Allah adına söyledikleri uydurma iftiralarını bir kenara bırak. Muhakkak bunlar sana bir zarar veremezler. İşini de Allah'a havale et.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• تفاوت مراتب الخلق في أعمال المعاصي والطاعات يوجب تفاوت مراتبهم في درجات العقاب والثواب.
Kulların, günah ve ibadet olan amellerindeki mertebelerinin farklı olması, onların ceza ve sevap derecelerin de farklı mertebelerde olmalarını gerektirmiştir.

• اتباع الشيطان موجب لانحراف الفطرة حتى تصل لاستحسان القبيح مثل قتل الأولاد ومساواة أصنامهم بالله سبحانه وتعالى.
Şeytana uymak fıtrattan şaşmayı gerektirir. Hatta bu durum öyle bir hal alır ki, kişi evlatlarını öldürmek, Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'ya putları eşdeğer tutmak gibi çirkin şeyleri hoş görmeye başlar.

وَقَالُواْ هَٰذِهِۦٓ أَنۡعَٰمٞ وَحَرۡثٌ حِجۡرٞ لَّا يَطۡعَمُهَآ إِلَّا مَن نَّشَآءُ بِزَعۡمِهِمۡ وَأَنۡعَٰمٌ حُرِّمَتۡ ظُهُورُهَا وَأَنۡعَٰمٞ لَّا يَذۡكُرُونَ ٱسۡمَ ٱللَّهِ عَلَيۡهَا ٱفۡتِرَآءً عَلَيۡهِۚ سَيَجۡزِيهِم بِمَا كَانُواْ يَفۡتَرُونَ
Müşrikler, şöyle dediler: "Bu hayvanlar ve ekinler haramdır.” İddia ve iftiralarına göre bunlardan ancak putların hizmetkârı ve diledikleri kimseler dışında kimse yiyemez. “Bu hayvanların da sırtı haram kılındı. Bunlara binilmez ve yük yüklenmez.” Bunları ise; Bahira, Saibe ve Hâmi olarak isimlendirdiler. Bu hayvanları keserken Allah’ın adını zikretmez, sadece putlarının adını zikrederler. Bu işlediklerinin hepsini Allah adına, “Bu Allah’ın katındandır” diye yalan söyleyerek yaparlar. Allah kendisine attıkları iftira sebebiyle onların karşılıklarını azabıyla verecektir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَقَالُواْ مَا فِي بُطُونِ هَٰذِهِ ٱلۡأَنۡعَٰمِ خَالِصَةٞ لِّذُكُورِنَا وَمُحَرَّمٌ عَلَىٰٓ أَزۡوَٰجِنَاۖ وَإِن يَكُن مَّيۡتَةٗ فَهُمۡ فِيهِ شُرَكَآءُۚ سَيَجۡزِيهِمۡ وَصۡفَهُمۡۚ إِنَّهُۥ حَكِيمٌ عَلِيمٞ
Ve şöyle dediler: "İşte bu Saibe, Bahira ve Hâmi olarak adlandırdığımız develerin karınlarında taşıdıkları hayvanları sağ olarak doğarlarsa, erkeklerimize helal kadınlarımıza ise haramdır. Fakat bunlar karınlarında bulunan ceninleri ölü olarak doğururlarsa kadınlar ve erkekler bunda ortaktır.” Elbette Allah Teâlâ, onlara bu sözlerinin müstahak oldukları karşılıklarını verecektir. Muhakkak O, koyduğu kanunlarında ve mahlukatının işlerini düzenlemesinde hikmet sahibidir, onları hakkıyla bilendir.
Arabic explanations of the Qur’an:
قَدۡ خَسِرَ ٱلَّذِينَ قَتَلُوٓاْ أَوۡلَٰدَهُمۡ سَفَهَۢا بِغَيۡرِ عِلۡمٖ وَحَرَّمُواْ مَا رَزَقَهُمُ ٱللَّهُ ٱفۡتِرَآءً عَلَى ٱللَّهِۚ قَدۡ ضَلُّواْ وَمَا كَانُواْ مُهۡتَدِينَ
Akılsızlıkları ve cehaletleri sebebiyle çocuklarını öldüren ve Allah’ın onlara hayvanlardan verdiği rızıkları yalan yere Allah’a nispet ederek haram kılanlar kesinlikle helak oldular. Onlar, dosdoğru yoldan uzaklaştılar ve onu asla bulacak da değildirler.
Arabic explanations of the Qur’an:
۞ وَهُوَ ٱلَّذِيٓ أَنشَأَ جَنَّٰتٖ مَّعۡرُوشَٰتٖ وَغَيۡرَ مَعۡرُوشَٰتٖ وَٱلنَّخۡلَ وَٱلزَّرۡعَ مُخۡتَلِفًا أُكُلُهُۥ وَٱلزَّيۡتُونَ وَٱلرُّمَّانَ مُتَشَٰبِهٗا وَغَيۡرَ مُتَشَٰبِهٖۚ كُلُواْ مِن ثَمَرِهِۦٓ إِذَآ أَثۡمَرَ وَءَاتُواْ حَقَّهُۥ يَوۡمَ حَصَادِهِۦۖ وَلَا تُسۡرِفُوٓاْۚ إِنَّهُۥ لَا يُحِبُّ ٱلۡمُسۡرِفِينَ
Bahçeleri gövdesiz ve üzerine yükseldiği gövdeli olarak iki çeşit yaratıp yeryüzüne yayan Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'dır. Hurma ağaçları ve ekinleri, hem şekil ve hem de lezzet bakımından farklı olarak yaratandır. Yaprakları birbirine benzeyen ve tadı birbirinden farklı olan zeytin ve narı da Yüce Allah yaratmıştır. Ey insanlar! Onlar meyve verdikleri zaman meyvelerinden yiyin ve hasat edildiği zaman da zekâtını ödeyin. Yerken ve infak ederken şeriatın koyduğu sınırları aşmayın. Allah, bu iki hususta veya bunların dışındaki konularda belirlediği sınırları aşanları sevmez. Bilakis ondan nefret eder. Elbette bütün bunları yaratan yaratıcı, kullarına bu nimetleri mübah kılmıştır. Müşriklerin bu nimetleri haram kılma hakkı yoktur.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَمِنَ ٱلۡأَنۡعَٰمِ حَمُولَةٗ وَفَرۡشٗاۚ كُلُواْ مِمَّا رَزَقَكُمُ ٱللَّهُ وَلَا تَتَّبِعُواْ خُطُوَٰتِ ٱلشَّيۡطَٰنِۚ إِنَّهُۥ لَكُمۡ عَدُوّٞ مُّبِينٞ
Yük taşımaya uygun büyük develer ve buna uygun olmayan küçük deve ve koyunlar gibi hayvanları sizin için yaratan O'dur. -Ey insanlar!- Allah’ın size verdiği rızıklar arasından size mübah kıldıklarını yiyin. Müşriklerin yaptığı gibi Allah’ın haram kıldıklarını helal, helal kıldıklarını da haram kılarak, sakın şeytanın adımlarına uymayın. -Ey insanlar!- Muhakkak şeytan sizin için düşmanlığı apaçık olan bir düşmandır, öyle ki o sizlerin bu konularda Allah’a karşı gelmenizi istiyor.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• ذم الله المشركين بسبع صفات هي : الخسران والسفاهة وعدم العلم وتحريم ما رزقهم الله والافتراء على الله والضلال وعدم الاهتداء؛ فهذه أمور سبعة، وكل واحد منها سبب تام في حصول الذم.
Allah, müşrikleri sahip oldukları yedi sıfatla kınamıştır. Bunlar; hüsranda olmak, sefihlik, bilgisizlik, Allah’ın verdiği rızıkları haram kılmak, Allah’a iftira atmak, sapıklık, doğru yol üzere olmamak. Bunlardan her biri kınanma sebebidir.

• الأهواء سبب تحريم ما أحل الله وتحليل ما حرم الله.
Arzuların ardına düşmek, Allah’ın helal kıldıklarını haram ve haram kıldıklarını da helal kılma sebebidir.

• وجوب الزكاة في الزروع والثمار عند حصادها، مع جواز الأكل منها قبل إخراج زكاتها، ولا يُحْسَب من الزكاة.
Ekin ve meyvelerin hasat edildiği zaman zekâtının verilmesinin vacip olduğu ve bununla beraber zekâtın verilmesinden önce onlardan yemenin caiz olduğu ve bunun zekâttan hesaplanmayacağı ifade edilmiştir.

• التمتع بالطيبات مع عدم الإسراف ومجاوزة الحد في الأكل والإنفاق.
Temiz olan şeylerden israf etmeden ve sınırları aşmadan, yiyerek veya infakta bulunarak faydalanılması ifade edilmiştir.

ثَمَٰنِيَةَ أَزۡوَٰجٖۖ مِّنَ ٱلضَّأۡنِ ٱثۡنَيۡنِ وَمِنَ ٱلۡمَعۡزِ ٱثۡنَيۡنِۗ قُلۡ ءَآلذَّكَرَيۡنِ حَرَّمَ أَمِ ٱلۡأُنثَيَيۡنِ أَمَّا ٱشۡتَمَلَتۡ عَلَيۡهِ أَرۡحَامُ ٱلۡأُنثَيَيۡنِۖ نَبِّـُٔونِي بِعِلۡمٍ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ
Koyun cinsinden erkek ve dişi iki eş, keçi cinsinden erkek ve dişi iki eş olmak üzere sizler için sekiz sınıf yaratmıştır. -Ey Resul!- Müşriklere de ki: "Allah Teâlâ erkek olmalarından ötürü bu iki sınıfın erkeklerini mi haram kıldı?" Eğer, “Evet” diye cevap verirlerse onlara şöyle de: "Öyleyse neden dişileri de haram kılıyorsunuz?" Yoksa Yüce Allah, dişi olmalarından ötürü dişileri mi haram kıldı?" Eğer, “Evet” derlerse öyleyse onlara de ki: “Peki neden erkekleri de haram kılıyorsunuz?" yahut “Allah, rahimlerde bulunmuş olmasından ötürü bu iki türün dişilerinin rahimlerinde bulunan hayvanları mı haram kıldı?” Eğer “Evet” derlerse onlara de ki: “Peki aynı rahimde bulunan erkek ve de dişiyi (ayrı ayrı zamanlarda neden haram kılıyorsunuz?” -Ey müşrikler!- Eğer bunların Allah tarafından haram kılındığına dair bu iddianızda doğru söylüyorsanız, dayanmış olduğunuz doğru bilgiyle birlikte bana haber verin.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَمِنَ ٱلۡإِبِلِ ٱثۡنَيۡنِ وَمِنَ ٱلۡبَقَرِ ٱثۡنَيۡنِۗ قُلۡ ءَآلذَّكَرَيۡنِ حَرَّمَ أَمِ ٱلۡأُنثَيَيۡنِ أَمَّا ٱشۡتَمَلَتۡ عَلَيۡهِ أَرۡحَامُ ٱلۡأُنثَيَيۡنِۖ أَمۡ كُنتُمۡ شُهَدَآءَ إِذۡ وَصَّىٰكُمُ ٱللَّهُ بِهَٰذَاۚ فَمَنۡ أَظۡلَمُ مِمَّنِ ٱفۡتَرَىٰ عَلَى ٱللَّهِ كَذِبٗا لِّيُضِلَّ ٱلنَّاسَ بِغَيۡرِ عِلۡمٍۚ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يَهۡدِي ٱلۡقَوۡمَ ٱلظَّٰلِمِينَ
Sekiz sınıfın geri kalanları da deveden iki eş ve sığırdan da iki eştir. -Ey Resul!- Müşriklere de ki: “Bunlardan haram kılınanları, erkek oldukları için veya dişi oldukları için veyahut da aynı rahimde bir araya geldikleri için Allah mı haram kıldı? -Ey müşrikler!- Bu hayvanlardan haram kıldıklarınızın haram kılınmasını Allah’ın size vasiyet ettiğini ileri sürdüğünüze göre, o esnada sizler de orada mı bulunuyordunuz? Dayandığı hiçbir ilim olmadan, insanları dosdoğru yoldan saptırmak için Allah’a yalan söz iftira eden ve haram kılmadığı şeyler hakkında haram olduğunu söyleyen kimseden daha zalim ve daha büyük bir suç işlemiş kişi yoktur. Muhakkak Allah, kendisine yalan söz iftira etmelerinden ötürü zalimleri hidayete muvaffak kılmaz.
Arabic explanations of the Qur’an:
قُل لَّآ أَجِدُ فِي مَآ أُوحِيَ إِلَيَّ مُحَرَّمًا عَلَىٰ طَاعِمٖ يَطۡعَمُهُۥٓ إِلَّآ أَن يَكُونَ مَيۡتَةً أَوۡ دَمٗا مَّسۡفُوحًا أَوۡ لَحۡمَ خِنزِيرٖ فَإِنَّهُۥ رِجۡسٌ أَوۡ فِسۡقًا أُهِلَّ لِغَيۡرِ ٱللَّهِ بِهِۦۚ فَمَنِ ٱضۡطُرَّ غَيۡرَ بَاغٖ وَلَا عَادٖ فَإِنَّ رَبَّكَ غَفُورٞ رَّحِيمٞ
-Ey Resul- de ki: "Allah’ın bana vahyettikleri arasında kesilmeden ölmüş hayvanlardan, akan kandan veya haram bir pislik olan domuz etinden veya putlar için kesilen hayvanlar gibi, Allah’ın adı haricinde başkası adına kesilen hayvanlar dışında haram olan bir şey bulamıyorum.” Kim zaruretten ötürü bu haramlardan, lezzet almak için değil de açlığının şiddetinden ötürü ve zaruret sınırını aşmadan yerse bunu yapmasından ötürü ona bir günah yoktur. -Ey Resul!- Şüphesiz Rabbin, mecbur kalmış bir kimsenin onlardan yemiş olması durumunda ona karşı çok bağışlayıcı ve merhametlidir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَعَلَى ٱلَّذِينَ هَادُواْ حَرَّمۡنَا كُلَّ ذِي ظُفُرٖۖ وَمِنَ ٱلۡبَقَرِ وَٱلۡغَنَمِ حَرَّمۡنَا عَلَيۡهِمۡ شُحُومَهُمَآ إِلَّا مَا حَمَلَتۡ ظُهُورُهُمَآ أَوِ ٱلۡحَوَايَآ أَوۡ مَا ٱخۡتَلَطَ بِعَظۡمٖۚ ذَٰلِكَ جَزَيۡنَٰهُم بِبَغۡيِهِمۡۖ وَإِنَّا لَصَٰدِقُونَ
Yahudilere deve ve deve kuşu gibi, tırnakları ayrı olmayan hayvanları, inek ve koyunların sırtlarında, bağırsaklarında veya kuyruk ve böğür gibi kemiklere asılı kalan bölgelerinde bulunan yağlar hariç tüm yağları haram kıldık. Bunları haram kılarak kendilerine zulmettikleri için onları cezalandırdık. Muhakkak ki sana haber verdiğimiz her şey doğrudur.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• في الآيات دليل على إثبات المناظرة في مسائل العلم، وإثبات القول بالنظر والقياس.
Ayetlerde, ilmi meselelerde münazara yapmaya, teori ve kıyas metoduyla söz söylemeye bir delil vardır.

• الوحي وما يستنبط منه هو الطريق لمعرفة الحلال والحرام.
Vahiy ve ondan çıkarılan hükümler, helalleri ve haramları bilmenin tek yoludur.

• إن من الظلم أن يُقْدِم أحد على الإفتاء في الدين ما لم يكن قد غلب على ظنه أنه يفتي بالصواب الذي يرضي الله.
Bir kimse vermekte olduğu fetvanın zannı galibine göre Allah'ı razı edecek bir fetva olduğunu görüp, bilmeden fetva verme görevine atılması zulümdür.

• من رحمة الله بعباده الإذن لهم في تناول المحرمات عند الاضطرار.
Zaruret halinde haram olan şeylerden yenmesine izin vermesi, Allah’ın kullarına olan rahmetindendir.

فَإِن كَذَّبُوكَ فَقُل رَّبُّكُمۡ ذُو رَحۡمَةٖ وَٰسِعَةٖ وَلَا يُرَدُّ بَأۡسُهُۥ عَنِ ٱلۡقَوۡمِ ٱلۡمُجۡرِمِينَ
-Ey Resul!- Eğer seni yalanlar ve Rabbinden getirdiğini tasdik etmezlerse; onları teşvik ederek şöyle de: “Sizin Rabbiniz çok geniş rahmet sahibidir ve mühlet vererek size azap etmek için acele etmemesi O'nun size olan rahmetindendir. Ayrıca sakındırmak için onlara şöyle de: “Elbette onun azabı, günahlara düşen ve asi olan topluluklardan geri çevrilemez.”
Arabic explanations of the Qur’an:
سَيَقُولُ ٱلَّذِينَ أَشۡرَكُواْ لَوۡ شَآءَ ٱللَّهُ مَآ أَشۡرَكۡنَا وَلَآ ءَابَآؤُنَا وَلَا حَرَّمۡنَا مِن شَيۡءٖۚ كَذَٰلِكَ كَذَّبَ ٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِهِمۡ حَتَّىٰ ذَاقُواْ بَأۡسَنَاۗ قُلۡ هَلۡ عِندَكُم مِّنۡ عِلۡمٖ فَتُخۡرِجُوهُ لَنَآۖ إِن تَتَّبِعُونَ إِلَّا ٱلظَّنَّ وَإِنۡ أَنتُمۡ إِلَّا تَخۡرُصُونَ
Müşrikler Yüce Allah’ın dilemesi ve kaderini Allah’a ortak koşmalarının doğruluğuna delil olarak göstererek diyecekler ki: “Eğer Allah dileseydi, bizler ve babalarımız, Allah’a ortak koştuklarımızı ortak koşmazdık. Eğer Allah dileseydi, haram kıldıklarımızı kesinlikle kendimize haram kılmazdık.” Buna benzer yalan çürük iddiaları daha önce de peygamberlerini yalanlayanlar ileri sürerek şöyle demişlerdi: "Eğer Allah dileseydi yalanladığımız zaman onları yalanlamazdık." Onlar bu yalanlamalarına, üzerlerine indirdiğimiz azabımızı tadana kadar devam ettiler. -Ey Resul!- O müşriklere de ki: "Sizin, O'na ortak koşmanızdan ve haram kıldıklarını helal kılmanızdan ve helal kıldıklarını haram kılmanızdan Allah’ın razı olduğuna dair bir deliliniz var mı? Bunların sizler tarafından yapılıyor olması Yüce Allah'ın sizden razı olduğuna bir delil değildir. Şüphesiz sizler bu durumda, yalnızca zannınıza ittiba ediyorsunuz. Oysa zan hiçbir şekilde hakkın yerini tutmaz. Sizler ancak yalan söylüyorsunuz.
Arabic explanations of the Qur’an:
قُلۡ فَلِلَّهِ ٱلۡحُجَّةُ ٱلۡبَٰلِغَةُۖ فَلَوۡ شَآءَ لَهَدَىٰكُمۡ أَجۡمَعِينَ
-Ey Resul!- Müşriklere de ki: “Eğer sizlerin bu zayıf delillerinizden başka bir hüccetiniz yoksa elbette Yüce Allah’ın kesin kanıtları vardır. Bu kesin kanıtlar ileri sürdüğünüz mazeretlerinizi ortadan kaldırır, ortaya koyduğunuz şüphelerinizi iptal eder. Ey müşrikler! Eğer Allah hepinizin hakka erişmesini dileseydi sizleri buna muvaffak kılardı.
Arabic explanations of the Qur’an:
قُلۡ هَلُمَّ شُهَدَآءَكُمُ ٱلَّذِينَ يَشۡهَدُونَ أَنَّ ٱللَّهَ حَرَّمَ هَٰذَاۖ فَإِن شَهِدُواْ فَلَا تَشۡهَدۡ مَعَهُمۡۚ وَلَا تَتَّبِعۡ أَهۡوَآءَ ٱلَّذِينَ كَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِنَا وَٱلَّذِينَ لَا يُؤۡمِنُونَ بِٱلۡأٓخِرَةِ وَهُم بِرَبِّهِمۡ يَعۡدِلُونَ
-Ey Resul!- Allah'ın helal kıldıklarını haram kılıp, bunları Allah'ın haram kıldığını iddia eden o müşriklere de ki: “Haram kıldığınız bu şeyleri Allah'ın haram kıldığına şahitlik edecek şahitlerinizi getirin bakalım.” Eğer onlar ilimsiz bir şekilde bunları Allah’ın haram kıldığına şahitlik ederlerse de yaptıkları şahitlikte onları tasdik etme. Çünkü bu yalancı bir şahitliktir. Hevesleriyle hüküm veren kimselerin heveslerine de uyma. Onlar, Allah’ın onlara helal kıldığı şeyleri kendilerine haram kılarak ayetlerimizi yalanladılar. Rablerine başkalarını denk tutup ortak koşarak ahirete iman etmeyenlere sakın uyma. Rabbine karşı tutumu böyle olan bir kimseye nasıl ittiba edilir?
Arabic explanations of the Qur’an:
۞ قُلۡ تَعَالَوۡاْ أَتۡلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمۡ عَلَيۡكُمۡۖ أَلَّا تُشۡرِكُواْ بِهِۦ شَيۡـٔٗاۖ وَبِٱلۡوَٰلِدَيۡنِ إِحۡسَٰنٗاۖ وَلَا تَقۡتُلُوٓاْ أَوۡلَٰدَكُم مِّنۡ إِمۡلَٰقٖ نَّحۡنُ نَرۡزُقُكُمۡ وَإِيَّاهُمۡۖ وَلَا تَقۡرَبُواْ ٱلۡفَوَٰحِشَ مَا ظَهَرَ مِنۡهَا وَمَا بَطَنَۖ وَلَا تَقۡتُلُواْ ٱلنَّفۡسَ ٱلَّتِي حَرَّمَ ٱللَّهُ إِلَّا بِٱلۡحَقِّۚ ذَٰلِكُمۡ وَصَّىٰكُم بِهِۦ لَعَلَّكُمۡ تَعۡقِلُونَ
-Ey Resul!- İnsanlara de ki: "Gelin Allah’ın sizlere haram kıldıklarını okuyayım. O sizlere yaratmış olduğu canlılardan bir şeyi ortak koşmanızı, anne ve babalarınıza kötülük etmenizi haram kıldı. Bilakis onlara iyilikte bulunmanız gerekir. Cahiliye halkının yaptığı gibi fakirlik sebebiyle evlatlarınızı öldürmenizi de haram kıldı. Biz size de, onlara da rızık veririz. Açık veya gizlice olan fuhşa yaklaşmak ve evlilik yaptıktan sonra zina etmek, İslam’a girdikten sonra dinden çıkmak gibi (günahlar sebebiyle ölüm cezası vermenin dışında), haksız olarak Allah’ın öldürülmesini yasakladığı canı almayı da haram kıldı. İşte bu zikredilenler sizlere emirleridir. Umulur ki, Allah’ın emirlerini ve yasaklarını düşünürsünüz.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• الحذر من الجرائم الموصلة لبأس الله؛ لأنه لا يُرَدُّ بأسه عن القوم المجرمين إذا أراده.
Allah’ın azabına sebep olacak suçlardan sakınılmalıdır. Çünkü Allah mücrim bir topluluğa azap etmek isterse bu onlardan asla geri çevrilemez.

• الاحتجاج بالقضاء والقدر بعد أن أعطى الله تعالى كل مخلوق قُدْرة وإرادة يتمكَّن بهما من فعل ما كُلِّف به؛ ظُلْمٌ مَحْض وعناد صرف.
Allah Teâlâ her bir kula, kendisi ile onu sorumlu kıldığı yükümlülükleri yerine getirmesi için bir kudret/güç ve irade vermiştir. Bütün bunlardan sonra kulun Yüce Allah’ın kaza ve kaderini delil/bahane göstermesi katışıksız bir zulüm ve yalın bir inattır.

• دَلَّتِ الآيات على أنه بحسب عقل العبد يكون قيامه بما أمر الله به.
Ayetler, kulun akıl seviyesine göre Yüce Allah’ın emrettiği emirleri yerine getirmekte olduğuna işaret eder.

• النهي عن قربان الفواحش أبلغ من النهي عن مجرد فعلها، فإنه يتناول النهي عن مقدماتها ووسائلها الموصلة إليها.
Fuhşiyata yaklaşmanın yasaklanması, yalın olarak bu fiilin işlenmesinin yasaklanmasından daha derin bir ifadedir. Çünkü bu ifade fuhşun öncülerini ve buna götüren hususları da içererek yasaklamıştır.

وَلَا تَقۡرَبُواْ مَالَ ٱلۡيَتِيمِ إِلَّا بِٱلَّتِي هِيَ أَحۡسَنُ حَتَّىٰ يَبۡلُغَ أَشُدَّهُۥۚ وَأَوۡفُواْ ٱلۡكَيۡلَ وَٱلۡمِيزَانَ بِٱلۡقِسۡطِۖ لَا نُكَلِّفُ نَفۡسًا إِلَّا وُسۡعَهَاۖ وَإِذَا قُلۡتُمۡ فَٱعۡدِلُواْ وَلَوۡ كَانَ ذَا قُرۡبَىٰۖ وَبِعَهۡدِ ٱللَّهِ أَوۡفُواْۚ ذَٰلِكُمۡ وَصَّىٰكُم بِهِۦ لَعَلَّكُمۡ تَذَكَّرُونَ
Yetimin malına -büluğ çağına erişmeden babasını kaybeden kimse- malının ıslahı, faydası ve arttırılması dışında, büluğ çağına erinceye ve reşit olduğu hissedilinceye kadar müdahale etmenizi de haram kılmıştır. Sizlere ölçü ve tartıda haksızlık etmeyi de haram kılmıştır. Bilakis alışveriş esnasında alırken veya verirken adil olmanız gerekir. Biz, her bir nefse ancak gücünün yettiği kadar sorumluluk yükleriz. Tartı ve bunun dışında kullanılan ölçülerde fazlalık veya noksanlık hususunda kaçınılması mümkün olmayan miktarda bir sorumluluk yoktur. Sizlere bir yakın yahut arkadaşın hatırını göz önünde bulundurarak doğru olmayan sözler söylemenizi ya da şahitlikte bulunmanızı da haram kıldı. Allah’a söz verdiğiniz veya Allah adına söz verdiğiniz zaman Allah’ın ahdini bozmanızı da haram kıldı. Bilakis sizin buna vefa göstermeniz gerekir. Bu zikredilenleri Yüce Allah sizlere, sonunuzu düşünüp, öğüt almanız için kesin bir emirle emretti.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَأَنَّ هَٰذَا صِرَٰطِي مُسۡتَقِيمٗا فَٱتَّبِعُوهُۖ وَلَا تَتَّبِعُواْ ٱلسُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمۡ عَن سَبِيلِهِۦۚ ذَٰلِكُمۡ وَصَّىٰكُم بِهِۦ لَعَلَّكُمۡ تَتَّقُونَ
Sizlere, dalalet yollarına ve sebeplerine uymanızı da haram kıldı. Bilakis, hiçbir çarpıklık bulunmayan Allah’ın dosdoğru yoluna uymanız gerekir. Dalalet yolları sizleri hak yoldan ayrılmaya ve uzaklaşmaya sürükler. İşte Allah emirlerini yerine getirip yasakladığı şeylerden sakınarak takva sahibi olmanızı dilemiş ve bu dosdoğru olan yola ittiba etmenizi emretmiştir.
Arabic explanations of the Qur’an:
ثُمَّ ءَاتَيۡنَا مُوسَى ٱلۡكِتَٰبَ تَمَامًا عَلَى ٱلَّذِيٓ أَحۡسَنَ وَتَفۡصِيلٗا لِّكُلِّ شَيۡءٖ وَهُدٗى وَرَحۡمَةٗ لَّعَلَّهُم بِلِقَآءِ رَبِّهِمۡ يُؤۡمِنُونَ
Zikredilen bu şeylerin haberinin ardından size, Musa’ya nimetimizi tamamlamak ve güzel amellerine karşılık olarak, dinde ihtiyaç duyduğu her şeyi belirlemek ve hakka giden yolu göstermek için bir rahmet olarak Tevrat’ı verdiğimizi de haber veriyoruz. Umulur ki, kıyamet günü Rableriyle karşılaşacaklarına iman eder ve salih amellerle buna hazırlanırlar.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَهَٰذَا كِتَٰبٌ أَنزَلۡنَٰهُ مُبَارَكٞ فَٱتَّبِعُوهُ وَٱتَّقُواْ لَعَلَّكُمۡ تُرۡحَمُونَ
Bu Kur'an, içerdiği dinî ve dünyevi faydalardan ötürü çok bereketli olarak indirdiğimiz bir kitaptır. Merhamet olunmayı umarak içinde bulunanlara ittiba edin ve ona muhalefet etmekten sakının!
Arabic explanations of the Qur’an:
أَن تَقُولُوٓاْ إِنَّمَآ أُنزِلَ ٱلۡكِتَٰبُ عَلَىٰ طَآئِفَتَيۡنِ مِن قَبۡلِنَا وَإِن كُنَّا عَن دِرَاسَتِهِمۡ لَغَٰفِلِينَ
-Ey Arap müşrikleri!- "Muhakkak Allah, bizden önce Tevrat ve İncil'i, Yahudi ve Hristiyanlara indirdi ve bize bir kitap indirmedi. Biz onların kitabını okumayı bilmiyoruz. Çünkü o kitaplar onların dilindedir, bizim dilimizde değildir." dememeniz için (size Kur’ân’ı indirdik).
Arabic explanations of the Qur’an:
أَوۡ تَقُولُواْ لَوۡ أَنَّآ أُنزِلَ عَلَيۡنَا ٱلۡكِتَٰبُ لَكُنَّآ أَهۡدَىٰ مِنۡهُمۡۚ فَقَدۡ جَآءَكُم بَيِّنَةٞ مِّن رَّبِّكُمۡ وَهُدٗى وَرَحۡمَةٞۚ فَمَنۡ أَظۡلَمُ مِمَّن كَذَّبَ بِـَٔايَٰتِ ٱللَّهِ وَصَدَفَ عَنۡهَاۗ سَنَجۡزِي ٱلَّذِينَ يَصۡدِفُونَ عَنۡ ءَايَٰتِنَا سُوٓءَ ٱلۡعَذَابِ بِمَا كَانُواْ يَصۡدِفُونَ
Ve; “Allah, Yahudi ve Hristiyanlara indirdiği gibi bize de bir kitap indirseydi, elbette bizler onlardan daha fazla istikamet sahibi olurduk.” dememeniz içindir. Kesinlikle sizlere Allah’ın peygamberiniz Muhammed -sallallahu aleyhi ve selem-'e indirdiği kendi dilinizde bir kitap geldi. İşte bu kitap hakka apaçık bir delil, bir irşat ve ümmete bir rahmettir. Sudan bahaneleri mazeret olarak getirmeyin ve batıl sebeplerle avunmayın. Hiç kimse, Allah’ın ayetlerini yalanlayan ve onlardan yüz çevirenlerden daha büyük bir zulüm içinde olamaz. Ayetlerimizden kaçanları, ayetlerimizden kaçarak yüz çevirmelerinden ötürü, onları cehennem ateşine sokarak şiddetli bir cezayla cezalandıracağız.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• لا يجوز التصرف في مال اليتيم إلّا في حدود مصلحته، ولا يُسلَّم ماله إلّا بعد بلوغه الرُّشْد.
Yetime ait olan mal mülk hakkında, bu malın yararına olan sınırlar içinde olması hariç herhangi bir tasarrufta bulunmak caiz değildir. Ayrıca bu mallar reşit olana dek yetime teslim edilmez.

• سبل الضلال كثيرة، وسبيل الله وحده هو المؤدي إلى النجاة من العذاب.
Sapıklık yolları pek çoktur. Ancak bir tek Allah’ın yolu azaptan kurtuluşa götürür.

• اتباع هذا الكتاب علمًا وعملًا من أعظم أسباب نيل رحمة الله.
Bu kitaba, ilim ve amel bakımından ittiba etmek Allah’ın rahmetine erişmenin en büyük sebeplerinden biridir.

هَلۡ يَنظُرُونَ إِلَّآ أَن تَأۡتِيَهُمُ ٱلۡمَلَٰٓئِكَةُ أَوۡ يَأۡتِيَ رَبُّكَ أَوۡ يَأۡتِيَ بَعۡضُ ءَايَٰتِ رَبِّكَۗ يَوۡمَ يَأۡتِي بَعۡضُ ءَايَٰتِ رَبِّكَ لَا يَنفَعُ نَفۡسًا إِيمَٰنُهَا لَمۡ تَكُنۡ ءَامَنَتۡ مِن قَبۡلُ أَوۡ كَسَبَتۡ فِيٓ إِيمَٰنِهَا خَيۡرٗاۗ قُلِ ٱنتَظِرُوٓاْ إِنَّا مُنتَظِرُونَ
-Ey Resul!- O yalanlayıcılar ancak dünyada ölüm meleği ve yardımcılarının onların ruhlarını almak için onlara gelmesini veya Rabbinin, ahirette aralarındaki davalara hükmetmek üzere kıyamet günü gelmesini veyahut kıyamet gününe işaret eden Rabbinin bazı alametlerinin gelmesini bekliyorlar. Oysa güneşin batıdan doğması gibi, Rabbinin ayetlerinden bazılarının geleceği gün, kâfir olan kimsenin iman etmesi ona bir fayda sağlamayacaktır. Mümin olan kimsenin de daha önce yapmadığı hayırlı bir ameli o vakitten sonra yapmasının artık bir faydası olmayacaktır. -Ey Resul!- O yalanlayan müşriklere de ki: “Bunlardan herhangi birisinin gelmesini bekleyip durun bakalım. Bizler de bekliyoruz.”
Arabic explanations of the Qur’an:
إِنَّ ٱلَّذِينَ فَرَّقُواْ دِينَهُمۡ وَكَانُواْ شِيَعٗا لَّسۡتَ مِنۡهُمۡ فِي شَيۡءٍۚ إِنَّمَآ أَمۡرُهُمۡ إِلَى ٱللَّهِ ثُمَّ يُنَبِّئُهُم بِمَا كَانُواْ يَفۡعَلُونَ
-Ey Resul!- Dinlerinin bir kısmını uygulayıp, bir kısmını terk etmek suretiyle onu paramparça kılan ve birçok ayrı fırkalara bölünen Yahudi ve Hristiyanlarla senin bir ilişkin yoktur. Sen onların içinde bulundukları sapıklıklardan berîsin. Senin sorumluluğun onları uyarmaktan başka bir şey değildir. Onların durumları Allah’a kalmıştır. Sonrasında kıyamet günü gelince dünyada yapmış oldukları şeyleri onlara bildirecek ve yaptıklarının karşılığını verecektir.
Arabic explanations of the Qur’an:
مَن جَآءَ بِٱلۡحَسَنَةِ فَلَهُۥ عَشۡرُ أَمۡثَالِهَاۖ وَمَن جَآءَ بِٱلسَّيِّئَةِ فَلَا يُجۡزَىٰٓ إِلَّا مِثۡلَهَا وَهُمۡ لَا يُظۡلَمُونَ
Kıyamet günü Müminlerden her kim bir iyilikle gelirse, Allah o iyiliği on misliyle mükâfatlandıracaktır. Her kim de bir kötülükle gelirse, daha fazlasıyla değil, ancak ağırlık ve büyüklük olarak yaptığının misliyle cezalandırılacaktır. Kıyamet günü onlar iyiliklerinin sevabı azaltılarak yahut kötülüklerinin günahı artırılarak herhangi bir zulme uğratılmayacaklardır.
Arabic explanations of the Qur’an:
قُلۡ إِنَّنِي هَدَىٰنِي رَبِّيٓ إِلَىٰ صِرَٰطٖ مُّسۡتَقِيمٖ دِينٗا قِيَمٗا مِّلَّةَ إِبۡرَٰهِيمَ حَنِيفٗاۚ وَمَا كَانَ مِنَ ٱلۡمُشۡرِكِينَ
-Ey Resul!- Seni yalanlayan o müşriklere de ki: “Şüphesiz Rabbim beni dosdoğru bir yola irşat etti. Bu yol dinin yoludur. Öyle ki dünya ve ahiretin yararına olan her şeyi içerir. O hakka yönelen İbrahim'in dinidir. İbrahim kesinlikle müşriklerden olmadı.
Arabic explanations of the Qur’an:
قُلۡ إِنَّ صَلَاتِي وَنُسُكِي وَمَحۡيَايَ وَمَمَاتِي لِلَّهِ رَبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ
-Ey Resul!- De ki: “Şüphesiz benim namazım ve kurbanım Allah içindir. Başkası adına değil, yalnızca Allah adınadır. Benim hayatım ve ölümüm de böyledir. Bütün bunlar tek başına mahlukatın Rabbi olan Allah içindir. Bunlardan hiçbirinde O'ndan başkasına bir pay yoktur.”
Arabic explanations of the Qur’an:
لَا شَرِيكَ لَهُۥۖ وَبِذَٰلِكَ أُمِرۡتُ وَأَنَا۠ أَوَّلُ ٱلۡمُسۡلِمِينَ
“Ve Allah - Subhanehu ve Teâlâ-‘nın hiçbir ortağı yoktur. Onun dışında hak bir mabut yoktur. Allah bana şirkten uzak halis tevhidi emretti. Ben bu ümmetin içinden O'na teslim olanların ilkiyim.”
Arabic explanations of the Qur’an:
قُلۡ أَغَيۡرَ ٱللَّهِ أَبۡغِي رَبّٗا وَهُوَ رَبُّ كُلِّ شَيۡءٖۚ وَلَا تَكۡسِبُ كُلُّ نَفۡسٍ إِلَّا عَلَيۡهَاۚ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٞ وِزۡرَ أُخۡرَىٰۚ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّكُم مَّرۡجِعُكُمۡ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمۡ فِيهِ تَخۡتَلِفُونَ
-Ey Resul!- O müşriklere de ki: “Her şeyin Rabbi olan Allah'tan başka bir Rab mi arayayım? O Allah’ın dışında ibadet ettiğiniz bütün mabutların Rabbidir. Suçsuz olan hiç kimse başkasının günahını yüklenmez. Ardından kıyamet günü bir tek olan Rabbinize döneceksiniz ve O dünyada dini meselelerde ayrılığa düşmüş olduğunuz konuları size haber verecek.”
Arabic explanations of the Qur’an:
وَهُوَ ٱلَّذِي جَعَلَكُمۡ خَلَٰٓئِفَ ٱلۡأَرۡضِ وَرَفَعَ بَعۡضَكُمۡ فَوۡقَ بَعۡضٖ دَرَجَٰتٖ لِّيَبۡلُوَكُمۡ فِي مَآ ءَاتَىٰكُمۡۗ إِنَّ رَبَّكَ سَرِيعُ ٱلۡعِقَابِ وَإِنَّهُۥ لَغَفُورٞ رَّحِيمُۢ
Daha önce yaşamış olanların ardından, yeryüzünü imar edesiniz diye sizleri gönderen Allah’tır. Size vermiş olduğu nimetlerde sizi sınamak için yaratılışınızda, rızıklar göndermede ve birçok diğer hususlarda kiminizi yükselterek diğerlerinize derece bakımından üstün kılmıştır. -Ey Resul!- Muhakkak Rabbin cezalandırması çok hızlıdır ve gelmekte olan her şey yakındır. Muhakkak o tövbe eden kullarına karşı pek affedici ve ona karşı pek merhametlidir.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• أن الدين يأمر بالاجتماع والائتلاف، وينهى عن التفرق والاختلاف.
Şüphesiz din, birlikte olmayı ve ittifak etmeyi emrederek, bölünmeyi ve ayrılmayı da yasaklar.

• من تمام عدله تعالى وإحسانه أنه يجازي بالسيئة مثلها، وبالحسنة عشرة أمثالها، وهذا أقل ما يكون من التضعيف.
Allah'ın kötülüklere misliyle, iyiliklere de on katıyla karşılık vermesi, eksiksiz adalet ve ihsanındandır. Yüce Allah'ın on katı ile karşılık vermesi, verilecek mükâfatın en az miktarıdır.

• الدين الحق القَيِّم يتطَلب تسخير كل أعمال العبد واهتماماته لله عز وجل، فله وحده يتوجه العبد بصلاته وعبادته ومناسكه وذبائحه وجميع قرباته وأعماله في حياته وما أوصى به بعد وفاته.
Hak olan dosdoğru din, kulun bütün amel ve önceliklerini Allah -Azze ve Celle- için kullanmasını gerekli kılar. Kul; namazı, ibadeti, hac ibadetleri, kestiği kurbanları, hayatındaki ve ölümünün ardından yapılmasını vasiyet ettiği bütün ibadetleri ve amelleriyle bir tek ona yönelmesi gerekir.

 
Translation of the meanings Surah: Al-An‘ām
Surahs’ Index Page Number
 
Translation of the Meanings of the Noble Qur'an - Turkish Translation of Al-Mukhtasar in Interpreting the Noble Quran - Translations’ Index

Turkish Translation of Al-Mukhtasar in Interpreting the Noble Quran, issued by Tafsir Center

close