ترجمهٔ معانی قرآن کریم - ترجمه ى ترکی - شعبان بریتش * - لیست ترجمه ها

XML CSV Excel API
Please review the Terms and Policies

ترجمهٔ معانی سوره: سوره سبأ   آیه:

Sûratu's-Sebe

ٱلۡحَمۡدُ لِلَّهِ ٱلَّذِي لَهُۥ مَا فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِي ٱلۡأَرۡضِ وَلَهُ ٱلۡحَمۡدُ فِي ٱلۡأٓخِرَةِۚ وَهُوَ ٱلۡحَكِيمُ ٱلۡخَبِيرُ
Hamd, göklerde ve yerde olanların tümü kendisine ait olan Allah'ındır; Ahirette de hamd O’nun içindir. O, hakimdir, (herşeyden) haberdardır.
تفسیرهای عربی:
يَعۡلَمُ مَا يَلِجُ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَمَا يَخۡرُجُ مِنۡهَا وَمَا يَنزِلُ مِنَ ٱلسَّمَآءِ وَمَا يَعۡرُجُ فِيهَاۚ وَهُوَ ٱلرَّحِيمُ ٱلۡغَفُورُ
Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, oraya yükseleni bilir. O, çok merhametlidir, çok bağışlayıcıdır.
تفسیرهای عربی:
وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لَا تَأۡتِينَا ٱلسَّاعَةُۖ قُلۡ بَلَىٰ وَرَبِّي لَتَأۡتِيَنَّكُمۡ عَٰلِمِ ٱلۡغَيۡبِۖ لَا يَعۡزُبُ عَنۡهُ مِثۡقَالُ ذَرَّةٖ فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَلَا فِي ٱلۡأَرۡضِ وَلَآ أَصۡغَرُ مِن ذَٰلِكَ وَلَآ أَكۡبَرُ إِلَّا فِي كِتَٰبٖ مُّبِينٖ
Kafirler: Kıyamet bize gelmeyecek, dediler. De ki: Hayır, Rabbi’me yemin ederim ki, o size mutlaka gelecektir. Göklerde ve yerde zerre miktarı bir şey bile gaybı bilenden gizli kalmaz. Bundan daha küçük veya daha büyük birşey yoktur ki apaçık bir kitapta bulunmasın.
تفسیرهای عربی:
لِّيَجۡزِيَ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِۚ أُوْلَٰٓئِكَ لَهُم مَّغۡفِرَةٞ وَرِزۡقٞ كَرِيمٞ
İman edenleri ve salih amellerde bulunanları ödüllendirmek için. İşte onlar! Onlar için bağışlama ve güzel bir rızık vardır.
تفسیرهای عربی:
وَٱلَّذِينَ سَعَوۡ فِيٓ ءَايَٰتِنَا مُعَٰجِزِينَ أُوْلَٰٓئِكَ لَهُمۡ عَذَابٞ مِّن رِّجۡزٍ أَلِيمٞ
Aciz bırakmak için ayetlerimiz hakkında koşuşturup çaba sarfedenlere gelince, işte onlar! Onlar için şiddetli ve acı bir azap vardır.
تفسیرهای عربی:
وَيَرَى ٱلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلۡعِلۡمَ ٱلَّذِيٓ أُنزِلَ إِلَيۡكَ مِن رَّبِّكَ هُوَ ٱلۡحَقَّ وَيَهۡدِيٓ إِلَىٰ صِرَٰطِ ٱلۡعَزِيزِ ٱلۡحَمِيدِ
Kendilerine ilim verilenler ise, Rabbinden sana indirilenin, hakkın ta kendisi olduğunu ve de çom güçlü, hamd olunmaya layık olanın yoluna hidayet ettiğini görürler.
تفسیرهای عربی:
وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ هَلۡ نَدُلُّكُمۡ عَلَىٰ رَجُلٖ يُنَبِّئُكُمۡ إِذَا مُزِّقۡتُمۡ كُلَّ مُمَزَّقٍ إِنَّكُمۡ لَفِي خَلۡقٖ جَدِيدٍ
Kafirler: Size, paramparça olduğunuz zaman, sizin yeni bir yaratılışla diriltileceğinizi haber veren bir adam gösterelim mi? dediler.
تفسیرهای عربی:
أَفۡتَرَىٰ عَلَى ٱللَّهِ كَذِبًا أَم بِهِۦ جِنَّةُۢۗ بَلِ ٱلَّذِينَ لَا يُؤۡمِنُونَ بِٱلۡأٓخِرَةِ فِي ٱلۡعَذَابِ وَٱلضَّلَٰلِ ٱلۡبَعِيدِ
O, Allah hakkında yalan mı uyduruyor yoksa deliliği mi var? Hayır! Ahirete iman etmeyenler azap ve derin bir sapıklık içindedirler.
تفسیرهای عربی:
أَفَلَمۡ يَرَوۡاْ إِلَىٰ مَا بَيۡنَ أَيۡدِيهِمۡ وَمَا خَلۡفَهُم مِّنَ ٱلسَّمَآءِ وَٱلۡأَرۡضِۚ إِن نَّشَأۡ نَخۡسِفۡ بِهِمُ ٱلۡأَرۡضَ أَوۡ نُسۡقِطۡ عَلَيۡهِمۡ كِسَفٗا مِّنَ ٱلسَّمَآءِۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَةٗ لِّكُلِّ عَبۡدٖ مُّنِيبٖ
Onlar önlerindeki ve arkalarındaki göğe ve yeryüzüne bakmıyorlar mı? Dilersek onları yere batırır veya gökten üzerlerine parçalar düşürürüz. İşte bunda, her ihlasla yönelen kul için bir ayet/delil vardır.
تفسیرهای عربی:
۞ وَلَقَدۡ ءَاتَيۡنَا دَاوُۥدَ مِنَّا فَضۡلٗاۖ يَٰجِبَالُ أَوِّبِي مَعَهُۥ وَٱلطَّيۡرَۖ وَأَلَنَّا لَهُ ٱلۡحَدِيدَ
Davud’a katımızdan bir lütuf vermiştik. Ey dağlar ve kuşlar Davud’la tesbih edin. Ona demiri de yumuşatmıştık.
تفسیرهای عربی:
أَنِ ٱعۡمَلۡ سَٰبِغَٰتٖ وَقَدِّرۡ فِي ٱلسَّرۡدِۖ وَٱعۡمَلُواْ صَٰلِحًاۖ إِنِّي بِمَا تَعۡمَلُونَ بَصِيرٞ
Geniş zırhlar yap, dokumasını da sağlam tut, diye. Salih amellerde bulunun. Çünkü ben yapmakta olduğunuz amellerinizi görenim.
تفسیرهای عربی:
وَلِسُلَيۡمَٰنَ ٱلرِّيحَ غُدُوُّهَا شَهۡرٞ وَرَوَاحُهَا شَهۡرٞۖ وَأَسَلۡنَا لَهُۥ عَيۡنَ ٱلۡقِطۡرِۖ وَمِنَ ٱلۡجِنِّ مَن يَعۡمَلُ بَيۡنَ يَدَيۡهِ بِإِذۡنِ رَبِّهِۦۖ وَمَن يَزِغۡ مِنۡهُمۡ عَنۡ أَمۡرِنَا نُذِقۡهُ مِنۡ عَذَابِ ٱلسَّعِيرِ
Sabah gidişi bir aylık mesafe, akşam dönüşü yine bir aylık mesafe olan rüzgarı da Süleyman'a boyun eğdirdik. Ona bakırı sel gibi akıttık. Cinlerden bir kısmı da Rabbinin emriyle onun emrinde çalışırdı. Onlardan, kim emrimizden çıkarsa alevli ateş azabından tattırırdık.
تفسیرهای عربی:
يَعۡمَلُونَ لَهُۥ مَا يَشَآءُ مِن مَّحَٰرِيبَ وَتَمَٰثِيلَ وَجِفَانٖ كَٱلۡجَوَابِ وَقُدُورٖ رَّاسِيَٰتٍۚ ٱعۡمَلُوٓاْ ءَالَ دَاوُۥدَ شُكۡرٗاۚ وَقَلِيلٞ مِّنۡ عِبَادِيَ ٱلشَّكُورُ
Onlar, onun için ne dilerse; (tapınak) yüksek binalar, heykeller, büyük havuzlar gibi çanaklar ve sabit kazanlar yaparlardı. Ey Davud ailesi; şükrederek amel edin. Kullarımdan şükredenler çok azdır.
تفسیرهای عربی:
فَلَمَّا قَضَيۡنَا عَلَيۡهِ ٱلۡمَوۡتَ مَا دَلَّهُمۡ عَلَىٰ مَوۡتِهِۦٓ إِلَّا دَآبَّةُ ٱلۡأَرۡضِ تَأۡكُلُ مِنسَأَتَهُۥۖ فَلَمَّا خَرَّ تَبَيَّنَتِ ٱلۡجِنُّ أَن لَّوۡ كَانُواْ يَعۡلَمُونَ ٱلۡغَيۡبَ مَا لَبِثُواْ فِي ٱلۡعَذَابِ ٱلۡمُهِينِ
Süleyman’ın ölümüne hükmettiğimiz zaman, onun ölümünü ancak değneğini kemiren bir kurt gösterdi. Yere yıkılınca, cinlerin gaybı (görülmeyeni) bilmedikleri ortaya çıktı. Böyle olmasaydı kendilerini alçaltan azap içinde kalmazlardı.
تفسیرهای عربی:
لَقَدۡ كَانَ لِسَبَإٖ فِي مَسۡكَنِهِمۡ ءَايَةٞۖ جَنَّتَانِ عَن يَمِينٖ وَشِمَالٖۖ كُلُواْ مِن رِّزۡقِ رَبِّكُمۡ وَٱشۡكُرُواْ لَهُۥۚ بَلۡدَةٞ طَيِّبَةٞ وَرَبٌّ غَفُورٞ
Sebe halkı için, ülkelerinde bir ayet vardı: Biri sağda, diğeri solda iki bahçeleri vardı. Rabbinizin rızkından yiyin ve O’na şükredin. Güzel bir belde ve çok bağışlayıcı bir Rab!
تفسیرهای عربی:
فَأَعۡرَضُواْ فَأَرۡسَلۡنَا عَلَيۡهِمۡ سَيۡلَ ٱلۡعَرِمِ وَبَدَّلۡنَٰهُم بِجَنَّتَيۡهِمۡ جَنَّتَيۡنِ ذَوَاتَيۡ أُكُلٍ خَمۡطٖ وَأَثۡلٖ وَشَيۡءٖ مِّن سِدۡرٖ قَلِيلٖ
Yüz çevirmişlerdi de, onlara “arim seli”ni/herşeyi yerle bir eden sel göndermiştik. Onların bahçelerini, buruk meyveli, acı ılgınlı ve içinde biraz da sedir ağacı bulunan iki (harap) bahçeye çevirdik
تفسیرهای عربی:
ذَٰلِكَ جَزَيۡنَٰهُم بِمَا كَفَرُواْۖ وَهَلۡ نُجَٰزِيٓ إِلَّا ٱلۡكَفُورَ
Nankörlükleri sebebiyle onları işte böyle cezalandırdık. Nankörlerden başkasını cezalandırır mıyız?
تفسیرهای عربی:
وَجَعَلۡنَا بَيۡنَهُمۡ وَبَيۡنَ ٱلۡقُرَى ٱلَّتِي بَٰرَكۡنَا فِيهَا قُرٗى ظَٰهِرَةٗ وَقَدَّرۡنَا فِيهَا ٱلسَّيۡرَۖ سِيرُواْ فِيهَا لَيَالِيَ وَأَيَّامًا ءَامِنِينَ
Kendileri (Sebe) ile içlerinde bereketler kıldığımız memleketler (Şam) arasında (birbirine yakın) görünebilen memleketler var ettik, içlerinde yolculuğu ölçülü kıldık/konaklara ayırdık ve “Oralarda geceleri ve gündüzleri güvenlik içinde gezip dolaşın (dedik).
تفسیرهای عربی:
فَقَالُواْ رَبَّنَا بَٰعِدۡ بَيۡنَ أَسۡفَارِنَا وَظَلَمُوٓاْ أَنفُسَهُمۡ فَجَعَلۡنَٰهُمۡ أَحَادِيثَ وَمَزَّقۡنَٰهُمۡ كُلَّ مُمَزَّقٍۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَٰتٖ لِّكُلِّ صَبَّارٖ شَكُورٖ
Rabbimiz, (memleketlerde ki) yolculuklarımızın mesafesini uzaklaştır, dediler. Kendi kendilerine zulmettiler. Biz de onları ibret kıssaları haline getirdik, darmadağın ettik. İşte bunda her sabırlı ve şükür eden kimse için ayetler/ibretler vardır.
تفسیرهای عربی:
وَلَقَدۡ صَدَّقَ عَلَيۡهِمۡ إِبۡلِيسُ ظَنَّهُۥ فَٱتَّبَعُوهُ إِلَّا فَرِيقٗا مِّنَ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ
Şüphesiz İblis, kendileri hakkında zannını doğrulamış oldu. Böylelikle müminlerden bir grup dışında onlar, ona (İblis'e) tabi oldular.
تفسیرهای عربی:
وَمَا كَانَ لَهُۥ عَلَيۡهِم مِّن سُلۡطَٰنٍ إِلَّا لِنَعۡلَمَ مَن يُؤۡمِنُ بِٱلۡأٓخِرَةِ مِمَّنۡ هُوَ مِنۡهَا فِي شَكّٖۗ وَرَبُّكَ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٍ حَفِيظٞ
Oysa Onun, Onların üzerinde bir gücü yoktu. Ancak biz, ahirete iman eden ile, ondan şüphe edeni ortaya çıkarmak için böyle yaptık. Rabbim, herşeyi koruyan, muhafaza edendir.
تفسیرهای عربی:
قُلِ ٱدۡعُواْ ٱلَّذِينَ زَعَمۡتُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ لَا يَمۡلِكُونَ مِثۡقَالَ ذَرَّةٖ فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَلَا فِي ٱلۡأَرۡضِ وَمَا لَهُمۡ فِيهِمَا مِن شِرۡكٖ وَمَا لَهُۥ مِنۡهُم مِّن ظَهِيرٖ
De ki: Allah’tan başka dua edin. (Onlar) Ne göklerde ne de yerde zerre miktarı bir şeye sahiptirler. Onların buralarda hiçbir ortaklığı yoktur, Allah'ın onlardan bir yardımcısı da yoktur.
تفسیرهای عربی:
وَلَا تَنفَعُ ٱلشَّفَٰعَةُ عِندَهُۥٓ إِلَّا لِمَنۡ أَذِنَ لَهُۥۚ حَتَّىٰٓ إِذَا فُزِّعَ عَن قُلُوبِهِمۡ قَالُواْ مَاذَا قَالَ رَبُّكُمۡۖ قَالُواْ ٱلۡحَقَّۖ وَهُوَ ٱلۡعَلِيُّ ٱلۡكَبِيرُ
Katında izin verdiği kimseden başkasının şefaati fayda vermez. Sonunda yüreklerindeki korku giderilince: Rabbiniz ne dedi? Derler. Onlar da: Hakk olanı (buyurdu) derler. Üstün ve en büyük O’dur.
تفسیرهای عربی:
۞ قُلۡ مَن يَرۡزُقُكُم مِّنَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۖ قُلِ ٱللَّهُۖ وَإِنَّآ أَوۡ إِيَّاكُمۡ لَعَلَىٰ هُدًى أَوۡ فِي ضَلَٰلٖ مُّبِينٖ
De ki: Gökten ve yerden sizi kim rızıklandırıyor? De ki: Allah. O halde ya biziz, ya da sizsiniz doğru yolda veya apaçık dalalet içinde olanlar.
تفسیرهای عربی:
قُل لَّا تُسۡـَٔلُونَ عَمَّآ أَجۡرَمۡنَا وَلَا نُسۡـَٔلُ عَمَّا تَعۡمَلُونَ
De ki: Siz, bizim işlemiş bulunduğumuz suçtan sorulacak değilsiniz ve biz de sizin yapmakta olduklarınızdan sorulacak değiliz.
تفسیرهای عربی:
قُلۡ يَجۡمَعُ بَيۡنَنَا رَبُّنَا ثُمَّ يَفۡتَحُ بَيۡنَنَا بِٱلۡحَقِّ وَهُوَ ٱلۡفَتَّاحُ ٱلۡعَلِيمُ
De ki: Rabbimiz bizi bir araya toplayacak, sonra da aramızda hak ile hüküm verecektir. Hüküm veren, her şeyi bilen O’dur.
تفسیرهای عربی:
قُلۡ أَرُونِيَ ٱلَّذِينَ أَلۡحَقۡتُم بِهِۦ شُرَكَآءَۖ كَلَّاۚ بَلۡ هُوَ ٱللَّهُ ٱلۡعَزِيزُ ٱلۡحَكِيمُ
De ki: O’na (şirk koşmada) kattığınız ortakları bana gösterin. Asla gösteremezsiniz. Çok güçlü ve hakim olan, O Allah’tır.
تفسیرهای عربی:
وَمَآ أَرۡسَلۡنَٰكَ إِلَّا كَآفَّةٗ لِّلنَّاسِ بَشِيرٗا وَنَذِيرٗا وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَعۡلَمُونَ
Biz seni bütün insanlara, ancak bir müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. Fakat, onların çoğu bilmiyor.
تفسیرهای عربی:
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا ٱلۡوَعۡدُ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ
Ve diyorlar ki: Eğer doğru söylüyorsanız, bu vaad ne zaman gerçekleşecek?
تفسیرهای عربی:
قُل لَّكُم مِّيعَادُ يَوۡمٖ لَّا تَسۡتَـٔۡخِرُونَ عَنۡهُ سَاعَةٗ وَلَا تَسۡتَقۡدِمُونَ
De ki: Sizin için vaat edilmiş öyle bir gün vardır ki, siz ondan ne bir an geri kalır, ne de (bir an) öne geçebilirsiniz.
تفسیرهای عربی:
وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لَن نُّؤۡمِنَ بِهَٰذَا ٱلۡقُرۡءَانِ وَلَا بِٱلَّذِي بَيۡنَ يَدَيۡهِۗ وَلَوۡ تَرَىٰٓ إِذِ ٱلظَّٰلِمُونَ مَوۡقُوفُونَ عِندَ رَبِّهِمۡ يَرۡجِعُ بَعۡضُهُمۡ إِلَىٰ بَعۡضٍ ٱلۡقَوۡلَ يَقُولُ ٱلَّذِينَ ٱسۡتُضۡعِفُواْ لِلَّذِينَ ٱسۡتَكۡبَرُواْ لَوۡلَآ أَنتُمۡ لَكُنَّا مُؤۡمِنِينَ
Kâfirler: Biz, bu Kur’an’a da ondan öncekilere de asla iman etmeyiz, derler. Oysa o zalimler, Rablerinin huzurunda tutuldukları zaman ve birbirlerine söz atarlarken bir görsen! Zayıf sayılanlar, büyüklük taslayanlara: Siz olmasaydınız, elbette biz mümin olurduk, derler.
تفسیرهای عربی:
قَالَ ٱلَّذِينَ ٱسۡتَكۡبَرُواْ لِلَّذِينَ ٱسۡتُضۡعِفُوٓاْ أَنَحۡنُ صَدَدۡنَٰكُمۡ عَنِ ٱلۡهُدَىٰ بَعۡدَ إِذۡ جَآءَكُمۖ بَلۡ كُنتُم مُّجۡرِمِينَ
Büyüklük taslayanlar da zayıflara: Size, hidayet geldikten sonra biz mi engel olduk? Hayır, siz zaten günahkârlar idiniz, derler.
تفسیرهای عربی:
وَقَالَ ٱلَّذِينَ ٱسۡتُضۡعِفُواْ لِلَّذِينَ ٱسۡتَكۡبَرُواْ بَلۡ مَكۡرُ ٱلَّيۡلِ وَٱلنَّهَارِ إِذۡ تَأۡمُرُونَنَآ أَن نَّكۡفُرَ بِٱللَّهِ وَنَجۡعَلَ لَهُۥٓ أَندَادٗاۚ وَأَسَرُّواْ ٱلنَّدَامَةَ لَمَّا رَأَوُاْ ٱلۡعَذَابَۚ وَجَعَلۡنَا ٱلۡأَغۡلَٰلَ فِيٓ أَعۡنَاقِ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْۖ هَلۡ يُجۡزَوۡنَ إِلَّا مَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
Zayıf olanlar da büyüklenenlere: Hayır, siz gece ve gündüz tuzaklar (kuruyor,) bizim Allah'a küfretmemizi ve O'na eşler koşmamızı bize emrediyordunu, derler. Azabı gördükleri zaman, için için pişman olacaklardır. Kâfirlerin boyunlarına demir halkalar geçiririz. Yaptıklarından başka bir şeyle mi cezalandırılacaklar?
تفسیرهای عربی:
وَمَآ أَرۡسَلۡنَا فِي قَرۡيَةٖ مِّن نَّذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتۡرَفُوهَآ إِنَّا بِمَآ أُرۡسِلۡتُم بِهِۦ كَٰفِرُونَ
Bir ülkeye uyarıcı göndermedik ki, oranın varlıklı kişileri: Biz, sizinle gönderilen şeylere küfrediyoruz, demiş olmasınlar.
تفسیرهای عربی:
وَقَالُواْ نَحۡنُ أَكۡثَرُ أَمۡوَٰلٗا وَأَوۡلَٰدٗا وَمَا نَحۡنُ بِمُعَذَّبِينَ
Bizim malımız ve evladımız daha çok. Biz, azap görecek de değiliz, dediler.
تفسیرهای عربی:
قُلۡ إِنَّ رَبِّي يَبۡسُطُ ٱلرِّزۡقَ لِمَن يَشَآءُ وَيَقۡدِرُ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَعۡلَمُونَ
De ki: Rabbim, dilediğine rızkı yayar, dilediğine de daraltır. Fakat, insanların çoğu bilmez.
تفسیرهای عربی:
وَمَآ أَمۡوَٰلُكُمۡ وَلَآ أَوۡلَٰدُكُم بِٱلَّتِي تُقَرِّبُكُمۡ عِندَنَا زُلۡفَىٰٓ إِلَّا مَنۡ ءَامَنَ وَعَمِلَ صَٰلِحٗا فَأُوْلَٰٓئِكَ لَهُمۡ جَزَآءُ ٱلضِّعۡفِ بِمَا عَمِلُواْ وَهُمۡ فِي ٱلۡغُرُفَٰتِ ءَامِنُونَ
Bizim katımızda sizi (bize) yaklaştıracak olan, ne mallarınız, ne de evlatlarınızdır; ancak iman edip salih amellerde bulunanlar başka. İşte onlar (var ya), onlar için yaptıklarına karşılık olmak üzere kat kat mükâfat vardır ve onlar yüksek köşklerinde güven içindedirler.
تفسیرهای عربی:
وَٱلَّذِينَ يَسۡعَوۡنَ فِيٓ ءَايَٰتِنَا مُعَٰجِزِينَ أُوْلَٰٓئِكَ فِي ٱلۡعَذَابِ مُحۡضَرُونَ
Aciz bırakmak için ayetlerimiz hakkında koşuşturup, çaba sarfedenlere gelince, işte onlar azab içinde hazır bulundurulacak olanlardır.
تفسیرهای عربی:
قُلۡ إِنَّ رَبِّي يَبۡسُطُ ٱلرِّزۡقَ لِمَن يَشَآءُ مِنۡ عِبَادِهِۦ وَيَقۡدِرُ لَهُۥۚ وَمَآ أَنفَقۡتُم مِّن شَيۡءٖ فَهُوَ يُخۡلِفُهُۥۖ وَهُوَ خَيۡرُ ٱلرَّٰزِقِينَ
De ki: Şüphesiz Rabbim, kullarından dilediğinin rızkını genişletir, dilediğini de daraltır. İnfak edip, harcadığınız şeyin yerine başkasını verir. Rızık verenlerin en hayırlısı O’ dur.
تفسیرهای عربی:
وَيَوۡمَ يَحۡشُرُهُمۡ جَمِيعٗا ثُمَّ يَقُولُ لِلۡمَلَٰٓئِكَةِ أَهَٰٓؤُلَآءِ إِيَّاكُمۡ كَانُواْ يَعۡبُدُونَ
O gün, Allah onların hepsini bir araya toplar. Sonra meleklere der ki: Bunlar size mi ibadet ediyorlardı?
تفسیرهای عربی:
قَالُواْ سُبۡحَٰنَكَ أَنتَ وَلِيُّنَا مِن دُونِهِمۖ بَلۡ كَانُواْ يَعۡبُدُونَ ٱلۡجِنَّۖ أَكۡثَرُهُم بِهِم مُّؤۡمِنُونَ
Seni tenzih ederiz, bizim velimiz sensin. Onlar değil. Hayır, onlar cinlere ibadet ediyorlardı. Çoğu onlara iman eden kimselerdi, derler.
تفسیرهای عربی:
فَٱلۡيَوۡمَ لَا يَمۡلِكُ بَعۡضُكُمۡ لِبَعۡضٖ نَّفۡعٗا وَلَا ضَرّٗا وَنَقُولُ لِلَّذِينَ ظَلَمُواْ ذُوقُواْ عَذَابَ ٱلنَّارِ ٱلَّتِي كُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ
O gün, birbirinize fayda da zarar da vermeye malik değilsiniz. Zalimlere şöyle deriz: Yalanlamış olduğunuz ateş azabını tadın!
تفسیرهای عربی:
وَإِذَا تُتۡلَىٰ عَلَيۡهِمۡ ءَايَٰتُنَا بَيِّنَٰتٖ قَالُواْ مَا هَٰذَآ إِلَّا رَجُلٞ يُرِيدُ أَن يَصُدَّكُمۡ عَمَّا كَانَ يَعۡبُدُ ءَابَآؤُكُمۡ وَقَالُواْ مَا هَٰذَآ إِلَّآ إِفۡكٞ مُّفۡتَرٗىۚ وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لِلۡحَقِّ لَمَّا جَآءَهُمۡ إِنۡ هَٰذَآ إِلَّا سِحۡرٞ مُّبِينٞ
Kendilerine apaçık ayetlerimiz okunduğu zaman: Bu, sadece bizi atalarımızın ibadet ettiklerinden alıkoymak isteyen bir adam, dediler. Bu Kur’an, düpedüz bir uydurmadan başka nedir? dediler. Kâfirler, hak kendilerine geldiği zaman: Bu, apaçık bir sihirden başka bir şey değil, dediler.
تفسیرهای عربی:
وَمَآ ءَاتَيۡنَٰهُم مِّن كُتُبٖ يَدۡرُسُونَهَاۖ وَمَآ أَرۡسَلۡنَآ إِلَيۡهِمۡ قَبۡلَكَ مِن نَّذِيرٖ
Oysa biz onlara okuyup inceleyecekleri kitaplar vermedik. Onlara senden önce hiçbir uyarıcı da göndermedik.
تفسیرهای عربی:
وَكَذَّبَ ٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِهِمۡ وَمَا بَلَغُواْ مِعۡشَارَ مَآ ءَاتَيۡنَٰهُمۡ فَكَذَّبُواْ رُسُلِيۖ فَكَيۡفَ كَانَ نَكِيرِ
Onlardan öncekiler de (peygamberleri) yalanlamıştı. Onlara verdiğimiz (güç kuvvetin) onda birine bile ulaşamadılar. Buna rağmen rasullerimi yalanladılar. Buna karşı benim inkarım/cezam nasıldı?
تفسیرهای عربی:
۞ قُلۡ إِنَّمَآ أَعِظُكُم بِوَٰحِدَةٍۖ أَن تَقُومُواْ لِلَّهِ مَثۡنَىٰ وَفُرَٰدَىٰ ثُمَّ تَتَفَكَّرُواْۚ مَا بِصَاحِبِكُم مِّن جِنَّةٍۚ إِنۡ هُوَ إِلَّا نَذِيرٞ لَّكُم بَيۡنَ يَدَيۡ عَذَابٖ شَدِيدٖ
De ki: Size tek bir öğüt veriyorum. Allah için birer, ikişer kalkın, sonra iyice düşünün. Sizin arkadaşınızda bir delilik yoktur. O, yalnızca şiddetli bir azaptan önce sizi uyaran birisidir.
تفسیرهای عربی:
قُلۡ مَا سَأَلۡتُكُم مِّنۡ أَجۡرٖ فَهُوَ لَكُمۡۖ إِنۡ أَجۡرِيَ إِلَّا عَلَى ٱللَّهِۖ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ شَهِيدٞ
De ki: Ben sizden bir ücret istemiyorum. O, sizin olsun. Benim ecrim ancak, her şeye şahid olan Allah’a aittir.
تفسیرهای عربی:
قُلۡ إِنَّ رَبِّي يَقۡذِفُ بِٱلۡحَقِّ عَلَّٰمُ ٱلۡغُيُوبِ
De ki: Rabbim, hak olanı (batılın üzerine) bırakır, bütün gaybleri tamamıyla bilendir.
تفسیرهای عربی:
قُلۡ جَآءَ ٱلۡحَقُّ وَمَا يُبۡدِئُ ٱلۡبَٰطِلُ وَمَا يُعِيدُ
De ki: "Hak geldi; artık batıl ne yeniden başlar, ne de geri gelir."
تفسیرهای عربی:
قُلۡ إِن ضَلَلۡتُ فَإِنَّمَآ أَضِلُّ عَلَىٰ نَفۡسِيۖ وَإِنِ ٱهۡتَدَيۡتُ فَبِمَا يُوحِيٓ إِلَيَّ رَبِّيٓۚ إِنَّهُۥ سَمِيعٞ قَرِيبٞ
De ki: Eğer saparsam, sapmam ancak kendi aleyhimedir. Eğer doğru yola girersem, bu da Rabbim bana vahyettiği içindir. O, herşeyi işitir, o çok yakındır.
تفسیرهای عربی:
وَلَوۡ تَرَىٰٓ إِذۡ فَزِعُواْ فَلَا فَوۡتَ وَأُخِذُواْ مِن مَّكَانٖ قَرِيبٖ
Onların dehşetli bir korkuya tutuldukları anı bir görsen! Geçip gitmek yok... Yakın bir yerden yakalanmışlardır.
تفسیرهای عربی:
وَقَالُوٓاْ ءَامَنَّا بِهِۦ وَأَنَّىٰ لَهُمُ ٱلتَّنَاوُشُ مِن مَّكَانِۭ بَعِيدٖ
Ona iman ettik, derler. Bu kadar uzak yerden ona (imana) nasıl kavuşulur?
تفسیرهای عربی:
وَقَدۡ كَفَرُواْ بِهِۦ مِن قَبۡلُۖ وَيَقۡذِفُونَ بِٱلۡغَيۡبِ مِن مَّكَانِۭ بَعِيدٖ
Oysa daha önce ona küfretmişlerdi. Uzak bir yerden gayb hakkında atıp tutuyorlardı.
تفسیرهای عربی:
وَحِيلَ بَيۡنَهُمۡ وَبَيۡنَ مَا يَشۡتَهُونَ كَمَا فُعِلَ بِأَشۡيَاعِهِم مِّن قَبۡلُۚ إِنَّهُمۡ كَانُواْ فِي شَكّٖ مُّرِيبِۭ
Arzu duydukları şeyler ile aralarına engel kondu. Daha önce benzerlerine de yapıldığı gibi. Çünkü onlar, şüphe ve tereddüt içinde idiler.
تفسیرهای عربی:
 
ترجمهٔ معانی سوره: سوره سبأ
فهرست سوره ها شماره صفحه
 
ترجمهٔ معانی قرآن کریم - ترجمه ى ترکی - شعبان بریتش - لیست ترجمه ها

ترجمه معانی قرآن کریم به زبان ترکی. مترجم: شعبان بریتش. اين ترجمه با سرپرستى مرکز رواد ترجمه تصحيح شده است. و امكان اطلاع يافتن بر ترجمه ى اصلى جهت اظهار نظر، ارزيابى و پيشرفت مستمر امكان پزير است.

بستن