Check out the new design

ការបកប្រែអត្ថន័យគួរអាន - ការអធិប្បាយសង្ខេបអំពីគម្ពីគួរអានជាភាសាទួរគី * - សន្ទស្សន៍នៃការបកប្រែ


ការបកប្រែអត្ថន័យ ជំពូក​: អាល់អាន់អាម   អាយ៉ាត់:
وَكَذَٰلِكَ فَتَنَّا بَعۡضَهُم بِبَعۡضٖ لِّيَقُولُوٓاْ أَهَٰٓؤُلَآءِ مَنَّ ٱللَّهُ عَلَيۡهِم مِّنۢ بَيۡنِنَآۗ أَلَيۡسَ ٱللَّهُ بِأَعۡلَمَ بِٱلشَّٰكِرِينَ
وكذلك ابتلينا بعضهم ببعض، فجعلناهم متفاوتين في حظوظهم الدنيوية، ابتليناهم بذلك ليقول الكافرون الأغنياء لفقراء المؤمنين: أهؤلاء الفقراء تفضَّل الله عليهم بالهداية من بيننا؟! لو كان الإيمان خيرًا ما سبقونا إليه، فنحن أهل السَّبْق. أليس الله بأعلم بالشاكرين لنعمه، فَيُوَفِّقَهُم للإيمان، وأعلم بالكافرين لها فَيَخْذُلَهُم فلا يؤمنون؟! بلى إن الله أعلم بهم.
Böylece onları birbirleri ile imtihan ettik. Dünyadaki rızıklarında birbirlerinden farklı kıldık ve kendilerini onunla imtihan ettik ki, zengin olan kâfirler fakir olan müminlere; "Aramızdan Allah'ın kendilerine hidayeti lütuf ve ihsanda bulunduğu kimseler bunlar mı?" desinler. Şayet iman etmek hayırlı bir şey olsaydı bunlar bizden önce iman etmezlerdi. Hâlbuki öncelik bize aittir. Allah, nimetlerine şükredenleri dahi iyi bilen ve böylece onları iman etmeye muvaffak edip uygun hale getirendir. Kâfirleri de en iyi bilen O'dur, onları mahrum bırakır ve iman etmezler. Evet gerçekten onları en iyi bilen Allah'tır.
តាហ្វសៀរជាភាសា​អារ៉ាប់ជាច្រេីន:
وَإِذَا جَآءَكَ ٱلَّذِينَ يُؤۡمِنُونَ بِـَٔايَٰتِنَا فَقُلۡ سَلَٰمٌ عَلَيۡكُمۡۖ كَتَبَ رَبُّكُمۡ عَلَىٰ نَفۡسِهِ ٱلرَّحۡمَةَ أَنَّهُۥ مَنۡ عَمِلَ مِنكُمۡ سُوٓءَۢا بِجَهَٰلَةٖ ثُمَّ تَابَ مِنۢ بَعۡدِهِۦ وَأَصۡلَحَ فَأَنَّهُۥ غَفُورٞ رَّحِيمٞ
وإذا جاءك - أيها الرسول - الذين يؤمنون بآياتنا الشاهدة على صدق ما جئت به، فَرُدَّ عليهم السلام إكرامًا لهم، وبشّرهم بسعة رحمة الله، فقد أوجب الله على نفسه الرحمة إيجاب تَفَضُّل، فمن ارتكب منكم معصية في حال جهلٍ وسفهٍ، ثم تاب من بعد ارتكابه لها، وأصلح عمله، فإن الله يغفر له ما ارتكبه، فالله غفور لمن تاب من عباده، رحيم بهم.
-Ey Resul!- Senin getirdiklerinin sadık olduğuna şahitlik eden, ayetlerimize iman edenler yanına geldikleri zaman onlara ikram olarak onların selamını al. Onları Allah'ın rahmetinin genişliği ile müjdele. Kesinlikle Allah kendi üzerine rahmeti lütuf olarak vacip kıldı. Bu itibarla, içinizden her kim bilmeyerek ve cehalet ile bir kötülük işler, bundan sonra da tövbe eder ve amelini ıslah ederse, şüphesiz Allah işlemiş olduğu günahı bağışlar. Allah kullarından tövbe edenleri bağışlar, onlara merhamet eder.
តាហ្វសៀរជាភាសា​អារ៉ាប់ជាច្រេីន:
وَكَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ ٱلۡأٓيَٰتِ وَلِتَسۡتَبِينَ سَبِيلُ ٱلۡمُجۡرِمِينَ
وكما بينَّا لك ما ذُكِرَ نُبَيِّنُ أدلتنا وحجتنا على أهل الباطل، ولإيضاح طريق المجرمين ومنهجهم؛ لاجتنابه والحذر منه.
Zikredileni sana açıklayıp gösterdiğimiz gibi delillerimizi ve hüccetlerimizi batıl ehline karşı açıklıyoruz. Aynı zamanda günahkârların yolundan ve metotlarından sakınmak, tedbirli ve ihtiyatlı olmak için açıklıyoruz.
តាហ្វសៀរជាភាសា​អារ៉ាប់ជាច្រេីន:
قُلۡ إِنِّي نُهِيتُ أَنۡ أَعۡبُدَ ٱلَّذِينَ تَدۡعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِۚ قُل لَّآ أَتَّبِعُ أَهۡوَآءَكُمۡ قَدۡ ضَلَلۡتُ إِذٗا وَمَآ أَنَا۠ مِنَ ٱلۡمُهۡتَدِينَ
قل - أيها الرسول -: إني نهاني الله عن عبادة الذين تعبدونهم من دون الله، قل - أيها الرسول -: لا أتبع أهواءكم في عبادة غير الله، فأنا إن اتبعت أهواءكم في ذلك أكون ضالًّا عن طريق الحق، لا أهتدي إليه، وهذا شأن كل من اتبع الهوى دون برهان من الله.
-Ey Resul!- De ki: Şüphesiz Allah, beni sizin Allah'tan başka ibadet ettiklerinize ibadet etmekten yasakladı. -Ey Resul!- De ki: Allah'tan başkasına ibadet etmekte sizin hevâlarınıza uymam. Eğer ben bunda sizin arzularınıza uyduğum takdirde hak yoldan sapanlardan olurum ve onu bir daha bulamam. Bu, Allah'ın katından gelen delili bırakıp hevâsının yoluna sapanın hali böyledir.
តាហ្វសៀរជាភាសា​អារ៉ាប់ជាច្រេីន:
قُلۡ إِنِّي عَلَىٰ بَيِّنَةٖ مِّن رَّبِّي وَكَذَّبۡتُم بِهِۦۚ مَا عِندِي مَا تَسۡتَعۡجِلُونَ بِهِۦٓۚ إِنِ ٱلۡحُكۡمُ إِلَّا لِلَّهِۖ يَقُصُّ ٱلۡحَقَّۖ وَهُوَ خَيۡرُ ٱلۡفَٰصِلِينَ
قل - أيها الرسول - لهؤلاء المشركين: إني على برهان واضح من ربي، لا على هوى، وأنتم كذبتم بهذا البرهان، ليس عندي ما تستعجلون به من العذاب والآيات الخارقة التي طلبتموها، إنما ذلك بيد الله، فليس الحكم - ومن جملته ما طلبتم - إلا لله وحده، يقول الحق ويحكم به، وهو سبحانه خير من بيّن وميّز المُحِقَّ من المُبطِل.
-Ey Resul!- Bu müşriklere de ki: Muhakkak ben Rabbimden apaçık bir burhan üzereyim. Hevâ üzerine değilim. Siz bu burhanı yalanladınız. Sizin çabuk gelmesini istediğiniz azap ve harikulade mucizeler benim yanımda değildir. Şüphesiz bu Allah'ın elindedir. Hüküm -sizin talep ettiğiniz şeyler ile ilgili olanlar da- yalnız Allah’a aittir. O hakkı söyler ve onunla hükmeder. O -Subhanehu veTeâlâ- hak ile batılı birbirinden ayırt edenlerin ve açıklayanların en hayırlısıdır.
តាហ្វសៀរជាភាសា​អារ៉ាប់ជាច្រេីន:
قُل لَّوۡ أَنَّ عِندِي مَا تَسۡتَعۡجِلُونَ بِهِۦ لَقُضِيَ ٱلۡأَمۡرُ بَيۡنِي وَبَيۡنَكُمۡۗ وَٱللَّهُ أَعۡلَمُ بِٱلظَّٰلِمِينَ
قل - أيها الرسول - لهم: لو كان عندي وفي قبضتي ما تستعجلون به من العذاب لأنزلته بكم، وعند ذلك يُقْضَى الأمر الذي بيني وبينكم، والله أعلم بالظالمين كم يُمْهلهم ومتى يعاقبهم.
-Ey Resul!- Onlara de ki: Eğer sizin acele istediğiniz azap bende ve benim elimde olsaydı, onu üzerinize indirirdim. O zaman da benimle sizin aranızda olan iş bitmiş olurdu. Şüphesiz Allah, zalimlere ne kadar mühlet verip ve onları ne zaman cezalandıracağını en iyi bilendir.
តាហ្វសៀរជាភាសា​អារ៉ាប់ជាច្រេីន:
۞ وَعِندَهُۥ مَفَاتِحُ ٱلۡغَيۡبِ لَا يَعۡلَمُهَآ إِلَّا هُوَۚ وَيَعۡلَمُ مَا فِي ٱلۡبَرِّ وَٱلۡبَحۡرِۚ وَمَا تَسۡقُطُ مِن وَرَقَةٍ إِلَّا يَعۡلَمُهَا وَلَا حَبَّةٖ فِي ظُلُمَٰتِ ٱلۡأَرۡضِ وَلَا رَطۡبٖ وَلَا يَابِسٍ إِلَّا فِي كِتَٰبٖ مُّبِينٖ
وعند الله وحده خزائن الغيب، لا يعلمها غيره، ويعلم كل ما في البر من مخلوقات من حيوان ونبات وجماد، ويعلم ما في البحر من حيوان ونبات وجماد، وما تسقط من ورقة في أي مكان، ولا توجد حبة مخبوءة في الأرض، ولا يوجد رطب، ولا يوجد يابس، إلا كان مثبتًا في كتاب واضح هو اللوح المحفوظ.
Gaybın hazineleri yalnız Allah'ın elindedir. Onları, kendisinden başka kimse bilmez. Karada bulunan hayvan, bitki, cansız bütün varlıkları bilir. Denizde bulunan bütün hayvan, bitki ve cansız olanları da bilir. Herhangi bir yerde bir yaprak düşse, yeryüzünde saklı herbir tane, yaş ve kuru olan her bir şey apaçık bir kitapta Levh-i Mahfuz'da bulunmaktadır.
តាហ្វសៀរជាភាសា​អារ៉ាប់ជាច្រេីន:
ក្នុង​ចំណោម​អត្ថប្រយោជន៍​នៃអាយ៉ាត់ទាំងនេះក្នុងទំព័រនេះ:
• الله تعالى يجعل العباد بعضهم فتنة لبعض، فتتفاوت درجاتهم في الرزق وفي الكفر والإيمان، والكفر والإيمان ليس منوطًا بسعة الرزق وضيقه.
Allah Teâlâ kulların bazılarını bazılarına fitne kılar. Rızıkta, küfür ve iman etmede dereceleri birbirlerinden farklıdır. Rızkın genişliği ve darlığı küfür ve imana bağlı değildir.

• من أخلاق الداعية طلاقة الوجه وإلقاء التحية والتبسط والسرور بأصحابه.
Güler yüzlü olmak, selam vermek, sade olmak ve arkadaşlarının mutluluğu ile mutluluk duymak davetçi olan kimsenin ahlakındandır.

• على الداعية اجتناب الأهواء في عقيدته ومنهجه وسلوكه.
Hakka davet eden kimse akidesinde, menhecinde ve davranışlarında hevâ ve hevesten sakınmalıdır.

• إثبات تفرد الله عز وجل بعلم الغيب وحده لا شريك له، وسعة علمه في ذلك، وأنه لا يفوته شيء ولا يعزب عنه من مخلوقاته شيء إلا وهو مثبت مدوَّن عنده سبحانه بأدق تفاصيله.
Gayb ilminde Allah -Azze ve Celle-'in tek başına olduğu, hiç bir ortağının bulunmadığı ve bu hususta ilminin genişliği ispat edilmiştir. Şüphesiz hiçbir şey O'na gizli kalmaz ve mahlukatı hakkında hiçbir şeyi unutmaz. Her şey en ince ayrıntısına kadar Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'nın katında yazılmış kayıt altındadır.

 
ការបកប្រែអត្ថន័យ ជំពូក​: អាល់អាន់អាម
សន្ទស្សន៍នៃជំពូក លេខ​ទំព័រ
 
ការបកប្រែអត្ថន័យគួរអាន - ការអធិប្បាយសង្ខេបអំពីគម្ពីគួរអានជាភាសាទួរគី - សន្ទស្សន៍នៃការបកប្រែ

ត្រូវបានចេញដោយមជ្ឈមណ្ឌល តាហ្វសៀរនៃការសិក្សាគម្ពីគួរអាន

បិទ