Translation of the Meanings of the Noble Qur'an - Turkish Translation of Al-Mukhtasar in Interpreting the Noble Quran * - Translations’ Index


Translation of the meanings Surah: At-Tawbah   Ayah:

Sûratu't-Tevbe

Purposes of the Surah:
البراءة من المشركين والمنافقين وجهادهم، وفتح باب التوبة للتائبين.
Müşrik ve münafıklardan beri/uzak olup, onlarla savaşmak ve tövbe edenler için tövbe kapılarının açık olması beyan edilmiştir.

بَرَآءَةٞ مِّنَ ٱللَّهِ وَرَسُولِهِۦٓ إِلَى ٱلَّذِينَ عَٰهَدتُّم مِّنَ ٱلۡمُشۡرِكِينَ
-Ey Müslümanlar!- Bu; Allah'tan ve resulünden bir uyarıdır. Arap yarımadasında kendileri ile anlaşma yaptığınız müşriklere anlaşmanın bittiğine dair bir ilandır.
Arabic explanations of the Qur’an:
فَسِيحُواْ فِي ٱلۡأَرۡضِ أَرۡبَعَةَ أَشۡهُرٖ وَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّكُمۡ غَيۡرُ مُعۡجِزِي ٱللَّهِ وَأَنَّ ٱللَّهَ مُخۡزِي ٱلۡكَٰفِرِينَ
-Ey Müşrikler!- Yeryüzünde dört ay daha güven içerisinde dolaşın. Sizin için bu süreden sonra bir güven ve bir ahit yoktur. Eğer sizler küfür üzere devam edecek olursanız Allah'ın azabından asla kaçamayacağınızı yakinen bilin. Ve yine yakinen bilin ki Allah Teâlâ kafirleri öldürülmek ve esir alınmakla dünyada ve cehenneme sokmak ile de kıyamet gününde alçaltacaktır. Bu alçaltma, anlaşmalarını bozan kimselerin hepsini ve kendileri ile belirli bir süre konulmadan anlaşma yapılan kimseleri kapsar. Dört aydan fazla süre ile de olsa kendileri ile belirli bir süre anlaşma yapılmış olan kimselere gelince, bu kimselerin anlaşma süreleri tamamlanıncaya kadar yerine getirilir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَأَذَٰنٞ مِّنَ ٱللَّهِ وَرَسُولِهِۦٓ إِلَى ٱلنَّاسِ يَوۡمَ ٱلۡحَجِّ ٱلۡأَكۡبَرِ أَنَّ ٱللَّهَ بَرِيٓءٞ مِّنَ ٱلۡمُشۡرِكِينَ وَرَسُولُهُۥۚ فَإِن تُبۡتُمۡ فَهُوَ خَيۡرٞ لَّكُمۡۖ وَإِن تَوَلَّيۡتُمۡ فَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّكُمۡ غَيۡرُ مُعۡجِزِي ٱللَّهِۗ وَبَشِّرِ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ بِعَذَابٍ أَلِيمٍ
Allah Teâlâ'dan ve O'nun resulünden kurban günü bütün insanlara ilandır. Allah -Subhânehu ve Teâlâ-, müşriklerden berîdir. Aynı şekilde O'nun resulü de onlardan berîdir. -Ey Müşrikler!- Eğer şirkinizden tövbe ederseniz bu sizin için daha hayırlıdır. Eğer tövbe etmekten yüz çevirirseniz iyi bilin ki sizler, Allah'tan ve O'nun cezalandırmasından kaçamazsınız. -Ey Peygamber!- Allah'ı inkâr edenlere kendilerini üzecek olan o şeyi söyle! O şey onları bekleyen acıklı bir azaptır.
Arabic explanations of the Qur’an:
إِلَّا ٱلَّذِينَ عَٰهَدتُّم مِّنَ ٱلۡمُشۡرِكِينَ ثُمَّ لَمۡ يَنقُصُوكُمۡ شَيۡـٔٗا وَلَمۡ يُظَٰهِرُواْ عَلَيۡكُمۡ أَحَدٗا فَأَتِمُّوٓاْ إِلَيۡهِمۡ عَهۡدَهُمۡ إِلَىٰ مُدَّتِهِمۡۚ إِنَّ ٱللَّهَ يُحِبُّ ٱلۡمُتَّقِينَ
Ancak kendileri ile anlaşma yaptığınız ve anlaşmalarına vefalı olanları ve ondan hiçbir şeyi eksiltmeyen müşrikler az önce zikredilen hükmün dışındadır. Bu kimselerle yapmış olduğunuz anlaşmalarınızı süresi bitinceye kadar tamamlayınız. Şüphesiz Yüce Allah, anlaşmaları vefa ile yerine getirmenin de dahil olduğu tüm emirlerini yerine getiren ve hıyanet etmenin içerisine dahil olduğu tüm yasaklarından sakınanları sever.
Arabic explanations of the Qur’an:
فَإِذَا ٱنسَلَخَ ٱلۡأَشۡهُرُ ٱلۡحُرُمُ فَٱقۡتُلُواْ ٱلۡمُشۡرِكِينَ حَيۡثُ وَجَدتُّمُوهُمۡ وَخُذُوهُمۡ وَٱحۡصُرُوهُمۡ وَٱقۡعُدُواْ لَهُمۡ كُلَّ مَرۡصَدٖۚ فَإِن تَابُواْ وَأَقَامُواْ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتَوُاْ ٱلزَّكَوٰةَ فَخَلُّواْ سَبِيلَهُمۡۚ إِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٞ رَّحِيمٞ
Düşmanlarınıza eman verdiğiniz haram aylar bittiğinde müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün. Onları kalelerinde kuşatın, esir alın ve onların yollarını gözetleyin. Eğer onlar şirkten Allah'a tevbe ederler, namazı dosdoğru kılarlar ve mallarının zekâtını verirlerse İslam'da kardeşleriniz olurlar. Bu durumda onlarla savaşmayı bırakın. Şüphesiz Yüce Allah, tevbe eden kullarını çokça bağışlayandır, onlara karşı çok merhamet edendir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَإِنۡ أَحَدٞ مِّنَ ٱلۡمُشۡرِكِينَ ٱسۡتَجَارَكَ فَأَجِرۡهُ حَتَّىٰ يَسۡمَعَ كَلَٰمَ ٱللَّهِ ثُمَّ أَبۡلِغۡهُ مَأۡمَنَهُۥۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمۡ قَوۡمٞ لَّا يَعۡلَمُونَ
-Ey Peygamber!- Kanı ve malı sana mübah olan müşriklerden biri senden eman isterse onun bu isteğini kabul et. Böylece Kur'an'ı işitip, dinlesin. Sonra onu güvende olacağı yere ulaştır. Bu kâfirlerin bu dinin hakikatlerini bilmemesinden dolayıdır. Eğer onlar bu hakikatleri Kur'an'ı işitip, dinleyerek öğrenirlerse hidayete ulaşırlar.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• في الآيات دليل واضح على حرص الإسلام على تسوية العلاقات الخارجية مع الأعداء على أساس من السّلم والأمن والتّفاهم.
Ayetlerde İslam'ın düşmanlarla olan dış ilişkilerini barış, güvenlik ve anlayış temelinde çözme hevesinin açık bir göstergesi vardır.

• الإسلام يُقَدِّر العهود، ويوجب الوفاء بها، ويجعل حفظها نابعًا من الإيمان، وملازمًا لتقوى الله تعالى.
İslam, anlaşmaları takdir eder ve yerine getirilmesini gerekli kılar. Anlaşmaların korunmasını, imanın bir meyvesi ve Allah Teâlâ'dan korkmanın bir gereği sayar.

• أَنَّ إقامة الصّلاة وإيتاء الزّكاة دليل على الإسلام، وأنهما يعصمان الدّم والمال، ويوجبان لمن يؤدّيهما حقوق المسلمين من حفظ دمه وماله إلا بحق الإسلام؛ كارتكاب ما يوجب القتل من قتل النفس البريئة، وزنى الزّاني المُحْصَن، والرّدّة إلى الكفر بعد الإيمان.
Namazı dosdoğru kılmak ve zekât vermek Müslümanlığın delillerindendir. Bu iki amel, malı ve kanı/canı korur. Bu iki ameli eda eden kimse Müslümanların sahip oldukları hakları elde eder. Yani bir kimsenin malı ve canı korunmuş olur. Ancak haksız yere öldürmek, muhsan (evlenmiş) olan kimsenin zina etmesi ve imandan sonra küfre girip dinden çıkmak gibi İslam'ın (ölümle cezalandırdığı) hakkı olan şeyler (cezalar) hariçtir.

• مشروعيّة الأمان؛ أي: جواز تأمين الحربي إذا طلبه من المسلمين؛ ليسمع ما يدلّ على صحّة الإسلام، وفي هذا سماحة وتكريم في معاملة الكفار، ودليل على إيثار السِّلم.
Ayetlerde eman vermenin meşruluğu beyan edilmiştir. Yani kendileri ile savaş halinde olunan gayrimüslim, Müslümanlardan eman dilerse; İslam'ın doğruluğunun delili olan şeyleri işitmesi için ona eman vermenin caiz olduğu beyan edilmiştir. Bunda kâfirlerle muamelede hoşgörü ve saygı vardır. Aynı zamanda barışı tercih etmenin delili vardır.

كَيۡفَ يَكُونُ لِلۡمُشۡرِكِينَ عَهۡدٌ عِندَ ٱللَّهِ وَعِندَ رَسُولِهِۦٓ إِلَّا ٱلَّذِينَ عَٰهَدتُّمۡ عِندَ ٱلۡمَسۡجِدِ ٱلۡحَرَامِۖ فَمَا ٱسۡتَقَٰمُواْ لَكُمۡ فَٱسۡتَقِيمُواْ لَهُمۡۚ إِنَّ ٱللَّهَ يُحِبُّ ٱلۡمُتَّقِينَ
-Ey Müslümanlar!- Allah'a ortak koşan müşriklerin Allah katında ve resulü yanında bir anlaşmalarının ve emanlarının olması doğru olmaz. Mescid-i Haram'ın yanında Hudeybiye anlaşmasında kendileriyle anlaşma yaptığınız müşrikler bunun dışındadırlar. Bunlar, size doğru dürüst davrandıkları ve ahitlerini bozmadıkları sürece siz de onlara karşı dürüst davranın ve onlarla olan ahitlerinizi bozmayın. Şüphesiz Allah Teâlâ, kullarından emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınarak takva sahibi olanları sever.
Arabic explanations of the Qur’an:
كَيۡفَ وَإِن يَظۡهَرُواْ عَلَيۡكُمۡ لَا يَرۡقُبُواْ فِيكُمۡ إِلّٗا وَلَا ذِمَّةٗۚ يُرۡضُونَكُم بِأَفۡوَٰهِهِمۡ وَتَأۡبَىٰ قُلُوبُهُمۡ وَأَكۡثَرُهُمۡ فَٰسِقُونَ
Sizin düşmanlarınız oldukları halde onlar için nasıl bir ahit ve eman olabilir? Şayet onlar, size karşı galip gelselerdi; ne Allah'a, ne akrabalığa ve ne de anlaşmaya bakarlardı. Bilakis sizleri en kötü azapla azaplandırırlardı. Onlar dilleriyle konuştukları güzel sözlerle sizleri hoşnut ederler. Fakat kalpleri dillerini doğrulamaz. Söylediklerini de yerine getirmezler. Onların çoğu, anlaşmalarını bozmaları sebebiyle Allah Teâlâ'ya tâatten çıkmışlardır.
Arabic explanations of the Qur’an:
ٱشۡتَرَوۡاْ بِـَٔايَٰتِ ٱللَّهِ ثَمَنٗا قَلِيلٗا فَصَدُّواْ عَن سَبِيلِهِۦٓۚ إِنَّهُمۡ سَآءَ مَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
Ahitlere vefa göstermenin de dahil olduğu Yüce Allah'ın tüm ayetlerine tabi olmayı kendisi ile şehvetlerine ve hevâlarına ulaştıkları dünyanın geçici ve değersiz şeyleri ile değiştirdiler. Kendi nefislerini hakka tabi olmaktan alıkoydular. Kendileri dışındakileri de haktan alıkoydular. Yapmış oldukları amelleri gerçekten ne kötüdür.
Arabic explanations of the Qur’an:
لَا يَرۡقُبُونَ فِي مُؤۡمِنٍ إِلّٗا وَلَا ذِمَّةٗۚ وَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡمُعۡتَدُونَ
Üzerinde oldukları düşmanlık sebebi ile bir Mümin hakkında ne bir akrabalık ve ne de bir anlaşma gözetirler. Onlar zulüm ve düşmanlıkla vasıflandıklarından dolayı Allah'ın sınırlarını çiğnemişlerdir.
Arabic explanations of the Qur’an:
فَإِن تَابُواْ وَأَقَامُواْ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتَوُاْ ٱلزَّكَوٰةَ فَإِخۡوَٰنُكُمۡ فِي ٱلدِّينِۗ وَنُفَصِّلُ ٱلۡأٓيَٰتِ لِقَوۡمٖ يَعۡلَمُونَ
Eğer Allah Teâlâ'ya küfürlerinden tövbe ederler, kelime-i şehadeti söylerler, namazı dosdoğru kılarlar ve mallarının zekâtını verirlerse Müslüman olmuşlardır. Böylece onlar sizin din kardeşlerinizdir. Sizin lehinize olan şey onların da lehinedir, sizin aleyhinize olan şey onların da aleyhinedir. Onlara karşı savaşmanız size helal olmaz. Müslüman olmaları, onların mallarını, kanlarını ve ırzlarını koruma altına alır. Biz ayetleri, bilen bir kavim için işte böyle açıklıyoruz. Ayetlerden istifade edenler ve bu ayetler ile başkalarına fayda verenler de onlardır.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَإِن نَّكَثُوٓاْ أَيۡمَٰنَهُم مِّنۢ بَعۡدِ عَهۡدِهِمۡ وَطَعَنُواْ فِي دِينِكُمۡ فَقَٰتِلُوٓاْ أَئِمَّةَ ٱلۡكُفۡرِ إِنَّهُمۡ لَآ أَيۡمَٰنَ لَهُمۡ لَعَلَّهُمۡ يَنتَهُونَ
Bu müşrikler kendileri ile savaşmayı terk etmeye dair belirli bir süre için yapmış olduğunuz anlaşmalarını ve sözleşmelerini bozar, sizin dininize dil uzatır ve anlaşmalarından bir şeyi eksiltirlerse onlarla savaşın. Çünkü onlar küfrün ele başlarıdır. Artık onlara verilmiş olan kanlarının dökülmesini engelleyecek bir söz yoktur. Küfürlerinin, anlaşmayı bozmalarının ve dini eksik görmelerinin son bulması için onlarla savaşın.
Arabic explanations of the Qur’an:
أَلَا تُقَٰتِلُونَ قَوۡمٗا نَّكَثُوٓاْ أَيۡمَٰنَهُمۡ وَهَمُّواْ بِإِخۡرَاجِ ٱلرَّسُولِ وَهُم بَدَءُوكُمۡ أَوَّلَ مَرَّةٍۚ أَتَخۡشَوۡنَهُمۡۚ فَٱللَّهُ أَحَقُّ أَن تَخۡشَوۡهُ إِن كُنتُم مُّؤۡمِنِينَ
-Ey iman edenler!- Size olan ahitlerini bozan, Darun Nedve'de peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in Mekke'den çıkarılması için toplanan, bunun için çalışan, sizinle savaşmaya ilk önce kendileri başlayan ve Peygamber'in müttefikleri olan Huzaa kabilesine karşı Kureyş'in müttefikleri olan Bekr kabilesine yardım eden müşriklerle niçin savaşmıyorsunuz? Yoksa onlardan korktuğunuz için mi onlarla savaşmıyorsunuz? Gerçekten hakkıyla iman ediyorsanız Allah -Subhanehu ve Teâlâ- kendisinden korkulmaya daha layıktır.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• دلَّت الآيات على أن قتال المشركين الناكثين العهد كان لأسباب كثيرة، أهمها: نقضهم العهد.
Ayetler, ahitlerini bozan müşrikler ile savaşmanın pek çok sebebi olduğuna delalet etmektedir ki, bunların en önemlilerinden biri anlaşmayı bozmaktır.

• في الآيات دليل على أن من امتنع من أداء الصلاة أو الزكاة فإنه يُقاتَل حتى يؤديهما، كما فعل أبو بكر رضي الله عنه.
Ayetlerde, namazı ve zekâtı eda etmekten imtina eden kimselerle namazı ve zekâtı eda edinceye kadar savaşılacağına dair deliller vardır. Nitekim Ebu Bekir -radıyallahu anh-'da böyle yapmıştır.

• استدل بعض العلماء بقوله تعالى:﴿وَطَعَنُوا فِي دِينِكُمْ﴾ على وجوب قتل كل من طعن في الدّين عامدًا مستهزئًا به.
Âlimler, Allah Teâlâ'nın; "Sizin dininize dil uzatırlarsa" ayetini, din ile bilerek alay edip dini karalayan kimsenin ödürülmesinin farz olduğuna delil olarak göstermişlerdir.

• في الآيات دلالة على أن المؤمن الذي يخشى الله وحده يجب أن يكون أشجع الناس وأجرأهم على القتال.
Ayetler, sadece Allah'tan korkan Mümin bir kimsenin savaşmak hususunda insanların en cesaretlisi olması gerektiğine delalet etmektedir.

قَٰتِلُوهُمۡ يُعَذِّبۡهُمُ ٱللَّهُ بِأَيۡدِيكُمۡ وَيُخۡزِهِمۡ وَيَنصُرۡكُمۡ عَلَيۡهِمۡ وَيَشۡفِ صُدُورَ قَوۡمٖ مُّؤۡمِنِينَ
-Ey Müminler!- Bu müşrikler ile savaşın. Eğer siz onlar ile savaşırsanız Yüce Allah, sizin ellerinizle onları cezalandırır. Bu da onları öldürmenizle olur. Onları yenilgi ve esir alınma ile alçaltır. Onlara karşı size yardım eder ve üstünlük verir. Henüz düşmanlarına karşı savaşma, esir alma, müşrikleri yenilgiye uğratma ve onlara karşı Müminlere yardıma şahitlik etmemiş olan Müminlerin kalplerindeki sıkıntıyı giderir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَيُذۡهِبۡ غَيۡظَ قُلُوبِهِمۡۗ وَيَتُوبُ ٱللَّهُ عَلَىٰ مَن يَشَآءُۗ وَٱللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ
Yüce Allah gönderdiği yardım ile Müminlerin kalplerindeki öfkeyi giderir. Allah Teâlâ Fetih günü, Mekke ehline yaptığı gibi, bu inatçı kimseler içinde tövbe edenlerden dilediği kimselerin tövbesini kabul eder. Allah, onlardan tövbesinde sadık olanları hakkıyla bilendir. O; yaratmasında, idare etmesinde ve hüküm koymasında hikmet sahibidir.
Arabic explanations of the Qur’an:
أَمۡ حَسِبۡتُمۡ أَن تُتۡرَكُواْ وَلَمَّا يَعۡلَمِ ٱللَّهُ ٱلَّذِينَ جَٰهَدُواْ مِنكُمۡ وَلَمۡ يَتَّخِذُواْ مِن دُونِ ٱللَّهِ وَلَا رَسُولِهِۦ وَلَا ٱلۡمُؤۡمِنِينَ وَلِيجَةٗۚ وَٱللَّهُ خَبِيرُۢ بِمَا تَعۡمَلُونَ
-Ey Müminler!- Allah'ın sizi, imtihan etmeden bırakacağını mı sandınız? İmtihan etmek, Allah'ın sünnetlerinden bir sünnettir. Yüce Allah, sizin içinizden cihat eden, Allah’ın, resulünün ve Müminlerin dışında, kâfirlerden yakın dost edinmeyen ihlaslı kullarını ve Allah’ı, resulünü ve Müminleri dost edinen temiz kullarını ortaya çıkarıncaya kadar imtihan olunacaksınız. Muhakkak Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. O hususta hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Size de amellerinizin karşılığını verecektir.
Arabic explanations of the Qur’an:
مَا كَانَ لِلۡمُشۡرِكِينَ أَن يَعۡمُرُواْ مَسَٰجِدَ ٱللَّهِ شَٰهِدِينَ عَلَىٰٓ أَنفُسِهِم بِٱلۡكُفۡرِۚ أُوْلَٰٓئِكَ حَبِطَتۡ أَعۡمَٰلُهُمۡ وَفِي ٱلنَّارِ هُمۡ خَٰلِدُونَ
Müşriklerin, ibadet ve taat türleri ile Allah'ın mescitlerini imar etmeleri olacak iş değildir. Zira onlar, apaçık bir şekilde ortaya koydukları küfrü ikrar edip, kabul etmektedirler. İşte amellerin kabul edilmesinin şartı olan imanı kaybetmiş olmaları sebebi ile onların amelleri boşa çıkmıştır. Ölmeden önce şirkten tövbe etmeleri durumu hariç, kıyamet günü, cehenneme girecek ve orada ebedî kalacak olanlar da bunlardır.
Arabic explanations of the Qur’an:
إِنَّمَا يَعۡمُرُ مَسَٰجِدَ ٱللَّهِ مَنۡ ءَامَنَ بِٱللَّهِ وَٱلۡيَوۡمِ ٱلۡأٓخِرِ وَأَقَامَ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتَى ٱلزَّكَوٰةَ وَلَمۡ يَخۡشَ إِلَّا ٱللَّهَۖ فَعَسَىٰٓ أُوْلَٰٓئِكَ أَن يَكُونُواْ مِنَ ٱلۡمُهۡتَدِينَ
Allah'ın mescitlerini imar etmeye ve oraların hakkını eda etmeye sadece Allah'a iman eden, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayan, kıyamet gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, malının zekâtını veren ve Allah -Subhanehu ve Têalâ-'dan başkasından korkmayan Müminler hak sahibidir. İşte bu kimselerin dosdoğru yola hidayet olunmaları umulur. Müşrikler ise böyle olmaktan en uzak olan kimselerdir.
Arabic explanations of the Qur’an:
۞ أَجَعَلۡتُمۡ سِقَايَةَ ٱلۡحَآجِّ وَعِمَارَةَ ٱلۡمَسۡجِدِ ٱلۡحَرَامِ كَمَنۡ ءَامَنَ بِٱللَّهِ وَٱلۡيَوۡمِ ٱلۡأٓخِرِ وَجَٰهَدَ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِۚ لَا يَسۡتَوُۥنَ عِندَ ٱللَّهِۗ وَٱللَّهُ لَا يَهۡدِي ٱلۡقَوۡمَ ٱلظَّٰلِمِينَ
-Ey müşrikler!- Siz, hacılara su veren ve Mescid-i Haram'ı onaran kimseyi, Allah'a iman edip O'na hiçbir şeyi ortak koşmayan, kıyamet gününe iman eden, malı ve canı ile Allah'ın kelimesinin yüce olması ve kâfirlerin kelimesinin en altta olması için Allah yolunda cihat edenler ile bir mi tutuyorsunuz? Sizler bu amellerin Allah katında fazilet bakımından eşit olduğunu mu sanıyorsunuz? Bunlar asla Allah katında eşit olamazlar. Hacılara su vermek gibi hayırlı amelleri işleseler dahi Allah'a şirk koşarak zulmeden kimseleri Yüce Allah asla muvaffak kılmaz.
Arabic explanations of the Qur’an:
ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَهَاجَرُواْ وَجَٰهَدُواْ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ بِأَمۡوَٰلِهِمۡ وَأَنفُسِهِمۡ أَعۡظَمُ دَرَجَةً عِندَ ٱللَّهِۚ وَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡفَآئِزُونَ
Allah'a imanı ve küfür beldesinden İslam beldesine hicret etmeyi bir araya getirenler ve Allah yolunda malları ve canları ile cihat edenler var ya; işte Allah katında en üstün derece onlarındır. Cenneti kazanacak olanlar, bu sıfatlar ile sıfatlanmış olanlardır.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• في الآيات دلالة على محبة الله لعباده المؤمنين واعتنائه بأحوالهم، حتى إنه جعل من جملة المقاصد الشرعية شفاء ما في صدورهم وذهاب غيظهم.
Ayetlerde Allah'ın, Mümin kullarına olan sevgisine ve onların durumlarına itina göstermesine delil vardır. Hatta Allah Teâlâ, Müminlerin gönüllerini ferahlatmayı ve onlardan öfkeyi gidermeyi dinî hükümlerin gayelerinden kılmıştır.

• شرع الله الجهاد ليحصل به هذا المقصود الأعظم، وهو أن يتميز الصادقون الذين لا يتحيزون إلا لدين الله من الكاذبين الذين يزعمون الإيمان.
Allah Teâlâ cihadı, en yüce maksadın gerçekleşmesi için meşru kılmıştır ki bu maksat, sadece Yüce Allah'ın dini için bir araya gelen sadık kimselerin, iman iddiasında bulunan yalancılardan ayrılmasıdır.

• عُمَّار المساجد الحقيقيون هم من وُصِفوا بالإيمان الصادق، وبالقيام بالأعمال الصالحة التي أُمُّها الصلاة والزكاة، وبخشية الله التي هي أصل كل خير.
Mescitleri gerçek manada imar eden kimseler; imanlarında sadık olmakla, namaz ve zekât gibi amellerin başında geldiği salih amelleri işlemekle ve her hayrın temeli olan Allah'tan korkmak ile vasıflanmış olanlardır.

• الجهاد والإيمان بالله أفضل من سقاية الحاج وعمارة المسجد الحرام بدرجات كثيرة؛ لأن الإيمان أصل الدين، وأما الجهاد في سبيل الله فهو ذروة سنام الدين.
Cihat etmek ve Allah'a iman etmek, hacılara su taşımaktan ve Mescid-i Haram'ı imar etmekten derece bakımından kat kat daha faziletlidir. Çünkü iman, dinin aslıdır. Cihat ise dinin zirvesidir.

يُبَشِّرُهُمۡ رَبُّهُم بِرَحۡمَةٖ مِّنۡهُ وَرِضۡوَٰنٖ وَجَنَّٰتٖ لَّهُمۡ فِيهَا نَعِيمٞ مُّقِيمٌ
Rabbleri olan Allah Teâlâ, rahmetinden kendilerini sevindirecek şeyleri onlara haber vermiştir. Rızası, onların üzerine olacaktır. Ve kesinlikle onlara kızmayacak, onları nimetleri bitmek tükenmek bilmeyen cennetlere girdirecektir.
Arabic explanations of the Qur’an:
خَٰلِدِينَ فِيهَآ أَبَدًاۚ إِنَّ ٱللَّهَ عِندَهُۥٓ أَجۡرٌ عَظِيمٞ
Onlar, o cennetlerde, dünyada yapmakta oldukları salih amellerinin karşılığı olarak sonu gelmeyecek şekilde devamlı olarak kalacaklardır. Şüphesiz emirlerini yerine getirip yasakladıklarından sakınan ve dini Allah Teâlâ'ya halis kılan kimselerin Yüce Allah katındaki mükâfatları çok büyüktür.
Arabic explanations of the Qur’an:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ لَا تَتَّخِذُوٓاْ ءَابَآءَكُمۡ وَإِخۡوَٰنَكُمۡ أَوۡلِيَآءَ إِنِ ٱسۡتَحَبُّواْ ٱلۡكُفۡرَ عَلَى ٱلۡإِيمَٰنِۚ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمۡ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلظَّٰلِمُونَ
Ey Allah'a iman eden ve O'nun resulünün getirdiklerine tabi olanlar! Bir olan Allah'a imana karşılık olarak küfrü tercih ederlerse, babalarınızı, soy kardeşlerinizi ve diğer seçkin akrabalarınızı, Müminlerin sırlarını kendileri ile paylaştığınız ve kendileri ile istişarede bulunduğunuz dostlar edinmeyin. Onlar küfür üzerinde kalmak hususunda ısrar ettikleri halde kim onları dost edinir ve onları sevdiğini izhar ederse, o kimse Yüce Allah'a isyan etmiştir. Ve işlediği günah sebebi ile nefsini helaka götürerek kendisine zulmetmiştir.
Arabic explanations of the Qur’an:
قُلۡ إِن كَانَ ءَابَآؤُكُمۡ وَأَبۡنَآؤُكُمۡ وَإِخۡوَٰنُكُمۡ وَأَزۡوَٰجُكُمۡ وَعَشِيرَتُكُمۡ وَأَمۡوَٰلٌ ٱقۡتَرَفۡتُمُوهَا وَتِجَٰرَةٞ تَخۡشَوۡنَ كَسَادَهَا وَمَسَٰكِنُ تَرۡضَوۡنَهَآ أَحَبَّ إِلَيۡكُم مِّنَ ٱللَّهِ وَرَسُولِهِۦ وَجِهَادٖ فِي سَبِيلِهِۦ فَتَرَبَّصُواْ حَتَّىٰ يَأۡتِيَ ٱللَّهُ بِأَمۡرِهِۦۗ وَٱللَّهُ لَا يَهۡدِي ٱلۡقَوۡمَ ٱلۡفَٰسِقِينَ
-Ey Peygamber!- De ki: -Ey Müminler!- Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, revaçta olmasını istediğiniz ticaretiniz ve kesada uğramasından korktuğunuz ticaretiniz, içerisinde barınmaktan hoşlandığınız evleriniz, işte bunların hepsi size Allah'tan, resulünden ve Allah'ın yolunda cihat etmekten daha sevgili ise artık Yüce Allah'ın, cezasını ve azabını sizin üzerinize indirmesini bekleyin. Allah Teâlâ, rızasını kazandıracak olan amelleri terk ederek taatinden çıkanları muvaffak kılmaz.
Arabic explanations of the Qur’an:
لَقَدۡ نَصَرَكُمُ ٱللَّهُ فِي مَوَاطِنَ كَثِيرَةٖ وَيَوۡمَ حُنَيۡنٍ إِذۡ أَعۡجَبَتۡكُمۡ كَثۡرَتُكُمۡ فَلَمۡ تُغۡنِ عَنكُمۡ شَيۡـٔٗا وَضَاقَتۡ عَلَيۡكُمُ ٱلۡأَرۡضُ بِمَا رَحُبَتۡ ثُمَّ وَلَّيۡتُم مُّدۡبِرِينَ
-Ey Müminler!- Muhakkak ki Allah, pek çok savaşta müşriklerden olan düşmanlarınıza karşı sayınızın az olmasına ve gücünüzün de zayıf olmasına rağmen O'na tevekkül etmeniz ve sebeplere sarılmanız sebebiyle size yardım etmişti. Siz, bu savaşlarda çokluğunuz ile böbürlenmemiş ve çokluk, onlara karşı size yardım edilmesine sebep olmamıştı. Huneyn Günü'nde size yardım etti, çokluğunuz sizi böbürlendirmiş ve şöyle demiştiniz: "Bugün az olmaktan dolayı yenilmeyeceğiz." Sizi gururlandıran çokluğunuz size bir fayda sağlamamıştı. Ve düşmanlarınız size galip gelmişlerdi. Yeryüzü bütün genişliğine rağmen size dar gelmiş ve yenilmiş bir şekilde arkanıza dönerek düşmanlarınızdan kaçmıştınız.
Arabic explanations of the Qur’an:
ثُمَّ أَنزَلَ ٱللَّهُ سَكِينَتَهُۥ عَلَىٰ رَسُولِهِۦ وَعَلَى ٱلۡمُؤۡمِنِينَ وَأَنزَلَ جُنُودٗا لَّمۡ تَرَوۡهَا وَعَذَّبَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْۚ وَذَٰلِكَ جَزَآءُ ٱلۡكَٰفِرِينَ
Düşmanınızdan kaçmanızdan sonra Allah, peygamberi ve Müminlerin üzerine rahatlık indirmiş ve böylece sizler savaşta sebat etmiştiniz. Görmediğiniz melekler indirmiş, kâfirlere ise öldürülme, esir alınma ve mallarının ele geçirilmesi ile azap etmişti. Onların cezalandırıldığı bu cezanın sebebi, onların peygamberlerini yalanlamaları ve O'nun getirdiklerinden yüz çevirmeleriydi.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• مراتب فضل المجاهدين كثيرة، فهم أعظم درجة عند الله من كل ذي درجة، فلهم المزية والمرتبة العلية، وهم الفائزون الظافرون الناجون، وهم الذين يبشرهم ربهم بالنعيم.
Mücahitlerin makamlarının fazileti oldukça yüksektir. Onlar, Allah katında her derece sahibinden daha büyük derecelere sahiptirler. Onlar için yüksek dereceler ve meziyetler vardır. Onlar; kazananlar, üstün olanlar ve kurtulanlardır. Rablerinin kendilerini nimetlerle müjdelediği kimseler de onlardır.

• في الآيات أعظم دليل على وجوب محبة الله ورسوله، وتقديم هذه المحبة على محبة كل شيء.
Ayetlerde, Yüce Allah'ı ve resulünü sevmenin ve onların sevgisini her şeyin üzerinde tutmanın gerekliliğine dair delil vardır.

• تخصيص يوم حنين بالذكر من بين أيام الحروب؛ لما فيه من العبرة بحصول النصر عند امتثال أمر الله ورسوله صلى الله عليه وسلم وحصول الهزيمة عند إيثار الحظوظ العاجلة على الامتثال.
Huneyn Savaşının olduğu günün, savaşların olduğu diğer günler arasından özellikle zikredilmesinin sebebi; bu günde birtakım ibretlerin olmasıdır. Bu ibretler, Allah'ın ve resulü -sallallahu aleyhi ve sellem-'in emirlerini yerine getirmek ile yardımın elde edilmiş olmasıdır. Hezimetin ise, acele edilen arzu ve isteklerin Allah'ın ve Peygamberinin emrinin önüne geçirilmesi sebebi ile olmasıdır.

• فضل نزول السكينة، فسكينة الرسول صلى الله عليه وسلم سكينة اطمئنان على المسلمين الذين معه وثقة بالنصر، وسكينة المؤمنين سكينة ثبات وشجاعة بعد الجَزَع والخوف.
Sükûnetin inmesinin fazileti beyan edilmiştir. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sükûneti kendisi ile birlikte olan Müslümanlara, zaferi ve yardımı elde edeceklerine dair güvenle oluşan bir sükûnettir. Müminlerin sükûneti ise, korku ve endişe sonrası cesaret gösterip sebat etmeleridir.

ثُمَّ يَتُوبُ ٱللَّهُ مِنۢ بَعۡدِ ذَٰلِكَ عَلَىٰ مَن يَشَآءُۗ وَٱللَّهُ غَفُورٞ رَّحِيمٞ
Azap edilmesinden sonra küfründen ve sapıklığından tövbe eden kimsenin tövbesini Allah Teâlâ kabul eder. Yüce Allah, kullarından af dileyenleri çokça bağışlayandır. Onlara karşı merhametlidir. Küfürden ve günah işledikten sonra tövbe eden kullarının tövbelerini kabul eder.
Arabic explanations of the Qur’an:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ إِنَّمَا ٱلۡمُشۡرِكُونَ نَجَسٞ فَلَا يَقۡرَبُواْ ٱلۡمَسۡجِدَ ٱلۡحَرَامَ بَعۡدَ عَامِهِمۡ هَٰذَاۚ وَإِنۡ خِفۡتُمۡ عَيۡلَةٗ فَسَوۡفَ يُغۡنِيكُمُ ٱللَّهُ مِن فَضۡلِهِۦٓ إِن شَآءَۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَلِيمٌ حَكِيمٞ
Ey Allah'a ve resulü'ne iman eden ve Allah'ın, kullarına koyduğu şeriate tabi olanlar! Müşrikler kendilerinde olan küfür, zulüm, kınanmış ahlak ve kötü alışkanlıklardan dolayı pisliktirler. Onun için bu yıllarından yani hicri dokuzuncu yıllarından sonra hacı yahut umreci olarak da olsa Mescid-i Haram'ın da içerisinde bulunduğu Mekke Haremi'ne girmesinler. -Ey Müminler!- Eğer onların size getirmekte oldukları yiyeceklerin ve çeşitli ticaret mallarının kesilmesi sebebi ile yoksulluktan korkarsanız, şüphesiz Yüce Allah, fazlı ile size yeter. Şüphe yoktur ki Allah, sizin içinde bulunduğunuz hali hakkıyla bilendir, sizin için düzenleyip idare ettiklerinde hikmet sahibidir.
Arabic explanations of the Qur’an:
قَٰتِلُواْ ٱلَّذِينَ لَا يُؤۡمِنُونَ بِٱللَّهِ وَلَا بِٱلۡيَوۡمِ ٱلۡأٓخِرِ وَلَا يُحَرِّمُونَ مَا حَرَّمَ ٱللَّهُ وَرَسُولُهُۥ وَلَا يَدِينُونَ دِينَ ٱلۡحَقِّ مِنَ ٱلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلۡكِتَٰبَ حَتَّىٰ يُعۡطُواْ ٱلۡجِزۡيَةَ عَن يَدٖ وَهُمۡ صَٰغِرُونَ
-Ey Müminler!- Yahudi ve Hristiyanlardan hak ilah olup, hiçbir ortağı bulunmayan Yüce Allah'a ve kıyamet gününe iman etmeyen; leş, domuz eti, içki ve faiz ve bunların dışında Allah'ın ve O'nun Rasûlü'nün haram kıldıklarından sakınmayan ve Allah'ın din kıldığı şeylere boyun eğmeyen kâfirlere karşı savaşın. Ta ki; onların boyunlarını bükerek ve mağlup ederek kendi elleriyle sizlere cizye versinler.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَقَالَتِ ٱلۡيَهُودُ عُزَيۡرٌ ٱبۡنُ ٱللَّهِ وَقَالَتِ ٱلنَّصَٰرَى ٱلۡمَسِيحُ ٱبۡنُ ٱللَّهِۖ ذَٰلِكَ قَوۡلُهُم بِأَفۡوَٰهِهِمۡۖ يُضَٰهِـُٔونَ قَوۡلَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ مِن قَبۡلُۚ قَٰتَلَهُمُ ٱللَّهُۖ أَنَّىٰ يُؤۡفَكُونَ
Yahudi ve Hristiyanlardan her biri müşriktirler. Yahudiler; Üzeyir'in Allah'ın oğlu olduğunu iddia ederek Allah'a ortak koştular. Hristiyanlar ise Mesih İsa -aleyhisselam-'ın Allah'ın oğlu olduğu iddiasında bulunarak Allah'a ortak koştular. Bu onların herhangi bir delile dayanmaksızın dilleriyle iddia ettikleri bir iftiraydı. Onlar bu sözleriyle kendilerinden önceki müşriklerin, melekler Allah'ın kızlarıdır sözlerine benzemektedir. Allah Teâlâ, onların söyledikleri bu sözlerden çok yücedir ve büyüktür. Yüce Allah, onları helak etti. Onlar nasıl da apaçık hakkı bırakarak batıla doğru çevriliyorlar?
Arabic explanations of the Qur’an:
ٱتَّخَذُوٓاْ أَحۡبَارَهُمۡ وَرُهۡبَٰنَهُمۡ أَرۡبَابٗا مِّن دُونِ ٱللَّهِ وَٱلۡمَسِيحَ ٱبۡنَ مَرۡيَمَ وَمَآ أُمِرُوٓاْ إِلَّا لِيَعۡبُدُوٓاْ إِلَٰهٗا وَٰحِدٗاۖ لَّآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَۚ سُبۡحَٰنَهُۥ عَمَّا يُشۡرِكُونَ
Yahudiler, âlimlerini; Hristiyanlar ise abidlerini, Allah'tan gayrı rabler edindiler. Allah'ın onlara haram kıldıklarını helal kılıyor, helal kıldıklarını ise haram kılıyorlardı. Hristiyanlar, Meryem'in oğlu İsâ Mesih'i, Allah ile beraber ilah edindiler. Allah, Yahudilerin âlimlerine; Hristiyanların abidlerine, Üzeyir ve Meryem'in oğlu İsâ'ya sadece kendisine ibadet etmelerini ve hiçbir şeyi O'na ortak koşmamalarını emretti. Allah -Subhânehû ve Teâlâ- tek ilahtır. O'ndan başka hak ilah yoktur. O, müşriklerin ve onların dışındakilerin iddia ettikleri gibi bir ortağının olmasından çok yücedir, beridir.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• في الآيات دليل على أن تعلق القلب بأسباب الرزق جائز، ولا ينافي التوكل.
Ayetlerde kalbin, rızkın elde edildiği vesilelere bağlanmasının caiz olduğuna dair delil vardır. Bu durum tevekküle tezat teşkil eden bir durum değildir.

• في الآيات دليل على أن الرزق ليس بالاجتهاد، وإنما هو فضل من الله تعالى تولى قسمته.
Ayetlerde rızkın çalışarak elde edilmediğine dair delil vardır. Bilakis, rızık Allah Teâlâ katından olup, taksimi ancak O yapar.

• الجزية واحد من خيارات ثلاثة يعرضها الإسلام على الأعداء، يقصد منها أن يكون الأمر كله للمسلمين بنزع شوكة الكافرين.
Cizye, İslam'ın düşmanlara sunduğu üç seçenekten biridir. Bununla kâfirlerin gücünün kırılması ve işlerin tamamının Müslümanların elinde olması amaçlanmıştır.

• في اليهود من الخبث والشر ما أوصلهم إلى أن تجرؤوا على الله، وتنقَّصوا من عظمته سبحانه.
Yahudiler’de, kendilerini Allah'a karşı cüretkâr davranmaya ve Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'nın yüceliğini eksiltmeye ve noksanlaştırmaya sevk eden pislik ve kötülük vardır.

يُرِيدُونَ أَن يُطۡفِـُٔواْ نُورَ ٱللَّهِ بِأَفۡوَٰهِهِمۡ وَيَأۡبَى ٱللَّهُ إِلَّآ أَن يُتِمَّ نُورَهُۥ وَلَوۡ كَرِهَ ٱلۡكَٰفِرُونَ
Bu kâfirler ve küfür milletlerinden olan diğerleri, iftiralarıyla ve Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in getirdiklerini yalanlayarak İslam'ı bitirmek ve yok etmek istiyorlar. Allah'ın birliğine/tevhidine delalet eden apaçık delilleri ve O'nun resulü Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in getirdiği hakkı yok etmek istiyorlar. Ancak Allah -Subhanehu ve Teâlâ- bunu hoş görmez ve kâfirler; dinini tamamlamasını, izhar etmesini ve yüceltmesini istemese de dinini tamamlayacak, izhar edecek ve diğer (dinlere) üstün kılacaktır. Yüce Allah, bir şeyi dilediği zaman başkalarının istedikleri hükümsüzdür.
Arabic explanations of the Qur’an:
هُوَ ٱلَّذِيٓ أَرۡسَلَ رَسُولَهُۥ بِٱلۡهُدَىٰ وَدِينِ ٱلۡحَقِّ لِيُظۡهِرَهُۥ عَلَى ٱلدِّينِ كُلِّهِۦ وَلَوۡ كَرِهَ ٱلۡمُشۡرِكُونَ
Allah, -Subhanehu ve Teâlâ- resulü Muhammed -sallallahu aleyhi ve selem-'i insanlar için hidayet rehberi olan Kur'an ve hak din olan İslam dini ile gönderdi. Bunu da müşrikler onu istemese de içerisindeki deliller, kesin kanıtlar ve hükümler ile dinini diğer dinlere üstün kılmak için yaptı.
Arabic explanations of the Qur’an:
۞ يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ إِنَّ كَثِيرٗا مِّنَ ٱلۡأَحۡبَارِ وَٱلرُّهۡبَانِ لَيَأۡكُلُونَ أَمۡوَٰلَ ٱلنَّاسِ بِٱلۡبَٰطِلِ وَيَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ ٱللَّهِۗ وَٱلَّذِينَ يَكۡنِزُونَ ٱلذَّهَبَ وَٱلۡفِضَّةَ وَلَا يُنفِقُونَهَا فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ فَبَشِّرۡهُم بِعَذَابٍ أَلِيمٖ
Ey iman edenler ve Allah'ın kendilerine şeriat/din kıldığı şeyler ile amel edenler! Muhakkak ki Yahudilerin âlimlerinin ve Hristiyanların abidlerinin çoğunluğu, dinen herhangi bir hakları olmadığı halde insanların mallarını haksız yere yerler. Onlar, insanların mallarını rüşvet ve benzeri yollarla ele geçirirler ve insanları, Allah'ın dinine girmekten alıkoyarlar. -Ey Peygamber!- Altın ve gümüşü biriktirip üzerlerine farz olan zekâtı vermeyenler var ya; işte onlara, kendilerini kıyamet günü üzecek olan acıklı azabı haber ver.
Arabic explanations of the Qur’an:
يَوۡمَ يُحۡمَىٰ عَلَيۡهَا فِي نَارِ جَهَنَّمَ فَتُكۡوَىٰ بِهَا جِبَاهُهُمۡ وَجُنُوبُهُمۡ وَظُهُورُهُمۡۖ هَٰذَا مَا كَنَزۡتُمۡ لِأَنفُسِكُمۡ فَذُوقُواْ مَا كُنتُمۡ تَكۡنِزُونَ
Biriktirip hakkını vermeyi engelledikleri o şeyler kıyamet günü cehennem ateşinde yakılır. Bu ateşin şiddeti artınca biriktirdikleri o şeyler alınlarının, yanlarının ve sırtlarının üzerine konulur. Bir azarlama olarak onlara şöyle denir: "İşte bu sizin biriktirip onlardaki farz olan hakları eda etmediğiniz mallarınızdır. Topladığınız ve haklarını eda etmediğiniz mallarınızın vebali olarak azabı ve bunun cezasını tadın."
Arabic explanations of the Qur’an:
إِنَّ عِدَّةَ ٱلشُّهُورِ عِندَ ٱللَّهِ ٱثۡنَا عَشَرَ شَهۡرٗا فِي كِتَٰبِ ٱللَّهِ يَوۡمَ خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ مِنۡهَآ أَرۡبَعَةٌ حُرُمٞۚ ذَٰلِكَ ٱلدِّينُ ٱلۡقَيِّمُۚ فَلَا تَظۡلِمُواْ فِيهِنَّ أَنفُسَكُمۡۚ وَقَٰتِلُواْ ٱلۡمُشۡرِكِينَ كَآفَّةٗ كَمَا يُقَٰتِلُونَكُمۡ كَآفَّةٗۚ وَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ مَعَ ٱلۡمُتَّقِينَ
Şüphesiz Allah'ın hükmünde ve kaderinde ayların sayısı on ikidir. Allah Teâlâ onu ilk başta gökleri ve yeri yarattığında Levh-i Mahfûz'da sabit kıldığı şekliyledir. Bu on iki aydan dördü, içerisinde savaşmanın Allah tarafından haram kılındığı haram aylardır. Onlar, üçü arka arkaya gelen zilkade, zilhicce ve muharrem aylarıdır. Diğer ay tek olarak gelen recep ayıdır. Senenin aylarının sayısı ve bu aylardan dördünün haram kılınması dosdoğru dindir. Sakın bu aylarda savaşarak kendi nefislerinize zulmetmeyin ve bu ayların hürmetini çiğnemeyin. Müşriklerin sizinle topyekûn savaştığı gibi siz de onlarla topyekûn savaşın. Bilin ki Allah, yardımı ve desteklemesi ile emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınan kullarıyla beraberdir. Allah, kim ile beraberse hiç kimse kesinlikle ona üstün gelemez.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• دين الله ظاهر ومنصور مهما سعى أعداؤه للنيل منه حسدًا من عند أنفسهم.
Allah'ın düşmanları, kendi nefislerinden bir hasetle ne kadar çabalarlarsa çabalasınlar, Allah'ın dini üstündür ve yardım olunmuştur.

• تحريم أكل أموال الناس بالباطل، والصد عن سبيل الله تعالى.
İnsanların mallarını batıl yolla yemenin ve Allah Teâlâ'nın yolundan alıkoymanın haram oluşu beyan edilmiştir.

• تحريم اكتناز المال دون إنفاقه في سبيل الله.
Allah yolunda infakta bulunmaksızın mal biriktirmenin haram oluşu beyan edilmiştir.

• الحرص على تقوى الله في السر والعلن، خصوصًا عند قتال الكفار؛ لأن المؤمن يتقي الله في كل أحواله.
Açıktan ve gizli olarak ve özellikle de kâfirler ile savaşırken Allah'tan sakınmak/takvalı olmak hususunda hırslı olmanın gerekliliği beyan edilmiştir. Çünkü bir Mümin, her halinde Allah'tan sakınır.

إِنَّمَا ٱلنَّسِيٓءُ زِيَادَةٞ فِي ٱلۡكُفۡرِۖ يُضَلُّ بِهِ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ يُحِلُّونَهُۥ عَامٗا وَيُحَرِّمُونَهُۥ عَامٗا لِّيُوَاطِـُٔواْ عِدَّةَ مَا حَرَّمَ ٱللَّهُ فَيُحِلُّواْ مَا حَرَّمَ ٱللَّهُۚ زُيِّنَ لَهُمۡ سُوٓءُ أَعۡمَٰلِهِمۡۗ وَٱللَّهُ لَا يَهۡدِي ٱلۡقَوۡمَ ٱلۡكَٰفِرِينَ
Cahiliye dönemindeki Arapların yaptığı gibi haram aylardan olan muharrem ayının haramlığının başka bir aya ertelenerek o ayın muharrem ayının yerine koyulması, kâfirlerin Allah'a küfürlerini arttıran ve onları küfürde ileri götüren bir husustur. Onlar, Allah'ın haram aylar hakkındaki hükmünü inkâr etmişlerdir. Şeytan bununla Allah'ı inkâr edenleri saptırır ve onlara böyle kötü bir adeti gidilen yol edindirir. Onlar haram aylardan birini helal aylardan bir ay ile bir yıllığına değiştiriyor, sonra da haram ayların sayısının Allah'ın haram kıldığı ayların sayısıyla aynı olması için o haram ayı bir yıl da haram olarak bırakıyorlardı. Böylece Allah'ın haram aylardan kıldığı ayları helal kılarak Allah'ın hükmüne muhalefet ediyorlardı. Şeytan onlara kötü amelleri güzel göstermiş ve onlar da bu amelleri işlemişlerdi. Bu amellerden biri de haram ayların başka aylara ertelenmesidir. Allah, küfür üzerinde olmak hususunda ısrar eden kâfirleri muvaffak kılmaz.
Arabic explanations of the Qur’an:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ مَا لَكُمۡ إِذَا قِيلَ لَكُمُ ٱنفِرُواْ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ ٱثَّاقَلۡتُمۡ إِلَى ٱلۡأَرۡضِۚ أَرَضِيتُم بِٱلۡحَيَوٰةِ ٱلدُّنۡيَا مِنَ ٱلۡأٓخِرَةِۚ فَمَا مَتَٰعُ ٱلۡحَيَوٰةِ ٱلدُّنۡيَا فِي ٱلۡأٓخِرَةِ إِلَّا قَلِيلٌ
Ey Allah'a ve resulüne iman edip kendileri için şeriat kılınan din ile amel edenler! Size ne oluyor da Allah yolunda düşmanlarınızla savaşmak için cihada çağrıldığınız zaman olduğunuz yerde kalıyor ve evlerinizde kalmaya meylediyorsunuz? Yoksa sizler, Allah yolunda cihat edenlere hazırlanmış ve devamlı olan ahiret nimetlerine karşılık dünya hayatının geçici ve değersiz olan metasına mı razı oldunuz? Dünya hayatının metası, ahiretin yanında değersiz ve geçicidir. Nasıl olur da akıl sahibi bir kimse, fani olan şeyi kalıcı olan şeye; değersiz olan şeyi de değerli olan şeye tercih eder?
Arabic explanations of the Qur’an:
إِلَّا تَنفِرُواْ يُعَذِّبۡكُمۡ عَذَابًا أَلِيمٗا وَيَسۡتَبۡدِلۡ قَوۡمًا غَيۡرَكُمۡ وَلَا تَضُرُّوهُ شَيۡـٔٗاۗ وَٱللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ قَدِيرٌ
-Ey Müminler!- Eğer sizler, düşmanlarınıza karşı savaşmak için Allah yolunda cihada çıkmazsanız Allah; sizleri kahretme, alçaltma ve diğer şeyler ile cezalandırır. Sizin yerinize Allah'a itaat eden ve cihada çağrıldıkları zaman cihada çıkan bir kavim getirir. Sizler, Allah'ın emrine muhalefet ederek Allah'a hiçbir zarar veremezsiniz. O, size muhtaç değildir. Sizler ise O'na muhtaçsınız. Allah her şeye kadirdir. O'nu hiçbir şey aciz bırakamaz. O, siz olmadan da dinine ve peygamberine yardım etmeye kadirdir.
Arabic explanations of the Qur’an:
إِلَّا تَنصُرُوهُ فَقَدۡ نَصَرَهُ ٱللَّهُ إِذۡ أَخۡرَجَهُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ ثَانِيَ ٱثۡنَيۡنِ إِذۡ هُمَا فِي ٱلۡغَارِ إِذۡ يَقُولُ لِصَٰحِبِهِۦ لَا تَحۡزَنۡ إِنَّ ٱللَّهَ مَعَنَاۖ فَأَنزَلَ ٱللَّهُ سَكِينَتَهُۥ عَلَيۡهِ وَأَيَّدَهُۥ بِجُنُودٖ لَّمۡ تَرَوۡهَا وَجَعَلَ كَلِمَةَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ ٱلسُّفۡلَىٰۗ وَكَلِمَةُ ٱللَّهِ هِيَ ٱلۡعُلۡيَاۗ وَٱللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
-Ey Müminler!- Eğer sizler Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e yardım etmez ve onun Allah yolunda cihat çağrısına icabet etmezseniz, Allah ona yardım etmiştir. Hani, müşrikler onu ve beraberinde olan Ebu Bekir -radıyallahu anh-'ı yanlarında üçüncü bir kimse yokken iki kişiden biri olarak çıkarmışlardı. O ikisi mağaradaydı. Onları arayan kâfirlerden saklanıyorlardı. Ebu Bekir -radıyallahu anh-, müşriklerin Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'i yakalamalarından korktuğunda, Rasûlullah -sallallahu aleyhive sellem-, arkadaşı Ebu Bekir'e: "Üzülme! Çünkü Yüce Allah yardımı ve desteği ile bizimle beraberdir." diyordu. Bunun üzerine Allah, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in kalbine sükûnet/huzur vermiş ve onu meleklerden oluşan görmediğiniz ordularını indirerek desteklemişti. Allah, böylece müşriklerin sözünü alçaltmış ve İslam'ı yücelterek Allah'ın kelimesini üstün kılmıştır. Allah Teâlâ, zatında üstünlüğü ve mülkü ile yücedir. İşleri çekip çevirmesinde, takdirinde ve dininde hikmet sahibidir.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• العادات المخالفة للشرع بالاستمرار عليها دونما إنكار لها يزول قبحها عن النفوس، وربما ظُن أنها عادات حسنة.
İnkâr etmeksizin dine muhalif olan adetleri yapmaya devam etmek, dine muhalif olan o şeye karşı nefislerde duyulan tiksintiyi ortadan kaldırır. Belki de o kötü adetler (zamanla) iyi zannedilebilir.

• عدم النفير في حال الاستنفار من كبائر الذنوب الموجبة لأشد العقاب، لما فيها من المضار الشديدة.
(Cihada çıkılması için) seferberlik ilan edildiği zaman sefere çıkmamak, ihtiva ettiği büyük zararlardan dolayı şiddetle cezalandırılmayı gerektiren büyük günahlardandır.

• فضيلة السكينة، وأنها من تمام نعمة الله على العبد في أوقات الشدائد والمخاوف التي تطيش فيها الأفئدة، وأنها تكون على حسب معرفة العبد بربه، وثقته بوعده الصادق، وبحسب إيمانه وشجاعته.
Sükûnetin fazileti beyan edilmiştir. O, zorluk ve korku zamanlarında kalplerin şaştığı zamanda, Allah Teâlâ'nın kuluna olan nimetlerini tam vermesindendir. O da kulun Rabbini bilmesi, vadettiği doğruya güvenmesi, imanına ve cesaretine göredir.

• أن الحزن قد يعرض لخواص عباد الله الصدِّيقين وخاصة عند الخوف على فوات مصلحة عامة.
Hüzün genel yararın kaybedilmesi korkusunun yaşandığı anlarda Allah'ın sıddık kullarında da meydana gelebilmekte, başlarına gelebilmektedir.

ٱنفِرُواْ خِفَافٗا وَثِقَالٗا وَجَٰهِدُواْ بِأَمۡوَٰلِكُمۡ وَأَنفُسِكُمۡ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِۚ ذَٰلِكُمۡ خَيۡرٞ لَّكُمۡ إِن كُنتُمۡ تَعۡلَمُونَ
-Ey Müminler!- Zorlukta ve kolaylıkta gençler ve ihtiyarlar olarak Allah yolunda cihat etmek için çıkın! Mallarınız ve canlarınız ile Allah yolunda cihat edin. Mallar ve canlar ile yapılan o çıkış ve cihat dünya ve ahirette malların ve canların selametini düşünerek bunlara bağlı kalmaktan daha faydalıdır. Eğer bunu biliyorsanız bu hususta hırslı olun.
Arabic explanations of the Qur’an:
لَوۡ كَانَ عَرَضٗا قَرِيبٗا وَسَفَرٗا قَاصِدٗا لَّٱتَّبَعُوكَ وَلَٰكِنۢ بَعُدَتۡ عَلَيۡهِمُ ٱلشُّقَّةُۚ وَسَيَحۡلِفُونَ بِٱللَّهِ لَوِ ٱسۡتَطَعۡنَا لَخَرَجۡنَا مَعَكُمۡ يُهۡلِكُونَ أَنفُسَهُمۡ وَٱللَّهُ يَعۡلَمُ إِنَّهُمۡ لَكَٰذِبُونَ
Ey Peygamber!- Savaştan geri kalmak için senden izin isteyen münafıklar, şayet kolay elde edilen kazanç ve meşakkatsiz bir yolculuk olsaydı sana uyarlardı. Fakat onları davet etmiş olduğun düşmana karşı katetmeleri gereken mesafe onlara uzak geldi de bu yüzden seferden geri kaldılar. Seferden geri kalmak için izin isteyen bu münafıklar, sen onlara döndüğün zaman Allah'a yemin ederek şöyle diyeceklerdir: "Eğer sizinle beraber cihada gitmeye güç yetirebilseydik sizinle beraber çıkardık." Muhalefet etmeleri ve yalan yeminleri sebebi ile kendi nefislerini Allah'ın cezalandırmasına arz ederek kendilerini helak ediyorlar. Yüce Allah, gerçekten onların yalancı olduklarını ve yeminlerinin de yalan olduğunu biliyor.
Arabic explanations of the Qur’an:
عَفَا ٱللَّهُ عَنكَ لِمَ أَذِنتَ لَهُمۡ حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَكَ ٱلَّذِينَ صَدَقُواْ وَتَعۡلَمَ ٱلۡكَٰذِبِينَ
-Ey Peygamber!- Allah seni affetsin! Seferden geri kalanlara izin vermek hususundaki içtihadında Allah seni affetti. Neden onlara izin verdin? (Acele etmeseydin) Öne sürdükleri mazeretlerinde doğru olanlar ile yalan söyleyenleri ortaya çıkarmasını bekleseydin de onlardan sadece doğru söyleyenlere izin verseydin.
Arabic explanations of the Qur’an:
لَا يَسۡتَـٔۡذِنُكَ ٱلَّذِينَ يُؤۡمِنُونَ بِٱللَّهِ وَٱلۡيَوۡمِ ٱلۡأٓخِرِ أَن يُجَٰهِدُواْ بِأَمۡوَٰلِهِمۡ وَأَنفُسِهِمۡۗ وَٱللَّهُ عَلِيمُۢ بِٱلۡمُتَّقِينَ
-Ey Resul!- Allah'ın yolunda malları ve canları ile cihattan geri kalmak için senden izin istemeleri sadık bir iman ile Allah'a ve kıyamet gününe iman edenlerin yapacakları bir şey değildir. Bilakis onlar; Müminler ne zaman seferberlik ilan ederlerse onlar da onlarla beraber sefer ederler. Malları ve canları ile cihat ederler. Allah, onları seninle beraber cihada çıkmaktan alıkoyan (Gerçek) mazeretleri dışında senden izin istemeyen takva sahibi kullarını hakkıyla bilendir.
Arabic explanations of the Qur’an:
إِنَّمَا يَسۡتَـٔۡذِنُكَ ٱلَّذِينَ لَا يُؤۡمِنُونَ بِٱللَّهِ وَٱلۡيَوۡمِ ٱلۡأٓخِرِ وَٱرۡتَابَتۡ قُلُوبُهُمۡ فَهُمۡ فِي رَيۡبِهِمۡ يَتَرَدَّدُونَ
-Ey Peygamber!- Şüphesiz Allah yolunda cihat etmekten geri kalmak için senden izin isteyenler; Allah'a iman etmeyen ve kıyamet gününe de iman etmeyen münafıklardır. Onların kalplerine Allah'ın dini hakkında şüphe isabet etmiştir. Onlar; hak yoluna uymada tereddüt edip durmaktadırlar.
Arabic explanations of the Qur’an:
۞ وَلَوۡ أَرَادُواْ ٱلۡخُرُوجَ لَأَعَدُّواْ لَهُۥ عُدَّةٗ وَلَٰكِن كَرِهَ ٱللَّهُ ٱنۢبِعَاثَهُمۡ فَثَبَّطَهُمۡ وَقِيلَ ٱقۡعُدُواْ مَعَ ٱلۡقَٰعِدِينَ
Eğer onlar, Allah yolunda cihada çıkmak istediklerine dair iddialarında samimi olsalardı cihat için hazırlık yaparlardı. Fakat Allah; onların seninle çıkmalarını çirkin gördü de çıkmak onlara ağır geldi. Böylece (cihada çıkmak yerine) evlerinde oturmayı tercih ettiler.
Arabic explanations of the Qur’an:
لَوۡ خَرَجُواْ فِيكُم مَّا زَادُوكُمۡ إِلَّا خَبَالٗا وَلَأَوۡضَعُواْ خِلَٰلَكُمۡ يَبۡغُونَكُمُ ٱلۡفِتۡنَةَ وَفِيكُمۡ سَمَّٰعُونَ لَهُمۡۗ وَٱللَّهُ عَلِيمُۢ بِٱلظَّٰلِمِينَ
Bu münafıkların sizinle beraber cihada çıkmamaları, çıkmalarından daha hayırlıdır. Eğer sizinle beraber çıkmış olsalardı, size zelillik, bozgunculuk ve şüphe atmaktan başka bir şey katmazlardı. Yine sizi bölmek için saflarınızda laf taşımayı yaymak için çabalarlardı. -Ey Müminler!- Sizin içinizden onların yalan olarak yaydıkları şeylere kulak verip bunları kabul edip yayacak kimseler vardı. Böylece içinizde ayrılık meydana gelirdi. Allah Teâlâ, münafıklardan zalim olan kimselerin, Müminlerin arasında hileleri, şüpheleri yayan kimseler olduklarını bilendir.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• وجوب الجهاد بالنفس والمال كلما دعت الحاجة.
Her ihtiyaç hissedildiğinde can ve mal ile cihat etmenin farz olduğu beyan edilmiştir.

• الأيمان الكاذبة توجب الهلاك.
Yalan yere yemin etmek helak edilmeyi gerektirir.

• وجوب الاحتراز من العجلة، ووجوب التثبت والتأني، وترك الاغترار بظواهر الأمور، والمبالغة في التفحص والتريث.
Acele etmekten sakınmanın gerekliliği. Tahkik etmenin ve temkinli davranmanın gerekliliği ile işlerin zahirine aldanmanın terk edilmesi ve gözden geçirmede ve beklemede mübalağa etmenin gerekliliği beyan edilmiştir.

• من عناية الله بالمؤمنين تثبيطه المنافقين ومنعهم من الخروج مع عباده المؤمنين، رحمة بالمؤمنين ولطفًا من أن يداخلهم من لا ينفعهم بل يضرهم.
Allah Teâlâ'nın, münafıkları Müminler ile birlikte sefere çıkmaktan alıkoyması Yüce Allah'ın Müminlere olan yardımındandır. Müminlerin arasına kendilerine fayda vermeyecek, aksine zarar verecek olan kimseleri koymaması; Allah'ın Müminlere olan lütfundan ve rahmetindendir.

لَقَدِ ٱبۡتَغَوُاْ ٱلۡفِتۡنَةَ مِن قَبۡلُ وَقَلَّبُواْ لَكَ ٱلۡأُمُورَ حَتَّىٰ جَآءَ ٱلۡحَقُّ وَظَهَرَ أَمۡرُ ٱللَّهِ وَهُمۡ كَٰرِهُونَ
-Ey Peygamber!- Münafıklar, Tebuk gazvesinden önce de Müminlerin kelimesini (saflarını) bölerek bozgunculuk yapmak için çabalamış, hileler yaparak sana karşı bir takım işler çevirmeye kalkmışlardı. Olur ki onların hileleri senin cihada çıkmak hususunda azmini kırabilir. Ancak Yüce Allah'ın sana olan yardımı ve desteği gelmiştir. Onlar (münafıklar) hoşlanmasalar da Yüce Allah; dinini yüceltir ve düşmanlarını mağlup eder. Onların hoşlanmamalarının sebebi; hakka karşı batılın galip gelmesini istemelerinden dolayıdır.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَمِنۡهُم مَّن يَقُولُ ٱئۡذَن لِّي وَلَا تَفۡتِنِّيٓۚ أَلَا فِي ٱلۡفِتۡنَةِ سَقَطُواْۗ وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمُحِيطَةُۢ بِٱلۡكَٰفِرِينَ
Münafıklar asılsız özürler ile senden özür dileyip şöyle derler: "-Ey Allah'ın resulü!- Bana cihattan geri kalmam için izin ver, seninle cihada çıkmak yükünü yükleme ki, düşman olan -Rumların- kadınlarının fitnesi sebebiyle bana bir günah isabet etmesin." Hayır! Onlar iddia ettiklerinden daha büyük bir fitneye düşmüşlerdir. İşte o fitne nifaktır ve savaştan geri kalmaktır. Muhakkak ki cehennem, kıyamet günü kâfirleri kuşatacaktır. Ondan hiç kimse kurtulamayacak ve hiç kimse ondan bir kaçış bulamayacaktır.
Arabic explanations of the Qur’an:
إِن تُصِبۡكَ حَسَنَةٞ تَسُؤۡهُمۡۖ وَإِن تُصِبۡكَ مُصِيبَةٞ يَقُولُواْ قَدۡ أَخَذۡنَآ أَمۡرَنَا مِن قَبۡلُ وَيَتَوَلَّواْ وَّهُمۡ فَرِحُونَ
-Ey Resul!- Eğer sana, yardım yahut ganimet gibi seni sevindirecek olan Allah'ın nimetlerinden bir şey erişirse; bu onları üzer. Eğer sana zorluk yahut düşmanın sana karşı galip gelmesi gibi bir musibet erişecek olursa bu münafıklar: "Bizler, kendi nefislerimiz için tedbir almış ve bu Müminlerin yaptığı gibi onlar savaşa çıktığında onlarla birlikte savaşa çıkmayarak kendimizi sağlama almıştık." derler. Sonra münafıklar; Müminlere öldürülme ve esir edilme gibi şeyler isabet ettiğinde mutlu bir şekilde selametle ailelerine dönerler.
Arabic explanations of the Qur’an:
قُل لَّن يُصِيبَنَآ إِلَّا مَا كَتَبَ ٱللَّهُ لَنَا هُوَ مَوۡلَىٰنَاۚ وَعَلَى ٱللَّهِ فَلۡيَتَوَكَّلِ ٱلۡمُؤۡمِنُونَ
-Ey Peygamber!- O münafıklara de ki: "Bize Allah'ın bizim için yazdığından başkası asla erişmez. O Allah -Subhanehu ve Teâlâ- bizim efendimiz ve sığınağımızdır. Müminler de bütün işlerini sadece O'na havale ederler ve O, onlara yeter. O, ne güzel vekildir."
Arabic explanations of the Qur’an:
قُلۡ هَلۡ تَرَبَّصُونَ بِنَآ إِلَّآ إِحۡدَى ٱلۡحُسۡنَيَيۡنِۖ وَنَحۡنُ نَتَرَبَّصُ بِكُمۡ أَن يُصِيبَكُمُ ٱللَّهُ بِعَذَابٖ مِّنۡ عِندِهِۦٓ أَوۡ بِأَيۡدِينَاۖ فَتَرَبَّصُوٓاْ إِنَّا مَعَكُم مُّتَرَبِّصُونَ
-Ey Peygamber!- onlara de ki: "Bize iki şeyden; şehadet yahut zaferden başka bir şeyin gelmesini mi bekliyorsunuz? Biz de Allah'ın, katından indireceği bir azap ile sizi helak etmesini yahut sizinle savaşmamıza izin vererek bizim elimizle sizleri öldürmek ve esir etmek yolu ile size azap etmesini bekliyoruz. Siz, bizim akıbetimizi bekleyin; biz de sizin akıbetinizi bekliyoruz."
Arabic explanations of the Qur’an:
قُلۡ أَنفِقُواْ طَوۡعًا أَوۡ كَرۡهٗا لَّن يُتَقَبَّلَ مِنكُمۡ إِنَّكُمۡ كُنتُمۡ قَوۡمٗا فَٰسِقِينَ
-Ey Peygamber!- Onlara de ki: Mallarınızdan isteyerek ya da istemeyerek verin. İnkâr etmeniz ve Allah'ın taatinden çıkmanız sebebi ile infak ettikleriniz sizden asla kabul edilmeyecektir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَمَا مَنَعَهُمۡ أَن تُقۡبَلَ مِنۡهُمۡ نَفَقَٰتُهُمۡ إِلَّآ أَنَّهُمۡ كَفَرُواْ بِٱللَّهِ وَبِرَسُولِهِۦ وَلَا يَأۡتُونَ ٱلصَّلَوٰةَ إِلَّا وَهُمۡ كُسَالَىٰ وَلَا يُنفِقُونَ إِلَّا وَهُمۡ كَٰرِهُونَ
Onların verdiklerinin kabul edilmesine ancak şu üç şey engel olmuştur: Allah'a ve resulüne (iman etmeyip) kâfir olmaları, namaza üşenerek ve oyalanarak gelmeleri ve mallarını isteyerek infak etmemeleri. Onlar mallarını istemeyerek infak ederler. Çünkü onlar, namazlarından ve infaklarından bir sevap ümit etmezler.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• دأب المنافقين السعي إلى إلحاق الأذى بالمسلمين عن طريق الدسائس والتجسس.
Münafıkların sürekli olarak yapageldikleri şey, entrikalar çevirip casusluk yaparak Müslümanların eziyete uğramaları için çaba sarf etmektir.

• التخلف عن الجهاد مفسدة كبرى وفتنة عظمى محققة، وهي معصية لله ومعصية لرسوله.
Cihattan geri kalmak; büyük bir fesat, gerçekleşen çok büyük bir fitne, Allah'a ve resulüne isyandır.

• في الآيات تعليم للمسلمين ألا يحزنوا لما يصيبهم؛ لئلا يَهِنوا وتذهب قوتهم، وأن يرضوا بما قدَّر الله لهم، ويرجوا رضا ربهم؛ لأنهم واثقون بأن الله يريد نصر دينه.
Ayetlerde Müslümanlara, kendilerine ulaşan musibetlerden dolayı üzülmemeleri öğretilmiştir. Bu; onların güçlerinin gitmemesi ve Allah'ın kendileri için takdir ettiğine razı olmaları ve O'nun rızasını ümit etmeleri içindir. Çünkü Müminler Allah'ın dinine yardım etmeyi istediğine kesin bir şekilde inanmaktadırlar.

• من علامات ضعف الإيمان وقلة التقوى التكاسل في أداء الصلاة والإنفاق عن غير رضا ورجاء للثواب.
İmanın zayıflamasının ve takvanın azalmasının alametleri; namazın tembel tembel eda edilmesi ve Allah'ın rızasını ve sevabını talep etmeksizin infakta bulunulmasıdır.

فَلَا تُعۡجِبۡكَ أَمۡوَٰلُهُمۡ وَلَآ أَوۡلَٰدُهُمۡۚ إِنَّمَا يُرِيدُ ٱللَّهُ لِيُعَذِّبَهُم بِهَا فِي ٱلۡحَيَوٰةِ ٱلدُّنۡيَا وَتَزۡهَقَ أَنفُسُهُمۡ وَهُمۡ كَٰفِرُونَ
-Ey Peygamber!- Münafıkların malları ve evlatları seni imrendirmesin ve sakın onlar için bu durumu hoş görme! Onların mallarının ve evlatlarının sonu kötü olacaktır. Allah, zorluk ve meşakkat ile onların mallarını ve evlatlarını, onların üzerine indirdiği bir azap ve musibet kılacaktır. Allah Teâlâ bunu, onların ruhları küfür üzerine çıkıncaya kadar yapacak ve onlar, cehennemin en alt tabakasında azap olunacaklardır.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَيَحۡلِفُونَ بِٱللَّهِ إِنَّهُمۡ لَمِنكُمۡ وَمَا هُم مِّنكُمۡ وَلَٰكِنَّهُمۡ قَوۡمٞ يَفۡرَقُونَ
-Ey Müminler!- Münafıklar, yalan yere yemin ederek kendilerinin sizden olduklarını iddia ederler. Onlar, dış görünüşlerinde sizden olarak görünseler de iç yüzlerinde sizden değildirler. Fakat onlar, öldürülme ve esir edilme gibi müşriklere uygulanması helal olan durumların kendileri için de helal olup uygulanmasından korkmaktadırlar. Onlar takiye yaparak İslam'ı kabul etmiş gibi göstermektedirler.
Arabic explanations of the Qur’an:
لَوۡ يَجِدُونَ مَلۡجَـًٔا أَوۡ مَغَٰرَٰتٍ أَوۡ مُدَّخَلٗا لَّوَلَّوۡاْ إِلَيۡهِ وَهُمۡ يَجۡمَحُونَ
Eğer bu münafıklar, kendi canlarını korumak için sığınacakları bir sığınak yahut gözden kaybolacakları bir mağara veya içine girecekleri bir delik bulsalardı, koşarak o tarafa yönelip oraya girerlerdi.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَمِنۡهُم مَّن يَلۡمِزُكَ فِي ٱلصَّدَقَٰتِ فَإِنۡ أُعۡطُواْ مِنۡهَا رَضُواْ وَإِن لَّمۡ يُعۡطَوۡاْ مِنۡهَآ إِذَا هُمۡ يَسۡخَطُونَ
-Ey Resul!- Sadakalardan umduklarına ulaşamadıkları için münafıklardan, sadakaların taksimi hususunda seni eleştirenler vardır. Eğer istedikleri şey kendilerine verilirse senden hoşnut olurlar. Yok eğer istedikleri verilmezse kızıp homurdanırlar.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَلَوۡ أَنَّهُمۡ رَضُواْ مَآ ءَاتَىٰهُمُ ٱللَّهُ وَرَسُولُهُۥ وَقَالُواْ حَسۡبُنَا ٱللَّهُ سَيُؤۡتِينَا ٱللَّهُ مِن فَضۡلِهِۦ وَرَسُولُهُۥٓ إِنَّآ إِلَى ٱللَّهِ رَٰغِبُونَ
Sadakaların taksimi hususunda seni kınayan münafıklar, eğer Allah'ın kendilerine verdiğinden ve resulünün de Allah'ın verdiklerinden vereceği sadakalardan razı olmuş olsalardı ve Allah bize yeter. O, bize lütfundan dilediği kadar verecektir deselerdi, resulü de bize Allah'ın kendisine verdiğinden verecek. Bizler sadece Rabbimizin bize kendi fazlından vereceğine rağbet ederiz, diyerek, böyle davransalardı seni kınamalarından daha hayırlı olurdu.
Arabic explanations of the Qur’an:
۞ إِنَّمَا ٱلصَّدَقَٰتُ لِلۡفُقَرَآءِ وَٱلۡمَسَٰكِينِ وَٱلۡعَٰمِلِينَ عَلَيۡهَا وَٱلۡمُؤَلَّفَةِ قُلُوبُهُمۡ وَفِي ٱلرِّقَابِ وَٱلۡغَٰرِمِينَ وَفِي سَبِيلِ ٱللَّهِ وَٱبۡنِ ٱلسَّبِيلِۖ فَرِيضَةٗ مِّنَ ٱللَّهِۗ وَٱللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٞ
Farz olan zekâtlar; ancak görev yahut meslekleri sebebiyle mal sahibi olan fakat kendilerine yetmeyen ve bu durumları hususunda da kendilerine dikkat edilmeyen fakirler, hiçbir şeye sahip olmayan ve durumları yahut sözleri sebebiyle halleri diğer insanlara gizli olmayan miskinler, devlet idarecisinin zekât mallarını toplaması için görevlendirdiği kimseler, Müslüman olmaları için kendilerine zekât malından verilen kâfirler yahut imanlarının kuvvetlenmesi için imanı zayıf olan kimseler veya kötülüklerinin savuşturulması için verilen kimseler içindir. Özgürlüklerini kazanmaları için kölelere, israf ve masiyet olmaksızın borçlarını ödeyecek bir şey bulamayan kimselere, Allah yolunda cihat eden mücahitlerin hazırlanması ve nafakası biten ve bundan dolayı yolda kalmış kimselere verilir. Zekât mallarının sadece bu kimseler ile sınırlı olması Allah Teâlâ'dan bir farzdır. Yüce Allah, kullarının yararına olan şeyleri hakkıyla bilen, idare etmesinde ve dininde hikmetli olandır.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَمِنۡهُمُ ٱلَّذِينَ يُؤۡذُونَ ٱلنَّبِيَّ وَيَقُولُونَ هُوَ أُذُنٞۚ قُلۡ أُذُنُ خَيۡرٖ لَّكُمۡ يُؤۡمِنُ بِٱللَّهِ وَيُؤۡمِنُ لِلۡمُؤۡمِنِينَ وَرَحۡمَةٞ لِّلَّذِينَ ءَامَنُواْ مِنكُمۡۚ وَٱلَّذِينَ يُؤۡذُونَ رَسُولَ ٱللَّهِ لَهُمۡ عَذَابٌ أَلِيمٞ
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'i sözleri ile inciten münafıklar vardır. Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in yumuşak huyluluğunu müşahede ettikleri zaman şöyle derler: "O herkesi dinleyip doğrular ve hak ile batılın arasını ayıramaz." -Ey Peygamber!- Onlara de ki: Şüphesiz peygamber, hayırdan başka bir şey işitmez. Allah'ın dediklerini ve Müminlerden sadık olanların (doğru sözlü olanların) haber verdiklerini doğrular ve Müminlere merhametle muamele eder. Muhakkak ki Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in peygamber olarak gönderilmesi, ona iman eden kimseler için bir rahmettir. Allah'ın Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-'e eziyetin herhangi bir çeşidi ile eziyet edenlere elem verici bir azap vardır.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• الأموال والأولاد قد تكون سببًا للعذاب في الدنيا، وقد تكون سببًا للعذاب في الآخرة، فليتعامل العبد معهما بما يرضي مولاه، فتتحقق بهما النجاة.
Mallar ve evlatlar dünyada azap edilmeye sebebiyet verebildiği gibi, ahirette de azap edilmeye sebebiyet verebilir. Bundan dolayı kulun, malları ve evlatları ile olan muamelesinin Allah'ı razı edecek şekilde olması gerekir. Böylece bu ikisi ile kurtuluş gerçekleşecektir.

• توزيع الزكاة موكول لاجتهاد ولاة الأمور يضعونها على حسب حاجة الأصناف وسعة الأموال.
Zekât mallarının dağılımı, zekât verilen kimselerin ihtiyaçlarına ve zekât mallarının çokluğuna göre idarecinin içtihadı ile gerçekleştirilir.

• إيذاء الرسول صلى الله عليه وسلم فيما يتعلق برسالته كفر، يترتب عليه العقاب الشديد.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'e, peygamberliği ile alakalı hususlarda eziyette bulunmak küfürdür ve bunu yapan kimsenin çok şiddetli bir şekilde cezalandırılmasını gerektirir.

• ينبغي للعبد أن يكون أُذن خير لا أُذن شر، يستمع ما فيه الصلاح والخير، ويُعرض ترفُّعًا وإباءً عن سماع الشر والفساد.
Kulun, şerde değil hayırda bir kulak olması gerekir. Bununla iyiliklere ve hayırlara kulak vermeli, kötülük ve bozgunculuktan tiksinerek bunları işitmekten kendisini alıkoymalıdır.

يَحۡلِفُونَ بِٱللَّهِ لَكُمۡ لِيُرۡضُوكُمۡ وَٱللَّهُ وَرَسُولُهُۥٓ أَحَقُّ أَن يُرۡضُوهُ إِن كَانُواْ مُؤۡمِنِينَ
-Ey Müminler!- Münafıklar, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'i incitecek sözler söylemediklerine dair Allah adına yemin ederler. Bunu da sizi razı etmek için yaparlar. Onlar gerçekten iman eden kimseler ise Allah ve resulünü, iman ve salih ameller ile razı etmek onlar için daha öncelikli olmalıdır.
Arabic explanations of the Qur’an:
أَلَمۡ يَعۡلَمُوٓاْ أَنَّهُۥ مَن يُحَادِدِ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥ فَأَنَّ لَهُۥ نَارَ جَهَنَّمَ خَٰلِدٗا فِيهَاۚ ذَٰلِكَ ٱلۡخِزۡيُ ٱلۡعَظِيمُ
O münafıklar, bu amelleri ile Allah'a ve resulüne karşı geldiklerini ve bu ikisine karşı gelen kimsenin kıyamet günü, içinde ebedî kalacağı cehennem ateşine gireceğini bilmediler mi? İşte bu küçük görülme ve büyük bir zillettir.
Arabic explanations of the Qur’an:
يَحۡذَرُ ٱلۡمُنَٰفِقُونَ أَن تُنَزَّلَ عَلَيۡهِمۡ سُورَةٞ تُنَبِّئُهُم بِمَا فِي قُلُوبِهِمۡۚ قُلِ ٱسۡتَهۡزِءُوٓاْ إِنَّ ٱللَّهَ مُخۡرِجٞ مَّا تَحۡذَرُونَ
Münafıklar, Allah Teâlâ'nın Peygamberi -sallallahu aleyhi ve sellem-'e indireceği bir sure ile kalplerinde gizledikleri küfrü Müminlerin öğrenmesinden korkmaktadırlar. -Ey Peygamber!- Onlara de ki: "-Ey münafıklar!- Din ile alay etmeye ve dini kötülemeye devam edin! Allah, indireceği bir sure ile yahut Rasûlü -sallallahu aleyhi ve sellem-'e vereceği bir haber ile sizin korktuğunuz şeyi ortaya çıkaracaktır.''
Arabic explanations of the Qur’an:
وَلَئِن سَأَلۡتَهُمۡ لَيَقُولُنَّ إِنَّمَا كُنَّا نَخُوضُ وَنَلۡعَبُۚ قُلۡ أَبِٱللَّهِ وَءَايَٰتِهِۦ وَرَسُولِهِۦ كُنتُمۡ تَسۡتَهۡزِءُونَ
-Ey Peygamber!- Allah'ın sana haber vermesinden sonra Müminlere karşı yaptıkları ayıplama ve sövmeyi münafıklara soracak olsan, onlar şöyle diyecekler: "Bizler bir konuşma esnasında şakalaşıp eğleniyorduk, (söylediklerimizde) ciddi değildik." -Ey Peygamber!- Onlara de ki: "Sizler, Allah ile ayetleriyle ve peygamberi ile mi alay ediyordunuz?"
Arabic explanations of the Qur’an:
لَا تَعۡتَذِرُواْ قَدۡ كَفَرۡتُم بَعۡدَ إِيمَٰنِكُمۡۚ إِن نَّعۡفُ عَن طَآئِفَةٖ مِّنكُمۡ نُعَذِّبۡ طَآئِفَةَۢ بِأَنَّهُمۡ كَانُواْ مُجۡرِمِينَ
Boşuna yalan özürler ile özür dilemeyin. İçinizde gizlemiş olduğunuz inkârınızı alay etmek suretiyle açığa vurdunuz. İçinizden bir grubu, nifakı terk edip ondan tövbe etmeleri ve Allah'a karşı ihlaslı olmaları sebebi ile bağışlasak bile diğer bir gruba, nifak üzerinde ısrar etmeleri ve bundan tövbe etmemeleri sebebi ile azap edeceğiz.
Arabic explanations of the Qur’an:
ٱلۡمُنَٰفِقُونَ وَٱلۡمُنَٰفِقَٰتُ بَعۡضُهُم مِّنۢ بَعۡضٖۚ يَأۡمُرُونَ بِٱلۡمُنكَرِ وَيَنۡهَوۡنَ عَنِ ٱلۡمَعۡرُوفِ وَيَقۡبِضُونَ أَيۡدِيَهُمۡۚ نَسُواْ ٱللَّهَ فَنَسِيَهُمۡۚ إِنَّ ٱلۡمُنَٰفِقِينَ هُمُ ٱلۡفَٰسِقُونَ
Münafıklar, kadınlar ve erkekler olarak nifak durumlarında ittifak halindedirler. Onlar, Müminlerin aksine hareket ederler. Kötülüğü emreder, iyilikten alıkoyarlar. Malları hususunda cimridirler. Mallarını Allah yolunda infak etmezler. Allah'a ibadet etmeyi ve O'na itaat etmeyi terk etmişlerdir. Allah Teâlâ da başarılı kılma hususunda onları terk etmiştir. Şüphesiz münafıklar, Allah Teâlâ'ya itaatten ve hak yoldan çıkmış, O'na isyana ve sapıklığa yönelmişlerdir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَعَدَ ٱللَّهُ ٱلۡمُنَٰفِقِينَ وَٱلۡمُنَٰفِقَٰتِ وَٱلۡكُفَّارَ نَارَ جَهَنَّمَ خَٰلِدِينَ فِيهَاۚ هِيَ حَسۡبُهُمۡۚ وَلَعَنَهُمُ ٱللَّهُۖ وَلَهُمۡ عَذَابٞ مُّقِيمٞ
Allah Teâlâ tövbe etmeyen münafıkları ve kâfirleri, içinde ebedî kalacakları cehennem ateşine girdirmeyi vadetmiştir. Bu ceza olarak onlara yeter. Yüce Allah, onları rahmetinden kovmuştur. Onlar için devamlı bir azap vardır.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• قبائح المنافقين كثيرة، ومنها الإقدام على الأيمان الكاذبة، ومعاداة الله ورسوله، والاستهزاء بالقرآن والنبي والمؤمنين، والتخوف من نزول سورة في القرآن تفضح شأنهم، واعتذارهم بأنهم هازلون لاعبون، وهو إقرار بالذنب، بل هو عذر أقبح من الذنب.
Münafıkların çirkinlikleri çoktur. Yalan yere yemin etmek, Allah'a ve resulüne düşmanlık etmek, Kur'an, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ve Müminler ile alay etmek, Kur'an'da, münafıkların durumlarını ortaya çıkaran bir surenin inmesinden korkmak, şakalaştıklarını ve eğlendiklerini ileri sürerek özür dilemektir. Bu, günahlarını itiraf etmeleridir. Bilakis onların özürleri işledikleri günahtan daha çirkindir.

• لا يُقبل الهزل في الدين وأحكامه، ويعد الخوض بالباطل في كتاب الله ورسله وصفاته كفرًا.
Din ve dinin hükümleri ile şaka yapmak asla kabul edilemez. Allah Teâlâ'nın kitabı, resulleri ve sıfatları konularına batıl bir şekilde dalmak küfürdür.

• النّفاق: مرض عُضَال متأصّل في البشر، وأصحاب ذلك المرض متشابهون في كل عصر وزمان في الأمر بالمنكر والنّهي عن المعروف، وقَبْض أيديهم وإمساكهم عن الإنفاق في سبيل الله للجهاد، وفيما يجب عليهم من حق.
Nifak: İnsana özgü ve çaresi olmayan bir hastalıktır. Bu hastalığın kendilerinde bulunduğu kimseler, her asırda ve zamanda birbirlerine benzerler. Bunlar; kötülüğü emredip iyilikten alıkoyarlar. Allah yolunda cihat için infak etmek hususunda ve üzerlerine farz olanı vermek hususunda da cimrilik ederler.

• الجزاء من جنس العمل، فالذي يترك أوامر الله ويأتي نواهيه يتركه من رحمته.
Ceza, işlenilen amelin türünden olur. Kim, Allah'ın emirlerini terk eder yasakladıklarını çiğnerse; Allah Teâlâ da onu rahmetinden uzaklaştırır.

كَٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِكُمۡ كَانُوٓاْ أَشَدَّ مِنكُمۡ قُوَّةٗ وَأَكۡثَرَ أَمۡوَٰلٗا وَأَوۡلَٰدٗا فَٱسۡتَمۡتَعُواْ بِخَلَٰقِهِمۡ فَٱسۡتَمۡتَعۡتُم بِخَلَٰقِكُمۡ كَمَا ٱسۡتَمۡتَعَ ٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِكُم بِخَلَٰقِهِمۡ وَخُضۡتُمۡ كَٱلَّذِي خَاضُوٓاْۚ أُوْلَٰٓئِكَ حَبِطَتۡ أَعۡمَٰلُهُمۡ فِي ٱلدُّنۡيَا وَٱلۡأٓخِرَةِۖ وَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡخَٰسِرُونَ
-Ey münafıklar topluluğu!- Sizler, küfür ve alay etmede sizden önceki yalanlayan ümmetler gibisiniz. Onlar, sizden daha güçlü ve sizden daha çok mallara ve evlatlara sahiptiler. Dünya lezzetlerinden ve arzularından kendi nasiplerinde yazılmış olandan faydalandılar. Sizler de -Ey Münafıklar!- Sizden önce nasiplerinden yararlanan ve (peygamberlerini) yalanlayan ümmetler gibi nasibiniz olarak size takdir olunduğu kadar yararlanın. Önceki ümmetlerin, peygamberlerini yalanlama ve onları ayıplamaları gibi siz de hakkı yalanlamaya daldınız. Resul -sallallahu aleyhi ve sellem'i- ayıplayıp, kınadınız. Kınanmış ve bu sıfatlar ile sıfatlanmış olan bu kimselerin amelleri küfürleri sebebi ile Allah katında fesada uğramış ve boşa gitmiştir. Kendi nefislerini helak olmaya sürüklemeleri sebebi ile nefislerini hüsrana uğratanlar bunlardır.
Arabic explanations of the Qur’an:
أَلَمۡ يَأۡتِهِمۡ نَبَأُ ٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِهِمۡ قَوۡمِ نُوحٖ وَعَادٖ وَثَمُودَ وَقَوۡمِ إِبۡرَٰهِيمَ وَأَصۡحَٰبِ مَدۡيَنَ وَٱلۡمُؤۡتَفِكَٰتِۚ أَتَتۡهُمۡ رُسُلُهُم بِٱلۡبَيِّنَٰتِۖ فَمَا كَانَ ٱللَّهُ لِيَظۡلِمَهُمۡ وَلَٰكِن كَانُوٓاْ أَنفُسَهُمۡ يَظۡلِمُونَ
Bu münafıklara, kendilerinden önce gelen ve peygamberlerini yalanlayan toplulukların başına gelen cezalandırmanın haberi gelmedi mi? Nuh, Ad, Semud kavimlerinin, İbrahim'in kavminin, Medyen halkının ve Lut kavmi şehirlerinin ki, peygamberleri onlara apaçık deliller ve kesin kanıtlar ile gelmişlerdi. Yüce Allah, onlara zulmetmedi. Peygamberleri onları uyarmıştı. Fakat onlar, Allah'a (iman etmeyip) kâfir oldukları ve Allah Teâlâ'nın peygamberlerini yalanladıkları için kendi nefislerine zulmetmişlerdi.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَٱلۡمُؤۡمِنُونَ وَٱلۡمُؤۡمِنَٰتُ بَعۡضُهُمۡ أَوۡلِيَآءُ بَعۡضٖۚ يَأۡمُرُونَ بِٱلۡمَعۡرُوفِ وَيَنۡهَوۡنَ عَنِ ٱلۡمُنكَرِ وَيُقِيمُونَ ٱلصَّلَوٰةَ وَيُؤۡتُونَ ٱلزَّكَوٰةَ وَيُطِيعُونَ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥٓۚ أُوْلَٰٓئِكَ سَيَرۡحَمُهُمُ ٱللَّهُۗ إِنَّ ٱللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٞ
İman, aralarını birleştirdiği için Mümin erkeklerle Mümin kadınlar birbirlerinin yardımcıları ve destekçileridir. "Onlar iyiliği emrederler." Maruf (iyilik); Allah Teâlâ için sevimli olan ve O'na taatin çeşitlerinden olan, tevhit ve namaz gibi şeylerdir. "Kötülükten alıkoyarlar." Kötülük (münker); Yüce Allah'ın kızıp gazap etmesine neden olan; küfür ve faiz gibi günahlardır. "Namazı dosdoğru kılarlar." Yani namazı en mükemmel şekilde eda ederler. Yüce Allah'a ve O'nun resulüne itaat ederler. İşte övülmüş olan bu sıfatlarla sıfatlanmış olanlar var ya; Allah, onları rahmetine sokacaktır. Allah Aziz'dir. Hiç kimse O'na karşı galip gelemez. O yarattıklarında, şeriatında ve idaresinde hüküm ve hikmet sahibidir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَعَدَ ٱللَّهُ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ وَٱلۡمُؤۡمِنَٰتِ جَنَّٰتٖ تَجۡرِي مِن تَحۡتِهَا ٱلۡأَنۡهَٰرُ خَٰلِدِينَ فِيهَا وَمَسَٰكِنَ طَيِّبَةٗ فِي جَنَّٰتِ عَدۡنٖۚ وَرِضۡوَٰنٞ مِّنَ ٱللَّهِ أَكۡبَرُۚ ذَٰلِكَ هُوَ ٱلۡفَوۡزُ ٱلۡعَظِيمُ
Allah Teâlâ, kıyamet günü içinde ebedî kalacakları, sarayları altından ırmaklar akan cennetlere sokmayı Allah'a iman eden Mümin erkeklere ve Mümin kadınlara vadetmiştir. Orada ölmezler ve nimetleri bitmek tükenmek bilmez. Onlara, içinde kalacakları güzel meskenler olan sürekli kalacakları Cennetler ve bu nimetlerin hepsinden daha büyük bir nimet olan rızasını vadetmiştir. İşte burada zikredilen bu büyük karşılık; hiçbir kurtuluşun kendisine erişemeyeceği büyük kurtuluştur.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• سبب العذاب للكفار والمنافقين واحد في كل العصور، وهو إيثار الدّنيا على الآخرة والاستمتاع بها، وتكذيب الأنبياء والمكر والخديعة والغدر بهم.
Kâfirlere ve münafıklara her asırda azap edilmesinin tek sebebi vardır. O sebep onların, dünyayı ahirete tercih etmeleri, (sadece) dünyadan faydalanmaları, peygamberleri yalanlamaları, onlara tuzak kurmaları, hile yapmaları ve hıyanet etmeleridir.

• إهلاك الأمم والأقوام الغابرة بسبب كفرهم وتكذيبهم الأنبياء فيه عظة وعبرة للمعتبر من العقلاء.
Helak edilmiş önceki ümmetlerin helak edilmelerinin sebebi, küfürleri ve yalanlamalarıdır. Onların helak edilmelerinde ibret alan akıl sahipleri için birçok nasihat ve ibret vardır.

• أهل الإيمان رجالًا ونساء أمة واحدة مترابطة متعاونة متناصرة، قلوبهم متحدة في التوادّ والتحابّ والتعاطف.
Kadınlar ve erkekler olarak iman ehli birbirlerine bağlı, birbirleriyle yardımlaşan ve birbirlerine destek olup kollayan tek bir ümmettirler. Onların kalpleri sevgi, muhabbet, şefkatli olmada birdir.

• رضا رب الأرض والسماوات أكبر من نعيم الجنات؛ لأن السعادة الروحانية أفضل من الجسمانية.
Göklerin ve yerin Rabbinin rızası, Cennet nimetlerinden daha büyüktür. Çünkü manevi mutluluk, maddi mutluluktan daha faziletlidir.

يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّبِيُّ جَٰهِدِ ٱلۡكُفَّارَ وَٱلۡمُنَٰفِقِينَ وَٱغۡلُظۡ عَلَيۡهِمۡۚ وَمَأۡوَىٰهُمۡ جَهَنَّمُۖ وَبِئۡسَ ٱلۡمَصِيرُ
-Ey Peygamber!- Kâfirlere karşı kılıçla savaşarak cihat et. Münafıklara karşı ise söz ve deliller ile cihat et. Bu iki fırkaya karşı sert davran. Onlar sert davranılmaya layık olan kimselerdir. Onların kıyamet günü varacakları yer cehennemdir. Onların varış yeri olan cehennem ne kötü bir varış yeridir.
Arabic explanations of the Qur’an:
يَحۡلِفُونَ بِٱللَّهِ مَا قَالُواْ وَلَقَدۡ قَالُواْ كَلِمَةَ ٱلۡكُفۡرِ وَكَفَرُواْ بَعۡدَ إِسۡلَٰمِهِمۡ وَهَمُّواْ بِمَا لَمۡ يَنَالُواْۚ وَمَا نَقَمُوٓاْ إِلَّآ أَنۡ أَغۡنَىٰهُمُ ٱللَّهُ وَرَسُولُهُۥ مِن فَضۡلِهِۦۚ فَإِن يَتُوبُواْ يَكُ خَيۡرٗا لَّهُمۡۖ وَإِن يَتَوَلَّوۡاْ يُعَذِّبۡهُمُ ٱللَّهُ عَذَابًا أَلِيمٗا فِي ٱلدُّنۡيَا وَٱلۡأٓخِرَةِۚ وَمَا لَهُمۡ فِي ٱلۡأَرۡضِ مِن وَلِيّٖ وَلَا نَصِيرٖ
Münafıklar, Allah'a yalan yere yemin ederler. Sana sövdüklerine ve senin dinini ayıpladıklarına dair onların sözleri sana ulaştığı halde o sözleri söylemediklerini söylerler. Onlar, kendilerini küfre sokan o sözleri kesinlikle söylediler ve iman eder gibi gözüktükten sonra küfürlerini ortaya koydular. Başaramayacakları bir şey olan Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'i öldürmeye yeltendiler. Onlar inkâr edilmez bir şeyi inkâr ettiler. İnkâr ettikleri bu şey; Yüce Allah'ın onları, Peygamberi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e bahşettiği ganimetlerle zenginleştirmesiydi. Eğer onlar, nifaklarından Allah'a tövbe ederlerse, tövbe etmeleri onların nifak üzerine devam etmelerinden daha hayırlıdır. Eğer Allah Teâlâ'ya tövbe etmekten yüz çevirirlerse; Allah onlara, dünyada öldürülme ve esir edilme ile azap edecek; ahirette ise elem verici ateş ile azap edecektir. Onların, kendilerini ateşten kurtaracak bir yardımcıları da dostları da yoktur.
Arabic explanations of the Qur’an:
۞ وَمِنۡهُم مَّنۡ عَٰهَدَ ٱللَّهَ لَئِنۡ ءَاتَىٰنَا مِن فَضۡلِهِۦ لَنَصَّدَّقَنَّ وَلَنَكُونَنَّ مِنَ ٱلصَّٰلِحِينَ
Münafıklardan şöyle diyerek Yüce Allah'a söz verenler oldu: "Eğer Allah bize lütfundan verirse muhtaç olan kimselere vereceğiz ve amelleri düzgün olan salih kimselerden olacağız."
Arabic explanations of the Qur’an:
فَلَمَّآ ءَاتَىٰهُم مِّن فَضۡلِهِۦ بَخِلُواْ بِهِۦ وَتَوَلَّواْ وَّهُم مُّعۡرِضُونَ
Allah -Subhânehu ve Teâlâ- onlara lütfundan verince Allah'a verdikleri sözlerini yerine getirmediler. Aksine malları hususunda cimrilik ederek herhangi bir şey ile tasaddukta bulunmadılar. Bundan yüz çevirerek imandan döndüler.
Arabic explanations of the Qur’an:
فَأَعۡقَبَهُمۡ نِفَاقٗا فِي قُلُوبِهِمۡ إِلَىٰ يَوۡمِ يَلۡقَوۡنَهُۥ بِمَآ أَخۡلَفُواْ ٱللَّهَ مَا وَعَدُوهُ وَبِمَا كَانُواْ يَكۡذِبُونَ
Allah Teâlâ'ya verdikleri sözden dönmeleri ve yalanları sebebiyle onlara ceza olması için kalplerinde kıyamete kadar devam edecek sabit bir nifak kılmıştır.
Arabic explanations of the Qur’an:
أَلَمۡ يَعۡلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ يَعۡلَمُ سِرَّهُمۡ وَنَجۡوَىٰهُمۡ وَأَنَّ ٱللَّهَ عَلَّٰمُ ٱلۡغُيُوبِ
Münafıklar, onların meclislerinde gizledikleri hile ve tuzaklarını Allah’ın bildiğini ve Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'nın gaybı bildiğini bilmiyorlar mı? Yapmış oldukları hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Buna karşılık olarak onları cezalandıracaktır.
Arabic explanations of the Qur’an:
ٱلَّذِينَ يَلۡمِزُونَ ٱلۡمُطَّوِّعِينَ مِنَ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ فِي ٱلصَّدَقَٰتِ وَٱلَّذِينَ لَا يَجِدُونَ إِلَّا جُهۡدَهُمۡ فَيَسۡخَرُونَ مِنۡهُمۡ سَخِرَ ٱللَّهُ مِنۡهُمۡ وَلَهُمۡ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Müminlerden sadaka vermek için az bir şeyden başkasını bulamayıp sadakalarını gönülden verenleri "Bunların sadakaları neye yarar ki?" diyerek ayıplayanlar vardır. Allah Teâlâ da onların Müminler ile alay etmelerinin karşılığı olarak onlarla alay eder. Onlar için elem verici bir azap vardır.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• وجوب جهاد الكفار والمنافقين، فجهاد الكفار باليد وسائر أنواع الأسلحة الحربية، وجهاد المنافقين بالحجة واللسان.
Ayetlerde kâfirlere ve münafıklara karşı cihat etmenin farz oluşu beyan edilmiştir. Kâfirlere karşı elle ve çeşitli savaş silahlarıyla cihat edilir. Münafıklara karşı ise deliller ve dil ile cihat edilir.

• المنافقون من شرّ الناس؛ لأنهم غادرون يقابلون الإحسان بالإساءة.
Münafıklar; insanların en şerlileridirler. Çünkü onlar; haindirler, iyiliğe kötülük ile karşılık verirler.

• في الآيات دلالة على أن نقض العهد وإخلاف الوعد يورث النفاق، فيجب على المسلم أن يبالغ في الاحتراز عنه.
Ayetlerde ahdi bozmanın ve verilen vaadi yerine getirmemenin, nifakı meydana getirdiğine dair deliller vardır. Bundan dolayı Müslüman kimsenin, nifaktan son derece sakınması gerekir.

• في الآيات ثناء على قوة البدن والعمل، وأنها تقوم مقام المال، وهذا أصل عظيم في اعتبار أصول الثروة العامة والتنويه بشأن العامل.
Ayetlerde beden gücüne ve çalışmaya dair övgüler vardır. Şüphesiz bu; insanın sahip olduğu mal/servet mesabesindedir. Bu, kamu servetinin kökenini oluşturması ve işçinin halini zikretmesi açısından büyük bir asıldır.

ٱسۡتَغۡفِرۡ لَهُمۡ أَوۡ لَا تَسۡتَغۡفِرۡ لَهُمۡ إِن تَسۡتَغۡفِرۡ لَهُمۡ سَبۡعِينَ مَرَّةٗ فَلَن يَغۡفِرَ ٱللَّهُ لَهُمۡۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمۡ كَفَرُواْ بِٱللَّهِ وَرَسُولِهِۦۗ وَٱللَّهُ لَا يَهۡدِي ٱلۡقَوۡمَ ٱلۡفَٰسِقِينَ
-Ey Peygamber!- Onlar için ister af dile, ister dileme. Sen, onlar için yetmiş kez af dilemiş olsan da çokça af dilemiş olman onları, Allah'ın rahmetine kesinlikle ulaştıramaz. Çünkü onlar, Allah ve Allah'ın resulüne (iman etmeyip) kâfir olmuşlardır. Allah Teâlâ bilerek ve amaçlayarak dininden çıkmış olan kimseleri hakka hidayete muvaffak kılmaz.
Arabic explanations of the Qur’an:
فَرِحَ ٱلۡمُخَلَّفُونَ بِمَقۡعَدِهِمۡ خِلَٰفَ رَسُولِ ٱللَّهِ وَكَرِهُوٓاْ أَن يُجَٰهِدُواْ بِأَمۡوَٰلِهِمۡ وَأَنفُسِهِمۡ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ وَقَالُواْ لَا تَنفِرُواْ فِي ٱلۡحَرِّۗ قُلۡ نَارُ جَهَنَّمَ أَشَدُّ حَرّٗاۚ لَّوۡ كَانُواْ يَفۡقَهُونَ
Allah'ın resulü -sallallahu aleyhi ve sellem-'e muhalefet ederek Tebuk seferine çıkmayarak, yerlerinde kalıp oturan münafıklar son derece sevindiler. Müminlerin cihat ettiği gibi malları ve canları ile Allah yolunda cihat etmeyi hoş görmediler. Münafık kardeşlerinden alıkoyduklarına "Sıcakta savaşa çıkmayın!" dediler. Tebuk gazvesi sıcağın şiddetli olduğu bir zamanda gerçekleşmişti. -Ey Peygamber!- De ki: "Eğer bilselerdi, münafıkları bekleyen cehennem ateşi, kendisinden kaçtıkları şu ateşten daha şiddetlidir."
Arabic explanations of the Qur’an:
فَلۡيَضۡحَكُواْ قَلِيلٗا وَلۡيَبۡكُواْ كَثِيرٗا جَزَآءَۢ بِمَا كَانُواْ يَكۡسِبُونَ
Cihattan geri kalan o münafıklar, geçici dünya hayatlarında az gülsünler ve kalıcı olan ahiret hayatlarında ise çok ağlasınlar. Bu; onların dünyada kazandıkları küfür, masiyetler ve günahlar sebebiyledir.
Arabic explanations of the Qur’an:
فَإِن رَّجَعَكَ ٱللَّهُ إِلَىٰ طَآئِفَةٖ مِّنۡهُمۡ فَٱسۡتَـٔۡذَنُوكَ لِلۡخُرُوجِ فَقُل لَّن تَخۡرُجُواْ مَعِيَ أَبَدٗا وَلَن تُقَٰتِلُواْ مَعِيَ عَدُوًّاۖ إِنَّكُمۡ رَضِيتُم بِٱلۡقُعُودِ أَوَّلَ مَرَّةٖ فَٱقۡعُدُواْ مَعَ ٱلۡخَٰلِفِينَ
-Ey Peygamber!- Eğer Allah Teâlâ seni, nifaklarında sabit olan o münafıklardan bir gruba geri döndürüp onlarla karşılaştıracak olur ve onlar da başka bir savaşa seninle birlikte çıkmayı isterlerse onlara de ki: "-Ey Münafıklar!- Size bir ceza olması adına ve benimle birlikte olmanızın doğuracağı zararlardan dolayı sizler asla benimle Allah yolunda cihada çıkamayacaksınız. Sizler Tebuk gazvesinden geri kalıp yerlerinizde oturmaya razı oldunuz. O halde sizler, savaştan geri kalan hastalar, kadınlar ve çocuklar ile beraber oturup kalın."
Arabic explanations of the Qur’an:
وَلَا تُصَلِّ عَلَىٰٓ أَحَدٖ مِّنۡهُم مَّاتَ أَبَدٗا وَلَا تَقُمۡ عَلَىٰ قَبۡرِهِۦٓۖ إِنَّهُمۡ كَفَرُواْ بِٱللَّهِ وَرَسُولِهِۦ وَمَاتُواْ وَهُمۡ فَٰسِقُونَ
-Ey Peygamber!- Münafıklardan ölen hiçbir kimsenin (cenaze) namazını kılma ve sakın dua etmek ve mağfiret dilemek için onlardan birinin kabrinin başında durma! Çünkü onlar, Allah’a ve resulüne kâfir oldular ve Allah'a taatten çıkmış olarak öldüler. Kim, böyle ise o kimsenin namazı kılınmaz ve onun için dua edilmez.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَلَا تُعۡجِبۡكَ أَمۡوَٰلُهُمۡ وَأَوۡلَٰدُهُمۡۚ إِنَّمَا يُرِيدُ ٱللَّهُ أَن يُعَذِّبَهُم بِهَا فِي ٱلدُّنۡيَا وَتَزۡهَقَ أَنفُسُهُمۡ وَهُمۡ كَٰفِرُونَ
-Ey Peygamber!- O münafıkların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah, bunları elde etmek için çektikleri zorluklar ve uğradıkları musibetler ile onların dünyada azaplarını çoğaltmayı ve kendileri küfür üzerinde iken ruhlarının bedenlerinden çıkmasını istemektedir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَإِذَآ أُنزِلَتۡ سُورَةٌ أَنۡ ءَامِنُواْ بِٱللَّهِ وَجَٰهِدُواْ مَعَ رَسُولِهِ ٱسۡتَـٔۡذَنَكَ أُوْلُواْ ٱلطَّوۡلِ مِنۡهُمۡ وَقَالُواْ ذَرۡنَا نَكُن مَّعَ ٱلۡقَٰعِدِينَ
Allah Teâlâ, Peygamberi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e Allah'a iman etmeyi ve yolunda cihat etmeyi emreden bir sure indirdiği zaman, zenginlik ve varlık sahibi olan kimseler bundan geri kalmak için senden izin isteyip şöyle dediler: "Bizi bırak zayıflar ve sürekli hastalar gibi özür sahipleri ile beraber olup (savaşa) gitmeyelim.''
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• الكافر لا ينفعه الاستغفار ولا العمل ما دام كافرًا.
Küfrü üzere olduğu sürece af dilemesi ve amel işlemesi kâfire bir fayda vermez.

• الآيات تدل على قصر نظر الإنسان، فهو ينظر غالبًا إلى الحال والواقع الذي هو فيه، ولا ينظر إلى المستقبل وما يتَمَخَّض عنه من أحداث.
Ayetler, insanın bakış açısındaki eksikliğe delalet etmektedir. İnsan çoğunlukla içinde bulunduğu duruma ve hâle bakar. Geleceğe ve gelecekten sadır olacak olan olaylara bakmaz.

• التهاون بالطاعة إذا حضر وقتها سبب لعقوبة الله وتثبيطه للعبد عن فعلها وفضلها.
Vakti gelen ibadetlerde ihmalkâr davranmak; Yüce Allah’ın cezalandırmasına sebep olur. Kulu, ibadetleri yapmaktan ve ibadetlerin faziletinden alıkoyar.

• في الآيات دليل على مشروعية الصلاة على المؤمنين، وزيارة قبورهم والدعاء لهم بعد موتهم، كما كان النبي صلى الله عليه وسلم يفعل ذلك في المؤمنين.
Ayetlerde tıpkı Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in Müminlere yaptığı gibi öldükten sonra Müminlerin cenaze namazını kılmanın, onların kabirlerini ziyaret etmenin ve onlar için dua etmenin meşruluğu beyan edilmiştir.

رَضُواْ بِأَن يَكُونُواْ مَعَ ٱلۡخَوَالِفِ وَطُبِعَ عَلَىٰ قُلُوبِهِمۡ فَهُمۡ لَا يَفۡقَهُونَ
Bu münafıklar, özür sahipleri ile birlikte savaştan geri kalarak kendi nefisleri için zillete ve aşağılanmaya razı oldular. Allah Teâlâ da küfürleri ve nifakları sebebi ile onların kalplerini mühürledi. Onlar kendi yararlarına olan şeyleri anlamazlar.
Arabic explanations of the Qur’an:
لَٰكِنِ ٱلرَّسُولُ وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ مَعَهُۥ جَٰهَدُواْ بِأَمۡوَٰلِهِمۡ وَأَنفُسِهِمۡۚ وَأُوْلَٰٓئِكَ لَهُمُ ٱلۡخَيۡرَٰتُۖ وَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡمُفۡلِحُونَ
Resul -sallallahu aleyhi ve sellem- ve Müminler, onlar (münafıklar) gibi Allah yolunda cihat etmekten geri kalmadılar. Bunlar (Resul ve beraberindeki Müminler) malları ve canları ile Allah yolunda cihat ettiler. Bunların Allah katındaki karşılıkları yardım ve ganimetler gibi dünyevi şeyleri elde etmektir. Cennete girdirilmek, arzulanan bol kazancı elde etmek ve endişe duyulan şeyden kurtuluşa ermek ise Müminlerin ahirette Allah katında elde edecekleri uhrevi faydalardır.
Arabic explanations of the Qur’an:
أَعَدَّ ٱللَّهُ لَهُمۡ جَنَّٰتٖ تَجۡرِي مِن تَحۡتِهَا ٱلۡأَنۡهَٰرُ خَٰلِدِينَ فِيهَاۚ ذَٰلِكَ ٱلۡفَوۡزُ ٱلۡعَظِيمُ
Allah Teâlâ, onlar için sarayları altından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte bu; hiçbir kurtuluşun kendisine erişemeyeceği büyük bir kurtuluştur.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَجَآءَ ٱلۡمُعَذِّرُونَ مِنَ ٱلۡأَعۡرَابِ لِيُؤۡذَنَ لَهُمۡ وَقَعَدَ ٱلَّذِينَ كَذَبُواْ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥۚ سَيُصِيبُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ مِنۡهُمۡ عَذَابٌ أَلِيمٞ
Medineli ve Medine etrafından olan bedevi araplardan bir topluluk Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’den Allah yolunda cihada gitmekten geri kalma hususunda izin istemek için geldiler. Bir başka topluluk ise aslen Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-’i tasdik etmemeleri ve Allah’ın vaadine iman etmemeleri sebebi ile herhangi bir özür talep etmeksizin Allah yolunda cihattan geri kaldılar. İşte bunlara, bu konudaki küfürleri sebebi ile elem verici azap ulaşacaktır.
Arabic explanations of the Qur’an:
لَّيۡسَ عَلَى ٱلضُّعَفَآءِ وَلَا عَلَى ٱلۡمَرۡضَىٰ وَلَا عَلَى ٱلَّذِينَ لَا يَجِدُونَ مَا يُنفِقُونَ حَرَجٌ إِذَا نَصَحُواْ لِلَّهِ وَرَسُولِهِۦۚ مَا عَلَى ٱلۡمُحۡسِنِينَ مِن سَبِيلٖۚ وَٱللَّهُ غَفُورٞ رَّحِيمٞ
Kadınlara, çocuklara, hastalara, zayıflara, gözleri görmeyenlere ve cihada hazırlanmak için bu uğurda harcayacak herhangi bir mal bulamayan fakirlere cihada çıkmamaları sebebi ile bir günah yoktur. Çünkü bunların özürleri, Allah ve resulü için ihlaslı oldukları ve Allah'ın dini ile amel ettikleri için geçerlidir. Bu özür sahiplerinden iyilik edenlere karşı herhangi bir ceza yoktur. Allah, iyilik/ihsan sahibi olan kimselerin günahlarını çokça bağışlayandır, onlara karşı çok merhametlidir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَلَا عَلَى ٱلَّذِينَ إِذَا مَآ أَتَوۡكَ لِتَحۡمِلَهُمۡ قُلۡتَ لَآ أَجِدُ مَآ أَحۡمِلُكُمۡ عَلَيۡهِ تَوَلَّواْ وَّأَعۡيُنُهُمۡ تَفِيضُ مِنَ ٱلدَّمۡعِ حَزَنًا أَلَّا يَجِدُواْ مَا يُنفِقُونَ
-Ey Peygamber! Kendilerine, üzerine binecekleri bir binek sağlaman için sana gelen ve senin de onları bindirecek bir binek bulamayarak onlara, "Sizleri bindirecek binek bulamıyorum" dediğin kimseler bunun ardından üzüntüleri sebebi ile gözlerinden yaşlar dökerek cihattan geri kalmışlardır. Bu kimseler için bir günah yoktur. Çünkü onlar, cihada gitmek için harcayacakları bir şeyi kendilerinde ve senin yanında bulamamışlardır."
Arabic explanations of the Qur’an:
۞ إِنَّمَا ٱلسَّبِيلُ عَلَى ٱلَّذِينَ يَسۡتَـٔۡذِنُونَكَ وَهُمۡ أَغۡنِيَآءُۚ رَضُواْ بِأَن يَكُونُواْ مَعَ ٱلۡخَوَالِفِ وَطَبَعَ ٱللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمۡ فَهُمۡ لَا يَعۡلَمُونَ
Yüce Allah özür sahipleri olan kimselerin cezalandırılmasına bir yol olmadığı beyan edilince cezalandırılmayı hak eden kimseleri zikretmiş ve şöyle buyurmuştur: -Ey Peygamber!- Cezalandırmak ve muahaze etmek/paylamak, cihada gitmek için hazırlık yapmaya güçleri yettiği halde savaştan geri kalmak için senden izin isteyen kimseler içindir. Çünkü onlar, zillete ve alçalmaya razı olarak evlerinde olup, cihattan geri kalan kimselerle beraber olmaya razı olarak cihada çıkmaktan geri kaldılar. Bundan dolayı Allah, onların kalplerini mühürlemiştir. Onlar; nasihatten anlamazlar. Bu mühürlenme ile onlar, kendi yararlarına olan şeyleri seçmeyi ve zararları olan şeylerden kaçınmayı bilmezler.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• المجاهدون سيحصِّلون الخيرات في الدنيا، وإن فاتهم هذا فلهم الفوز بالجنة والنجاة من العذاب في الآخرة.
Allah yolunda cihat edenler, dünyada hayırları elde edeceklerdir. Eğer dünyada bu hayırları elde edemezlerse ahirette onlar için cenneti kazanmak ve cehennem azabından kurtulmak vardır.

• الأصل أن المحسن إلى الناس تكرمًا منه لا يؤاخَذ إن وقع منه تقصير.
Aslolan kendisinden bir cömertlik ile insanlara iyilikte bulunan bir kimsenin kendisinde meydana gelen bir kusur sebebi ile muahaze edilmemesidir.

• أن من نوى الخير، واقترن بنيته الجازمة سَعْيٌ فيما يقدر عليه، ثم لم يقدر- فإنه يُنَزَّل مَنْزِلة الفاعل له.
Kim, kesin bir niyet ile gücü yettiği kadar bir hayrı yapmak için çalışır da sonra buna güç yetiremezse; bu kimse bu hayrı yapan kimsenin derecesine ulaştırılır.

• الإسلام دين عدل ومنطق؛ لذلك أوجب العقوبة والمأثم على المنافقين المستأذنين وهم أغنياء ذوو قدرة على الجهاد بالمال والنفس.
İslam; adalet ve mantık dinidir. Bundan dolayı cezayı ve günahı, malları ve canları ile cihat etme gücüne sahip oldukları halde savaştan geri kalmak için izin isteyen münafıklara gerekli görmüştür.

يَعۡتَذِرُونَ إِلَيۡكُمۡ إِذَا رَجَعۡتُمۡ إِلَيۡهِمۡۚ قُل لَّا تَعۡتَذِرُواْ لَن نُّؤۡمِنَ لَكُمۡ قَدۡ نَبَّأَنَا ٱللَّهُ مِنۡ أَخۡبَارِكُمۡۚ وَسَيَرَى ٱللَّهُ عَمَلَكُمۡ وَرَسُولُهُۥ ثُمَّ تُرَدُّونَ إِلَىٰ عَٰلِمِ ٱلۡغَيۡبِ وَٱلشَّهَٰدَةِ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمۡ تَعۡمَلُونَ
Cihattan geri kalan münafıklar, Müslümanlar cihattan döndüklerinde zayıf bahaneler ileri sürmüşler. Allah Teâlâ, onlara karşı peygamberini ve Müminleri şu şekilde karşılık vermeye yönlendirmiştir: Aslı olmayan bahaneleri ileri sürmeyin, sizin bize haber verdiklerinize inanmıyoruz. Allah, sizlerin içinizde olanları bize haber vermiştir. Allah ve resulü görecek. Acaba tövbe mi edeceksiniz ve Allah sizin tövbenizi kabul edecek? Yoksa siz, nifakınız üzere devam mı edeceksiniz? Sonra her şeyi bilen Allah’a döndürüleceksiniz. O, size yaptıklarınızı haber verecektir. Ve yaptıklarınızın karşılığını da verecektir. O halde tövbe edip salih amel işlemek için acele edin.
Arabic explanations of the Qur’an:
سَيَحۡلِفُونَ بِٱللَّهِ لَكُمۡ إِذَا ٱنقَلَبۡتُمۡ إِلَيۡهِمۡ لِتُعۡرِضُواْ عَنۡهُمۡۖ فَأَعۡرِضُواْ عَنۡهُمۡۖ إِنَّهُمۡ رِجۡسٞۖ وَمَأۡوَىٰهُمۡ جَهَنَّمُ جَزَآءَۢ بِمَا كَانُواْ يَكۡسِبُونَ
-Ey Müminler!- Savaştan geri kalan bu kimseler, siz döndüğünüz zaman kendilerinin kınanmalarını ve azarlanmalarını engellemek için asılsız özürlerini pekiştirerek Allah’a yemin edeceklerdir. Kızgın olarak onları terk edin ve dışlayın. Onlar, içleri necis olan pislik kimselerdir. Ve onların varıp içerisinde ebedî kalacakları yerleri cehennemdir. Bu, onların nifakları ve günahları ile elde ettiklerinin karşılığıdır.
Arabic explanations of the Qur’an:
يَحۡلِفُونَ لَكُمۡ لِتَرۡضَوۡاْ عَنۡهُمۡۖ فَإِن تَرۡضَوۡاْ عَنۡهُمۡ فَإِنَّ ٱللَّهَ لَا يَرۡضَىٰ عَنِ ٱلۡقَوۡمِ ٱلۡفَٰسِقِينَ
-Ey müminler!- Savaştan geri kalan bu kimseler, sizin onlardan razı olmanız ve onların özürlerini kabul etmeniz için yemin ederler. Onlardan razı olmayın. Eğer onlardan razı olursanız Rabbinize muhalefet etmiş olursunuz. Muhakkak ki Allah, küfür ve nifak ile taatinden çıkan kimselerden razı olmaz. -Ey müminler!- Allah’ın kendilerinden razı olmadığı kimlerden razı olmaktan sakının!
Arabic explanations of the Qur’an:
ٱلۡأَعۡرَابُ أَشَدُّ كُفۡرٗا وَنِفَاقٗا وَأَجۡدَرُ أَلَّا يَعۡلَمُواْ حُدُودَ مَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ عَلَىٰ رَسُولِهِۦۗ وَٱللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٞ
Bedeviler, inkâr ettiklerinde yahut münafıklık yaptıklarında onların küfürleri ve nifakları şehirli kimselerden daha şiddetlidir. Onlar dinde cahil olma konusunda ve Allah'ın resulüne indirmiş olduğu farzlar, sünnetler ve hükümlerin kurallarını bilmemek hususunda daha elverişlidirler. Bu da onların kaba ve sert olmaları ve insanlarla beraber yaşamamalarından dolayıdır. Allah onların durumlarını en iyi bilendir. Onların hallerinden hiçbir şey O'na gizli kalmaz. O, düzenlemesinde ve şeriatinde hikmet sahibidir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَمِنَ ٱلۡأَعۡرَابِ مَن يَتَّخِذُ مَا يُنفِقُ مَغۡرَمٗا وَيَتَرَبَّصُ بِكُمُ ٱلدَّوَآئِرَۚ عَلَيۡهِمۡ دَآئِرَةُ ٱلسَّوۡءِۗ وَٱللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٞ
Çölde yaşayan münafık bedeviler mallarını Allah yolunda infak ettiklerinde bunun bir zarar ve ziyan olduğuna inanırlar. Çünkü onlar, infak ettiklerinde bunun karşılığını alamayacakları ve infak etmeyip de mallarını tutarsa Allah'ın onları cezalandırmayacağına inanırlar. Bununla birlikte onlar, riya ve takiye olarak bazen infakta bulunurlar. -Ey Müminler!- İşte münafıklar sizin üzerinize bir kötülüğün inmesini ve böylece sizden kurtulmayı bekliyorlar. Allah, onların temenni ettikleri bu kötülüğü Müminlerin üzerine değil de zamanı geldiğinde hoşlanmasalar da o münafıkların üzerine indirecektir. Allah, onların söyleyediklerini hakkıyla işitmekte ve içlerinde gizlediklerini de hakkıyla bilmektedir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَمِنَ ٱلۡأَعۡرَابِ مَن يُؤۡمِنُ بِٱللَّهِ وَٱلۡيَوۡمِ ٱلۡأٓخِرِ وَيَتَّخِذُ مَا يُنفِقُ قُرُبَٰتٍ عِندَ ٱللَّهِ وَصَلَوَٰتِ ٱلرَّسُولِۚ أَلَآ إِنَّهَا قُرۡبَةٞ لَّهُمۡۚ سَيُدۡخِلُهُمُ ٱللَّهُ فِي رَحۡمَتِهِۦٓۚ إِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٞ رَّحِيمٞ
Bedevilerden, Allah’a ve kıyamet gününe iman eden ve malından Allah yolunda sarf ettiğini, Allah'a yakınlaşmaya ve peygamberin duasını ve onun için istiğfar etmesini elde etmeye vesile sayan kimseler vardır. Şurası muhakkaktır ki, bu kimsenin Allah yolunda sarf ettikleri ve Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’in duası kendileri için Allah katında bir yakınlık vesilesidir. Bu kimse karşılığını yüce Allah'ın katında bulacaktır. Yüce Allah onu mağfiret ve cennetini kapsayan geniş rahmetine sokacaktır. Şüphesiz Allah, tövbe eden kullarının günahlarını çokça örtüp, bağışlayandır. Onlara karşı çok merhametlidir.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• ميدان العمل والتكاليف خير شاهد على إظهار كذب المنافقين من صدقهم.
Amel ve sorumluluklar sahası, münafıkların yalanlarının doğruluklarından ayrılıp ortaya çıkmasında en güzel şahittir.

• أهل البادية إن كفروا فهم أشد كفرًا ونفاقًا من أهل الحضر؛ لتأثير البيئة.
Bedeviler şayet inkâr edecek olurlarsa çevrelerinin onlar üzerindeki etkisi sebebi ile küfür ve nifakta şehir halkından daha aşırıdırlar.

• الحض على النفقة في سبيل الله مع إخلاص النية، وعظم أجر من فعل ذلك.
Halisane bir niyet ile Allah yolunda infak etmeye teşvik edilmiş ve bu fiilleri yapanın sevabının büyüklüğü vurgulanmıştır.

• فضيلة العلم، وأن فاقده أقرب إلى الخطأ.
İlmin fazileti açıklanmıştır. Şüphesiz ki; ilmi olmayan kimse hataya en yakın olandır.

وَٱلسَّٰبِقُونَ ٱلۡأَوَّلُونَ مِنَ ٱلۡمُهَٰجِرِينَ وَٱلۡأَنصَارِ وَٱلَّذِينَ ٱتَّبَعُوهُم بِإِحۡسَٰنٖ رَّضِيَ ٱللَّهُ عَنۡهُمۡ وَرَضُواْ عَنۡهُ وَأَعَدَّ لَهُمۡ جَنَّٰتٖ تَجۡرِي تَحۡتَهَا ٱلۡأَنۡهَٰرُ خَٰلِدِينَ فِيهَآ أَبَدٗاۚ ذَٰلِكَ ٱلۡفَوۡزُ ٱلۡعَظِيمُ
Allah, iman etmede çabuk davrananlar, diyarlarından ve vatanlarından ayrılarak Allah’a hicret eden muhacirlerden ve Allah’ın Peygamberi Muhammed –sallallahu aleyhi ve sellem-'e yardım eden ensardan, itikat, söz ve fiillerinde iyilikle iman etmiş öncü muhacir ve ensara tabi olanlardan razı olmuş ve onların taatlerini kabul etmiştir. Onlar da Allah’ın kendilerine verdiği bu büyük karşılıktan dolayı Allah’tan razı olmuşlardır. Allah, onlara, içinde daimî kalacakları, sarayları altından ırmaklar akan cennetler vadetmiştir. Orada ebedî olarak kalırlar. İşte o karşılık büyük bir kurtuluştur.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَمِمَّنۡ حَوۡلَكُم مِّنَ ٱلۡأَعۡرَابِ مُنَٰفِقُونَۖ وَمِنۡ أَهۡلِ ٱلۡمَدِينَةِ مَرَدُواْ عَلَى ٱلنِّفَاقِ لَا تَعۡلَمُهُمۡۖ نَحۡنُ نَعۡلَمُهُمۡۚ سَنُعَذِّبُهُم مَّرَّتَيۡنِ ثُمَّ يُرَدُّونَ إِلَىٰ عَذَابٍ عَظِيمٖ
Medine'ye yakın çölde yaşayan bedevilerden münafık olanlar vardır. Medine ehlinden de nifakta direnen ve devam eden kimseler vardır. -Ey Peygamber!- Sen onları bilmezsin. Allah onları çok bilir. Allah, onlara iki kere azap edecektir. Onların nifakını, (insanları) öldürmelerini ve esir almalarını ortaya çıkarıp bir defa dünyada ve bir defa da kabir azabıyla ahirette azap edecektir. Sonra da kıyamet günü cehennemin en altında büyük bir azaba uğratılacaklardır.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَءَاخَرُونَ ٱعۡتَرَفُواْ بِذُنُوبِهِمۡ خَلَطُواْ عَمَلٗا صَٰلِحٗا وَءَاخَرَ سَيِّئًا عَسَى ٱللَّهُ أَن يَتُوبَ عَلَيۡهِمۡۚ إِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٞ رَّحِيمٌ
Medine ehlinden başka bir topluluk mazeretleri olmadan savaştan geri kaldılar. Savaşa katılmamak hususunda özürleri olmadığını kendileri aleyhine ikrar etmişler ve yalan mazeret uydurmamışlardır. Allah’a taat, O’nun şeriatine tutunmak ve yolunda cihat etmek ile önceden yaptıkları salih amellerini, diğer kötü olan amelleriyle karıştırmışlardır. Onlar, Allah’ın kendilerinin tövbesini kabul etmesini ve bağışlamasını ummuşlardır. Şüphesiz Allah, tövbe eden kullarının günahlarını çokça örtüp bağışlayandır. Onlara karşı çok merhametlidir.
Arabic explanations of the Qur’an:
خُذۡ مِنۡ أَمۡوَٰلِهِمۡ صَدَقَةٗ تُطَهِّرُهُمۡ وَتُزَكِّيهِم بِهَا وَصَلِّ عَلَيۡهِمۡۖ إِنَّ صَلَوٰتَكَ سَكَنٞ لَّهُمۡۗ وَٱللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
-Ey Peygamber!- Onların (Müslümanların) mallarından bir kısmını zekât olarak al, onları günahların ve isyanların kirinden temizlesin ve onların iyiliklerini çoğaltsın. Ve onların mallarından zekât aldıktan sonra onlar için dua et. Senin, onlar için dua etmen rahmet ve sükûnettir. Allah senin duanı hakkıyla işiten ve onların amellerini ve niyetlerini hakkıyla bilendir.
Arabic explanations of the Qur’an:
أَلَمۡ يَعۡلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ هُوَ يَقۡبَلُ ٱلتَّوۡبَةَ عَنۡ عِبَادِهِۦ وَيَأۡخُذُ ٱلصَّدَقَٰتِ وَأَنَّ ٱللَّهَ هُوَ ٱلتَّوَّابُ ٱلرَّحِيمُ
Cihattan geri kalanlar ve Allah’a tövbe edenler, Allah’ın tövbe eden kullarının tövbelerini kabul ettiğini bilsinler. Muhakkak ki O, muhtaç olmadığı halde kullarından sadakaları kabul eder. Sadaka veren kimseye sadakasına karşılık olarak sevabını verir. Allah -Subhânehu ve Teâlâ- tövbe eden kullarının tövbelerini çokça kabul edendir. Onlara karşı merhamet edendir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَقُلِ ٱعۡمَلُواْ فَسَيَرَى ٱللَّهُ عَمَلَكُمۡ وَرَسُولُهُۥ وَٱلۡمُؤۡمِنُونَۖ وَسَتُرَدُّونَ إِلَىٰ عَٰلِمِ ٱلۡغَيۡبِ وَٱلشَّهَٰدَةِ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمۡ تَعۡمَلُونَ
-Ey Peygamber!- Cihattan geri kalanlara ve günahlarından tövbe edenlere de ki; kaçırdığınız cihadı telafi edin, amellerinizi Allah’a halis kılın ve Allah’ı razı edecek amelleri yapın. Allah, rasulü ve müminler de amellerinizi göreceklerdir. Kıyamet günü her şeyi bilen Rabbinize döndürüleceksiniz. O, sizin gizlediklerinizi de açığa vurduklarınızı da bilendir. Size Dünyada yaptıklarınızı haber verecek ve bu yaptıklarınızın karşılığını verecektir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَءَاخَرُونَ مُرۡجَوۡنَ لِأَمۡرِ ٱللَّهِ إِمَّا يُعَذِّبُهُمۡ وَإِمَّا يَتُوبُ عَلَيۡهِمۡۗ وَٱللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٞ
Tebuk gazvesinden geri kalan bir takım kimseler de vardır ki onların bir özrü yoktur. O, geri kalan kimselerin durumları Allah'ın hükmüne ve hikmetine bırakılmıştır. Allah, onlar hakkında dilediği gibi hükmünü verecektir. tövbe etmezlerse onlara azap edecektir. tövbe ederlerse onların tövbelerini kabul edecektir. Allah, cezalandırılmayı hak eden kulunu da bilir, affına layık olanı da bilir. O, şeriatinde ve idare etmesinde hikmet sahibidir. Savaştan geri kalan o kimseler, Murâra b. Rabî, Ka'b b. Mâlik ve Hilâl b. Umeyye -radıyallahu anhum-'dur.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• فضل المسارعة إلى الإيمان، والهجرة في سبيل الله، ونصرة الدين، واتباع طريق السلف الصالح.
İman etmede acele etmenin, Allah yolunda hicretin, dine yardım etmenin ve Selef-i Salihin yoluna tabi olmanın fazileti beyan edilmiştir.

• استئثار الله عز وجل بعلم الغيب، فلا يعلم أحد ما في القلوب إلا الله.
Gayb ilminin Allah -Azze ve Celle-'ye ait olduğu ve kalplerde olanı Allah'tan başka hiç kimsenin bilmediği beyan edilmiştir.

• الرجاء لأهل المعاصي من المؤمنين بتوبة الله عليهم ومغفرته لهم إن تابوا وأصلحوا عملهم.
Müminlerden masiyet sahibi olan kimseler eğer tövbe eder ve amellerini düzeltirlerse Allah'ın onların tövbelerini kabul etmesi ve onları bağışlaması umulur.

• وجوب الزكاة وبيان فضلها وأثرها في تنمية المال وتطهير النفوس من البخل وغيره من الآفات.
Zekât vermenin farz olması, fazileti ve malı artırması vurgulanmıştır. Nefislerin, cimrilik ve benzeri belalardan arınmasına olan etkisi beyan edilmiştir.

وَٱلَّذِينَ ٱتَّخَذُواْ مَسۡجِدٗا ضِرَارٗا وَكُفۡرٗا وَتَفۡرِيقَۢا بَيۡنَ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ وَإِرۡصَادٗا لِّمَنۡ حَارَبَ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥ مِن قَبۡلُۚ وَلَيَحۡلِفُنَّ إِنۡ أَرَدۡنَآ إِلَّا ٱلۡحُسۡنَىٰۖ وَٱللَّهُ يَشۡهَدُ إِنَّهُمۡ لَكَٰذِبُونَ
Münafıklardan Allah'a ibadet etmek dışında başka bir amaç için mescit bina eden kimseler vardır. Bilakis onlar, Müslümanlara zarar vermek, küfrü açığa çıkararak nifak ehlini kuvvetlendirmek, Müslümanların arasını bölmek, Allah'a ve resulüne savaş açanlara (yardımcı olmak) ve hazırlık yapmak için bu mescidi inşa ettiler. İşte bunlar, "Biz, yalnızca Müslümanlara merhamet etmekten başka bir şey kastetmedik" diye size yemin ederler. Oysa Allah, onların bu iddialarında kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder.
Arabic explanations of the Qur’an:
لَا تَقُمۡ فِيهِ أَبَدٗاۚ لَّمَسۡجِدٌ أُسِّسَ عَلَى ٱلتَّقۡوَىٰ مِنۡ أَوَّلِ يَوۡمٍ أَحَقُّ أَن تَقُومَ فِيهِۚ فِيهِ رِجَالٞ يُحِبُّونَ أَن يَتَطَهَّرُواْۚ وَٱللَّهُ يُحِبُّ ٱلۡمُطَّهِّرِينَ
-Ey Peygamber!- Bu amaçla inşa edilmiş olan bir mescide münafıklar seni namaz kılman için davet ettiklerinde onların davetine asla icabet etme. İlk günden beri takva üzerine bina edilmiş olan Kuba mescidinde namaz kılman, küfür üzerine bina edilmiş olan bu mescitte namaz kılmandan daha evladır. İşte o mescitte (Kuba mescidinde) su ile pisliklerden ve kirlerden; tövbe ve istiğfar ile de günahlardan temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah, pisliklerden, kirlerden ve günahlardan temizlenenleri sever.
Arabic explanations of the Qur’an:
أَفَمَنۡ أَسَّسَ بُنۡيَٰنَهُۥ عَلَىٰ تَقۡوَىٰ مِنَ ٱللَّهِ وَرِضۡوَٰنٍ خَيۡرٌ أَم مَّنۡ أَسَّسَ بُنۡيَٰنَهُۥ عَلَىٰ شَفَا جُرُفٍ هَارٖ فَٱنۡهَارَ بِهِۦ فِي نَارِ جَهَنَّمَۗ وَٱللَّهُ لَا يَهۡدِي ٱلۡقَوۡمَ ٱلظَّٰلِمِينَ
Binasını, emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından sakınmak ile takva üzerine ve hayır amelleri çoğaltarak Allah'ın rızası üzerine kuran kimse ile Müslümanlara zarar vermek, küfre destek olmak ve müminlerin arasını bölmek için mescit inşa eden kimse hiç bir olur mu? Kesinlikle bir olamazlar! Birincisi (takva üzerine inşa eden kimsenin) binası sımsıkı ve güçlüdür. Bu binanın yıkılmasından endişe edilmez. Binasını, yıkılmak üzere olan bir yerin kenarına yapıp da onunla beraber cehennemin dibine yuvarlanan kimsenin binası ise yıkılıp düşecektir. Allah küfür, nifak ve diğerleri ile zulmedenleri muvaffak kılmaz.
Arabic explanations of the Qur’an:
لَا يَزَالُ بُنۡيَٰنُهُمُ ٱلَّذِي بَنَوۡاْ رِيبَةٗ فِي قُلُوبِهِمۡ إِلَّآ أَن تَقَطَّعَ قُلُوبُهُمۡۗ وَٱللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ
Onların zarar, şüphe ve nifak olarak bina ettikleri mescitleri, kalpleri ölüm yahut kılıçla öldürülerek paramparça oluncaya kadar onların kalplerinde bir nifak kaynağı olarak kalmaya devam edecektir. Allah, kullarının amellerini hakkıyla bilendir. Yaptıklarına karşılık olarak hayır ve şer ile hükmetmesi ile hikmet sahibidir.
Arabic explanations of the Qur’an:
۞ إِنَّ ٱللَّهَ ٱشۡتَرَىٰ مِنَ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ أَنفُسَهُمۡ وَأَمۡوَٰلَهُم بِأَنَّ لَهُمُ ٱلۡجَنَّةَۚ يُقَٰتِلُونَ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ فَيَقۡتُلُونَ وَيُقۡتَلُونَۖ وَعۡدًا عَلَيۡهِ حَقّٗا فِي ٱلتَّوۡرَىٰةِ وَٱلۡإِنجِيلِ وَٱلۡقُرۡءَانِۚ وَمَنۡ أَوۡفَىٰ بِعَهۡدِهِۦ مِنَ ٱللَّهِۚ فَٱسۡتَبۡشِرُواْ بِبَيۡعِكُمُ ٱلَّذِي بَايَعۡتُم بِهِۦۚ وَذَٰلِكَ هُوَ ٱلۡفَوۡزُ ٱلۡعَظِيمُ
Allah -Subhânehu ve Teâlâ- bol ihsanı ile çok kıymetli olan cennete karşılık kendi mülkü olmasına rağmen Müminlerden canlarını satın aldı. Öyle ki o Müminler, Allah'ın kelimesinin yüce olması için kâfirlerle savaşırlar, kâfirleri öldürürler ve kâfirler tarafından öldürülürler. Allah'ın bu husustaki vaadi doğrudur ve haktır. Bu; Musa -aleyhisselam-'a gönderilen Tevrat'ta, İsa -aleyhisselam-'a gönderilen İncil'de ve Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e verilen Kur'an'da böyledir. Sözünü Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'dan daha çok tutan kim vardır. -Ey Müminler!- Allah ile yaptığınız bu alışveriş ile sevinin. Muhakkak ki sizler büyük bir kazanç elde ettiniz. İşte bu kazanç büyük bir kurtuluştur.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• محبة الله ثابتة للمتطهرين من الأنجاس البدنية والروحية.
Allah sevgisi, bedenî ve ruhî pisliklerden temizlenip arınan kimseler içindir.

• لا يستوي من عمل عملًا قصد به وجه الله؛ فهذا العمل هو الذي سيبقى ويسعد به صاحبه، مع من قصد بعمله نصرة الكفر ومحاربة المسلمين؛ وهذا العمل هو الذي سيفنى ويشقى به صاحبه.
Sadece Allah'ın yüzü ve rızası için amel işleyen kimse ile yaptığı amel ile küfre yardım etmeyi ve Müslümanlara karşı savaşmayı amaçlayan bir kimse aynı olamaz. Amelini Allah'ın rızası için işleyen kimsenin ameli kalıcıdır ve kişi bu ameli ile mutlu olur . Amelini küfre destek olmak için yapan kimsenin ameli ise yok olur ve kişi bu ameli ile bedbaht olur.

• مشروعية الجهاد والحض عليه كانت في الأديان التي قبل الإسلام أيضًا.
İslam'dan önce gönderilen dinlerde de cihadın meşruluğu ve cihada teşvik vardı.

• كل حالة يحصل بها التفريق بين المؤمنين فإنها من المعاصي التي يتعين تركها وإزالتها، كما أن كل حالة يحصل بها جمع المؤمنين وائتلافهم يتعين اتباعها والأمر بها والحث عليها.
Müminlerin arasını bölen her olay ve hadise terk ve izale edilmesi gerekli olan bir masiyettir. Aynı şekilde Müminlerin bir araya gelmesini ve aralarındaki ülfeti tesis eden her duruma tabi olmak, onu emretmek ve teşvik etmek gerekir.

ٱلتَّٰٓئِبُونَ ٱلۡعَٰبِدُونَ ٱلۡحَٰمِدُونَ ٱلسَّٰٓئِحُونَ ٱلرَّٰكِعُونَ ٱلسَّٰجِدُونَ ٱلۡأٓمِرُونَ بِٱلۡمَعۡرُوفِ وَٱلنَّاهُونَ عَنِ ٱلۡمُنكَرِ وَٱلۡحَٰفِظُونَ لِحُدُودِ ٱللَّهِۗ وَبَشِّرِ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ
İşte bu karşılığı elde edecek olanlar; Allah'ın hoşlanmadığı ve gazaplandığı şeyleri terk edip O'nun sevip razı olduğuna dönen kimselerdir. Onlar; Allah'a karşı haşyet (korku) ve tevazu sahibi olan, Allah'a itaatte çok çabalayan, her hallerinde Rablerine hamt eden, oruç tutan, namaz kılan, Allah'ın veya resulünün emrettiklerini emreden, yasakladıklarını yasaklayan, Allah ve resulünün emirlerine ittiba üzerine hareket edip yasaklarından kaçınmak suretiyle Allah'ın sınırlarını koruyan kimselerdir. -Ey Peygamber!- Bu sıfatlar ile vasıflanmış olan Müminlere dünyada ve ahirette kendilerini sevindirecek olan müjdeleri haber ver.
Arabic explanations of the Qur’an:
مَا كَانَ لِلنَّبِيِّ وَٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ أَن يَسۡتَغۡفِرُواْ لِلۡمُشۡرِكِينَ وَلَوۡ كَانُوٓاْ أُوْلِي قُرۡبَىٰ مِنۢ بَعۡدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمۡ أَنَّهُمۡ أَصۡحَٰبُ ٱلۡجَحِيمِ
Şirk üzere ölüp, cehennem ehli oldukları açıkça belli olduktan sonra yakın akraba olsalar bile, peygamber ve müminlerin Allah'tan müşrikler için bağışlanma dilemesi yakışmaz.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَمَا كَانَ ٱسۡتِغۡفَارُ إِبۡرَٰهِيمَ لِأَبِيهِ إِلَّا عَن مَّوۡعِدَةٖ وَعَدَهَآ إِيَّاهُ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُۥٓ أَنَّهُۥ عَدُوّٞ لِّلَّهِ تَبَرَّأَ مِنۡهُۚ إِنَّ إِبۡرَٰهِيمَ لَأَوَّٰهٌ حَلِيمٞ
İbrahim’in babası için bağışlama dilemesi, sadece ona verdiği bir sözden dolayı ve onun Müslüman olması içindi. İbrahim, babasına yaptığı nasihatin fayda vermemesi ile yahut onun kâfir olarak öleceği bilgisi vahiy ile kendisine ulaşınca babasının, Allah’ın düşmanı olduğunu kesin olarak anladı ve ondan uzaklaştı. İbrahim'in babası için af talebi, kendisinin ortaya koyduğu bir içtihat ve bir gayret idi. Şüphesiz İbrahim -aleyhisselam-, gerçekten çok dua edip yalvaran, zalim ve haddi aşmış olan kavmine karşı çok affedici ve müsamahalı bir kimseydi.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَمَا كَانَ ٱللَّهُ لِيُضِلَّ قَوۡمَۢا بَعۡدَ إِذۡ هَدَىٰهُمۡ حَتَّىٰ يُبَيِّنَ لَهُم مَّا يَتَّقُونَۚ إِنَّ ٱللَّهَ بِكُلِّ شَيۡءٍ عَلِيمٌ
Allah, bir topluma hidayet verdikten sonra, sakınmaları gereken haramları açıklamadan, onlar üzerine sapıklık hükmü vermez. Onlar, haram olduğu belli olduktan sonra günah işleyecek olurlarsa; işte o zaman Allah, onlar üzerine sapmaları için hükmünü verir. Şüphesiz ki Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. O'na hiçbir şey gizli kalmaz. O, bilmediğiniz şeyleri size öğretmiştir.
Arabic explanations of the Qur’an:
إِنَّ ٱللَّهَ لَهُۥ مُلۡكُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۖ يُحۡيِۦ وَيُمِيتُۚ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ مِن وَلِيّٖ وَلَا نَصِيرٖ
Şüphesiz göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Bu ikisinde O'nun hiç bir ortağı yoktur. Göklerde ve yerde olan (gizli ve açık) hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Yaşatmak istediğini yaşatır ve öldürmek istediğini de öldürür. -Ey insanlar!- Sizin işlerinizi Allah'tan başka üstlenen yoktur. Sizden kötülüğü savacak ve düşmanlarınıza karşı size yardım edecek Allah'tan başka bir yardımcınız da yoktur.
Arabic explanations of the Qur’an:
لَّقَد تَّابَ ٱللَّهُ عَلَى ٱلنَّبِيِّ وَٱلۡمُهَٰجِرِينَ وَٱلۡأَنصَارِ ٱلَّذِينَ ٱتَّبَعُوهُ فِي سَاعَةِ ٱلۡعُسۡرَةِ مِنۢ بَعۡدِ مَا كَادَ يَزِيغُ قُلُوبُ فَرِيقٖ مِّنۡهُمۡ ثُمَّ تَابَ عَلَيۡهِمۡۚ إِنَّهُۥ بِهِمۡ رَءُوفٞ رَّحِيمٞ
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Tebuk gazvesinden geri kalmak için münafıklara izin verdiği zaman Allah Teâlâ onu affetti. Sıcağın şiddetine, ellerindekilerin az olması ve düşmanın güçlü olmasına karşın savaştan geri kalmayıp aksine Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-’e tabi olan muhaciri ve ensarı bağışlamıştı. Büyük bir zorluk ile karşı karşıya olmaları sebebi ile (Tebuk savaşında) bir kısmının kalpleri savaşı terk etmeye meyledecek iken Allah, onları sebat etmeleri ve düşmana karşı savaşa çıkmaları hususunda muvaffak kılmış ve onların tövbelerini kabul buyurmuştur. Şüphesiz O, çok şefkatlidir, çok merhametlidir. Mümin kullarını tövbe etmeleri hususunda muvaffak kılması ve onların tövbelerini kabul etmesi O’nun rahmetindendir.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• بطلان الاحتجاج على جواز الاستغفار للمشركين بفعل إبراهيم عليه السلام.
İbrahim -aleyhisselam-'ın davranışını ileri sürüp, müşrikler için af dilemenin caiz olduğuna delil getirmek son derece batıldır.

• أن الذنوب والمعاصي هي سبب المصائب والخذلان وعدم التوفيق.
Günahlar ve isyanlar; musibet, rüsvalık ve başarısızlığın sebebidir.

• أن الله هو مالك الملك، وهو ولينا، ولا ولي ولا نصير لنا من دونه.
Mülkün sahibi Allah'tır. Bizim velimiz O'dur. O'nun dışında bir velimiz ve yardımcımız yoktur.

• بيان فضل أصحاب النبي صلى الله عليه وسلم على سائر الناس.
Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ashabının diğer insanlara olan üstünlüğü beyan edilmiştir.

وَعَلَى ٱلثَّلَٰثَةِ ٱلَّذِينَ خُلِّفُواْ حَتَّىٰٓ إِذَا ضَاقَتۡ عَلَيۡهِمُ ٱلۡأَرۡضُ بِمَا رَحُبَتۡ وَضَاقَتۡ عَلَيۡهِمۡ أَنفُسُهُمۡ وَظَنُّوٓاْ أَن لَّا مَلۡجَأَ مِنَ ٱللَّهِ إِلَّآ إِلَيۡهِ ثُمَّ تَابَ عَلَيۡهِمۡ لِيَتُوبُوٓاْۚ إِنَّ ٱللَّهَ هُوَ ٱلتَّوَّابُ ٱلرَّحِيمُ
Allah Teâlâ (Savaştan geri kalan) üç kişinin tövbesini kabul etmiştir. Onlar: Ka'b b. Mâlik, Murâre b. Rabî' ve Hilâl b. Umeyye -radıyallahu anhum-'dur. İşte bunlar tövbe etmekten geri bırakılmış ve Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ile beraber Tebuk seferine çıkmaktan geri durduktan sonra bunların tövbelerinin kabul edilmesi gecikmiştir. Bunun üzerine Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- bu üç kimseye karşı tavır takınılmasını emretmiş ve böylece onlara öyle bir üzüntü ve keder isabet etmişti ki yeryüzü bütün genişliğine rağmen kendilerine dar gelmişti. Yalnızlıktan dolayı göğüsleri daralmış ve Allah'tan başka sığınacak kimseleri olmadığını anlamışlardı. Allah tövbe etmeleri hususunda kendilerini muvaffak kılmak suretiyle onlara rahmet etmiş ve sonra onların tövbelerini kabul etmişti. O, kullarının tövbelerini çokça kabul eden ve kullarına karşı çok merhamet edendir.
Arabic explanations of the Qur’an:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ ٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَكُونُواْ مَعَ ٱلصَّٰدِقِينَ
Ey Allah'a iman eden, resulüne tabi olan ve şeriati ile amel edenler! Emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmak suretiyle Allah'tan sakının ve imanında, sözlerinde ve amellerinde doğru olan kimseler ile beraber olun. Sizin için doğruluktan başka bir kurtuluş yoktur.
Arabic explanations of the Qur’an:
مَا كَانَ لِأَهۡلِ ٱلۡمَدِينَةِ وَمَنۡ حَوۡلَهُم مِّنَ ٱلۡأَعۡرَابِ أَن يَتَخَلَّفُواْ عَن رَّسُولِ ٱللَّهِ وَلَا يَرۡغَبُواْ بِأَنفُسِهِمۡ عَن نَّفۡسِهِۦۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمۡ لَا يُصِيبُهُمۡ ظَمَأٞ وَلَا نَصَبٞ وَلَا مَخۡمَصَةٞ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ وَلَا يَطَـُٔونَ مَوۡطِئٗا يَغِيظُ ٱلۡكُفَّارَ وَلَا يَنَالُونَ مِنۡ عَدُوّٖ نَّيۡلًا إِلَّا كُتِبَ لَهُم بِهِۦ عَمَلٞ صَٰلِحٌۚ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يُضِيعُ أَجۡرَ ٱلۡمُحۡسِنِينَ
Medine halkına ve çevrelerinde bulunan bedevilere Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve selllem-'in kendisi cihada çıkarken O'ndan geri kalmaları ve kendilerini O’na tercih etmeleri, nefisleriyle cimrilik yapmaları yaraşmaz. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'i müdafaa etmeleri gerekir. Bilakis onların yapmaları gereken, kendi nefislerini onun nefsi için feda etmeleridir. Çünkü Allah yolunda onlara susuzluk, yorgunluk ve açlık isabet etmesi, kâfirleri öfkelendirecek bir yere ayak basmaları ve düşmanı öldürerek, esir alarak, ganimet alarak yahut da onları hezimete uğratarak onlara karşı bir başarı kazanmaları karşılığında Allah onlardan kabul ettiği salih amelin karşılığını yazacaktır. Şüphesiz Allah, iyilik yapan kimselerin sevaplarını zayi etmez. Bilakis onlara yaptıklarının karşılığını tam olarak verir ve verdiklerini arttırır.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَلَا يُنفِقُونَ نَفَقَةٗ صَغِيرَةٗ وَلَا كَبِيرَةٗ وَلَا يَقۡطَعُونَ وَادِيًا إِلَّا كُتِبَ لَهُمۡ لِيَجۡزِيَهُمُ ٱللَّهُ أَحۡسَنَ مَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
Allah yolunda infak ettikleri az yahut çok harcama, aştıkları her vadi, ortaya koydukları gayret ve yaptıkları yolculuğa muhakkak yüce Allah karşılık verecektir. Ahirette ise onlara yaptıklarından daha güzelini bahşedecektir.
Arabic explanations of the Qur’an:
۞ وَمَا كَانَ ٱلۡمُؤۡمِنُونَ لِيَنفِرُواْ كَآفَّةٗۚ فَلَوۡلَا نَفَرَ مِن كُلِّ فِرۡقَةٖ مِّنۡهُمۡ طَآئِفَةٞ لِّيَتَفَقَّهُواْ فِي ٱلدِّينِ وَلِيُنذِرُواْ قَوۡمَهُمۡ إِذَا رَجَعُوٓاْ إِلَيۡهِمۡ لَعَلَّهُمۡ يَحۡذَرُونَ
Eğer düşmanları galip gelirse Müminlerin yok olmamaları için hepsinin birden topluca savaşa çıkmaları uygun değildir. Müminlerden bir grup cihat için çıksın bir grup da Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e refakat etmek ve O'ndan işittikleri Kur'an ve şeri hükümlerde derin bilgiye kavuşmak için geride kalsınlar. Böylece kavimleri kendilerine döndüklerinde öğrenmiş olduklarıyla onları uyarsınlar. Bunu da Allah'ın azabından ve cezalandırmasından sakınmak için yapsınlar ve Yüce Allah'ın emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınsınlar. İşte Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in nahiyelere göndermiş olduğu seriyyelerdeki durum böyle idi. Onlardan seriyye için bir topluluk seçer ve onları çeşitli bölgelere gönderirdi.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• وجوب تقوى الله والصدق وأنهما سبب للنجاة من الهلاك.
Allah'tan sakınmanın gerekliliğine ve doğruluğa vurgu yapılmıştır. Bu ikisi kişiyi helak olmaktan kurtaran sebeplerdir.

• عظم فضل النفقة في سبيل الله.
Allah yolunda sadaka verip infakta bulunmanın faziletinin büyüklüğüne vurgu yapılmıştır.

• وجوب التفقُّه في الدين مثله مثل الجهاد، وأنه لا قيام للدين إلا بهما معًا.
Dinde derin bilgiye kavuşmak tıpkı cihat etmek gibidir. Çünkü din, ancak bu iki şey ile ayakta kalır.

يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ قَٰتِلُواْ ٱلَّذِينَ يَلُونَكُم مِّنَ ٱلۡكُفَّارِ وَلۡيَجِدُواْ فِيكُمۡ غِلۡظَةٗۚ وَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ مَعَ ٱلۡمُتَّقِينَ
Allah, Müminlere kendilerine yakın olmaları sebebiyle zarar vermelerinden endişe edilen kâfirlere karşı savaşmalarını emretmiştir. Aynı şekilde bunu, onları korkutmaları, onların kötülüklerini savmaları ve onlara karşı güçlerini sertliklerini göstermeleri için emretmiştir. Allah Teâlâ, yardımı ve desteklemesi ile muttaki kulları ile beraberdir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَإِذَا مَآ أُنزِلَتۡ سُورَةٞ فَمِنۡهُم مَّن يَقُولُ أَيُّكُمۡ زَادَتۡهُ هَٰذِهِۦٓ إِيمَٰنٗاۚ فَأَمَّا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ فَزَادَتۡهُمۡ إِيمَٰنٗا وَهُمۡ يَسۡتَبۡشِرُونَ
Allah, peygamberi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e bir sure indirdiği zaman münafıklardan bazı kimseler alay ederek ve dalga geçerek: Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in getirdiği bu sure sizden hanginizin imanını artırdı? derler. Allah'a iman edip O'nun resulünün getirdiklerini tasdik edenler var ya; işte bir surenin inmesi onların önceki imanlarına iman katıp arttırmıştır. İndirilen bu vahiy ile içerisinde kendileri için dünyalık ve ahiretlik faydaları barındırdığından dolayı onlar mutlu olmuşlardır.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَأَمَّا ٱلَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٞ فَزَادَتۡهُمۡ رِجۡسًا إِلَىٰ رِجۡسِهِمۡ وَمَاتُواْ وَهُمۡ كَٰفِرُونَ
Münafıklara gelince içerisindeki hükümler ve kıssalar ile Kur'an, onların hastalıklarını ve pisliklerini arttırmaktadır. Bu, onların inen vahyi yalanlamaları sebebiyledir. Böylece Kur'an'ın inişinin artmasıyla birlikte onların kalplerindeki hastalık da artar. Çünkü her bir ayet indikçe onlar inen bu ayetler hakkında şüphe etmekte ve kâfir olarak ölmektedirler.
Arabic explanations of the Qur’an:
أَوَلَا يَرَوۡنَ أَنَّهُمۡ يُفۡتَنُونَ فِي كُلِّ عَامٖ مَّرَّةً أَوۡ مَرَّتَيۡنِ ثُمَّ لَا يَتُوبُونَ وَلَا هُمۡ يَذَّكَّرُونَ
Allah, onların nifaklarını her yıl bir yahut iki kez ortaya çıkarmak suretiyle kendilerini imtihan ettiği halde münafıklar ibret almıyorlar mı? Bir de onlar bütün bunları yapanın Allah Teâlâ olduğunu bilmektedirler. Onlar, küfürlerinden dönüp Allah'a tövbe etmiyorlar ve nifaklarından vazgeçmiyorlar. Başlarına gelenin Allah'tan olduğunu düşünmüyorlar.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَإِذَا مَآ أُنزِلَتۡ سُورَةٞ نَّظَرَ بَعۡضُهُمۡ إِلَىٰ بَعۡضٍ هَلۡ يَرَىٰكُم مِّنۡ أَحَدٖ ثُمَّ ٱنصَرَفُواْۚ صَرَفَ ٱللَّهُ قُلُوبَهُم بِأَنَّهُمۡ قَوۡمٞ لَّا يَفۡقَهُونَ
Allah, resulü Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e içerisinde münafıkların durumlarının zikredildiği bir sure indirdiği zaman, münafıklardan bazıları diğerlerine bakarak şöyle derler: Sizi birisi görüyor mu? Eğer biri onları görmemiş ise o meclisten uzaklaşırlar. Yüce Allah, onların kalplerini hidayetten ve hayırdan uzaklaştırmış ve anlamayan bir kavim oldukları için onları alçaltmıştır.
Arabic explanations of the Qur’an:
لَقَدۡ جَآءَكُمۡ رَسُولٞ مِّنۡ أَنفُسِكُمۡ عَزِيزٌ عَلَيۡهِ مَا عَنِتُّمۡ حَرِيصٌ عَلَيۡكُم بِٱلۡمُؤۡمِنِينَ رَءُوفٞ رَّحِيمٞ
-Ey Arap topluluğu!- Size kendi ırkınızdan, sizin gibi Arap olan bir peygamber geldi. Size sıkıntı veren şey ona da sıkıntı vermektedir. Sizin hidayetiniz ve size verdiği önem hususunda oldukça isteklidir. Yine o, özellikle müminlere karşı çok şefkatli ve merhametlidir.
Arabic explanations of the Qur’an:
فَإِن تَوَلَّوۡاْ فَقُلۡ حَسۡبِيَ ٱللَّهُ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَۖ عَلَيۡهِ تَوَكَّلۡتُۖ وَهُوَ رَبُّ ٱلۡعَرۡشِ ٱلۡعَظِيمِ
Eğer senden yüz çevirirler ve senin getirdiklerine iman etmezlerse -Ey Peygamber!- onlara de ki: Kendisinden başka hak ilah olmayan Allah bana yeter. Ben sadece O'na dayandım. O, subhânehu ve teâlâ büyük arşın Rabbidir.
Arabic explanations of the Qur’an:
Benefits of the verses in this page:
• وجوب ابتداء القتال بالأقرب من الكفار إذا اتسعت رقعة الإسلام، ودعت إليه حاجة.
Eğer İslam toprakları genişlerse ve savaşmaya hacet olursa, kâfirlerden yakın olanlara karşı savaşmaya başlamanın gerekliliği beyan edilmiştir.

• بيان حال المنافقين حين نزول القرآن عليهم وهي الترقُّب والاضطراب.
Kur'an indirilirken münafıkların aleyhine (olan ayetlerin) indirildiği zamanki halleri beyan edilmiştir ki, onlar Kur'an inerken gözetlerler ve bundan endişelenirler/rahatsız olurlar.

• بيان رحمة النبي صلى الله عليه وسلم بالمؤمنين وحرصه عليهم.
Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'in Müminlere karşı olan rahmeti ve düşkünlüğü beyan edilmiştir.

• في الآيات دليل على أن الإيمان يزيد وينقص، وأنه ينبغي للمؤمن أن يتفقد إيمانه ويتعاهده فيجدده وينميه؛ ليكون دائمًا في صعود.
Ayetlerde imanın artıp eksildiğine dair bir delil bulunmaktadır. Yine ayetlerde Müminin imanını sorgulaması, sürekli artış halinde olması için imanını daima yoklaması, yenilemesi ve artırması gerekir.

 
Translation of the meanings Surah: At-Tawbah
Surahs’ Index Page Number
 
Translation of the Meanings of the Noble Qur'an - Turkish Translation of Al-Mukhtasar in Interpreting the Noble Quran - Translations’ Index

Turkish Translation of Al-Mukhtasar in Interpreting the Noble Quran, issued by Tafsir Center

close