Kilniojo Korano reikšmių vertimas - Kilniojo Korano sutrumpinto aiškinimo vertimas į turkų kalbą * - Vertimų turinys


Reikšmių vertimas Sūra: Sūra Hūd   Aja (Korano eilutė):

Sûratu Hûd

Sūros prasmės:
تثبيت النبي والمؤمنين بقصص الأنبياء السابقين، وتشديد الوعيد للمكذبين.
Peygamber ve Müminler geçmiş peygamberlerin kıssaları ile dinde sebat ettirilmiş ve yalanlayanlar için tehdit ağırlaştırılmıştır.

الٓرۚ كِتَٰبٌ أُحۡكِمَتۡ ءَايَٰتُهُۥ ثُمَّ فُصِّلَتۡ مِن لَّدُنۡ حَكِيمٍ خَبِيرٍ
Elif, Lâm, Râ: Bu harfler ile alakalı açıklama daha önce Bakara suresinde geçmişti. Kur'ân, nazım ve anlam olarak ayetleri sağlam ve muhkem kılınmış bir kitaptır. Bu kitapta hiçbir hata ve eksiklik göremezsin. Sonra bu kitapta; idare etmesinde, düzenlemesinde ve şeriat kılmasında hikmet sahibi olan, kullarının her halinden hakkıyla haberdar olan ve kullarının ne ile ıslah olacaklarını bilen Allah -Subhânehu ve Teâlâ- tarafından helal, haram, emirler ve yasaklar, va'd (müjde), vaîd (tehdit ve azap), kıssalar ve diğer şeyler açıklanmıştır.
Tafsyrai arabų kalba:
أَلَّا تَعۡبُدُوٓاْ إِلَّا ٱللَّهَۚ إِنَّنِي لَكُم مِّنۡهُ نَذِيرٞ وَبَشِيرٞ
Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e indirilen bu ayetlerin içeriği: Kulları, Allah ile beraber başkasına ibadet etmekten alıkoymaktır. (Ey Muhammed) de ki: -Ey insanlar!- şayet siz Allah'ı inkâr eder ve O'na isyan ederseniz sizleri Allah'ın elem verici azabı ile korkutanım. Eğer O'na iman eder ve O'nun dini ile amel ederseniz sizleri bunun sevabı ile müjdelerim.
Tafsyrai arabų kalba:
وَأَنِ ٱسۡتَغۡفِرُواْ رَبَّكُمۡ ثُمَّ تُوبُوٓاْ إِلَيۡهِ يُمَتِّعۡكُم مَّتَٰعًا حَسَنًا إِلَىٰٓ أَجَلٖ مُّسَمّٗى وَيُؤۡتِ كُلَّ ذِي فَضۡلٖ فَضۡلَهُۥۖ وَإِن تَوَلَّوۡاْ فَإِنِّيٓ أَخَافُ عَلَيۡكُمۡ عَذَابَ يَوۡمٖ كَبِيرٍ
-Ey insanlar!- Rabbinizden günahlarınız için bağışlanma dileyin ve O'nun hakkında ihmalkâr davrandığınız için pişmanlıkla dönün ki O, sınırlı olan ecelleriniz sona erinceye kadar dünya hayatınızda sizi güzelce faydalandırsın. Her fazilet sahibine taatinin karşılığını eksiksiz olarak versin. Eğer Rabbimden getirdiklerime iman etmekten yüz çevirirseniz, ben sizin için şiddetli olan o günün -kıyamet gününün- azabından korkarım.
Tafsyrai arabų kalba:
إِلَى ٱللَّهِ مَرۡجِعُكُمۡۖ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ قَدِيرٌ
-Ey insanlar!- kıyamet günü dönüşünüz yalnızca Allah'adır. O, Subhânehu ve Teâlâ her şeye kadirdir. Hiçbir şey O'nu aciz bırakamaz. Sizin yaşatılmanız, ölümünüzden ve tekrar diriltilmenizden sonra hesaba çekilmeniz, O'nu aciz bırakamaz.
Tafsyrai arabų kalba:
أَلَآ إِنَّهُمۡ يَثۡنُونَ صُدُورَهُمۡ لِيَسۡتَخۡفُواْ مِنۡهُۚ أَلَا حِينَ يَسۡتَغۡشُونَ ثِيَابَهُمۡ يَعۡلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعۡلِنُونَۚ إِنَّهُۥ عَلِيمُۢ بِذَاتِ ٱلصُّدُورِ
O müşrikler, kendilerindeki cehalet sebebiyle Allah hakkındaki şüphelerini kalplerinde gizlemeye çalışmaktadırlar. Allah, onlar elbiselerini üzerlerine örttüklerinde onların gizlediklerini de açığa çıkardıklarını da bilir. O, kalplerin gizlediklerini hakkıyla bilendir.
Tafsyrai arabų kalba:
Šiame puslapyje pateiktų ajų nauda:
• إن الخير والشر والنفع والضر بيد الله دون ما سواه.
Muhakkak ki hayır, şer, fayda ve zarar Allah'ın elindedir. O'nun dışında hiç kimse buna güç yetiremez.

• وجوب اتباع الكتاب والسُّنَّة والصبر على الأذى وانتظار الفرج من الله.
Kitap ve sünnete ittiba etmenin farz oluşu ve eziyetlere sabredip kurtuluşu Allah'tan beklemenin gerekliliği beyan edilmiştir.

• آيات القرآن محكمة لا يوجد فيها خلل ولا باطل، وقد فُصِّلت الأحكام فيها تفصيلًا تامَّا.
Kur'ân ayetleri muhkemdir (sağlamdır). Asla onun ayetlerinde bir kusur ve hata yoktur. Ayetlerde, hükümler ayrıntılı bir şekilde tam olarak açıklanmıştır.

• وجوب المسارعة إلى التوبة والندم على الذنوب لنيل المطلوب والنجاة من المرهوب.
Tövbe etmekte acele etmenin ve istenileni elde etmek ve korkulan şeylerden kurtulmak için günahlardan pişmanlık duymanın gerekliliği beyan edilmiştir.

۞ وَمَا مِن دَآبَّةٖ فِي ٱلۡأَرۡضِ إِلَّا عَلَى ٱللَّهِ رِزۡقُهَا وَيَعۡلَمُ مُسۡتَقَرَّهَا وَمُسۡتَوۡدَعَهَاۚ كُلّٞ فِي كِتَٰبٖ مُّبِينٖ
Yeryüzünde dolaşan hangi canlı olursa olsun Yüce Allah lütfu ile, onun rızkını kendi üzerine almıştır. Allah -Subhânehu ve Teâlâ-; her canlının yeryüzünde karar kılacağı yeri de nerede öleceğini de bilir. Her hayvanın rızkı, karar kılacağı ve öleceği yeri apaçık yazılıdır. O da Levh-i Mahfuz'dur.
Tafsyrai arabų kalba:
وَهُوَ ٱلَّذِي خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٖ وَكَانَ عَرۡشُهُۥ عَلَى ٱلۡمَآءِ لِيَبۡلُوَكُمۡ أَيُّكُمۡ أَحۡسَنُ عَمَلٗاۗ وَلَئِن قُلۡتَ إِنَّكُم مَّبۡعُوثُونَ مِنۢ بَعۡدِ ٱلۡمَوۡتِ لَيَقُولَنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓاْ إِنۡ هَٰذَآ إِلَّا سِحۡرٞ مُّبِينٞ
Allah -Subhânehu ve Teâlâ-, bütün azamet ve büyüklüğüne rağmen gökleri ve yeri ve her ikisinde bulunanları altı günde yaratandır. Bunları yaratmadan önce arşı su üzerinde idi. Ey İnsanlar!- O; bunları, sizleri imtihan etmek için yarattı. Zira sizin hanginiz en güzel ameli işleyerek, Yüce Allah'ı razı edecek ve hanginiz de kötü amel işleyerek O'nu gazaplandıracaktır. En sonunda yüce Allah herkese yaptığının karşılığını verecektir. -Ey Peygamber!- Şayet sen, onlara: -Ey insanlar!- Sizler, hesaba çekilmek için ölümünüzden sonra muhakkak diriltileceksiniz desen, Allah'ı inkâr eden bu kimseler yeniden diriltilmeyi de inkâr ederek şöyle derler: Senin okumuş olduğun bu Kur'an sihirden başka bir şey değildir. Bu apaçık bir batıldır, derler.
Tafsyrai arabų kalba:
وَلَئِنۡ أَخَّرۡنَا عَنۡهُمُ ٱلۡعَذَابَ إِلَىٰٓ أُمَّةٖ مَّعۡدُودَةٖ لَّيَقُولُنَّ مَا يَحۡبِسُهُۥٓۗ أَلَا يَوۡمَ يَأۡتِيهِمۡ لَيۡسَ مَصۡرُوفًا عَنۡهُمۡ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُواْ بِهِۦ يَسۡتَهۡزِءُونَ
Şayet dünya hayatında hak ettikleri azabı müşriklerden sayılı günler erteleyecek olsak, onlar alay ederek ve onun gelmesi için acele ederek şöyle derler: Azabı engelleyen nedir? Onların hak ettikleri azabın; Allah'ın katında bir süresi vardır. O gün, onlara azap gelince onlardan azabı uzaklaştıracak yoktur. Mutlaka azap onların üzerine inecektir. Ve alay ederek maskaraya aldıkları ve (başlarına gelmesi için) acele ettikleri azap onları kuşatacaktır.
Tafsyrai arabų kalba:
وَلَئِنۡ أَذَقۡنَا ٱلۡإِنسَٰنَ مِنَّا رَحۡمَةٗ ثُمَّ نَزَعۡنَٰهَا مِنۡهُ إِنَّهُۥ لَيَـُٔوسٞ كَفُورٞ
İnsana, tarafımızdan sıhhat ve zenginlik gibi nimet verip sonra ondan bu nimeti alsak, o Allah'ın rahmetinden ümidini keser. Allah'ın nimetlerine karşı çok büyük nankörlük eder. Eğer Yüce Allah kulundan nimetleri çekip alacak olsa o kul, nimetleri unutur.
Tafsyrai arabų kalba:
وَلَئِنۡ أَذَقۡنَٰهُ نَعۡمَآءَ بَعۡدَ ضَرَّآءَ مَسَّتۡهُ لَيَقُولَنَّ ذَهَبَ ٱلسَّيِّـَٔاتُ عَنِّيٓۚ إِنَّهُۥ لَفَرِحٞ فَخُورٌ
Şayet insana isabet eden fakirlik ve hastalıktan sonra ona rızıkta ve sıhhatte bir genişlik (bolluk) tattıracak olsak o şöyle der: Kötülük benden gitti ve zarar yok oldu. O bunlardan dolayı şükretmez ve çokça sevinerek şımarır. Allah'ın kendisini nimetlendirdiği şeyler ile insanlara karşı kibirlenerek övünür.
Tafsyrai arabų kalba:
إِلَّا ٱلَّذِينَ صَبَرُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ أُوْلَٰٓئِكَ لَهُم مَّغۡفِرَةٞ وَأَجۡرٞ كَبِيرٞ
Ancak zorluklara, ibadetlere ve günahlara karşı sabredenler ve salih ameller işleyenler böyle değildir. Böyle olanlar için başka bir durum vardır. Çünkü bunlara ümitsizlik isabet etmez. Bunlar; Allah'ın nimetlerine karşı nankörlük etmezler ve insanlara karşı kibirlenmezler. İşte bu özelliklere sahip olan kimseler için Rablerinden günahları için bir bağışlanma ve ahirette ise büyük bir mükâfat vardır.
Tafsyrai arabų kalba:
فَلَعَلَّكَ تَارِكُۢ بَعۡضَ مَا يُوحَىٰٓ إِلَيۡكَ وَضَآئِقُۢ بِهِۦ صَدۡرُكَ أَن يَقُولُواْ لَوۡلَآ أُنزِلَ عَلَيۡهِ كَنزٌ أَوۡ جَآءَ مَعَهُۥ مَلَكٌۚ إِنَّمَآ أَنتَ نَذِيرٞۚ وَٱللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ وَكِيلٌ
-Ey Peygamber!- Belki de sen -(müşriklerin) ayetleri inkâr etmeleri, inatları ve ayetler hakkındaki düşünceleri sebebi ile - bu ayetler ile amel etmenin müşriklere zor gelmesinden dolayı Allah'ın sana, tebliğ etmeni emrettiği şeylerden bazılarını terk edeceksin. Ve onların ''(peygambere) gökten bir hazine indirilseydi veya onunla beraber kendisini doğrulayan bir melek gelseydi ya!" dememeleri için kalbin tebliğ etme hususunda daralacaktır. Sakın bu sebeplerden dolayı sana vahyolunanların bazısını tebliğ etmeyi terk etme. Çünkü sen, ancak bir uyarıcısın. Allah'ın sana tebliğ etmeni emrettiği şeyi tebliğ edersin. Onların, ayetler hakkında ortaya koydukları düşüncelerini gerçekleştirmek senin görevin değildir. Allah her şeyi koruyandır.
Tafsyrai arabų kalba:
Šiame puslapyje pateiktų ajų nauda:
• سعة علم الله تعالى وتكفله بأرزاق مخلوقاته من إنسان وحيوان وغيرهما.
Allah Teâlâ'nın ilminin genişliği ve insan, hayvan ve bunun dışındaki mahlukatın tamamının rızıklarının sorumluluğunun (Er-Rezzâk olan) Allah'ın üzerine olduğu beyan edilmiştir.

• بيان علة الخلق؛ وهي اختبار العباد بامتثال أوامر الله واجتناب نواهيه.
Yüce Allah'ın insanları yaratma sebebi beyan edilmiştir ki bu; Allah'ın emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmakla kulların imtihan edilmesidir.

• لا ينبغي الاغترار بإمهال الله تعالى لأهل معصيته، فإنه قد يأخذهم فجأة وهم لا يشعرون.
Allah Teâlâ'nın kendisine isyan eden kimselere mühlet vermesine aldanmamak gerekir. Çünkü farkında olmadan onları ansızın yakalayıverir.

• بيان حال الإنسان في حالتي السعة والشدة، ومدح موقف المؤمن المتمثل في الصبر والشكر.
İnsanın genişlik (rahatlık) ve darlık (sıkıntı) halindeki tutumu beyan edilmiştir. Müminin böyle durumlardaki tutumu (sıkıntı anında) sabretmek ve (rahatlık anında) şükretmektir.

أَمۡ يَقُولُونَ ٱفۡتَرَىٰهُۖ قُلۡ فَأۡتُواْ بِعَشۡرِ سُوَرٖ مِّثۡلِهِۦ مُفۡتَرَيَٰتٖ وَٱدۡعُواْ مَنِ ٱسۡتَطَعۡتُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ
Bilakis o müşrikler şöyle mi diyecekler?: Kur'an'ı, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- uydurdu. O, Allah'tan bir vahiy değildir. -Ey Peygamber!- Sen de onlara meydan okuyarak de ki: Haydi doğru olmasına bağlı kalmayıp uydurulmuş ta olsa sizin, uydurulmuş olduğunu iddia ettiğiniz (ama gerçekte doğru olan) bu Kur'an'a benzeyen on sure getirin. Kur'an'ın uydurulmuş olduğu iddiasında doğru söyleyenler iseniz bunu yaparken dilediğiniz kimseleri de yardım etmeleri için çağırın.
Tafsyrai arabų kalba:
فَإِلَّمۡ يَسۡتَجِيبُواْ لَكُمۡ فَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّمَآ أُنزِلَ بِعِلۡمِ ٱللَّهِ وَأَن لَّآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَۖ فَهَلۡ أَنتُم مُّسۡلِمُونَ
-Ey Müminler!- Eğer güç yetiremediklerinden dolayı onlardan istediğinizi getiremezlerse yakinen bilin ki Kur'an'ı, ilmi ile ancak Yüce Allah, resulü Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e indirmiştir. Kur'an; uydurulmuş değildir. Yine bilin ki Allah'tan başka ibadet edilecek hak ilah yoktur. O halde sizler, bu kesin delillerden sonra O'na itaat edecek misiniz?
Tafsyrai arabų kalba:
مَن كَانَ يُرِيدُ ٱلۡحَيَوٰةَ ٱلدُّنۡيَا وَزِينَتَهَا نُوَفِّ إِلَيۡهِمۡ أَعۡمَٰلَهُمۡ فِيهَا وَهُمۡ فِيهَا لَا يُبۡخَسُونَ
Kim, ameli ile ahireti istemeyip sadece dünya hayatını ve geçici metalarını isterse; onlara yaptıkları amellerinin karşılığını dünyada sıhhat, güven, rızıkta bolluk olarak veririz. Onların amelinin sevabından hiçbir şey eksiltilmez.
Tafsyrai arabų kalba:
أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ لَيۡسَ لَهُمۡ فِي ٱلۡأٓخِرَةِ إِلَّا ٱلنَّارُۖ وَحَبِطَ مَا صَنَعُواْ فِيهَا وَبَٰطِلٞ مَّا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
Yerilen bu özelliklere sahip olan kimseler kıyamet gününde içine girecekleri ateşten başka bir karşılık bulamayacaklardır. Dünyada yapmış oldukları amellerin karşılığı boşa gitmiş ve batıl olmuştur. Çünkü onlar, dünyada iman etmemişler ve yaptıkları amelleri Allah'ın yüzünü ve cenneti arzulayarak doğru bir niyet ile işlememişlerdir.
Tafsyrai arabų kalba:
أَفَمَن كَانَ عَلَىٰ بَيِّنَةٖ مِّن رَّبِّهِۦ وَيَتۡلُوهُ شَاهِدٞ مِّنۡهُ وَمِن قَبۡلِهِۦ كِتَٰبُ مُوسَىٰٓ إِمَامٗا وَرَحۡمَةًۚ أُوْلَٰٓئِكَ يُؤۡمِنُونَ بِهِۦۚ وَمَن يَكۡفُرۡ بِهِۦ مِنَ ٱلۡأَحۡزَابِ فَٱلنَّارُ مَوۡعِدُهُۥۚ فَلَا تَكُ فِي مِرۡيَةٖ مِّنۡهُۚ إِنَّهُ ٱلۡحَقُّ مِن رَّبِّكَ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يُؤۡمِنُونَ
Beraberinde Rabbi -Subhânehu ve Teâlâ-'dan bir delil ve ardından bir şahidin -ki bu Cebrail aleyhisselam'dır- takip ettiği ve kendisinden önce bir önder ve rahmet olarak Musa -aleyhisselam-'a indirilen Tevrat bulunan Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- ve onunla birlikte iman edenler ile sapıklıkta bocalayan kâfirler bir olmaz. Onlar (müminler); Kur'an'a ve Kur'an'ın kendisine indirildiği Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e iman etmişlerdir. Diğer dinlerden olan kimselerden her kim bunu inkâr ederse kıyamet günü ona vadedilen şey ateştir. -Ey Resul!- Kur'an ve o kâfirlere vadedilen azap hakkında şüphe içerisinde olma. O, içerisinde şüphe olmayan haktır. Fakat insanların çoğu, peş peşe gelen açık delillerin ve apaçık kanıtların varlığına rağmen bocalamakta ve iman etmemektedirler.
Tafsyrai arabų kalba:
وَمَنۡ أَظۡلَمُ مِمَّنِ ٱفۡتَرَىٰ عَلَى ٱللَّهِ كَذِبًاۚ أُوْلَٰٓئِكَ يُعۡرَضُونَ عَلَىٰ رَبِّهِمۡ وَيَقُولُ ٱلۡأَشۡهَٰدُ هَٰٓؤُلَآءِ ٱلَّذِينَ كَذَبُواْ عَلَىٰ رَبِّهِمۡۚ أَلَا لَعۡنَةُ ٱللَّهِ عَلَى ٱلظَّٰلِمِينَ
Allah'a Teâlâ'ya ortak yahut evlat isnat ederek yalan uydurup iftira atan kimseden daha zalim kim vardır? İşte Allah hakkında yalan uyduran bu kimseler yaptıkları amellerden hesaba çekilmek üzere kıyamet günü Rablerine arz olunacaklardır. Meleklerden ve peygamberlerden oluşan şahitler şöyle diyecekler: İşte, ortak ve evlat isnat ederek Allah hakkında yalan uyduranlar bunlardır. Yüce Allah hakkında yalan söylemeleri sebebi ile kendi nefislerine zulmedenleri Allah -Subhânehu ve Teâlâ- rahmetinden uzaklaştırmıştır.
Tafsyrai arabų kalba:
ٱلَّذِينَ يَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ ٱللَّهِ وَيَبۡغُونَهَا عِوَجٗا وَهُم بِٱلۡأٓخِرَةِ هُمۡ كَٰفِرُونَ
İşte, insanları Allah'ın dosdoğru yolundan alıkoyan ve Allah'ın yolunun, hiç kimsenin tabi olamayacağı şekilde doğruluktan uzak eğri bir yol olmasını isteyenler bunlardır. Bunlar; ölümden sonra diriltilmeyi de inkâr ederler ve onu kabul etmezler.
Tafsyrai arabų kalba:
Šiame puslapyje pateiktų ajų nauda:
• تحدي الله تعالى للمشركين بالإتيان بعشر سور من مثل القرآن، وبيان عجزهم عن الإتيان بذلك.
Müşriklerden Kur'an'ın benzeri olan on sure getirmelerini isteyerek Allah Teâlâ'nın, onlara meydan okuması ve onların bunu yapmaktan aciz kaldıkları beyan edilmiştir.

• إذا أُعْطِي الكافر مبتغاه من الدنيا فليس له في الآخرة إلّا النار.
Kâfire, dünyada arzu ettiği şeyler verilebilir ve onun için ahirette ateşten başka bir şey yoktur.

• عظم ظلم من يفتري على الله الكذب وعظم عقابه يوم القيامة.
Allah hakkında yalan uyduran kimsenin yaptığı zulmün ne kadar büyük olduğu ve bu kimsenin kıyamet günü çarptırılacağı cezanın çetin olacağı beyan edilmiştir.

أُوْلَٰٓئِكَ لَمۡ يَكُونُواْ مُعۡجِزِينَ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَمَا كَانَ لَهُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ مِنۡ أَوۡلِيَآءَۘ يُضَٰعَفُ لَهُمُ ٱلۡعَذَابُۚ مَا كَانُواْ يَسۡتَطِيعُونَ ٱلسَّمۡعَ وَمَا كَانُواْ يُبۡصِرُونَ
İşte bu özelliklere sahip olanlar var ya; yeryüzünde Allah’ın azabı üzerlerine indiği zaman ondan kaçmaya güç yetiremezler. Allah’ın cezasını onlardan savacak Allah’tan başka müttefikleri ve yardımcıları da yoktur. Kendi nefislerini ve başkalarını Allah’ın yolundan çevirmeleri sebebi ile kıyamet günü azapları arttırılır. Çünkü onlar, kabul edecekleri bir işitme ile dünyada hakkı ve hidayeti işitmeye güç yetirememişlerdi. Aynı şekilde haktan şiddet ile yüz çevirmeleri sebebiyle Allah’ın kainattaki ayetlerine, kendilerine fayda verecek bir bakış ile bakmıyorlardı.
Tafsyrai arabų kalba:
أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ خَسِرُوٓاْ أَنفُسَهُمۡ وَضَلَّ عَنۡهُم مَّا كَانُواْ يَفۡتَرُونَ
İşte bu sıfatlar ile vasıf olunmuş olanlar, Allah ile beraber ortaklar edinerek kendi nefislerini helaka sürüklemek suretiyle kendilerini ziyana uğratan kimselerdir. Onların uydurdukları ortakları ve şefaatçileri de kendilerinden uzaklaşıp gitmişlerdir.
Tafsyrai arabų kalba:
لَا جَرَمَ أَنَّهُمۡ فِي ٱلۡأٓخِرَةِ هُمُ ٱلۡأَخۡسَرُونَ
Kıyamet günü elde edecekleri kazanç bakımından asıl zarar edenler onlardır. Zira küfrü imana, dünyayı ahirete, azabı da rahmete karşı tercih etmişlerdir.
Tafsyrai arabų kalba:
إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ وَأَخۡبَتُوٓاْ إِلَىٰ رَبِّهِمۡ أُوْلَٰٓئِكَ أَصۡحَٰبُ ٱلۡجَنَّةِۖ هُمۡ فِيهَا خَٰلِدُونَ
Allah’a ve resulüne iman edip salih amel işleyenler, Allah’a boyun eğenler ve korkanlar var ya; işte onlar, cennet ahalisidir ve orada ebedî kalıcıdırlar.
Tafsyrai arabų kalba:
۞ مَثَلُ ٱلۡفَرِيقَيۡنِ كَٱلۡأَعۡمَىٰ وَٱلۡأَصَمِّ وَٱلۡبَصِيرِ وَٱلسَّمِيعِۚ هَلۡ يَسۡتَوِيَانِ مَثَلًاۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Bu iki zümrenin (Müminlerle kâfirlerin) durumu, görmeyen kör ve işitmeyen sağır gibidir. Zira kâfirlerin durumu böyledir. Onlar; işiten ve gören kimse gibi, hakkı kabul etmek için dinlemez, kendilerine fayda verecek şekilde bakıp, görmezler. İşte bunların durumu ile görmenin ve işitmenin kendilerinde bir araya geldiği Müminlerin durumu bir olur mu? Bu iki zümrenin hali ve sıfatı hiç aynı olur mu? Asla bir olmazlar. Bunların eşit olmayacağı hususunda hâlâ (düşünüp) ibret almıyor musunuz?
Tafsyrai arabų kalba:
وَلَقَدۡ أَرۡسَلۡنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوۡمِهِۦٓ إِنِّي لَكُمۡ نَذِيرٞ مُّبِينٌ
Nuh -aleyhisselam-'ı elçi olarak kavmine gönderdik. O, kavmine şöyle demişti: Ey Kavmim! Ben sizleri Allah'ın azabı hakkında apaçık bir şekilde uyaran ve kendisi ile gönderildiğim şeyi size açıklayan bir elçiyim.
Tafsyrai arabų kalba:
أَن لَّا تَعۡبُدُوٓاْ إِلَّا ٱللَّهَۖ إِنِّيٓ أَخَافُ عَلَيۡكُمۡ عَذَابَ يَوۡمٍ أَلِيمٖ
Sizi, sadece Yüce Allah'a ibadet etmeye davet ediyorum. Sakın O'ndan başkasına kulluk etmeyin. Muhakkak ki ben; sizin hakkınızda, elem verici bir günün azabından korkarım.
Tafsyrai arabų kalba:
فَقَالَ ٱلۡمَلَأُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ مِن قَوۡمِهِۦ مَا نَرَىٰكَ إِلَّا بَشَرٗا مِّثۡلَنَا وَمَا نَرَىٰكَ ٱتَّبَعَكَ إِلَّا ٱلَّذِينَ هُمۡ أَرَاذِلُنَا بَادِيَ ٱلرَّأۡيِ وَمَا نَرَىٰ لَكُمۡ عَلَيۡنَا مِن فَضۡلِۭ بَلۡ نَظُنُّكُمۡ كَٰذِبِينَ
O'nun kavminden kafir olanlardan ileri gelenler ve eşraftan olan/muteber kimseler şöyle dediler: Senin çağrına asla icabet etmeyeceğiz, çünkü sen, bize karşı ayrıcalıklı bir kimse değilsin. Sen de bizim gibi bir insansın. Bizler; sana tabi olan halkın bizim aşağı tabakamızdan kimseler olduğu görüşündeyiz. Bizim size uymamızı uygun duruma getiren fazladan şeref, mal ve makamınız yoktur. Aksine sizlerin davet ettiğiniz şeyde yalancılar olduğunuzu zannediyoruz, dediler.
Tafsyrai arabų kalba:
قَالَ يَٰقَوۡمِ أَرَءَيۡتُمۡ إِن كُنتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٖ مِّن رَّبِّي وَءَاتَىٰنِي رَحۡمَةٗ مِّنۡ عِندِهِۦ فَعُمِّيَتۡ عَلَيۡكُمۡ أَنُلۡزِمُكُمُوهَا وَأَنتُمۡ لَهَا كَٰرِهُونَ
Nuh -aleyhisselam- şöyle dedi: "Ey kavmim! Eğer Rabbimden, benim doğruluğuma şahitlik eden sizin de beni doğrulamanız gerektiren açık bir delil üzerine isem ve Rabbim bana, nübüvvet ve risalet olan bir rahmet vermiş ve sizin bundaki cehaletiniz sebebi ile size gizli kalmış ise biz sizi buna iman etmeniz için zorlayacak ve sizin kalplerinize bunu zorla mı sokacağız? Biz, buna güç yetiremeyiz. İman etmeye muvaffak kılan Allah Teâlâ'dır.
Tafsyrai arabų kalba:
Šiame puslapyje pateiktų ajų nauda:
• الكافر لا ينتفع بسمعه وبصره انتفاعًا يقود للإيمان، فهما كالمُنْتَفِيَين عنه بخلاف المؤمن.
Kafir, kulağı ve gözünden kendisini imana götürecek şekilde faydalanamaz. Bu iki organ kâfir için işe yaramaz/faydasız bir şey gibidir. Mümin kimse için böyle değildir.

• سُنَّة الله في أتباع الرسل أنهم الفقراء والضعفاء لخلوِّهم من الكِبْر، وخُصُومهم الأشراف والرؤساء.
Allah Teâlâ'nın peygamberlere tabi olan kimseler hakkındaki sünneti gereği onlar (tabi olanlar) kibirden arınmaları sebebiyle fakirler ve zayıf kimselerdir. Peygamberlerin düşmanları ise ileri gelenler ve şerefli (soylu) kimselerdir.

• تكبُّر الأشراف والرؤساء واحتقارهم لمن دونهم في غالب الأحيان.
Genel olarak soylu kimselerin ve ileri gelenlerin kendilerinden daha aşağıda olan kimseleri hakir gördükleri beyan edilmiştir.

وَيَٰقَوۡمِ لَآ أَسۡـَٔلُكُمۡ عَلَيۡهِ مَالًاۖ إِنۡ أَجۡرِيَ إِلَّا عَلَى ٱللَّهِۚ وَمَآ أَنَا۠ بِطَارِدِ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْۚ إِنَّهُم مُّلَٰقُواْ رَبِّهِمۡ وَلَٰكِنِّيٓ أَرَىٰكُمۡ قَوۡمٗا تَجۡهَلُونَ
Ey Kavmim! Ben, risaleti size tebliğ etmemin karşılığında sizden bir mal istemiyorum. Benim sevabım (mükâfatım) Allah'a aittir. Sizin kovulmalarını istediğiniz Müminlerin fakir olanlarını meclisimden uzaklaştıracak değilim. Onlar, kıyamet günü Rablerine kavuşacaklar ve O, onları iman etmelerine karşılık mükâfatlandıracaktır. Müminlerden zayıf olanların kovulmalarını istediğiniz için sizi bu davetin hakikatini anlamamış olarak görüyorum.
Tafsyrai arabų kalba:
وَيَٰقَوۡمِ مَن يَنصُرُنِي مِنَ ٱللَّهِ إِن طَرَدتُّهُمۡۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Ey kavmim! Herhangi bir suçları olmadığı halde bu Müminleri haksız yere kovacak olursam beni Allah'ın azabından kim koruyabilir? Sizin için daha iyi ve daha faydalı olan şeyi düşünmez misiniz ve o şey için çabalamaz mısınız?
Tafsyrai arabų kalba:
وَلَآ أَقُولُ لَكُمۡ عِندِي خَزَآئِنُ ٱللَّهِ وَلَآ أَعۡلَمُ ٱلۡغَيۡبَ وَلَآ أَقُولُ إِنِّي مَلَكٞ وَلَآ أَقُولُ لِلَّذِينَ تَزۡدَرِيٓ أَعۡيُنُكُمۡ لَن يُؤۡتِيَهُمُ ٱللَّهُ خَيۡرًاۖ ٱللَّهُ أَعۡلَمُ بِمَا فِيٓ أَنفُسِهِمۡ إِنِّيٓ إِذٗا لَّمِنَ ٱلظَّٰلِمِينَ
-Ey Kavmim!- Rızkın içinde olduğu Yüce Allah'ın hazineleri bendedir, iman ederseniz onu size infak ederim, demiyorum. Muhakkak ki ben gaybı biliyorum ve ben meleklerdenim de demiyorum. Bilakis ben de sizin gibi bir beşerim. Sizin gözlerinizin hakir gördüğü ve küçümsediği fakirler hakkında: Allah, onlara kesinlikle başarı ve hidayet vermez, demiyorum. Yüce Allah onların niyetlerini ve amellerini en iyi bilendir. Eğer ben böyle bir iddiada bulunursam Allah'ın azabını hak eden zalimlerden olurum.
Tafsyrai arabų kalba:
قَالُواْ يَٰنُوحُ قَدۡ جَٰدَلۡتَنَا فَأَكۡثَرۡتَ جِدَٰلَنَا فَأۡتِنَا بِمَا تَعِدُنَآ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ
İnatla ısrar ederek ve büyüklenerek şöyle dediler: "Ey Nuh! Bizimle mücadele ve münazara ettin. Bizimle olan mücadeleni ve münazaranı çokça yaptın. Eğer iddiasında doğru olanlardan isen, kendisiyle bizi tehdit ettiğin o azabı bize getir."
Tafsyrai arabų kalba:
قَالَ إِنَّمَا يَأۡتِيكُم بِهِ ٱللَّهُ إِن شَآءَ وَمَآ أَنتُم بِمُعۡجِزِينَ
Nuh -aleyhisselam- onlara şöyle dedi: "Ben, azabı size getiremem, azabı size dilerse ancak Allah getirir. Eğer size azap etmek isterse siz Allah'ın azabından kaçmaya güç yetiremezsiniz."
Tafsyrai arabų kalba:
وَلَا يَنفَعُكُمۡ نُصۡحِيٓ إِنۡ أَرَدتُّ أَنۡ أَنصَحَ لَكُمۡ إِن كَانَ ٱللَّهُ يُرِيدُ أَن يُغۡوِيَكُمۡۚ هُوَ رَبُّكُمۡ وَإِلَيۡهِ تُرۡجَعُونَ
Eğer Allah Teâlâ inadınız sebebi ile sizi dosdoğru yoldan saptırmak istemiş ve sizi hidayet üzere olmakta yardımsız bırakmış ise benim öğüt vermem ve hatırlatmada bulunmam size bir fayda vermez. Sizin Rabbiniz O'dur ve sizin bu durumunuzun sahibi O'dur. O; dilerse sizi saptırır. Sizler, kıyamet günü sadece O'na döndürüleceksiniz. Amellerinize karşılık size hak ettiğiniz karşılığı verecektir.
Tafsyrai arabų kalba:
أَمۡ يَقُولُونَ ٱفۡتَرَىٰهُۖ قُلۡ إِنِ ٱفۡتَرَيۡتُهُۥ فَعَلَيَّ إِجۡرَامِي وَأَنَا۠ بَرِيٓءٞ مِّمَّا تُجۡرِمُونَ
Nuh -aleyhisselam-'ın kavminin inkâr etmesinin sebebi, Nuh -aleyhisselam-'ın getirmiş olduğu bu dini Allah adına (Nuh -aleyhisselam-'ın) kendisinin uydurduğunu iddia etmeleriydi. (Yüce Allah şöyle buyurdu:) -Ey Peygamber!- Onlara de ki: Eğer bunu ben uydurmuş isem bunun günahı ve cezası sadece banadır. Ben de sizin, yalanlamanızın günahından hiç bir şey yüklenmem. Ve ben, sizin yaptıklarınızdan tamamen uzağım.
Tafsyrai arabų kalba:
وَأُوحِيَ إِلَىٰ نُوحٍ أَنَّهُۥ لَن يُؤۡمِنَ مِن قَوۡمِكَ إِلَّا مَن قَدۡ ءَامَنَ فَلَا تَبۡتَئِسۡ بِمَا كَانُواْ يَفۡعَلُونَ
Allah Teâlâ, Nuh -aleyhisselam-'a şöyle vahyetti: Ey Nuh! Kavminden şimdiye kadar iman etmiş olanlardan başkası artık (sana) asla iman etmeyecek. -Ey Nuh!- Bu uzun müddet boyunca seni yalanlamalarından ve seninle alay etmelerinden dolayı sakın üzülme!
Tafsyrai arabų kalba:
وَٱصۡنَعِ ٱلۡفُلۡكَ بِأَعۡيُنِنَا وَوَحۡيِنَا وَلَا تُخَٰطِبۡنِي فِي ٱلَّذِينَ ظَلَمُوٓاْ إِنَّهُم مُّغۡرَقُونَ
Gemiyi, bizim gözetimimiz ve korumamızda onu nasıl yapacağını sana öğrettiğimize dair bizden bir vahiy ile yap. İnkâr ederek kendi nefislerine zulmeden kimselere mühlet istemek için beni muhatap alma! Muhakkak ki onlar, küfür üzerinde ısrar etmelerine karşılık bir ceza olarak -kaçınılmaz olan- tufan ile boğulacaklardır.
Tafsyrai arabų kalba:
Šiame puslapyje pateiktų ajų nauda:
• عفة الداعية إلى الله وأنه يرجو منه الثواب وحده.
Davetçi kimsenin ahlakı beyan edilmiştir ki, davetçi sevabını (karşılığını) sadece Allah'tan bekler.

• حرمة طرد فقراء المؤمنين، ووجوب إكرامهم واحترامهم.
Fakir olan Mümin kimselerin kovulmasının haram olduğu ve onlara ikramda bulunup değer vermenin gerekli olduğu beyan edilmiştir.

• استئثار الله تعالى وحده بعلم الغيب.
Allah Teâlâ gayb ilmini sadece kendisine ayırmıştır.

• مشروعية جدال الكفار ومناظرتهم.
Kâfirler ile münazara etmenin ve tartışmanın meşruluğu beyan edilmiştir.

وَيَصۡنَعُ ٱلۡفُلۡكَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيۡهِ مَلَأٞ مِّن قَوۡمِهِۦ سَخِرُواْ مِنۡهُۚ قَالَ إِن تَسۡخَرُواْ مِنَّا فَإِنَّا نَسۡخَرُ مِنكُمۡ كَمَا تَسۡخَرُونَ
Nuh -aleyhisselam-, Rabbinin emrine uyup gemiyi yapmaya başladı. Kavminin büyükleri ve efendileri Nuh -aleyhisselam-'a her uğradıklarında suyun ve nehirlerin olmadığı bir yerde gemiyi inşa ettiği için onunla alay ettiler. Onların alay etmeleri tekrarlanınca Nuh -aleyhisselam- onlara şöyle dedi: Ey İnsanlar! Gemiyi inşa ettiğimiz için siz bugün bizimle alay edin! Muhakkak ki bizler de cahilliğinizin sizi götüreceği boğulma gerçekleşince sizlerle alay edeceğiz.
Tafsyrai arabų kalba:
فَسَوۡفَ تَعۡلَمُونَ مَن يَأۡتِيهِ عَذَابٞ يُخۡزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيۡهِ عَذَابٞ مُّقِيمٌ
Dünyada alçaltıcı azabın kime geleceğini ve kıyamet günü kesilmeyen ve devamlı olan azabın kime ineceğini bileceksiniz.
Tafsyrai arabų kalba:
حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءَ أَمۡرُنَا وَفَارَ ٱلتَّنُّورُ قُلۡنَا ٱحۡمِلۡ فِيهَا مِن كُلّٖ زَوۡجَيۡنِ ٱثۡنَيۡنِ وَأَهۡلَكَ إِلَّا مَن سَبَقَ عَلَيۡهِ ٱلۡقَوۡلُ وَمَنۡ ءَامَنَۚ وَمَآ ءَامَنَ مَعَهُۥٓ إِلَّا قَلِيلٞ
Nuh -aleyhisselam- Allah'ın kendisine emrettiği gemi inşa etme işini bitirmiş, onlara helak olacaklarına dair emrimiz gelmiş ve tufanın başladığını haber vermek için onların içerisinde ekmek yaptıkları tandırdan sular kaynamaya başlamıştı. Biz, Nuh -aleyhisselam-'a, dişi ve erkek olmak üzere yeryüzündeki hayvanlardan her cinsten bir çifti ve iman etmemeleri sebebiyle haklarında boğulacakları hükmü verilenler hariç ehlini ve iman edenleri almasını söyledik. Nuh-aleyhisselam- Allah'a iman etmeleri için uzun bir süre davet etmesine rağmen onlardan sadece az bir topluluk iman etti.
Tafsyrai arabų kalba:
۞ وَقَالَ ٱرۡكَبُواْ فِيهَا بِسۡمِ ٱللَّهِ مَجۡر۪ىٰهَا وَمُرۡسَىٰهَآۚ إِنَّ رَبِّي لَغَفُورٞ رَّحِيمٞ
Nuh -aleyhisselam- ehlinden ve kavminden iman edenlere şöyle dedi: Gemiye binin. Onun yüzüp gitmesi de durması da Allah'ın adıyladır. Rabbim,günahlarından tövbe eden kullarının günahlarını bağışlayandır. Onlara karşı çok merhametlidir. Müminleri helak olmaktan kurtarması da O'nun rahmetindendir.
Tafsyrai arabų kalba:
وَهِيَ تَجۡرِي بِهِمۡ فِي مَوۡجٖ كَٱلۡجِبَالِ وَنَادَىٰ نُوحٌ ٱبۡنَهُۥ وَكَانَ فِي مَعۡزِلٖ يَٰبُنَيَّ ٱرۡكَب مَّعَنَا وَلَا تَكُن مَّعَ ٱلۡكَٰفِرِينَ
Gemi, içinde bulunan insanlar ve diğer canlılar ile birlikte dağlar gibi büyük dalgaların arasında yüzüyordu. Babalık duygusu ile Nuh -aleyhisselam- kavminden ve babasından ayrı tek başına bir yerde duran kafir oğluna seslenerek şöyle dedi: Ey oğlum! Boğulmaktan kurtulmak için bizimle birlikte gemiye bin ve sakın kafirlerle beraber olma! Yoksa, onlara isabet ettiği gibi boğularak helak olma sana da isabet eder.
Tafsyrai arabų kalba:
قَالَ سَـَٔاوِيٓ إِلَىٰ جَبَلٖ يَعۡصِمُنِي مِنَ ٱلۡمَآءِۚ قَالَ لَا عَاصِمَ ٱلۡيَوۡمَ مِنۡ أَمۡرِ ٱللَّهِ إِلَّا مَن رَّحِمَۚ وَحَالَ بَيۡنَهُمَا ٱلۡمَوۡجُ فَكَانَ مِنَ ٱلۡمُغۡرَقِينَ
Nuh -aleyhisselam-'ın oğlu Nuh -aleyhisselam-'a şöyle dedi: Ben, suyun bana ulaşmasını engellemek için yüksek bir dağa sığınacağım. Bunun üzerine Nuh -aleyhisselam- oğluna şöyle dedi: Bugün, Allah Teâlâ'nın, tufan ve boğulma ile gerçekleşecek olan azabına engel olacak yoktur. Ancak rahmeti ile kullarından dilediğine merhamet eden Allah Subhânehu ve Teâlâ boğulmaya mani olabilir. Ardından dalga, Nuh -aleyhisselam- ile kafir oğlunun arasını ayırdı ve oğlu, kafir olması sebebi ile tufanda boğulanlardan oldu.
Tafsyrai arabų kalba:
وَقِيلَ يَٰٓأَرۡضُ ٱبۡلَعِي مَآءَكِ وَيَٰسَمَآءُ أَقۡلِعِي وَغِيضَ ٱلۡمَآءُ وَقُضِيَ ٱلۡأَمۡرُ وَٱسۡتَوَتۡ عَلَى ٱلۡجُودِيِّۖ وَقِيلَ بُعۡدٗا لِّلۡقَوۡمِ ٱلظَّٰلِمِينَ
Tufanın sona ermesinden sonra Allah Teâlâ yeryüzüne şöyle buyurdu: Ey yeryüzü! Üzerinde bulunan tufanın suyunu iç. Sonra semaya şöyle buyurdu: Ey sema! (Yağmuru) Tut! Yağmur gönderme! Böylece yeryüzü kuruyuncaya kadar su eksildi. Yüce Allah kâfirleri helak etti. Gemi, Cûdî dağı üzerinde durdu ve şöyle denildi: (Allah'ın rahmetinden) Uzaklık, helak ve hüsran, inkâr ile Allah'ın sınırlarını aşan kavim için olsun.''
Tafsyrai arabų kalba:
وَنَادَىٰ نُوحٞ رَّبَّهُۥ فَقَالَ رَبِّ إِنَّ ٱبۡنِي مِنۡ أَهۡلِي وَإِنَّ وَعۡدَكَ ٱلۡحَقُّ وَأَنتَ أَحۡكَمُ ٱلۡحَٰكِمِينَ
Nuh -aleyhisselam- yardımına sığınarak Rabbine şöyle nida etti: Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum, bana ailemden kurtulacağına dair söz verdiklerindendir. Şüphesiz senin vaadin, dönmenin olmadığı doğru bir vaattir. Ve sen, hükmedenlerin en adili ve en en iyi bilenisin.
Tafsyrai arabų kalba:
Šiame puslapyje pateiktų ajų nauda:
• بيان عادة المشركين في الاستهزاء والسخرية بالأنبياء وأتباعهم.
Müşriklerin, peygamberler ve peygamberlere tabi olan kimselerle alay etmedeki tavırları beyan edilmiştir.

• بيان سُنَّة الله في الناس وهي أن أكثرهم لا يؤمنون.
Yüce Allah'ın insanlar hakkındaki sünneti (kanunu) beyan edilmiştir. O da, insanların çoğunun iman etmemesidir.

• لا ملجأ من الله إلا إليه، ولا عاصم من أمره إلا هو سبحانه.
Allah'tan başka kendisine sığınılacak başka kimse yoktur. Yine O'nun emrinden O'ndan başka koruyacak yoktur.

قَالَ يَٰنُوحُ إِنَّهُۥ لَيۡسَ مِنۡ أَهۡلِكَۖ إِنَّهُۥ عَمَلٌ غَيۡرُ صَٰلِحٖۖ فَلَا تَسۡـَٔلۡنِ مَا لَيۡسَ لَكَ بِهِۦ عِلۡمٌۖ إِنِّيٓ أَعِظُكَ أَن تَكُونَ مِنَ ٱلۡجَٰهِلِينَ
Allah Teâlâ, Nuh -aleyhisselam-'a şöyle buyurdu: Ey Nuh! Senin kurtulmasını istediğin oğlun, benim sana kurtarmayı vadettiğim ehlinden değildir. Çünkü O, (senin oğlun) kâfirdir. Senin benden istediğin şey: sana ve senin makamında bulunan kimseye yakışan bir amel değildir. Hakkında ilminin olmadığı şeyi benden isteme! Ben, seni cahillerden olmaktan ve benim ilmime ve hikmetime muhalif olan şeyi benden istemenden sakındırırım.
Tafsyrai arabų kalba:
قَالَ رَبِّ إِنِّيٓ أَعُوذُ بِكَ أَنۡ أَسۡـَٔلَكَ مَا لَيۡسَ لِي بِهِۦ عِلۡمٞۖ وَإِلَّا تَغۡفِرۡ لِي وَتَرۡحَمۡنِيٓ أَكُن مِّنَ ٱلۡخَٰسِرِينَ
Nuh -aleyhisselam- şöyle dedi: "Rabbim! Ben, senden hakkında ilmimin olmadığı bir şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer benim günahlarımı bağışlamaz ve bana rahmetin ile merhamet etmezsen, ben ahiretteki nasibini heba eden ve bundan dolayı zarara uğrayan kimselerden olurum.
Tafsyrai arabų kalba:
قِيلَ يَٰنُوحُ ٱهۡبِطۡ بِسَلَٰمٖ مِّنَّا وَبَرَكَٰتٍ عَلَيۡكَ وَعَلَىٰٓ أُمَمٖ مِّمَّن مَّعَكَۚ وَأُمَمٞ سَنُمَتِّعُهُمۡ ثُمَّ يَمَسُّهُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٞ
Allah Teâlâ, Nuh -aleyhisselam-'a şöyle buyurdu: Ey Nuh! Gemiden yeryüzüne selametle ve güven içerisinde, Allah tarafından sana verilen bol nimetler ile in. Zira bu nimetler gemide seninle birlikte olan iman edenler ve onların ardından gelen zürriyetleri içindir. Bu kimselerin zürriyetlerinden kâfir topluluklar da çıkacaktır. Onları, dünya hayatında faydalandırıp kendileri ile yaşayacakları şeyleri onlara vereceğiz. Sonra da bizden ahirette elem verici bir azap onlara erişecektir.
Tafsyrai arabų kalba:
تِلۡكَ مِنۡ أَنۢبَآءِ ٱلۡغَيۡبِ نُوحِيهَآ إِلَيۡكَۖ مَا كُنتَ تَعۡلَمُهَآ أَنتَ وَلَا قَوۡمُكَ مِن قَبۡلِ هَٰذَاۖ فَٱصۡبِرۡۖ إِنَّ ٱلۡعَٰقِبَةَ لِلۡمُتَّقِينَ
Nuh -aleyhisselam-'ın bu kıssası gaybî haberlerdendir. -Ey Peygamber!- Sana vahyettiğimiz bu vahiyden önce ne sen ve ne de kavmin bu kıssayı bilmiyordunuz. Tıpkı Nuh -aleyhisselam-'ın sabrettiği gibi sen de kavminin eziyetlerine ve yalanlamalarına karşı sabret. Yardım ve zafer (üstünlük), Allah'ın emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınanlar içindir.
Tafsyrai arabų kalba:
وَإِلَىٰ عَادٍ أَخَاهُمۡ هُودٗاۚ قَالَ يَٰقَوۡمِ ٱعۡبُدُواْ ٱللَّهَ مَا لَكُم مِّنۡ إِلَٰهٍ غَيۡرُهُۥٓۖ إِنۡ أَنتُمۡ إِلَّا مُفۡتَرُونَ
Âd Kavmi'ne ise kardeşleri Hûd -aleyhisselam-'ı gönderdik. O, kavmine şöyle dedi: Ey Kavmim! Yalnızca Allah'a ibadet edin. Ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Sizin ibadete layık olan Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'dan başka hak ilahınız yoktur. Ve sizler, O'nun ortağı olduğu iddiasında bulunarak sadece yalan söylüyorsunuz.
Tafsyrai arabų kalba:
يَٰقَوۡمِ لَآ أَسۡـَٔلُكُمۡ عَلَيۡهِ أَجۡرًاۖ إِنۡ أَجۡرِيَ إِلَّا عَلَى ٱلَّذِي فَطَرَنِيٓۚ أَفَلَا تَعۡقِلُونَ
Ey kavmim! Ben, Rabbimden size tebliğ etmiş olduğum ve sizleri kendisine davet ettiğim şey için sizden bir karşılık istemiyorum. Benim sevabım/ecrim ancak beni yaratan Allah'a aittir. Sizler, bunu akıl etmiyor ve benim sizi davet ettiğim şeye icabet etmiyor musunuz?
Tafsyrai arabų kalba:
وَيَٰقَوۡمِ ٱسۡتَغۡفِرُواْ رَبَّكُمۡ ثُمَّ تُوبُوٓاْ إِلَيۡهِ يُرۡسِلِ ٱلسَّمَآءَ عَلَيۡكُم مِّدۡرَارٗا وَيَزِدۡكُمۡ قُوَّةً إِلَىٰ قُوَّتِكُمۡ وَلَا تَتَوَلَّوۡاْ مُجۡرِمِينَ
Ey Kavmim! Allah'tan bağışlanma dileyin. Sonra günahlarınızdan dolayı O'na tövbe edin ki; -bu günahların en büyüğü şirktir- O (Allah Teâlâ), çok yağmur indirerek size bunun karşılığını versin ve zürriyetinize zürriyet ve malınıza mal katarak sizin izzetinizi artırsın. Sizi, kendisine davet ettiğim şeyden yüz çevirmeyin ve sakın benim davetimden yüz çevirip Allah'ı inkâr ederek ve getirdiğim şeyi yalanlayarak günahkârlardan olmayın.
Tafsyrai arabų kalba:
قَالُواْ يَٰهُودُ مَا جِئۡتَنَا بِبَيِّنَةٖ وَمَا نَحۡنُ بِتَارِكِيٓ ءَالِهَتِنَا عَن قَوۡلِكَ وَمَا نَحۡنُ لَكَ بِمُؤۡمِنِينَ
Kavmi şöyle dedi: Ey Hûd! Bizi sana iman edenlerden kılacak açık deliller ile gelmedin. Senin delilden yoksun sözlerin sebebi ile ilahlarımıza ibadet etmeyi terk edecek değiliz. Ve senin peygamber olduğunu iddia etmene de inanacak değiliz.
Tafsyrai arabų kalba:
Šiame puslapyje pateiktų ajų nauda:
• لا يملك الأنبياء الشفاعة لمن كفر بالله حتى لو كانوا أبناءهم.
Çocukları dahi olsa peygamberler, Allah'ı inkâr eden kimselere şefaat edemezler.

• عفة الداعية وتنزهه عما في أيدي الناس أقرب للقبول منه.
Davetçinin nezih olması ve insanların sahip olduğu şeylerden uzak durması yaptığı davetin kabul edilmesine daha uygundur.

• فضل الاستغفار والتوبة، وأنهما سبب إنزال المطر وزيادة الذرية والأموال.
İstiğfar edip tövbe etmenin fazileti beyan edilmiştir. Bu ikisi, yağmurun yağmasının, neslin ve malın çoğalmasının sebebidir.

إِن نَّقُولُ إِلَّا ٱعۡتَرَىٰكَ بَعۡضُ ءَالِهَتِنَا بِسُوٓءٖۗ قَالَ إِنِّيٓ أُشۡهِدُ ٱللَّهَ وَٱشۡهَدُوٓاْ أَنِّي بَرِيٓءٞ مِّمَّا تُشۡرِكُونَ
54-55- "Bizi ilahlara ibadet etmekten nehyetmen sebebiyle biz ancak, bazı ilahlarımızın sana delilik isabet ettirdiğini söyleriz", dediler. Hûd -aleyhisselam- ise onlara şöyle cevap verdi: "Ben, Allah'ı şahit tutuyorum; siz de şahit olun ki ben sizin Allah'tan gayrı ibadet edip kendilerini Allah'a ortak koştuğunuz ilahlarınızdan uzağım. Siz ve bana delilik isabet ettirdiklerini iddia ettiğiniz ilahlarınız bana tuzak kurun. Sonra da bana mühlet de vermeyin.''
Tafsyrai arabų kalba:
مِن دُونِهِۦۖ فَكِيدُونِي جَمِيعٗا ثُمَّ لَا تُنظِرُونِ
54-55- "Bizi ilahlara ibadet etmekten nehyetmen sebebiyle biz ancak, bazı ilahlarımızın sana delilik isabet ettirdiğini söyleriz", dediler. Hûd -aleyhisselam- ise onlara şöyle cevap verdi: "Ben, Allah'ı şahit tutuyorum; siz de şahit olun ki ben sizin Allah'tan gayrı ibadet edip kendilerini Allah'a ortak koştuğunuz ilahlarınızdan uzağım. Siz ve bana delilik isabet ettirdiklerini iddia ettiğiniz ilahlarınız bana tuzak kurun. Sonra da bana mühlet de vermeyin.''
Tafsyrai arabų kalba:
إِنِّي تَوَكَّلۡتُ عَلَى ٱللَّهِ رَبِّي وَرَبِّكُمۚ مَّا مِن دَآبَّةٍ إِلَّا هُوَ ءَاخِذُۢ بِنَاصِيَتِهَآۚ إِنَّ رَبِّي عَلَىٰ صِرَٰطٖ مُّسۡتَقِيمٖ
Muhakkak ki ben, sadece Allah'a tevekkül ettim ve işimde sadece O'na dayandım. O, benim de Rabbim sizin de Rabbinizdir. Yeryüzü üzerinde hareket eden herhangi bir canlı olmasın ki o, Allah'a boyun eğmemiş olsun ve Allah'ın hükmünün ve mülkünün altında olmasın. O, ona dilediği gibi yol verir. Muhakkak ki benim Rabbim hak ve adalet üzerinedir. O, sizin benim üzerime güç sahibi olmanıza izin vermeyecektir. Çünkü ben hak üzereyim sizler ise batıl üzerinesiniz.
Tafsyrai arabų kalba:
فَإِن تَوَلَّوۡاْ فَقَدۡ أَبۡلَغۡتُكُم مَّآ أُرۡسِلۡتُ بِهِۦٓ إِلَيۡكُمۡۚ وَيَسۡتَخۡلِفُ رَبِّي قَوۡمًا غَيۡرَكُمۡ وَلَا تَضُرُّونَهُۥ شَيۡـًٔاۚ إِنَّ رَبِّي عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٍ حَفِيظٞ
Eğer benim getirdiğim şeyden yüz çevirip dönecek olursanız, bu durumda bana düşen sadece size tebliğde bulunmaktır. Ben, Allah'ın beni tebliğ etmekle gönderdiği şeyi size tebliğ ettim. Rabbim bunları size tebliğ etmemi emretti. Böylece sizin üzerinize hüccet ikame olunmuş oldu. (Getirmiş olduklarımdan yüz çevirmeniz sebebi ile) Rabbim sizi helak edecek ve sizin yerinize başka bir topluluk getirecektir. Sizler, yalanlamanız ve inkâr etmeniz sebebiyle hiçbir şekilde Allah'a küçük ya da büyük bir zarar veremezsiniz. Çünkü Rabbim kullarından müstağnidir. Muhakkak ki benim Rabbim her şeyi hakkıyla gözetleyendir ve O, sizin bana kurmuş olduğunuz tuzaklara karşı beni koruyandır.
Tafsyrai arabų kalba:
وَلَمَّا جَآءَ أَمۡرُنَا نَجَّيۡنَا هُودٗا وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ مَعَهُۥ بِرَحۡمَةٖ مِّنَّا وَنَجَّيۡنَٰهُم مِّنۡ عَذَابٍ غَلِيظٖ
Onları helak edeceğimize dair emrimiz gelince Hûd'u ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan kendilerine ulaşan bir rahmet ile kurtardık. Onları, (Hûd'un) kâfir kavmini azaplandırdığımız o şiddetli azaptan kurtardık.
Tafsyrai arabų kalba:
وَتِلۡكَ عَادٞۖ جَحَدُواْ بِـَٔايَٰتِ رَبِّهِمۡ وَعَصَوۡاْ رُسُلَهُۥ وَٱتَّبَعُوٓاْ أَمۡرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَنِيدٖ
İşte o Âd Kavmi! Rableri olan Allah'ın ayetlerini inkâr ettiler. Peygamberleri Hûd -aleyhisselam-'a karşı isyan ettiler ve hak karşısında büyüklenen, azgınlık yapıp hakkı kabul etmeyen ve boyun eğmeyen her zalime uydular.
Tafsyrai arabų kalba:
وَأُتۡبِعُواْ فِي هَٰذِهِ ٱلدُّنۡيَا لَعۡنَةٗ وَيَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِۗ أَلَآ إِنَّ عَادٗا كَفَرُواْ رَبَّهُمۡۗ أَلَا بُعۡدٗا لِّعَادٖ قَوۡمِ هُودٖ
Bu dünya hayatında onlara alçaklık ve Allah'ın rahmetinden uzaklaştırılmak vardır. Kıyamet günü ise Allah'ın rahmetinden uzak olacaklardır. Bu onların, Allah Teâlâ'yı inkâr etmeleri sebebiyledir. Böylece Allah onları her türlü hayırdan uzak edip onları her türlü şerre yakınlaştırmıştır.
Tafsyrai arabų kalba:
۞ وَإِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمۡ صَٰلِحٗاۚ قَالَ يَٰقَوۡمِ ٱعۡبُدُواْ ٱللَّهَ مَا لَكُم مِّنۡ إِلَٰهٍ غَيۡرُهُۥۖ هُوَ أَنشَأَكُم مِّنَ ٱلۡأَرۡضِ وَٱسۡتَعۡمَرَكُمۡ فِيهَا فَٱسۡتَغۡفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُوٓاْ إِلَيۡهِۚ إِنَّ رَبِّي قَرِيبٞ مُّجِيبٞ
Semud kavmine ise Salih -aleyhisselam'-ı göndermiştik. O, kavmine şöyle demişti: "Ey kavmim! İbadeti hak eden ve kendisinden başka ibadete layık hiçbir ilah bulunmayan Allah'tan başka ilahınız yoktur. Babanız Âdem'i topraktan yaratarak sizi o yerden yaratan ve sizi yeryüzünü imar edenler kılan O'dur. Bu itibarla O'ndan mağfiret dileyin; sonra da taatte bulunup günahlardan sakınarak O'na dönün. Rabbim, şüphesiz ibadeti O'na has kılan kuluna çok yakındır ve onun duasını kabul edendir.''
Tafsyrai arabų kalba:
قَالُواْ يَٰصَٰلِحُ قَدۡ كُنتَ فِينَا مَرۡجُوّٗا قَبۡلَ هَٰذَآۖ أَتَنۡهَىٰنَآ أَن نَّعۡبُدَ مَا يَعۡبُدُ ءَابَآؤُنَا وَإِنَّنَا لَفِي شَكّٖ مِّمَّا تَدۡعُونَآ إِلَيۡهِ مُرِيبٖ
Kavmi O'na şöyle dedi: Ey Salih! Bu davetinden önce sen, bizim aramızda yüce bir makama sahip bir kimseydin. Bizler senin, akıllı ve öğüt veren bir kimse olmanı temenni ederdik. -Ey Salih!- Sen, bizi, atalarımızın ibadet ettiklerine ibadet etmekten yasaklıyor musun? Doğrusu biz, sadece Allah'a ibadet etmek hususunda şüphe içindeyiz. Bu şüphe bizi seni Allah hakkında yalan uydurmakla itham eder kılmıştır.
Tafsyrai arabų kalba:
Šiame puslapyje pateiktų ajų nauda:
• من وسائل المشركين في التنفير من الرسل الاتهام بخفة العقل والجنون.
Müşriklerin peygamberlerden nefret ettirme yöntemlerinden biri de peygamberleri akıl azlığıyla ve delilik ile itham etmeleridir.

• ضعف المشركين في كيدهم وعدائهم، فهم خاضعون لله مقهورون تحت أمره وسلطانه.
Müşriklerin tuzaklarının ve düşmanlıklarının zayıf olduğu beyan edilmiştir. Müşrikler, Allah'ın emirleri karşısında boyun eğmiş ve O'nun gücü ve otoritesi karşısında söz sahibi değildir.

• أدلة الربوبية من الخلق والإنشاء مقتضية لتوحيد الألوهية وترك ما سوى الله.
Rububiyet tevhidinin (Allah'ı, fiillerinde birlemenin) delillerinden olan yaratma ve oluşturma; uluhiyet tevhidini (Allah'ı ibadetlerimizde birlemeyi) ve (ibadette) Allah'ın dışındakileri terk etmeyi gerekli kılar.

قَالَ يَٰقَوۡمِ أَرَءَيۡتُمۡ إِن كُنتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٖ مِّن رَّبِّي وَءَاتَىٰنِي مِنۡهُ رَحۡمَةٗ فَمَن يَنصُرُنِي مِنَ ٱللَّهِ إِنۡ عَصَيۡتُهُۥۖ فَمَا تَزِيدُونَنِي غَيۡرَ تَخۡسِيرٖ
Salih -aleyhisselam kavmine cevap olarak şöyle dedi: Ey Kavmim! Eğer ben Rabbimden (verilen) apaçık bir delil üzerinde isem ve O, bana kendinden bir rahmet vermişse ki, o peygamberliktir, buna ne dersiniz? Bu durum karşısında eğer ben, O'nun bana emrettiklerini tebliğ etmeyi terk ederek O'na asi olursam beni Allah'tan ve O'nun cezalandırmasından kim koruyabilir? O zaman sizler bana Rabbimin rızasından uzaklaştırmak ve saptırmaktan başka bir şey katamazsınız.
Tafsyrai arabų kalba:
وَيَٰقَوۡمِ هَٰذِهِۦ نَاقَةُ ٱللَّهِ لَكُمۡ ءَايَةٗۖ فَذَرُوهَا تَأۡكُلۡ فِيٓ أَرۡضِ ٱللَّهِۖ وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوٓءٖ فَيَأۡخُذَكُمۡ عَذَابٞ قَرِيبٞ
Ey Kavmim! İşte bu; benim doğru olduğuma işaret olarak Allah'ın (gönderdiği) dişi devesidir. Onu bırakın da Allah'ın arzında dolaşsın. Sakın ona bir kötülük dokundurmaya kalkmayın. Aksi halde onu kestiğiniz vakit yakın bir zamanda azap sizi yakalar.
Tafsyrai arabų kalba:
فَعَقَرُوهَا فَقَالَ تَمَتَّعُواْ فِي دَارِكُمۡ ثَلَٰثَةَ أَيَّامٖۖ ذَٰلِكَ وَعۡدٌ غَيۡرُ مَكۡذُوبٖ
Yalanlamada ileri giderek deveyi kestiler. Salih -aleyhisselam- onlara şöyle dedi: Deveyi kestikten sonra (helak edilmeden önce) size verilen süre üç gündür. Sonra da Allah'ın azabı size gelir. Bundan sonra O'nun azabının gelmesi vadedilmiştir, kaçınılmaz ve yalan olmayan doğru bir sözdür.
Tafsyrai arabų kalba:
فَلَمَّا جَآءَ أَمۡرُنَا نَجَّيۡنَا صَٰلِحٗا وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ مَعَهُۥ بِرَحۡمَةٖ مِّنَّا وَمِنۡ خِزۡيِ يَوۡمِئِذٍۚ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ ٱلۡقَوِيُّ ٱلۡعَزِيزُ
Onların helak olacağına dair emrimiz gelince, Salih'i ve onunla beraber iman edenleri, bizden bir rahmet olarak (azaptan) ve o günün zilletinden kurtardık. -Ey Peygamber!- Şüphesiz senin Rabbin hiç kimsenin kendisine üstün gelemeyeceği şekilde yücedir, kuvvetlidir. Bundan dolayı O, yalanlayan ümmetleri helak etmiştir.
Tafsyrai arabų kalba:
وَأَخَذَ ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ ٱلصَّيۡحَةُ فَأَصۡبَحُواْ فِي دِيَٰرِهِمۡ جَٰثِمِينَ
Semud kavmini helak edici şiddetli bir ses yakalayıverdi de bu sesin şiddeti sebebi ile öldüler ve yüzüstü düştüler. Yüzleri toprağa yapışıverdi.
Tafsyrai arabų kalba:
كَأَن لَّمۡ يَغۡنَوۡاْ فِيهَآۗ أَلَآ إِنَّ ثَمُودَاْ كَفَرُواْ رَبَّهُمۡۗ أَلَا بُعۡدٗا لِّثَمُودَ
Sanki onlar, daha önce beldelerinde nimet ve bolluk içinde oldukları bir hayat ile ikamet etmemişlerdi. Bilesiniz ki, Semûd kavmi Rablerini inkâr ettiler. Onlar, daimî olarak Allah'ın rahmetinden uzaklaştırılmışlardır.
Tafsyrai arabų kalba:
وَلَقَدۡ جَآءَتۡ رُسُلُنَآ إِبۡرَٰهِيمَ بِٱلۡبُشۡرَىٰ قَالُواْ سَلَٰمٗاۖ قَالَ سَلَٰمٞۖ فَمَا لَبِثَ أَن جَآءَ بِعِجۡلٍ حَنِيذٖ
Melekler, adam kılığında İbrahim -aleyhisselam-'a gelmişlerdi. O'nu ve hanımını, önce İshak -aleyhisselam- ile, sonra da Yakup -aleyhisselam- ile müjdeleyerek: "Selam!" demişler, İbrahim -aleyhisselam- da buna karşılık olarak onlara: "Selam!" demiş ve onları insan zannederek hemen hızlıca gidip onlara ızgarada kızartılmış bir buzağı (eti) getirmişti.
Tafsyrai arabų kalba:
فَلَمَّا رَءَآ أَيۡدِيَهُمۡ لَا تَصِلُ إِلَيۡهِ نَكِرَهُمۡ وَأَوۡجَسَ مِنۡهُمۡ خِيفَةٗۚ قَالُواْ لَا تَخَفۡ إِنَّآ أُرۡسِلۡنَآ إِلَىٰ قَوۡمِ لُوطٖ
İbrahim -aleyhisselam- onların ellerinin kızartılmış buzağıya doğru uzanmadığını ve ondan yemediklerini görünce bunu yadırgadı ve içinde bundan dolayı korktuğunu gizledi. Melekler, İbrahim'in kendilerinden korktuğunu görünce şöyle dediler: Bizden korkma! Yüce Allah, bizleri, kendilerini azap (helak) etmemiz için Lût kavmine gönderdi.
Tafsyrai arabų kalba:
وَٱمۡرَأَتُهُۥ قَآئِمَةٞ فَضَحِكَتۡ فَبَشَّرۡنَٰهَا بِإِسۡحَٰقَ وَمِن وَرَآءِ إِسۡحَٰقَ يَعۡقُوبَ
İbrahim -aleyhisselam-'ın karısı Sâre ayakta duruyordu ve biz ona, kendisini sevindirecek olan şeyi; İshak'ı doğuracağını, Yakup'un ise İshak'ın oğlu olacağını haber verdik. O, işittikleri ile müjdelendi, bundan dolayı güldü.
Tafsyrai arabų kalba:
Šiame puslapyje pateiktų ajų nauda:
• عناد واستكبار المشركين حيث لم يؤمنوا بآية صالح عليه السلام وهي من أعظم الآيات.
Müşrikler, inatları ve büyüklenmeleri sebebiyle, Salih -aleyhissselam-'ın getirdiği büyük mucizelerden olan bu mucizeye iman etmemişlerdir.

• استحباب تبشير المؤمن بما هو خير له.
Mümin kimseye onun için hayırlı olan şeylerin müjde verilmesinin güzel olduğu beyan edilmiştir.

• مشروعية السلام لمن دخل على غيره، ووجوب الرد.
Bir kişinin bir başka birinin yanına girdiğinde selam vermesinin meşruluğu ve selam verilen kimsenin ise selamı almasının farz olduğu beyan edilmiştir.

• وجوب إكرام الضيف.
Misafire ikram etmenin gerekliliği beyan edilmiştir.

قَالَتۡ يَٰوَيۡلَتَىٰٓ ءَأَلِدُ وَأَنَا۠ عَجُوزٞ وَهَٰذَا بَعۡلِي شَيۡخًاۖ إِنَّ هَٰذَا لَشَيۡءٌ عَجِيبٞ
Melekler kendisini bu müjde ile müjdeleyince Sâre şaşırmış bir şekilde şöyle dedi: Ben doğurmaktan ümidini kesmiş yaşlı bir kadın iken ve kocam da yaşlılık çağına girmiş iken nasıl doğurabilirim? Şüphesiz bu halde iken çocuk sahibi olmak; normal olarak gerçekleşmeyen ve şaşılacak bir şeydir.
Tafsyrai arabų kalba:
قَالُوٓاْ أَتَعۡجَبِينَ مِنۡ أَمۡرِ ٱللَّهِۖ رَحۡمَتُ ٱللَّهِ وَبَرَكَٰتُهُۥ عَلَيۡكُمۡ أَهۡلَ ٱلۡبَيۡتِۚ إِنَّهُۥ حَمِيدٞ مَّجِيدٞ
Sâre, müjdelendiği şeyden dolayı şaşırınca melekler ona şöyle dedi: Allah'ın kaza ve kaderine şaşırıyor musun? Allah'ın bunun gibi şeyleri yapmaya kadir olduğu senin gibi bir kimseden gizli kalmış olamaz. -Ey İbrahim'in ev halkı!- Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizedir. Şüphesiz ki O, sıfatlarında ve fiillerinde övülmeye layıktır, övgü ve yücelik sahibidir.
Tafsyrai arabų kalba:
فَلَمَّا ذَهَبَ عَنۡ إِبۡرَٰهِيمَ ٱلرَّوۡعُ وَجَآءَتۡهُ ٱلۡبُشۡرَىٰ يُجَٰدِلُنَا فِي قَوۡمِ لُوطٍ
(Hazırladığı) yemeğinden misafirlerinin yememesi sebebi ile İbrahim -aleyhisselam-'a isabet eden korku onların melek olduklarını öğrendikten sonra gitti. O'na, İshak'ın doğacağına sonra da Yakup'un doğacağına dair mutluluk verici bir haber verildi. Bundan sonra İbrahim -aleyhisselam- Lût kavmi hakkında (Lût kavminden) azabın ertelenmesi, Lût -aleyhisselam- ve ehlini kurtarmaları ümidiyle bizim elçilerimizle tartışmaya başladı.
Tafsyrai arabų kalba:
إِنَّ إِبۡرَٰهِيمَ لَحَلِيمٌ أَوَّٰهٞ مُّنِيبٞ
İbrahim gerçekten yumuşak kalpli, cezanın ertelenmesini isteyen, Rabbine çokça yalvaran, çokça dua ve tövbe eden biri idi.
Tafsyrai arabų kalba:
يَٰٓإِبۡرَٰهِيمُ أَعۡرِضۡ عَنۡ هَٰذَآۖ إِنَّهُۥ قَدۡ جَآءَ أَمۡرُ رَبِّكَۖ وَإِنَّهُمۡ ءَاتِيهِمۡ عَذَابٌ غَيۡرُ مَرۡدُودٖ
Melekler dediler ki: Ey İbrahim! Lût kavmi hakkında bu tartışmadan vazgeç. Çünkü Rabbinin bu konuda onlar hakkında takdir ettiği azaba dair emri gelmiştir. Muhakkak ki, onlara duanın da tartışmanın da geri çeviremeyeceği büyük bir azap gelecektir.
Tafsyrai arabų kalba:
وَلَمَّا جَآءَتۡ رُسُلُنَا لُوطٗا سِيٓءَ بِهِمۡ وَضَاقَ بِهِمۡ ذَرۡعٗا وَقَالَ هَٰذَا يَوۡمٌ عَصِيبٞ
Melekler, Lût'a erkek şeklinde gelince onların bu şekilde gelişleri Lût -aleyhisselam-'ı üzdü. Kavminin erkekleri kadınları bırakarak erkeklere şehvetle yaklaşmaları sebebiyle erkek suretinde gelen (melekler) adına duyduğu korkudan dolayı içi daraldı ve kavminin, misafirlerine üstün geleceğini zannederek şöyle dedi: "Bu şiddetli/çetin bir gündür!"
Tafsyrai arabų kalba:
وَجَآءَهُۥ قَوۡمُهُۥ يُهۡرَعُونَ إِلَيۡهِ وَمِن قَبۡلُ كَانُواْ يَعۡمَلُونَ ٱلسَّيِّـَٔاتِۚ قَالَ يَٰقَوۡمِ هَٰٓؤُلَآءِ بَنَاتِي هُنَّ أَطۡهَرُ لَكُمۡۖ فَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَلَا تُخۡزُونِ فِي ضَيۡفِيٓۖ أَلَيۡسَ مِنكُمۡ رَجُلٞ رَّشِيدٞ
-Lût kavmi, daha önce de adetleri olduğu üzere kadınları bırakıp da şehvetle erkeklere yaklaştıkları gibi Lût -aleyhisselam-'ın misafirlerine de kötü bir fiilde bulunmak üzere hızlıca geldiler. Bunun üzerine Lût -aleyhisselam- kavmini savmak ve üzerinden sorumluluğu kaldırmak için kavmine şöyle dedi: İşte bunlar, benim kızlarım olan kadın topluluğu sizler onlarla evlenin! Onlarla evlenmek sizin için yapmış olduğunuz bu kötü davranıştan daha temizdir. Allah'tan korkun ve bu utanç verici fiil ile misafirlerime yaklaşmayın. -Ey Kavmim!- Sizin aranızda, sizi bu çirkin fiilden vazgeçirecek, buna engel olacak aklı başında bir adam yok mu?
Tafsyrai arabų kalba:
قَالُواْ لَقَدۡ عَلِمۡتَ مَا لَنَا فِي بَنَاتِكَ مِنۡ حَقّٖ وَإِنَّكَ لَتَعۡلَمُ مَا نُرِيدُ
Kavmi O'na şöyle dedi: Ey Lût! Bizlerin, senin kızlarına da, senin kavminin kadınlarına da ihtiyaç duymadığımızı kesinlikle bilmektesin. Muhakkak ki sen, bizim ne istediğimizi ve erkeklerden başka bir şey istemediğimizi de biliyorsun.
Tafsyrai arabų kalba:
قَالَ لَوۡ أَنَّ لِي بِكُمۡ قُوَّةً أَوۡ ءَاوِيٓ إِلَىٰ رُكۡنٖ شَدِيدٖ
-Lût şöyle dedi: Keşke size engel olabileceğim bir gücüm olsaydı yahut beni koruyan bir aşiretim olsaydı da sizinle misafirlerim arasını ayırabilseydim.
Tafsyrai arabų kalba:
قَالُواْ يَٰلُوطُ إِنَّا رُسُلُ رَبِّكَ لَن يَصِلُوٓاْ إِلَيۡكَۖ فَأَسۡرِ بِأَهۡلِكَ بِقِطۡعٖ مِّنَ ٱلَّيۡلِ وَلَا يَلۡتَفِتۡ مِنكُمۡ أَحَدٌ إِلَّا ٱمۡرَأَتَكَۖ إِنَّهُۥ مُصِيبُهَا مَآ أَصَابَهُمۡۚ إِنَّ مَوۡعِدَهُمُ ٱلصُّبۡحُۚ أَلَيۡسَ ٱلصُّبۡحُ بِقَرِيبٖ
Melekler, Lût -aleyhisselam-'a şöyle dediler: Ey Lût! Biz, Allah'ın göndermiş olduğu elçileriz. Kavmin, sana kötülükten bir şey ulaştıramaz. Eşin hariç, sen ve ailen gecenin karanlık bir saatinde beldenden çıkın. Sizden hiç kimse sakın arkasına dönüp bakmasın. Ancak senin eşin muhalefet ederek arkasına dönüp bakacaktır. Çünkü kavmine ulaşan azap ona da ulaşacaktır. Onların helakı için vaat olunan (helak) zamanı, sabah vaktidir. Ve vaat olunan bu vakit yakındır.
Tafsyrai arabų kalba:
Šiame puslapyje pateiktų ajų nauda:
• بيان فضل ومنزلة خليل الله إبراهيم عليه السلام، وأهل بيته.
Halilullah İbrahim -aleyhisselam-'ın ve ailesinin fazileti ve makamı beyan edilmiştir.

• مشروعية الجدال عمن يُرجى له الإيمان قبل الرفع إلى الحاكم.
Durumu yöneticiye iletilmeden önce iman etmesi umulan kimse ile tartışmanın meşruluğu beyan edilmiştir.

• بيان فظاعة وقبح عمل قوم لوط.
Lût kavminin yaptığı amelin çirkinliği ve kötülüğü beyan edilmiştir.

فَلَمَّا جَآءَ أَمۡرُنَا جَعَلۡنَا عَٰلِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمۡطَرۡنَا عَلَيۡهَا حِجَارَةٗ مِّن سِجِّيلٖ مَّنضُودٖ
Lût kavminin helak edileceğine dair emrimiz gelince onların şehirlerini yukarı kaldırarak altını üstüne çevirdik ve onların üzerine sıralı bir şekilde birbiri ardınca gelen katılaşmış taşlar yağdırdık.
Tafsyrai arabų kalba:
مُّسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَۖ وَمَا هِيَ مِنَ ٱلظَّٰلِمِينَ بِبَعِيدٖ
Bu taşlar, Allah tarafından özel bir işaret ile işaretlenmiş olan taşlardır. Bu taşlar, Kureyş'ten ve diğerlerinden olan zalimlerden uzak değildir. Aksine bu, onlara yakındır ve Allah Teâlâ, onların üzerine ne zaman indirmeyi takdir ederse o zaman iner.
Tafsyrai arabų kalba:
۞ وَإِلَىٰ مَدۡيَنَ أَخَاهُمۡ شُعَيۡبٗاۚ قَالَ يَٰقَوۡمِ ٱعۡبُدُواْ ٱللَّهَ مَا لَكُم مِّنۡ إِلَٰهٍ غَيۡرُهُۥۖ وَلَا تَنقُصُواْ ٱلۡمِكۡيَالَ وَٱلۡمِيزَانَۖ إِنِّيٓ أَرَىٰكُم بِخَيۡرٖ وَإِنِّيٓ أَخَافُ عَلَيۡكُمۡ عَذَابَ يَوۡمٖ مُّحِيطٖ
Medyen'e, kardeşleri Şuayb'ı gönderdik. O, kavmine şöyle dedi: Ey kavmim! Yalnızca Allah’a ibadet edin. Sizin O’ndan başka ibadete layık olan bir ilahınız yoktur. İnsanlara ölçüp tarttığınız zaman ölçü ve tartıyı eksik yapmayın. Ben, sizi nimet ve rızık bakımından bolluk içinde görüyorum. Sakın Allah'ın nimetlerini günahlar ile değiştirmeyin. Ben, sizin adınıza, sizden her kimseyi kuşatacak olan bir günün azabından korkuyorum. O azaptan ne kaçacak, ne de sığınacak bir yer bulabilirsiniz.
Tafsyrai arabų kalba:
وَيَٰقَوۡمِ أَوۡفُواْ ٱلۡمِكۡيَالَ وَٱلۡمِيزَانَ بِٱلۡقِسۡطِۖ وَلَا تَبۡخَسُواْ ٱلنَّاسَ أَشۡيَآءَهُمۡ وَلَا تَعۡثَوۡاْ فِي ٱلۡأَرۡضِ مُفۡسِدِينَ
Ey kavmim! Bir başkası için ölçtüğünüz yahut tarttığınız zaman adaletle yapın. İnsanların haklarını cimrilik ederek, hile yaparak ve aldatarak eksiltmeyin. Öldürme ve diğer günahlar ile yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın.
Tafsyrai arabų kalba:
بَقِيَّتُ ٱللَّهِ خَيۡرٞ لَّكُمۡ إِن كُنتُم مُّؤۡمِنِينَۚ وَمَآ أَنَا۠ عَلَيۡكُم بِحَفِيظٖ
İnsanların haklarını adaletle yerine getirdikten sonra Allah'ın sizin için helalinden bıraktığı şey, ölçü ve tartıyı eksik yaparak ve yeryüzünde bozgunculuk çıkararak yapılan bir artırmadan daha çok faydalı ve bereketlidir. Eğer gerçekten iman ediyorsanız Allah'ın sizin için bıraktığından razı olun. Ben, sizin amellerinizi saymak için üzerinizde bir gözetleyici değilim. Asıl gözetleyen ancak gizliyi ve açığı bilen Yüce Allah'tır.
Tafsyrai arabų kalba:
قَالُواْ يَٰشُعَيۡبُ أَصَلَوٰتُكَ تَأۡمُرُكَ أَن نَّتۡرُكَ مَا يَعۡبُدُ ءَابَآؤُنَآ أَوۡ أَن نَّفۡعَلَ فِيٓ أَمۡوَٰلِنَا مَا نَشَٰٓؤُاْۖ إِنَّكَ لَأَنتَ ٱلۡحَلِيمُ ٱلرَّشِيدُ
Şuayb -aleyhisselam-'ın kavmi O'na şöyle dedi: Ey Şuayb! Atalarımızın ibadet ettiğini terk etmemizi veya mallarımız hakkında istediğimiz gibi tasarrufta bulunmayı ve mallarımızı istediğimiz gibi çoğaltmayı terk etmemizi senin namazın mı emrediyor? Oysa bu davetten önce seni yumuşak huylu, çok akıllı ve hikmet sahibi bir kimse olarak bilirdik. Senin başına gelen nedir?
Tafsyrai arabų kalba:
قَالَ يَٰقَوۡمِ أَرَءَيۡتُمۡ إِن كُنتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٖ مِّن رَّبِّي وَرَزَقَنِي مِنۡهُ رِزۡقًا حَسَنٗاۚ وَمَآ أُرِيدُ أَنۡ أُخَالِفَكُمۡ إِلَىٰ مَآ أَنۡهَىٰكُمۡ عَنۡهُۚ إِنۡ أُرِيدُ إِلَّا ٱلۡإِصۡلَٰحَ مَا ٱسۡتَطَعۡتُۚ وَمَا تَوۡفِيقِيٓ إِلَّا بِٱللَّهِۚ عَلَيۡهِ تَوَكَّلۡتُ وَإِلَيۡهِ أُنِيبُ
Şuayb -aleyhisselam- kavmine şöyle dedi: Ey kavmim! Eğer benim, Rabbim tarafından (verilmiş) apaçık bir delilim varsa, ben O'ndan bir basiret üzere isem ve O, bana tarafından helal bir rızık ve peygamberlik vermişse buna ne dersiniz? Size yasak ettiğim şeylerin aksini yaparak size aykırı davranmak istemiyorum. Ben sadece davetimle gücümün yettiği kadar sizlerin, Rabbinizi birlemenizi ve O'na ibadet etmenizi ve sizlerin bu hususta ıslah olmanızı istiyorum. Fakat benim bu hususta başarılı olmam ancak Allah -Subhânehu Teâlâ-'nın yardımı iledir. Ben, bütün işlerimde yalnız O'na dayandım ve yalnız O'na dönerim.
Tafsyrai arabų kalba:
Šiame puslapyje pateiktų ajų nauda:
• من سنن الله إهلاك الظالمين بأشد العقوبات وأفظعها.
Zalimleri, en şiddetli ve en kötü şekilde cezalandırmak Allah'ın sünnetindendir.

• حرمة نقص الكيل والوزن وبخس الناس حقوقهم.
Ölçü ve tartıyı eksik yapmanın ve insanların haklarını eksik vermenin haramlığı beyan edilmiştir.

• وجوب الرضا بالحلال وإن قل.
Az da olsa helal olana razı olmanın gerekliliği beyan edilmiştir.

• فضل الأمر بالمعروف والنهي عن المنكر، ووجوب العمل بما يأمر الله به، والانتهاء عما ينهى عنه.
İyiliği emredip kötülükten alıkoymanın fazileti, Allah'ın emrettikleri ile amel etmenin ve yasakladıklarından uzak durmanın farz olduğu beyan edilmiştir.

وَيَٰقَوۡمِ لَا يَجۡرِمَنَّكُمۡ شِقَاقِيٓ أَن يُصِيبَكُم مِّثۡلُ مَآ أَصَابَ قَوۡمَ نُوحٍ أَوۡ قَوۡمَ هُودٍ أَوۡ قَوۡمَ صَٰلِحٖۚ وَمَا قَوۡمُ لُوطٖ مِّنكُم بِبَعِيدٖ
Ey kavmim! Bana olan düşmanlığınız, sizi; benim getirdiğimi yalanlamaya taşımasın. Nuh kavminin veya Hûd kavminin yahut Salih kavminin başlarına gelenler gibi size de bir musibet getirmesin. Lût kavmi de sizden zaman ve mekân olarak uzak değildir. Muhakkak ki sizler, onlara isabet eden şeyin ne olduğunu bilmektesiniz. O halde ibret alın.
Tafsyrai arabų kalba:
وَٱسۡتَغۡفِرُواْ رَبَّكُمۡ ثُمَّ تُوبُوٓاْ إِلَيۡهِۚ إِنَّ رَبِّي رَحِيمٞ وَدُودٞ
Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra da günahlarınızdan dolayı O’na tövbe edin. Muhakkak ki Rabbim, tövbe edenlere karşı çok merhametlidir. O, kullarından tövbe edenleri çok sever.
Tafsyrai arabų kalba:
قَالُواْ يَٰشُعَيۡبُ مَا نَفۡقَهُ كَثِيرٗا مِّمَّا تَقُولُ وَإِنَّا لَنَرَىٰكَ فِينَا ضَعِيفٗاۖ وَلَوۡلَا رَهۡطُكَ لَرَجَمۡنَٰكَۖ وَمَآ أَنتَ عَلَيۡنَا بِعَزِيزٖ
Şuayp -aleyhisselam-'ın kavmi O'na şöyle dedi: Ey Şuayb! Senin getirdiklerinin çoğunu anlamıyoruz ve gözüne isabet eden rahatsızlıktan ve körlükten dolayı da seni, içimizde cidden zayıf (aciz) olarak görüyoruz! Eğer senin aşiretin bizim milletimizden olmasaydı seni mutlaka taşlayarak öldürürdük. Sen bizden üstün değilsin ki, seni öldürmekten korkup sakınalım. Biz seni ancak, senin aşiretine karşı olan saygıdan dolayı bıraktık.
Tafsyrai arabų kalba:
قَالَ يَٰقَوۡمِ أَرَهۡطِيٓ أَعَزُّ عَلَيۡكُم مِّنَ ٱللَّهِ وَٱتَّخَذۡتُمُوهُ وَرَآءَكُمۡ ظِهۡرِيًّاۖ إِنَّ رَبِّي بِمَا تَعۡمَلُونَ مُحِيطٞ
Şuayb -aleyhisselam- kavmine şöyle dedi: Ey kavmim! Size göre benim kabilem Rabbiniz olan Allah Teâlâ’dan daha güçlü ve değerli mi ki, Allah'ın size göndermiş olduğu peygamberine iman etmeyerek O'na arkanızı döndünüz? Şüphesiz ki Rabbim, yapmakta olduklarınızı çepeçevre kuşatıcıdır. Yaptıklarınızdan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. O, sizin bu (kötü) amellerinizin karşılığını dünyada sizi helak ederek ahirette ise sizi azaplandırarak verecektir.
Tafsyrai arabų kalba:
وَيَٰقَوۡمِ ٱعۡمَلُواْ عَلَىٰ مَكَانَتِكُمۡ إِنِّي عَٰمِلٞۖ سَوۡفَ تَعۡلَمُونَ مَن يَأۡتِيهِ عَذَابٞ يُخۡزِيهِ وَمَنۡ هُوَ كَٰذِبٞۖ وَٱرۡتَقِبُوٓاْ إِنِّي مَعَكُمۡ رَقِيبٞ
Ey Kavmim! Kendiniz için yapmayı tercih ettiğiniz her yöntemi deneyin. Elbet ben de tercih ettiğim şeyleri yapacağım. Kendisini zelil edecek azabın kime geleceğini ve bizden iddia ettiği şeyde yalancı olanın kim olduğunu öğreneceksiniz. Allah'ın vereceği hükmü bekleyiniz. Elbette ben de sizinle birlikte beklemekteyim.
Tafsyrai arabų kalba:
وَلَمَّا جَآءَ أَمۡرُنَا نَجَّيۡنَا شُعَيۡبٗا وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ مَعَهُۥ بِرَحۡمَةٖ مِّنَّا وَأَخَذَتِ ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ ٱلصَّيۡحَةُ فَأَصۡبَحُواْ فِي دِيَٰرِهِمۡ جَٰثِمِينَ
Şuayb -aleyhisselam-'ın kavmini helak edeceğimize dair emrimiz gelince, Şuayb'ı ve onunla beraber iman edenleri tarafımızdan bir rahmetle kurtardık. O'nun kavminden zulmedenlere ise helak edici korkunç bir gürültü (ses) isabet etti ve öldüler. Yüzüstü düşüp kaldılar ve yüzleri toprağa yapıştı.
Tafsyrai arabų kalba:
كَأَن لَّمۡ يَغۡنَوۡاْ فِيهَآۗ أَلَا بُعۡدٗا لِّمَدۡيَنَ كَمَا بَعِدَتۡ ثَمُودُ
Üzerlerine Allah'ın cezasının inmesinden sonra sanki orada hiç yaşamamış gibiydiler. Yüce Allah üzerlerine gazabını indirip Semûd kavmini rahmetinden uzaklaştırdığı gibi Medyen kavmi de üzerlerine Allah'ın intikamının gelmesiyle Allah Teâlâ'nın rahmetinden uzaklaştırıldılar.
Tafsyrai arabų kalba:
وَلَقَدۡ أَرۡسَلۡنَا مُوسَىٰ بِـَٔايَٰتِنَا وَسُلۡطَٰنٖ مُّبِينٍ
Musa -aleyhisselam-'ı Allah'ın birliğine delalet eden mucizeler ve onun getirdiği şeyin doğruluğuna delalet eden apaçık deliller ile gönderdik.
Tafsyrai arabų kalba:
إِلَىٰ فِرۡعَوۡنَ وَمَلَإِيْهِۦ فَٱتَّبَعُوٓاْ أَمۡرَ فِرۡعَوۡنَۖ وَمَآ أَمۡرُ فِرۡعَوۡنَ بِرَشِيدٖ
Onu, Firavun'a ve onun kavminin ileri gelenlerine gönderdik. Fakat o ileri gelenler, Firavun'un Allah'ı inkâr edip küfretme emrine uydular. Hâlbuki hak hususunda isabet etmediği için Firavun'un emri uyulacak bir emir değildi.
Tafsyrai arabų kalba:
Šiame puslapyje pateiktų ajų nauda:
• ذمّ الجهلة الذين لا يفقهون عن الأنبياء ما جاؤوا به من الآيات.
Peygamberlerin getirdikleri mucizeleri anlamayan cahiller kınanmıştır.

• ذمّ وتسفيه من اشتغل بأوامر الناس، وأعرض عن أوامر الله.
Allah'ın emirlerini terk edip insanların emirleri ile meşgul olan kimse kınanmış ve akılsız sayılmıştır.

• بيان دور العشيرة في نصرة الدعوة والدعاة.
Davete ve davetçilere destek olması bakımından akraba ve insanın kendi kavminin rolü beyan edilmiştir.

• طرد المشركين من رحمة الله تعالى.
Müşrikler, Allah Teâlâ'nın rahmetinden uzaklaştırılmışlardır.

يَقۡدُمُ قَوۡمَهُۥ يَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِ فَأَوۡرَدَهُمُ ٱلنَّارَۖ وَبِئۡسَ ٱلۡوِرۡدُ ٱلۡمَوۡرُودُ
Firavun, kıyamet günü ateşe girene kadar kavmine öncülük eder. Onları götürdüğü yer, ne kötü bir yerdir.
Tafsyrai arabų kalba:
وَأُتۡبِعُواْ فِي هَٰذِهِۦ لَعۡنَةٗ وَيَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِۚ بِئۡسَ ٱلرِّفۡدُ ٱلۡمَرۡفُودُ
Boğulma ile kendilerine isabet eden helakla birlikte Allah Teâlâ bu dünya hayatında onlara lanet etmiş ve peşinden de rahmetinden kovup uzaklaştırmıştır. Kıyamet gününde de Yüce Allah onları (rahmetinden) kovup uzaklaştıracaktır. Onlar hakkında hem dünyada ve hem de ahirette peş peşe verilen bu lanetler ve azap ile gerçekleşen şey ne kötüdür.
Tafsyrai arabų kalba:
ذَٰلِكَ مِنۡ أَنۢبَآءِ ٱلۡقُرَىٰ نَقُصُّهُۥ عَلَيۡكَۖ مِنۡهَا قَآئِمٞ وَحَصِيدٞ
-Ey Peygamber!- Bu surede sana haber verdiklerimiz (halkı helak olmuş) memleketlerin bazı haberleridir. Biz onu sana anlatmaktayız. Bu beldelerden bugüne kadar izleri kalan da vardır, izleri silinip de onların eseri kalmayanlar da vardır.
Tafsyrai arabų kalba:
وَمَا ظَلَمۡنَٰهُمۡ وَلَٰكِن ظَلَمُوٓاْ أَنفُسَهُمۡۖ فَمَآ أَغۡنَتۡ عَنۡهُمۡ ءَالِهَتُهُمُ ٱلَّتِي يَدۡعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ مِن شَيۡءٖ لَّمَّا جَآءَ أَمۡرُ رَبِّكَۖ وَمَا زَادُوهُمۡ غَيۡرَ تَتۡبِيبٖ
Onların üzerine göndermiş olduğumuz helak ile zulmetmedik. Fakat onlar, Allah Teâlâ'yı inkâr etmek sureti ile kendilerini helaka götürecek şeylere sürükleyerek kendi nefislerine zulmettiler. -Ey Resul!- Allah’ın dışında dua edip, yalvardıkları ilahları onların helak olmaları için Rabbinin emri olan azap indiğinde azabı onlardan uzaklaştıramadılar. İlahları, onların hüsranından ve helakından başka bir şey arttırmadı.
Tafsyrai arabų kalba:
وَكَذَٰلِكَ أَخۡذُ رَبِّكَ إِذَآ أَخَذَ ٱلۡقُرَىٰ وَهِيَ ظَٰلِمَةٌۚ إِنَّ أَخۡذَهُۥٓ أَلِيمٞ شَدِيدٌ
Allah Teâlâ'nın (gönderdiği peygamberlerini) yalanlayan kasabaları her zaman ve mekânda yakalayıp yok etmesi böyledir. Şüphesiz O’nun (halkı) zalim olan kasabaları yakalaması acı vericidir ve şiddetlidir.
Tafsyrai arabų kalba:
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَةٗ لِّمَنۡ خَافَ عَذَابَ ٱلۡأٓخِرَةِۚ ذَٰلِكَ يَوۡمٞ مَّجۡمُوعٞ لَّهُ ٱلنَّاسُ وَذَٰلِكَ يَوۡمٞ مَّشۡهُودٞ
Allah Teâlâ'nın, halkı zalim olan kasabaları azabı ile kuvvetli bir şekilde yakalamasında kıyamet gününün azabından korkan kimseler için bir ibret ve öğüt vardır. O gün, Yüce Allah'ın insanları hesaba çekmek için topladığı gündür. O gün, mahşer ehlinin şahitlik edeceği şahit olunan bir gündür.
Tafsyrai arabų kalba:
وَمَا نُؤَخِّرُهُۥٓ إِلَّا لِأَجَلٖ مَّعۡدُودٖ
Biz şahit olunan o günü sadece sayısı bilinen bir süreye kadar erteleriz.
Tafsyrai arabų kalba:
يَوۡمَ يَأۡتِ لَا تَكَلَّمُ نَفۡسٌ إِلَّا بِإِذۡنِهِۦۚ فَمِنۡهُمۡ شَقِيّٞ وَسَعِيدٞ
O gün geldiğinde Allah'ın izni olmadan hiç kimse bir delil yahut bir şefaat için konuşamaz. Orada insanlar iki türdür: cehenneme girecek olan bedbahtlar ve cennete girecek olan mutlu kimselerdir.
Tafsyrai arabų kalba:
فَأَمَّا ٱلَّذِينَ شَقُواْ فَفِي ٱلنَّارِ لَهُمۡ فِيهَا زَفِيرٞ وَشَهِيقٌ
Bedbaht olanlar ise küfürleri ve amellerinin bozukluğu sebebi ile cehenneme gireceklerdir. Ateşin alevinin şiddetinden onların sesleri ve nefesleri yükselir.
Tafsyrai arabų kalba:
خَٰلِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ ٱلسَّمَٰوَٰتُ وَٱلۡأَرۡضُ إِلَّا مَا شَآءَ رَبُّكَۚ إِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٞ لِّمَا يُرِيدُ
(Kâfirler) Orada ebedî olarak kalıcıdırlar. Hak ettikleri azabı çektikten sonra Rabbinin dilemesi ile cehennemden çıkan tevhit ehli kimselerden günahkâr olanları hariç, onlar (kâfirler) gökler ve yer durdukça ateşten çıkamayacaklardır. -Ey Peygamber!- Muhakkak ki senin Rabbin, dilediği şeyi hakkıyla yapandır ve O'nu, Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'yı bir şey yapmaya zorlayacak da yoktur.
Tafsyrai arabų kalba:
۞ وَأَمَّا ٱلَّذِينَ سُعِدُواْ فَفِي ٱلۡجَنَّةِ خَٰلِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ ٱلسَّمَٰوَٰتُ وَٱلۡأَرۡضُ إِلَّا مَا شَآءَ رَبُّكَۖ عَطَآءً غَيۡرَ مَجۡذُوذٖ
İmanları ve salih amelleri sebebi ile Allah tarafından daha önce bahtiyar kimselerden kılınanlara gelince, onlar; Yüce Allah'ın günahkâr olan Müminlerden ateşe sokmayı dilediği kimseler hariç, gökler ve yer durdukça cennette ebedî olarak kalacaklardır. Şüphesiz, cennet ehli için Allah'ın nimetleri kesilmeden devam eder.
Tafsyrai arabų kalba:
Šiame puslapyje pateiktų ajų nauda:
• التحذير من اتّباع رؤساء الشر والفساد، وبيان شؤم اتباعهم في الدارين.
Kötülükte ve bozgunculukta öncülük eden kimselere tabi olmaktan sakındırılmış, dünya ve ahirette bu kimselere tabi olan kimselerin varacağı kötü sonuç beyan edilmiştir.

• تنزه الله تعالى عن الظلم في إهلاك أهل الشرك والمعاصي.
Allah Teâlâ, şirk ehli ve günahkâr kimseleri helak ettiğinde onlara zulmetmiş değildir.

• لا تنفع آلهة المشركين عابديها يوم القيامة، ولا تدفع عنهم العذاب.
Müşriklerin, kendilerine ibadet ettikleri ilahları kıyamet günü onlara bir fayda veremeyecekler ve onlardan azabı savamayacaklardır.

• انقسام الناس يوم القيامة إلى: سعيد خالد في الجنان، وشقي خالد في النيران.
İnsanlar, kıyamet günü cennetlerde ebedî olarak kalacak olan bahtiyar insanlar ve cehennemde ebedî olarak kalacak bedbaht insanlar olarak iki kısma ayrılırlar.

فَلَا تَكُ فِي مِرۡيَةٖ مِّمَّا يَعۡبُدُ هَٰٓؤُلَآءِۚ مَا يَعۡبُدُونَ إِلَّا كَمَا يَعۡبُدُ ءَابَآؤُهُم مِّن قَبۡلُۚ وَإِنَّا لَمُوَفُّوهُمۡ نَصِيبَهُمۡ غَيۡرَ مَنقُوصٖ
-Ey Peygamber!- O halde o müşriklerin tapmakta oldukları şeylerin fesadı hususunda sakın bir şüphen olmasın. Onların buna (o taptıklarının doğruluğuna) dair ne akli ne de dinî bir delilleri vardır. Onları Allah'tan gayrısına tapmaya sevk eden şey, babalarını taklit etmeleridir. Şüphesiz biz, onların azaptan nasiplerini eksiksiz olarak vereceğiz.
Tafsyrai arabų kalba:
وَلَقَدۡ ءَاتَيۡنَا مُوسَى ٱلۡكِتَٰبَ فَٱخۡتُلِفَ فِيهِۚ وَلَوۡلَا كَلِمَةٞ سَبَقَتۡ مِن رَّبِّكَ لَقُضِيَ بَيۡنَهُمۡۚ وَإِنَّهُمۡ لَفِي شَكّٖ مِّنۡهُ مُرِيبٖ
Musa’ya da Tevrat'ı vermiştik. İnsanlar onda ayrılığa düştüler. İnsanların bir kısmı ona iman etti, bir kısmı ise inkâr etti. Eğer Yüce Allah'ın onlara bu dünyada azabı vermeyeceğine dair takdiri olmasaydı bu dünyada hak ettikleri azabı onların üzerine hemen iniverirdi. Zira Yüce Allah hikmeti gereği onların azabını kıyamet gününe ertelememiştir. Muhakkak ki Yahudilerden ve müşriklerden olan kâfirler; Kur'an hakkında şüphe içindedirler ve insanları kuşkuya düşürürler.
Tafsyrai arabų kalba:
وَإِنَّ كُلّٗا لَّمَّا لَيُوَفِّيَنَّهُمۡ رَبُّكَ أَعۡمَٰلَهُمۡۚ إِنَّهُۥ بِمَا يَعۡمَلُونَ خَبِيرٞ
-Ey Peygamber!- Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düşenlerin her birinin amellerinin karşılığını kendilerine tam olarak verecektir. Kimin amelleri hayırlı ise onun karşılığı hayır olacak, kimin amelleri kötü ise onun karşılığı da kötü olacaktır. Çünkü Rabbin, onların yapmakta oldukları en ufak şeyleri bilmektedir. Onların amellerinden hiçbir şey O'na gizli kalmaz.
Tafsyrai arabų kalba:
فَٱسۡتَقِمۡ كَمَآ أُمِرۡتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطۡغَوۡاْۚ إِنَّهُۥ بِمَا تَعۡمَلُونَ بَصِيرٞ
-Ey Peygamber!- O halde Allah'ın sana emrettiği gibi dosdoğru yol üzerinde olmaya devam et! O'nun emirlerini yerine getir ve yasakladıklarından uzak dur! Müminlerden seninle beraber tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Ve sakın günah işleyerek haddi aşmayın! Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görendir. Yaptıklarınızdan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Buna göre size karşılığını verecektir.
Tafsyrai arabų kalba:
وَلَا تَرۡكَنُوٓاْ إِلَى ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ ٱلنَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ مِنۡ أَوۡلِيَآءَ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ
Gönülden isteyerek ve dalkavukluk yaparak zalimlere yönelmeyin, yoksa bu yönelmeniz sebebi ile size ateş dokunur. Sizi ateşten kurtaracak Allah’tan başka bir yardımcınız yoktur. (Eğer onlara meylederseniz) size yardım edecek bir kimse de bulamazsınız!
Tafsyrai arabų kalba:
وَأَقِمِ ٱلصَّلَوٰةَ طَرَفَيِ ٱلنَّهَارِ وَزُلَفٗا مِّنَ ٱلَّيۡلِۚ إِنَّ ٱلۡحَسَنَٰتِ يُذۡهِبۡنَ ٱلسَّيِّـَٔاتِۚ ذَٰلِكَ ذِكۡرَىٰ لِلذَّٰكِرِينَ
-Ey Peygamber!- Gündüzün iki ucunda en güzel şekilde namaz kıl. Bu iki vakitten biri gündüzün evvelinde diğeri ise sonundadır. Gece saatlerinde de namaz kıl. Şüphesiz salih ameller küçük günahları siler. Bu anlatılanlar, nasihat alanlar için bir vaaz, ibret alanlar için bir öğüttür.
Tafsyrai arabų kalba:
وَٱصۡبِرۡ فَإِنَّ ٱللَّهَ لَا يُضِيعُ أَجۡرَ ٱلۡمُحۡسِنِينَ
(Ey Muhammed!) Dosdoğru olmak ve diğer hayırlı işleri emrolunduğun şekilde yapmak, zulmetmek ve zalimlere meyletmek gibi yasaklandığın şeyleri terk etmek hususunda sebat edip, sabırlı ol! Şüphesiz Allah, iyilik yapanların karşılığını boşa çıkarmaz. Aksine onların yaptıkları iyi işleri en güzel şekilde kabul eder ve bunun karşılığını en güzel şekilde verir.
Tafsyrai arabų kalba:
فَلَوۡلَا كَانَ مِنَ ٱلۡقُرُونِ مِن قَبۡلِكُمۡ أُوْلُواْ بَقِيَّةٖ يَنۡهَوۡنَ عَنِ ٱلۡفَسَادِ فِي ٱلۡأَرۡضِ إِلَّا قَلِيلٗا مِّمَّنۡ أَنجَيۡنَا مِنۡهُمۡۗ وَٱتَّبَعَ ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ مَآ أُتۡرِفُواْ فِيهِ وَكَانُواْ مُجۡرِمِينَ
Sizden önce azaba uğramış ümmetlerden fazilet ve iyilik sahibi olanlar o ümmetleri küfürden ve günah işleyerek yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan alıkoyamazlar mıydı? Onlar arasında kurtardıklarımızdan çok azı fesadı nehyediyorlardı. Zalim olan kavimlerini helak ettiğimizde onları kurtarmıştık. Onların kavminden zalim olanlar, içinde bulundukları nimetlerin peşine düştüler. Ve onlara tabi olarak zalimlerden oldular.
Tafsyrai arabų kalba:
وَمَا كَانَ رَبُّكَ لِيُهۡلِكَ ٱلۡقُرَىٰ بِظُلۡمٖ وَأَهۡلُهَا مُصۡلِحُونَ
-Ey Peygamber!- Rabbin, halkı yeryüzünde ıslah edici kimseler olan şehirleri helak edecek değildir. O, ancak o şehir halkı küfür, zulüm ve günahlar ile bozgunculuk yaparsa helak eder.
Tafsyrai arabų kalba:
Šiame puslapyje pateiktų ajų nauda:
• وجوب الاستقامة على دين الله تعالى.
Allah'ın dininde istikamet üzere olmanın farz oluşu beyan edilmiştir.

• التحذير من الركون إلى الكفار الظالمين بمداهنة أو مودة.
Dalkavukluk ya da gönülden severek zalim olan kâfirlere meyletmekten sakındırılmıştır.

• بيان سُنَّة الله تعالى في أن الحسنة تمحو السيئة.
Salih ameller küçük günahları siler. Bu hususun Yüce Allah'ın bir sünneti olduğu beyan edilmiştir.

• الحث على إيجاد جماعة من أولي الفضل يأمرون بالمعروف، وينهون عن الفساد والشر، وأنهم عصمة من عذاب الله.
İyiliği emredip fesat ve kötülükten alıkoyan fazilet sahibi bir topluluğun oluşturulması teşvik edilmiştir. Onlar, Allah'ın azabından korunmuş kimselerdir.

وَلَوۡ شَآءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ ٱلنَّاسَ أُمَّةٗ وَٰحِدَةٗۖ وَلَا يَزَالُونَ مُخۡتَلِفِينَ
-Ey Peygamber!- Eğer Rabbin dileseydi hak üzerinde amel etmeleri için onları tek bir millet/ümmet kılardı. Fakat O, bunu dilemedi. Onlar, hevâya ve azgınlığa tabi olmaları sebebi ile ihtilaf etmeye devam etmektedirler.
Tafsyrai arabų kalba:
إِلَّا مَن رَّحِمَ رَبُّكَۚ وَلِذَٰلِكَ خَلَقَهُمۡۗ وَتَمَّتۡ كَلِمَةُ رَبِّكَ لَأَمۡلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنَ ٱلۡجِنَّةِ وَٱلنَّاسِ أَجۡمَعِينَ
Yalnız Allah'ın rahmeti ile hidayete muvaffak kıldığı kimseler bunun dışındadır. Onlar, Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'yı birlemek hususunda asla ihtilaf etmezler. Bunun içindir ki imtihan; onları yaratmasındaki farklılıktadır. Onlardan kimi bedbahttır, kimi ise mutludur. -Ey Peygamber!- Rabbinin, ezelde cehennemi şeytana tabi olan cinler ve insanlar ile dolduracağına dair sözü gerçekleşmiş oldu.
Tafsyrai arabų kalba:
وَكُلّٗا نَّقُصُّ عَلَيۡكَ مِنۡ أَنۢبَآءِ ٱلرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِهِۦ فُؤَادَكَۚ وَجَآءَكَ فِي هَٰذِهِ ٱلۡحَقُّ وَمَوۡعِظَةٞ وَذِكۡرَىٰ لِلۡمُؤۡمِنِينَ
-Ey Peygamber!- Senden önceki peygamberlerin haberleriyle ilgili her bir olayı kalbini hak üzerinde sabit kılıp sağlamlaştırmak için sana anlatıyoruz. Bu surede sana, içerisinde şüphe olmayan hak gelmiştir. Ayrıca kâfirler için bir öğüt ve hatırlatmadan istifade eden Müminler için de bir hatırlatma vardır.
Tafsyrai arabų kalba:
وَقُل لِّلَّذِينَ لَا يُؤۡمِنُونَ ٱعۡمَلُواْ عَلَىٰ مَكَانَتِكُمۡ إِنَّا عَٰمِلُونَ
-Ey Peygamber!- Allah'a iman etmeyenlere ve O'nu birlemeyenlere de ki; haktan yüz çevirmek ve haktan alıkoymak üzerine kendi yolunuz üzerinde amel edin! Şüphesiz bizler de üzerinde bulunmuş olduğumuz yolda sebat ederek, bu yola davet edecek, bu yol üzerinde sabrederek amel edeceğiz.
Tafsyrai arabų kalba:
وَٱنتَظِرُوٓاْ إِنَّا مُنتَظِرُونَ
Bize inecek olan sonucu bekleyin! Şüphesiz biz de size inecek sonucu beklemekteyiz.
Tafsyrai arabų kalba:
وَلِلَّهِ غَيۡبُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ وَإِلَيۡهِ يُرۡجَعُ ٱلۡأَمۡرُ كُلُّهُۥ فَٱعۡبُدۡهُ وَتَوَكَّلۡ عَلَيۡهِۚ وَمَا رَبُّكَ بِغَٰفِلٍ عَمَّا تَعۡمَلُونَ
Göklerde ve yerde gayb olan ne varsa O'nun ilmi sadece Allah'a aittir. Hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz. Her iş kıyamet günü O'na döndürülür. -Ey Peygamber!- O halde sadece Rabbine ibadet et. Ve her işinde (yanızca) O'na tevekkül et! Rabbin onların yaptıklarından asla gafil değildir. Bilakis O, yaptıklarını hakkıyla bilendir ve herkese yaptığına göre karşılık verecektir.
Tafsyrai arabų kalba:
Šiame puslapyje pateiktų ajų nauda:
• بيان الحكمة من القصص القرآني، وهي تثبيت قلب النبي صلى الله عليه وسلم وموعظة المؤمنين.
Kur'an kıssalarındaki hikmet beyan edilmiştir ki, bu hikmet; Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'in kalbinin güçlendirilmesi ve (kıssaların) Müminlere bir öğüt olmasıdır.

• انفراد الله تعالى بعلم الغيب لا يشركه فيه أحد.
Gaybı ilmini yalnızca Allah Teâlâ bilir ve bu hususta O'nun bir ortağı yoktur.

• الحكمة من نزول القرآن عربيًّا أن يعقله العرب؛ ليبلغوه إلى غيرهم.
Kur'an'ın Arapça olarak indirilmesindeki hikmet; Araplar'ın onu anlayabilmeleri ve kendilerinden başkalarına tebliğ etmeleri içindir.

• اشتمال القرآن على أحسن القصص.
Kur'an'ı Kerim'in en güzel kıssaları içerdiği beyan edilmiştir.

 
Reikšmių vertimas Sūra: Sūra Hūd
Sūrų turinys Puslapio numeris
 
Kilniojo Korano reikšmių vertimas - Kilniojo Korano sutrumpinto aiškinimo vertimas į turkų kalbą - Vertimų turinys

Kilniojo Korano reikšmių vertimas į turkų k., išleido Korano studijų interpretavimo centras.

Uždaryti