قرآن کریم کے معانی کا ترجمہ - ترکی ترجمہ - شعبان بریچ * - ترجمے کی لسٹ

XML CSV Excel API
Please review the Terms and Policies

معانی کا ترجمہ سورت: سورۂ انعام   آیت:

Sûratu'l-En'âm

ٱلۡحَمۡدُ لِلَّهِ ٱلَّذِي خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ وَجَعَلَ ٱلظُّلُمَٰتِ وَٱلنُّورَۖ ثُمَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ بِرَبِّهِمۡ يَعۡدِلُونَ
Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur. Yine de kâfirler Rab’lerine (ibadet etmede başkalarını) denk tutuyorlar.
عربی تفاسیر:
هُوَ ٱلَّذِي خَلَقَكُم مِّن طِينٖ ثُمَّ قَضَىٰٓ أَجَلٗاۖ وَأَجَلٞ مُّسَمًّى عِندَهُۥۖ ثُمَّ أَنتُمۡ تَمۡتَرُونَ
Sizi çamurdan yaratan, sonra da bir ecel tayin eden O’dur. Bir de O'nun katında belirli bir ecel (kıyamet günü) vardır. Sonra siz şüphe ediyorsunuz.
عربی تفاسیر:
وَهُوَ ٱللَّهُ فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَفِي ٱلۡأَرۡضِ يَعۡلَمُ سِرَّكُمۡ وَجَهۡرَكُمۡ وَيَعۡلَمُ مَا تَكۡسِبُونَ
Göklerde ve yerde ibadet olunan “Allah” O’dur. Gizlinizi de açığınızı da bilir. Ne kazandığınızı da bilir.
عربی تفاسیر:
وَمَا تَأۡتِيهِم مِّنۡ ءَايَةٖ مِّنۡ ءَايَٰتِ رَبِّهِمۡ إِلَّا كَانُواْ عَنۡهَا مُعۡرِضِينَ
Onlara Rab’lerinin ayetlerinden bir ayet gelmiş olmasın ki, onlar da yüz çevirmiş olmasınlar.
عربی تفاسیر:
فَقَدۡ كَذَّبُواْ بِٱلۡحَقِّ لَمَّا جَآءَهُمۡ فَسَوۡفَ يَأۡتِيهِمۡ أَنۢبَٰٓؤُاْ مَا كَانُواْ بِهِۦ يَسۡتَهۡزِءُونَ
Onlara hak geldiği zaman onu hemen yalanlamışlardır. Alaya aldıkları şeyin haberleri yakında onlara gelecektir.
عربی تفاسیر:
أَلَمۡ يَرَوۡاْ كَمۡ أَهۡلَكۡنَا مِن قَبۡلِهِم مِّن قَرۡنٖ مَّكَّنَّٰهُمۡ فِي ٱلۡأَرۡضِ مَا لَمۡ نُمَكِّن لَّكُمۡ وَأَرۡسَلۡنَا ٱلسَّمَآءَ عَلَيۡهِم مِّدۡرَارٗا وَجَعَلۡنَا ٱلۡأَنۡهَٰرَ تَجۡرِي مِن تَحۡتِهِمۡ فَأَهۡلَكۡنَٰهُم بِذُنُوبِهِمۡ وَأَنشَأۡنَا مِنۢ بَعۡدِهِمۡ قَرۡنًا ءَاخَرِينَ
Kendilerinden önce nice nesilleri helak ettiğimizi görmediler mi? Oysa biz onlara size vermediğimiz imkanları vermiş ve onların üzerlerine gökten bol bol yağmurlar indirmiş, ayaklarının altından da ırmaklar akıtmıştık. Ne var ki onları günahları sebebiyle helak ettik, onlardan sonra başka nesiller var ettik.
عربی تفاسیر:
وَلَوۡ نَزَّلۡنَا عَلَيۡكَ كِتَٰبٗا فِي قِرۡطَاسٖ فَلَمَسُوهُ بِأَيۡدِيهِمۡ لَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓاْ إِنۡ هَٰذَآ إِلَّا سِحۡرٞ مُّبِينٞ
Sana, kâğıtta yazılı bir kitap indirmiş olsaydık, onlar da o kitaba elleriyle dokunsalardı yine de kâfir olanlar: “Bu yalnızca bir sihirdir” derlerdi.
عربی تفاسیر:
وَقَالُواْ لَوۡلَآ أُنزِلَ عَلَيۡهِ مَلَكٞۖ وَلَوۡ أَنزَلۡنَا مَلَكٗا لَّقُضِيَ ٱلۡأَمۡرُ ثُمَّ لَا يُنظَرُونَ
O'na (doğrulayıcı) bir melek indirilmeli değil miydi? derler. Eğer bir melek indirseydik, (tevbe için) beklenmeden iş bitirilirdi.
عربی تفاسیر:
وَلَوۡ جَعَلۡنَٰهُ مَلَكٗا لَّجَعَلۡنَٰهُ رَجُلٗا وَلَلَبَسۡنَا عَلَيۡهِم مَّا يَلۡبِسُونَ
Eğer (Rasûlü) melek kılsaydık, yine bu (meleği) bir adam şeklinde kılar ve onları düşürdüğümüz şüpheye düşürürdük.
عربی تفاسیر:
وَلَقَدِ ٱسۡتُهۡزِئَ بِرُسُلٖ مِّن قَبۡلِكَ فَحَاقَ بِٱلَّذِينَ سَخِرُواْ مِنۡهُم مَّا كَانُواْ بِهِۦ يَسۡتَهۡزِءُونَ
Zaten, senden önceki rasûllerle de alay edilmişti de alay ettikleri şey, onlardan alay edenleri çepeçevre kuşatmıştı.
عربی تفاسیر:
قُلۡ سِيرُواْ فِي ٱلۡأَرۡضِ ثُمَّ ٱنظُرُواْ كَيۡفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلۡمُكَذِّبِينَ
De ki: Yeryüzünde gezin de yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın!
عربی تفاسیر:
قُل لِّمَن مَّا فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۖ قُل لِّلَّهِۚ كَتَبَ عَلَىٰ نَفۡسِهِ ٱلرَّحۡمَةَۚ لَيَجۡمَعَنَّكُمۡ إِلَىٰ يَوۡمِ ٱلۡقِيَٰمَةِ لَا رَيۡبَ فِيهِۚ ٱلَّذِينَ خَسِرُوٓاْ أَنفُسَهُمۡ فَهُمۡ لَا يُؤۡمِنُونَ
Yine de ki: Göklerde ve yerde olanlar kimindir? Allah’ındır! de. O, rahmet etmeyi kendi üzerine yazmıştır. Hakkında hiçbir şüphe bulunmayan kıyamet günü sizi elbette bir araya toplayacaktır. Kendilerini hüsrana sokanlar, işte onlar iman etmezler.
عربی تفاسیر:
۞ وَلَهُۥ مَا سَكَنَ فِي ٱلَّيۡلِ وَٱلنَّهَارِۚ وَهُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلۡعَلِيمُ
Gecenin ve gündüzün içinde barınan her şey Onundur. O, her şeyi işitendir, her şeyi bilendir.
عربی تفاسیر:
قُلۡ أَغَيۡرَ ٱللَّهِ أَتَّخِذُ وَلِيّٗا فَاطِرِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ وَهُوَ يُطۡعِمُ وَلَا يُطۡعَمُۗ قُلۡ إِنِّيٓ أُمِرۡتُ أَنۡ أَكُونَ أَوَّلَ مَنۡ أَسۡلَمَۖ وَلَا تَكُونَنَّ مِنَ ٱلۡمُشۡرِكِينَ
De ki: Gökleri ve yeri yoktan yaratan, doyuran fakat doyurulmayan Allah’tan başka birini mi veli/yardımcı edineyim? De ki: (Allah’a ibadet hususunda) teslim olanların ilki olmam emrolundu ve sakın müşriklerden olma! diye emrolundum.
عربی تفاسیر:
قُلۡ إِنِّيٓ أَخَافُ إِنۡ عَصَيۡتُ رَبِّي عَذَابَ يَوۡمٍ عَظِيمٖ
De ki: Ben, Rabbime isyan edersem büyük bir günün azabından korkarım.
عربی تفاسیر:
مَّن يُصۡرَفۡ عَنۡهُ يَوۡمَئِذٖ فَقَدۡ رَحِمَهُۥۚ وَذَٰلِكَ ٱلۡفَوۡزُ ٱلۡمُبِينُ
O gün, (azap) kimden uzaklaştırılırsa ona merhamet edilmiştir. İşte, apaçık kurtuluş budur.
عربی تفاسیر:
وَإِن يَمۡسَسۡكَ ٱللَّهُ بِضُرّٖ فَلَا كَاشِفَ لَهُۥٓ إِلَّا هُوَۖ وَإِن يَمۡسَسۡكَ بِخَيۡرٖ فَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ قَدِيرٞ
Eğer, Allah sana bir zarar dokundurursa, kendisinden başka onu giderecek kimse yoktur. Eğer sana bir hayır dokundurursa zaten O’nun her şeye gücü yeter.
عربی تفاسیر:
وَهُوَ ٱلۡقَاهِرُ فَوۡقَ عِبَادِهِۦۚ وَهُوَ ٱلۡحَكِيمُ ٱلۡخَبِيرُ
Kullarının üzerinde yegane galip O’dur. O, hakim ve her şeyden haberdar olandır.
عربی تفاسیر:
قُلۡ أَيُّ شَيۡءٍ أَكۡبَرُ شَهَٰدَةٗۖ قُلِ ٱللَّهُۖ شَهِيدُۢ بَيۡنِي وَبَيۡنَكُمۡۚ وَأُوحِيَ إِلَيَّ هَٰذَا ٱلۡقُرۡءَانُ لِأُنذِرَكُم بِهِۦ وَمَنۢ بَلَغَۚ أَئِنَّكُمۡ لَتَشۡهَدُونَ أَنَّ مَعَ ٱللَّهِ ءَالِهَةً أُخۡرَىٰۚ قُل لَّآ أَشۡهَدُۚ قُلۡ إِنَّمَا هُوَ إِلَٰهٞ وَٰحِدٞ وَإِنَّنِي بَرِيٓءٞ مِّمَّا تُشۡرِكُونَ
De ki: Hangi şeyin şahitliği daha büyüktür? De ki: Allah! Benimle sizin aranızda O, şahittir. Bu Kur’an, bana, kendisiyle sizi ve ulaştığı kimseleri uyarmam için vahyolundu. Allah ile beraber (ibadet olunan) başka ilahların olduğuna siz mi şahitlik ediyorsunuz? Ben, şahitlik etmem! de! Yine de ki: O (ibadete layık) tek (hak) ilahtır ve ben sizin koştuğunuz şirkten uzağım.
عربی تفاسیر:
ٱلَّذِينَ ءَاتَيۡنَٰهُمُ ٱلۡكِتَٰبَ يَعۡرِفُونَهُۥ كَمَا يَعۡرِفُونَ أَبۡنَآءَهُمُۘ ٱلَّذِينَ خَسِرُوٓاْ أَنفُسَهُمۡ فَهُمۡ لَا يُؤۡمِنُونَ
Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler onu, oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar. Kendilerini hüsrana sokanlar, işte onlar iman etmezler.
عربی تفاسیر:
وَمَنۡ أَظۡلَمُ مِمَّنِ ٱفۡتَرَىٰ عَلَى ٱللَّهِ كَذِبًا أَوۡ كَذَّبَ بِـَٔايَٰتِهِۦٓۚ إِنَّهُۥ لَا يُفۡلِحُ ٱلظَّٰلِمُونَ
Allah’a yalan uyduran, yahut ayetlerini yalanlayanlardan daha zalim kim olabilir? Zalimler kesinlikle kurtuluşa eremezler.
عربی تفاسیر:
وَيَوۡمَ نَحۡشُرُهُمۡ جَمِيعٗا ثُمَّ نَقُولُ لِلَّذِينَ أَشۡرَكُوٓاْ أَيۡنَ شُرَكَآؤُكُمُ ٱلَّذِينَ كُنتُمۡ تَزۡعُمُونَ
O gün onların hepsini toplayacağız; sonra da Allah’a şirk koşanlara diyeceğiz ki “İddia etmiş olduğunuz ortaklarınız nerede?"
عربی تفاسیر:
ثُمَّ لَمۡ تَكُن فِتۡنَتُهُمۡ إِلَّآ أَن قَالُواْ وَٱللَّهِ رَبِّنَا مَا كُنَّا مُشۡرِكِينَ
Sonra onların (bu fitneye) mazeretleri, "Rabbimiz Allah'a yemin olsun ki, biz ortak koşanlar olmadık!" demekten başka bir şey olmadı.
عربی تفاسیر:
ٱنظُرۡ كَيۡفَ كَذَبُواْ عَلَىٰٓ أَنفُسِهِمۡۚ وَضَلَّ عَنۡهُم مَّا كَانُواْ يَفۡتَرُونَ
Kendilerine karşı nasıl yalan söylediklerine bir bak ve uydurduklarının (ilahların) nasıl onlardan kaybolup, gitti.
عربی تفاسیر:
وَمِنۡهُم مَّن يَسۡتَمِعُ إِلَيۡكَۖ وَجَعَلۡنَا عَلَىٰ قُلُوبِهِمۡ أَكِنَّةً أَن يَفۡقَهُوهُ وَفِيٓ ءَاذَانِهِمۡ وَقۡرٗاۚ وَإِن يَرَوۡاْ كُلَّ ءَايَةٖ لَّا يُؤۡمِنُواْ بِهَاۖ حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءُوكَ يُجَٰدِلُونَكَ يَقُولُ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓاْ إِنۡ هَٰذَآ إِلَّآ أَسَٰطِيرُ ٱلۡأَوَّلِينَ
İçlerinden sana kulak verenler vardır. Biz onların kalpleri üzerine, anlamamaları için örtüler, kulaklarına da ağırlık koyduk. Her türlü ayeti/mucizeyi görseler de ona yine iman etmezler. Seninle tartışmak için sana geldiklerinde, o küfredenler derler ki: Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.
عربی تفاسیر:
وَهُمۡ يَنۡهَوۡنَ عَنۡهُ وَيَنۡـَٔوۡنَ عَنۡهُۖ وَإِن يُهۡلِكُونَ إِلَّآ أَنفُسَهُمۡ وَمَا يَشۡعُرُونَ
Onlar, hem (insanları) men ederler, hem de kendileri ondan uzaklaşırlar. Sonuçta kendilerini helak ederler de farkında olmazlar.
عربی تفاسیر:
وَلَوۡ تَرَىٰٓ إِذۡ وُقِفُواْ عَلَى ٱلنَّارِ فَقَالُواْ يَٰلَيۡتَنَا نُرَدُّ وَلَا نُكَذِّبَ بِـَٔايَٰتِ رَبِّنَا وَنَكُونَ مِنَ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ
Ateşin karşısında durdurulduklarında onların: Ah ne olurdu (dünyaya) yeniden gönderilsek, Rabbimizin ayetlerini yalanlamaz ve müminlerden oluruz, dediklerini bir görseydin.
عربی تفاسیر:
بَلۡ بَدَا لَهُم مَّا كَانُواْ يُخۡفُونَ مِن قَبۡلُۖ وَلَوۡ رُدُّواْ لَعَادُواْ لِمَا نُهُواْ عَنۡهُ وَإِنَّهُمۡ لَكَٰذِبُونَ
Oysa, onların öteden beri gizledikleri (hakikatler) açığa çıktı. Eğer, yeniden (dünyaya) gönderilselerdi yine men olundukları şeylere dönerlerdi. Çünkü onlar gerçekten yalancıdırlar.
عربی تفاسیر:
وَقَالُوٓاْ إِنۡ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا ٱلدُّنۡيَا وَمَا نَحۡنُ بِمَبۡعُوثِينَ
Dünya hayatımızdan başka hayat yoktur. (Öldükten sonra) tekrar diriltilecek de değiliz, derlerdi.
عربی تفاسیر:
وَلَوۡ تَرَىٰٓ إِذۡ وُقِفُواْ عَلَىٰ رَبِّهِمۡۚ قَالَ أَلَيۡسَ هَٰذَا بِٱلۡحَقِّۚ قَالُواْ بَلَىٰ وَرَبِّنَاۚ قَالَ فَذُوقُواْ ٱلۡعَذَابَ بِمَا كُنتُمۡ تَكۡفُرُونَ
Rab’lerinin karşısında durdurulduklarını ve (Allah’ın): Bu gerçek değil miymiş? dediğinde onların: Rabbimize andolsun ki kesinlikle gerçekmiş, dediklerini ve (Allah’ın da onlara): Küfretmeniz sebebiyle azabı tadın, dediği anı bir görsen!
عربی تفاسیر:
قَدۡ خَسِرَ ٱلَّذِينَ كَذَّبُواْ بِلِقَآءِ ٱللَّهِۖ حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءَتۡهُمُ ٱلسَّاعَةُ بَغۡتَةٗ قَالُواْ يَٰحَسۡرَتَنَا عَلَىٰ مَا فَرَّطۡنَا فِيهَا وَهُمۡ يَحۡمِلُونَ أَوۡزَارَهُمۡ عَلَىٰ ظُهُورِهِمۡۚ أَلَا سَآءَ مَا يَزِرُونَ
Allah ile karşılaşmayı yalanlayanlar hüsrana uğramışlardır. Kıyamet ansızın onların başına geldiği zaman “Dünyada işlediğimiz kusurlardan dolayı yazıklar olsun bize!” derler. Sırtlarında da günahlarını taşırlar. Dikkat edin! O yüklenip taşıdıkları ne kötüdür.
عربی تفاسیر:
وَمَا ٱلۡحَيَوٰةُ ٱلدُّنۡيَآ إِلَّا لَعِبٞ وَلَهۡوٞۖ وَلَلدَّارُ ٱلۡأٓخِرَةُ خَيۡرٞ لِّلَّذِينَ يَتَّقُونَۚ أَفَلَا تَعۡقِلُونَ
Dünya hayatı oyun ve eğlenceden başka bir şey değildir. Ahiret hayatı ise muttakiler için çok hayırlıdır. Akletmiyor musunuz?
عربی تفاسیر:
قَدۡ نَعۡلَمُ إِنَّهُۥ لَيَحۡزُنُكَ ٱلَّذِي يَقُولُونَۖ فَإِنَّهُمۡ لَا يُكَذِّبُونَكَ وَلَٰكِنَّ ٱلظَّٰلِمِينَ بِـَٔايَٰتِ ٱللَّهِ يَجۡحَدُونَ
Onların söylediklerinin seni üzdüğünü elbette biliyoruz. Fakat onlar seni yalanlamıyorlar. O zalimler, bile bile Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorlar.
عربی تفاسیر:
وَلَقَدۡ كُذِّبَتۡ رُسُلٞ مِّن قَبۡلِكَ فَصَبَرُواْ عَلَىٰ مَا كُذِّبُواْ وَأُوذُواْ حَتَّىٰٓ أَتَىٰهُمۡ نَصۡرُنَاۚ وَلَا مُبَدِّلَ لِكَلِمَٰتِ ٱللَّهِۚ وَلَقَدۡ جَآءَكَ مِن نَّبَإِيْ ٱلۡمُرۡسَلِينَ
Senden önceki rasûller de yalanlanmışlardı da yardımımız gelene dek yalanlandıkları ve eziyet olundukları şeylere sabretmişlerdi. Allah’ın sözlerini değiştirebilecek yoktur. Daha önce gönderilenlerin haberleri sana geldi.
عربی تفاسیر:
وَإِن كَانَ كَبُرَ عَلَيۡكَ إِعۡرَاضُهُمۡ فَإِنِ ٱسۡتَطَعۡتَ أَن تَبۡتَغِيَ نَفَقٗا فِي ٱلۡأَرۡضِ أَوۡ سُلَّمٗا فِي ٱلسَّمَآءِ فَتَأۡتِيَهُم بِـَٔايَةٖۚ وَلَوۡ شَآءَ ٱللَّهُ لَجَمَعَهُمۡ عَلَى ٱلۡهُدَىٰۚ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ ٱلۡجَٰهِلِينَ
Eğer, onların yüz çevirmeleri sana ağır geldiyse, yerde bir delik veya gökte bir merdiven bulmaya gücün yeterse onlara (başka) bir mucize getir. Allah dileseydi, onları hidayet üzerinde toplardı. Öyleyse, cahillerden olma!
عربی تفاسیر:
۞ إِنَّمَا يَسۡتَجِيبُ ٱلَّذِينَ يَسۡمَعُونَۘ وَٱلۡمَوۡتَىٰ يَبۡعَثُهُمُ ٱللَّهُ ثُمَّ إِلَيۡهِ يُرۡجَعُونَ
Ancak, dinleyip, kulak verenler sana icabet ederler. Ölüler ise, Allah onları diriltecek ve O'na döndürüleceklerdir.
عربی تفاسیر:
وَقَالُواْ لَوۡلَا نُزِّلَ عَلَيۡهِ ءَايَةٞ مِّن رَّبِّهِۦۚ قُلۡ إِنَّ ٱللَّهَ قَادِرٌ عَلَىٰٓ أَن يُنَزِّلَ ءَايَةٗ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَهُمۡ لَا يَعۡلَمُونَ
Peygambere: "Rabbinden bir mucize indirilmeli değil miydi?" dediler. De ki: Allah, bir mucize indirmeye elbette kadirdir. Fakat onların çoğu bilmezler.
عربی تفاسیر:
وَمَا مِن دَآبَّةٖ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَلَا طَٰٓئِرٖ يَطِيرُ بِجَنَاحَيۡهِ إِلَّآ أُمَمٌ أَمۡثَالُكُمۚ مَّا فَرَّطۡنَا فِي ٱلۡكِتَٰبِ مِن شَيۡءٖۚ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّهِمۡ يُحۡشَرُونَ
Yeryüzünde hiçbir canlı ve yeryüzünde kanatlarıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, onlar da sizin gibi birer ümmet olmasınlar. (Levh-i Mahfuzda'ki) Kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık; sonra (hepsi de) Rablerinin huzurunda toplanacaktır.
عربی تفاسیر:
وَٱلَّذِينَ كَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِنَا صُمّٞ وَبُكۡمٞ فِي ٱلظُّلُمَٰتِۗ مَن يَشَإِ ٱللَّهُ يُضۡلِلۡهُ وَمَن يَشَأۡ يَجۡعَلۡهُ عَلَىٰ صِرَٰطٖ مُّسۡتَقِيمٖ
Ayetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içinde kalmış sağır ve dilsizlerdir. Allah dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini de dosdoğru yola yöneltir.
عربی تفاسیر:
قُلۡ أَرَءَيۡتَكُمۡ إِنۡ أَتَىٰكُمۡ عَذَابُ ٱللَّهِ أَوۡ أَتَتۡكُمُ ٱلسَّاعَةُ أَغَيۡرَ ٱللَّهِ تَدۡعُونَ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ
De ki: Eğer doğruysanız, bana haber verin. Allah’ın azabı size ulaşır veya kıyamet saati size gelip çatarsa, Allahtan başkasına mı dua edersiniz?
عربی تفاسیر:
بَلۡ إِيَّاهُ تَدۡعُونَ فَيَكۡشِفُ مَا تَدۡعُونَ إِلَيۡهِ إِن شَآءَ وَتَنسَوۡنَ مَا تُشۡرِكُونَ
Hayır, sadece O’na dua edersiniz. O da dilerse, kaldırılması için dua ettiğiniz o şeyi kaldırır, siz de O'na ortak koştuklarınızı unutuverirsiniz.
عربی تفاسیر:
وَلَقَدۡ أَرۡسَلۡنَآ إِلَىٰٓ أُمَمٖ مِّن قَبۡلِكَ فَأَخَذۡنَٰهُم بِٱلۡبَأۡسَآءِ وَٱلضَّرَّآءِ لَعَلَّهُمۡ يَتَضَرَّعُونَ
Senden önceki toplumlara da (elçiler) göndermiş ve belki yalvarıp yakarırlar diye onları darlık ve sıkıntıya sokmuştuk.
عربی تفاسیر:
فَلَوۡلَآ إِذۡ جَآءَهُم بَأۡسُنَا تَضَرَّعُواْ وَلَٰكِن قَسَتۡ قُلُوبُهُمۡ وَزَيَّنَ لَهُمُ ٱلشَّيۡطَٰنُ مَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
Hiç olmazsa azabımız kendilerine gelince boyun eğip, yalvarmaları gerekmez miydi? Fakat, kalpleri katılaşmış ve şeytan, yaptıklarını kendilerine güzel göstermişti.
عربی تفاسیر:
فَلَمَّا نَسُواْ مَا ذُكِّرُواْ بِهِۦ فَتَحۡنَا عَلَيۡهِمۡ أَبۡوَٰبَ كُلِّ شَيۡءٍ حَتَّىٰٓ إِذَا فَرِحُواْ بِمَآ أُوتُوٓاْ أَخَذۡنَٰهُم بَغۡتَةٗ فَإِذَا هُم مُّبۡلِسُونَ
Verilen öğütleri unuttukları bir sırada, her şeyin kapılarını onlara açtık. Kendilerine verilenler ile şımarıp azdıkları zaman, onları ansızın bütün ümitlerini yitirmiş bir halde yakaladık.
عربی تفاسیر:
فَقُطِعَ دَابِرُ ٱلۡقَوۡمِ ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْۚ وَٱلۡحَمۡدُ لِلَّهِ رَبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ
Böylece o zalim toplumun arkası/kökü kesildi. Hamd, Alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.
عربی تفاسیر:
قُلۡ أَرَءَيۡتُمۡ إِنۡ أَخَذَ ٱللَّهُ سَمۡعَكُمۡ وَأَبۡصَٰرَكُمۡ وَخَتَمَ عَلَىٰ قُلُوبِكُم مَّنۡ إِلَٰهٌ غَيۡرُ ٱللَّهِ يَأۡتِيكُم بِهِۗ ٱنظُرۡ كَيۡفَ نُصَرِّفُ ٱلۡأٓيَٰتِ ثُمَّ هُمۡ يَصۡدِفُونَ
De ki: Söyleyin bana; Allah, kulaklarınızı ve gözlerinizi alsa, kalplerinizi de mühürlese, Allah’tan başka onu size geri getirecek ilâh kimdir? Ayetleri nasıl açıkladığımıza bir bak, sonra da onlar nasıl yüz çeviriyorlar.
عربی تفاسیر:
قُلۡ أَرَءَيۡتَكُمۡ إِنۡ أَتَىٰكُمۡ عَذَابُ ٱللَّهِ بَغۡتَةً أَوۡ جَهۡرَةً هَلۡ يُهۡلَكُ إِلَّا ٱلۡقَوۡمُ ٱلظَّٰلِمُونَ
De ki: Bana haber verin, Allah’ın azabı size ansızın veya açıktan açığa gelip çatsa, zalim toplumdan başkası mı helak edilir?
عربی تفاسیر:
وَمَا نُرۡسِلُ ٱلۡمُرۡسَلِينَ إِلَّا مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَۖ فَمَنۡ ءَامَنَ وَأَصۡلَحَ فَلَا خَوۡفٌ عَلَيۡهِمۡ وَلَا هُمۡ يَحۡزَنُونَ
Biz, elçileri yalnız müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kim iman edip, salih amel işlerse o kimselere bir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
عربی تفاسیر:
وَٱلَّذِينَ كَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِنَا يَمَسُّهُمُ ٱلۡعَذَابُ بِمَا كَانُواْ يَفۡسُقُونَ
Âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, haktan uzaklaşmaları sebebiyle onlara azap dokunacaktır.
عربی تفاسیر:
قُل لَّآ أَقُولُ لَكُمۡ عِندِي خَزَآئِنُ ٱللَّهِ وَلَآ أَعۡلَمُ ٱلۡغَيۡبَ وَلَآ أَقُولُ لَكُمۡ إِنِّي مَلَكٌۖ إِنۡ أَتَّبِعُ إِلَّا مَا يُوحَىٰٓ إِلَيَّۚ قُلۡ هَلۡ يَسۡتَوِي ٱلۡأَعۡمَىٰ وَٱلۡبَصِيرُۚ أَفَلَا تَتَفَكَّرُونَ
De ki: Size, yanımda Allah’ın hazinelerinin olduğunu söylemiyorum. Gaybı bilmem; size, bir melek olduğumu da söylemiyorum. Ben, ancak bana vahyedilene tabi oluyorum. De ki: Hiç görmeyen ile gören bir olur mu? Hiç düşünmüyor musunuz?
عربی تفاسیر:
وَأَنذِرۡ بِهِ ٱلَّذِينَ يَخَافُونَ أَن يُحۡشَرُوٓاْ إِلَىٰ رَبِّهِمۡ لَيۡسَ لَهُم مِّن دُونِهِۦ وَلِيّٞ وَلَا شَفِيعٞ لَّعَلَّهُمۡ يَتَّقُونَ
Rab’lerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları (Kur'an) ile uyar ki onların, Rablerinden başka ne bir dostu, ne de bir şefaatçisi vardır. Umulur ki sakınırlar/takva sahibi olurlar. @تصحیح
Rab’lerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları (Kur'an) ile uyar ki onların, Rablerinden başka ne bir dostu, ne de bir şefaatçisi yoktur. Umulur ki sakınırlar/takva sahibi olurlar.
عربی تفاسیر:
وَلَا تَطۡرُدِ ٱلَّذِينَ يَدۡعُونَ رَبَّهُم بِٱلۡغَدَوٰةِ وَٱلۡعَشِيِّ يُرِيدُونَ وَجۡهَهُۥۖ مَا عَلَيۡكَ مِنۡ حِسَابِهِم مِّن شَيۡءٖ وَمَا مِنۡ حِسَابِكَ عَلَيۡهِم مِّن شَيۡءٖ فَتَطۡرُدَهُمۡ فَتَكُونَ مِنَ ٱلظَّٰلِمِينَ
Yüzünü/rızasını isteyerek sabah akşam Rab’lerine dua edenleri yanından uzaklaştırma. Onların hesabından sana bir şey ve senin hesabından onlara bir şey yoktur ki onları kovup da zalimlerden olasın.
عربی تفاسیر:
وَكَذَٰلِكَ فَتَنَّا بَعۡضَهُم بِبَعۡضٖ لِّيَقُولُوٓاْ أَهَٰٓؤُلَآءِ مَنَّ ٱللَّهُ عَلَيۡهِم مِّنۢ بَيۡنِنَآۗ أَلَيۡسَ ٱللَّهُ بِأَعۡلَمَ بِٱلشَّٰكِرِينَ
Böylece, “Allah, aramızdan bunlara mı (hidayet vererek) ihsanda bulundu?” desinler diye onları birbiriyle sınadık. Allah, şükredenleri en iyi bilen değil midir?
عربی تفاسیر:
وَإِذَا جَآءَكَ ٱلَّذِينَ يُؤۡمِنُونَ بِـَٔايَٰتِنَا فَقُلۡ سَلَٰمٌ عَلَيۡكُمۡۖ كَتَبَ رَبُّكُمۡ عَلَىٰ نَفۡسِهِ ٱلرَّحۡمَةَ أَنَّهُۥ مَنۡ عَمِلَ مِنكُمۡ سُوٓءَۢا بِجَهَٰلَةٖ ثُمَّ تَابَ مِنۢ بَعۡدِهِۦ وَأَصۡلَحَ فَأَنَّهُۥ غَفُورٞ رَّحِيمٞ
Ayetlerimize iman edenler yanına geldikleri zaman de ki: Selam size! Rabbiniz, rahmet etmeyi kendi üzerine yazmıştır. İçinizden kim cahillikle bir kötülük işler de ardından tevbe edip, salih ameller işlerse, şüphesiz Allah çokça bağışlayandır, çokça merhamet edendir.
عربی تفاسیر:
وَكَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ ٱلۡأٓيَٰتِ وَلِتَسۡتَبِينَ سَبِيلُ ٱلۡمُجۡرِمِينَ
Günahkârların yolu iyice belli olsun diye ayetleri işte böyle apaçık bir şekilde açıklıyoruz.
عربی تفاسیر:
قُلۡ إِنِّي نُهِيتُ أَنۡ أَعۡبُدَ ٱلَّذِينَ تَدۡعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِۚ قُل لَّآ أَتَّبِعُ أَهۡوَآءَكُمۡ قَدۡ ضَلَلۡتُ إِذٗا وَمَآ أَنَا۠ مِنَ ٱلۡمُهۡتَدِينَ
De ki: Ben, Allah’tan başka dua ettiklerinize ibadet etmekten yasaklandım. De ki: Sizin hevanıza/arzularınıza uymam, uyduğum takdirde sapıtır ve hidayete erenlerden olmamış olurum.
عربی تفاسیر:
قُلۡ إِنِّي عَلَىٰ بَيِّنَةٖ مِّن رَّبِّي وَكَذَّبۡتُم بِهِۦۚ مَا عِندِي مَا تَسۡتَعۡجِلُونَ بِهِۦٓۚ إِنِ ٱلۡحُكۡمُ إِلَّا لِلَّهِۖ يَقُصُّ ٱلۡحَقَّۖ وَهُوَ خَيۡرُ ٱلۡفَٰصِلِينَ
Ve yine de ki: Ben, Rabbimden gelen apaçık bir belge üzerindeyim. Siz ise onu yalanladınız. Sizin çabucak gelmesini istediğiniz şey benim yanımda değildir. Hüküm yalnız Allah’a aittir. O, hakkı anlatır. O, (hakkı batıldan) ayırt edenlerin en hayırlısıdır.
عربی تفاسیر:
قُل لَّوۡ أَنَّ عِندِي مَا تَسۡتَعۡجِلُونَ بِهِۦ لَقُضِيَ ٱلۡأَمۡرُ بَيۡنِي وَبَيۡنَكُمۡۗ وَٱللَّهُ أَعۡلَمُ بِٱلظَّٰلِمِينَ
De ki: Sizin çabukça gelmesini istediğiniz şey benim yanımda olsaydı, iş benimle sizin aranızda bitmiş olurdu. Allah, zalimleri en iyi bilendir.
عربی تفاسیر:
۞ وَعِندَهُۥ مَفَاتِحُ ٱلۡغَيۡبِ لَا يَعۡلَمُهَآ إِلَّا هُوَۚ وَيَعۡلَمُ مَا فِي ٱلۡبَرِّ وَٱلۡبَحۡرِۚ وَمَا تَسۡقُطُ مِن وَرَقَةٍ إِلَّا يَعۡلَمُهَا وَلَا حَبَّةٖ فِي ظُلُمَٰتِ ٱلۡأَرۡضِ وَلَا رَطۡبٖ وَلَا يَابِسٍ إِلَّا فِي كِتَٰبٖ مُّبِينٖ
Gaybın anahtarları O’nun yanındadır. Onları, kendisinden başkası bilmez. Karada ve denizde olan her şeyi bilir. Onun ilmi olmadan hiçbir yaprak düşmez ve yerin karanlıklarında hiçbir tane, hiçbir yaş ve hiçbir kuru yoktur ki apaçık bir kitapta bulunmasın.
عربی تفاسیر:
وَهُوَ ٱلَّذِي يَتَوَفَّىٰكُم بِٱلَّيۡلِ وَيَعۡلَمُ مَا جَرَحۡتُم بِٱلنَّهَارِ ثُمَّ يَبۡعَثُكُمۡ فِيهِ لِيُقۡضَىٰٓ أَجَلٞ مُّسَمّٗىۖ ثُمَّ إِلَيۡهِ مَرۡجِعُكُمۡ ثُمَّ يُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمۡ تَعۡمَلُونَ
Geceleyin sizi vefat ettiren O’dur. Gündüzleri de ne yaptığınızı bilir. Sonra belirlenmiş süre tamamlansın diye sizi yeniden (uyandırarak) diriltir. Sonra dönüşünüz O’na olacak ve O size ne yapmış olduğunuzu haber verecektir.
عربی تفاسیر:
وَهُوَ ٱلۡقَاهِرُ فَوۡقَ عِبَادِهِۦۖ وَيُرۡسِلُ عَلَيۡكُمۡ حَفَظَةً حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءَ أَحَدَكُمُ ٱلۡمَوۡتُ تَوَفَّتۡهُ رُسُلُنَا وَهُمۡ لَا يُفَرِّطُونَ
Kulları üzerinde yegane galip odur. Size gözetleyiciler (melekler) gönderir. Sonunda birinize ölüm geldiği zaman, elçilerimiz hiçbir kusur etmeden onun canını alırlar.
عربی تفاسیر:
ثُمَّ رُدُّوٓاْ إِلَى ٱللَّهِ مَوۡلَىٰهُمُ ٱلۡحَقِّۚ أَلَا لَهُ ٱلۡحُكۡمُ وَهُوَ أَسۡرَعُ ٱلۡحَٰسِبِينَ
Sonra gerçek mevlâları olan Allah’a döndürülürler. Dikkat edin, hüküm O’na aittir. O, hesap görenlerin en hızlısıdır.
عربی تفاسیر:
قُلۡ مَن يُنَجِّيكُم مِّن ظُلُمَٰتِ ٱلۡبَرِّ وَٱلۡبَحۡرِ تَدۡعُونَهُۥ تَضَرُّعٗا وَخُفۡيَةٗ لَّئِنۡ أَنجَىٰنَا مِنۡ هَٰذِهِۦ لَنَكُونَنَّ مِنَ ٱلشَّٰكِرِينَ
De ki: "Kara ve denizin karanlıklarından (sıkıntılarından) sizi kim kurtarır? Bundan bizi kurtarırsan şükredenlerden olacağız diye O'na gizli ve açık yalvararak dua edersiniz.
عربی تفاسیر:
قُلِ ٱللَّهُ يُنَجِّيكُم مِّنۡهَا وَمِن كُلِّ كَرۡبٖ ثُمَّ أَنتُمۡ تُشۡرِكُونَ
De ki: Sizi ondan ve bütün sıkıntılardan kurtaracak olan Allah’tır. Böyle olduğu halde siz yine de şirk koşuyorsunuz.
عربی تفاسیر:
قُلۡ هُوَ ٱلۡقَادِرُ عَلَىٰٓ أَن يَبۡعَثَ عَلَيۡكُمۡ عَذَابٗا مِّن فَوۡقِكُمۡ أَوۡ مِن تَحۡتِ أَرۡجُلِكُمۡ أَوۡ يَلۡبِسَكُمۡ شِيَعٗا وَيُذِيقَ بَعۡضَكُم بَأۡسَ بَعۡضٍۗ ٱنظُرۡ كَيۡفَ نُصَرِّفُ ٱلۡأٓيَٰتِ لَعَلَّهُمۡ يَفۡقَهُونَ
De ki: Üzerinizden veya ayaklarınızın altından bir azap göndermeye ya da sizi gruplara ayırarak kiminizin şiddetini kiminize (savaş ve fitne ile) tattırmaya kadîr olan O’dur. Bak, (ibret alıp) anlasınlar diye ayetlerimizi nasıl açıklıyoruz!
عربی تفاسیر:
وَكَذَّبَ بِهِۦ قَوۡمُكَ وَهُوَ ٱلۡحَقُّۚ قُل لَّسۡتُ عَلَيۡكُم بِوَكِيلٖ
Senin kavmin (Kur'an'ı) hak olmasına rağmen, yalanladı. “Ben, sizin üzerinize vekil değilim” de!
عربی تفاسیر:
لِّكُلِّ نَبَإٖ مُّسۡتَقَرّٞۚ وَسَوۡفَ تَعۡلَمُونَ
Her haberin gerçekleşeceği bir an vardır. İlerde anlayacaksınız.
عربی تفاسیر:
وَإِذَا رَأَيۡتَ ٱلَّذِينَ يَخُوضُونَ فِيٓ ءَايَٰتِنَا فَأَعۡرِضۡ عَنۡهُمۡ حَتَّىٰ يَخُوضُواْ فِي حَدِيثٍ غَيۡرِهِۦۚ وَإِمَّا يُنسِيَنَّكَ ٱلشَّيۡطَٰنُ فَلَا تَقۡعُدۡ بَعۡدَ ٱلذِّكۡرَىٰ مَعَ ٱلۡقَوۡمِ ٱلظَّٰلِمِينَ
Ayetlerimiz hakkında ileri geri konuşanları gördüğün zaman Kur’an’dan başka bir söze dalana kadar onlardan yüz çevir. Eğer şeytan bunu sana unutturursa, hatırladıktan sonra, artık zalim toplulukla beraber oturma.
عربی تفاسیر:
وَمَا عَلَى ٱلَّذِينَ يَتَّقُونَ مِنۡ حِسَابِهِم مِّن شَيۡءٖ وَلَٰكِن ذِكۡرَىٰ لَعَلَّهُمۡ يَتَّقُونَ
Allah’tan sakınıp, takvalı olanlara, zalimlerin hesabından hiçbir sorumluluk yoktur. Fakat, zalimlere Allah’tan sakınıp, takvalı olmaları için bir öğüt verme vardır.
عربی تفاسیر:
وَذَرِ ٱلَّذِينَ ٱتَّخَذُواْ دِينَهُمۡ لَعِبٗا وَلَهۡوٗا وَغَرَّتۡهُمُ ٱلۡحَيَوٰةُ ٱلدُّنۡيَاۚ وَذَكِّرۡ بِهِۦٓ أَن تُبۡسَلَ نَفۡسُۢ بِمَا كَسَبَتۡ لَيۡسَ لَهَا مِن دُونِ ٱللَّهِ وَلِيّٞ وَلَا شَفِيعٞ وَإِن تَعۡدِلۡ كُلَّ عَدۡلٖ لَّا يُؤۡخَذۡ مِنۡهَآۗ أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ أُبۡسِلُواْ بِمَا كَسَبُواْۖ لَهُمۡ شَرَابٞ مِّنۡ حَمِيمٖ وَعَذَابٌ أَلِيمُۢ بِمَا كَانُواْ يَكۡفُرُونَ
Dinlerini oyun ve eğlence edinen ve dünya hayatının aldattığı kimseleri terk et; sen Kur’an ile kişinin kendi kazancı yüzünden, Allah’tan başka bir dost ve şefaatçinin bulunmadığı ahirette azaba düşmemesi için öğüt ver. Zira o kişi, bütün varlığını fidye olarak verse bile, kendisinden alınıp kabul edilmez. İşte bunlar, kendi kazandıkları yüzünden azaba girmiş kimselerdir. Kâfir olmaları dolayısıyla onlar için kaynar bir içecek ve acı bir azap vardır.
عربی تفاسیر:
قُلۡ أَنَدۡعُواْ مِن دُونِ ٱللَّهِ مَا لَا يَنفَعُنَا وَلَا يَضُرُّنَا وَنُرَدُّ عَلَىٰٓ أَعۡقَابِنَا بَعۡدَ إِذۡ هَدَىٰنَا ٱللَّهُ كَٱلَّذِي ٱسۡتَهۡوَتۡهُ ٱلشَّيَٰطِينُ فِي ٱلۡأَرۡضِ حَيۡرَانَ لَهُۥٓ أَصۡحَٰبٞ يَدۡعُونَهُۥٓ إِلَى ٱلۡهُدَى ٱئۡتِنَاۗ قُلۡ إِنَّ هُدَى ٱللَّهِ هُوَ ٱلۡهُدَىٰۖ وَأُمِرۡنَا لِنُسۡلِمَ لِرَبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ
De ki: Allah, bize (İslam) ile hidayet verdikten sonra, şeytanların yeryüzünde saptırdıkları, dostlarının ise “Bize gel” diyerek doğru yola davet ettikleri kimse gibi, topuklarımız üzerinde gerisin geriye dönelim de “Allah'ı bırakıp da, bize ne fayda ne de zarar veren (ilahlara) mı dua edelim?" Yine de ki: Allah’ın hidayeti, işte asıl hidayet odur. Biz, alemlerin Rabbine teslim olmakla emrolunduk.
عربی تفاسیر:
وَأَنۡ أَقِيمُواْ ٱلصَّلَوٰةَ وَٱتَّقُوهُۚ وَهُوَ ٱلَّذِيٓ إِلَيۡهِ تُحۡشَرُونَ
Namaz kılmak ve Allah’tan sakınıp takvalı olmakla emrolunduk. Huzurunda toplanacağınız O’dur.
عربی تفاسیر:
وَهُوَ ٱلَّذِي خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ بِٱلۡحَقِّۖ وَيَوۡمَ يَقُولُ كُن فَيَكُونُۚ قَوۡلُهُ ٱلۡحَقُّۚ وَلَهُ ٱلۡمُلۡكُ يَوۡمَ يُنفَخُ فِي ٱلصُّورِۚ عَٰلِمُ ٱلۡغَيۡبِ وَٱلشَّهَٰدَةِۚ وَهُوَ ٱلۡحَكِيمُ ٱلۡخَبِيرُ
Gökleri ve yeri hak ile yaratan O’dur. “Ol!” dediği gün oluverir. Sözü haktır, sûra üflendiği gün de mülk O’nundur. Gizliyi de görüneni de bilendir. Hüküm ve hikmet sahibidir. her şeyden haberdardır.
عربی تفاسیر:
۞ وَإِذۡ قَالَ إِبۡرَٰهِيمُ لِأَبِيهِ ءَازَرَ أَتَتَّخِذُ أَصۡنَامًا ءَالِهَةً إِنِّيٓ أَرَىٰكَ وَقَوۡمَكَ فِي ضَلَٰلٖ مُّبِينٖ
İbrahim, babası Azer’e şöyle demişti: Putları ilah mı ediniyorsun? Ben, seni ve kavmini apaçık bir sapıklık içinde görüyorum.
عربی تفاسیر:
وَكَذَٰلِكَ نُرِيٓ إِبۡرَٰهِيمَ مَلَكُوتَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ وَلِيَكُونَ مِنَ ٱلۡمُوقِنِينَ
İbrahim’e kesin iman edenlerden olması için, göklerin ve yerin mülkünü göstermiştik.
عربی تفاسیر:
فَلَمَّا جَنَّ عَلَيۡهِ ٱلَّيۡلُ رَءَا كَوۡكَبٗاۖ قَالَ هَٰذَا رَبِّيۖ فَلَمَّآ أَفَلَ قَالَ لَآ أُحِبُّ ٱلۡأٓفِلِينَ
Üzerine gece bastırınca, bir yıldız görmüş ve: Bu, Rabbimdir, demişti. Fakat yıldız batınca: Ben, batanları sevmem, demişti.
عربی تفاسیر:
فَلَمَّا رَءَا ٱلۡقَمَرَ بَازِغٗا قَالَ هَٰذَا رَبِّيۖ فَلَمَّآ أَفَلَ قَالَ لَئِن لَّمۡ يَهۡدِنِي رَبِّي لَأَكُونَنَّ مِنَ ٱلۡقَوۡمِ ٱلضَّآلِّينَ
Ay’ı doğarken görünce: Bu, Rabbim, demişti. Fakat, o da batınca; Rabbim beni doğru yola iletmezse, muhakkak sapıklığa düşmüş kimselerden olacağım, demişti.
عربی تفاسیر:
فَلَمَّا رَءَا ٱلشَّمۡسَ بَازِغَةٗ قَالَ هَٰذَا رَبِّي هَٰذَآ أَكۡبَرُۖ فَلَمَّآ أَفَلَتۡ قَالَ يَٰقَوۡمِ إِنِّي بَرِيٓءٞ مِّمَّا تُشۡرِكُونَ
Sonra güneşi doğarken görünce: Bu, Rabbimdir, bu daha büyük, demiş, o da batınca: "Ey kavmim, ben sizin şirk koştuklarınızdan uzağım" demişti.
عربی تفاسیر:
إِنِّي وَجَّهۡتُ وَجۡهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ حَنِيفٗاۖ وَمَآ أَنَا۠ مِنَ ٱلۡمُشۡرِكِينَ
Ben, hanif olarak, yüzümü, gökleri ve yeri yaratan Allah’a yönelttim. Ben, asla müşriklerden değilim, demişti.
عربی تفاسیر:
وَحَآجَّهُۥ قَوۡمُهُۥۚ قَالَ أَتُحَٰٓجُّوٓنِّي فِي ٱللَّهِ وَقَدۡ هَدَىٰنِۚ وَلَآ أَخَافُ مَا تُشۡرِكُونَ بِهِۦٓ إِلَّآ أَن يَشَآءَ رَبِّي شَيۡـٔٗاۚ وَسِعَ رَبِّي كُلَّ شَيۡءٍ عِلۡمًاۚ أَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ
Kavmi O’na karşı deliller getirmeye kalkışmıştı, O da demişti ki: Allah bana hidayet verdiği halde, O’nun hakkında benimle tartışıyor musunuz? Rabbimin dilediği dışında sizin ortak koştuklarınızdan asla korkmam. Rabbimin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Hala düşünmüyor musunuz?
عربی تفاسیر:
وَكَيۡفَ أَخَافُ مَآ أَشۡرَكۡتُمۡ وَلَا تَخَافُونَ أَنَّكُمۡ أَشۡرَكۡتُم بِٱللَّهِ مَا لَمۡ يُنَزِّلۡ بِهِۦ عَلَيۡكُمۡ سُلۡطَٰنٗاۚ فَأَيُّ ٱلۡفَرِيقَيۡنِ أَحَقُّ بِٱلۡأَمۡنِۖ إِن كُنتُمۡ تَعۡلَمُونَ
Hem siz, Allah’ın hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O’na şirk koşmaktan korkmazken, ben sizin ortak koştuğunuz şeylerden nasıl korkarım? Öyle ise iki taraftan hangisi güvende olmaya daha lâyıktır? Eğer biliyorsanız (haydi söyleyin!)
عربی تفاسیر:
ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَلَمۡ يَلۡبِسُوٓاْ إِيمَٰنَهُم بِظُلۡمٍ أُوْلَٰٓئِكَ لَهُمُ ٱلۡأَمۡنُ وَهُم مُّهۡتَدُونَ
İman edenler ve imanlarına zulüm karıştırmayanlar, işte emniyet onlar içindir, hidayette olanlar da onlardır.
عربی تفاسیر:
وَتِلۡكَ حُجَّتُنَآ ءَاتَيۡنَٰهَآ إِبۡرَٰهِيمَ عَلَىٰ قَوۡمِهِۦۚ نَرۡفَعُ دَرَجَٰتٖ مَّن نَّشَآءُۗ إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَلِيمٞ
Bu, kavmine karşı İbrahim’e verdiğimiz delilimizdir. Biz dilediğimiz kimselerin derecelerini yükseltiriz. O, Hakim ve her şeyi bilendir.
عربی تفاسیر:
وَوَهَبۡنَا لَهُۥٓ إِسۡحَٰقَ وَيَعۡقُوبَۚ كُلًّا هَدَيۡنَاۚ وَنُوحًا هَدَيۡنَا مِن قَبۡلُۖ وَمِن ذُرِّيَّتِهِۦ دَاوُۥدَ وَسُلَيۡمَٰنَ وَأَيُّوبَ وَيُوسُفَ وَمُوسَىٰ وَهَٰرُونَۚ وَكَذَٰلِكَ نَجۡزِي ٱلۡمُحۡسِنِينَ
İbrahim’e, İshak ve Yakub’u bağışladık, her birini de hidayete erdirdik. Daha önce Nuh’u hidayete erdirmiştik. O’nun soyundan Davud, Süleyman, Eyyüb, Yusuf, Musa ve Harun’u da hidayete erdirmiştik. İşte iyileri biz böyle mükâfatlandırırız.
عربی تفاسیر:
وَزَكَرِيَّا وَيَحۡيَىٰ وَعِيسَىٰ وَإِلۡيَاسَۖ كُلّٞ مِّنَ ٱلصَّٰلِحِينَ
Zekeriya, Yahya, İsa ve İlyas hepsi de salihlerdendir.
عربی تفاسیر:
وَإِسۡمَٰعِيلَ وَٱلۡيَسَعَ وَيُونُسَ وَلُوطٗاۚ وَكُلّٗا فَضَّلۡنَا عَلَى ٱلۡعَٰلَمِينَ
İsmail, el-Yeseâ, Yunus ve Lut’u hepsini de alemlere üstün kıldık.
عربی تفاسیر:
وَمِنۡ ءَابَآئِهِمۡ وَذُرِّيَّٰتِهِمۡ وَإِخۡوَٰنِهِمۡۖ وَٱجۡتَبَيۡنَٰهُمۡ وَهَدَيۡنَٰهُمۡ إِلَىٰ صِرَٰطٖ مُّسۡتَقِيمٖ
Onların babalarından, zürriyetlerinden ve kardeşlerinden bazı kimseleri seçip dosdoğru yola hidayet ettik.
عربی تفاسیر:
ذَٰلِكَ هُدَى ٱللَّهِ يَهۡدِي بِهِۦ مَن يَشَآءُ مِنۡ عِبَادِهِۦۚ وَلَوۡ أَشۡرَكُواْ لَحَبِطَ عَنۡهُم مَّا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
İşte bu, Allah’ın hidayetidir. Kullarından dilediğine bununla hidayet eder. Eğer onlar Allah’a şirk koşsalardı, yapmış oldukları ameller boşa giderdi.
عربی تفاسیر:
أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ ءَاتَيۡنَٰهُمُ ٱلۡكِتَٰبَ وَٱلۡحُكۡمَ وَٱلنُّبُوَّةَۚ فَإِن يَكۡفُرۡ بِهَا هَٰٓؤُلَآءِ فَقَدۡ وَكَّلۡنَا بِهَا قَوۡمٗا لَّيۡسُواْ بِهَا بِكَٰفِرِينَ
İşte onlar, kendilerine kitap, hikmet ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Eğer (kâfirler) bunlara küfrederse, şüphesiz, onların yerlerine bunlara küfretmeyecek bir kavmi (Muhacir ve Ensar'ı), vekil kılarız.
عربی تفاسیر:
أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ هَدَى ٱللَّهُۖ فَبِهُدَىٰهُمُ ٱقۡتَدِهۡۗ قُل لَّآ أَسۡـَٔلُكُمۡ عَلَيۡهِ أَجۡرًاۖ إِنۡ هُوَ إِلَّا ذِكۡرَىٰ لِلۡعَٰلَمِينَ
Onlar, Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir. Sen onların yoluna tabi ol ve “Ben, sizden bir ücret istemiyorum” de. “Bu sadece, alemlere bir uyarı/öğüttür."
عربی تفاسیر:
وَمَا قَدَرُواْ ٱللَّهَ حَقَّ قَدۡرِهِۦٓ إِذۡ قَالُواْ مَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ عَلَىٰ بَشَرٖ مِّن شَيۡءٖۗ قُلۡ مَنۡ أَنزَلَ ٱلۡكِتَٰبَ ٱلَّذِي جَآءَ بِهِۦ مُوسَىٰ نُورٗا وَهُدٗى لِّلنَّاسِۖ تَجۡعَلُونَهُۥ قَرَاطِيسَ تُبۡدُونَهَا وَتُخۡفُونَ كَثِيرٗاۖ وَعُلِّمۡتُم مَّا لَمۡ تَعۡلَمُوٓاْ أَنتُمۡ وَلَآ ءَابَآؤُكُمۡۖ قُلِ ٱللَّهُۖ ثُمَّ ذَرۡهُمۡ فِي خَوۡضِهِمۡ يَلۡعَبُونَ
Allah’ın bir kimseye, hiçbir şey indirmediğini söyleyerek, Allah’ı hakkıyla takdir edemediler. De ki: Öyleyse Musa’nın insanlar için aydınlatıcı ve yol gösterici olarak getirdiği, o kitabı kim indirdi? Siz onu parça parça kâğıtlara (yazıyor) bir kısmını açıklıyor, çoğunu da gizliyorsunuz. Sizin de atalarınızın da bilemediği şeyler (Kur'an'la) size öğretilmiştir. “Allah” (indirdi) de, sonra onları içine daldıkları batıl şeylerde oynamaya bırak.
عربی تفاسیر:
وَهَٰذَا كِتَٰبٌ أَنزَلۡنَٰهُ مُبَارَكٞ مُّصَدِّقُ ٱلَّذِي بَيۡنَ يَدَيۡهِ وَلِتُنذِرَ أُمَّ ٱلۡقُرَىٰ وَمَنۡ حَوۡلَهَاۚ وَٱلَّذِينَ يُؤۡمِنُونَ بِٱلۡأٓخِرَةِ يُؤۡمِنُونَ بِهِۦۖ وَهُمۡ عَلَىٰ صَلَاتِهِمۡ يُحَافِظُونَ
Bu, Mekke ve etrafındakileri uyarman için, kendinden önceki kitapları doğrulayan bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Ahirete iman edenler, buna iman ederler ve onlar namazlarına hakkıyla riayet ederler.
عربی تفاسیر:
وَمَنۡ أَظۡلَمُ مِمَّنِ ٱفۡتَرَىٰ عَلَى ٱللَّهِ كَذِبًا أَوۡ قَالَ أُوحِيَ إِلَيَّ وَلَمۡ يُوحَ إِلَيۡهِ شَيۡءٞ وَمَن قَالَ سَأُنزِلُ مِثۡلَ مَآ أَنزَلَ ٱللَّهُۗ وَلَوۡ تَرَىٰٓ إِذِ ٱلظَّٰلِمُونَ فِي غَمَرَٰتِ ٱلۡمَوۡتِ وَٱلۡمَلَٰٓئِكَةُ بَاسِطُوٓاْ أَيۡدِيهِمۡ أَخۡرِجُوٓاْ أَنفُسَكُمُۖ ٱلۡيَوۡمَ تُجۡزَوۡنَ عَذَابَ ٱلۡهُونِ بِمَا كُنتُمۡ تَقُولُونَ عَلَى ٱللَّهِ غَيۡرَ ٱلۡحَقِّ وَكُنتُمۡ عَنۡ ءَايَٰتِهِۦ تَسۡتَكۡبِرُونَ
Allah’a karşı yalan uydurandan yahut kendisine hiçbir şey vahyolunmadığı halde bana da vahyolundu diyenden ve Allah’ın indirdiği gibi ben de indireceğim diyenden daha zalim kim olabilir? O zalimler, ölüm anında can çekişiyorken, melekler ellerini uzatmış: Canınızı verin. Bugün, Allah’a karşı hak olmayanı söylemenizden ve O’nun ayetlerine büyüklük taslamanızdan ötürü, küçük düşürücü azap ile cezalandırılacaksınız.
عربی تفاسیر:
وَلَقَدۡ جِئۡتُمُونَا فُرَٰدَىٰ كَمَا خَلَقۡنَٰكُمۡ أَوَّلَ مَرَّةٖ وَتَرَكۡتُم مَّا خَوَّلۡنَٰكُمۡ وَرَآءَ ظُهُورِكُمۡۖ وَمَا نَرَىٰ مَعَكُمۡ شُفَعَآءَكُمُ ٱلَّذِينَ زَعَمۡتُمۡ أَنَّهُمۡ فِيكُمۡ شُرَكَٰٓؤُاْۚ لَقَد تَّقَطَّعَ بَيۡنَكُمۡ وَضَلَّ عَنكُم مَّا كُنتُمۡ تَزۡعُمُونَ
Sizi ilk defa yarattığımız gibi, bize tek başınıza geldiniz. Size bağışlandıklarımızı arkanızda bıraktınız. Allah'ın (ibadet hususunda) ortakları olduğunu ileri sürdüğünüz o şefaatçilerinizi beraberinizde göremiyoruz. Şüphesiz, aranızdaki bağlar kopmuş, (Allah'a ibadet hususunda ortak olduklarını) iddia ettikleriniz sizden ayrılıp gitmişlerdir.
عربی تفاسیر:
۞ إِنَّ ٱللَّهَ فَالِقُ ٱلۡحَبِّ وَٱلنَّوَىٰۖ يُخۡرِجُ ٱلۡحَيَّ مِنَ ٱلۡمَيِّتِ وَمُخۡرِجُ ٱلۡمَيِّتِ مِنَ ٱلۡحَيِّۚ ذَٰلِكُمُ ٱللَّهُۖ فَأَنَّىٰ تُؤۡفَكُونَ
Taneyi ve çekirdeği yarıp filizlendiren, ölüden diriyi çıkaran diriden de ölüyü çıkaran Allah’tır. İşte Allah budur! O halde (haktan) nasıl dönersiniz?
عربی تفاسیر:
فَالِقُ ٱلۡإِصۡبَاحِ وَجَعَلَ ٱلَّيۡلَ سَكَنٗا وَٱلشَّمۡسَ وَٱلۡقَمَرَ حُسۡبَانٗاۚ ذَٰلِكَ تَقۡدِيرُ ٱلۡعَزِيزِ ٱلۡعَلِيمِ
Sabahı (karanlığı yarıp) ortaya koyanı, geceyi sükûnet kılan, güneşi ve ayı da hesap/vakit ölçüsü yapan O’dur.
عربی تفاسیر:
وَهُوَ ٱلَّذِي جَعَلَ لَكُمُ ٱلنُّجُومَ لِتَهۡتَدُواْ بِهَا فِي ظُلُمَٰتِ ٱلۡبَرِّ وَٱلۡبَحۡرِۗ قَدۡ فَصَّلۡنَا ٱلۡأٓيَٰتِ لِقَوۡمٖ يَعۡلَمُونَ
Bu, Aziz ve Alim olanın takdiridir. Karaların ve denizlerin karanlıklarında kendileriyle yolunuzu bulasınız diye yıldızları sizin için yaratan O’dur. Ayetleri bilen bir toplum için genişçe açıklamışızdır.
عربی تفاسیر:
وَهُوَ ٱلَّذِيٓ أَنشَأَكُم مِّن نَّفۡسٖ وَٰحِدَةٖ فَمُسۡتَقَرّٞ وَمُسۡتَوۡدَعٞۗ قَدۡ فَصَّلۡنَا ٱلۡأٓيَٰتِ لِقَوۡمٖ يَفۡقَهُونَ
Sizi tek bir nefisten ortaya çıkaran O’dur. Sizin bir karar kılma yeriniz (ana rahmi), bir de emanet bırakılma yeriniz (babaların sulbü) var. Anlayan bir toplum için âyetleri ayrıntılı olarak açıklamışızdır.
عربی تفاسیر:
وَهُوَ ٱلَّذِيٓ أَنزَلَ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءٗ فَأَخۡرَجۡنَا بِهِۦ نَبَاتَ كُلِّ شَيۡءٖ فَأَخۡرَجۡنَا مِنۡهُ خَضِرٗا نُّخۡرِجُ مِنۡهُ حَبّٗا مُّتَرَاكِبٗا وَمِنَ ٱلنَّخۡلِ مِن طَلۡعِهَا قِنۡوَانٞ دَانِيَةٞ وَجَنَّٰتٖ مِّنۡ أَعۡنَابٖ وَٱلزَّيۡتُونَ وَٱلرُّمَّانَ مُشۡتَبِهٗا وَغَيۡرَ مُتَشَٰبِهٍۗ ٱنظُرُوٓاْ إِلَىٰ ثَمَرِهِۦٓ إِذَآ أَثۡمَرَ وَيَنۡعِهِۦٓۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكُمۡ لَأٓيَٰتٖ لِّقَوۡمٖ يُؤۡمِنُونَ
Gökten su indiren de O’dur. O su ile her çeşit bitkiyi bitirdik. O bitkiden bir yeşillik meydana getirdik ki bu yeşillikten üst üste binmiş taneler, hurma tomurcuğundan (koparılması kolay) sarkmış salkımlar, üzüm bağları, (yaprakları) birbirine benzeyen ve (meyveleri) benzemeyen zeytin ve nar çıkarırız. Meyve verdikleri ve bir de olgunlaştıkları zaman meyvesine bir bakın. İşte bütün bunlarda, iman eden bir toplum için ayetler vardır.
عربی تفاسیر:
وَجَعَلُواْ لِلَّهِ شُرَكَآءَ ٱلۡجِنَّ وَخَلَقَهُمۡۖ وَخَرَقُواْ لَهُۥ بَنِينَ وَبَنَٰتِۭ بِغَيۡرِ عِلۡمٖۚ سُبۡحَٰنَهُۥ وَتَعَٰلَىٰ عَمَّا يَصِفُونَ
Allah’ın yarattığı cinleri O’na ortak koştular. Cahilce O’nun için oğullar ve kızlar uydurdular. O, onların vasıflandırdıklarından münezzeh ve çok yücedir.
عربی تفاسیر:
بَدِيعُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۖ أَنَّىٰ يَكُونُ لَهُۥ وَلَدٞ وَلَمۡ تَكُن لَّهُۥ صَٰحِبَةٞۖ وَخَلَقَ كُلَّ شَيۡءٖۖ وَهُوَ بِكُلِّ شَيۡءٍ عَلِيمٞ
Göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır. Nasıl O’nun bir çocuğu olabilir? Onun eşi yoktur/hiç olmadı. Her şeyi O yaratmıştır ve O her şeyi bilendir.
عربی تفاسیر:
ذَٰلِكُمُ ٱللَّهُ رَبُّكُمۡۖ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَۖ خَٰلِقُ كُلِّ شَيۡءٖ فَٱعۡبُدُوهُۚ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ وَكِيلٞ
İşte bu, Rabbiniz Allah’tır. Ondan başka (hak) ilah yoktur. Her şeyin yaratıcısıdır. O’na ibadet edin. O, her şey üzerinde vekildir.
عربی تفاسیر:
لَّا تُدۡرِكُهُ ٱلۡأَبۡصَٰرُ وَهُوَ يُدۡرِكُ ٱلۡأَبۡصَٰرَۖ وَهُوَ ٱللَّطِيفُ ٱلۡخَبِيرُ
Gözler O’nu idrak edemez. O, gözleri idrak eder. O, lutfedendir, her şeyden haberdar olandır.
عربی تفاسیر:
قَدۡ جَآءَكُم بَصَآئِرُ مِن رَّبِّكُمۡۖ فَمَنۡ أَبۡصَرَ فَلِنَفۡسِهِۦۖ وَمَنۡ عَمِيَ فَعَلَيۡهَاۚ وَمَآ أَنَا۠ عَلَيۡكُم بِحَفِيظٖ
Size Rabbinizden apaçık deliller gelmiştir. Kim bunları görürse kendisi içindir. Kim de körlük ederse aleyhinedir. Yoksa ben, sizin üzerinizde bir gözetici değilim.
عربی تفاسیر:
وَكَذَٰلِكَ نُصَرِّفُ ٱلۡأٓيَٰتِ وَلِيَقُولُواْ دَرَسۡتَ وَلِنُبَيِّنَهُۥ لِقَوۡمٖ يَعۡلَمُونَ
Biz ayetleri türlü türlü olarak beyan ederiz. Tâ ki onlar, sen (Ehli Kitaptan) öğrendin derler. Biz, (hak ve batılı) bilen kimselere ayetleri böylece açıklamaktayız.
عربی تفاسیر:
ٱتَّبِعۡ مَآ أُوحِيَ إِلَيۡكَ مِن رَّبِّكَۖ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَۖ وَأَعۡرِضۡ عَنِ ٱلۡمُشۡرِكِينَ
Rabbinden sana vahyedilene uy. O’ndan başka (hak) ilah yoktur. Müşriklerden de yüz çevir.
عربی تفاسیر:
وَلَوۡ شَآءَ ٱللَّهُ مَآ أَشۡرَكُواْۗ وَمَا جَعَلۡنَٰكَ عَلَيۡهِمۡ حَفِيظٗاۖ وَمَآ أَنتَ عَلَيۡهِم بِوَكِيلٖ
Eğer Allah, dileseydi onlar şirk koşmazlardı. Seni onlara gözetici kılmadık. Sen onlara vekil de değilsin.
عربی تفاسیر:
وَلَا تَسُبُّواْ ٱلَّذِينَ يَدۡعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ فَيَسُبُّواْ ٱللَّهَ عَدۡوَۢا بِغَيۡرِ عِلۡمٖۗ كَذَٰلِكَ زَيَّنَّا لِكُلِّ أُمَّةٍ عَمَلَهُمۡ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّهِم مَّرۡجِعُهُمۡ فَيُنَبِّئُهُم بِمَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
Müşriklerin, Allah’tan başka dua ettiklerine sövmeyin ki, onlar da taşkınlık ederek cahilce Allah’a sövmesinler. Her toplumun yaptığını böyle süslemişizdir. Sonra Rab’lerine döndürülürler de O, kendilerine (dünyada) ne yaptıklarını haber verir.
عربی تفاسیر:
وَأَقۡسَمُواْ بِٱللَّهِ جَهۡدَ أَيۡمَٰنِهِمۡ لَئِن جَآءَتۡهُمۡ ءَايَةٞ لَّيُؤۡمِنُنَّ بِهَاۚ قُلۡ إِنَّمَا ٱلۡأٓيَٰتُ عِندَ ٱللَّهِۖ وَمَا يُشۡعِرُكُمۡ أَنَّهَآ إِذَا جَآءَتۡ لَا يُؤۡمِنُونَ
(Müşrikler), kendilerine bir mucize gelirse, ona mutlaka iman edeceklerine dair bütün güçleriyle Allah’ın adına yemin etmişlerdi. De ki: Mucizeler ancak Allah’ın katındandır. Mucize geldiği zaman da onların inanmayacağını bilmez misiniz?
عربی تفاسیر:
وَنُقَلِّبُ أَفۡـِٔدَتَهُمۡ وَأَبۡصَٰرَهُمۡ كَمَا لَمۡ يُؤۡمِنُواْ بِهِۦٓ أَوَّلَ مَرَّةٖ وَنَذَرُهُمۡ فِي طُغۡيَٰنِهِمۡ يَعۡمَهُونَ
Onların kalplerini ve gözlerini tersine çeviririz de, ilk defa inanmadıkları gibi yine inanmazlar. Biz de onları azgınlıkları içinde bocalar bir halde bırakırız.
عربی تفاسیر:
۞ وَلَوۡ أَنَّنَا نَزَّلۡنَآ إِلَيۡهِمُ ٱلۡمَلَٰٓئِكَةَ وَكَلَّمَهُمُ ٱلۡمَوۡتَىٰ وَحَشَرۡنَا عَلَيۡهِمۡ كُلَّ شَيۡءٖ قُبُلٗا مَّا كَانُواْ لِيُؤۡمِنُوٓاْ إِلَّآ أَن يَشَآءَ ٱللَّهُ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَهُمۡ يَجۡهَلُونَ
Biz, onlara melekleri de indirsek, ölüler onlarla konuşsa ve her şeyi karşılarına toplasaydık, Allah dilemedikçe yine iman etmezlerdi. Fakat, onların çoğu cahillik ederler.
عربی تفاسیر:
وَكَذَٰلِكَ جَعَلۡنَا لِكُلِّ نَبِيٍّ عَدُوّٗا شَيَٰطِينَ ٱلۡإِنسِ وَٱلۡجِنِّ يُوحِي بَعۡضُهُمۡ إِلَىٰ بَعۡضٖ زُخۡرُفَ ٱلۡقَوۡلِ غُرُورٗاۚ وَلَوۡ شَآءَ رَبُّكَ مَا فَعَلُوهُۖ فَذَرۡهُمۡ وَمَا يَفۡتَرُونَ
Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık. Birbirlerini aldatmak için yaldızlı sözler telkin ederler. Rabbin dileseydi bunu yapamazlardı. Öyleyse onları uydurdukları şeylerle baş başa bırak.
عربی تفاسیر:
وَلِتَصۡغَىٰٓ إِلَيۡهِ أَفۡـِٔدَةُ ٱلَّذِينَ لَا يُؤۡمِنُونَ بِٱلۡأٓخِرَةِ وَلِيَرۡضَوۡهُ وَلِيَقۡتَرِفُواْ مَا هُم مُّقۡتَرِفُونَ
Ahirete inanmayanların kalpleri o sözlere yönelsin, ondan hoşlansınlar ve işledikleri günahları işlemeye devam etsinler.
عربی تفاسیر:
أَفَغَيۡرَ ٱللَّهِ أَبۡتَغِي حَكَمٗا وَهُوَ ٱلَّذِيٓ أَنزَلَ إِلَيۡكُمُ ٱلۡكِتَٰبَ مُفَصَّلٗاۚ وَٱلَّذِينَ ءَاتَيۡنَٰهُمُ ٱلۡكِتَٰبَ يَعۡلَمُونَ أَنَّهُۥ مُنَزَّلٞ مِّن رَّبِّكَ بِٱلۡحَقِّۖ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ ٱلۡمُمۡتَرِينَ
O, size kitabı ayrıntılı olarak indirmişken Allah’tan başka bir hakem mi isteyeyim? Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler, onun Rabbin tarafından hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. Sakın şüphe edenlerden olma!
عربی تفاسیر:
وَتَمَّتۡ كَلِمَتُ رَبِّكَ صِدۡقٗا وَعَدۡلٗاۚ لَّا مُبَدِّلَ لِكَلِمَٰتِهِۦۚ وَهُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلۡعَلِيمُ
Rabbinin sözü, (haber verdiklerinde) doğruluk ve (hükümlerinde) adalet bakımından tamdır. O’nun sözlerini değiştirebilecek hiçbir şey yoktur. O, her şeyi işitendir, her şeyi en iyi bilendir.
عربی تفاسیر:
وَإِن تُطِعۡ أَكۡثَرَ مَن فِي ٱلۡأَرۡضِ يُضِلُّوكَ عَن سَبِيلِ ٱللَّهِۚ إِن يَتَّبِعُونَ إِلَّا ٱلظَّنَّ وَإِنۡ هُمۡ إِلَّا يَخۡرُصُونَ
Eğer yeryüzündeki insanların çoğuna uyarsan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye uymazlar ve onlar sadece yalan uydururlar.
عربی تفاسیر:
إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعۡلَمُ مَن يَضِلُّ عَن سَبِيلِهِۦۖ وَهُوَ أَعۡلَمُ بِٱلۡمُهۡتَدِينَ
Rabbin, kendi yolundan sapanları en iyi bilendir. Hidayette olanları da en iyi O bilir.
عربی تفاسیر:
فَكُلُواْ مِمَّا ذُكِرَ ٱسۡمُ ٱللَّهِ عَلَيۡهِ إِن كُنتُم بِـَٔايَٰتِهِۦ مُؤۡمِنِينَ
Eğer O’nun ayetlerine iman edenlerden iseniz, üzerine Allah’ın ismi anılarak (kesilmiş) olanlardan yiyin.
عربی تفاسیر:
وَمَا لَكُمۡ أَلَّا تَأۡكُلُواْ مِمَّا ذُكِرَ ٱسۡمُ ٱللَّهِ عَلَيۡهِ وَقَدۡ فَصَّلَ لَكُم مَّا حَرَّمَ عَلَيۡكُمۡ إِلَّا مَا ٱضۡطُرِرۡتُمۡ إِلَيۡهِۗ وَإِنَّ كَثِيرٗا لَّيُضِلُّونَ بِأَهۡوَآئِهِم بِغَيۡرِ عِلۡمٍۚ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعۡلَمُ بِٱلۡمُعۡتَدِينَ
Size ne oluyor ki, Allah size zorda kalmanızın dışında, haram olanları genişçe açıklamışken ismi anılarak (kesilmiş) olanlardan yemiyorsunuz? Doğrusu bir çokları, heva ve heveslerine uyarak, bilmeden sapıtıyorlar. Şüphesiz Rabbin, ölçüyü aşanları en iyi bilendir.
عربی تفاسیر:
وَذَرُواْ ظَٰهِرَ ٱلۡإِثۡمِ وَبَاطِنَهُۥٓۚ إِنَّ ٱلَّذِينَ يَكۡسِبُونَ ٱلۡإِثۡمَ سَيُجۡزَوۡنَ بِمَا كَانُواْ يَقۡتَرِفُونَ
Günahın açığını da gizlisini de bırakın. Günah işleyenler, yaptıklarının cezasını mutlaka görecektir.
عربی تفاسیر:
وَلَا تَأۡكُلُواْ مِمَّا لَمۡ يُذۡكَرِ ٱسۡمُ ٱللَّهِ عَلَيۡهِ وَإِنَّهُۥ لَفِسۡقٞۗ وَإِنَّ ٱلشَّيَٰطِينَ لَيُوحُونَ إِلَىٰٓ أَوۡلِيَآئِهِمۡ لِيُجَٰدِلُوكُمۡۖ وَإِنۡ أَطَعۡتُمُوهُمۡ إِنَّكُمۡ لَمُشۡرِكُونَ
Üzerine Allah’ın ismi anılmayarak kesilenleri yemeyin. Bu, fasıklıktır. Şeytanlar, dostlarına sizinle mücadele etmeleri için fısıldarlar. Eğer (Allah'ın adı anılmadan kesilen hayvanın yenmesinin helal kılınması hususunda) onlara uyarsanız, siz de müşriklerden olursunuz.
عربی تفاسیر:
أَوَمَن كَانَ مَيۡتٗا فَأَحۡيَيۡنَٰهُ وَجَعَلۡنَا لَهُۥ نُورٗا يَمۡشِي بِهِۦ فِي ٱلنَّاسِ كَمَن مَّثَلُهُۥ فِي ٱلظُّلُمَٰتِ لَيۡسَ بِخَارِجٖ مِّنۡهَاۚ كَذَٰلِكَ زُيِّنَ لِلۡكَٰفِرِينَ مَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
Ölü iken dirilttiğimiz, kendisine insanlar arasında, yürüyeceği bir ışık verdiğimiz kimsenin durumu, hiç içinden çıkamayacağı karanlıklardaki kimse gibi midir? Şu kadar var ki kâfirlere yaptıkları işler güzel görünüyor.
عربی تفاسیر:
وَكَذَٰلِكَ جَعَلۡنَا فِي كُلِّ قَرۡيَةٍ أَكَٰبِرَ مُجۡرِمِيهَا لِيَمۡكُرُواْ فِيهَاۖ وَمَا يَمۡكُرُونَ إِلَّا بِأَنفُسِهِمۡ وَمَا يَشۡعُرُونَ
İşte böyle, her memlekette günahkârları oranın ileri gelenleri kıldık ki, oralarda tuzaklar kursunlar. Oysa yalnız kendilerine tuzak kurarlar da farkında olmazlar.
عربی تفاسیر:
وَإِذَا جَآءَتۡهُمۡ ءَايَةٞ قَالُواْ لَن نُّؤۡمِنَ حَتَّىٰ نُؤۡتَىٰ مِثۡلَ مَآ أُوتِيَ رُسُلُ ٱللَّهِۘ ٱللَّهُ أَعۡلَمُ حَيۡثُ يَجۡعَلُ رِسَالَتَهُۥۗ سَيُصِيبُ ٱلَّذِينَ أَجۡرَمُواْ صَغَارٌ عِندَ ٱللَّهِ وَعَذَابٞ شَدِيدُۢ بِمَا كَانُواْ يَمۡكُرُونَ
Onlara bir ayet geldiği zaman; Allah’ın rasûllerine verilen, bize de verilmedikçe iman etmeyeceğiz” derler. Allah, kime peygamberlik vereceğini daha iyi bilir. Suç işleyenlere Allah katından bir aşağılanma ve tuzak kurmalarına karşılık şiddetli bir azap erişecektir.
عربی تفاسیر:
فَمَن يُرِدِ ٱللَّهُ أَن يَهۡدِيَهُۥ يَشۡرَحۡ صَدۡرَهُۥ لِلۡإِسۡلَٰمِۖ وَمَن يُرِدۡ أَن يُضِلَّهُۥ يَجۡعَلۡ صَدۡرَهُۥ ضَيِّقًا حَرَجٗا كَأَنَّمَا يَصَّعَّدُ فِي ٱلسَّمَآءِۚ كَذَٰلِكَ يَجۡعَلُ ٱللَّهُ ٱلرِّجۡسَ عَلَى ٱلَّذِينَ لَا يُؤۡمِنُونَ
Allah kimi doğru yola eriştirmek isterse, onun gönlünü İslam’a açar. Kimi de saptırmak isterse, göğe yükseliyormuş gibi, kalbini dar ve sıkıntılı kılar. Allah, iman etmeyenlere, işte böyle pislik/azap verir.
عربی تفاسیر:
وَهَٰذَا صِرَٰطُ رَبِّكَ مُسۡتَقِيمٗاۗ قَدۡ فَصَّلۡنَا ٱلۡأٓيَٰتِ لِقَوۡمٖ يَذَّكَّرُونَ
İşte bu, Rabbinin dosdoğru yoludur. Ayetleri, öğüt alan bir toplum için ayrıntılı olarak açıklamışızdır.
عربی تفاسیر:
۞ لَهُمۡ دَارُ ٱلسَّلَٰمِ عِندَ رَبِّهِمۡۖ وَهُوَ وَلِيُّهُم بِمَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
Onlar için, Rableri katında selamet yurdu/cennet vardır. O, yaptıklarından ötürü onların velisidir.
عربی تفاسیر:
وَيَوۡمَ يَحۡشُرُهُمۡ جَمِيعٗا يَٰمَعۡشَرَ ٱلۡجِنِّ قَدِ ٱسۡتَكۡثَرۡتُم مِّنَ ٱلۡإِنسِۖ وَقَالَ أَوۡلِيَآؤُهُم مِّنَ ٱلۡإِنسِ رَبَّنَا ٱسۡتَمۡتَعَ بَعۡضُنَا بِبَعۡضٖ وَبَلَغۡنَآ أَجَلَنَا ٱلَّذِيٓ أَجَّلۡتَ لَنَاۚ قَالَ ٱلنَّارُ مَثۡوَىٰكُمۡ خَٰلِدِينَ فِيهَآ إِلَّا مَا شَآءَ ٱللَّهُۚ إِنَّ رَبَّكَ حَكِيمٌ عَلِيمٞ
Allah, hepsini toplayacağı gün: Ey cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız, der. Onların dostları olan insanlar ise: Rabbimiz, birbirimizden istifade ettik ve bizim için belirlediğin süremizin sonu ulaştık, derler. "Cehennem, Allah’ın dilemesi (dışındakiler) hariç, sizin ebedi kalacağınız mekanınızdır” der. Şüphesiz Rabbin hikmet sahibidir, her şeyi bilendir.
عربی تفاسیر:
وَكَذَٰلِكَ نُوَلِّي بَعۡضَ ٱلظَّٰلِمِينَ بَعۡضَۢا بِمَا كَانُواْ يَكۡسِبُونَ
İşte böyle, zalimleri işledikleri sebebiyle birbirlerinin dostu yaparız.
عربی تفاسیر:
يَٰمَعۡشَرَ ٱلۡجِنِّ وَٱلۡإِنسِ أَلَمۡ يَأۡتِكُمۡ رُسُلٞ مِّنكُمۡ يَقُصُّونَ عَلَيۡكُمۡ ءَايَٰتِي وَيُنذِرُونَكُمۡ لِقَآءَ يَوۡمِكُمۡ هَٰذَاۚ قَالُواْ شَهِدۡنَا عَلَىٰٓ أَنفُسِنَاۖ وَغَرَّتۡهُمُ ٱلۡحَيَوٰةُ ٱلدُّنۡيَا وَشَهِدُواْ عَلَىٰٓ أَنفُسِهِمۡ أَنَّهُمۡ كَانُواْ كَٰفِرِينَ
Ey cin ve insan topluluğu! İçinizden size ayetlerimi anlatan ve sizi bu gününüze kavuşmakla uyaran rasûller gelmedi mi? Kendi aleyhimizde şahidiz, diyecekler. Dünya hayatı onları aldattı da kâfir olduklarına kendi aleyhlerine şahitlik ettiler.
عربی تفاسیر:
ذَٰلِكَ أَن لَّمۡ يَكُن رَّبُّكَ مُهۡلِكَ ٱلۡقُرَىٰ بِظُلۡمٖ وَأَهۡلُهَا غَٰفِلُونَ
Bu (şekilde rasûllerin gönderilmesi), Rabbinin zulümleri sebebiyle ülkeleri/halkları haberleri yok iken onları helak etmeyeceğinden dolayıdır.
عربی تفاسیر:
وَلِكُلّٖ دَرَجَٰتٞ مِّمَّا عَمِلُواْۚ وَمَا رَبُّكَ بِغَٰفِلٍ عَمَّا يَعۡمَلُونَ
Herkesin derecesi ameline göredir. Rabbin yaptıkları şeylerden gafil değildir.
عربی تفاسیر:
وَرَبُّكَ ٱلۡغَنِيُّ ذُو ٱلرَّحۡمَةِۚ إِن يَشَأۡ يُذۡهِبۡكُمۡ وَيَسۡتَخۡلِفۡ مِنۢ بَعۡدِكُم مَّا يَشَآءُ كَمَآ أَنشَأَكُم مِّن ذُرِّيَّةِ قَوۡمٍ ءَاخَرِينَ
Rabbin mustağnidir, rahmet sahibidir. Dilerse sizi ortadan kaldırır ve sizi başka bir kavmin soyundan getirdiği gibi, sizin yerinize de arkanızdan dilediğini getirir.
عربی تفاسیر:
إِنَّ مَا تُوعَدُونَ لَأٓتٖۖ وَمَآ أَنتُم بِمُعۡجِزِينَ
Size yapılan vaat mutlaka gerçekleşecek ve siz (kaçarak) engelleyemezsiniz.
عربی تفاسیر:
قُلۡ يَٰقَوۡمِ ٱعۡمَلُواْ عَلَىٰ مَكَانَتِكُمۡ إِنِّي عَامِلٞۖ فَسَوۡفَ تَعۡلَمُونَ مَن تَكُونُ لَهُۥ عَٰقِبَةُ ٱلدَّارِۚ إِنَّهُۥ لَا يُفۡلِحُ ٱلظَّٰلِمُونَ
De ki: Ey kavmim! Durumunuz gereği yapabileceğinizi yapın. Ben de (kendime göre) yapacağımı yapacağım. Ahiret yurdundaki güzel sonun kim için olduğunu öğreneceksiniz. Gerçek şu ki: Zalimler kurtuluşa eremez.
عربی تفاسیر:
وَجَعَلُواْ لِلَّهِ مِمَّا ذَرَأَ مِنَ ٱلۡحَرۡثِ وَٱلۡأَنۡعَٰمِ نَصِيبٗا فَقَالُواْ هَٰذَا لِلَّهِ بِزَعۡمِهِمۡ وَهَٰذَا لِشُرَكَآئِنَاۖ فَمَا كَانَ لِشُرَكَآئِهِمۡ فَلَا يَصِلُ إِلَى ٱللَّهِۖ وَمَا كَانَ لِلَّهِ فَهُوَ يَصِلُ إِلَىٰ شُرَكَآئِهِمۡۗ سَآءَ مَا يَحۡكُمُونَ
Allah’ın yarattığı ekin ve hayvandan Allah’a bir hisse ayırıyorlar, kendi zanlarınca bu Allah’ındır, bu da ortak (koştuk)larımızındır, diyorlar. Ortakları için ayrılan Allah'a ulaşmıyor, fakat Allah için ayrılan ortaklarına ulaşıyor! Ne kötü hüküm veriyorlar!
عربی تفاسیر:
وَكَذَٰلِكَ زَيَّنَ لِكَثِيرٖ مِّنَ ٱلۡمُشۡرِكِينَ قَتۡلَ أَوۡلَٰدِهِمۡ شُرَكَآؤُهُمۡ لِيُرۡدُوهُمۡ وَلِيَلۡبِسُواْ عَلَيۡهِمۡ دِينَهُمۡۖ وَلَوۡ شَآءَ ٱللَّهُ مَا فَعَلُوهُۖ فَذَرۡهُمۡ وَمَا يَفۡتَرُونَ
Yine bunun gibi Allah’a şirk koşanların çoğuna, şirk koştukları ortaklar, çocuklarını öldürmelerini güzel gösterdi ki; onları helâke sürüklesinler ve dinlerini karıştırsınlar. Eğer Allah dileseydi bunu yapmazlardı. Öyleyse onları, uydurdukları ile baş başa bırak!
عربی تفاسیر:
وَقَالُواْ هَٰذِهِۦٓ أَنۡعَٰمٞ وَحَرۡثٌ حِجۡرٞ لَّا يَطۡعَمُهَآ إِلَّا مَن نَّشَآءُ بِزَعۡمِهِمۡ وَأَنۡعَٰمٌ حُرِّمَتۡ ظُهُورُهَا وَأَنۡعَٰمٞ لَّا يَذۡكُرُونَ ٱسۡمَ ٱللَّهِ عَلَيۡهَا ٱفۡتِرَآءً عَلَيۡهِۚ سَيَجۡزِيهِم بِمَا كَانُواْ يَفۡتَرُونَ
Zanlarınca: Bu hayvanlar ve ekinler haramdır. Dilediğimizden başkası bunlardan yiyemez; (bunlar ise) sırtlarına yük vurmak haram olan hayvanlardır, derler. Allah’a iftira ederek, hayvanları (keserken) O’nun ismini zikretmezler. Allah, onları uydurdukları şeyler sebebiyle cezalandıracaktır.
عربی تفاسیر:
وَقَالُواْ مَا فِي بُطُونِ هَٰذِهِ ٱلۡأَنۡعَٰمِ خَالِصَةٞ لِّذُكُورِنَا وَمُحَرَّمٌ عَلَىٰٓ أَزۡوَٰجِنَاۖ وَإِن يَكُن مَّيۡتَةٗ فَهُمۡ فِيهِ شُرَكَآءُۚ سَيَجۡزِيهِمۡ وَصۡفَهُمۡۚ إِنَّهُۥ حَكِيمٌ عَلِيمٞ
Bu hayvanların karınlarındakiler sadece erkeklerimiz içindir. Karılarımıza haramdır, ama eğer ölü (doğar) ise hepsi bunu (yemekte) ortaktır, derler. Onlara bu vasıflarının cezasını yakında verecektir. Şüphesiz Rabbin hikmet sahibidir, her şeyi bilendir.
عربی تفاسیر:
قَدۡ خَسِرَ ٱلَّذِينَ قَتَلُوٓاْ أَوۡلَٰدَهُمۡ سَفَهَۢا بِغَيۡرِ عِلۡمٖ وَحَرَّمُواْ مَا رَزَقَهُمُ ٱللَّهُ ٱفۡتِرَآءً عَلَى ٱللَّهِۚ قَدۡ ضَلُّواْ وَمَا كَانُواْ مُهۡتَدِينَ
Akılsızlıkları yüzünden, cahilce çocuklarını öldürenler ve Allah’ın kendilerine verdiği rızkı, Allah’a iftira ederek haram sayanlar, mutlaka hüsrana uğramışlardır. Onlar sapmışlardır, zaten doğru yolda değillerdi.
عربی تفاسیر:
۞ وَهُوَ ٱلَّذِيٓ أَنشَأَ جَنَّٰتٖ مَّعۡرُوشَٰتٖ وَغَيۡرَ مَعۡرُوشَٰتٖ وَٱلنَّخۡلَ وَٱلزَّرۡعَ مُخۡتَلِفًا أُكُلُهُۥ وَٱلزَّيۡتُونَ وَٱلرُّمَّانَ مُتَشَٰبِهٗا وَغَيۡرَ مُتَشَٰبِهٖۚ كُلُواْ مِن ثَمَرِهِۦٓ إِذَآ أَثۡمَرَ وَءَاتُواْ حَقَّهُۥ يَوۡمَ حَصَادِهِۦۖ وَلَا تُسۡرِفُوٓاْۚ إِنَّهُۥ لَا يُحِبُّ ٱلۡمُسۡرِفِينَ
Çardaklı ve çardaksız bahçeleri, (tadı, şekli) çeşitli hurma ve ekinleri, (yaprakları) birbirine benzeyen ve (meyveleri) benzemeyen zeytin ve narı yaratan O’dur. Meyve verdikleri zaman onların meyvelerinden yiyin ve hasat edildiği zaman da hakkını verin. İsraf etmeyin. Çünkü O, müsrifleri sevmez.
عربی تفاسیر:
وَمِنَ ٱلۡأَنۡعَٰمِ حَمُولَةٗ وَفَرۡشٗاۚ كُلُواْ مِمَّا رَزَقَكُمُ ٱللَّهُ وَلَا تَتَّبِعُواْ خُطُوَٰتِ ٱلشَّيۡطَٰنِۚ إِنَّهُۥ لَكُمۡ عَدُوّٞ مُّبِينٞ
Hayvanlardan yük taşıyan ve taşımayanlar vardır. Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden yiyin. Fakat, şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o, sizin apaçık düşmanınızdır.
عربی تفاسیر:
ثَمَٰنِيَةَ أَزۡوَٰجٖۖ مِّنَ ٱلضَّأۡنِ ٱثۡنَيۡنِ وَمِنَ ٱلۡمَعۡزِ ٱثۡنَيۡنِۗ قُلۡ ءَآلذَّكَرَيۡنِ حَرَّمَ أَمِ ٱلۡأُنثَيَيۡنِ أَمَّا ٱشۡتَمَلَتۡ عَلَيۡهِ أَرۡحَامُ ٱلۡأُنثَيَيۡنِۖ نَبِّـُٔونِي بِعِلۡمٍ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ
Sekiz tür: Koyundan iki ve keçiden de iki tane. De ki: (Allah) iki erkeği mi, yoksa iki dişiyi mi; ya da bu iki dişinin rahimlerindekini mi haram kıldı? Doğru iseniz bana ilme dayanarak haber verin.
عربی تفاسیر:
وَمِنَ ٱلۡإِبِلِ ٱثۡنَيۡنِ وَمِنَ ٱلۡبَقَرِ ٱثۡنَيۡنِۗ قُلۡ ءَآلذَّكَرَيۡنِ حَرَّمَ أَمِ ٱلۡأُنثَيَيۡنِ أَمَّا ٱشۡتَمَلَتۡ عَلَيۡهِ أَرۡحَامُ ٱلۡأُنثَيَيۡنِۖ أَمۡ كُنتُمۡ شُهَدَآءَ إِذۡ وَصَّىٰكُمُ ٱللَّهُ بِهَٰذَاۚ فَمَنۡ أَظۡلَمُ مِمَّنِ ٱفۡتَرَىٰ عَلَى ٱللَّهِ كَذِبٗا لِّيُضِلَّ ٱلنَّاسَ بِغَيۡرِ عِلۡمٍۚ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يَهۡدِي ٱلۡقَوۡمَ ٱلظَّٰلِمِينَ
Deveden iki ve sığırdan da iki tane. De ki: İki erkeği mi, yoksa iki dişiyi mi; ya da bu kişi dişinin rahimlerindekini mi haram kıldı? Yoksa siz, Allah bunları size emrederken şahit mi oldunuz? İlme dayanmadığı halde, sırf insanları saptırmak için Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim kimdir? Allah, zalim toplumu hidayet etmez.
عربی تفاسیر:
قُل لَّآ أَجِدُ فِي مَآ أُوحِيَ إِلَيَّ مُحَرَّمًا عَلَىٰ طَاعِمٖ يَطۡعَمُهُۥٓ إِلَّآ أَن يَكُونَ مَيۡتَةً أَوۡ دَمٗا مَّسۡفُوحًا أَوۡ لَحۡمَ خِنزِيرٖ فَإِنَّهُۥ رِجۡسٌ أَوۡ فِسۡقًا أُهِلَّ لِغَيۡرِ ٱللَّهِ بِهِۦۚ فَمَنِ ٱضۡطُرَّ غَيۡرَ بَاغٖ وَلَا عَادٖ فَإِنَّ رَبَّكَ غَفُورٞ رَّحِيمٞ
De ki: Bana vahyolunanlar içinde, bu (haram dediklerinizin), yemek isteyen kimseye haram kılındığını bulamıyorum. Ancak; ölü, akıtılmış kan, domuz eti ki (bunlar) pistir veya bir fısk olarak Allah'tan başkası adına kesilen hayvan olursa başka. (Bunlar haramdır) Kim zaruret içindeyse, arzulamadan ve zaruret miktarını aşmadan (bunlardan da yiyebilir.) Şüphesiz Rabbin, çokça bağışlayandır, çokça merhamet edendir.
عربی تفاسیر:
وَعَلَى ٱلَّذِينَ هَادُواْ حَرَّمۡنَا كُلَّ ذِي ظُفُرٖۖ وَمِنَ ٱلۡبَقَرِ وَٱلۡغَنَمِ حَرَّمۡنَا عَلَيۡهِمۡ شُحُومَهُمَآ إِلَّا مَا حَمَلَتۡ ظُهُورُهُمَآ أَوِ ٱلۡحَوَايَآ أَوۡ مَا ٱخۡتَلَطَ بِعَظۡمٖۚ ذَٰلِكَ جَزَيۡنَٰهُم بِبَغۡيِهِمۡۖ وَإِنَّا لَصَٰدِقُونَ
Yahudilere bütün tırnaklı hayvanları haram kıldık; sığır ve koyunun iç yağlarını da onlara haram kıldık. Yalnız sırtlarında veya bağırsaklarında bulunan ya da kemiğe karışanlar bundan müstesnadır. Böylece, azgınlıkları sebebiyle onları cezalandırdık. Şüphe yok ki biz elbette sâdıklarız.
عربی تفاسیر:
فَإِن كَذَّبُوكَ فَقُل رَّبُّكُمۡ ذُو رَحۡمَةٖ وَٰسِعَةٖ وَلَا يُرَدُّ بَأۡسُهُۥ عَنِ ٱلۡقَوۡمِ ٱلۡمُجۡرِمِينَ
Seni yalanlarlarsa: "Rabbiniz, geniş rahmet sahibidir; O’nun azabı ise günahkâr toplumdan geri çevrilemez" de!
عربی تفاسیر:
سَيَقُولُ ٱلَّذِينَ أَشۡرَكُواْ لَوۡ شَآءَ ٱللَّهُ مَآ أَشۡرَكۡنَا وَلَآ ءَابَآؤُنَا وَلَا حَرَّمۡنَا مِن شَيۡءٖۚ كَذَٰلِكَ كَذَّبَ ٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِهِمۡ حَتَّىٰ ذَاقُواْ بَأۡسَنَاۗ قُلۡ هَلۡ عِندَكُم مِّنۡ عِلۡمٖ فَتُخۡرِجُوهُ لَنَآۖ إِن تَتَّبِعُونَ إِلَّا ٱلظَّنَّ وَإِنۡ أَنتُمۡ إِلَّا تَخۡرُصُونَ
Müşrikler: "Allah dileseydi babalarımız ve biz şirk koşmaz ve hiçbir şeyi de haram kılmazdık" diyecekler. Onlardan öncekiler de, bizim acı azabımızı tadana kadar yalanlamışlardı. De ki: Bize çıkarabileceğiniz bir deliliniz var mı? Siz, sadece zanna uyuyorsunuz ve sadece uyduruyorsunuz.
عربی تفاسیر:
قُلۡ فَلِلَّهِ ٱلۡحُجَّةُ ٱلۡبَٰلِغَةُۖ فَلَوۡ شَآءَ لَهَدَىٰكُمۡ أَجۡمَعِينَ
De ki: Kesin delil Allah’ındır. O, dileseydi hepinize hidayet ederdi.
عربی تفاسیر:
قُلۡ هَلُمَّ شُهَدَآءَكُمُ ٱلَّذِينَ يَشۡهَدُونَ أَنَّ ٱللَّهَ حَرَّمَ هَٰذَاۖ فَإِن شَهِدُواْ فَلَا تَشۡهَدۡ مَعَهُمۡۚ وَلَا تَتَّبِعۡ أَهۡوَآءَ ٱلَّذِينَ كَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِنَا وَٱلَّذِينَ لَا يُؤۡمِنُونَ بِٱلۡأٓخِرَةِ وَهُم بِرَبِّهِمۡ يَعۡدِلُونَ
De ki: Haydi, Allah şunu haram kıldı diye şahitlik edecek şahitlerinizi getirin. Şahitlik ederlerse sakın onlarla şahitlik etme. Ayetlerimizi yalanlayıp, ahirete iman etmeyen ve Rab’lerine başkalarını denk tutanların heveslerine uyma.
عربی تفاسیر:
۞ قُلۡ تَعَالَوۡاْ أَتۡلُ مَا حَرَّمَ رَبُّكُمۡ عَلَيۡكُمۡۖ أَلَّا تُشۡرِكُواْ بِهِۦ شَيۡـٔٗاۖ وَبِٱلۡوَٰلِدَيۡنِ إِحۡسَٰنٗاۖ وَلَا تَقۡتُلُوٓاْ أَوۡلَٰدَكُم مِّنۡ إِمۡلَٰقٖ نَّحۡنُ نَرۡزُقُكُمۡ وَإِيَّاهُمۡۖ وَلَا تَقۡرَبُواْ ٱلۡفَوَٰحِشَ مَا ظَهَرَ مِنۡهَا وَمَا بَطَنَۖ وَلَا تَقۡتُلُواْ ٱلنَّفۡسَ ٱلَّتِي حَرَّمَ ٱللَّهُ إِلَّا بِٱلۡحَقِّۚ ذَٰلِكُمۡ وَصَّىٰكُم بِهِۦ لَعَلَّكُمۡ تَعۡقِلُونَ
De ki: Gelin, Rabbinizin size neyi haram kıldığını okuyayım. O’na hiçbir şeyi şirk koşmayın. Anaya babaya iyilik edin. Yoksulluk yüzünden çocuklarınızı öldürmeyin. Sizin de, onların da rızıklarını veren biziz! Fuhşiyatın/günahların açığına da gizlisine de yaklaşmayın. Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayın. İşte, (Allah) size, akledesiniz diye bunları emrediyor.
عربی تفاسیر:
وَلَا تَقۡرَبُواْ مَالَ ٱلۡيَتِيمِ إِلَّا بِٱلَّتِي هِيَ أَحۡسَنُ حَتَّىٰ يَبۡلُغَ أَشُدَّهُۥۚ وَأَوۡفُواْ ٱلۡكَيۡلَ وَٱلۡمِيزَانَ بِٱلۡقِسۡطِۖ لَا نُكَلِّفُ نَفۡسًا إِلَّا وُسۡعَهَاۖ وَإِذَا قُلۡتُمۡ فَٱعۡدِلُواْ وَلَوۡ كَانَ ذَا قُرۡبَىٰۖ وَبِعَهۡدِ ٱللَّهِ أَوۡفُواْۚ ذَٰلِكُمۡ وَصَّىٰكُم بِهِۦ لَعَلَّكُمۡ تَذَكَّرُونَ
Yetimin malına, ancak rüşt/bulüğ çağına erinceye kadar, en güzel şekliyle yaklaşın. Ölçüyü ve tartıyı doğru yapın. Biz, bir kimseyi ancak gücünün yettiği kadarıyla sorumlu tutarız. Konuştuğunuz zaman akraba bile olsa adaletli olun. Ve Allah’a verdiğiniz sözü yerine getirin! İşte, (Allah) size bunları düşünür, öğüt alırsınız diye emrediyor.
عربی تفاسیر:
وَأَنَّ هَٰذَا صِرَٰطِي مُسۡتَقِيمٗا فَٱتَّبِعُوهُۖ وَلَا تَتَّبِعُواْ ٱلسُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمۡ عَن سَبِيلِهِۦۚ ذَٰلِكُمۡ وَصَّىٰكُم بِهِۦ لَعَلَّكُمۡ تَتَّقُونَ
İşte bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun! (O) yollara uymayın ki, sizi onun yolundan saptırıp, paramparça etmesinler. Sakınıp, takvalı olmanız için işte size bunu emrediyor.
عربی تفاسیر:
ثُمَّ ءَاتَيۡنَا مُوسَى ٱلۡكِتَٰبَ تَمَامًا عَلَى ٱلَّذِيٓ أَحۡسَنَ وَتَفۡصِيلٗا لِّكُلِّ شَيۡءٖ وَهُدٗى وَرَحۡمَةٗ لَّعَلَّهُم بِلِقَآءِ رَبِّهِمۡ يُؤۡمِنُونَ
Yine, Musa’ya da, iyilik yapanlara (nimetleri) tamamlamak, her şeyi ayrı ayrı açıklamak ve bir hidayet, rahmet olmak üzere o kitabı Tevrat’ı verdik ki Rablerine kavuşacaklarına iman etsinler.
عربی تفاسیر:
وَهَٰذَا كِتَٰبٌ أَنزَلۡنَٰهُ مُبَارَكٞ فَٱتَّبِعُوهُ وَٱتَّقُواْ لَعَلَّكُمۡ تُرۡحَمُونَ
Bu (Kur’an) da indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. O’na uyun ve sakınıp, takvalı olun ki merhamet olunasınız.
عربی تفاسیر:
أَن تَقُولُوٓاْ إِنَّمَآ أُنزِلَ ٱلۡكِتَٰبُ عَلَىٰ طَآئِفَتَيۡنِ مِن قَبۡلِنَا وَإِن كُنَّا عَن دِرَاسَتِهِمۡ لَغَٰفِلِينَ
“Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa (Yahudilere ve Hristiyanlara) indirildi. Biz onların okumalarından habersizdik demeyesiniz.
عربی تفاسیر:
أَوۡ تَقُولُواْ لَوۡ أَنَّآ أُنزِلَ عَلَيۡنَا ٱلۡكِتَٰبُ لَكُنَّآ أَهۡدَىٰ مِنۡهُمۡۚ فَقَدۡ جَآءَكُم بَيِّنَةٞ مِّن رَّبِّكُمۡ وَهُدٗى وَرَحۡمَةٞۚ فَمَنۡ أَظۡلَمُ مِمَّن كَذَّبَ بِـَٔايَٰتِ ٱللَّهِ وَصَدَفَ عَنۡهَاۗ سَنَجۡزِي ٱلَّذِينَ يَصۡدِفُونَ عَنۡ ءَايَٰتِنَا سُوٓءَ ٱلۡعَذَابِ بِمَا كَانُواْ يَصۡدِفُونَ
Yahut; "Kitap bize indirilmiş olsaydı, onlardan daha çok doğru yolda olurduk” demeyesiniz. Size Rabbinizden açık bir belge, hidayet ve rahmet gelmiştir. Artık Allah’ın ayetlerini yalanlayanlardan ve onlardan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir? Ayetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirdiklerinden dolayı kötü azapla cezalandıracağız.
عربی تفاسیر:
هَلۡ يَنظُرُونَ إِلَّآ أَن تَأۡتِيَهُمُ ٱلۡمَلَٰٓئِكَةُ أَوۡ يَأۡتِيَ رَبُّكَ أَوۡ يَأۡتِيَ بَعۡضُ ءَايَٰتِ رَبِّكَۗ يَوۡمَ يَأۡتِي بَعۡضُ ءَايَٰتِ رَبِّكَ لَا يَنفَعُ نَفۡسًا إِيمَٰنُهَا لَمۡ تَكُنۡ ءَامَنَتۡ مِن قَبۡلُ أَوۡ كَسَبَتۡ فِيٓ إِيمَٰنِهَا خَيۡرٗاۗ قُلِ ٱنتَظِرُوٓاْ إِنَّا مُنتَظِرُونَ
Onlar, illâ da kendilerine meleklerin gelmesini ya da Rabbinin gelmesini veya Rabbinin bazı (kıyamet) alametlerinin gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin (kıyamet) alametlerinin geldiği gün, daha önceden iman etmemiş ya da imanıyla bir iyilik kazanmamış kimseye imanı fayda sağlamayacaktır. De ki: Bekleyin, biz de bekliyoruz!
عربی تفاسیر:
إِنَّ ٱلَّذِينَ فَرَّقُواْ دِينَهُمۡ وَكَانُواْ شِيَعٗا لَّسۡتَ مِنۡهُمۡ فِي شَيۡءٍۚ إِنَّمَآ أَمۡرُهُمۡ إِلَى ٱللَّهِ ثُمَّ يُنَبِّئُهُم بِمَا كَانُواْ يَفۡعَلُونَ
Dinlerini parça parça edip, gruplara ayrılanlar ile senin bir ilgin yoktur. Onların işi ancak Allah’a kalmıştır. Sonra da onlara ne yaptıklarını bildirecektir.
عربی تفاسیر:
مَن جَآءَ بِٱلۡحَسَنَةِ فَلَهُۥ عَشۡرُ أَمۡثَالِهَاۖ وَمَن جَآءَ بِٱلسَّيِّئَةِ فَلَا يُجۡزَىٰٓ إِلَّا مِثۡلَهَا وَهُمۡ لَا يُظۡلَمُونَ
Kim bir iyilik yaparsa ona on katı verilir; bir kötülük yapan ise, yalnız onun karşılığı ile cezalandırılacak ve onlara haksızlık edilmeyecektir.
عربی تفاسیر:
قُلۡ إِنَّنِي هَدَىٰنِي رَبِّيٓ إِلَىٰ صِرَٰطٖ مُّسۡتَقِيمٖ دِينٗا قِيَمٗا مِّلَّةَ إِبۡرَٰهِيمَ حَنِيفٗاۚ وَمَا كَانَ مِنَ ٱلۡمُشۡرِكِينَ
De ki: Rabbim beni, doğru yola, dosdoğru olan dine, Müşriklerden olmayan İbrahim’in Hanif dinine hidayet etti.
عربی تفاسیر:
قُلۡ إِنَّ صَلَاتِي وَنُسُكِي وَمَحۡيَايَ وَمَمَاتِي لِلَّهِ رَبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ
De ki: Benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah içindir.
عربی تفاسیر:
لَا شَرِيكَ لَهُۥۖ وَبِذَٰلِكَ أُمِرۡتُ وَأَنَا۠ أَوَّلُ ٱلۡمُسۡلِمِينَ
O’nun hiçbir ortağı yoktur. Sadece bununla emrolundum ve ben müslüman olanların ilkiyim.
عربی تفاسیر:
قُلۡ أَغَيۡرَ ٱللَّهِ أَبۡغِي رَبّٗا وَهُوَ رَبُّ كُلِّ شَيۡءٖۚ وَلَا تَكۡسِبُ كُلُّ نَفۡسٍ إِلَّا عَلَيۡهَاۚ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٞ وِزۡرَ أُخۡرَىٰۚ ثُمَّ إِلَىٰ رَبِّكُم مَّرۡجِعُكُمۡ فَيُنَبِّئُكُم بِمَا كُنتُمۡ فِيهِ تَخۡتَلِفُونَ
De ki: O, her şeyin Rabbi iken, ben O’ndan başka bir rab mi arayacağım? Herkesin kazandığı (günah) yalnızca kendisi aleyhinedir. hiçbir günahkâr bir başkasının günahını taşımaz. Sonunda dönüşünüz ancak Rabbinizedir. Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri O, size haber verecektir.
عربی تفاسیر:
وَهُوَ ٱلَّذِي جَعَلَكُمۡ خَلَٰٓئِفَ ٱلۡأَرۡضِ وَرَفَعَ بَعۡضَكُمۡ فَوۡقَ بَعۡضٖ دَرَجَٰتٖ لِّيَبۡلُوَكُمۡ فِي مَآ ءَاتَىٰكُمۡۗ إِنَّ رَبَّكَ سَرِيعُ ٱلۡعِقَابِ وَإِنَّهُۥ لَغَفُورٞ رَّحِيمُۢ
Sizi yeryüzünün halifeleri kılan O’dur. Bir kısmınızı verdikleri ile denemek için bir kısmınızdan derecelerle üstün kılmıştır. Şüphesiz Rabbin çabucak cezalandırandır ve O çok bağışlayan ve merhamet edendir. @تصحیح
Sizi yeryüzünün halifeleri kılan O’dur. Bir kısmınızı verdikleri ile denemek için bir kısmınızdan derecelerle üstün kılmıştır.
عربی تفاسیر:
 
معانی کا ترجمہ سورت: سورۂ انعام
سورتوں کی لسٹ صفحہ نمبر
 
قرآن کریم کے معانی کا ترجمہ - ترکی ترجمہ - شعبان بریچ - ترجمے کی لسٹ

قرآن کریم کے معانی کا ترکی ترجمہ۔ ترجمہ شعبان بریچ نے کیا ہے۔ مرکز رواد الترجمہ کی نگرانی میں اس کی اصلاح کی گئ ہے اور اصل ترجمے کو اظہار رائے، ترجمے کی قدر و قیمت کا اندازہ لگانے اور خوب سے خوب تر بنانے کے عمل کو مسلسل جاری رکھنے کے مقصد سے پیش کیا جا رہا ہے۔

بند کریں