Përkthimi i kuptimeve të Kuranit Fisnik - El Muhtesar fi tefsir el Kuran el Kerim - Përkthimi turqisht * - Përmbajtja e përkthimeve


Përkthimi i kuptimeve Surja: Suretu El Maide   Ajeti:

Sûratu'l-Mâide

Qëllimet e sures:
الأمر بالوفاء بالعقود، والتحذير من مشابهة أهل الكتاب في نقضها.
Antlaşmaları yerine getirme emredilmiş ve onları bozmada Kitap Ehli'ne benzemekten sakındırılmıştır.

يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ أَوۡفُواْ بِٱلۡعُقُودِۚ أُحِلَّتۡ لَكُم بَهِيمَةُ ٱلۡأَنۡعَٰمِ إِلَّا مَا يُتۡلَىٰ عَلَيۡكُمۡ غَيۡرَ مُحِلِّي ٱلصَّيۡدِ وَأَنتُمۡ حُرُمٌۗ إِنَّ ٱللَّهَ يَحۡكُمُ مَا يُرِيدُ
Ey iman edenler! Yaratıcınız ve kendi aranızda olan ve sizin ile Allah'ın yarattıkları arasında bulunan anlaşmaları yerine getiriniz. Yüce Allah sizlere merhamet ederek, haram olduğu sizlere okunup, açıklanan hayvanlar hariç, büyük ve küçük baş hayvanları (deve, sığır, koyun ve keçi) helal kılmıştır. Hac ve umre için ihramlı iken kara av hayvanlarını ise sizlere haram kılmıştır. Allah hikmeti gereğince istediğini haram kılar ve istediğini de helal kılar. O'nu hiçbir kimse zorlayamaz ve hükümlerine de itiraz edemez.
Tefsiret në gjuhën arabe:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ لَا تُحِلُّواْ شَعَٰٓئِرَ ٱللَّهِ وَلَا ٱلشَّهۡرَ ٱلۡحَرَامَ وَلَا ٱلۡهَدۡيَ وَلَا ٱلۡقَلَٰٓئِدَ وَلَآ ءَآمِّينَ ٱلۡبَيۡتَ ٱلۡحَرَامَ يَبۡتَغُونَ فَضۡلٗا مِّن رَّبِّهِمۡ وَرِضۡوَٰنٗاۚ وَإِذَا حَلَلۡتُمۡ فَٱصۡطَادُواْۚ وَلَا يَجۡرِمَنَّكُمۡ شَنَـَٔانُ قَوۡمٍ أَن صَدُّوكُمۡ عَنِ ٱلۡمَسۡجِدِ ٱلۡحَرَامِ أَن تَعۡتَدُواْۘ وَتَعَاوَنُواْ عَلَى ٱلۡبِرِّ وَٱلتَّقۡوَىٰۖ وَلَا تَعَاوَنُواْ عَلَى ٱلۡإِثۡمِ وَٱلۡعُدۡوَٰنِۚ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَۖ إِنَّ ٱللَّهَ شَدِيدُ ٱلۡعِقَابِ
Ey iman edenler! Allah'ın haram kılıp sizlerin hürmet etmenizi ve yüceltmenizi emrettiğini helal saymayın. Dikişli elbise giymek, Harem bölgesinde avlanmak gibi ihram yasaklarını işlemekten uzak durun. Haram aylarda (Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb) savaşmayı helal kılmayın. Harem bölgesinde Allah için hedy kurbanı kesilmek üzere gönderilen hayvanları gasp ve hırsızlık yoluyla helal görüp almayın. Yahut yerine varmasına engel olmayın. Boynunda hedy (kurbanı) olduğunu gösteren yün vb. örülmüş gerdan bulunan hayvanları helal sayıp el koymayın. Beytullah'ı ticaret kazancı ve Allah rızasını kazanmak için kastedip gelenlerin (canlarını) helal görüp onları öldürmeyin. Hac ya da umre için girdiğiniz ihramdan ve Harem bölgesinden çıktıktan sonra isterseniz avlanabilirsiniz. Sizi Mescid-i Haram'dan geri çevirenlere karşı olan kininiz onlara zulmetmeye ve adil davranmamaya sebep olmamalı. -Ey Müminler!- Emrolunduğunuz fiilleri yapmada ve yasaklanan şeyleri terk etmede birbirinizle yardımlaşın. Sahibine günah kazandıran masiyetlerde ve insanların canlarına, mallarına ve ırzlarına saldırma hususunda yardımlaşmayın. İbadetlerini yerine getirip isyan etmekten uzak kalarak yüce Allah'tan korkup sakının. Zira kendisine isyan edene karşı Allah'ın cezası çok şiddetlidir. O'nun cezasından korkup, sakının.
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• عناية الله بجميع أحوال الورثة في تقسيم الميراث عليهم.
Yüce Allah miras taksiminde varislerin tüm halini gözetmiş ve onlara önem vermiştir.

• الأصل هو حِلُّ الأكل من كل بهيمة الأنعام، سوى ما خصه الدليل بالتحريم، أو ما كان صيدًا يعرض للمحرم في حجه أو عمرته.
Asıl olan küçük ve büyük baş hayvan etlerinin yenmesinin helal olduğudur. Ancak hakkında etlerinin yenmesi haram olduğu ile ilgili özel delil bulunan hayvanlar ile hac ve umre için ihrama girmiş kimselerin karşısına çıkan av hayvanları müstesnadır.

• النهي عن استحلال المحرَّمات، ومنها: محظورات الإحرام، والصيد في الحرم، والقتال في الأشهر الحُرُم، واستحلال الهدي بغصب ونحوه، أو مَنْع وصوله إلى محله.
Haram kılınan şeylerin helal sayılması yasaklanmıştır. Bunlardan bazıları şunlardır: İhram yasakları, harem bölgesinde avlanmak, haram aylarda savaşmak, gasp ve benzeri yollarla hareme gönderilen kurbanları helal sayıp el koymak veya yerine varmasına engel olmak.

حُرِّمَتۡ عَلَيۡكُمُ ٱلۡمَيۡتَةُ وَٱلدَّمُ وَلَحۡمُ ٱلۡخِنزِيرِ وَمَآ أُهِلَّ لِغَيۡرِ ٱللَّهِ بِهِۦ وَٱلۡمُنۡخَنِقَةُ وَٱلۡمَوۡقُوذَةُ وَٱلۡمُتَرَدِّيَةُ وَٱلنَّطِيحَةُ وَمَآ أَكَلَ ٱلسَّبُعُ إِلَّا مَا ذَكَّيۡتُمۡ وَمَا ذُبِحَ عَلَى ٱلنُّصُبِ وَأَن تَسۡتَقۡسِمُواْ بِٱلۡأَزۡلَٰمِۚ ذَٰلِكُمۡ فِسۡقٌۗ ٱلۡيَوۡمَ يَئِسَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ مِن دِينِكُمۡ فَلَا تَخۡشَوۡهُمۡ وَٱخۡشَوۡنِۚ ٱلۡيَوۡمَ أَكۡمَلۡتُ لَكُمۡ دِينَكُمۡ وَأَتۡمَمۡتُ عَلَيۡكُمۡ نِعۡمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ ٱلۡإِسۡلَٰمَ دِينٗاۚ فَمَنِ ٱضۡطُرَّ فِي مَخۡمَصَةٍ غَيۡرَ مُتَجَانِفٖ لِّإِثۡمٖ فَإِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٞ رَّحِيمٞ
Allah sizlere şer'î üsullere göre kesilmeyen hayvanların etini, akıtılmış kanı ve domuz etini, kesim esnasında Allah'ın isminden başka bir isim zikredilerek kesilen hayvanı, boğularak öldürülen, darp edilerek öldürülen, yüksek yerden düşerek ölen, başka bir hayvanın süsmesiyle ölen hayvan, aslan, kaplan ve kurt gibi yırtıcı hayvanların öldürdükleri hayvanları haram kılmıştır. Ancak zikredilen hayvanlardan daha ölmeden önce yetişip kestikleriniz hariçtir. Böylesi hayvanlar size helaldir. Putlara kesilenleri de haram kıldı. Sizinle ilgili yüce Allah'ın belirlemiş olduğu gaybı bardak falı bakarak, o da üzerinde (yap) ve (yapma) gibi emir ve yasakların yazıldığı taşlar ve oklar olup, bir kimse kendisi için ondan çıkan sonuca göre hareket ettiği falcılıktır, bunu da size haram kılmıştır. Zikredilmiş olan o haramları yapmak Allah'ın taatinden çıkmaktır. Bugün kâfirler, görmüş oldukları kuvvetinden dolayı sizlerin İslam dininden çıkmanızdan ve cahiliyet dinine dönmenizden ümitlerini kestiler. Onlardan korkmayınız, yanlız benden korkunuz. Sizin üzerinize gizli ve açık nimetimi tamamladım. Size din olarak İslam'ı seçtim. Ondan başka bir dini kabul etmem. Kim günah işlemek amacıyla değil de açlık sebebiyle ölü hayvandan yemek mecburiyetinde kalırsa üzerine herhangi bir günah yoktur. Şüphesiz yüce Allah çokça bağışlayandır, merhamet edendir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
يَسۡـَٔلُونَكَ مَاذَآ أُحِلَّ لَهُمۡۖ قُلۡ أُحِلَّ لَكُمُ ٱلطَّيِّبَٰتُ وَمَا عَلَّمۡتُم مِّنَ ٱلۡجَوَارِحِ مُكَلِّبِينَ تُعَلِّمُونَهُنَّ مِمَّا عَلَّمَكُمُ ٱللَّهُۖ فَكُلُواْ مِمَّآ أَمۡسَكۡنَ عَلَيۡكُمۡ وَٱذۡكُرُواْ ٱسۡمَ ٱللَّهِ عَلَيۡهِۖ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَۚ إِنَّ ٱللَّهَ سَرِيعُ ٱلۡحِسَابِ
-Ey Resul!- Ashabın, Allah'ın onlara yemek için neyi helal kıldığını soruyorlar?.-Ey Resul!- Allah sizlere yiyeceklerden temiz olanı, Allah'ın sizlere lütfettiği ilim ile öğretip eğittiğiniz av köpekleri, çita gibi azı dişleri olan yırtıcı hayvanlar ve avlanmaya alıştırılmış ve eğitilmiş kartal ve şahin gibi pençeli kuşların avladıklarını yemenizi size helal kıldı. Bu hayvanlar, sahipleri onlara emredince hemen o emrini yerine getirirler ve engellenmek istendiğinde de durup hareket etmezler. Onu (avı) öldürseler dahi onların tuttuklarını yiyiniz. Av hayvanlarını ava saldığınız zaman besmele çekiniz. Emirlerine itaat ederek ve yasaklarını da bırakarak Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah yapılan amellerin hesabını çabuk görür.
Tefsiret në gjuhën arabe:
ٱلۡيَوۡمَ أُحِلَّ لَكُمُ ٱلطَّيِّبَٰتُۖ وَطَعَامُ ٱلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلۡكِتَٰبَ حِلّٞ لَّكُمۡ وَطَعَامُكُمۡ حِلّٞ لَّهُمۡۖ وَٱلۡمُحۡصَنَٰتُ مِنَ ٱلۡمُؤۡمِنَٰتِ وَٱلۡمُحۡصَنَٰتُ مِنَ ٱلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلۡكِتَٰبَ مِن قَبۡلِكُمۡ إِذَآ ءَاتَيۡتُمُوهُنَّ أُجُورَهُنَّ مُحۡصِنِينَ غَيۡرَ مُسَٰفِحِينَ وَلَا مُتَّخِذِيٓ أَخۡدَانٖۗ وَمَن يَكۡفُرۡ بِٱلۡإِيمَٰنِ فَقَدۡ حَبِطَ عَمَلُهُۥ وَهُوَ فِي ٱلۡأٓخِرَةِ مِنَ ٱلۡخَٰسِرِينَ
Bu gün Allah size temiz hoş/lezzetli yiyecekleri yemenizi helal kıldı. Ehlikitap (Yahudi ve Hristiyan) olanların kestiklerini yemenizi size helal kıldı. Sizin kestiğiniz hayvanları da onlara helal kıldı. Eğer mehirlerini verirseniz, hür ve iffetli Mümin kadınlar ve sizden önce kendilerine kitap verilen Yahudi ve Hristiyanlar'dan hür ve iffetli kadınlarla kötü şey yapmaktan uzak olup iffetli olduğunuz, onlardan aşıklar edinip zina etmediğiniz takdirde onlarla evlenmenizi helal kıldı. Kim Allah'ın kullarına indirmiş olduğu şeriatın hükümlerini inkâr ederse amellerin kabul olmasının şartı olan iman şartını kaybettiğinden dolayı yapmış olduğu amelleri geçersiz olur. Bu vasıftaki kimse kıyamet gününde cehenneme girip orada ebedî kalacağından dolayı hüsrana uğrayanlardandır.
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• تحريم ما مات دون ذكاة، والدم المسفوح، ولحم الخنزير، وما ذُكِرَ عليه اسْمٌ غير اسم الله عند الذبح، وكل ميت خنقًا، أو ضربًا، أو بسقوط من علو، أو نطحًا، أو افتراسًا من وحش، ويُستثنى من ذلك ما أُدرِكَ حيًّا وذُكّيَ بذبح شرعي.
Şeri usullere göre kesilmeden ölen hayvan, akıtılmış kan, domuz eti, kesme esnasında Allah'ın isminden başka bir isim zikredilerek kesilen, boğularak ölen, vurularak ölen, yüksek yerden düşerek ölen, başka bir hayvan tarafından süsülerek ölen, yırtıcı bir hayvan tarafından öldürülenler haram kılınmıştır. Bunlardan ölmeden önce yetişip şeri bir kesimle kesilenler hariçtir.

• حِلُّ ما صاد كل مدرَّبٍ ذي ناب أو ذي مخلب.
Eğitilmiş olup azı dişi bulunan her yırtıcı hayvan ve pençeli kuşun avladığı av helaldir.

• إباحة ذبائح أهل الكتاب، وإباحة نكاح حرائرهم من العفيفات.
Ehlikitap tarafından kesilen hayvanları yemek ve Ehlikitap olan iffetli hür kadınlarla evlenmek mübah kılınmıştır.

يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ إِذَا قُمۡتُمۡ إِلَى ٱلصَّلَوٰةِ فَٱغۡسِلُواْ وُجُوهَكُمۡ وَأَيۡدِيَكُمۡ إِلَى ٱلۡمَرَافِقِ وَٱمۡسَحُواْ بِرُءُوسِكُمۡ وَأَرۡجُلَكُمۡ إِلَى ٱلۡكَعۡبَيۡنِۚ وَإِن كُنتُمۡ جُنُبٗا فَٱطَّهَّرُواْۚ وَإِن كُنتُم مَّرۡضَىٰٓ أَوۡ عَلَىٰ سَفَرٍ أَوۡ جَآءَ أَحَدٞ مِّنكُم مِّنَ ٱلۡغَآئِطِ أَوۡ لَٰمَسۡتُمُ ٱلنِّسَآءَ فَلَمۡ تَجِدُواْ مَآءٗ فَتَيَمَّمُواْ صَعِيدٗا طَيِّبٗا فَٱمۡسَحُواْ بِوُجُوهِكُمۡ وَأَيۡدِيكُم مِّنۡهُۚ مَا يُرِيدُ ٱللَّهُ لِيَجۡعَلَ عَلَيۡكُم مِّنۡ حَرَجٖ وَلَٰكِن يُرِيدُ لِيُطَهِّرَكُمۡ وَلِيُتِمَّ نِعۡمَتَهُۥ عَلَيۡكُمۡ لَعَلَّكُمۡ تَشۡكُرُونَ
Ey İman edenler! Namaz kılmak istediğinizde abdestiniz yoksa abdest alınız. Abdest alırken yüzlerinizi ve ellerinizi dirseklere kadar yıkamanız, başlarınıza mesh etmeniz ve ayaklarınızı aşık kemikleriyle beraber ayak bileğine kadar yıkamanız gerekir. Eğer gusül almanız gereken bir durum varsa gusül alınız. Eğer hastaysanız ve gusülden dolayı hastalığınızın artacağından, hastalığın iyileşmesinin gecikmesinden korkuyorsanız, sağlıklı olduğunuz halde yolcuysanız, tuvalet ihtiyacını giderme sebebiyle abdestiniz bozulduysa veya eşleriniz ile cinsel ilişkiye girmeniz sebebiyle gusül almanız gerekiyorsa (bütün bu hallerde) abdest için su arayıp bulamazsanız yeryüzündeki toprağa yönelin. Ellerinizle toprağa vurduktan sonra yüzlerinize ve ellerinize sürünüz. Allah hükümlerinin yerine getirilmesinde sizlere darlık ve zorluk vermek istememiştir. Size zarar vereceğinden dolayı suyu kullanmanızı zorunlu kılıp darlık ve zorluk vermez. Bir hastalıktan dolayı suyun kullanılması imkansız olduğunda veya bulunmadığında onun yerine zarar görmeyesiniz diye sizin üzerinize nimetini tamamlamak için toprakla (teyemmüm yapmayı) meşru kıldı. Umulur ki Allah'ın size olan nimetine şükreder ve onu inkâr etmezsiniz.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَٱذۡكُرُواْ نِعۡمَةَ ٱللَّهِ عَلَيۡكُمۡ وَمِيثَٰقَهُ ٱلَّذِي وَاثَقَكُم بِهِۦٓ إِذۡ قُلۡتُمۡ سَمِعۡنَا وَأَطَعۡنَاۖ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَلِيمُۢ بِذَاتِ ٱلصُّدُورِ
Allah'ın sizi İslam’a hidayet ettiği, üzerinize olan nimetini hatırlayın. Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem- ile anlaşma yaptığınız zaman ona kolaylıkta da zorlukta da işitmek ve itaat etmek üzere biat ettiğinizde verdiğiniz sözü hatırlayın: Senin sözünü işittik ve emrine itaat ettik. Emirlerine itaat ederek ve yasaklarından kaçınarak Allah'tan korkun. -Ahitleşmeler de bu emir kapsamına girer- Muhakkak ki, yüce Allah kalplerde olanı hakkıyla bilendir ve hiç bir şey Allah'a gizli kalmaz.
Tefsiret në gjuhën arabe:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ كُونُواْ قَوَّٰمِينَ لِلَّهِ شُهَدَآءَ بِٱلۡقِسۡطِۖ وَلَا يَجۡرِمَنَّكُمۡ شَنَـَٔانُ قَوۡمٍ عَلَىٰٓ أَلَّا تَعۡدِلُواْۚ ٱعۡدِلُواْ هُوَ أَقۡرَبُ لِلتَّقۡوَىٰۖ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَۚ إِنَّ ٱللَّهَ خَبِيرُۢ بِمَا تَعۡمَلُونَ
Ey Allah'a ve resulüne iman edenler! Allah'ın üzerinizdeki haklarını Allah'ın rızasını dileyerek yerine getiriniz. Ve adaletle şahitlik ediniz. Zulme şahitlik yapmayın. Bir topluluğa olan nefretiniz sizi onlara karşı adaleti terk etmeye itmesin. İstenilen husus, adaletin dosta ve düşmana karşı eşit olarak uygulanmasıdır. Adalet Allah'a karşı takvalı olmaya ve korkmaya en yakın olandır. Baskı ve zulüm Allah'a karşı en cesaret ettirici davranıştır. Emirlerine itaat ederek ve yasaklarından kaçınarak Allah'tan korkun. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Yapmış olduğunuz amellerden hiç biri O'na gizli kalmaz. Sizlere yapmış olduğunuz amellerinizin karşılığını verecektir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَعَدَ ٱللَّهُ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ لَهُم مَّغۡفِرَةٞ وَأَجۡرٌ عَظِيمٞ
Yüce Allah -vermiş olduğu sözü hiç değiştirmeyen- Allah'a ve resullerine iman edip salih amel işleyenlerin günahlarını bağışlayacağını ve onlara büyük mükâfat olan cennete girmelerini vadetmiştir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• الأصل في الطهارة هو استعمال الماء بالوضوء من الحدث الأصغر، والغسل من الحدث الأكبر.
Temizlikte asıl olan küçük hadesten temizlenmek için abdest alırken ve büyük hadesten temizlenmek için gusül alırken suyun kullanılmasıdır.

• في حال تعذر الحصول على الماء، أو تعذّر استعماله لمرض مانع أو برد قارس، يشرع التيمم (بالتراب) لرفع حكم الحدث (الأصغر أو الأكبر).
Su bulunmaması veya kullanılmasını engelleyen bir hastalıktan veya aşırı soğuktan dolayı kullanılmasının imkânsızlaşması durumunda (küçük ve büyük) hadesin hükmünü kaldırmak için (toprakla) teyemmüm yapmak meşrudur.

• الأمر بتوخي العدل واجتناب الجور حتى في معاملة المخالفين.
Muhaliflere yapılan muamelede dahi adaletli olmak, zulüm ve adaletsizlikten uzak durmak emredilmiştir.

وَٱلَّذِينَ كَفَرُواْ وَكَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِنَآ أُوْلَٰٓئِكَ أَصۡحَٰبُ ٱلۡجَحِيمِ
Allah'ı inkâr edenler ve ayetlerini yalanlayanlar işte onlar cehennem ehlidir. Küfürlerine ve yalanlamalarına karşılık cehenneme gireceklerdir. Arkadaşın arkadaşından ayrılmadığı gibi Allah'a küfredenler de cehennemden ayrılmayıp onda devamlı kalırlar.
Tefsiret në gjuhën arabe:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ ٱذۡكُرُواْ نِعۡمَتَ ٱللَّهِ عَلَيۡكُمۡ إِذۡ هَمَّ قَوۡمٌ أَن يَبۡسُطُوٓاْ إِلَيۡكُمۡ أَيۡدِيَهُمۡ فَكَفَّ أَيۡدِيَهُمۡ عَنكُمۡۖ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَۚ وَعَلَى ٱللَّهِ فَلۡيَتَوَكَّلِ ٱلۡمُؤۡمِنُونَ
Ey iman edenler! Allah'ın sizlere vermiş olduğu emniyet ve güven nimetini, kalpleriniz ve dilleriniz ile zikredin/anın. Düşmanlarınızın sizlere şiddetle saldırmak, kırıp geçirmek için ellerini sizlere uzatmak istediklerinde Allah kalplerine korku salarak onları sizden uzaklaştırdı ve sizi de onlara karşı korudu. Emirlerine itaat ederek ve yasaklarından kaçınarak Allah'tan korkun. Müminler dinî ve dünyevi menfaatlerini elde etmek için yalnız Allah'a güvensinler.
Tefsiret në gjuhën arabe:
۞ وَلَقَدۡ أَخَذَ ٱللَّهُ مِيثَٰقَ بَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ وَبَعَثۡنَا مِنۡهُمُ ٱثۡنَيۡ عَشَرَ نَقِيبٗاۖ وَقَالَ ٱللَّهُ إِنِّي مَعَكُمۡۖ لَئِنۡ أَقَمۡتُمُ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتَيۡتُمُ ٱلزَّكَوٰةَ وَءَامَنتُم بِرُسُلِي وَعَزَّرۡتُمُوهُمۡ وَأَقۡرَضۡتُمُ ٱللَّهَ قَرۡضًا حَسَنٗا لَّأُكَفِّرَنَّ عَنكُمۡ سَيِّـَٔاتِكُمۡ وَلَأُدۡخِلَنَّكُمۡ جَنَّٰتٖ تَجۡرِي مِن تَحۡتِهَا ٱلۡأَنۡهَٰرُۚ فَمَن كَفَرَ بَعۡدَ ذَٰلِكَ مِنكُمۡ فَقَدۡ ضَلَّ سَوَآءَ ٱلسَّبِيلِ
İsrailoğulları'ndan aşağıda ifade edilecek olan konularda kesin ve kuvvetli bir söz aldık. Onların başlarına on iki reis tayin ettik. Her reisin altındakilerden sorumlu olacağını belirledik. Allah İsrailoğulları'na şöyle dedi: Eğer namazı gerektiği gibi tam bir şekilde kılarsanız, mallarınızın zekâtını verirseniz, aralarında ayrımcılık yapmadan bütün resullerime inanırsanız, onları yüceltirseniz, onlara yardım ederseniz, hayır yollarda infakta bulunursanız ve bunların hepsini yerine getirirseniz işlemiş olduğunuz günahlarınızın hepsini bağışlarım. Kıyamet gününde sizi saraylarının altından ırmaklar akan cennetlere yerleştiririm. Kim bu kuvvetli söz alındıktan sonra küfrederse ve bozarsa bilmiş olsun ki, hak yoldan bilerek ve kasten sapmış olur.
Tefsiret në gjuhën arabe:
فَبِمَا نَقۡضِهِم مِّيثَٰقَهُمۡ لَعَنَّٰهُمۡ وَجَعَلۡنَا قُلُوبَهُمۡ قَٰسِيَةٗۖ يُحَرِّفُونَ ٱلۡكَلِمَ عَن مَّوَاضِعِهِۦ وَنَسُواْ حَظّٗا مِّمَّا ذُكِّرُواْ بِهِۦۚ وَلَا تَزَالُ تَطَّلِعُ عَلَىٰ خَآئِنَةٖ مِّنۡهُمۡ إِلَّا قَلِيلٗا مِّنۡهُمۡۖ فَٱعۡفُ عَنۡهُمۡ وَٱصۡفَحۡۚ إِنَّ ٱللَّهَ يُحِبُّ ٱلۡمُحۡسِنِينَ
Kendilerinden alınan kuvvetli sözü bozmaları sebebiyle (İsrailoğulları'nı) rahmetimizden kovduk. Kalplerini, hiçbir hayrın ulaşamayacağı ve hiçbir öğüdün fayda vermeyeceği şekilde kaskatı kıldık. Hevâlarına uyacak şekilde manalarını tevil ederek ve lafızlarını değiştirerek Allah'ın kelamının anlamını tahrif ediyorlar. Kendilerine emredilenlerle amel etmeyi terk ettiler. Ey resul! Hâlâ sen Allah'a ve Mümin kullarına karşı yaptıkları hainliklerini ortaya çıkarıyorsun. Ancak bunlardan azı hariç vermiş oldukları o sözü yerine getirmediler. Verdikleri söze uyanları affet ve azarlayıp paylama, bağışla. Bu ihsandandır. Şüphe yoktur ki Allah iyilik edenleri sever.
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• من عظيم إنعام الله عز وجل على النبي عليه الصلاة والسلام وأصحابه أن حماهم وكف عنهم أيدي أهل الكفر وضررهم.
Allah'ın Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'e ve ashabına bahşettiği en büyük nimet, kâfirlerin ellerini onlardan çektirmesi ve zararını uzaklaştırmasıdır.

• أن الإيمان بالرسل ونصرتهم وإقامة الصلاة وإيتاء الزكاة على الوجه المطلوب، سببٌ عظيم لحصول معية الله تعالى وحدوث أسباب النصرة والتمكين والمغفرة ودخول الجنة.
Şüphesiz resullere iman etmek, onlara yardım etmek, emredilen şekilde namazı eksiksiz kamil bir şekilde kılmak, zekâtı tam vermek Allah Teâlâ'nın kul ile beraber olmasını elde etmenin en büyük sebebidir. Aynı zamanda yardıma nail olmanın, yeryüzünde iktidar olmanın, mağfirete nail olmanın ve cennete girmenin sebebidir.

• نقض المواثيق الملزمة بطاعة الرسل سبب لغلظة القلوب وقساوتها.
Resullere itaat etmeyi zorunlu ve bağlayıcı kılan sözleşmeleri bozmak, kalplerin kabalaşmasının ve katılaşmasının sebebidir.

• ذم مسالك اليهود في تحريف ما أنزل الله إليهم من كتب سماوية.
Allah'ın Yahudilere indirmiş olduğu semavi kitaplarda izlemiş oldukları tahrif etme metotları yerilmiştir.

وَمِنَ ٱلَّذِينَ قَالُوٓاْ إِنَّا نَصَٰرَىٰٓ أَخَذۡنَا مِيثَٰقَهُمۡ فَنَسُواْ حَظّٗا مِّمَّا ذُكِّرُواْ بِهِۦ فَأَغۡرَيۡنَا بَيۡنَهُمُ ٱلۡعَدَاوَةَ وَٱلۡبَغۡضَآءَ إِلَىٰ يَوۡمِ ٱلۡقِيَٰمَةِۚ وَسَوۡفَ يُنَبِّئُهُمُ ٱللَّهُ بِمَا كَانُواْ يَصۡنَعُونَ
Biz Yahudilerden kuvvetli bir söz aldığımız gibi İsa -aleyhisselam-'a tabi olduklarını söyleyip kendilerini temize çıkaranlardan da güçlü, kuvvetli bir söz aldık. Kendilerinden önce selefleri olan Yahudiler gibi bunlar da kendilerine hatırlatılanların bir kısmıyla amel etmeyi terk ettiler. Kıyamet gününe kadar aralarına şiddetli husumet, birbirlerinden hoşlanmamak ve nefret etmeyi koyduk. Birbirleri ile savaşmaya, öldürmeye ve karşılıklı olarak tekfir etmeye başladılar. Yüce Allah, ileri ki zamanda onlara ne yapacaklarını bildirecek ve yaptıklarına karşılık da onları cezalandıracaktır.
Tefsiret në gjuhën arabe:
يَٰٓأَهۡلَ ٱلۡكِتَٰبِ قَدۡ جَآءَكُمۡ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمۡ كَثِيرٗا مِّمَّا كُنتُمۡ تُخۡفُونَ مِنَ ٱلۡكِتَٰبِ وَيَعۡفُواْ عَن كَثِيرٖۚ قَدۡ جَآءَكُم مِّنَ ٱللَّهِ نُورٞ وَكِتَٰبٞ مُّبِينٞ
Tevrat ehli Yahudiler ve İncil ehli Hristiyanlardan oluşan ey Ehlikitap! Resulümüz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- size indirilen kitaptan gizlediklerinizin bir çoğunu açıklamaya geldi. Sizlere yarar sağlamayanları ise açıklamadan geçti. Rezilliklerinizi ise ortaya koydu. Kur'an size onunla aydınlanacağınız kitap olarak geldi. Aynı zamanda Kur'an, insanların dünyevi ve uhrevi işlerinde ihtiyaç duydukları her şeyi açıklayan bir kitaptır.
Tefsiret në gjuhën arabe:
يَهۡدِي بِهِ ٱللَّهُ مَنِ ٱتَّبَعَ رِضۡوَٰنَهُۥ سُبُلَ ٱلسَّلَٰمِ وَيُخۡرِجُهُم مِّنَ ٱلظُّلُمَٰتِ إِلَى ٱلنُّورِ بِإِذۡنِهِۦ وَيَهۡدِيهِمۡ إِلَىٰ صِرَٰطٖ مُّسۡتَقِيمٖ
Allah bu Kur'an ile kendisinin razı olduğu şekilde uyup iman eden ve salih ameller işleyenleri yüce Allah'ın azabından koruyan selamet yollarına erdirir. O yollar Allah'ın Kur'an ile hidayet ettiği cennete ulaştırır. Yüce Allah izniyle insanları küfrün ve isyanın karanlıklarından çıkarıp imanın ve itaatin nuruna Kur'an ile ulaştırır. İman edenleri hak ve doğru yol olan İslam’ın yoluna yönelmeleri için muvaffak kılar.
Tefsiret në gjuhën arabe:
لَّقَدۡ كَفَرَ ٱلَّذِينَ قَالُوٓاْ إِنَّ ٱللَّهَ هُوَ ٱلۡمَسِيحُ ٱبۡنُ مَرۡيَمَۚ قُلۡ فَمَن يَمۡلِكُ مِنَ ٱللَّهِ شَيۡـًٔا إِنۡ أَرَادَ أَن يُهۡلِكَ ٱلۡمَسِيحَ ٱبۡنَ مَرۡيَمَ وَأُمَّهُۥ وَمَن فِي ٱلۡأَرۡضِ جَمِيعٗاۗ وَلِلَّهِ مُلۡكُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ وَمَا بَيۡنَهُمَاۚ يَخۡلُقُ مَا يَشَآءُۚ وَٱللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ قَدِيرٞ
Hristiyanlardan ‘’Allah Meryemoğlu Mesih İsa -aleyhisselam-'dır’’ diyenler kâfir olmuştur. -Ey Resul!- Onlara de ki: Allah Meryemoğlu Mesih İsa -aleyhisselam-'ı, annesini ve yeryüzünde olanların hepsini yok etmeyi dilerse, kim buna engel olabilir?. Madem hiçbir kimsenin bunu engellemeye gücü yetmiyorsa o zaman bu O'ndan başka bir ilah olmayan Allah olduğuna delildir. Şüphesiz hepsi, Meryemoğlu İsa, annesi ve diğerleri Allah'ın yarattıklarıdır. Göklerin, yerin ve aralarında bulunan bütün yaratılmışların mülkü Allah'ındır. Allah dilediğini dilediğinden yaratır. İsa -aleyhisselam- O'nun kulu ve resulüdür. Allah, her şeye gücü yetendir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• تَرْك العمل بمواثيق الله وعهوده قد يوجب وقوع العداوة وإشاعة البغضاء والتنافر والتقاتل بين المخالفين لأمر الله تعالى.
Yüce Allah'a verilen sözlere ve anlaşmalara uyulmayarak terk edilmesi Allah Teâlâ'nın emirlerine muhalif oldukları için birbirlerine zıt olan insanların arasında düşmanlığın meydana gelmesini, nefertin yayılmasını, birbirlerinden nefret etmelerini ve birbirleriyle savaşmalarını gerekli kılabilir.

• الرد على النصارى القائلين بأن الله تعالى تجسد في المسيح عليه السلام، وبيان كفرهم وضلال قولهم.
Allah Teâlâ'nın Mesih İsa -aleyhisselam-'ın bedeninde vücut bulduğunu söyleyen Hristiyanlara karşı reddiye vardır. Onların küfürleri ve söyledikleri sapıkça sözleri beyan edilmiştir.

• من أدلة بطلان ألوهية المسيح أن الله تعالى إن أراد أن يهلك المسيح وأمه عليهما السلام وجميع أهل الأرض فلن يستطيع أحد رده، وهذا يثبت تفرده سبحانه بالأمر وأنه لا إله غيره.
Mesih'in ilah olmasının batıl olduğunu gösteren delillerden biri de şüphesiz Allah Teâlâ, Mesih ve annesi -aleyhimasselam-'ı ve yeryüzünde bulunanların hepsini helak etmek istediğinde hiçbir kimsenin O'nu engellemeye gücü yetmeyecek olmasıdır. Bu da her noksanlıktan münezzeh olan Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'nın emir buyurmada yanlız ve tek olduğunu ispat etmektedir. O'ndan başka hak ilah olmadığını göstermektedir.

• من أدلة بطلان ألوهية المسيح أن الله تعالى يُذَكِّر بكونه تعالى ﴿ يَخْلُقُ مَا يَشَاءُ﴾ (المائدة: 17)، فهو يخلق من الأبوين، ويخلق من أم بلا أب كعيسى عليه السلام، ويخلق من الجماد كحية موسى عليه السلام، ويخلق من رجل بلا أنثى كحواء من آدم عليهما السلام.
Mesih'in ilâh olmadığının delillerinden biri de şüphesiz Allah Teâlâ'nın zikrettiği: "O dilediğini yaratır." ayetidir. (Mâide Suresi: 17) Nitekim anne-babadan bir insan yaratıp meydana getirdiği gibi, İsâ -aleyhisselam- örneğinde olduğu gibi babasız tek bir anneden insan yaratabilir. Ayrıca cansız varlıklardan Mûsâ -aleyhisselam-'ın yılanı örneğinde olduğu gibi bir canlı yaratabilir. Havva'yı Âdem -aleyhimesselâm-'dan yarattığı gibi dişiyi de erkekten yaratır.

وَقَالَتِ ٱلۡيَهُودُ وَٱلنَّصَٰرَىٰ نَحۡنُ أَبۡنَٰٓؤُاْ ٱللَّهِ وَأَحِبَّٰٓؤُهُۥۚ قُلۡ فَلِمَ يُعَذِّبُكُم بِذُنُوبِكُمۖ بَلۡ أَنتُم بَشَرٞ مِّمَّنۡ خَلَقَۚ يَغۡفِرُ لِمَن يَشَآءُ وَيُعَذِّبُ مَن يَشَآءُۚ وَلِلَّهِ مُلۡكُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ وَمَا بَيۡنَهُمَاۖ وَإِلَيۡهِ ٱلۡمَصِيرُ
Yahudilerden ve Hristiyanlardan her biri Allah'ın çocukları ve sevdiği kimseler olduklarını iddia ettiler. -Ey Resul!- Onlara de ki: Öyleyse niçin sizi işlemiş olduğunuz günahlarınız sebebi ile cezalandırıyor? Şayet iddia ettiğiniz gibi O'nun sevdikleri olmuş olsaydınız, sizleri dünyada katlettirmez, domuz ve maymunlara dönüştürmezdi, ahirette de cehennem azabı ile cezalandırmazdı. Çünkü Allah sevdiklerine azap etmez. Bilakis sizler diğer insanlar gibisiniz. Onlardan kim iyilik yapmışsa cennet ile mükâfatlandırır ve kim kötülük yapmışsa cehennemle cezalandırır. Allah lütfuyla istediğini bağışlar ve istediğini de adaletiyle cezalandırır. Göklerin, yerin ve aralarında bulunanların hepsinin mülkü tek bir Allah'ındır ve dönüş yalnız O'nadır.
Tefsiret në gjuhën arabe:
يَٰٓأَهۡلَ ٱلۡكِتَٰبِ قَدۡ جَآءَكُمۡ رَسُولُنَا يُبَيِّنُ لَكُمۡ عَلَىٰ فَتۡرَةٖ مِّنَ ٱلرُّسُلِ أَن تَقُولُواْ مَا جَآءَنَا مِنۢ بَشِيرٖ وَلَا نَذِيرٖۖ فَقَدۡ جَآءَكُم بَشِيرٞ وَنَذِيرٞۗ وَٱللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ قَدِيرٞ
Yahudi ve Hristiyanlardan olan ey ehlikitap! Peygamberlerin gönderilmesine ara verildikten ve gönderilmesine şiddetli ihtiyaç olduktan sonra peygamberimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- size geldi. Bu, mazeret sunarak; Bizlere Allah'ın sevabını müjdeleyen ve azabını uyaran bir resul gelmedi dememeniz içindir. Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-, yüce Allah'ın mükâfatını müjdeleyici ve cezalarına karşı uyarıcı olarak sizlere geldi. Allah her şeye gücü yetendir. Hiçbir şey O'nu aciz bırakamaz. Resulleri göndermesi de Allah'ın kudretindendir. Gönderdiği bu elçilerin sonuncusu Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'dir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَإِذۡ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوۡمِهِۦ يَٰقَوۡمِ ٱذۡكُرُواْ نِعۡمَةَ ٱللَّهِ عَلَيۡكُمۡ إِذۡ جَعَلَ فِيكُمۡ أَنۢبِيَآءَ وَجَعَلَكُم مُّلُوكٗا وَءَاتَىٰكُم مَّا لَمۡ يُؤۡتِ أَحَدٗا مِّنَ ٱلۡعَٰلَمِينَ
-Ey Resul!- Hani Musa kendi kavmi olan İsrailoğullarına; ey kavmim! Allah'ın sizlere vermiş olduğu nimetlerini kalplerinizle ve dillerinizle zikredin demesini hatırla. Çünkü içinizden sizleri hidayete davet eden peygamberler çıkarmış ve sizi kölelikten kurtarıp çıkardıktan sonra kendi kendinizi idare eden hükümdarlar yapmıştır. Zamanınızda bulunan kimselere ve toplumlara vermediği (nimeti) size vermiştir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
يَٰقَوۡمِ ٱدۡخُلُواْ ٱلۡأَرۡضَ ٱلۡمُقَدَّسَةَ ٱلَّتِي كَتَبَ ٱللَّهُ لَكُمۡ وَلَا تَرۡتَدُّواْ عَلَىٰٓ أَدۡبَارِكُمۡ فَتَنقَلِبُواْ خَٰسِرِينَ
Musa dedi ki: Ey kavmim! Mukaddes yere girin! Orası (Beytü'l-makdis ve etrafında bulunan bölge) Allah'ın sizin gireceğinizi ve orada bulunan kâfirlerle savaşacağınızı vadettiği yerdir. Zorbaların önünde hezimete ve yenilgiye uğramayın. Yoksa sonunuz dünyada ve ahirette hüsrana uğramak olur.
Tefsiret në gjuhën arabe:
قَالُواْ يَٰمُوسَىٰٓ إِنَّ فِيهَا قَوۡمٗا جَبَّارِينَ وَإِنَّا لَن نَّدۡخُلَهَا حَتَّىٰ يَخۡرُجُواْ مِنۡهَا فَإِن يَخۡرُجُواْ مِنۡهَا فَإِنَّا دَٰخِلُونَ
Kavmi ona şöyle dedi: Ey Musa! Şüphesiz bu mukaddes yerde zorba, kuvvetli ve zararlı bir toplum vardır. İşte bu durum bizlerin oraya girmemizi engellemektedir. Bunlar orada oldukları müddetçe biz asla oraya girmeyeceğiz. Çünkü bizim onlarla savaşacak ne bir gücümüz ve ne de bir kuvvetimiz var. Eğer onlar oradan çıkarlarsa biz de oraya gireriz.
Tefsiret në gjuhën arabe:
قَالَ رَجُلَانِ مِنَ ٱلَّذِينَ يَخَافُونَ أَنۡعَمَ ٱللَّهُ عَلَيۡهِمَا ٱدۡخُلُواْ عَلَيۡهِمُ ٱلۡبَابَ فَإِذَا دَخَلۡتُمُوهُ فَإِنَّكُمۡ غَٰلِبُونَۚ وَعَلَى ٱللَّهِ فَتَوَكَّلُوٓاْ إِن كُنتُم مُّؤۡمِنِينَ
Musa'nın ashabından Allah'tan korkup, cezasından sakınan, yüce Allah'ın onları kendisine itaat etmeye muvaffak kıldığı iki adam, kavimlerini Musa -aleyhisselâm-'ın emrine uymaya teşvik ediyorlar ve şehrin kapısından zorbaların üzerine giriniz, eğer kapıdan zorla içeri girerseniz, Allah'ın izniyle onları mağlup edeceksiniz diyorlardı. Yüce Allah'ın belirlediği kuralları yerine getirerek zaferi elde etmek için sebepleri düzenli sıraya koymak gerekir. Muzaffer olmak için önce Allah'a iman etmek, ardından maddi sebepleri hazırlamak gerekir. Gerçek müminler iseniz sadece tek ve bir olan Allah'a itimat edip tevekkül ediniz. İman Allah'a tevekkül etmeyi gerekli kılar.
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• تعذيب الله تعالى لكفرة بني إسرائيل بالمسخ وغيره يوجب إبطال دعواهم في كونهم أبناء الله وأحباءه.
Allah Teâlâ'nın İsrailoğulları'ndan kâfir olanların şekillerini hayvanlara çevirmesi ve başka azap çeşitleriyle onları cezalandırması onların, yüce Allah'ın çocukları ve sevdiği kimseler oldukları iddiasını çürütmektedir.

• التوكل على الله تعالى والثقة به سبب لاستنزال النصر.
Allah Teâlâ'ya tevekkül edip dayanmak ve güvenmek yardımın gelmesi için birer sebeptir.

• جاءت الآيات لتحذر من الأخلاق الرديئة التي كانت عند بني إسرائيل.
Bu ayetler, İsrailoğulları’nda bulunan kötü ahlaktan sakındırmak için indirildi.

• الخوف من الله سبب لنزول النعم على العبد، ومن أعظمها نعمة طاعته سبحانه.
Allah'tan korkmak, kulun üzerine nimetlerin inmesine sebep olur. Allah'ın kuluna indirmiş olduğu en önemli nimeti ise her noksanlıktan münezzeh olan Allah'a itaat etmesidir.

قَالُواْ يَٰمُوسَىٰٓ إِنَّا لَن نَّدۡخُلَهَآ أَبَدٗا مَّا دَامُواْ فِيهَا فَٱذۡهَبۡ أَنتَ وَرَبُّكَ فَقَٰتِلَآ إِنَّا هَٰهُنَا قَٰعِدُونَ
Musa -aleyhisselam-'ın İsrailoğulları'ndan olan kavmi peygamberleri Musa'nın kendilerine vermiş olduğu emre karşı gelmede ısrarcı davranmaya devam edip şöyle dediler: Şehirde zorbalar oldukları müddetçe biz asla oraya girmeyeceğiz. -Ey Musa!- Sen ve Rabbin gidin zorbalarla savaşınız. Biz ise burada oturup bekleyeceğiz ve seninle beraber onlara karşı savaşmayacağız.
Tefsiret në gjuhën arabe:
قَالَ رَبِّ إِنِّي لَآ أَمۡلِكُ إِلَّا نَفۡسِي وَأَخِيۖ فَٱفۡرُقۡ بَيۡنَنَا وَبَيۡنَ ٱلۡقَوۡمِ ٱلۡفَٰسِقِينَ
Musa -aleyhisselam- Rabbine şöyle dedi: Ey Rabbim! Kendime ve kardeşim Harun'dan başka hiçbir kimseye gücüm yetmiyor. Ey Rabbim! Senin ve resulünün emrine itaat etmeyenlerle bizim aramızı ayır.
Tefsiret në gjuhën arabe:
قَالَ فَإِنَّهَا مُحَرَّمَةٌ عَلَيۡهِمۡۛ أَرۡبَعِينَ سَنَةٗۛ يَتِيهُونَ فِي ٱلۡأَرۡضِۚ فَلَا تَأۡسَ عَلَى ٱلۡقَوۡمِ ٱلۡفَٰسِقِينَ
Yüce Allah, peygamberi Musa -aleyhisselam-'a şöyle buyurdu: Allah, İsrailoğulları'nın mukaddes yere girmelerini kesin olarak kırk sene boyunca haram etti. Bu müddet içerisinde çölde şaşkın, yollarını kaybetmiş olarak dolaşacaklar. -Ey Musa!- Allah'ın itaatine karşı gelenler hakkında üzüntü duyma. Muhakkak başlarına gelen ceza ve ukubet, yapmış oldukları isyanlar ve işlemiş oldukları günahlar sebebiyledir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
۞ وَٱتۡلُ عَلَيۡهِمۡ نَبَأَ ٱبۡنَيۡ ءَادَمَ بِٱلۡحَقِّ إِذۡ قَرَّبَا قُرۡبَانٗا فَتُقُبِّلَ مِنۡ أَحَدِهِمَا وَلَمۡ يُتَقَبَّلۡ مِنَ ٱلۡأٓخَرِ قَالَ لَأَقۡتُلَنَّكَۖ قَالَ إِنَّمَا يَتَقَبَّلُ ٱللَّهُ مِنَ ٱلۡمُتَّقِينَ
-Ey Resul!- Haset eden zalim Yahudilere doğru ve içinde hiçbir şüphenin olmadığı Âdem'in iki oğlu -Kâbil ve Hâbil-'in hikayesini anlat. Her biri Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'ya yakınlaşmak için birer kurban takdim ettiklerinde, Hâbil takva ehlinden olduğu için Allah onun kurbanını kabul etti. Kâbil takva ehlinden olmadığından onun adamış olduğu kurbanı yüce Allah kabul etmedi. Bu durumda Kâbil, Hâbil'in kurbanının kabul edilmiş olmasını, hasedinden ve kıskançlığından dolayı reddetti. Bunun üzerine Kâbil Hâbil'e, ben seni öldüreceğim dedi. Hâbil de, Kâbil'e, Allah sadece kendisine karşı emirlerine uyup yasaklarından kaçınarak takva sahibi olanın kurbanını kabul eder diye cevap verdi.
Tefsiret në gjuhën arabe:
لَئِنۢ بَسَطتَ إِلَيَّ يَدَكَ لِتَقۡتُلَنِي مَآ أَنَا۠ بِبَاسِطٖ يَدِيَ إِلَيۡكَ لِأَقۡتُلَكَۖ إِنِّيٓ أَخَافُ ٱللَّهَ رَبَّ ٱلۡعَٰلَمِينَ
Beni öldürmek için elini bana doğru uzatırsan, ben senin yaptığın gibi sana misliyle mukabelede bulunmayacağım. Bu senden korktuğum için değildir. Çünkü ben bütün mahlukatın Rabbi olan Allah'tan korkuyorum.
Tefsiret në gjuhën arabe:
إِنِّيٓ أُرِيدُ أَن تَبُوٓأَ بِإِثۡمِي وَإِثۡمِكَ فَتَكُونَ مِنۡ أَصۡحَٰبِ ٱلنَّارِۚ وَذَٰلِكَ جَزَٰٓؤُاْ ٱلظَّٰلِمِينَ
Hâbil, Kâbil'in gözünü korkutmak amacıyla senin daha önce işlemiş olduğun günahların ve beni zulmederek öldürmenin günahıyla Allah'ın huzuruna dönmeni istiyorum. Böylece kıyamet gününde cehennem ehlinden olup oraya girenlerden birisi olmanı istiyorum. Bu ceza haddi aşanların cezalandırıldığı bir karşılıktır. Ben ise seni öldürme günahıyla oraya dönenlerden olmak istemiyorum.
Tefsiret në gjuhën arabe:
فَطَوَّعَتۡ لَهُۥ نَفۡسُهُۥ قَتۡلَ أَخِيهِ فَقَتَلَهُۥ فَأَصۡبَحَ مِنَ ٱلۡخَٰسِرِينَ
Kâbil'e kendisine kötülüğü emreden ve yaptıran nefsi, kardeşi Hâbil'i zulmederek öldürmesini hoş gösterdi ve sonunda onu öldürdü. Kâbil bu suçu işledikten sonra bunun sebebiyle nefsinin dünyadaki ve ahiretteki nasiplerini eksiltenlerden oldu.
Tefsiret në gjuhën arabe:
فَبَعَثَ ٱللَّهُ غُرَابٗا يَبۡحَثُ فِي ٱلۡأَرۡضِ لِيُرِيَهُۥ كَيۡفَ يُوَٰرِي سَوۡءَةَ أَخِيهِۚ قَالَ يَٰوَيۡلَتَىٰٓ أَعَجَزۡتُ أَنۡ أَكُونَ مِثۡلَ هَٰذَا ٱلۡغُرَابِ فَأُوَٰرِيَ سَوۡءَةَ أَخِيۖ فَأَصۡبَحَ مِنَ ٱلنَّٰدِمِينَ
(Kâbil, kardeşi Hâbil'i öldürdükten sonra ne yapacağını bilemedi.) Yüce Allah ona kardeşinin cesedini nasıl saklayacağını öğretmek için önünde yeri eşeleyen bir karga gönderdi. O karga da ölü kargayı gömmek için yeri eşeliyordu. Kardeşini öldürüp katil olan kardeş, "Yazıklar olsun bana kardeşimin cesedini, ölü kargayı gömen bu karga gibi olup gömemedim." dedi. Sonra kardeşinin cesedini gömerek (Kâbil) yapmış olduğu bu çirkin davranışına pişmanlık duyanlardan oldu.
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• مخالفة الرسل توجب العقاب، كما وقع لبني إسرائيل؛ إذ عاقبهم الله تعالى بالتِّيه.
Allah'ın resullerine muhalefet etmek, Allah'ın cezasının o topluma inmesini gerekli kılar. Allah Teâlâ İsrailoğulları'nı resulüne muhalefetleri sebebiyle kırk yıl ıssız çölde yollarını şaşırtarak cezalandırdı.

• قصة ابني آدم ظاهرها أن أول ذنب وقع في الأرض - في ظاهر القرآن - هو الحسد والبغي، والذي أدى به للظلم وسفك الدم الحرام الموجب للخسران.
Âdem'in iki oğlu ile ilgili bu kıssadan anlaşıldığı üzere -Kur'an'ın zahirine göre- yeryüzünde işlenen ilk günah olmuştur. Bu günah kıskançlık ve haddi aşmak ile işlenmiş olup, hüsranı gerektiren zulüm etmeye ve akıtılması haram olan cana kıymaya sebep olmuştur. 

• الندامة عاقبة مرتكبي المعاصي.
Günah işleyenin sonu pişmanlıktır.

• أن من سَنَّ سُنَّة قبيحة أو أشاع قبيحًا وشجَّع عليه، فإن له مثل سيئات من اتبعه على ذلك.
Hiç şüphesiz, kim çirkin bir çığır/yol açar ve onu yayıp, teşvik ederse bu çirkinliği işlemede ona tabi olanların işlemiş oldukları günahların aynısı ona da günah olarak verilir.

مِنۡ أَجۡلِ ذَٰلِكَ كَتَبۡنَا عَلَىٰ بَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ أَنَّهُۥ مَن قَتَلَ نَفۡسَۢا بِغَيۡرِ نَفۡسٍ أَوۡ فَسَادٖ فِي ٱلۡأَرۡضِ فَكَأَنَّمَا قَتَلَ ٱلنَّاسَ جَمِيعٗا وَمَنۡ أَحۡيَاهَا فَكَأَنَّمَآ أَحۡيَا ٱلنَّاسَ جَمِيعٗاۚ وَلَقَدۡ جَآءَتۡهُمۡ رُسُلُنَا بِٱلۡبَيِّنَٰتِ ثُمَّ إِنَّ كَثِيرٗا مِّنۡهُم بَعۡدَ ذَٰلِكَ فِي ٱلۡأَرۡضِ لَمُسۡرِفُونَ
Kâbil'in kardeşini öldürmesinden sonra İsrailoğulları'na yeryüzünde küfür, savaş etmek ve fesat çıkarmak gibi kısas gerektirecek bir sebepten ötürü değil de hiç bir sebep olmadan bir cana kıyan kimsenin, bütün insanları öldürmüş gibi olacağını bildirdik. Çünkü böyle davranan kimsenin nezdinde suçsuz ile katilin/suçlunun arasında bir fark yoktur. Kim Allah Teâlâ'nın öldürülmesini yasakladığı nefsi öldürülmesinin haram olduğuna inanıp bir cana el uzatmayıp, öldürmezse sanki bütün insanları yaşatmış gibi olur. Çünkü bu davranışıyla herkes selamet içinde yaşar. Kesinlikle resullerimiz İsrailoğulları'na açık deliller ve net kanıtlarla gelmişlerdi. Buna rağmen birçoğu günah işleyerek ve resullerine muhalefet ederek Allah'ın koymuş olduğu sınırları/yasakları çiğnediler.
Tefsiret në gjuhën arabe:
إِنَّمَا جَزَٰٓؤُاْ ٱلَّذِينَ يُحَارِبُونَ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥ وَيَسۡعَوۡنَ فِي ٱلۡأَرۡضِ فَسَادًا أَن يُقَتَّلُوٓاْ أَوۡ يُصَلَّبُوٓاْ أَوۡ تُقَطَّعَ أَيۡدِيهِمۡ وَأَرۡجُلُهُم مِّنۡ خِلَٰفٍ أَوۡ يُنفَوۡاْ مِنَ ٱلۡأَرۡضِۚ ذَٰلِكَ لَهُمۡ خِزۡيٞ فِي ٱلدُّنۡيَاۖ وَلَهُمۡ فِي ٱلۡأٓخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ
Allah ve resulüyle savaşanların, düşmanlık ederek ve insanları öldürerek, mallarını alarak ve yollarını keserek savaşanların ve çekişenlerin akıbeti nasıl olur? Bunların cezası asılmadan idam edilerek öldürülmek ya da bir tahta ve benzeri bir şey üzerinde asılarak idam edilmektir. Yahut ceza olarak sağ eliyle sol ayağı çapraz kesilir. Tekrar bu suçu işlerlerse bu sefer sol eli ile sağ ayağı kesilir veya ülke sınırları içerisinde sürgün edilirler. Bu, onlara dünyada bir rezilliktir. Onlara ahirette daha büyük bir azap vardır.
Tefsiret në gjuhën arabe:
إِلَّا ٱلَّذِينَ تَابُواْ مِن قَبۡلِ أَن تَقۡدِرُواْ عَلَيۡهِمۡۖ فَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ غَفُورٞ رَّحِيمٞ
-Ey devlet yetkilileri!- Savaşçılardan yakalanmadan önce tövbe edenler bunun dışındadır. Biliniz ki yüce Allah, tövbeden sonra çok bağışlayan ve merhamet edendir. Onlardan cezayı kaldırması yüce Allah'ın merhametindendir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ ٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَٱبۡتَغُوٓاْ إِلَيۡهِ ٱلۡوَسِيلَةَ وَجَٰهِدُواْ فِي سَبِيلِهِۦ لَعَلَّكُمۡ تُفۡلِحُونَ
Ey iman edenler! Emirlerine uymakla ve yasaklarından sakınmakla Allah'tan korkun. Sizlere emir buyurduklarını yerine getirmekle ve yasaklarından uzaklaşmakla yüce Allah'a yakın olmayı talep edin. O'nun rızasını elde etmek ve istediğinize nail olmak ümidiyle kâfirlerle cihat ediniz. Bunları yerine getirdiğinizde korktuklarınızdan da uzak tutulursunuz.
Tefsiret në gjuhën arabe:
إِنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ لَوۡ أَنَّ لَهُم مَّا فِي ٱلۡأَرۡضِ جَمِيعٗا وَمِثۡلَهُۥ مَعَهُۥ لِيَفۡتَدُواْ بِهِۦ مِنۡ عَذَابِ يَوۡمِ ٱلۡقِيَٰمَةِ مَا تُقُبِّلَ مِنۡهُمۡۖ وَلَهُمۡ عَذَابٌ أَلِيمٞ
Şüphesiz Allah'ı ve rasûllerini inkâr edenler var ya, onlardan her birisinin yeryüzü kadar mülkü ve onunla beraber bu mülkün bir misli daha olsa, kıyamet günü kendilerini Allah'ın azabından kurtarmak için o mülkü fidye olarak verseler, o fidye onlardan kabul edilmez. Onlar için acı verici bir azap vardır.
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• حرمة النفس البشرية، وأن من صانها وأحياها فكأنما فعل ذلك بجميع البشر، وأن من أتلف نفسًا بشرية أو آذاها من غير حق فكأنما فعل ذلك بالناس جميعًا.
İnsan nefsinin, kutsal ve saygın olması. Şüphesiz kim onu korursa ve hayat hakkı tanırsa, sanki bütün insanlara hayat vermiş gibi olur. Kim de bir insan nefsini yok ederse veya haksız yere eza verirse, sanki bütün insanlara zarar vermiş gibi olur.

• عقوبة الذين يحاربون الله ورسوله ممن يفسدون بالقتل وانتهاب الأموال وقطع الطرق هي: القتل بلا صلب، أو مع الصلب، أو قطع الأطرف من خلاف، أو بتغريبهم من البلاد؛ وهذا على حسب ما صدر منهم.
Allah ve Rasûlüne karşı savaş açıp, insanları öldüren, mallarını gasp ederek, yol kesen ve bozgunculuk çıkaranların cezası; asılıp idam edilmeden öldürülmek yahut asılarak idam edilmektir. Yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi veya bulundukları yerden sürülmeleridir. Bu ceza türleri onların işlediği suça göre belirlenir.

• توبة المفسدين من المحاربين وقاطعي الطريق قبل قدرة السلطان عليهم توجب العفو.
Devlete karşı savaşarak, yol kesip, fesat çıkaranlar devlet yöneticisi tarafından yakalanmadan önce tövbe ederlerse affedilmeleri gerekir.

يُرِيدُونَ أَن يَخۡرُجُواْ مِنَ ٱلنَّارِ وَمَا هُم بِخَٰرِجِينَ مِنۡهَاۖ وَلَهُمۡ عَذَابٞ مُّقِيمٞ
Cehenneme girdikten sonra oradan çıkmak isterler. Onların cehennemden çıkmaları nasıl olacaktır? Ve asla oradan çıkamayacaklar. Cehennemde onlar için daimî bir azap vardır.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَٱلسَّارِقُ وَٱلسَّارِقَةُ فَٱقۡطَعُوٓاْ أَيۡدِيَهُمَا جَزَآءَۢ بِمَا كَسَبَا نَكَٰلٗا مِّنَ ٱللَّهِۗ وَٱللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٞ
-Ey Yöneticiler!- Hırsızlık yapan erkek ve kadının haksız yere almış oldukları mallara karşılık cezası sağ ellerinin kesilmesidir. Bu ceza onları ve başkalarını korkutmak içindir. Allah çok güçlüdür, O'na hiçbir şey galip gelemez. Takdirinde ve koyduğu kanunlarında hikmet sahibidir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
فَمَن تَابَ مِنۢ بَعۡدِ ظُلۡمِهِۦ وَأَصۡلَحَ فَإِنَّ ٱللَّهَ يَتُوبُ عَلَيۡهِۚ إِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٞ رَّحِيمٌ
Kim yapmış olduğu hırsızlıktan sonra Allah'a tövbe eder ve salih amel işlerse, şüphesiz Allah o kula kendi katından lütfeder ve tövbesini kabul eder. Şüphesiz yüce Allah, kullarından tövbe edenlerin günahlarını bağışlar. Onlara karşı merhametlidir. Ceza davası yöneticiye ulaştıktan sonra tövbe ederlerse onların üzerinden had cezası düşmez.
Tefsiret në gjuhën arabe:
أَلَمۡ تَعۡلَمۡ أَنَّ ٱللَّهَ لَهُۥ مُلۡكُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ يُعَذِّبُ مَن يَشَآءُ وَيَغۡفِرُ لِمَن يَشَآءُۗ وَٱللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ قَدِيرٞ
-Ey Resul!- Kesinlikle biliyorsun ki, göklerde ve yerde bulunanların hepsi Allah'ındır. Gökler ve yerler hakkındaki tasarruf yalnızca yüce Allah'ındır. Dilediğine adaletiyle azap eder. Lütfu ve ihsanıyla da dilediğini bağışlar. Muhakkak Allah'ın her şeye gücü yeter. O'nu hiçbir şey aciz bırakamaz.
Tefsiret në gjuhën arabe:
۞ يَٰٓأَيُّهَا ٱلرَّسُولُ لَا يَحۡزُنكَ ٱلَّذِينَ يُسَٰرِعُونَ فِي ٱلۡكُفۡرِ مِنَ ٱلَّذِينَ قَالُوٓاْ ءَامَنَّا بِأَفۡوَٰهِهِمۡ وَلَمۡ تُؤۡمِن قُلُوبُهُمۡۛ وَمِنَ ٱلَّذِينَ هَادُواْۛ سَمَّٰعُونَ لِلۡكَذِبِ سَمَّٰعُونَ لِقَوۡمٍ ءَاخَرِينَ لَمۡ يَأۡتُوكَۖ يُحَرِّفُونَ ٱلۡكَلِمَ مِنۢ بَعۡدِ مَوَاضِعِهِۦۖ يَقُولُونَ إِنۡ أُوتِيتُمۡ هَٰذَا فَخُذُوهُ وَإِن لَّمۡ تُؤۡتَوۡهُ فَٱحۡذَرُواْۚ وَمَن يُرِدِ ٱللَّهُ فِتۡنَتَهُۥ فَلَن تَمۡلِكَ لَهُۥ مِنَ ٱللَّهِ شَيۡـًٔاۚ أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ لَمۡ يُرِدِ ٱللَّهُ أَن يُطَهِّرَ قُلُوبَهُمۡۚ لَهُمۡ فِي ٱلدُّنۡيَا خِزۡيٞۖ وَلَهُمۡ فِي ٱلۡأٓخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٞ
-Ey Resul!- Seni öfkelendirmek için Mümin olduklarını açıklayıp küfürlerini gizleyen, küfür amellerini de çabucak yapan münafıklar asla seni üzmesinler. İleri gelenlerinin yalanlarına kulak verip, kabul eden ve liderlerini taklit eden Yahudiler senden yüz çevirdiklerinden dolayı asla sana gelmezler. Onlar da seni üzmesin. Allah'ın Tevrat'taki kelamını, hevâ ve arzularına uyacak şekilde değiştirirler. Kendilerine tabi olanlara şöyle söylerler: Eğer Muhammed'in size vermiş olduğu hüküm; hevâ ve arzularınıza uyarsa ona uyun. Eğer muhalefet ederse ondan sakınınız. -Ey Resul!- Hiç kimse Allah'ın saptırmak istediği kimselerden sapıklığı gideremez ve onları hak yoluna hidayet ettiremez. Bu vasıflarla nitelenen Yahudi ve münafıklar Allah'ın kalplerini küfürden temizlemek istemediği kimselerdir. Dünyada onlar için rezillik ve utanç, ahirette de büyük azap olan cehennem azabı vardır.
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• حكمة مشروعية حد السرقة: ردع السارق عن التعدي على أموال الناس، وتخويف من عداه من الوقوع في مثل ما وقع فيه.
Hırsızlık cezasının dinen emredilmesinin hikmeti; hırsızlık yapan kimseyi insanların mallarını zulmederek almaktan caydırmak ve düşmüş olduğu bu duruma başkasının da düşmemesi için korku salmaktır.

• قَبول توبة السارق ما لم يبلغ السلطان وعليه إعادة ما سرق، فإذا بلغ السلطان وجب الحكم، ولا يسقط بالتوبة.
Hırsız işlemiş olduğu suçundan yöneticiye teslim edilmeden önce tövbe ederse onun tövbesi kabul edilir. Çalmış olduğu şeylerin sahiplerine geri iade edilmesi gereklidir. Eğer hırsızın işlediği hırsızlık olayı yöneticiye ulaşırsa, ilgili hükmün uygulanması gerekmekte olup, ceza tövbe ile düşmez.

• يحسن بالداعية إلى الله ألَّا يحمل همًّا وغمًّا بسبب ما يحصل من بعض الناس مِن كُفر ومكر وتآمر؛ لأن الله تعالى يبطل كيد هؤلاء.
Allah'a davet eden kimsenin insanları hakka davet ederken kendisine karşı bazı kişilerden kaynaklanan küfür, hile ve komplolara karşı üzülmemesi ve kederlenmemesi kendisi için iyi olur. Çünkü Allah Teâlâ bunların hile ve tuzaklarını boşa çıkarır.

• حِرص المنافقين على إغاظة المؤمنين بإظهار أعمال الكفر مع ادعائهم الإسلام.
Müslüman olduklarını iddia etmeleriyle birlikte münafıkların küfür olan amelleri açıktan yaparak Müminleri kızdırmak için hırslı davranmaları.

سَمَّٰعُونَ لِلۡكَذِبِ أَكَّٰلُونَ لِلسُّحۡتِۚ فَإِن جَآءُوكَ فَٱحۡكُم بَيۡنَهُمۡ أَوۡ أَعۡرِضۡ عَنۡهُمۡۖ وَإِن تُعۡرِضۡ عَنۡهُمۡ فَلَن يَضُرُّوكَ شَيۡـٔٗاۖ وَإِنۡ حَكَمۡتَ فَٱحۡكُم بَيۡنَهُم بِٱلۡقِسۡطِۚ إِنَّ ٱللَّهَ يُحِبُّ ٱلۡمُقۡسِطِينَ
Onlar (Yahudiler) yalana çok kulak verir, faiz gibi haram olan malı çokça yerler. -Ey Resul!- Eğer aralarında hüküm vermen için sana gelirlerse istersen aralarında hüküm ver veya onlardan yüz çevirip hüküm verme, sen her iki durum arasında seçim yapma hakkına sahipsin. Şayet aralarında hüküm vermeyi terk edersen sana hiçbir zarar veremezler. Onlar zalim ve senin düşmanın olsalar bile, hüküm verirken aralarında adaletle hükmet. Şüphesiz yüce Allah hükümlerinde adil olan kimseleri sever. Yargılanmak için gelen kimselerin hakime düşman olması onun adaletsiz davranmasına sebep değildir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَكَيۡفَ يُحَكِّمُونَكَ وَعِندَهُمُ ٱلتَّوۡرَىٰةُ فِيهَا حُكۡمُ ٱللَّهِ ثُمَّ يَتَوَلَّوۡنَ مِنۢ بَعۡدِ ذَٰلِكَۚ وَمَآ أُوْلَٰٓئِكَ بِٱلۡمُؤۡمِنِينَ
Yahudilerin içinde bulundukları durum çok ilginçtir. Onlar seni bir taraftan inkâr eder diğer taraftan da onların hevâlarına uyan hüküm vermeni umarlar. Hâlbuki yanlarında içerisinde Allah'ın hükmü bulunan ve iman ettiklerini iddia ettikleri Tevrat vardır. Sonra onlara vermiş olduğun hüküm hevâlarına uygun olmayınca ondan yüz çevirirler. Böylece hem kendi kitaplarında bulunanları inkâr etmeyi ve hem de senin vermiş olduğun hükmü reddetmeyi bir araya getirirler. Bunların yaptıkları davranış, Mümin kimselerin yapacağı bir davranış değildir. Öyleyse bunlar ne sana ve ne de senin getirdiklerine iman edenlerden değildirler.
Tefsiret në gjuhën arabe:
إِنَّآ أَنزَلۡنَا ٱلتَّوۡرَىٰةَ فِيهَا هُدٗى وَنُورٞۚ يَحۡكُمُ بِهَا ٱلنَّبِيُّونَ ٱلَّذِينَ أَسۡلَمُواْ لِلَّذِينَ هَادُواْ وَٱلرَّبَّٰنِيُّونَ وَٱلۡأَحۡبَارُ بِمَا ٱسۡتُحۡفِظُواْ مِن كِتَٰبِ ٱللَّهِ وَكَانُواْ عَلَيۡهِ شُهَدَآءَۚ فَلَا تَخۡشَوُاْ ٱلنَّاسَ وَٱخۡشَوۡنِ وَلَا تَشۡتَرُواْ بِـَٔايَٰتِي ثَمَنٗا قَلِيلٗاۚ وَمَن لَّمۡ يَحۡكُم بِمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡكَٰفِرُونَ
Doğrusu Tevrat'ı Musa -aleyhisselam-'a biz indirdik ve onda hayra irşat ve kılavuzluk vardır. Kendisi ile aydınlanılan bir nur vardır. Allah'a itaatle uyan İsrailoğulları'nın peygamberleri, onunla hükmederler. Aynı zamanda yüce Allah'ın kitabını korumayı kendilerine görev olarak verdiği ve insanları eğiten âlimler, fakihler de onun ile hükmederler. Allah onları güvenilir kılmıştır ve onlar Tevrat'ı tahriften ve değişiklikten korurlar. Ve onlar onun hak olduğuna şahitlik ederler. Tevrat'ın emirleri hakkında insanlar onlara başvururlar. -Ey Yahudiler!- İnsanlardan korkmayınız, yalnız benden korkunuz. Allah'ın indirmiş olduğu hükmün yerine liderlik, şan, şöhret veya para gibi bir karşılık alarak onu bir başkası ile asla değiştirmeyiniz. Kim Allah'ın indirdiği vahyin yerine başka bir şeyi helal yahut üstün sayarsa, veya ona denk görürse, işte onlar gerçek kâfirlerdir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَكَتَبۡنَا عَلَيۡهِمۡ فِيهَآ أَنَّ ٱلنَّفۡسَ بِٱلنَّفۡسِ وَٱلۡعَيۡنَ بِٱلۡعَيۡنِ وَٱلۡأَنفَ بِٱلۡأَنفِ وَٱلۡأُذُنَ بِٱلۡأُذُنِ وَٱلسِّنَّ بِٱلسِّنِّ وَٱلۡجُرُوحَ قِصَاصٞۚ فَمَن تَصَدَّقَ بِهِۦ فَهُوَ كَفَّارَةٞ لَّهُۥۚ وَمَن لَّمۡ يَحۡكُم بِمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلظَّٰلِمُونَ
Biz Tevrat'ta, Yahudilere kim bir nefsi haksız yere kasten öldürürse, o da ona karşılık öldürülür diyerek bu hükmü farz kıldık. Kim bir başkasının gözünü kasten çıkarırsa onun da gözü çıkarılır. Kim kasten bir başkasının burnunu keserse onun da burnu kesilir. Kim bir başkasının kulağını kasten kopartırsa onun da kulağı kopartılır. Kim bir başkasının dişini kasten sökerse, onun da dişi sökülür. Aynı şekilde yaralamalarda da kısas vardır ve cani/suçlu işlemiş olduğu suçun misliyle cezalandırılır. Bununla birlikte kim kısas hakkını bağışlarsa, bu kendi günahlarına, yapmış olduğu zulümlere ve zulmettiklerinin yerine bir kefaret olur. Kim kısas ile ilgili durumlarda ve diğer durumlarda Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte o Allah'ın koymuş olduğu sınırları aşıp terk etmiş olur.
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• تعداد بعض صفات اليهود، مثل الكذب وأكل الربا ومحبة التحاكم لغير الشرع؛ لبيان ضلالهم وللتحذير منها.
Doğrusu Tevrat'ı Musa -aleyhisselam-'a biz indirdik ve onda hayra irşat ve kılavuzluk vardır. Kendisi ile aydınlanılan bir nur vardır. Allah'a itaatle uyan İsrailoğulları'nın peygamberleri, onunla hükmederler. Aynı zamanda yüce Allah'ın kitabını korumayı kendilerine görev olarak verdiği ve insanları eğiten âlimler, fakihler de onun ile hükmederler. Allah onları güvenilir kılmıştır ve onlar Tevrat'ı tahriften ve değişiklikten korurlar. Ve onlar onun hak olduğuna şahitlik ederler. Tevrat'ın emirleri hakkında insanlar onlara başvururlar. -Ey Yahudiler!- İnsanlardan korkmayınız, yalnız benden korkunuz. Allah'ın indirmiş olduğu hükmün yerine liderlik, şan, şöhret veya para gibi bir karşılık alarak onu bir başkası ile asla değiştirmeyiniz. Kim Allah'ın indirdiği vahyin yerine başka bir şeyi helal yahut üstün sayarsa, veya ona denk görürse, işte onlar gerçek kâfirlerdir.

• بيان شرعة القصاص العادل في الأنفس والجراحات، وهي أمر فرضه الله تعالى على من قبلنا.
İnsanları öldürmede ve yaralamalarda uygulanacak adil kısas açıklanmış ve bu kısasın Allah Teâlâ tarafından bizden önce gelen toplulukların şeriatlarında da farz kılındığı belirtilmiştir.

• الحث على فضيلة العفو عن القصاص، وبيان أجرها العظيم المتمثّل في تكفير الذنوب.
Kısası affetmenin fazileti teşvik edilmiştir. Ve günahlara kefaret olarak büyük sevabının olduğunu açıklanmıştır.

• الترهيب من الحكم بغير ما أنزل الله في شأن القصاص وغيره.
Kısas ve diğer hükümlerde Allah'ın hükmünün dışında başka bir hükümle hükmetmeyle ilgili korkutma vardır.

وَقَفَّيۡنَا عَلَىٰٓ ءَاثَٰرِهِم بِعِيسَى ٱبۡنِ مَرۡيَمَ مُصَدِّقٗا لِّمَا بَيۡنَ يَدَيۡهِ مِنَ ٱلتَّوۡرَىٰةِۖ وَءَاتَيۡنَٰهُ ٱلۡإِنجِيلَ فِيهِ هُدٗى وَنُورٞ وَمُصَدِّقٗا لِّمَا بَيۡنَ يَدَيۡهِ مِنَ ٱلتَّوۡرَىٰةِ وَهُدٗى وَمَوۡعِظَةٗ لِّلۡمُتَّقِينَ
İsrailoğullarının peygamberlerinin ardından Meryemoğlu İsâ'yı kendinden önce gelen Tevrat'ın içindekilere iman eden ve onunla hükmeden bir kimse kıldık. Ona, hak ve hidayeti içinde barındıran İncil'i verdik. İncil'i delillerdeki şüpheleri ortadan kaldıran, hükümlerdeki sorunları çözen, kendinden önceki Tevrat'a muvafık kıldık. Sadece hükümlerden pek azını nesh edici olarak indirdik. İncil'i; müttakilere, yol gösterici ve onlara haram kıldıklarını yapmayı yasaklayıcı kıldık.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَلۡيَحۡكُمۡ أَهۡلُ ٱلۡإِنجِيلِ بِمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ فِيهِۚ وَمَن لَّمۡ يَحۡكُم بِمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡفَٰسِقُونَ
Hristiyanlar, Allah'ın İncil'de indirdiğine iman etsinler. Onun ile hükmetsinler. Kendilerine Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- (gönderilmeden önce gelen doğrularla) hükmetsinler. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse; işte onlar Allah'ın itaatinden çıkmış olanlardır. Hakkı terk edip batıla meyledenlerdir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَأَنزَلۡنَآ إِلَيۡكَ ٱلۡكِتَٰبَ بِٱلۡحَقِّ مُصَدِّقٗا لِّمَا بَيۡنَ يَدَيۡهِ مِنَ ٱلۡكِتَٰبِ وَمُهَيۡمِنًا عَلَيۡهِۖ فَٱحۡكُم بَيۡنَهُم بِمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُۖ وَلَا تَتَّبِعۡ أَهۡوَآءَهُمۡ عَمَّا جَآءَكَ مِنَ ٱلۡحَقِّۚ لِكُلّٖ جَعَلۡنَا مِنكُمۡ شِرۡعَةٗ وَمِنۡهَاجٗاۚ وَلَوۡ شَآءَ ٱللَّهُ لَجَعَلَكُمۡ أُمَّةٗ وَٰحِدَةٗ وَلَٰكِن لِّيَبۡلُوَكُمۡ فِي مَآ ءَاتَىٰكُمۡۖ فَٱسۡتَبِقُواْ ٱلۡخَيۡرَٰتِۚ إِلَى ٱللَّهِ مَرۡجِعُكُمۡ جَمِيعٗا فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمۡ فِيهِ تَخۡتَلِفُونَ
-Ey Resul!- Biz sana Kur'an'ı Allah'tan olduğuna hiç şek şüphe barındırmayan doğruluk ile indirdik. Kendisinden önce indirilen kitapları doğrulayıcıdır ve güvenilirdir. Önceki kitapların Kur'an'a uyan kısımları hak, muhalefet edenleri de batıldır. İnsanların arasında Allah'ın sana indirdiğiyle hükmet. İçerisinde hiçbir şüphe olmayan sana indirilen hakkı terk edip hevâlarına heveslerine uyma. Kesinlikle biz, her ümmete bir şeriat ve amelî hükümler, hidayet bulacakları apaçık bir yol kıldık. Şayet Allah bütün şeriatları bir yapmak isteseydi tek bir şeriat yapardı. Lakin herkesi imtihan etmek, itaat eden ile isyan edeni ayırt etmek için, her bir ümmete ayrı bir şeriat verdi. Hayır işleri yapmada ve kötülükleri terk etmede acele ediniz. Kıyamet gününde hepinizin dönüşü yalnız Allah'a olacaktır. İhtilafa düştüğünüz hükümleri sizlere bildirecektir. Önceden yapmış olduğunuz amellerinizin karşılığını verecektir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَأَنِ ٱحۡكُم بَيۡنَهُم بِمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ وَلَا تَتَّبِعۡ أَهۡوَآءَهُمۡ وَٱحۡذَرۡهُمۡ أَن يَفۡتِنُوكَ عَنۢ بَعۡضِ مَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ إِلَيۡكَۖ فَإِن تَوَلَّوۡاْ فَٱعۡلَمۡ أَنَّمَا يُرِيدُ ٱللَّهُ أَن يُصِيبَهُم بِبَعۡضِ ذُنُوبِهِمۡۗ وَإِنَّ كَثِيرٗا مِّنَ ٱلنَّاسِ لَفَٰسِقُونَ
-Ey Resul!- Şu halde, Allah'ın sana indirdiği kitap ile hükmet. Hevâ ve heveslerine uymaktan kaynaklanan görüşlerine tabi olma. Allah'ın sana indirdiklerinin bazılarında seni saptırmalarından sakın. Çünkü bunun uğrunda hiçbir çaba harcamazlar. Eğer Allah'ın indirdiğiyle verilen hükümden yüz çevirip kabul etmezlerse; bilmiş ol ki, yüce Allah bazı günahlarından dolayı onları dünyevi bir ceza ile cezalandıracaktır. Bütün günahlarıyla da onları ahirette cezalandıracaktır. İnsanların çoğu Allah'ın itaatinden çıkmaktadırlar.
Tefsiret në gjuhën arabe:
أَفَحُكۡمَ ٱلۡجَٰهِلِيَّةِ يَبۡغُونَۚ وَمَنۡ أَحۡسَنُ مِنَ ٱللَّهِ حُكۡمٗا لِّقَوۡمٖ يُوقِنُونَ
Onlar senin hükmünden yüz çevirip putlara tapan cahiliye ehlinin (müşriklerin) hevâlarına tabi olarak verdikleri hükümleri mi istiyorlar? Yakin ehlinin yanında Allah'tan daha iyi hükmeden hiçbir kimse yoktur. Ki onlar Allah'ın resulune indirdiğini akıl ederler. Batıl olsa dahi kendi arzularına uymayanların hükmünü kabul etmeyen cehalet ve hevâ ehli gibi değildirler.
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• الأنبياء متفقون في أصول الدين مع وجود بعض الفروق بين شرائعهم في الفروع.
Peygamberler şeriatları arasında ferî meselelerde bazı farkların bulunmasına rağmen dinin temel esaslarında ittifak etmişlerdir.

• وجوب تحكيم شرع الله والإعراض عمّا عداه من الأهواء.
Allah'ın şeriatını hâkim kılmak ve bunun dışındaki hevâ ve heveslere uyan hükümleri terk etmek farzdır.

• ذم التحاكم إلى أحكام أهل الجاهلية وأعرافهم.
Cahiliye ehlinin hükümleriyle hükmetmek ve örflerine göre davranmak yerilmiştir.

۞ يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ لَا تَتَّخِذُواْ ٱلۡيَهُودَ وَٱلنَّصَٰرَىٰٓ أَوۡلِيَآءَۘ بَعۡضُهُمۡ أَوۡلِيَآءُ بَعۡضٖۚ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمۡ فَإِنَّهُۥ مِنۡهُمۡۗ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يَهۡدِي ٱلۡقَوۡمَ ٱلظَّٰلِمِينَ
Ey Allah'a ve resulüne iman edenler! Yahudileri ve Hristiyanları kendinize dost edinmeyiniz. Şüphesiz Yahudiler, ancak kendi dinlerinden olanlarla samimi dost olurlar. Hristiyanlar da ancak kendi milletleriyle samimi dost olurlar. Her iki milleti birleştiren size karşı olan düşmanlıklarıdır. Sizden kim onlara dost ve taraftar olursa, o da onlardan sayılır. Allah, kâfirlere dost olmaları sebebiyle zalim olan kavmi hidayete erdirmez.
Tefsiret në gjuhën arabe:
فَتَرَى ٱلَّذِينَ فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٞ يُسَٰرِعُونَ فِيهِمۡ يَقُولُونَ نَخۡشَىٰٓ أَن تُصِيبَنَا دَآئِرَةٞۚ فَعَسَى ٱللَّهُ أَن يَأۡتِيَ بِٱلۡفَتۡحِ أَوۡ أَمۡرٖ مِّنۡ عِندِهِۦ فَيُصۡبِحُواْ عَلَىٰ مَآ أَسَرُّواْ فِيٓ أَنفُسِهِمۡ نَٰدِمِينَ
-Ey Resul!- İmanları zayıf olan münafıklar; Yahudilere ve Hristiyanlara dost olmak için acele ederler, onların üstün gelmelerinden ve hakimiyetin ellerine geçmesinden korkup onlardan kendilerine bir zarar gelmemesi için böyle yapmaları gerektiğini söylerler. Belki Allah, resulünü ve Müminleri muzaffer kılar. Veya kendi katından bir güç verir ve böylece Yahudilerin ve taraftarlarının saldırısı ve kuvveti geçip gider. Böylece Yahudilerin dostluğunda acele edenlerin pişman olup, kalplerinde zayıf sebeplerle edinmiş oldukları bu münafıklık geçersiz olmuş olur.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَيَقُولُ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ أَهَٰٓؤُلَآءِ ٱلَّذِينَ أَقۡسَمُواْ بِٱللَّهِ جَهۡدَ أَيۡمَٰنِهِمۡ إِنَّهُمۡ لَمَعَكُمۡۚ حَبِطَتۡ أَعۡمَٰلُهُمۡ فَأَصۡبَحُواْ خَٰسِرِينَ
Münafıkların bu haline şaşan Müminler şöyle derler: Ey Müminler! Bunlar iman ve yardım etme hususunda var güçleriyle sizinle beraber olacaklarına dair Allah'a yemin etmişlerdi. Onların amelleri boşa çıkmıştır. Kendilerine hazırlanan azap ve amaçlarına kavuşamamaları sebebiyle hüsrana uğrayanlardan oldular.
Tefsiret në gjuhën arabe:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ مَن يَرۡتَدَّ مِنكُمۡ عَن دِينِهِۦ فَسَوۡفَ يَأۡتِي ٱللَّهُ بِقَوۡمٖ يُحِبُّهُمۡ وَيُحِبُّونَهُۥٓ أَذِلَّةٍ عَلَى ٱلۡمُؤۡمِنِينَ أَعِزَّةٍ عَلَى ٱلۡكَٰفِرِينَ يُجَٰهِدُونَ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ وَلَا يَخَافُونَ لَوۡمَةَ لَآئِمٖۚ ذَٰلِكَ فَضۡلُ ٱللَّهِ يُؤۡتِيهِ مَن يَشَآءُۚ وَٱللَّهُ وَٰسِعٌ عَلِيمٌ
Ey iman edenler! İçinizden her kim, dinden küfre dönerse, Allah böyle yapanların yerine öyle bir kavim getirir ki, dosdoğru olduklarından dolayı onları sever, onlar da O'nu severler. Müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı sert davranırlar. Allah'ın dininin en üstün olması için, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşırlar. Allah'ın rızasını yaratılmışların rızasına takdim ettiklerinden dolayı kendilerine zorluk çıkaran hiçbir kimsenin güçlük çıkarmasından korkmazlar. Bu Allah'ın kullarından dilediğine vermiş olduğu lütfu ve ihsanıdır. Allah bol ihsan ve lütuf sahibidir. Hak etmeyen kullarını da ihsanından ve lütfundan mahrum eder.
Tefsiret në gjuhën arabe:
إِنَّمَا وَلِيُّكُمُ ٱللَّهُ وَرَسُولُهُۥ وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ ٱلَّذِينَ يُقِيمُونَ ٱلصَّلَوٰةَ وَيُؤۡتُونَ ٱلزَّكَوٰةَ وَهُمۡ رَٰكِعُونَ
Kâfirlerden olan Yahudiler, Hristiyanlar ve diğerleri sizin veliniz ve yardımcınız değildirler. Doğrusu sizin veliniz ve yardımcınız ancak Allah, resulü, namazı tam olarak kılanlar, Allah'a karşı boyun eğerek tevazuyla mallarının zekâtını veren Müminlerdir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَمَن يَتَوَلَّ ٱللَّهَ وَرَسُولَهُۥ وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ فَإِنَّ حِزۡبَ ٱللَّهِ هُمُ ٱلۡغَٰلِبُونَ
Bu itibarla her kim Allah'ı, resulünü ve Müminleri dost edinip yardım ederse, o kimse Allah'ın hizbindendir. İşte daima galip gelecek olanlar, Allah'ın tarafını tutanlardır. Çünkü onların yardımcıları Allah'tır.
Tefsiret në gjuhën arabe:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ لَا تَتَّخِذُواْ ٱلَّذِينَ ٱتَّخَذُواْ دِينَكُمۡ هُزُوٗا وَلَعِبٗا مِّنَ ٱلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلۡكِتَٰبَ مِن قَبۡلِكُمۡ وَٱلۡكُفَّارَ أَوۡلِيَآءَۚ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ إِن كُنتُم مُّؤۡمِنِينَ
Ey iman edenler! Kendilerine sizden önce kitap verilenlerden ve müşriklerden olan kâfirleri dininizi alaya ve eğlenceye alanları müttefik ve dost edinmeyin. Eğer Allah'a ve sizlere indirdiklerine hakkıyla iman etmiş iseniz; öyleyse Allah'ın, sizlerin dost ve müttefik edinmenizi, yasakladıklarından uzaklaşarak Allah'tan takvayla sakınınız.
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• التنبيه علي عقيدة الولاء والبراء التي تتلخص في الموالاة والمحبة لله ورسوله والمؤمنين، وبغض أهل الكفر وتجنُّب محبتهم.
Allah'a, resulüne ve Müminlere olan sevgiye taraf olmaya, kâfirlere buğuz edip onları sevmekten uzak durmak ile ifade edilen velâ ve berâ akidesine dikkat çekilmektedir.

• من صفات أهل النفاق: موالاة أعداء الله تعالى.
Münafıkların özelliklerinden birisi de; Allah Teâlâ'nın düşmanlarına dost olmalarıdır.

• التخاذل والتقصير في نصرة الدين قد ينتج عنه استبدال المُقَصِّر والإتيان بغيره، ونزع شرف نصرة الدين عنه.
Savaştan kaçınıp geri dönmek, taksir ve ihmalkârlık yapmak, taksir yapanın değiştirilip başkasının onun yerine gelmesine ve dine yardım etme şerefinin ondan geri alınmasına sebep olur.

• التحذير من الساخرين بدين الله تعالى من الكفار وأهل النفاق، ومن موالاتهم.
Allah Teâlâ'nın diniyle alay eden kâfirler, münafıklar ve onları dost edinenler için bir uyarı vardır.

وَإِذَا نَادَيۡتُمۡ إِلَى ٱلصَّلَوٰةِ ٱتَّخَذُوهَا هُزُوٗا وَلَعِبٗاۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمۡ قَوۡمٞ لَّا يَعۡقِلُونَ
İnsanları Allah'a yaklaştıran en büyük taat/ibadet olan namaza çağırdığınız zaman onu alaya alıp eğlenirler. Bu, onların akıllarını kullanmayan kimseler olduklarından, Allah'ın insanlara yapılmasını meşru kıldığı ibadetinin ve şeriatının manasını anlamamalarından dolayıdır.
Tefsiret në gjuhën arabe:
قُلۡ يَٰٓأَهۡلَ ٱلۡكِتَٰبِ هَلۡ تَنقِمُونَ مِنَّآ إِلَّآ أَنۡ ءَامَنَّا بِٱللَّهِ وَمَآ أُنزِلَ إِلَيۡنَا وَمَآ أُنزِلَ مِن قَبۡلُ وَأَنَّ أَكۡثَرَكُمۡ فَٰسِقُونَ
-Ey Resul!- Ehlikitaptan küçümseyip alay edenlere de ki: Siz bizi sadece Allah'a, bize indirilene ve bizden öncekilere indirilene iman etmemizden dolayı mı ayıplıyorsunuz? Biz inanıyoruz ki, sizin çoğunuz yüce Allah'ın emirlerine uymayı ve O'na iman etmeyi terk ettiniz ve itaatının dışına çıktınız. Sizin bizleri ayıpladığınız bu şey, bizim için övgüdür, yerme ve eleştiri konusu değildir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
قُلۡ هَلۡ أُنَبِّئُكُم بِشَرّٖ مِّن ذَٰلِكَ مَثُوبَةً عِندَ ٱللَّهِۚ مَن لَّعَنَهُ ٱللَّهُ وَغَضِبَ عَلَيۡهِ وَجَعَلَ مِنۡهُمُ ٱلۡقِرَدَةَ وَٱلۡخَنَازِيرَ وَعَبَدَ ٱلطَّٰغُوتَۚ أُوْلَٰٓئِكَ شَرّٞ مَّكَانٗا وَأَضَلُّ عَن سَوَآءِ ٱلسَّبِيلِ
-Ey Rasûl!- Sizlere, ayıplanmaya layık olanların ve en şiddetli cezayı hak edenlerin kimler olduğunu haber vereyim mi? Şüphesiz Allah'ın rahmetinden kovduğu ve kendilerine gazaplandığı geçmişte yaşamış bir takım kişilerdir. Onların suretlerini kötü bir hale dönüştürüp, maymunlara ve domuzlara çevirmiştir. Onları tağuta ibadet eden kimseler kılmıştır. Tağut ifadesi, Allah'tan başka rıza göstererek ibadet edilen her şeyi kapsamaktadır. O zikredilenler kıyamet gününde en kötü makama sahip ve ortaya koydukları gayret bakımından doğru yoldan en çok sapmış kimselerdir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَإِذَا جَآءُوكُمۡ قَالُوٓاْ ءَامَنَّا وَقَد دَّخَلُواْ بِٱلۡكُفۡرِ وَهُمۡ قَدۡ خَرَجُواْ بِهِۦۚ وَٱللَّهُ أَعۡلَمُ بِمَا كَانُواْ يَكۡتُمُونَ
-Ey iman edenler!- Onlardan münafık olanlar, size geldiklerinde iki yüzlülük yaparak Mümin olarak gözükürler. Gerçek olan, girerken ve çıkarken sizi küfürle kandırıyor ve hatta küfürden de hiç ayrılmıyorlar. Şayet size karşı imanlarını açıklasalar bile Allah onların gizlemiş oldukları küfürlerini çok iyi bilmektedir. Bu yaptıklarının karşılığını onlara ceza olarak verecektir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَتَرَىٰ كَثِيرٗا مِّنۡهُمۡ يُسَٰرِعُونَ فِي ٱلۡإِثۡمِ وَٱلۡعُدۡوَٰنِ وَأَكۡلِهِمُ ٱلسُّحۡتَۚ لَبِئۡسَ مَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
-Ey Resul!- Yahudilerin ve münafıkların birçoğunu yalan söyleme, başkalarına zulüm ile haklarına tecavüz edip insanların mallarını haram yollarla yemek gibi günahları işlerlerken acele ederken görürsün. Yapmış oldukları bu davranışları ne kadar kötüdür.
Tefsiret në gjuhën arabe:
لَوۡلَا يَنۡهَىٰهُمُ ٱلرَّبَّٰنِيُّونَ وَٱلۡأَحۡبَارُ عَن قَوۡلِهِمُ ٱلۡإِثۡمَ وَأَكۡلِهِمُ ٱلسُّحۡتَۚ لَبِئۡسَ مَا كَانُواْ يَصۡنَعُونَ
Onların dini liderleri ve âlimlerinin onları yalan söylemekten, yalan şahitlikten, haksız yere insanların malını yemekten nehyetmeleri gerekmez mi? Onları kötülük yapmaktan engellemeyen dini liderlerinin ve âlimlerinin yapmış olduğu bu davranışları ne kötüdür.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَقَالَتِ ٱلۡيَهُودُ يَدُ ٱللَّهِ مَغۡلُولَةٌۚ غُلَّتۡ أَيۡدِيهِمۡ وَلُعِنُواْ بِمَا قَالُواْۘ بَلۡ يَدَاهُ مَبۡسُوطَتَانِ يُنفِقُ كَيۡفَ يَشَآءُۚ وَلَيَزِيدَنَّ كَثِيرٗا مِّنۡهُم مَّآ أُنزِلَ إِلَيۡكَ مِن رَّبِّكَ طُغۡيَٰنٗا وَكُفۡرٗاۚ وَأَلۡقَيۡنَا بَيۡنَهُمُ ٱلۡعَدَٰوَةَ وَٱلۡبَغۡضَآءَ إِلَىٰ يَوۡمِ ٱلۡقِيَٰمَةِۚ كُلَّمَآ أَوۡقَدُواْ نَارٗا لِّلۡحَرۡبِ أَطۡفَأَهَا ٱللَّهُۚ وَيَسۡعَوۡنَ فِي ٱلۡأَرۡضِ فَسَادٗاۚ وَٱللَّهُ لَا يُحِبُّ ٱلۡمُفۡسِدِينَ
Zorluk, kuraklık ve kıtlık anında Yahudiler şöyle dediler: Allah'ın eli, çokça vermekten sıkıdır ve kendi katında bulunanları bize vermez oldu. Bu sözlerinden dolayı, Yahudilerin elleri hayır işlerinden ve bol vermekten bağlandı ve Allah'ın rahmetinden kovuldular. Bilakis Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'nın her iki eli hayırda ve vermede açıktır. İstediği gibi infak eder. Bol verir ve kısar. O'na engel olan bir kimse de yoktur ve zorlayan da yoktur. -Ey Resul!- Sana indirilen (Kur'an) Yahudilerin hasetten dolayı haddi aşmalarını ve küfürlerini arttırır. Bu da onların hasetlerinden dolayıdır. Onlar harp için her toplandıklarında ve savaş için hazırlık yaptıklarında Yahudi topluluklarının arasına düşmanlık ve nefret koyarız. Yahudiler her ne zaman harp ateşini yakmaya kalkıştıklarında yüce Allah, onların birliğini dağıtmış ve güçlerini zayıflatmıştır. Yahudiler durmadan yeryüzünde fesat içeren olaylar çıkarmaya ve İslam'ı yok etmeye gayret ederler ve hileler kurmaktan hiç de geri durmazlar. Muhakkak ki Allah fesat ehlini sevmez.
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• ذمُّ العالم على سكوته عن معاصي قومه وعدم بيانه لمنكراتهم وتحذيرهم منها.
Kavminin yapmış olduğu kötülüklere karşı sessiz kalan, yapmış oldukları kötülükleri onlara açıklamayan ve uyarılarda bulunmayan ilim adamı azarlanmaktadır.

• سوء أدب اليهود مع الله تعالى، وذلك لأنهم وصفوه سبحانه بأنه مغلول اليد، حابس للخير.
Zorluk, kuraklık ve kıtlık anında Yahudiler şöyle dediler: Allah'ın eli, çokça vermekten sıkıdır ve kendi katında bulunanları bize vermez oldu. Bu sözlerinden dolayı, Yahudilerin elleri hayır işlerinden ve bol vermekten bağlandı ve Allah'ın rahmetinden kovuldular. Bilakis Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'nın her iki eli hayırda ve vermede açıktır. İstediği gibi infak eder. Bol verir ve kısar. O'na engel olan bir kimse de yoktur ve zorlayan da yoktur. -Ey Resul!- Sana indirilen (Kur'an) Yahudilerin hasetten dolayı haddi aşmalarını ve küfürlerini arttırır. Bu da onların hasetlerinden dolayıdır. Onlar harp için her toplandıklarında ve savaş için hazırlık yaptıklarında Yahudi topluluklarının arasına düşmanlık ve nefret koyarız. Yahudiler her ne zaman harp ateşini yakmaya kalkıştıklarında yüce Allah, onların birliğini dağıtmış ve güçlerini zayıflatmıştır. Yahudiler durmadan yeryüzünde fesat içeren olaylar çıkarmaya ve İslam'ı yok etmeye gayret ederler ve hileler kurmaktan hiç de geri durmazlar. Muhakkak ki Allah fesat ehlini sevmez.

• إثبات صفة اليدين، على وجه يليق بذاته وجلاله وعظيم سلطانه.
Yüce Allah'ın zatına, celaline, azametine ve sultanına layık olacak şekilde Allah'a ait iki elinin olduğunun ispat edilmesi.

• الإشارة لما وقع فيه بعض طوائف اليهود من الشقاق والاختلاف والعداوة بينهم نتيجة لكفرهم وميلهم عن الحق.
Yahudilerden bazı grupların arasında olan ayrılık, ihtilaf ve düşmanlığa işaret vardır. Bu da küfürleri ve haktan meyletmeleri sebebiyledir.

وَلَوۡ أَنَّ أَهۡلَ ٱلۡكِتَٰبِ ءَامَنُواْ وَٱتَّقَوۡاْ لَكَفَّرۡنَا عَنۡهُمۡ سَيِّـَٔاتِهِمۡ وَلَأَدۡخَلۡنَٰهُمۡ جَنَّٰتِ ٱلنَّعِيمِ
Şayet Yahudi ve Hristiyanlar, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in getirdiğine iman edip, günahlardan uzak durarak Allah'tan korksalardı, ne kadar çok olursa olsun onların kötülüklerini örter ve kıyamet gününde Naîm cennetlerine sokardı ve içindeki hiç bitmeyen nimetlerden faydalanırlardı.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَلَوۡ أَنَّهُمۡ أَقَامُواْ ٱلتَّوۡرَىٰةَ وَٱلۡإِنجِيلَ وَمَآ أُنزِلَ إِلَيۡهِم مِّن رَّبِّهِمۡ لَأَكَلُواْ مِن فَوۡقِهِمۡ وَمِن تَحۡتِ أَرۡجُلِهِمۚ مِّنۡهُمۡ أُمَّةٞ مُّقۡتَصِدَةٞۖ وَكَثِيرٞ مِّنۡهُمۡ سَآءَ مَا يَعۡمَلُونَ
Eğer Yahudiler, Tevrat'ta bulunan hükümlerle gereği gibi amel etselerdi, Hristiyanlar İncil'de bulunan hükümlerle gereği gibi amel etselerdi ve hepsi birlikte kendilerine indirilen Kur'an ile gereği gibi amel etselerdi, onlara yağmur yağdırarak, yerden ekinleri çıkararak rızık elde etmenin sebeplerini kolaylaştırırdım. Ehlikitaptan orta yolu tutan hak üzerine sabit olanı vardır. Çoğu iman etmediklerinden dolayı ameli kötüdür.
Tefsiret në gjuhën arabe:
۞ يَٰٓأَيُّهَا ٱلرَّسُولُ بَلِّغۡ مَآ أُنزِلَ إِلَيۡكَ مِن رَّبِّكَۖ وَإِن لَّمۡ تَفۡعَلۡ فَمَا بَلَّغۡتَ رِسَالَتَهُۥۚ وَٱللَّهُ يَعۡصِمُكَ مِنَ ٱلنَّاسِۗ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يَهۡدِي ٱلۡقَوۡمَ ٱلۡكَٰفِرِينَ
Ey Resul! Rabbinden sana indirileni eksiksiz, tam olarak tebliğ et! Ondan herhangi bir şey gizleme. Eğer ondan bir şey gizlersen, Rabbinden sana indirilen dini tebliğ etmiş olmazsın. Kesinlikle Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- tebliğ etmekle emrolunduğu her şeyi tebliğ etmiştir. Kim bunun aksini iddia ederse, kesinlikle Allah'a büyük iftira etmiş olur. Allah seni bugünden itibaren insanlardan koruyacaktır ve sana hiçbir kötülük dokunmayacaktır. Senin üzerine düşen sadece tebliğ etmektir. Yüce Allah, hidayeti istemeyen kâfirleri doğru yola yönelmelerinde muvaffak kılmaz.
Tefsiret në gjuhën arabe:
قُلۡ يَٰٓأَهۡلَ ٱلۡكِتَٰبِ لَسۡتُمۡ عَلَىٰ شَيۡءٍ حَتَّىٰ تُقِيمُواْ ٱلتَّوۡرَىٰةَ وَٱلۡإِنجِيلَ وَمَآ أُنزِلَ إِلَيۡكُم مِّن رَّبِّكُمۡۗ وَلَيَزِيدَنَّ كَثِيرٗا مِّنۡهُم مَّآ أُنزِلَ إِلَيۡكَ مِن رَّبِّكَ طُغۡيَٰنٗا وَكُفۡرٗاۖ فَلَا تَأۡسَ عَلَى ٱلۡقَوۡمِ ٱلۡكَٰفِرِينَ
-Ey Resul! deki; - Ey Yahudi ve Hristiyanlar! Ta ki Tevrat'ta ve İncil'de bulunan ile amel edene kadar din olarak kabul edilen herhangi bir şeyin üzerinde değilsiniz. Size indirilen ve ancak ona inandığınızda ve onda bulunan (hükümler) ile amel ettiğinizde imanınızın sahih olacağı Kur'an ile amel ediniz. Rabbinden sana indirilen (ayetler), ehlikitabın isyan ve küfür bakımından, bulundukları hasetten dolayı küfürlerine küfür katıp arttırır. Bu itibarla o kâfirlere üzülme! Sana tabi olan Müminler kâfidir ve onlara ihtiyacın yoktur.
Tefsiret në gjuhën arabe:
إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَٱلَّذِينَ هَادُواْ وَٱلصَّٰبِـُٔونَ وَٱلنَّصَٰرَىٰ مَنۡ ءَامَنَ بِٱللَّهِ وَٱلۡيَوۡمِ ٱلۡأٓخِرِ وَعَمِلَ صَٰلِحٗا فَلَا خَوۡفٌ عَلَيۡهِمۡ وَلَا هُمۡ يَحۡزَنُونَ
Şüphesiz iman edenler, Yahudiler, Sabiiler -ki onlar bazı peygamberlere tabi olan bir topluluktur- ve Hristiyanlar'dan kim Allah'a ve ahiret gününe iman eder ve salih ameller işlerse, gelecekte olacaklardan bir korkuları olmayacaktır ve geride bıraktıkları (elde edemedikleri) dünya paylarına da üzülmeyeceklerdir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
لَقَدۡ أَخَذۡنَا مِيثَٰقَ بَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ وَأَرۡسَلۡنَآ إِلَيۡهِمۡ رُسُلٗاۖ كُلَّمَا جَآءَهُمۡ رَسُولُۢ بِمَا لَا تَهۡوَىٰٓ أَنفُسُهُمۡ فَرِيقٗا كَذَّبُواْ وَفَرِيقٗا يَقۡتُلُونَ
İsrailoğulları'ndan itaat edip emirleri dinleyeceklerine dair kesin,sağlam bir söz almıştık. Kendilerine Allah'ın şeriatini ulaştıran rasûller gönderdik. Kendileri ise verilen sağlam sözü bozdular. Rasûllerinin kendilerine getirdiklerine karşı geldiler. Hevâ ve arzularının söyledikleri şeylere kulak verip, uydular. Yahudiler kendilerine gelen rasûllerin bazılarını yalanlamışlar ve bir kısmını da öldürmüşlerdi.
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• العمل بما أنزل الله تعالى سبب لتكفير السيئات ودخول الجنة وسعة الأرزاق.
Allah Teâlâ'nın indirdikleriyle amel etmek, günahların bağışlanmasına, cennete girmeye ve rızıkların bol olmasına sebeptir.

• توجيه الدعاة إلى أن التبليغ المُعتَدَّ به والمُبْرِئ للذمة هو ما كان كاملًا غير منقوص، وفي ضوء ما ورد به الوحي.
Dini davette bulunmak ancak tam olarak ve vahyin ışığında olursa kabul edilir ve sorumluluk ortadan kalkar.

• لا يُعْتد بأي معتقد ما لم يُقِمْ صاحبه دليلًا على أنه من عند الله تعالى.
Sahibinin Allah Teâlâ katından olduğuna dair delil sunamadığı hiçbir itikad, kabul edilmez.

وَحَسِبُوٓاْ أَلَّا تَكُونَ فِتۡنَةٞ فَعَمُواْ وَصَمُّواْ ثُمَّ تَابَ ٱللَّهُ عَلَيۡهِمۡ ثُمَّ عَمُواْ وَصَمُّواْ كَثِيرٞ مِّنۡهُمۡۚ وَٱللَّهُ بَصِيرُۢ بِمَا يَعۡمَلُونَ
Sözleşme ve anlaşmaları bozmaları, peygamberleri yalanlamaları ve öldürmeleri sonucunda kendilerine herhangi bir zararın gelmeyeceğini zannettiler. Hâlbuki zannetmedikleri ve beklemedikleri başlarına geldi. Bu sebeple hakka karşı sağır ve kör kesildiler ve ona giden doğru yolu bulamadılar. Hakkı kabul ederek onu dinlemediler. Sonra yüce Allah kendi lütfundan onların günahlarını bağışladı. Sonra tekrar hakka karşı kör kesildiler ve dinlemediler. Bir çokları böyle davrandılar Allah, onların yapmış olduklarından haberdardır. Hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Yaptıklarına karşılık onları cezalandıracaktır.
Tefsiret në gjuhën arabe:
لَقَدۡ كَفَرَ ٱلَّذِينَ قَالُوٓاْ إِنَّ ٱللَّهَ هُوَ ٱلۡمَسِيحُ ٱبۡنُ مَرۡيَمَۖ وَقَالَ ٱلۡمَسِيحُ يَٰبَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ ٱعۡبُدُواْ ٱللَّهَ رَبِّي وَرَبَّكُمۡۖ إِنَّهُۥ مَن يُشۡرِكۡ بِٱللَّهِ فَقَدۡ حَرَّمَ ٱللَّهُ عَلَيۡهِ ٱلۡجَنَّةَ وَمَأۡوَىٰهُ ٱلنَّارُۖ وَمَا لِلظَّٰلِمِينَ مِنۡ أَنصَارٖ
Allah; Meryemoğlu Mesih'tir diyenler uluhiyeti Allah'tan başkasına nispet ettiklerinden dolayı kesin olarak kâfir olmuşlardır. Halbuki Meryemoğlu Mesih'in kendisi İsrailoğulları'na; ‘’Bir olan Allah'a ibadet ediniz. O benim de sizin de Rabbinizdir. Biz hepimiz ona kul olmada eşitiz. İşte kim Allah'a başkasını ortak koşarsa, kesin ve ebedî olarak onun cennete girmesi yasaklanmıştır. O kimsenin ebedî barınağı cehennem ateşidir. Buna karşı Allah katında onun için ne bir yandaş ne de yardımcı vardır. Beklediği azaptan onu kurtaracak bir kurtarıcısı da yoktur.’’ demiştir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
لَّقَدۡ كَفَرَ ٱلَّذِينَ قَالُوٓاْ إِنَّ ٱللَّهَ ثَالِثُ ثَلَٰثَةٖۘ وَمَا مِنۡ إِلَٰهٍ إِلَّآ إِلَٰهٞ وَٰحِدٞۚ وَإِن لَّمۡ يَنتَهُواْ عَمَّا يَقُولُونَ لَيَمَسَّنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ مِنۡهُمۡ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Şöyle söyleyen Hristiyanlar kâfir olmuşlardır: Allah, üç şeyden oluşur: Onlar da baba, oğul ve Ruhu'l-kudüs'tür. Allah -Subhânehu ve Teâlâ- bu söylediklerinden çok yücedir. Allah birden fazla değildir. Şüphesiz O tek bir ilahtır ve hiçbir ortağı yoktur. Eğer bu çirkin iddialarından vazgeçmezlerse, mutlaka onlara elem verici bir azap dokunacaktır.
Tefsiret në gjuhën arabe:
أَفَلَا يَتُوبُونَ إِلَى ٱللَّهِ وَيَسۡتَغۡفِرُونَهُۥۚ وَٱللَّهُ غَفُورٞ رَّحِيمٞ
Bunu söyleyenler, hâlâ bu iddialarından Allah’a tövbe ederek dönmeyecekler mi? Kendisine ortak koşarak işledikleri günahtan bağışlanma dilemeyecekler mi? Allah, kim ne günah işlemişse ondan dönüp tövbe ederse onu affeder. İşlenen bu günah kendisine (Allah'a) küfür bile olsa O, Müminlere rahmet eder. 
Tefsiret në gjuhën arabe:
مَّا ٱلۡمَسِيحُ ٱبۡنُ مَرۡيَمَ إِلَّا رَسُولٞ قَدۡ خَلَتۡ مِن قَبۡلِهِ ٱلرُّسُلُ وَأُمُّهُۥ صِدِّيقَةٞۖ كَانَا يَأۡكُلَانِ ٱلطَّعَامَۗ ٱنظُرۡ كَيۡفَ نُبَيِّنُ لَهُمُ ٱلۡأٓيَٰتِ ثُمَّ ٱنظُرۡ أَنَّىٰ يُؤۡفَكُونَ
Meryemoğlu Mesih İsa, elçi olarak gönderilen resullerin arasından bir resuldür. Kendisinden önce gelip giden resullerin başlarına gelen ölüm onun da başına gelecektir. Annesi Meryem -aleyhesselâm- çokça doğru söyleyen ve hakkı tasdik eden biriydi. Kendisi annesiyle birlikte yemeye ihtiyaçları olduğunda yemek yiyorlardı. Yemeye ihtiyaçları olmasına rağmen nasıl ikisi de ilah olabilir? -Ey Resul!- Onlara şöyle düşünerek bir bak! Allah'ın birliğine delalet eden ayetleri ve Allah -Subhânehû ve Teâlâ-'dan başkasına uluhiyet nispet etmelerindeki aşırılıklarının batıl olduğunu onlara nasıl açıklayabiliriz. Onlar bu ayetlere iman etmiyorlardı. Sonra tekrar teemmül ederek bir bak! Allah Teâlâ'nın birliğini apaçık gösteren ayetlere rağmen haktan nasıl çevriliyorlar?
Tefsiret në gjuhën arabe:
قُلۡ أَتَعۡبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ مَا لَا يَمۡلِكُ لَكُمۡ ضَرّٗا وَلَا نَفۡعٗاۚ وَٱللَّهُ هُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلۡعَلِيمُ
-Ey Resul!- Onların Allah'tan başka ilahlara ibadetlerinde onlara karşı çıkarak şöyle de; sizlere hiçbir fayda sağlamayan ve üzerinizden hiçbir zararı bertaraf edemeyen ilaha mı ibadet ediyorsunuz? O ibadet ettikleri ilah acizdir. Allah -Subhânehu ve Teâlâ- ise acizlikten münezzehtir. Sizin söylemiş olduğunuz sözleri yalnız Allah işitir ve onlardan hiçbir kelimesi bile O'ndan kaçmaz. O her yaptığınız işi bilendir ve yaptıklarınızdan herhangi birisi O'na gizli kalmaz. Yaptıklarınızın karşılığını da verecektir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
قُلۡ يَٰٓأَهۡلَ ٱلۡكِتَٰبِ لَا تَغۡلُواْ فِي دِينِكُمۡ غَيۡرَ ٱلۡحَقِّ وَلَا تَتَّبِعُوٓاْ أَهۡوَآءَ قَوۡمٖ قَدۡ ضَلُّواْ مِن قَبۡلُ وَأَضَلُّواْ كَثِيرٗا وَضَلُّواْ عَن سَوَآءِ ٱلسَّبِيلِ
-Ey Resul!- Hristiyanlara de ki: Tabi olmakla emrolunduğunuz hakta haddi aşıp aşırı gitmeyin. Yüceltilmesiyle emrolunduğunuz -peygamberler gibi- kimseyi de aşırı derece olduğundan daha çok yüceltmeyiniz. Meryemoğlu İsa hakkında ilah olduğuna itikat ettiğiniz gibi aşırı gidip, birçok insanı hak yoldan saptıran ve kendileri de sapmış olan önce gelenlere uyarak onların ilahlıklarına itikat etmeyin.
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• بيان كفر النصارى في زعمهم ألوهية المسيح عليه السلام، وبيان بطلانها، والدعوةُ للتوبة منها.
Hristiyanlar, Mesih -aleyhisselam-'ın ilah olduğunu ileri sürerek kâfir olmuşlardır. Onların bu iddialarının batıl olduğu açıklanmış ve bundan tövbe etmeye davet edilmişlerdir.

• من أدلة بشرية المسيح وأمه: أكلهما للطعام، وفعل ما يترتب عليه.
Mesih ve annesinin, her ikisinin beşer olduklarının delillerinden birisi de, yemek yemeleri ve bunun gereklerini yapmalarıdır.

• عدم القدرة على كف الضر وإيصال النفع من الأدلة الظاهرة على عدم استحقاق المعبودين من دون الله للألوهية؛ لكونهم عاجزين.
Acizliklerinden ötürü insanların başına gelen zararı onlardan savamamaları ve onlara fayda sağlayamamaları, Allah'ın dışında ilah edinilenlerin ibadet edilmeye layık olmadıkları hakkında açık bir delildir.

• النهي عن الغلو وتجاوز الحد في معاملة الصالحين من خلق الله تعالى.
Allah Teâlâ'nın kulu olan salih insanları sevmede aşırı gitmek ve onlarla kurulan ilişkilerde sınırların aşılması yasaklanmıştır.

لُعِنَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ مِنۢ بَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ عَلَىٰ لِسَانِ دَاوُۥدَ وَعِيسَى ٱبۡنِ مَرۡيَمَۚ ذَٰلِكَ بِمَا عَصَواْ وَّكَانُواْ يَعۡتَدُونَ
Allah -Subhanehu ve Teâlâ- Dâvûd'a indirmiş olduğu kitap olan Zebur'da ve Meryemoğlu İsa'ya indirmiş olduğu kitap olan İncil'de İsrailoğulları'ndan kâfir olanları rahmetinden kovduğunu haber vermektedir. Allah'ın rahmetinden kovulmalarının sebebi ise işlemiş oldukları günahlar ve Allah'ın haram kıldığı şeylerde taşkınlık etmeleri sebebiyledir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
كَانُواْ لَا يَتَنَاهَوۡنَ عَن مُّنكَرٖ فَعَلُوهُۚ لَبِئۡسَ مَا كَانُواْ يَفۡعَلُونَ
Birbirlerinin yaptıkları kötülüklere engel olmuyorlardı. Bilakis kendilerinden olan asiler işlemiş oldukları günahları ve münkerleri açıktan işliyorlardı. Çünkü onları bu kötülükten nehyeden yoktu. Münkeri nehyetmeyi terk etmeleri ne kadar da kötü bir iştir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
تَرَىٰ كَثِيرٗا مِّنۡهُمۡ يَتَوَلَّوۡنَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْۚ لَبِئۡسَ مَا قَدَّمَتۡ لَهُمۡ أَنفُسُهُمۡ أَن سَخِطَ ٱللَّهُ عَلَيۡهِمۡ وَفِي ٱلۡعَذَابِ هُمۡ خَٰلِدُونَ
-Ey Resul!- Bu kâfir Yahudilerin çoğunun, kâfirleri dost edindiklerini, onlara meylettiklerini, sana ve Allah'ı birleyen muvahhitlere karşı düşman olduklarına şahit olursun. Küfredenleri dost edinmeleri ne kadar da kötü bir iştir. Bu Allah'ın onlara gazaplanmasına, onları ebedî cehenneme girdirmesine ve orada kalıp ebediyen çıkamamalarına sebep olur.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَلَوۡ كَانُواْ يُؤۡمِنُونَ بِٱللَّهِ وَٱلنَّبِيِّ وَمَآ أُنزِلَ إِلَيۡهِ مَا ٱتَّخَذُوهُمۡ أَوۡلِيَآءَ وَلَٰكِنَّ كَثِيرٗا مِّنۡهُمۡ فَٰسِقُونَ
Şayet o Yahudiler, Allah'a ve peygamberine gerçekten iman etmiş olsalardı, Müminlerin dışında müşrikleri sevip kendilerine dost edinip onlara meyletmezlerdi. Çünkü onlar kâfirleri kendilerine dost edinmekten nehyedildiler. Fakat bu Yahudilerin çoğu Allah'ın itaatinden, dostluğundan ve Müminlerin dostluğundan çıkmışlardır.
Tefsiret në gjuhën arabe:
۞ لَتَجِدَنَّ أَشَدَّ ٱلنَّاسِ عَدَٰوَةٗ لِّلَّذِينَ ءَامَنُواْ ٱلۡيَهُودَ وَٱلَّذِينَ أَشۡرَكُواْۖ وَلَتَجِدَنَّ أَقۡرَبَهُم مَّوَدَّةٗ لِّلَّذِينَ ءَامَنُواْ ٱلَّذِينَ قَالُوٓاْ إِنَّا نَصَٰرَىٰۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّ مِنۡهُمۡ قِسِّيسِينَ وَرُهۡبَانٗا وَأَنَّهُمۡ لَا يَسۡتَكۡبِرُونَ
-Ey Resul!- Sana ve senin getirdiğine iman edenlere karşı, düşmanlık yönünden insanların en şiddetlilerinin, içlerinde taşıdıkları kinden, hasetten ve kibirden dolayı Yahudiler, putlara tapan müşrikler ve Allah'a şirk koşan diğer kimseler olduğunu görürsün. Sevgi yönünden ise sana ve getirdiğine iman edenlere, kendilerine ''biz Hristiyanlarız'' diyenleri daha yakın olarak bulursun. Müminlere karşı olan sevgileri ise bunların arasında âlimler ve âbidlerin var olması, mütevazi olmaları ve kibirli olmamalarından ötürüdür. Çünkü kibirlinin kalbine hayır ulaşmaz.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَإِذَا سَمِعُواْ مَآ أُنزِلَ إِلَى ٱلرَّسُولِ تَرَىٰٓ أَعۡيُنَهُمۡ تَفِيضُ مِنَ ٱلدَّمۡعِ مِمَّا عَرَفُواْ مِنَ ٱلۡحَقِّۖ يَقُولُونَ رَبَّنَآ ءَامَنَّا فَٱكۡتُبۡنَا مَعَ ٱلشَّٰهِدِينَ
Yumuşak kalpli olanlar: Bunlar -Necâşi ve ashabı gibilerdir-.Şüphesiz içermiş olduğu hakkı bildiklerinden dolayı Kur'an'ın inişi sırasında işittiklerinden dolayı ağlarlar. Çünkü İsa -aleyhisselam-'ın getirdiğini bildikleri için böyle davranırlar ve şöyle derlerdi: Ey Rabbimiz! Resulün Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e indirdiklerine iman ettik. -Ey Rabbimiz!- Bize Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in kıyamet gününde insanların aleyhine şahit olan ümmetiyle beraber olmayı yaz.
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• ترك الأمر بالمعروف والنهي عن المنكر موجب لِلَّعْنِ والطرد من رحمة الله تعالى.
İyiliği emredip kötülüklerden yasaklamayı terk etmek Allah Teâlâ'nın lanetini ve rahmetinden atılmayı icap ettirir.

• من علامات الإيمان: الحب في الله والبغض في الله.
İmanın alametlerinden birisi de, Allah için sevmek ve Allah için buğuz etmektir.

• موالاة أعداء الله توجب غضب الله عز وجل على فاعلها.
Allah'ın düşmanlarıyla dost olmak, bunu yapana Allah -Azze ve Celle-'nin gazaplanmasını gerektirir.

• شدة عداوة اليهود والمشركين لأهل الإسلام، وفي المقابل وجود طوائف من النصارى يدينون بالمودة للإسلام؛ لعلمهم أنه دين الحق.
Yahudilerin ve müşriklerin Müslümanlara şiddetli olan düşmanlıkları vardır. Bunun karşısında Hristiyanlardan bazı taifelerin İslam’a karşı muhabbet beslemesi ise İslam'ın hak din olduğunu bilmelerindendir.

وَمَا لَنَا لَا نُؤۡمِنُ بِٱللَّهِ وَمَا جَآءَنَا مِنَ ٱلۡحَقِّ وَنَطۡمَعُ أَن يُدۡخِلَنَا رَبُّنَا مَعَ ٱلۡقَوۡمِ ٱلصَّٰلِحِينَ
Bizimle, Allah'a iman etme, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-e indirilen ve onun bize getirdiği hak ile aramızı hangi şey ayırabilir? Hâlbuki biz, peygamberler ve Allah'a itaat ederek, azabından korkarak onlara tabi olanlarla birlikte cennete girmeyi umut ediyoruz.
Tefsiret në gjuhën arabe:
فَأَثَٰبَهُمُ ٱللَّهُ بِمَا قَالُواْ جَنَّٰتٖ تَجۡرِي مِن تَحۡتِهَا ٱلۡأَنۡهَٰرُ خَٰلِدِينَ فِيهَاۚ وَذَٰلِكَ جَزَآءُ ٱلۡمُحۡسِنِينَ
Allah, iman etmeleri ve hakkı itiraf etmelerinden dolayı onları, köşklerinin ve ağaçlarının altından nehirler akan ve daimî kalacakları cennetlerle mükâfatlandırmıştır. İşte kayıtsız, şartsız hakka tabi olup, ona boyun eğen ihsan sahiplerinin mükâfatı budur.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَٱلَّذِينَ كَفَرُواْ وَكَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِنَآ أُوْلَٰٓئِكَ أَصۡحَٰبُ ٱلۡجَحِيمِ
Allah'ı ve resulünü küfredenler ve Allah'ın resulüne indirmiş olduğu ayetlerini inkâr edenler var ya; işte onlar alev alev yanan ateşte ebedî kalacak, kesinlikle ondan çıkamayacaklardır.
Tefsiret në gjuhën arabe:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ لَا تُحَرِّمُواْ طَيِّبَٰتِ مَآ أَحَلَّ ٱللَّهُ لَكُمۡ وَلَا تَعۡتَدُوٓاْۚ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يُحِبُّ ٱلۡمُعۡتَدِينَ
Ey iman edenler! Yiyecek, içeçek ve kadınlardan size mübah kılınan lezzetleri ibadet ve züht amacıyla kendinize haram kılmayın. Allah'ın size haram kıldığı hususlarda sınırı aşmayın. Şüphesiz Allah sınırlarını aşanları sevmez. Bilakis Allah, koyduğu sınırları aşanlara buğuzeder.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَكُلُواْ مِمَّا رَزَقَكُمُ ٱللَّهُ حَلَٰلٗا طَيِّبٗاۚ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ ٱلَّذِيٓ أَنتُم بِهِۦ مُؤۡمِنُونَ
Gasp ederek veya pis olarak Allah'ın haram kıldığı şeyden değil de helal ve tertemiz olarak sizi rızıklandırdığı şeylerden yiyin. Emirlerine itaat ederek ve yasaklarından kaçınarak Allah'tan korkun. İşte kendisine iman ettiğiniz Allah O'dur. Allah'a olan imanınız size O'ndan korkmanızı gerekli kılar.
Tefsiret në gjuhën arabe:
لَا يُؤَاخِذُكُمُ ٱللَّهُ بِٱللَّغۡوِ فِيٓ أَيۡمَٰنِكُمۡ وَلَٰكِن يُؤَاخِذُكُم بِمَا عَقَّدتُّمُ ٱلۡأَيۡمَٰنَۖ فَكَفَّٰرَتُهُۥٓ إِطۡعَامُ عَشَرَةِ مَسَٰكِينَ مِنۡ أَوۡسَطِ مَا تُطۡعِمُونَ أَهۡلِيكُمۡ أَوۡ كِسۡوَتُهُمۡ أَوۡ تَحۡرِيرُ رَقَبَةٖۖ فَمَن لَّمۡ يَجِدۡ فَصِيَامُ ثَلَٰثَةِ أَيَّامٖۚ ذَٰلِكَ كَفَّٰرَةُ أَيۡمَٰنِكُمۡ إِذَا حَلَفۡتُمۡۚ وَٱحۡفَظُوٓاْ أَيۡمَٰنَكُمۡۚ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ ٱللَّهُ لَكُمۡ ءَايَٰتِهِۦ لَعَلَّكُمۡ تَشۡكُرُونَ
Ey iman edenler! Allah, boş bulunup kasıtsız olarak ağzınızdan çıkan yeminlerinizden dolayı sizi sorumlu tutmaz. Fakat bilerek ve samimiyetle içinizden gelerek yaptığınız yeminlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Yemin edip bunu dillendirdikten sonra eğer yemininden dönecek olursa, bunun kefareti olarak üç tercihten birisini yerine getirmesiyle üzerinden günah kalkar. Bu üç şey şunlardır: Yaşadığınız beldedeki insanların yediği orta halli yemekten her fakir için yarım sa' vermek kaydıyla on fakiri doyurmak ya da bu fakirleri örfen bilinen kurallar çerçevesinde giydirmek yahut da Mümin bir köle azat etmektir. Şayet bu üç şeyi yeminin kefareti olarak veremeyen kimse üç gün oruç tutarak bu yeminin kefaretini ödemiş olur. -Ey İman edenler!- İşte bu zikredilenler Allah adına yemin edip yerine getirmediğiniz yeminlerin kefaretidir. Yalan yere Allah adına yemin etmekten, Allah adına çokça yemin etmekten, yeminlerinizi yerine getirmemekten sakının. Ancak yeminlerinizi yerine getirmemek daha hayırlı ise hayırlı olanı yapın ve Allah'ın size yeminin kefaretini açıkladığı gibi yeminlerinizin kefaretini verin. Allah size helal ve haramlarla ilgili hükümlerini açıklıyor. Umulur ki, bilmediklerinizi size öğrettiğinden dolayı O'na şükredersiniz.
Tefsiret në gjuhën arabe:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ إِنَّمَا ٱلۡخَمۡرُ وَٱلۡمَيۡسِرُ وَٱلۡأَنصَابُ وَٱلۡأَزۡلَٰمُ رِجۡسٞ مِّنۡ عَمَلِ ٱلشَّيۡطَٰنِ فَٱجۡتَنِبُوهُ لَعَلَّكُمۡ تُفۡلِحُونَ
Ey iman edenler! Aklı baştan gideren içki, her iki taraftan karşılık mukabilinde ki kumar, müşriklerin yanında yüceltmek amacıyla kurban kesilen veya onlara ibadet etmek için diktikleri taşlar, kendileri için taksim edilmiş gayp olan şeyleri öğrenmek için çektikleri fal okları; bunların hepsi şeytanın insanlara hoş göstermeye çalıştığı bir günahtır. Ondan uzaklaşırsanız umulur ki, dünyada şerefli bir hayat yaşarsınız ve ahirette de cennet nimetlerinden istifade edersiniz.
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• الأمر بتوخي الطيب من الأرزاق وترك الخبيث.
Temiz olan rızkı arayıp, arzulamak, pis olan şeyleri de terk etmek emredilmiştir.

• عدم المؤاخذة على الحلف عن غير عزم للقلب، والمؤاخذة على ما كان عن عزم القلب ليفعلنّ أو لا يفعلنّ.
Kişi kalbi ile kastetmeden yaptığı yeminlerden sorumlu tutulmamıştır. Ancak kişi şunu yapacağım ya da yapmayacağım diye kalbi ile kesin bir şekilde azmederse bu yemininden sorumlu olur.

• بيان أن كفارة اليمين: إطعام عشرة مساكين، أو كسوتهم، أو عتق رقبة مؤمنة، فإذا لم يستطع المكفِّر عن يمينه الإتيان بواحد من الأمور السابقة، فليكفِّر عن يمينه بصيام ثلاثة أيام.
Yemin kefareti: On yoksula yemek yedirmek veya giydirmek ya da Mümin bir köleyi azat etmek olarak açıklanmıştır. Eğer kefaret sahibinin bunları yapmaya gücü yetmez ise, yemin kefareti olarak bunun yerine üç gün oruç tutar.

• قوله تعالى: ﴿... إنَّمَا الْخَمْرُ ...﴾ هي آخر آية نزلت في الخمر، وهي نص في تحريمه.
Allah Teâlâ'nın "şüphesiz içki..." ayeti içki hakkında inen en son ayettir ve bu içkinin haram olması hakkında bir nastır.

إِنَّمَا يُرِيدُ ٱلشَّيۡطَٰنُ أَن يُوقِعَ بَيۡنَكُمُ ٱلۡعَدَٰوَةَ وَٱلۡبَغۡضَآءَ فِي ٱلۡخَمۡرِ وَٱلۡمَيۡسِرِ وَيَصُدَّكُمۡ عَن ذِكۡرِ ٱللَّهِ وَعَنِ ٱلصَّلَوٰةِۖ فَهَلۡ أَنتُم مُّنتَهُونَ
Şeytan, içkiyi ve kumarı hoş göstermekle kalplerin arasında düşmanlık ve nefreti oluşturmayı, Allah'ın zikrinden ve namazdan uzaklaştırmayı ister. -Ey müminler!- Siz bu kötülüklerden vazgeçiyor musunuz? Şüphesiz sizin için en uygun olan davranış budur. Artık vazgeçiniz.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَأَطِيعُواْ ٱللَّهَ وَأَطِيعُواْ ٱلرَّسُولَ وَٱحۡذَرُواْۚ فَإِن تَوَلَّيۡتُمۡ فَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّمَا عَلَىٰ رَسُولِنَا ٱلۡبَلَٰغُ ٱلۡمُبِينُ
Dinin emrettikleriyle Allah'a ve resulüne itaat edin, yasakladığı şeylerden de uzaklaşın ve muhalefet etmekten sakınınız. Eğer bundan yüz çevirirseniz, şunu iyi biliniz ki, resulümüzün üzerine düşen sadece Allah'ın kendisine tebliğ etmesini emrettiğini ulaştırmaktır. O da kesinlikle tebliğde bulunmuştur. Eğer hidayet bulursanız kendi nefisleriniz lehinedir ve eğer kötülük yaparsanız kendi nefislerinizin aleyhinedir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
لَيۡسَ عَلَى ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ جُنَاحٞ فِيمَا طَعِمُوٓاْ إِذَا مَا ٱتَّقَواْ وَّءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ ثُمَّ ٱتَّقَواْ وَّءَامَنُواْ ثُمَّ ٱتَّقَواْ وَّأَحۡسَنُواْۚ وَٱللَّهُ يُحِبُّ ٱلۡمُحۡسِنِينَ
Allah'a iman edip O'na yaklaşmak için salih amel işleyenler için içki yasaklanmadan önce içtiklerinden dolayı bir günah yoktur. Onlar haramlardan sakınmış, Allah'ın gazabından korkmuş, O'na iman edip, salih ameller işlemiş sonra da Allah'ın gözetiminde olduklarını çok iyi hissedip, O'nu görür gibi ibadet eder halde olmuşlardı. O kimseler sürekli Allah'ın kendilerini gördüğünü hisseder haldeydiler. Böylece Yüce Allah da, kendisini görüyormuşcasına ibadet eden kimseleri çok sever. İşte bütün bunlar Mümin kimseleri amelleri en güzel ve mükemmel bir şekilde yapmaya sevk eder.
Tefsiret në gjuhën arabe:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ لَيَبۡلُوَنَّكُمُ ٱللَّهُ بِشَيۡءٖ مِّنَ ٱلصَّيۡدِ تَنَالُهُۥٓ أَيۡدِيكُمۡ وَرِمَاحُكُمۡ لِيَعۡلَمَ ٱللَّهُ مَن يَخَافُهُۥ بِٱلۡغَيۡبِۚ فَمَنِ ٱعۡتَدَىٰ بَعۡدَ ذَٰلِكَ فَلَهُۥ عَذَابٌ أَلِيمٞ
Ey iman edenler! Siz ihramlıyken Allah sizi imtihan etmek için karadaki av hayvanlarını size doğru sürer. Onlardan küçük olanları ellerinizle, büyük olanları da mızraklarınızla avlayabilirsiniz. Bu imtihan, Yüce Allah'ın ilmine kamil manada iman ederek hiçbir kimsenin kendilerini görmediği yerde O'ndan korkanları - kulları hesaba çekmek için zahiri ilimle- ortaya çıkarmak içindir. O kimseler kendisinden hiçbir amelin gizli kalmayacağı yaratıcısından korktuğu için avlanmaktan geri durur. Kim haddi aşıp hac veya umre için ihramlı iken avlanırsa, Allah'ın ona yasakladığı şeyi işlediğinden dolayı kıyamet günü onun için elem verici bir azap vardır.
Tefsiret në gjuhën arabe:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ لَا تَقۡتُلُواْ ٱلصَّيۡدَ وَأَنتُمۡ حُرُمٞۚ وَمَن قَتَلَهُۥ مِنكُم مُّتَعَمِّدٗا فَجَزَآءٞ مِّثۡلُ مَا قَتَلَ مِنَ ٱلنَّعَمِ يَحۡكُمُ بِهِۦ ذَوَا عَدۡلٖ مِّنكُمۡ هَدۡيَۢا بَٰلِغَ ٱلۡكَعۡبَةِ أَوۡ كَفَّٰرَةٞ طَعَامُ مَسَٰكِينَ أَوۡ عَدۡلُ ذَٰلِكَ صِيَامٗا لِّيَذُوقَ وَبَالَ أَمۡرِهِۦۗ عَفَا ٱللَّهُ عَمَّا سَلَفَۚ وَمَنۡ عَادَ فَيَنتَقِمُ ٱللَّهُ مِنۡهُۚ وَٱللَّهُ عَزِيزٞ ذُو ٱنتِقَامٍ
Ey iman edenler! Siz, hac ve umre için ihramlıyken karada bulunan av hayvanlarını avlamayınız. Sizden kim kasten av hayvanını öldürürse, avladığı hayvanın deve, sığır veya koyundan dengi olanı cezasıdır. Müslümanlar arasında adalet vasfını taşıyan iki kişi buna hükmeder. O ikisinin hükmü sonucunda kesilecek hayvan hedy kurbanı kesilip, dağıtılır. Yani, Mekke'ye gönderilir ve Harem bölgesinde kesilir yahut bu kurbanın değeri kadar yiyecek alınarak her fakire yarım sâ' olacak şekilde (Mekke) haremin fakirlerine dağıtılır ya da bu kimse her yarım sa'nın karşılığında bir gün oruç tutar. Bunların hepsi ihramlıyken av hayvanını öldürmeye kalkan kimsenin cezanın akıbetini tatması içindir. Yüce Allah, haram kılmadan önce geçmişte öldürülen harem bölgesinin hayvanlarını ve ihramlıyken insanların öldürdüklerini affetmiştir. Kim haram kılındıktan sonra tekrar bu yasağı çiğnerse, Allah bu muhalefetine karşılık ona azap ederek intikam alır. Allah mutlak güç sahibidir. Kendisine karşı gelenden dilerse intikam alması O'nun mutlak güç sahibi olduğunun göstergesidir. Bu hususta O'nu hiç kimse engelleyemez.
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• عدم مؤاخذة الشخص بما لم يُحَرَّم أو لم يبلغه تحريمه.
Kendisine henüz bir şey haram kılınmayan ya da bir şeyin haram kılınması ulaşmayan kimsenin bir sorumluluğu yoktur.

• تحريم الصيد على المحرم بالحج أو العمرة، وبيان كفارة قتله.
Hac ve umre için ihrama girmiş kimseye karadaki av hayvanlarını avlaması haram kılınmış ve bu yasağı çiğnemesinden dolayı kefaretin ne olduğu beyan edilmiştir.

• من حكمة الله عز وجل في التحريم: ابتلاء عباده، وتمحيصهم، وفي الكفارة: الردع والزجر.
Allah -Azze ve Celle-'nin haram kılmadaki hikmeti; kullarını imtihan etmesi ve onları arıtmasıdır. Kefaretin hikmeti ise, caydırmak ve alıkoymaktır.

أُحِلَّ لَكُمۡ صَيۡدُ ٱلۡبَحۡرِ وَطَعَامُهُۥ مَتَٰعٗا لَّكُمۡ وَلِلسَّيَّارَةِۖ وَحُرِّمَ عَلَيۡكُمۡ صَيۡدُ ٱلۡبَرِّ مَا دُمۡتُمۡ حُرُمٗاۗ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ ٱلَّذِيٓ إِلَيۡهِ تُحۡشَرُونَ
Allah size denizdeki av hayvanlarını ve sizden mukim ya da yolcu olanların azık olarak istifade etmeleri için denizin diri ve ölü olarak kıyıya attıklarını helal kıldı. Hac ve umre için ihramlı olduğunuz müddetçe karadaki av hayvanlarını da haram kılmıştır. Emirlerine itaat ederek ve yasaklarından kaçınarak Allah'tan korkun. Kıyamet gününde Yüce Allah'a döneceksiniz ve amellerinizin karşılığını göreceksiniz.
Tefsiret në gjuhën arabe:
۞ جَعَلَ ٱللَّهُ ٱلۡكَعۡبَةَ ٱلۡبَيۡتَ ٱلۡحَرَامَ قِيَٰمٗا لِّلنَّاسِ وَٱلشَّهۡرَ ٱلۡحَرَامَ وَٱلۡهَدۡيَ وَٱلۡقَلَٰٓئِدَۚ ذَٰلِكَ لِتَعۡلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ يَعۡلَمُ مَا فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِي ٱلۡأَرۡضِ وَأَنَّ ٱللَّهَ بِكُلِّ شَيۡءٍ عَلِيمٌ
Allah Kâbe'yi; Beyt-i Haram'ı insanların namaz, hac ve umre gibi yararlarına olan dinî ibadetleri, harem bölgesinde güvende olma ve bütün ürünlerin orada toplanması gibi dünyevi işleri yerine getirebilmeleri için uygun bir yer kılmıştır. Aynı zamanda Allah; zilkade, zilhicce, muharrem ve recep haram aylarını başkaları ile savaş etmekten emniyette olmaları için güvenli kılmıştır. Hac kurbanı ve Harem'e götürüldüğünün göstergesi olarak bu kurbanlara takılı olan gerdanlıklar sahiplerinin eziyete maruz kalmaktan emniyette olmaları içindir. Böylece Allah, size ihsanda bulunmuştur. Şunu iyi bilin ki, Yüce Allah göklerde ve yerde olanı hakkıyla bilendir. Ve şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilir. Bunun için koyduğu hükümler - sizin için yararlı şeylerin elde edilmesi ve henüz ortaya çıkmadan önce zararlı şeylerin de def edilmesi içindir- kulları için nelerin faydalı olacağını bildiğinin bir delilidir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
ٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ شَدِيدُ ٱلۡعِقَابِ وَأَنَّ ٱللَّهَ غَفُورٞ رَّحِيمٞ
Ey insanlar! Biliniz ki Allah, kendisine asi olanlara karşı cezası şiddetli olandır. Kendisine tövbe edenlere de çok bağışlayıcı ve çok merhamet edendir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
مَّا عَلَى ٱلرَّسُولِ إِلَّا ٱلۡبَلَٰغُۗ وَٱللَّهُ يَعۡلَمُ مَا تُبۡدُونَ وَمَا تَكۡتُمُونَ
Resulün görevi, Allah'ın kendisine tebliğ etmesini emrettiği şeyleri ulaştırmaktır. İnsanları hidayete muvaffak kılma görevi yoktur. Hidayet sadece Allah'ın elindedir. Allah, hidayet ve sapıklıktan açıkladığınızı ve gizlediğinizi hakkıyla bilir. Bunun karşılığını size verecektir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
قُل لَّا يَسۡتَوِي ٱلۡخَبِيثُ وَٱلطَّيِّبُ وَلَوۡ أَعۡجَبَكَ كَثۡرَةُ ٱلۡخَبِيثِۚ فَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ يَٰٓأُوْلِي ٱلۡأَلۡبَٰبِ لَعَلَّكُمۡ تُفۡلِحُونَ
-Ey Resul!- De ki: Kötülüğün çokluğu seni şaşırtsa bile bir şeyde bulunan kötülük ile bir şeyde bulunan iyilik asla eşit olmaz. Kesinlikle kötünün çok olması onun daha üstün olduğuna delil değildir. -Ey akıl sahipleri!- Kötü olanı terk etmekle ve iyi olanı işlemekle Allah'tan sakının, umulur ki bununla cenneti kazanırsınız.
Tefsiret në gjuhën arabe:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ لَا تَسۡـَٔلُواْ عَنۡ أَشۡيَآءَ إِن تُبۡدَ لَكُمۡ تَسُؤۡكُمۡ وَإِن تَسۡـَٔلُواْ عَنۡهَا حِينَ يُنَزَّلُ ٱلۡقُرۡءَانُ تُبۡدَ لَكُمۡ عَفَا ٱللَّهُ عَنۡهَاۗ وَٱللَّهُ غَفُورٌ حَلِيمٞ
Ey iman edenler! İhtiyacınız olmayan ve dininiz ile ilgili size yardımcı olmayacak şeyleri Rasûlünüze sormayınız. Eğer o sorduğunuz şeylerin içinde olan zorluklar sizlere açıklanır ise bunlar sizi üzer. Şayet sormanız yasaklanan şeyleri, vahiy Rasûle inerken sorarsanız, sizlere bunlar açıklanır. Bu ise Allah için çok kolaydır. Kesinlikle Allah, Kur'an'ın bahsetmediği şeylerden sizleri sorumlu tutmayacaktır. Siz de bunları sorup araştırmayınız. Eğer onlar hakkında soru sorarsanız üzerinize onlarla ilgili zor hükümler iner. Allah, tövbe ettiklerinde kullarının günahlarını affeden, günahlardan dolayı onları cezalandırmada acele etmeyendir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
قَدۡ سَأَلَهَا قَوۡمٞ مِّن قَبۡلِكُمۡ ثُمَّ أَصۡبَحُواْ بِهَا كَٰفِرِينَ
Şüphe yok ki, sizden önce gelen bir topluluk bu konuda benzer sorular sordular. Bu sordukları sorular sebebiyle üzerlerine sorumluluk yüklenince onunla amel etmediler ve kâfir oldular.
Tefsiret në gjuhën arabe:
مَا جَعَلَ ٱللَّهُ مِنۢ بَحِيرَةٖ وَلَا سَآئِبَةٖ وَلَا وَصِيلَةٖ وَلَا حَامٖ وَلَٰكِنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ يَفۡتَرُونَ عَلَى ٱللَّهِ ٱلۡكَذِبَۖ وَأَكۡثَرُهُمۡ لَا يَعۡقِلُونَ
Allah, deve, sığır ve küçükbaş hayvanları helal kılmıştır. Yoksa müşriklerin putlarına adayarak kendilerine haram kıldığı gibi haram kılmamıştır. (Müşriklerin haram kıldıkları) hayvanlardan bir tanesi de, bahîredir. Bahîre; belli sayıda yavru doğurduktan sonra kulağı kesilen deveye, sâibe; belli bir yaşa ulaştıktan sonra putlara bırakılan deveye, vasîle; peş peşe dişi doğuran deveye, hâm; erkek deve olup soyundan bir kaç erkek doğan deveye denir. Fakat kâfirler, Allah adına yalan söyleyerek ve iftirada bulunarak Yüce Allah'ın bu zikredilenleri haram kıldığını iddia etmişlerdir. Kâfirlerin çoğu hak ile batılın, helal ile haramın arasını ayırt edemezler.
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• الأصل في شعائر الله تعالى أنها جاءت لتحقيق مصالح العباد الدنيوية والأخروية، ودفع المضار عنهم.
Allah Teâlâ'nın emrettiği dinî nişanelerdeki asıl kural, kullar için dünyevi ve uhrevi yararların gerçekleşmesi ve zararların def edilmesidir.

• عدم الإعجاب بالكثرة، فإنّ كثرة الشيء ليست دليلًا على حِلِّه أو طِيبه، وإنما الدليل يكمن في الحكم الشرعي.
Çok olan ile övünmemek gerekir. Bir şeyin çok olması onun helal ve temiz olduğuna delil sayılmaz. Ancak delil, şeri hükümlerde aranır.

• من أدب المُسْتفتي: تقييد السؤال بحدود معينة، فلا يسوغ السؤال عما لا حاجة للمرء ولا غرض له فيه.
Sorulacak sorunun belirli çerçevede sorulması, soru soran kimsenin dikkat etmesi gereken edep kurallarındandır. İhtiyacı olmayan ve amacı olmayan meselede soru sormak uygun değildir.

• ذم مسالك المشركين فيما اخترعوه وزعموه من محرمات الأنعام ك: البَحِيرة، والسائبة، والوصِيلة، والحامي.
Müşrikler kendilerince uydurarak, bâhira, sâibe, vâsile ve hâm gibi hayvanları haram saymışlardır. Onların bu tutumları zemmedilmiştir.

وَإِذَا قِيلَ لَهُمۡ تَعَالَوۡاْ إِلَىٰ مَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ وَإِلَى ٱلرَّسُولِ قَالُواْ حَسۡبُنَا مَا وَجَدۡنَا عَلَيۡهِ ءَابَآءَنَآۚ أَوَلَوۡ كَانَ ءَابَآؤُهُمۡ لَا يَعۡلَمُونَ شَيۡـٔٗا وَلَا يَهۡتَدُونَ
Bazı hayvanları haram kıldı diyerek Allah'a yalan yere iftira atanlara; Allah'ın indirdiği Kuran'a ve resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in sünnetine gelin ki, helali haramdan ayırt edebilin denildiği zaman; "Bize atalarımızdan miras olarak aldığımız inanç, sözler ve fiiller yeter" diyerek cevap verdiler. Ataları hiçbir şey bilmiyor ve hak yolu da bulamazken bu onlara nasıl yeterli olur? Onlara ancak kendilerinden daha cahil ve daha sapık olanlar tabi olur. Şüphesiz onlar sapık cahillerdir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ عَلَيۡكُمۡ أَنفُسَكُمۡۖ لَا يَضُرُّكُم مَّن ضَلَّ إِذَا ٱهۡتَدَيۡتُمۡۚ إِلَى ٱللَّهِ مَرۡجِعُكُمۡ جَمِيعٗا فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمۡ تَعۡمَلُونَ
Ey iman edenler! Siz kendinizden sorumlusunuz! Sürekli kendi nefislerinizi ıslah edecek faydalı şeyleri yapınız. Bu durumda doğru yoldan sapan kimse sizin davetinize karşılık vermese bile size zarar veremez. Siz hak ve hidayet yolunda olursanız, iyiliği emredip kötülükten alı koymanız doğru yolda olduğunuzun göstergesidir. Kıyamet günü dönüşünüz yalnızca Allah'adır. Dünyada yaptıklarınızı size haber verecek ve bunlardan dolayı karşılığınızı verecektir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ شَهَٰدَةُ بَيۡنِكُمۡ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمُ ٱلۡمَوۡتُ حِينَ ٱلۡوَصِيَّةِ ٱثۡنَانِ ذَوَا عَدۡلٖ مِّنكُمۡ أَوۡ ءَاخَرَانِ مِنۡ غَيۡرِكُمۡ إِنۡ أَنتُمۡ ضَرَبۡتُمۡ فِي ٱلۡأَرۡضِ فَأَصَٰبَتۡكُم مُّصِيبَةُ ٱلۡمَوۡتِۚ تَحۡبِسُونَهُمَا مِنۢ بَعۡدِ ٱلصَّلَوٰةِ فَيُقۡسِمَانِ بِٱللَّهِ إِنِ ٱرۡتَبۡتُمۡ لَا نَشۡتَرِي بِهِۦ ثَمَنٗا وَلَوۡ كَانَ ذَا قُرۡبَىٰ وَلَا نَكۡتُمُ شَهَٰدَةَ ٱللَّهِ إِنَّآ إِذٗا لَّمِنَ ٱلۡأٓثِمِينَ
Ey iman edenler! Eğer biriniz ölüm alametlerinden birisini gördüğünde Müslümanlardan iki adaletli kişiyi vasiyetine şahit tutsun veya ihtiyaç olduğunda Müslümanlardan olmayan kâfirlerden iki kişiyi şahit tutsun. Eğer yolculuğa çıkarsanız ve size ölüm gelip çatarsa ve eğer şahit tutulandan bir şüphe hissederseniz herhangi bir namazın ardından o ikisini alıkoyarsınız. Onlar da: "Akraba da olsa, şahitliğimizi hiçbir karşılığa satmayız ve hiçbir akrabamızı kayırmayız" diye Allah adına yemin ederler ve Allah için üstlenmiş oldukları şahitliklerini de gizlemezler. Eğer gizlerlerse Allah'a karşı gelen günahkârlardan olurlar.
Tefsiret në gjuhën arabe:
فَإِنۡ عُثِرَ عَلَىٰٓ أَنَّهُمَا ٱسۡتَحَقَّآ إِثۡمٗا فَـَٔاخَرَانِ يَقُومَانِ مَقَامَهُمَا مِنَ ٱلَّذِينَ ٱسۡتَحَقَّ عَلَيۡهِمُ ٱلۡأَوۡلَيَٰنِ فَيُقۡسِمَانِ بِٱللَّهِ لَشَهَٰدَتُنَآ أَحَقُّ مِن شَهَٰدَتِهِمَا وَمَا ٱعۡتَدَيۡنَآ إِنَّآ إِذٗا لَّمِنَ ٱلظَّٰلِمِينَ
Eğer o ikisine yemin ettirildikten sonra yapmış oldukları yeminlerinde ve şahitliklerinde yalancı oldukları veya hainlikleri ortaya çıkarsa o zaman ölen kimseye yakın olan iki akrabası hak olanı yerine getirmek için şahitlik ya da yemin ederler. Bu iki akraba yemin ederek, o iki kişi hakkında onların yalancı ve hain olduklarına dair yaptığımız şahitlik onların yaptığı şahitlikten ve yalan yere yemin etmelerinden daha doğrudur derler. Biz yalan yere yemin etmedik. Eğer biz yalan yere şahitlik yaparsak o zaman Allah'ın sınırlarını aşan zalimlerden oluruz.
Tefsiret në gjuhën arabe:
ذَٰلِكَ أَدۡنَىٰٓ أَن يَأۡتُواْ بِٱلشَّهَٰدَةِ عَلَىٰ وَجۡهِهَآ أَوۡ يَخَافُوٓاْ أَن تُرَدَّ أَيۡمَٰنُۢ بَعۡدَ أَيۡمَٰنِهِمۡۗ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَٱسۡمَعُواْۗ وَٱللَّهُ لَا يَهۡدِي ٱلۡقَوۡمَ ٱلۡفَٰسِقِينَ
Şahitliklerinden şüphe duyulan kimselerden, namazın akabinde yemin etmelerini istemek ve şahitliklerini reddetmek (korkusu) onların doğruluk üzere dinin kendilerinden istediği şekilde şahitlik yapmalarına daha yakındır. Bundan dolayı şahitliklerinde herhangi bir şey değiştiremez, tahrif edemez ve hainlik yapamazlar. Böylece mirasçıların yemin etmesiyle kendi yalanlarının ortaya çıkıp, rezil olmaktan korkma endişesi onları yalan söylemekten uzak tutar. Şahitlikte ve yeminde ihanet etmeyi ve yalan söylemeyi terk ederek Allah'tan korkun. Emredildiğiniz şeyleri kabul ederek dinleyip, kulak verin. Allah kendi itaatının dışına çıkanları muvaffak etmez.
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• إذا ألزم العبد نفسه بطاعة الله، وأمر بالمعروف ونهى عن المنكر بحسب طاقته، فلا يضره بعد ذلك ضلال أحد، ولن يُسْأل عن غيره من الناس، وخاصة أهل الضلال منهم.
Eğer kul, kendisini Allah'a itaat etmeye ve gücü yettiği ölçüde iyiliği emredip kötülükten yasaklamaya yükümlü tutarsa, bundan sonra hiçbir kimsenin sapıklığı ona zarar vermez. Başkaları yüzünden özellikle de doğru yoldan sapmış olanlardan hesaba çekilmez.

• الترغيب في كتابة الوصية، مع صيانتها بإشهاد العدول عليها.
Vasiyetin adaletli şahitler huzurunda yazılıp, korunma altına alınması teşvik edilmiştir.

• بيان الصورة الشرعية لسؤال الشهود عن الوصية.
Şahitlere vasiyet hakkında soru sormanın dinî şekli beyan edilmiştir.

۞ يَوۡمَ يَجۡمَعُ ٱللَّهُ ٱلرُّسُلَ فَيَقُولُ مَاذَآ أُجِبۡتُمۡۖ قَالُواْ لَا عِلۡمَ لَنَآۖ إِنَّكَ أَنتَ عَلَّٰمُ ٱلۡغُيُوبِ
Ey insanlar! Kıyamet gününde Allah'ın bütün resulleri toplayacağı o günü hatırlayın. Yüce Allah onlara şöyle buyurur: "Sizleri kendilerine göndermiş olduğum ümmetleriniz size ne cevap verdiler?". Onlar da cevabı Allah'a bırakarak şöyle dediler: "Bizim bir bilgimiz yoktur, -Rabbimiz- bunun ilmi sadece sana mahsustur. Şüphesiz sen gaybı en iyi bilensin."
Tefsiret në gjuhën arabe:
إِذۡ قَالَ ٱللَّهُ يَٰعِيسَى ٱبۡنَ مَرۡيَمَ ٱذۡكُرۡ نِعۡمَتِي عَلَيۡكَ وَعَلَىٰ وَٰلِدَتِكَ إِذۡ أَيَّدتُّكَ بِرُوحِ ٱلۡقُدُسِ تُكَلِّمُ ٱلنَّاسَ فِي ٱلۡمَهۡدِ وَكَهۡلٗاۖ وَإِذۡ عَلَّمۡتُكَ ٱلۡكِتَٰبَ وَٱلۡحِكۡمَةَ وَٱلتَّوۡرَىٰةَ وَٱلۡإِنجِيلَۖ وَإِذۡ تَخۡلُقُ مِنَ ٱلطِّينِ كَهَيۡـَٔةِ ٱلطَّيۡرِ بِإِذۡنِي فَتَنفُخُ فِيهَا فَتَكُونُ طَيۡرَۢا بِإِذۡنِيۖ وَتُبۡرِئُ ٱلۡأَكۡمَهَ وَٱلۡأَبۡرَصَ بِإِذۡنِيۖ وَإِذۡ تُخۡرِجُ ٱلۡمَوۡتَىٰ بِإِذۡنِيۖ وَإِذۡ كَفَفۡتُ بَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ عَنكَ إِذۡ جِئۡتَهُم بِٱلۡبَيِّنَٰتِ فَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ مِنۡهُمۡ إِنۡ هَٰذَآ إِلَّا سِحۡرٞ مُّبِينٞ
Hani Yüce Allah'ın İsa -aleyhisselam-'a hitap ederek: Ey Meryemoğlu İsa! Seni babasız olarak yarattım. Annen Meryem aleyhasselam-'ı çağında yaşayan kadınlardan üstün tuttum ve seni Cibril -aleyhisselam-'la destekledim. Sana bahşetmiş olduğum bütün bu nimetlerimi an! demişti. Sana bahşettiğim nimetlerden bazıları şunlardır; kundaktayken- insanları Allah'a davet ederek konuşmuştun. Ardından seni orta yaştayken elçi olarak gönderdim sen de insanlarla konuşarak onları dine davet ettin. Sana yazı yazmayı öğrettim. Musa -aleyhisselam-'a indirilen Tevrat'ı ve sana indirilen İncil'i öğrettim. Sana şeriatın sırlarını, faydalarını, hikmetlerini öğrettim. Çamurdan kuş şekli yapıyor, sonra ona üflüyordun da canlanıp kuş oluyordu. Sen anasından kör olarak doğanlara şifa veriyordun, alaca hastalığına yakalanmış kimseye şifa oluyordun ve hastalıklı derisi iyileşiveriyordu. Yüce Allah'a ölülerin dirilmesi için ettiğin dua ile ölüleri diriltiyordun. Bunların hepsi benim iznim ile oluyordu. Bahşettiğim nimetlerimden bir tanesi de apaçık mucizelerle kendilerine geldiğinde seni öldürmek isteyen İsrailoğulları'nı senden uzaklaştırdım. Onlardan bazısı bunları küfredip şöyle dediler: İsa'nın getirdikleri apaçık sihirden başka bir şey değildir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَإِذۡ أَوۡحَيۡتُ إِلَى ٱلۡحَوَارِيِّـۧنَ أَنۡ ءَامِنُواْ بِي وَبِرَسُولِي قَالُوٓاْ ءَامَنَّا وَٱشۡهَدۡ بِأَنَّنَا مُسۡلِمُونَ
Ey İsa! Havarilere Allah'a ve İsa -aleyhisselam-'a iman etmelerini ilham ederek onları sana yardımcı olmalarını kolaylaştırdığım zamanki nimetimi hatırla! Onlar bu çağrıma itaat ettiler ve icabet ederek: "İman ettik, Ey Rabbimiz! Sana teslim olduğumuza ve emirlerine uyduğumuza şahit ol!" dediler.
Tefsiret në gjuhën arabe:
إِذۡ قَالَ ٱلۡحَوَارِيُّونَ يَٰعِيسَى ٱبۡنَ مَرۡيَمَ هَلۡ يَسۡتَطِيعُ رَبُّكَ أَن يُنَزِّلَ عَلَيۡنَا مَآئِدَةٗ مِّنَ ٱلسَّمَآءِۖ قَالَ ٱتَّقُواْ ٱللَّهَ إِن كُنتُم مُّؤۡمِنِينَ
Hani havariler: "Sen Rabbine dua ettiğinde O gökten bir sofra indirebilir mi?" demişlerdi. Bunun üzerine İsâ -aleyhisselam- onlara: Allah'tan korkmalarını emredip talep ettikleri sofradan vazgeçmelerini isteyerek cevap verdi. Zira bu onlar için bir fitne olabilirdi. Onlara: "Eğer müminler iseniz rızık talebinde Rabbinize tevekkül edin." dedi.
Tefsiret në gjuhën arabe:
قَالُواْ نُرِيدُ أَن نَّأۡكُلَ مِنۡهَا وَتَطۡمَئِنَّ قُلُوبُنَا وَنَعۡلَمَ أَن قَدۡ صَدَقۡتَنَا وَنَكُونَ عَلَيۡهَا مِنَ ٱلشَّٰهِدِينَ
Havariler, İsâ'ya: Bu sofradan yemek istiyoruz. Böylece Allah'ın mükemmel kudreti ile kalplerimiz mutmain olsun. Muhakkak ki sen O'nun resulüsün. Biz kesin olarak biliyoruz ki, sen Allah'ın katından getirdiğinde bize doğru söyledin. İnsanlardan bu sofrada hazır bulunmayanlar için şahitlik etmek istiyoruz, demişlerdi.
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• إثبات جمع الله للخلق يوم القيامة جليلهم وحقيرهم.
Allah'ın kıyamet günü önemli ve hakir olan bütün yaratılmışları bir araya toplayacağının ispatı vardır.

• إثبات بشرية المسيح عليه السلام وإثبات آياته الحسية من إحياء الموتى وإبراء الأكمه والأبرص التي أجراها الله على يديه.
Mesih -aleyhisselam-'ın beşer olduğunun ispatı vardır. Ayrıca ölüyü diriltmek, anadan doğma körü ve alacanın derisini iyileştirmek gibi somut mucizelerin hepsini Allah'ın onun eliyle uyguladığının ispatı da vardır.

• بيان أن آيات الأنبياء تهدف لتثبيت الأتباع وإفحام المخالفين، وأنها ليست من تلقاء أنفسهم، بل تأتي بإذن الله تعالى.
Peygamberler tarafından ortaya konulan mucizelerin açıktan icra edilmesindeki maksadın; onlara tabi olanları teyit etmek, muhalif olanları da delil ile susturmak olduğu beyan edilmiştir. Şüphesiz göstermiş oldukları mucizeler kendi istekleri ile değil, bilakis Allah'ın izni ile meydana gelir.

قَالَ عِيسَى ٱبۡنُ مَرۡيَمَ ٱللَّهُمَّ رَبَّنَآ أَنزِلۡ عَلَيۡنَا مَآئِدَةٗ مِّنَ ٱلسَّمَآءِ تَكُونُ لَنَا عِيدٗا لِّأَوَّلِنَا وَءَاخِرِنَا وَءَايَةٗ مِّنكَۖ وَٱرۡزُقۡنَا وَأَنتَ خَيۡرُ ٱلرَّٰزِقِينَ
İsa onların bu taleplerini kabul ederek Allah'a şöyle dua etti: Rabbimiz, gökten bize bir yemek sofrası indir. Onu bize indirdiğin günden itibaren, bizden hayatta olanlar ve bizden sonra gelecek olanlar için sana olan şükrümüzü tazim edeceğimiz bayram günü edinelim. Senin vahdaniyetine ve gönderdiklerinin doğruluğuna delalet eden apaçık bir mucize olur. Sana ibadet etmemize yardımcı olacak rızıkla bizi rızıklandır. Ey Rabbimiz! Sen rızık verenlerin en hayırlısısın.
Tefsiret në gjuhën arabe:
قَالَ ٱللَّهُ إِنِّي مُنَزِّلُهَا عَلَيۡكُمۡۖ فَمَن يَكۡفُرۡ بَعۡدُ مِنكُمۡ فَإِنِّيٓ أُعَذِّبُهُۥ عَذَابٗا لَّآ أُعَذِّبُهُۥٓ أَحَدٗا مِّنَ ٱلۡعَٰلَمِينَ
Yüce Allah İsa -aleyhisselam-'ın duasına icabet etti ve şöyle buyurdu: Ben istemiş olduğunuz bu sofrayı size indireceğim. Kim bu sofra indikten sonra küfrederse, kendi nefsinden başkasını suçlamasın ve ben onu hiç kimseye yapmadığım şiddetli bir azapla azaplandıracağım. Çünkü bu kimse apaçık mucizeleri görmüştür. Onun küfrü inadî bir küfürdür. Nihayet Allah vaadini gerçekleştirerek onlara sofrayı indirmiştir.
Tefsiret në gjuhën arabe:
وَإِذۡ قَالَ ٱللَّهُ يَٰعِيسَى ٱبۡنَ مَرۡيَمَ ءَأَنتَ قُلۡتَ لِلنَّاسِ ٱتَّخِذُونِي وَأُمِّيَ إِلَٰهَيۡنِ مِن دُونِ ٱللَّهِۖ قَالَ سُبۡحَٰنَكَ مَا يَكُونُ لِيٓ أَنۡ أَقُولَ مَا لَيۡسَ لِي بِحَقٍّۚ إِن كُنتُ قُلۡتُهُۥ فَقَدۡ عَلِمۡتَهُۥۚ تَعۡلَمُ مَا فِي نَفۡسِي وَلَآ أَعۡلَمُ مَا فِي نَفۡسِكَۚ إِنَّكَ أَنتَ عَلَّٰمُ ٱلۡغُيُوبِ
Kıyamet günü Yüce Allah'ın Meryemoğlu İsa -aleyhisselam-'a hitap ederek: "Ey Meryemoğlu İsa! Beni ve annemi Allah'tan başka iki mabut olarak edinin! diye insanlara sen mi söyledin?" dediği zamanı hatırla! İsa Rabbini tenzih ederek şöyle cevap verdi: Onlara haktan başka bir şeyi söylemem bana yakışmaz. Eğer ben böyle söylemiş olsaydım, kesinlikle sen bunu bilirdin. Çünkü hiçbir şey sana gizli kalmaz. Sen benim nefsimde gizlediğim şeyi bilirsin, ama ben ise senin nefsinde olanı bilmem. Şüphesiz sen tek başına her gizli ve açık olanı bilensin.
Tefsiret në gjuhën arabe:
مَا قُلۡتُ لَهُمۡ إِلَّا مَآ أَمَرۡتَنِي بِهِۦٓ أَنِ ٱعۡبُدُواْ ٱللَّهَ رَبِّي وَرَبَّكُمۡۚ وَكُنتُ عَلَيۡهِمۡ شَهِيدٗا مَّا دُمۡتُ فِيهِمۡۖ فَلَمَّا تَوَفَّيۡتَنِي كُنتَ أَنتَ ٱلرَّقِيبَ عَلَيۡهِمۡۚ وَأَنتَ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ شَهِيدٌ
İsa Rabbine şöyle dedi: "Rabbim ben insanlara sadece senin bana söylememi emrettiğin ibadette yalnız seni birlemelerinin dışında bir şey söylemedim. Ve ben onların arasında bulunduğum sürece onların söylediklerini gözeten idim. Benim onların arasındaki, süremi sona erdirip beni göğe diri olarak yükseltiğinde, ey Rabbim! Onların amellerini gözetleyen sadece Sen vardın. Sen her şeye şahitsin, sana hiçbir şey gizli kalmaz. Ne benim onlara söylediklerim ve ne de benden sonra onların söylemiş oldukları sana gizli kalmaz."
Tefsiret në gjuhën arabe:
إِن تُعَذِّبۡهُمۡ فَإِنَّهُمۡ عِبَادُكَۖ وَإِن تَغۡفِرۡ لَهُمۡ فَإِنَّكَ أَنتَ ٱلۡعَزِيزُ ٱلۡحَكِيمُ
Ey Rabbim! Eğer onlara azap edersen, şüphesiz onlar senin kullarındır ve onlara istediğini yaparsın. Eğer onlardan iman edenlere mağfiret edip bağışlarsan, seni bundan hiçbir şey engelleyemez. Çünkü sen kendisine kimsenin galip gelemediği mutlak güç sahibi ve takdir ettiğinde hikmet sahibisin.
Tefsiret në gjuhën arabe:
قَالَ ٱللَّهُ هَٰذَا يَوۡمُ يَنفَعُ ٱلصَّٰدِقِينَ صِدۡقُهُمۡۚ لَهُمۡ جَنَّٰتٞ تَجۡرِي مِن تَحۡتِهَا ٱلۡأَنۡهَٰرُ خَٰلِدِينَ فِيهَآ أَبَدٗاۖ رَّضِيَ ٱللَّهُ عَنۡهُمۡ وَرَضُواْ عَنۡهُۚ ذَٰلِكَ ٱلۡفَوۡزُ ٱلۡعَظِيمُ
Allah İsa -aleyhisselam'a şöyle buyurur: İşte bugün niyetleri, amelleri ve sözleri doğru olanlara doğruluklarının fayda vereceği bir gündür. Onlar için köşklerinin ve ağaçlarının altından nehirler akan cennetler vardır. Onlar o cennetlerde ebedî ikamet ederler. Onlara ölüm gelip çatmaz. Allah onlardan razı olur ve onlara ebedîyen öfkelenip gazaplanmaz. Nail olmuş oldukları kesintisiz nimetlerden dolayı onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. Bu mükâfat ve onlardan razı olması büyük bir başarıdır. Bu başarının eşi benzeri yoktur.
Tefsiret në gjuhën arabe:
لِلَّهِ مُلۡكُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ وَمَا فِيهِنَّۚ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ قَدِيرُۢ
Göklerin ve yerin mülkü yalnız Allah'ındır. O, o ikisini yaratan ve işlerini idare edendir. Göklerdeki ve yerde bulunan bütün yaratılmışların mülkü O'nundur. O'nun gücü her şeye yeter. Hiçbir şey O'nu aciz bırakamaz.
Tefsiret në gjuhën arabe:
Dobitë e ajeteve të kësaj faqeje:
• توعد الله تعالى كل من أصرَّ على كفره وعناده بعد قيام الحجة الواضحة عليه.
Apaçık deliller kendisine ikame edildikten sonra inat ve küfrüne devam eden kimseyi Allah Teâlâ tehdit etmektedir.

• تَبْرئة المسيح عليه السلام من ادعاء النصارى بأنه أبلغهم أنه الله أو أنه ابن الله أو أنه ادعى الربوبية أو الألوهية.
Mesih -aleyhisselam- Hristiyanların iddia ettiği gibi Allah ya da Allah'ın oğlu yahut rububiyet ve uluhiyet iddiasında bulunmaktan uzaktır.

• أن الله تعالى يسأل يوم القيامة عظماء الناس وأشرافهم من الرسل، فكيف بمن دونهم درجة؟!
Şüphesiz Allah, kıyamet gününde insanların önderlerini ve şerefli resullerini sorguya çekecektir. Makam olarak onlardan aşağı durumda olanların durumu nicedir?

• علو منزلة الصدق، وثناء الله تعالى على أهله، وبيان نفع الصدق لأهله يوم القيامة.
Kıyamet gününde doğru olanların derecesinin yüksek oluşu, Allah Teâlâ'nın doğru olanları övmesi ve doğruluğun sahibine faydalı olması beyan edilmiştir.

 
Përkthimi i kuptimeve Surja: Suretu El Maide
Përmbajtja e sureve Numri i faqes
 
Përkthimi i kuptimeve të Kuranit Fisnik - El Muhtesar fi tefsir el Kuran el Kerim - Përkthimi turqisht - Përmbajtja e përkthimeve

Libri "El Muhtesar fi tefsir el Kuran el Kerim" i përkthyer në turqisht - Botuar nga Qendra e Tefsirit për Studime Kuranore.

Mbyll