Përkthimi i kuptimeve të Kuranit Fisnik - El Muhtesar fi tefsir el Kuran el Kerim - Përkthimi turqisht * - Përmbajtja e përkthimeve


Përkthimi i kuptimeve Surja: Suretu Sebe’   Ajeti:

Sûratu's-Sebe

Qëllimet e sures:
بيان أحوال الناس مع النعم، وسنة الله في تغييرها.
İnsanların nimetlere karşı tutumları ve Allah'ın bu nimetleri değiştirmesindeki sünneti beyan edilmiştir.

ٱلۡحَمۡدُ لِلَّهِ ٱلَّذِي لَهُۥ مَا فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِي ٱلۡأَرۡضِ وَلَهُ ٱلۡحَمۡدُ فِي ٱلۡأٓخِرَةِۚ وَهُوَ ٱلۡحَكِيمُ ٱلۡخَبِيرُ
Hamt; yaratma, sahip olma ve idare etme bakımından göklerde ve yerde bulunanların hepsinin sahibi olan Allah'a mahsustur. Ahirette de övgü O'nadır. O, yaratmasında ve idare etmesinde çok hikmet sahibidir ve kullarının hallerinden hakkıyla haberdardır. Bu hususta hiçbir şey O'na gizli kalmaz.
Tefsiret në gjuhën arabe:
يَعۡلَمُ مَا يَلِجُ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَمَا يَخۡرُجُ مِنۡهَا وَمَا يَنزِلُ مِنَ ٱلسَّمَآءِ وَمَا يَعۡرُجُ فِيهَاۚ وَهُوَ ٱلرَّحِيمُ ٱلۡغَفُورُ
Yeryüzüne giren su ve bitkileri, yeryüzünden çıkan bitki ve bunun dışındaki şeyleri, gökyüzünden inen yağmuru, melekleri ve rızkı, yine gökyüzüne yükselen melekleri, kulların amellerini ve ruhlarını bilen O'dur. O, Mümin kullarına karşı çok merhametlidir ve tövbe eden kulunun günahlarını çok bağışlayandır.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لَا تَأۡتِينَا ٱلسَّاعَةُۖ قُلۡ بَلَىٰ وَرَبِّي لَتَأۡتِيَنَّكُمۡ عَٰلِمِ ٱلۡغَيۡبِۖ لَا يَعۡزُبُ عَنۡهُ مِثۡقَالُ ذَرَّةٖ فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَلَا فِي ٱلۡأَرۡضِ وَلَآ أَصۡغَرُ مِن ذَٰلِكَ وَلَآ أَكۡبَرُ إِلَّا فِي كِتَٰبٖ مُّبِينٖ
Kâfirler: "Kıyamet ebediyen gelmeyecek!" dediler. Ey Resul! De ki: "Hayır! Allah'a yemin olsun ki yalanlayıp durduğunuz kıyamet size muhakkak gelecektir. Fakat kıyametin ne zaman kopacağını Allah'tan başkası bilmez. Allah Teâlâ; kıyamet ve onun dışındaki gaybî şeyleri bilendir. Göklerde ve yerde bir karınca ağırlığı kadar küçük bir şey dahi olsa hiçbir şey O'nun ilminden gizli (saklı) olamaz. Aynı şekilde zikredilen bu şeyden daha küçük ya da daha büyük hiçbir şey de O'nun ilminden gizli kalmaz. Bütün bunlar apaçık bir kitapta yazılıdır ki o kitap; kıyamete kadar olacak olan her şeyin yazıldığı Levh-i Mahfûz'dur."
Tefsiret në gjuhën arabe:
لِّيَجۡزِيَ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِۚ أُوْلَٰٓئِكَ لَهُم مَّغۡفِرَةٞ وَرِزۡقٞ كَرِيمٞ
Allah; kendisine iman eden ve salih amel işleyen kullarını mükâfatlandırmak için Levh-i Mahfûz'da belirlediklerini kaydetmiştir. İşte bu özelliklere sahip olan kimselere Allah'tan günahları için bir bağışlanma vardır. Yüce Allah onları günahlarından dolayı cezalandırmaz. Yine onlar için güzel bir rızık vardır. Bu rızık, Yüce Allah'ın kıyamet günündeki cennetidir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَٱلَّذِينَ سَعَوۡ فِيٓ ءَايَٰتِنَا مُعَٰجِزِينَ أُوْلَٰٓئِكَ لَهُمۡ عَذَابٞ مِّن رِّجۡزٍ أَلِيمٞ
Allah'ın indirmiş olduğu ayetlerini boşa çıkarmak için çabalayarak amel eden ve ayetlerimiz hakkında; "Bu bir sihirdir!" diyen ve resulümüz hakkında da; "Bu bir kâhin ve şairdir." diyenler var ya; işte bu sıfatları kendisinde barındıran kimseler için kıyamet günü azabın en şiddetlisi ve en kötüsü vardır.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَيَرَى ٱلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلۡعِلۡمَ ٱلَّذِيٓ أُنزِلَ إِلَيۡكَ مِن رَّبِّكَ هُوَ ٱلۡحَقَّ وَيَهۡدِيٓ إِلَىٰ صِرَٰطِ ٱلۡعَزِيزِ ٱلۡحَمِيدِ
Sahabelerin ve ehlikitabın iman etmiş âlimleri; Allah'ın sana indirmiş olduğu vahyin; içerisinde hiçbir şüphe olmayan hak olduğuna şahitlik ederler. Aynı şekilde o (Kur'an); mutlak galip olan, hiç kimsenin kendisine karşı üstün gelemediği, dünyada ve ahirette övgüye layık olan Allah'ın yoluna iletir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ هَلۡ نَدُلُّكُمۡ عَلَىٰ رَجُلٖ يُنَبِّئُكُمۡ إِذَا مُزِّقۡتُمۡ كُلَّ مُمَزَّقٍ إِنَّكُمۡ لَفِي خَلۡقٖ جَدِيدٍ
Kâfirler, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in getirdikleri hakkında bir şaşırma ve alay ifadesi olarak kendilerinden olan bazı kimselere şöyle dediler: "Sizler öldükten ve ölümünüzden sonra (çürüyüp) paramparça olduktan sonra sizlerin yeniden diriltileceğini haber veren bu adamı size gösterelim mi?"
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• سعة علم الله سبحانه المحيط بكل شيء.
Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'nın her şeyi kuşatan ilminin genişliği beyan edilmiştir.

• فضل أهل العلم.
İlim ehlinin fazileti beyan edilmiştir.

• إنكار المشركين لبعث الأجساد تَنَكُّر لقدرة الله الذي خلقهم.
Müşriklerin; bedenlerin yeniden diriltileceğini inkâr etmeleri, onların kendilerini yoktan yaratan Yüce Allah'ın kudretini kabullenmemelerinden dolayıdır.

أَفۡتَرَىٰ عَلَى ٱللَّهِ كَذِبًا أَم بِهِۦ جِنَّةُۢۗ بَلِ ٱلَّذِينَ لَا يُؤۡمِنُونَ بِٱلۡأٓخِرَةِ فِي ٱلۡعَذَابِ وَٱلضَّلَٰلِ ٱلۡبَعِيدِ
Bu adam (Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-), ölümümüzden sonra bizim diriltileceğimizi iddia ederek; Allah hakkında yalan mı uydurmuştur? Yoksa hakikati olmayan şeyler ile hezeyan yaşayan bir deli midir? (Hayır!) Durum, bu kimselerin iddia ettiği gibi değildir. Asıl, hasıl olan ahirete iman etmeyenlerin kıyamet günü şiddetli bir azap içerisinde olacakları, dünyada ise haktan uzak apaçık bir sapıklık içinde bulunmalarıdır.
Tefsiret në gjuhën arabe:
أَفَلَمۡ يَرَوۡاْ إِلَىٰ مَا بَيۡنَ أَيۡدِيهِمۡ وَمَا خَلۡفَهُم مِّنَ ٱلسَّمَآءِ وَٱلۡأَرۡضِۚ إِن نَّشَأۡ نَخۡسِفۡ بِهِمُ ٱلۡأَرۡضَ أَوۡ نُسۡقِطۡ عَلَيۡهِمۡ كِسَفٗا مِّنَ ٱلسَّمَآءِۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَةٗ لِّكُلِّ عَبۡدٖ مُّنِيبٖ
Yeniden dirilmeyi inkâr edenler, yerde önlerinde olanı ve gökte arkalarında olanı görmezler mi? Eğer dilersek onları ayaklarının altından yere batırırız ve yine dilersek onların üzerlerine gökten parçalar düşürürüz. İşte bunda, Allah'ın kudretine delil getirmek ve Rabbine çokça itaat ederek O'na dönmek isteyen her kul için açık ve kesin deliller vardır. Bunlara kadir olan (Allah); ölümünüzden ve bedenlerinizin paramparça olmasından sonra sizleri yeniden diriltmeye kadirdir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
۞ وَلَقَدۡ ءَاتَيۡنَا دَاوُۥدَ مِنَّا فَضۡلٗاۖ يَٰجِبَالُ أَوِّبِي مَعَهُۥ وَٱلطَّيۡرَۖ وَأَلَنَّا لَهُ ٱلۡحَدِيدَ
Biz, Dâvud -aleyhisselam-'a katımızdan nübüvvet (peygamberlik) ve mülk (hükümranlık) verdik. Dağlara: "Ey Dağlar! Dâvud ile birlikte sizler de tesbîh edin!" dedik. Kuşlara da aynısını dedik. Demiri onun için yumuşak kıldık ki, böylece demirden istediği gereçleri üretebilsin.
Tefsiret në gjuhën arabe:
أَنِ ٱعۡمَلۡ سَٰبِغَٰتٖ وَقَدِّرۡ فِي ٱلسَّرۡدِۖ وَٱعۡمَلُواْ صَٰلِحًاۖ إِنِّي بِمَا تَعۡمَلُونَ بَصِيرٞ
Ey Dâvûd! Düşmanlarının kötülüklerinden korunmak için, demir halkaları birbirine geçirilen zırhlar yap. Çivileri halkalara uygun yap. İnce yapma ki içerisine girilebilsin, kalın ve sert yapma ki giymesi kolay olsun. Salih ameller işleyin. Şüphesiz ben, işlediğiniz amelleri hakkıyla görürüm. Sizin amellerinizden hiçbir şey bana gizli kalmaz. Ben, yaptığınız amellere göre size karşılık vereceğim.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَلِسُلَيۡمَٰنَ ٱلرِّيحَ غُدُوُّهَا شَهۡرٞ وَرَوَاحُهَا شَهۡرٞۖ وَأَسَلۡنَا لَهُۥ عَيۡنَ ٱلۡقِطۡرِۖ وَمِنَ ٱلۡجِنِّ مَن يَعۡمَلُ بَيۡنَ يَدَيۡهِ بِإِذۡنِ رَبِّهِۦۖ وَمَن يَزِغۡ مِنۡهُمۡ عَنۡ أَمۡرِنَا نُذِقۡهُ مِنۡ عَذَابِ ٱلسَّعِيرِ
Dâvûd'un oğlu Süleyman -aleyhisselam-'a sabah gidişi bir aylık mesafe, akşam dönüşü yine bir aylık mesafe olan rüzgârı verdik. Yine O'na; erimiş bakırı kaynağından sel gibi akıttık ki, ondan istediği şeyi imal etsin. Yine cinleri kendisinin önünde Rabbinin emri ile çalışması için emrine verdik. Cinlerden, emrettiğimiz işleri yapmaktan sapanlara alevli azaptan tattırdık.
Tefsiret në gjuhën arabe:
يَعۡمَلُونَ لَهُۥ مَا يَشَآءُ مِن مَّحَٰرِيبَ وَتَمَٰثِيلَ وَجِفَانٖ كَٱلۡجَوَابِ وَقُدُورٖ رَّاسِيَٰتٍۚ ٱعۡمَلُوٓاْ ءَالَ دَاوُۥدَ شُكۡرٗاۚ وَقَلِيلٞ مِّنۡ عِبَادِيَ ٱلشَّكُورُ
Bu cinler; Süleyman -aleyhisselam-'ın istediği namaz kılınan mescitleri, sarayları, istediği surları, çanaklardan büyük su havuzlarını, büyüklüğü sebebi ile yerinden hareket etmeyen sabit yemek kazanları yaparlardı. Onlara şöyle dedik: "Ey Dâvûd ailesi! Size verdiği nimetler için Allah'a şükür için çalışıp, amel işleyin. Zira verdiğim nimetlere kullarımdan şükredenler azdır."
Tefsiret në gjuhën arabe:
فَلَمَّا قَضَيۡنَا عَلَيۡهِ ٱلۡمَوۡتَ مَا دَلَّهُمۡ عَلَىٰ مَوۡتِهِۦٓ إِلَّا دَآبَّةُ ٱلۡأَرۡضِ تَأۡكُلُ مِنسَأَتَهُۥۖ فَلَمَّا خَرَّ تَبَيَّنَتِ ٱلۡجِنُّ أَن لَّوۡ كَانُواْ يَعۡلَمُونَ ٱلۡغَيۡبَ مَا لَبِثُواْ فِي ٱلۡعَذَابِ ٱلۡمُهِينِ
Süleyman -aleyhisselam-'ın ölümüne hükmettiğimiz zaman bir ağaç kurdu onun asasını yiyip de dayandığı yerden onu düşürünceye kadar cinler, onun öldüğünü anlayamadılar. O, düşünce cinlerin gaybı bilmediği açıkça ortaya çıkmış oldu. Eğer gaybı biliyor olsalardı Süleyman -aleyhisselam- için yapmakta oldukları o zor işleri onun yaşadığını ve kendilerini gözetlediğini zannederek yapmaya devam etmezlerdi.
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• تكريم الله لنبيه داود بالنبوة والملك، وبتسخير الجبال والطير يسبحن بتسبيحه، وإلانة الحديد له.
Allah'ın, kendisine mülk (hükümranlık) ve peygamberlik vererek; dağların ve kuşların kendisiyle birlikte tespih etmesi ve demirin kendisi için yumuşatılması ile Dâvûd -aleyhisselam-'a olan ikramı beyan edilmiştir.

• تكريم الله لنبيه سليمان عليه السلام بالنبوة والملك.
Allah'ın, kendisine mülk (hükümranlık) ve peygamberlik vererek Süleyman -aleyhisselam-'a olan ikramı beyan edilmiştir.

• اقتضاء النعم لشكر الله عليها.
Verilen nimetlerden dolayı Allah'a şükretmenin gerekliliği beyan edilmiştir.

• اختصاص الله بعلم الغيب، فلا أساس لما يُدَّعى من أن للجن أو غيرهم اطلاعًا على الغيب.
Gayb ilmini bilmenin Allah'a has olduğu, cinlerin ve diğerlerinin gayb bilgisine ulaştıklarını iddia eden kimselerin buna dair bir dayanaklarının ve esaslarının olmadığı beyan edilmiştir.

لَقَدۡ كَانَ لِسَبَإٖ فِي مَسۡكَنِهِمۡ ءَايَةٞۖ جَنَّتَانِ عَن يَمِينٖ وَشِمَالٖۖ كُلُواْ مِن رِّزۡقِ رَبِّكُمۡ وَٱشۡكُرُواْ لَهُۥۚ بَلۡدَةٞ طَيِّبَةٞ وَرَبٌّ غَفُورٞ
Şüphesiz Sebe kabilesinin yerleşmiş oldukları yerlerde Allah'ın kudretine ve onlara vermiş olduğu nimetlerine dair açık deliller vardır. Bu nimetler; biri sağ (taraf) dan diğeri sol (taraf) dan olmak üzere iki bahçeydi. Onlara; "Rabbinizin (size vermiş olduğu) rızkından yiyin ve nimetlerine karşı O'na şükredin. İşte (sizin için) bu; güzel bir belde ve kendisine tövbe edenin tövbesini çokça kabul edip bağışlayan bir Rab!" dedik.
Tefsiret në gjuhën arabe:
فَأَعۡرَضُواْ فَأَرۡسَلۡنَا عَلَيۡهِمۡ سَيۡلَ ٱلۡعَرِمِ وَبَدَّلۡنَٰهُم بِجَنَّتَيۡهِمۡ جَنَّتَيۡنِ ذَوَاتَيۡ أُكُلٍ خَمۡطٖ وَأَثۡلٖ وَشَيۡءٖ مِّن سِدۡرٖ قَلِيلٖ
Onlar; Allah'a şükretmekten ve Allah'ın peygamberlerine iman etmekten yüz çevirdiler. Biz de onların nimetlerini afet ile değiştirerek onları cezalandırdık. Onların üzerlerine; her şeyi silip süpüren, barajlarını mahveden ve bahçelerini sular altında bırakan bir sel gönderdik. Böylece onların verimli olan iki bahçesini içerisinde sadece buruk meyveleri olan ve meyvesi olmayan ılgın ağacı ile bir de biraz sedir ağacı bulunan iki harap bahçeye çevirdik.
Tefsiret në gjuhën arabe:
ذَٰلِكَ جَزَيۡنَٰهُم بِمَا كَفَرُواْۖ وَهَلۡ نُجَٰزِيٓ إِلَّا ٱلۡكَفُورَ
(Nimetlerin yerini afetin aldığı) Bu değişme; onların (daha önce) nimetler içerisinde iken küfürleri ve nimetlere karşı şükretmekten yüz çevirerek nankörlük etmeleri sebebi ile gerçekleşmiştir. İşte bu şiddetli ceza ile ancak Allah'ın nimetlerini inkâr eden, Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'yı küfredenleri cezalandırırız.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَجَعَلۡنَا بَيۡنَهُمۡ وَبَيۡنَ ٱلۡقُرَى ٱلَّتِي بَٰرَكۡنَا فِيهَا قُرٗى ظَٰهِرَةٗ وَقَدَّرۡنَا فِيهَا ٱلسَّيۡرَۖ سِيرُواْ فِيهَا لَيَالِيَ وَأَيَّامًا ءَامِنِينَ
Yemen'deki Sebe halkı ile içlerinde bereketler kıldığımız Şam diyarı arasında birbirine yakın görünebilen memleketler var ettik. Böylece onlar; herhangi bir meşakkat olmaksızın Şam'a ulaşıncaya kadar bir köyden diğer köye geçip giderlerdi. Onlara; "Oralarda geceleri ve gündüzleri açlıktan, susuzluktan ve düşman korkusundan uzak güvenlik içinde gezip dolaşın." dedik.
Tefsiret në gjuhën arabe:
فَقَالُواْ رَبَّنَا بَٰعِدۡ بَيۡنَ أَسۡفَارِنَا وَظَلَمُوٓاْ أَنفُسَهُمۡ فَجَعَلۡنَٰهُمۡ أَحَادِيثَ وَمَزَّقۡنَٰهُمۡ كُلَّ مُمَزَّقٍۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَٰتٖ لِّكُلِّ صَبَّارٖ شَكُورٖ
Onlar; Allah'ın üzerlerindeki nimeti olan mesafelerin yakınlığı hususunda nankörlük ederek: "Rabbimiz! O köyleri ortadan kaldırarak yolculuk yaptığımız şehirlerimizin arasındaki mesafeleri öyle açıp, uzat ki, yolcularımızın maharetleri belli olsun ve yolculuklarımızdan dolayı ortaya çıkacak yorgunluk ve zorluğu iyice hissedelim"dediler. Onlar; nimetlere nankörlük edip şükretmekten yüz çevirmeleri ve içlerinden fakir olanları hasetleri sebebiyle kendilerine zulmettiler. Biz de onları, kendilerinden sonra gelenlerin konuştuğu ibretlik olaylar kıldık ve birbirlerine ulaşamayacakları şekilde onları kendi beldelerinde tamamen parçaladık. Şüphesiz bunda -Sebe halkına vermiş olduğumuz nimetlerde ve ardından inkârları ve azgınlıkları sebebi ile kendilerinden intikam alınmasında- Allah'a itaat etmede, günah işlememede ve başa gelen belalarda çokça sabreden ve nimetlerine karşı çokça şükreden her bir kimse için ibret vardır.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَلَقَدۡ صَدَّقَ عَلَيۡهِمۡ إِبۡلِيسُ ظَنَّهُۥ فَٱتَّبَعُوهُ إِلَّا فَرِيقٗا مِّنَ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ
İblis, onları yoldan çıkarıp haktan saptırabileceği hususundaki zannını doğru çıkardı. Böylece Müminlerden bir grup dışındaki insanlar küfür ve sapıklıkta ona tabi oldular. Müminler ise kendisine tabi olmayarak İblis'i hayal kırıklığına uğratıp onun zannını boşa çıkardılar.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَمَا كَانَ لَهُۥ عَلَيۡهِم مِّن سُلۡطَٰنٍ إِلَّا لِنَعۡلَمَ مَن يُؤۡمِنُ بِٱلۡأٓخِرَةِ مِمَّنۡ هُوَ مِنۡهَا فِي شَكّٖۗ وَرَبُّكَ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٍ حَفِيظٞ
İblis'in onları saptıracak bir gücü yoktu. O, ancak onlar için (batılı) süslüyor ve onları azdırıyordu. Biz, ahirete ve ahirette olacak olan cezaya (karşılık verilmesine) iman eden ile ondan şüphe edeni ortaya çıkarmak için azdırması (ve yoldan çıkarması) için ona izin verdik. Ey Peygamber! Senin Rabbin her şeyi koruyup gözetendir. Kullarının amellerini bütün tafsilatı ile koruyup karşılığını verecektir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
قُلِ ٱدۡعُواْ ٱلَّذِينَ زَعَمۡتُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ لَا يَمۡلِكُونَ مِثۡقَالَ ذَرَّةٖ فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَلَا فِي ٱلۡأَرۡضِ وَمَا لَهُمۡ فِيهِمَا مِن شِرۡكٖ وَمَا لَهُۥ مِنۡهُم مِّن ظَهِيرٖ
Ey Resul! O müşriklere de ki: "Haydi, Allah'tan gayrı kendilerinin ilah olduklarını ileri sürdüklerinizi, size fayda getirmesi ve sizden zararı kaldırması için çağırın, bakalım. O ilahlar; göklerde ve yerde zerre miktarı bir şeye dahi sahip değiller ve onların göklerde ve yerde Allah ile bir ortaklıkları da yoktur. Allah'ın; kendisine yardım eden bir yardımcısı da yoktur. O; ortaklardan ve yardımcılardan mustağnidir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• الشكر يحفظ النعم، والجحود يسبب سلبها.
Şükretmek, nimetlerin muhafaza edilmesine; nimetlere nankörlük etmek ise nimetlerin elden gitmesine sebebiyet verir.

• الأمن من أعظم النعم التي يمتنّ الله بها على العباد.
Güvenlik, Allah'ın kulları üzerindeki en büyük nimetlerinden birisidir.

• الإيمان الصحيح يعصم من اتباع إغواء الشيطان بإذن الله.
Hakikî iman; kişiyi Allah'ın izni ile şeytana uymaktan ve şeytanın onu azdırıp yoldan çıkarmasından korur.

• ظهور إبطال أسباب الشرك ومداخله كالزعم بأن للأصنام مُلْكًا أو مشاركة لله، أو إعانة أو شفاعة عند الله.
Şirki meydana getiren sebepleri ve onu ortaya çıkaran etkenleri ortadan kaldırmak gerekir. Örneğin putların mülkü olduğu ya da onların Yüce Allah'a ortak oldukları yahut Allah katında yardım ve şefaatçiler olduğunu ileri sürmek gibi iddiaların yok edilmesi gerekir.

وَلَا تَنفَعُ ٱلشَّفَٰعَةُ عِندَهُۥٓ إِلَّا لِمَنۡ أَذِنَ لَهُۥۚ حَتَّىٰٓ إِذَا فُزِّعَ عَن قُلُوبِهِمۡ قَالُواْ مَاذَا قَالَ رَبُّكُمۡۖ قَالُواْ ٱلۡحَقَّۖ وَهُوَ ٱلۡعَلِيُّ ٱلۡكَبِيرُ
Allah -Subhanehu ve Teâlâ- katında kendisinin izin verdiği kimseden başkasının şefaati fayda vermez ve Allah, ancak kendisinden razı olduğu kimseye şefaat etmesi için izin verir. Semaların üstünde konuştuğu zaman, meleklerin kanatlarını vurarak O'nun sözüne boyun eğip itaat etmeleri Yüce Allah'ın yüceliklerindendir. Ta ki korku, onların (meleklerin) kalplerinden giderilir ve melekler; Cebrail -aleyhisselam-'a: "Rabbiniz ne buyurdu?" derler. Cebrail -aleyhisselam-: "Hak olanı buyurdu." der. Allah; zatı ve galip gelmesi ile yüce ve yüksek olandır, her şeyden büyüktür.
Tefsiret në gjuhën arabe:
۞ قُلۡ مَن يَرۡزُقُكُم مِّنَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۖ قُلِ ٱللَّهُۖ وَإِنَّآ أَوۡ إِيَّاكُمۡ لَعَلَىٰ هُدًى أَوۡ فِي ضَلَٰلٖ مُّبِينٖ
Ey Rasûl! O müşriklere de ki: "Gökyüzünden yağmuru indirerek ve yeryüzünden meyveler, ekinler, mahsuller ve bunların dışında diğer şeyleri çıkararak sizi rızıklandıran kimdir?" De ki: "Sizi oradan rızıklandıran Allah'tır." De ki: "Ey müşrikler! Biz veya siz, ikimizden biri ya doğru yol üzerinde veya hak yoldan apaçık bir sapıklık içindedir. İkimizden biri kaçınılmaz olarak sapıklık üzerindedir. Şüphesiz hidayet ve doğru yol üzere olanlar Müminlerdir. Sapıklık ehli olanlar ise müşriklerdir.''
Tefsiret në gjuhën arabe:
قُل لَّا تُسۡـَٔلُونَ عَمَّآ أَجۡرَمۡنَا وَلَا نُسۡـَٔلُ عَمَّا تَعۡمَلُونَ
Ey Resul! Onlara de ki: "Sizler, kıyamet günü bizim işlemiş olduğumuz günahlarımızdan sorulmayacaksınız. Biz de sizin yapmakta olduklarınızdan sorulacak değiliz."
Tefsiret në gjuhën arabe:
قُلۡ يَجۡمَعُ بَيۡنَنَا رَبُّنَا ثُمَّ يَفۡتَحُ بَيۡنَنَا بِٱلۡحَقِّ وَهُوَ ٱلۡفَتَّاحُ ٱلۡعَلِيمُ
Onlara de ki: "Kıyamet günü Allah hepimizi bir araya toplayacak, sonra da sizinle bizim aramızda adaletle hükmedecektir. Böylece (Allah) hak ehlini batıl ehlinden ayırıp ortaya çıkarır. O; adalet ile hükmeden ve hükmettiği şeyi hakkıyla bilendir."
Tefsiret në gjuhën arabe:
قُلۡ أَرُونِيَ ٱلَّذِينَ أَلۡحَقۡتُم بِهِۦ شُرَكَآءَۖ كَلَّاۚ بَلۡ هُوَ ٱللَّهُ ٱلۡعَزِيزُ ٱلۡحَكِيمُ
Ey Resul! Onlara de ki: "İbadette kendilerini Allah'a ortak koştuklarınızı bana gösterin." Hayır! Durum sizin tasavvur ettiğiniz gibi değildir, O'nun (Allah'ın) ortakları yoktur. O; hiç kimsenin kendisine galip gelemediği Yüce Allah'tır. O; yaratmasında, kudretinde ve idare edip düzenlemesinde çok hikmet sahibidir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَمَآ أَرۡسَلۡنَٰكَ إِلَّا كَآفَّةٗ لِّلنَّاسِ بَشِيرٗا وَنَذِيرٗا وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَعۡلَمُونَ
Ey Resul! Biz, seni ancak takva ehlini cennet ile müjdelemen, küfür ehli ve yoldan çıkanları da korkutman için insanların tamamına gönderdik. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler. Eğer bilmiş olsalardı seni yalanlamazlardı.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا ٱلۡوَعۡدُ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ
Kendisi ile korkutuldukları azap hususunda acele eden müşrikler şöyle derler: Hak olduğunu iddia ettiğinizde doğru sözlü iseniz azap vaadi ne zamandır?
Tefsiret në gjuhën arabe:
قُل لَّكُم مِّيعَادُ يَوۡمٖ لَّا تَسۡتَـٔۡخِرُونَ عَنۡهُ سَاعَةٗ وَلَا تَسۡتَقۡدِمُونَ
Ey Resul! Azabın gelmesi hususunda acele edenlere de ki: "Sizin için belirli bir gün vadedilmiştir ki; siz ondan ne bir an geri kalabilirsiniz, ne de ileri geçebilirsiniz. İşte o gün; kıyamet günüdür."
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لَن نُّؤۡمِنَ بِهَٰذَا ٱلۡقُرۡءَانِ وَلَا بِٱلَّذِي بَيۡنَ يَدَيۡهِۗ وَلَوۡ تَرَىٰٓ إِذِ ٱلظَّٰلِمُونَ مَوۡقُوفُونَ عِندَ رَبِّهِمۡ يَرۡجِعُ بَعۡضُهُمۡ إِلَىٰ بَعۡضٍ ٱلۡقَوۡلَ يَقُولُ ٱلَّذِينَ ٱسۡتُضۡعِفُواْ لِلَّذِينَ ٱسۡتَكۡبَرُواْ لَوۡلَآ أَنتُمۡ لَكُنَّا مُؤۡمِنِينَ
Allah'a iman etmeyerek kâfir olanlar şöyle dediler: "Biz, Muhammed'in kendisine indirildiğini iddia ettiği bu Kur'an'a ve önceki semavi kitaplara asla iman etmeyiz." Ey Resul! Sen o zalimleri, kıyamet günü Rablerinin huzurunda hesap için tutulup alıkonuldukları ve birbirlerine söz atarlarken bir görsen! Onlardan her biri sorumluluğu ve kınamayı başkasının üzerine atar. Dünyada, büyükleri ve yüceleri tarafından zayıf düşürülmüş olanlar ise şöyle derler: "Eğer sizler, bizleri saptırmamış olsaydınız, bizler Allah'a ve resulüne iman ederdik."
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• التلطف بالمدعو حتى لا يلوذ بالعناد والمكابرة.
İnat ve büyüklenmenin arkasına sığınmaması için davet edilen kimseye iltifatta bulunulmalıdır.

• صاحب الهدى مُسْتَعْلٍ بالهدى مرتفع به، وصاحب الضلال منغمس فيه محتقر.
Hidayet sahibi kimse hidayet ile yükselip yücelir iken dalalet sahibi kimse ise sapıklık ile alçalarak hakir olur.

• شمول رسالة النبي صلى الله عليه وسلم للبشرية جمعاء، والجن كذلك.
Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'in peygamber olarak, tüm insan ve cinlere gönderildiği beyan edilmiştir.

قَالَ ٱلَّذِينَ ٱسۡتَكۡبَرُواْ لِلَّذِينَ ٱسۡتُضۡعِفُوٓاْ أَنَحۡنُ صَدَدۡنَٰكُمۡ عَنِ ٱلۡهُدَىٰ بَعۡدَ إِذۡ جَآءَكُمۖ بَلۡ كُنتُم مُّجۡرِمِينَ
Hak karşısında büyüklenip kendilerine tabi olunanlar; zayıf düşürdüklerine şöyle dediler: "Muhammed'in size getirdiği hidayetten sizleri biz mi alıkoyduk? Hayır! Aksine sizler, fesat ve bozgunculuk ehli kimselerdiniz."
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَقَالَ ٱلَّذِينَ ٱسۡتُضۡعِفُواْ لِلَّذِينَ ٱسۡتَكۡبَرُواْ بَلۡ مَكۡرُ ٱلَّيۡلِ وَٱلنَّهَارِ إِذۡ تَأۡمُرُونَنَآ أَن نَّكۡفُرَ بِٱللَّهِ وَنَجۡعَلَ لَهُۥٓ أَندَادٗاۚ وَأَسَرُّواْ ٱلنَّدَامَةَ لَمَّا رَأَوُاْ ٱلۡعَذَابَۚ وَجَعَلۡنَا ٱلۡأَغۡلَٰلَ فِيٓ أَعۡنَاقِ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْۖ هَلۡ يُجۡزَوۡنَ إِلَّا مَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
Büyükleri tarafından zayıf düşürülenler, hakka karşı kibirlenen büyüklerine derler ki: "Hayır! Bizi haktan saptıran, sizin bizlere gece gündüz kurmuş olduğunuz tuzaklarınızdır. Öyle ki, bizlere Allah'a küfredip, inkâr etmeyi ve O'ndan başka yaratılmış olan varlıklara ibadet etmeyi emrediyordunuz." Onlar; azabı müşahade ettiklerinde dünyada üzerinde oldukları küfürden dolayı için için pişmanlık duyarlar ve azap olunacaklarını anlarlar. Böylece biz; o kâfirlerin boyunlarına demir bukağılar koyarız. Onlar, dünyada Allah'tan başkasına ibadet etmelerinden ve Allah'a karşı isyan etmelerinden (günah işlemelerinden) başka bir sebeple bu cezaya uğratılmamışlardır.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَمَآ أَرۡسَلۡنَا فِي قَرۡيَةٖ مِّن نَّذِيرٍ إِلَّا قَالَ مُتۡرَفُوهَآ إِنَّا بِمَآ أُرۡسِلۡتُم بِهِۦ كَٰفِرُونَ
Biz, herhangi bir beldeye kendilerini azap ile korkutması için bir uyarıcı (peygamber) gönderdiğimizde o beldenin kendilerine nimet verilmiş olan mal, itibar ve hüküm sahibi kimseleri: "Ey Peygamberler! Muhakkak ki bizler, sizin kendisi ile gönderilmiş olduğunuz şeyi inkâr ediyoruz." derler.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَقَالُواْ نَحۡنُ أَكۡثَرُ أَمۡوَٰلٗا وَأَوۡلَٰدٗا وَمَا نَحۡنُ بِمُعَذَّبِينَ
Bu gösterişci, böbürlenen makam sahipleri şöyle dediler: "Biz, malca ve evlatça daha çoğuz. Sizin, bizim azap olunacağımıza dair iddianız da yalandır. Bizler, dünyada da ahirette de azap olunacak değiliz."
Tefsiret në gjuhën arabe:
قُلۡ إِنَّ رَبِّي يَبۡسُطُ ٱلرِّزۡقَ لِمَن يَشَآءُ وَيَقۡدِرُ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَعۡلَمُونَ
Ey Resul! Kendilerine verilen nimetler ile kibirlenip kendilerini beğenenlere de ki: "Rabbim -Subhanehu ve Teâlâ- şükredecek mi yoksa nankörlük mü edecek diye bir imtihan olarak dilediği kimseye rızkı genişletir. Dilediği kimseye ise sabredecek mi yoksa isyan mı edecek diye bir imtihan olarak daraltır. Fakat insanların çoğu Allah'ın çok hikmet sahibi olduğunu bilmezler. Allah; ancak işleri büyük bir hikmetten dolayı takdir eder. Bunu bilen bilir, bilmeyen bilmez.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَمَآ أَمۡوَٰلُكُمۡ وَلَآ أَوۡلَٰدُكُم بِٱلَّتِي تُقَرِّبُكُمۡ عِندَنَا زُلۡفَىٰٓ إِلَّا مَنۡ ءَامَنَ وَعَمِلَ صَٰلِحٗا فَأُوْلَٰٓئِكَ لَهُمۡ جَزَآءُ ٱلضِّعۡفِ بِمَا عَمِلُواْ وَهُمۡ فِي ٱلۡغُرُفَٰتِ ءَامِنُونَ
Sizi Allah'ın rızasına götürecek olan kendisi ile övünüp durduğunuz mallarınız ve evlatlarınız değildir. Fakat kim Allah'a iman eder ve salih ameller işlerse, işte kat kat ecirleri elde edecek olan odur. Mallar; ancak Allah yolunda harcanılarak Allah'a yakınlaştırır. Evlatlar ise duaları ile yakınlaştırır. İşte salih ameller işleyen bu Müminler için işledikleri salih ameller sebebi ile kat kat sevaplar vardır ve onlar cennette en yüksek makamlardadırlar. Orada azap, ölüm ve nimetlerin kesilme korkusundan güvendedirler.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَٱلَّذِينَ يَسۡعَوۡنَ فِيٓ ءَايَٰتِنَا مُعَٰجِزِينَ أُوْلَٰٓئِكَ فِي ٱلۡعَذَابِ مُحۡضَرُونَ
İnsanları ayetlerimizden uzaklaştırmak ve hedeflerini gerçekleştirmek için tüm çabalarını harcayan kâfirler; dünyada hüsrana, ahirette ise azaba uğrayacaklardır.
Tefsiret në gjuhën arabe:
قُلۡ إِنَّ رَبِّي يَبۡسُطُ ٱلرِّزۡقَ لِمَن يَشَآءُ مِنۡ عِبَادِهِۦ وَيَقۡدِرُ لَهُۥۚ وَمَآ أَنفَقۡتُم مِّن شَيۡءٖ فَهُوَ يُخۡلِفُهُۥۖ وَهُوَ خَيۡرُ ٱلرَّٰزِقِينَ
Ey Resul! De ki: "Şüphesiz benim Rabbim Allah -Subhanehu ve Teâlâ- kullarından dilediği kimsenin rızkını genişletir ve dilediği kimsenin rızkını da daraltır. Allah yolunda ne infak ederseniz Allah -Subhanehu ve Teâlâ- dünyada verdiğiniz şeyden daha hayırlısını size geri verir, ahirette ise büyük bir sevap verir. Allah Teâlâ, rızık verenlerin en hayırlısıdır. Her kim rızık istiyorsa Allah Teâlâ'ya sığınsın."
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• تبرؤ الأتباع والمتبوعين بعضهم من بعض، لا يُعْفِي كلًّا من مسؤوليته.
Tabi olanlar ile kendilerine tabi olunanların birbirilerini itham edip kendilerini temize çıkarmaları, iki taraftan her birinin de sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. (Her iki taraf da yaptıklarından sorumludur.)

• الترف مُبْعِد عن الإذعان للحق والانقياد له.
Aşırı lüks içinde bir hayat yaşamak, hakka itaat etmekten ve ona boyun eğmekten uzaklaştıran sebeplerdendir.

• المؤمن ينفعه ماله وولده، والكافر لا ينتفع بهما.
Mümine malı ve evladı fayda verir. Kâfire ise malı ve evladı fayda vermez.

• الإنفاق في سبيل الله يؤدي إلى إخلاف المال في الدنيا، والجزاء الحسن في الآخرة.
Allah yolunda infak edip, harcamak, dünyada verilen o malın yerine daha hayırlısının gelmesine sebep olur. Ahirette ise daha güzel bir karşılık vardır.

وَيَوۡمَ يَحۡشُرُهُمۡ جَمِيعٗا ثُمَّ يَقُولُ لِلۡمَلَٰٓئِكَةِ أَهَٰٓؤُلَآءِ إِيَّاكُمۡ كَانُواْ يَعۡبُدُونَ
Ey Resul! Allah'ın onların tamamını toplayacağı ve sonra müşrikleri kınamak ve azarlamak için, meleklere: "Dünya hayatında iken Allah'ın dışında size ibadet edenler bunlar mıydı?" diyeceğini hatırla.
Tefsiret në gjuhën arabe:
قَالُواْ سُبۡحَٰنَكَ أَنتَ وَلِيُّنَا مِن دُونِهِمۖ بَلۡ كَانُواْ يَعۡبُدُونَ ٱلۡجِنَّۖ أَكۡثَرُهُم بِهِم مُّؤۡمِنُونَ
Melekler şöyle dediler: (Ey Rabbimiz!) Sen çok yücesin ve (onların söyleyip yaptıklarından) münezzehsin. Bizim velimiz sensin. Onlarla bizim aramızda bir velilik (dostluk) yok. Aksine o müşrikler; şeytanlara ibadet ediyorlardı. Şeytanlar, onlara meleklerin şeklinde görünüyor ve müşrikler de Yüce Allah'ı bırakıp onlara ibadet ediyorlardı. Müşriklerin çoğu o şeytanlara inanıyordu.
Tefsiret në gjuhën arabe:
فَٱلۡيَوۡمَ لَا يَمۡلِكُ بَعۡضُكُمۡ لِبَعۡضٖ نَّفۡعٗا وَلَا ضَرّٗا وَنَقُولُ لِلَّذِينَ ظَلَمُواْ ذُوقُواْ عَذَابَ ٱلنَّارِ ٱلَّتِي كُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ
Tekrardan dirilip, hesap görmek için tüm canlıların bir araya geldiği kıyamet gününde,dünyada iken Allah'tan başka kendilerine ibadet edilenler, kendilerine ibadet edenlere ne bir fayda ve ne de bir zarar vermeye sahip değildirler.Biz, küfür ve günahlar ile kendi nefislerine zulmedenlere; "Dünyada iken yalanladığınız cehennem azabını tadın!" deriz.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَإِذَا تُتۡلَىٰ عَلَيۡهِمۡ ءَايَٰتُنَا بَيِّنَٰتٖ قَالُواْ مَا هَٰذَآ إِلَّا رَجُلٞ يُرِيدُ أَن يَصُدَّكُمۡ عَمَّا كَانَ يَعۡبُدُ ءَابَآؤُكُمۡ وَقَالُواْ مَا هَٰذَآ إِلَّآ إِفۡكٞ مُّفۡتَرٗىۚ وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لِلۡحَقِّ لَمَّا جَآءَهُمۡ إِنۡ هَٰذَآ إِلَّا سِحۡرٞ مُّبِينٞ
Resulümüze indirmiş olduğumuz, içerisinde zerre kadar bir karışıklık dahi olmayan apaçık ayetlerimiz bu yalanlayan müşriklere okunduğunda şöyle dediler: "Bunları getiren adam, sizi babalarınızın üzerinde olduğu yoldan çevirmek isteyen bir kimseden başkası değildir." Ve yine şöyle dediler: "Bu Kur'an, O'nun Allah'a nispet ederek uydurmuş olduğu bir yalandan başka bir şey değildir." Allah'a küfredip, inkârda bulunanlar, Allah tarafından kendilerine Kur'an gönderilince şöyle dediler: "Bu, karı ile kocanın ve baba ile oğlunun arasını ayırmak için yapılan apaçık bir büyüden (sihirden) başka bir şey değildir."
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَمَآ ءَاتَيۡنَٰهُم مِّن كُتُبٖ يَدۡرُسُونَهَاۖ وَمَآ أَرۡسَلۡنَآ إِلَيۡهِمۡ قَبۡلَكَ مِن نَّذِيرٖ
Onlara Kur'an'dan önce okudukları bir kitap indirmedik ki bu kitap; Kur'an'ın Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- tarafından uydurulduğuna dair onları uyarsın. Ey Resul! Yine onlara, seni göndermeden önce kendilerini azap ile korkutan bir peygamber de göndermedik.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَكَذَّبَ ٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِهِمۡ وَمَا بَلَغُواْ مِعۡشَارَ مَآ ءَاتَيۡنَٰهُمۡ فَكَذَّبُواْ رُسُلِيۖ فَكَيۡفَ كَانَ نَكِيرِ
Âd, Semûd ve Lût kavimleri gibi önceki kavimler de yalanlamışlardı. Senin kavminden olan müşrikler; güç, kuvvet, mal ve sayıda önceki ümmetlerin onda birine erişememişlerdi. Bunlardan her biri peygamberlerini yalanladılar da; kendilerine verilen mal, kuvvet ve sayı onlara bir fayda vermedi ve azabıma uğradılar. Ey Rasûl! Benim onları inkârım ve onları cezalandırmam nasıl oldu?
Tefsiret në gjuhën arabe:
۞ قُلۡ إِنَّمَآ أَعِظُكُم بِوَٰحِدَةٍۖ أَن تَقُومُواْ لِلَّهِ مَثۡنَىٰ وَفُرَٰدَىٰ ثُمَّ تَتَفَكَّرُواْۚ مَا بِصَاحِبِكُم مِّن جِنَّةٍۚ إِنۡ هُوَ إِلَّا نَذِيرٞ لَّكُم بَيۡنَ يَدَيۡ عَذَابٖ شَدِيدٖ
Ey Resul! O müşriklere de ki: "Ben sizlere bir hasleti işaret ediyor ve nasihat ediyorum ki, o nasihat sizin hevâ ve arzularınızdan arınmış bir şekilde Yüce Allah için ikişer ikişer yahut tek başınıza kalkmanız sonra da arkadaşınız Muhammed'in yaşantısı ve onun akli, doğruluğu ve güvenilirliği hakkında düşünmenizdir ki bu; onun -sallallah aleyhi ve sellem- deli (cinli) olmadığını açıkça anlamanız içindir. Eğer sizler, Allah'a şirk koşmaktan tövbe etmezseniz; sizleri şiddetli azap ile uyaran bir peygamberden başkası değildir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
قُلۡ مَا سَأَلۡتُكُم مِّنۡ أَجۡرٖ فَهُوَ لَكُمۡۖ إِنۡ أَجۡرِيَ إِلَّا عَلَى ٱللَّهِۖ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ شَهِيدٞ
Ey Resul! Yalanlayan o müşriklere de ki: "Size getirmiş olduğum hidayet ve hayır karşılığında ben sizden bir sevap ve bir ücret istemiyorum. O ücret sizin olsun. Benim sevabım ancak bir olan Allah'a aittir. Allah -Subhanehu ve Teâlâ- her şeye şahittir. O, benim size tebliğ ettiğime ve sizin amellerinize şahitlik etmektedir. O, yaptıklarınızın karşılığını size verecektir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
قُلۡ إِنَّ رَبِّي يَقۡذِفُ بِٱلۡحَقِّ عَلَّٰمُ ٱلۡغُيُوبِ
Ey Resul! De ki: "Şüphesiz benim Rabbim, hakkı batılın üzerinde hakim kılar ve batılı yok eder. O; bütün gaybleri hakkıyla bilendir. Göklerde ve yerde hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Kullarının amellerinden de hiçbir şey O'na saklı kalmaz."
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• التقليد الأعمى للآباء صارف عن الهداية.
Ataları körü körüne taklit etmek, hidayetten uzaklaştırır.

• التفكُّر مع التجرد من الهوى وسيلة للوصول إلى القرار الصحيح، والفكر الصائب.
Hevâdan sıyrılarak düşünmek; doğru düşünce ve yerinde karar vermeye ulaştırır.

• الداعية إلى الله لا ينتظر الأجر من الناس، وإنما ينتظره من رب الناس.
Allah'a davet eden bir kimse, insanlardan bir karşılık (bir ücret) beklemez. O, karşılığı sadece insanların Rabbinden bekler.

قُلۡ جَآءَ ٱلۡحَقُّ وَمَا يُبۡدِئُ ٱلۡبَٰطِلُ وَمَا يُعِيدُ
Ey Resul! Yalanlayan o müşriklere de ki: "Hak geldi. Bu hak İslam'dır. Batıl ise zâil olmuştur. Artık batılın ne bir etkisi ve ne de bir gücü vardır. Asla etkili olduğu hâle de geri dönemez."
Tefsiret në gjuhën arabe:
قُلۡ إِن ضَلَلۡتُ فَإِنَّمَآ أَضِلُّ عَلَىٰ نَفۡسِيۖ وَإِنِ ٱهۡتَدَيۡتُ فَبِمَا يُوحِيٓ إِلَيَّ رَبِّيٓۚ إِنَّهُۥ سَمِيعٞ قَرِيبٞ
Ey Resul! O yalanlayan müşriklere de ki: "Eğer ben size tebliğ ettiğim haktan saparsam sapmamın zararı banadır ve benimle sınırlıdır, ondan size hiçbir şey ulaşmaz. Eğer ben hakka hidayet edilirsem bu; Rabbimin bana vahyetmesi sebebiyledir. Şüphesiz O; kullarının sözlerini hakkıyla işitendir. O'nun benim söylediğim bir sözü işitmemesi mümkün değildir."
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَلَوۡ تَرَىٰٓ إِذۡ فَزِعُواْ فَلَا فَوۡتَ وَأُخِذُواْ مِن مَّكَانٖ قَرِيبٖ
Ey Resul! O yalanlayanlar, kıyamet günü azabı bizzat gördüklerinde bundan kaçacakları ve sığınacakları bir sığınak yoktur. Onlar, ilk andan ve işin başından itibaren yakın bir yerden yakalanıvermişlerdir. Eğer sen bu durumu görseydin şaşılacak bir şey görmüş olurdun.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَقَالُوٓاْ ءَامَنَّا بِهِۦ وَأَنَّىٰ لَهُمُ ٱلتَّنَاوُشُ مِن مَّكَانِۭ بَعِيدٖ
Varacakları yeri gördüklerinde şöyle derler: "Bizler kıyamet gününe iman ettik." Onlar; imanın kabul edildiği amel diyarı olan dünyadan uzaklaşıp, ceza (karşılık) diyarı olan ahirete varmışken imana nasıl kavuşabilirler?
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَقَدۡ كَفَرُواْ بِهِۦ مِن قَبۡلُۖ وَيَقۡذِفُونَ بِٱلۡغَيۡبِ مِن مَّكَانِۭ بَعِيدٖ
Onlar iman edip bu iman onlardan nasıl kabul olur? Hâlbuki dünya hayatında onu inkâr ettiler ve Rasûllullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ile ilgili; "O bir sihirbaz, kâhin ve şairdir." diyerek, haktan uzak bir şekilde uzak bir yerden zan ile onun hakkında atıp tuttular.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَحِيلَ بَيۡنَهُمۡ وَبَيۡنَ مَا يَشۡتَهُونَ كَمَا فُعِلَ بِأَشۡيَاعِهِم مِّن قَبۡلُۚ إِنَّهُمۡ كَانُواْ فِي شَكّٖ مُّرِيبِۭ
Yalanlayan bu kimseler, elde etmeyi istedikleri dünya isteklerinden, küfürden tövbe etmekten, cehennemden kurtulmaktan ve dünya hayatına dönmekten alıkonuldular. Tıpkı kendilerinden önce yalanlayan ümmetlerin başına geldiği gibi. Onlar; peygamberlerinin Allah'ı birlemeye, imana ve yeniden dirilmeye dair getirdiği gerçekler hakkında şüphe ettiler. Küfre sebebiyet veren bir şüpheye düştüler.
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• مشهد فزع الكفار يوم القيامة مشهد عظيم.
Kıyamet günü kâfirlerin müşahede edeceği korku, çok büyük bir manzaradır.

• محل نفع الإيمان في الدنيا؛ لأنها هي دار العمل.
İmanın fayda vereceği yer dünyadır. Çünkü dünya amel etme diyarıdır.

• عظم خلق الملائكة يدل على عظمة خالقهم سبحانه.
Meleklerin yaratılmasındaki büyüklük, onları yaratan Allah Teâlâ'nın azametine delalet etmektedir.

 
Përkthimi i kuptimeve Surja: Suretu Sebe’
Përmbajtja e sureve Numri i faqes
 
Përkthimi i kuptimeve të Kuranit Fisnik - El Muhtesar fi tefsir el Kuran el Kerim - Përkthimi turqisht - Përmbajtja e përkthimeve

Libri "El Muhtesar fi tefsir el Kuran el Kerim" i përkthyer në turqisht - Botuar nga Qendra e Tefsirit për Studime Kuranore.

Mbyll