Translation of the Meanings of the Noble Qur'an - Turkish translation - Shaaban Britsh * - Translations’ Index

XML CSV Excel API
Please review the Terms and Policies

Translation of the meanings Surah: Al-Anbiyā’   Ayah:

Sûratu'l-Enbiyâ

ٱقۡتَرَبَ لِلنَّاسِ حِسَابُهُمۡ وَهُمۡ فِي غَفۡلَةٖ مُّعۡرِضُونَ
İnsanların hesabı yaklaşmış olmasına rağmen onlar, gaflet içinde yüz çeviriyorlar.
Arabic explanations of the Qur’an:
مَا يَأۡتِيهِم مِّن ذِكۡرٖ مِّن رَّبِّهِم مُّحۡدَثٍ إِلَّا ٱسۡتَمَعُوهُ وَهُمۡ يَلۡعَبُونَ
Rablerinden gelen her yeni hatırlatma ancak alay ederek dinlerler.
Arabic explanations of the Qur’an:
لَاهِيَةٗ قُلُوبُهُمۡۗ وَأَسَرُّواْ ٱلنَّجۡوَى ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ هَلۡ هَٰذَآ إِلَّا بَشَرٞ مِّثۡلُكُمۡۖ أَفَتَأۡتُونَ ٱلسِّحۡرَ وَأَنتُمۡ تُبۡصِرُونَ
Zalimler kalpleri gaflet içerisinde gizlice fısıldaşıyorlar: Bu, (Muhammed) sizin gibi bir insandan başka bir şey mi? Şimdi göz göre göre büyüye mi kapılıyorsunuz? @Corrected
Zalimler kalpleri gaflet içerisinde gizlice fısıldaşıyorlar: Bu, (Muhammed) sizin gibi bir insandan başka bir şey mi? Şimdi gözünüz göre göre büyüye mi kapılıyorsunuz?
Arabic explanations of the Qur’an:
قَالَ رَبِّي يَعۡلَمُ ٱلۡقَوۡلَ فِي ٱلسَّمَآءِ وَٱلۡأَرۡضِۖ وَهُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلۡعَلِيمُ
Peygamber: "Rabbim gökte ve yerde ne söyleniyorsa bilir" dedi. O her şeyi işitendir, her şeyi bilendir!
Arabic explanations of the Qur’an:
بَلۡ قَالُوٓاْ أَضۡغَٰثُ أَحۡلَٰمِۭ بَلِ ٱفۡتَرَىٰهُ بَلۡ هُوَ شَاعِرٞ فَلۡيَأۡتِنَا بِـَٔايَةٖ كَمَآ أُرۡسِلَ ٱلۡأَوَّلُونَ
Hayır, dediler. Bunlar karma karışık rüyalardır. Hayır, onu o uydurmuştur. Hayır, O şairdir! Haydi, önceki peygamberler gibi bize bir ayet/mucize getirsin!
Arabic explanations of the Qur’an:
مَآ ءَامَنَتۡ قَبۡلَهُم مِّن قَرۡيَةٍ أَهۡلَكۡنَٰهَآۖ أَفَهُمۡ يُؤۡمِنُونَ
Onlardan önce, helâk ettiğimiz şehir halkı da iman etmemişti. Bunlar mı edecek?
Arabic explanations of the Qur’an:
وَمَآ أَرۡسَلۡنَا قَبۡلَكَ إِلَّا رِجَالٗا نُّوحِيٓ إِلَيۡهِمۡۖ فَسۡـَٔلُوٓاْ أَهۡلَ ٱلذِّكۡرِ إِن كُنتُمۡ لَا تَعۡلَمُونَ
Biz senden önce de kendilerine vahyettiğimiz adamlar/kişiler dışında (melekleri) peygamber göndermedik. Zikir ehline sorun, eğer bilmiyorsanız.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَمَا جَعَلۡنَٰهُمۡ جَسَدٗا لَّا يَأۡكُلُونَ ٱلطَّعَامَ وَمَا كَانُواْ خَٰلِدِينَ
Biz onları, yemek yemez cesetler kılmadık ve onlar temelli kalıcılar da değillerdi.
Arabic explanations of the Qur’an:
ثُمَّ صَدَقۡنَٰهُمُ ٱلۡوَعۡدَ فَأَنجَيۡنَٰهُمۡ وَمَن نَّشَآءُ وَأَهۡلَكۡنَا ٱلۡمُسۡرِفِينَ
Onlara verdiğimiz sözü tuttuk, onları ve dilediklerimizi kurtardık, haddi aşanları ise helâk ettik.
Arabic explanations of the Qur’an:
لَقَدۡ أَنزَلۡنَآ إِلَيۡكُمۡ كِتَٰبٗا فِيهِ ذِكۡرُكُمۡۚ أَفَلَا تَعۡقِلُونَ
Size de, içinde sizin zikriniz/şerefiniz olan bir kitap indirdik. Hâlâ, akletmiyor musunuz?
Arabic explanations of the Qur’an:
وَكَمۡ قَصَمۡنَا مِن قَرۡيَةٖ كَانَتۡ ظَالِمَةٗ وَأَنشَأۡنَا بَعۡدَهَا قَوۡمًا ءَاخَرِينَ
Biz zalim olan nice ülkeleri kırıp geçirdik. Onlardan sonra, başka bir toplum var ettik.
Arabic explanations of the Qur’an:
فَلَمَّآ أَحَسُّواْ بَأۡسَنَآ إِذَا هُم مِّنۡهَا يَرۡكُضُونَ
Azabımızı hissettikleri zaman, ondan süratle kaçıyorlardı.
Arabic explanations of the Qur’an:
لَا تَرۡكُضُواْ وَٱرۡجِعُوٓاْ إِلَىٰ مَآ أُتۡرِفۡتُمۡ فِيهِ وَمَسَٰكِنِكُمۡ لَعَلَّكُمۡ تُسۡـَٔلُونَ
Kaçmayın, içinde bulunduğunuz refaha ve evlerinize dönün. Belki size bir şey sorulur.
Arabic explanations of the Qur’an:
قَالُواْ يَٰوَيۡلَنَآ إِنَّا كُنَّا ظَٰلِمِينَ
Eyvah bize, dediler. Biz zalimlerden idik.
Arabic explanations of the Qur’an:
فَمَا زَالَت تِّلۡكَ دَعۡوَىٰهُمۡ حَتَّىٰ جَعَلۡنَٰهُمۡ حَصِيدًا خَٰمِدِينَ
Bu haykırışları devam edip dururken, biz onları biçilmiş ekine, sönmüş ateşe çevirdik.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَمَا خَلَقۡنَا ٱلسَّمَآءَ وَٱلۡأَرۡضَ وَمَا بَيۡنَهُمَا لَٰعِبِينَ
Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.
Arabic explanations of the Qur’an:
لَوۡ أَرَدۡنَآ أَن نَّتَّخِذَ لَهۡوٗا لَّٱتَّخَذۡنَٰهُ مِن لَّدُنَّآ إِن كُنَّا فَٰعِلِينَ
Eğer bir oyun/eğlence edinmek isteseydik, yapmak istediğimiz takdirde onu kendi katımızdan edinirdik.
Arabic explanations of the Qur’an:
بَلۡ نَقۡذِفُ بِٱلۡحَقِّ عَلَى ٱلۡبَٰطِلِ فَيَدۡمَغُهُۥ فَإِذَا هُوَ زَاهِقٞۚ وَلَكُمُ ٱلۡوَيۡلُ مِمَّا تَصِفُونَ
Bilakis, biz hakkı batılın üstüne atarız. O da o, batılın işini bitirir. Bir de bakarsın ki o, yok olup gitmiştir. (Allah’ı) vasfettiğiniz sıfatlardan dolayı yazıklar olsun size!
Arabic explanations of the Qur’an:
وَلَهُۥ مَن فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۚ وَمَنۡ عِندَهُۥ لَا يَسۡتَكۡبِرُونَ عَنۡ عِبَادَتِهِۦ وَلَا يَسۡتَحۡسِرُونَ
Göklerde ve yerde kim varsa Allah’a aittir. O’nun katında bulunanlar, O’na ibadet etmekten büyüklenmezler ve usanmazlar.
Arabic explanations of the Qur’an:
يُسَبِّحُونَ ٱلَّيۡلَ وَٱلنَّهَارَ لَا يَفۡتُرُونَ
Gece ve gündüz durmaksızın O’nu tesbih ederler.
Arabic explanations of the Qur’an:
أَمِ ٱتَّخَذُوٓاْ ءَالِهَةٗ مِّنَ ٱلۡأَرۡضِ هُمۡ يُنشِرُونَ
Yoksa onlar, yeryüzünde ilahlar edindiler de onlar mı ölüyü diriltecekler?
Arabic explanations of the Qur’an:
لَوۡ كَانَ فِيهِمَآ ءَالِهَةٌ إِلَّا ٱللَّهُ لَفَسَدَتَاۚ فَسُبۡحَٰنَ ٱللَّهِ رَبِّ ٱلۡعَرۡشِ عَمَّا يَصِفُونَ
Oysa yerde ve gökte Allah’tan başka ilahlar olsaydı, yer de gök de bozulup giderdi. Arşın Rabbi olan Allah, onların vasfettiği sıfatlardan münezzehtir.
Arabic explanations of the Qur’an:
لَا يُسۡـَٔلُ عَمَّا يَفۡعَلُ وَهُمۡ يُسۡـَٔلُونَ
O, yaptıklarından sorulmaz, oysa onlar sorguya çekilirler.
Arabic explanations of the Qur’an:
أَمِ ٱتَّخَذُواْ مِن دُونِهِۦٓ ءَالِهَةٗۖ قُلۡ هَاتُواْ بُرۡهَٰنَكُمۡۖ هَٰذَا ذِكۡرُ مَن مَّعِيَ وَذِكۡرُ مَن قَبۡلِيۚ بَلۡ أَكۡثَرُهُمۡ لَا يَعۡلَمُونَ ٱلۡحَقَّۖ فَهُم مُّعۡرِضُونَ
Yoksa, O’ndan başka ilahlar mı edindiler? De ki: Haydi delilinizi getirin! İşte bu, benimle beraber olanların zikri ve benden öncekilerin zikridir. Fakat, onların çoğu hakkı bilmiyorlar, ama buna rağmen yüz çeviriyorlar.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَمَآ أَرۡسَلۡنَا مِن قَبۡلِكَ مِن رَّسُولٍ إِلَّا نُوحِيٓ إِلَيۡهِ أَنَّهُۥ لَآ إِلَٰهَ إِلَّآ أَنَا۠ فَٱعۡبُدُونِ
Senden önce hiç bir rasûl göndermedik ki ona: Benden başka (hak) ilah yoktur, öyleyse bana ibadet edin! diye vahyetmiş olmayalım.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَقَالُواْ ٱتَّخَذَ ٱلرَّحۡمَٰنُ وَلَدٗاۗ سُبۡحَٰنَهُۥۚ بَلۡ عِبَادٞ مُّكۡرَمُونَ
Rahman, çocuk edindi, dediler. O, münezzehtir. Aksine onlar değerli kullardır.
Arabic explanations of the Qur’an:
لَا يَسۡبِقُونَهُۥ بِٱلۡقَوۡلِ وَهُم بِأَمۡرِهِۦ يَعۡمَلُونَ
Onun sözünün önüne geçmezler ve O'nun emriyle yapıp ederler.
Arabic explanations of the Qur’an:
يَعۡلَمُ مَا بَيۡنَ أَيۡدِيهِمۡ وَمَا خَلۡفَهُمۡ وَلَا يَشۡفَعُونَ إِلَّا لِمَنِ ٱرۡتَضَىٰ وَهُم مِّنۡ خَشۡيَتِهِۦ مُشۡفِقُونَ
Allah, onların önlerindekini de arkalarındakini de bilir. Allah’ın razı olduğu kimseden başkasına şefaat edemezler. O’nun korkusundan, sakınıp ürkerler.
Arabic explanations of the Qur’an:
۞ وَمَن يَقُلۡ مِنۡهُمۡ إِنِّيٓ إِلَٰهٞ مِّن دُونِهِۦ فَذَٰلِكَ نَجۡزِيهِ جَهَنَّمَۚ كَذَٰلِكَ نَجۡزِي ٱلظَّٰلِمِينَ
Onlardan kim: Allah’tan başka ben de ilahım! derse, onu Cehennem'le cezalandırırız. İşte zalimleri böyle cezalandırırız.
Arabic explanations of the Qur’an:
أَوَلَمۡ يَرَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓاْ أَنَّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ كَانَتَا رَتۡقٗا فَفَتَقۡنَٰهُمَاۖ وَجَعَلۡنَا مِنَ ٱلۡمَآءِ كُلَّ شَيۡءٍ حَيٍّۚ أَفَلَا يُؤۡمِنُونَ
Kâfirler, görmez mi ki gökler ve yer birleşik iken onları (biz) ayırdık ve her şeye sudan hayat verdik. Hâlâ iman etmezler mi?
Arabic explanations of the Qur’an:
وَجَعَلۡنَا فِي ٱلۡأَرۡضِ رَوَٰسِيَ أَن تَمِيدَ بِهِمۡ وَجَعَلۡنَا فِيهَا فِجَاجٗا سُبُلٗا لَّعَلَّهُمۡ يَهۡتَدُونَ
Sarsılmasınlar diye yeryüzünde sabit dağlar kıldık, yol bulmaları için orada geniş geniş yollar var ettik.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَجَعَلۡنَا ٱلسَّمَآءَ سَقۡفٗا مَّحۡفُوظٗاۖ وَهُمۡ عَنۡ ءَايَٰتِهَا مُعۡرِضُونَ
Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Buna rağmen onlar, bundaki ayetlerden yüz çeviriyorlar.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَهُوَ ٱلَّذِي خَلَقَ ٱلَّيۡلَ وَٱلنَّهَارَ وَٱلشَّمۡسَ وَٱلۡقَمَرَۖ كُلّٞ فِي فَلَكٖ يَسۡبَحُونَ
Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur. Hepsi bir yörüngede yüzer.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَمَا جَعَلۡنَا لِبَشَرٖ مِّن قَبۡلِكَ ٱلۡخُلۡدَۖ أَفَإِيْن مِّتَّ فَهُمُ ٱلۡخَٰلِدُونَ
Senden önce hiç bir insanı ebedi/ölümsüz kılmadık. Sen öleceksin de onlar ebedi olarak kalacaklar mı?
Arabic explanations of the Qur’an:
كُلُّ نَفۡسٖ ذَآئِقَةُ ٱلۡمَوۡتِۗ وَنَبۡلُوكُم بِٱلشَّرِّ وَٱلۡخَيۡرِ فِتۡنَةٗۖ وَإِلَيۡنَا تُرۡجَعُونَ
Her nefis ölümü tadacaktır. Bir imtihan olarak sizi şer ve hayırla sınarız. Sonunda bize döndürüleceksiniz.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَإِذَا رَءَاكَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓاْ إِن يَتَّخِذُونَكَ إِلَّا هُزُوًا أَهَٰذَا ٱلَّذِي يَذۡكُرُ ءَالِهَتَكُمۡ وَهُم بِذِكۡرِ ٱلرَّحۡمَٰنِ هُمۡ كَٰفِرُونَ
Kâfirler seni gördüklerinde, ancak seninle alay ederler: İlahlarınızı diline dolayan bu mu? derler. İşte Rahman’ın zikrine/kitabına kâfir olanlar onlardır.
Arabic explanations of the Qur’an:
خُلِقَ ٱلۡإِنسَٰنُ مِنۡ عَجَلٖۚ سَأُوْرِيكُمۡ ءَايَٰتِي فَلَا تَسۡتَعۡجِلُونِ
İnsan aceleci yaratılmıştır. Size ayetlerimi göstereceğim, onun için acele etmeyin.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا ٱلۡوَعۡدُ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ
Doğru söylüyorsanız bu vaat ne zamandır? derler.
Arabic explanations of the Qur’an:
لَوۡ يَعۡلَمُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ حِينَ لَا يَكُفُّونَ عَن وُجُوهِهِمُ ٱلنَّارَ وَلَا عَن ظُهُورِهِمۡ وَلَا هُمۡ يُنصَرُونَ
O kâfirler, yüzlerinden ve sırtlarından ateşi engelleyemeyecekleri ve yardım da göremeyecekleri zamanı bir bilselerdi.
Arabic explanations of the Qur’an:
بَلۡ تَأۡتِيهِم بَغۡتَةٗ فَتَبۡهَتُهُمۡ فَلَا يَسۡتَطِيعُونَ رَدَّهَا وَلَا هُمۡ يُنظَرُونَ
(Azap) onlara aniden gelecek ve onları dehşete düşürecektir. Onu geri çevirmeye asla güçleri yetmeyecek ve onlara mühlet de verilmeyecektir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَلَقَدِ ٱسۡتُهۡزِئَ بِرُسُلٖ مِّن قَبۡلِكَ فَحَاقَ بِٱلَّذِينَ سَخِرُواْ مِنۡهُم مَّا كَانُواْ بِهِۦ يَسۡتَهۡزِءُونَ
Senden önceki rasûllerle de alay edilmiş ama, alay edenleri eğlendikleri o şey kuşatıverdi.
Arabic explanations of the Qur’an:
قُلۡ مَن يَكۡلَؤُكُم بِٱلَّيۡلِ وَٱلنَّهَارِ مِنَ ٱلرَّحۡمَٰنِۚ بَلۡ هُمۡ عَن ذِكۡرِ رَبِّهِم مُّعۡرِضُونَ
De ki: Gece ve gündüz sizi Rahman’dan kim koruyabilir? Hayır! Onlar Rablerinin zikrinden yüz çeviriyorlar. @Corrected
De ki: Gece ve gündüz sizi Rahman’dan kim koruyabilir? Hayır! Onlar Rablerinin zikrinden zikrinden yüz çeviriyorlar.
Arabic explanations of the Qur’an:
أَمۡ لَهُمۡ ءَالِهَةٞ تَمۡنَعُهُم مِّن دُونِنَاۚ لَا يَسۡتَطِيعُونَ نَصۡرَ أَنفُسِهِمۡ وَلَا هُم مِّنَّا يُصۡحَبُونَ
Yoksa onların, bizden başka, kendilerini (azabımızdan) koruyabilecek ilahları mı var? Oysa o ilahları, kendilerine bile yardım edemezler. Bizden bir korunma/sığınma verilmez.
Arabic explanations of the Qur’an:
بَلۡ مَتَّعۡنَا هَٰٓؤُلَآءِ وَءَابَآءَهُمۡ حَتَّىٰ طَالَ عَلَيۡهِمُ ٱلۡعُمُرُۗ أَفَلَا يَرَوۡنَ أَنَّا نَأۡتِي ٱلۡأَرۡضَ نَنقُصُهَا مِنۡ أَطۡرَافِهَآۚ أَفَهُمُ ٱلۡغَٰلِبُونَ
Evet, biz onlara da atalarına da geçimlikler verdik. Öyle ki, uzun süre yaşadılar. Oysa onlar, bizim gelip yeri her yandan eksilttiğimizi görmüyorlar mı? Şu halde, üstün gelen onlar mı?
Arabic explanations of the Qur’an:
قُلۡ إِنَّمَآ أُنذِرُكُم بِٱلۡوَحۡيِۚ وَلَا يَسۡمَعُ ٱلصُّمُّ ٱلدُّعَآءَ إِذَا مَا يُنذَرُونَ
De ki: Sizi ancak vahiy ile uyarıyorum. Uyarıldıkları zaman ancak sağırlar çağrıyı işitmez.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَلَئِن مَّسَّتۡهُمۡ نَفۡحَةٞ مِّنۡ عَذَابِ رَبِّكَ لَيَقُولُنَّ يَٰوَيۡلَنَآ إِنَّا كُنَّا ظَٰلِمِينَ
Onlara Rabbinin azabından bir esinti dokunsa: Eyvah, biz gerçekten zalimlerden idik, derler.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَنَضَعُ ٱلۡمَوَٰزِينَ ٱلۡقِسۡطَ لِيَوۡمِ ٱلۡقِيَٰمَةِ فَلَا تُظۡلَمُ نَفۡسٞ شَيۡـٔٗاۖ وَإِن كَانَ مِثۡقَالَ حَبَّةٖ مِّنۡ خَرۡدَلٍ أَتَيۡنَا بِهَاۗ وَكَفَىٰ بِنَا حَٰسِبِينَ
Kıyamet günü adalet terazileri kurarız. Hiç bir nefis zulme uğramaz. Bir hardal tanesi ağırlığınca bile olsa onu getiririz. Hesap gören olarak biz yeteriz.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَلَقَدۡ ءَاتَيۡنَا مُوسَىٰ وَهَٰرُونَ ٱلۡفُرۡقَانَ وَضِيَآءٗ وَذِكۡرٗا لِّلۡمُتَّقِينَ
Musa ve Harun'a, takva sahipleri için bir ışık, bir öğüt ve Furkan'ı verdik
Arabic explanations of the Qur’an:
ٱلَّذِينَ يَخۡشَوۡنَ رَبَّهُم بِٱلۡغَيۡبِ وَهُم مِّنَ ٱلسَّاعَةِ مُشۡفِقُونَ
Onlar, görmedikleri halde Rablerinden korkan ve kıyamet saatinden de sakınan kimselerdir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَهَٰذَا ذِكۡرٞ مُّبَارَكٌ أَنزَلۡنَٰهُۚ أَفَأَنتُمۡ لَهُۥ مُنكِرُونَ
İşte, bu da indirdiğimiz mübarek bir zikirdir. Şimdi bunu inkar mı ediyorsunuz?
Arabic explanations of the Qur’an:
۞ وَلَقَدۡ ءَاتَيۡنَآ إِبۡرَٰهِيمَ رُشۡدَهُۥ مِن قَبۡلُ وَكُنَّا بِهِۦ عَٰلِمِينَ
Daha önce de İbrahim’e rüştünü verdik. Ve biz onu bilenlerdendik.
Arabic explanations of the Qur’an:
إِذۡ قَالَ لِأَبِيهِ وَقَوۡمِهِۦ مَا هَٰذِهِ ٱلتَّمَاثِيلُ ٱلَّتِيٓ أَنتُمۡ لَهَا عَٰكِفُونَ
Babasına ve kavmine: Kendilerine ısrarla bağlanıp (ibadet ettiğiniz) bu heykeller nedir? demişti.
Arabic explanations of the Qur’an:
قَالُواْ وَجَدۡنَآ ءَابَآءَنَا لَهَا عَٰبِدِينَ
Onlar ise: Atalarımızı onlara ibadet ederken bulduk, dediler.
Arabic explanations of the Qur’an:
قَالَ لَقَدۡ كُنتُمۡ أَنتُمۡ وَءَابَآؤُكُمۡ فِي ضَلَٰلٖ مُّبِينٖ
Hiç kuşkusuz siz ve atalarınız apaçık bir sapıklık içinde bulunuyorsunuz, dedi.
Arabic explanations of the Qur’an:
قَالُوٓاْ أَجِئۡتَنَا بِٱلۡحَقِّ أَمۡ أَنتَ مِنَ ٱللَّٰعِبِينَ
Bize hakkı mı getirdin, yoksa bizimle alay mı ediyorsun? dediler.
Arabic explanations of the Qur’an:
قَالَ بَل رَّبُّكُمۡ رَبُّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ ٱلَّذِي فَطَرَهُنَّ وَأَنَا۠ عَلَىٰ ذَٰلِكُم مِّنَ ٱلشَّٰهِدِينَ
Hayır, sizin Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir ki, onları O yaratmıştır. Ben de buna şahit olanlardanım.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَتَٱللَّهِ لَأَكِيدَنَّ أَصۡنَٰمَكُم بَعۡدَ أَن تُوَلُّواْ مُدۡبِرِينَ
Allah’a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra putlarınıza bir tuzak kuracağım.
Arabic explanations of the Qur’an:
فَجَعَلَهُمۡ جُذَٰذًا إِلَّا كَبِيرٗا لَّهُمۡ لَعَلَّهُمۡ إِلَيۡهِ يَرۡجِعُونَ
Sonunda İbrahim hepsini paramparça edip içlerinden büyüğünü ona müracaat ederler diye (sağlam) bıraktı.
Arabic explanations of the Qur’an:
قَالُواْ مَن فَعَلَ هَٰذَا بِـَٔالِهَتِنَآ إِنَّهُۥ لَمِنَ ٱلظَّٰلِمِينَ
İlahlarımıza bunu kim yaptı? Elbette o zalim biridir, dediler.
Arabic explanations of the Qur’an:
قَالُواْ سَمِعۡنَا فَتٗى يَذۡكُرُهُمۡ يُقَالُ لَهُۥٓ إِبۡرَٰهِيمُ
İbrahim denilen bir gencin onları andığını duymuştuk, dediler.
Arabic explanations of the Qur’an:
قَالُواْ فَأۡتُواْ بِهِۦ عَلَىٰٓ أَعۡيُنِ ٱلنَّاسِ لَعَلَّهُمۡ يَشۡهَدُونَ
Şahitlik etmeleri için onu halkın gözü önüne getirin, dediler.
Arabic explanations of the Qur’an:
قَالُوٓاْ ءَأَنتَ فَعَلۡتَ هَٰذَا بِـَٔالِهَتِنَا يَٰٓإِبۡرَٰهِيمُ
Dediler ki: Bunu ilahlarımıza sen mi yaptın ey İbrahim?
Arabic explanations of the Qur’an:
قَالَ بَلۡ فَعَلَهُۥ كَبِيرُهُمۡ هَٰذَا فَسۡـَٔلُوهُمۡ إِن كَانُواْ يَنطِقُونَ
Hayır, onu şu büyükleri yapmıştır. Eğer konuşabiliyorlarsa onlara sorun, dedi.
Arabic explanations of the Qur’an:
فَرَجَعُوٓاْ إِلَىٰٓ أَنفُسِهِمۡ فَقَالُوٓاْ إِنَّكُمۡ أَنتُمُ ٱلظَّٰلِمُونَ
Bunun üzerine kendilerine gelip: "Siz, gerçekten zalimler kimselersiniz" dediler.
Arabic explanations of the Qur’an:
ثُمَّ نُكِسُواْ عَلَىٰ رُءُوسِهِمۡ لَقَدۡ عَلِمۡتَ مَا هَٰٓؤُلَآءِ يَنطِقُونَ
Sonra yine başları üzerine döndüler ve: "Onların konuşamayacağını sen çok iyi bilirsin" dediler.
Arabic explanations of the Qur’an:
قَالَ أَفَتَعۡبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ مَا لَا يَنفَعُكُمۡ شَيۡـٔٗا وَلَا يَضُرُّكُمۡ
İbrahim: "O halde Allah’ı bırakıp da size hiç bir şekilde fayda ya da zarar vermeyen şeylere mi ibadet ediyorsunuz?" dedi.
Arabic explanations of the Qur’an:
أُفّٖ لَّكُمۡ وَلِمَا تَعۡبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِۚ أَفَلَا تَعۡقِلُونَ
Yuh olsun size ve Allah’tan başka ibadet ettiklerinize! Hiç akletmiyor musunuz?
Arabic explanations of the Qur’an:
قَالُواْ حَرِّقُوهُ وَٱنصُرُوٓاْ ءَالِهَتَكُمۡ إِن كُنتُمۡ فَٰعِلِينَ
Eğer bir şey yapacaksanız, onu yakın ilahlarınıza yardım da bulunun, dediler.
Arabic explanations of the Qur’an:
قُلۡنَا يَٰنَارُ كُونِي بَرۡدٗا وَسَلَٰمًا عَلَىٰٓ إِبۡرَٰهِيمَ
Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve selamet ol! dedik.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَأَرَادُواْ بِهِۦ كَيۡدٗا فَجَعَلۡنَٰهُمُ ٱلۡأَخۡسَرِينَ
Ona bir tuzak kurmak istediler. Biz ise onları daha çok hüsrana uğrayanlar kıldık.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَنَجَّيۡنَٰهُ وَلُوطًا إِلَى ٱلۡأَرۡضِ ٱلَّتِي بَٰرَكۡنَا فِيهَا لِلۡعَٰلَمِينَ
Onu da Lût’u da alemler için mübarek kıldığımız yere (ulaştırıp) kurtardık.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَوَهَبۡنَا لَهُۥٓ إِسۡحَٰقَ وَيَعۡقُوبَ نَافِلَةٗۖ وَكُلّٗا جَعَلۡنَا صَٰلِحِينَ
Ve ona İshak’ı, üstelik bir de Yakub’u bağışladık. Her ikisini de salih kimseler kıldık.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَجَعَلۡنَٰهُمۡ أَئِمَّةٗ يَهۡدُونَ بِأَمۡرِنَا وَأَوۡحَيۡنَآ إِلَيۡهِمۡ فِعۡلَ ٱلۡخَيۡرَٰتِ وَإِقَامَ ٱلصَّلَوٰةِ وَإِيتَآءَ ٱلزَّكَوٰةِۖ وَكَانُواْ لَنَا عَٰبِدِينَ
Onları emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler kılıp, onlara hayır işlemeyi, namazı ikame etmeyi, zekatı vermeyi vahyettik. Onlar, (yalnız) bize ibadet eden kimselerdi.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَلُوطًا ءَاتَيۡنَٰهُ حُكۡمٗا وَعِلۡمٗا وَنَجَّيۡنَٰهُ مِنَ ٱلۡقَرۡيَةِ ٱلَّتِي كَانَت تَّعۡمَلُ ٱلۡخَبَٰٓئِثَۚ إِنَّهُمۡ كَانُواْ قَوۡمَ سَوۡءٖ فَٰسِقِينَ
Lut’a da hüküm/peygamberlik ve ilim verdik. Onu çirkin iş yapan memleketten kurtardık. Gerçekten onlar, fasık olan kötü bir toplum idi.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَأَدۡخَلۡنَٰهُ فِي رَحۡمَتِنَآۖ إِنَّهُۥ مِنَ ٱلصَّٰلِحِينَ
O’nu da rahmetimize dahil ettik. Çünkü o, salih kimselerdendi.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَنُوحًا إِذۡ نَادَىٰ مِن قَبۡلُ فَٱسۡتَجَبۡنَا لَهُۥ فَنَجَّيۡنَٰهُ وَأَهۡلَهُۥ مِنَ ٱلۡكَرۡبِ ٱلۡعَظِيمِ
Hani Nuh, daha önce dua etmişti de, biz de ona icabet etmiştik. Onu ve ailesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَنَصَرۡنَٰهُ مِنَ ٱلۡقَوۡمِ ٱلَّذِينَ كَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِنَآۚ إِنَّهُمۡ كَانُواْ قَوۡمَ سَوۡءٖ فَأَغۡرَقۡنَٰهُمۡ أَجۡمَعِينَ
Ayetlerimizi yalanlayan kavme karşı ona yardım etmiştik. Çünkü onlar kötü bir toplum idi. Bu sebeple onların hepsini suda boğmuştuk.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَدَاوُۥدَ وَسُلَيۡمَٰنَ إِذۡ يَحۡكُمَانِ فِي ٱلۡحَرۡثِ إِذۡ نَفَشَتۡ فِيهِ غَنَمُ ٱلۡقَوۡمِ وَكُنَّا لِحُكۡمِهِمۡ شَٰهِدِينَ
Davud ve Süleyman’ı da an. Hani onlar, bir topluluğa ait koyun sürüsünün içine girip yayıldığı ekin (tarlaları) hakkında hüküm veriyorlardı. Biz, onların verdiği hükme de şahittik.
Arabic explanations of the Qur’an:
فَفَهَّمۡنَٰهَا سُلَيۡمَٰنَۚ وَكُلًّا ءَاتَيۡنَا حُكۡمٗا وَعِلۡمٗاۚ وَسَخَّرۡنَا مَعَ دَاوُۥدَ ٱلۡجِبَالَ يُسَبِّحۡنَ وَٱلطَّيۡرَۚ وَكُنَّا فَٰعِلِينَ
Biz bunu (yargılamayı) Süleyman'a kavrattık. Her birine hüküm ve ilim verdik. Davud ile birlikte tesbih etsinler diye dağları ve kuşları hizmetine verdik. Bunları yapan biz idik.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَعَلَّمۡنَٰهُ صَنۡعَةَ لَبُوسٖ لَّكُمۡ لِتُحۡصِنَكُم مِّنۢ بَأۡسِكُمۡۖ فَهَلۡ أَنتُمۡ شَٰكِرُونَ
O’na sizi savaş sıkıntısından koruması için zırh yapmayı öğrettik. Peki siz, şükrediyor musunuz?
Arabic explanations of the Qur’an:
وَلِسُلَيۡمَٰنَ ٱلرِّيحَ عَاصِفَةٗ تَجۡرِي بِأَمۡرِهِۦٓ إِلَى ٱلۡأَرۡضِ ٱلَّتِي بَٰرَكۡنَا فِيهَاۚ وَكُنَّا بِكُلِّ شَيۡءٍ عَٰلِمِينَ
Şiddetle esen rüzgarları da Süleyman’ın hizmetine sunmuştuk. Rüzgar onun emriyle, bereketlendirdiğimiz yere doğru eserdi. Biz her şeyi biliyorduk.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَمِنَ ٱلشَّيَٰطِينِ مَن يَغُوصُونَ لَهُۥ وَيَعۡمَلُونَ عَمَلٗا دُونَ ذَٰلِكَۖ وَكُنَّا لَهُمۡ حَٰفِظِينَ
Denize dalan ve bundan başka işleri de gören şeytanları da ona boyun eğdirdik. Onları gözetip, koruyanlardık.
Arabic explanations of the Qur’an:
۞ وَأَيُّوبَ إِذۡ نَادَىٰ رَبَّهُۥٓ أَنِّي مَسَّنِيَ ٱلضُّرُّ وَأَنتَ أَرۡحَمُ ٱلرَّٰحِمِينَ
Eyyûb da: Başıma bir bela geldi, sen merhametlilerin en merhametlisisin, diye seslendiği zaman...
Arabic explanations of the Qur’an:
فَٱسۡتَجَبۡنَا لَهُۥ فَكَشَفۡنَا مَا بِهِۦ مِن ضُرّٖۖ وَءَاتَيۡنَٰهُ أَهۡلَهُۥ وَمِثۡلَهُم مَّعَهُمۡ رَحۡمَةٗ مِّنۡ عِندِنَا وَذِكۡرَىٰ لِلۡعَٰبِدِينَ
Onun duasını kabul etmiş ve sıkıntısını kaldırmıştık. Ona, katımızdan bir rahmet ve ibadet edenlere bir öğüt olarak (kaybettiği) ailesini ve onlarla beraber bir mislini, daha vermiştik.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَإِسۡمَٰعِيلَ وَإِدۡرِيسَ وَذَا ٱلۡكِفۡلِۖ كُلّٞ مِّنَ ٱلصَّٰبِرِينَ
İsmail, İdris ve Zülkifl de (an). Hepsi sabredenlerdendi.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَأَدۡخَلۡنَٰهُمۡ فِي رَحۡمَتِنَآۖ إِنَّهُم مِّنَ ٱلصَّٰلِحِينَ
Onları rahmetimize dahil etmiştik. Çünkü onlar salih kimselerdi.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَذَا ٱلنُّونِ إِذ ذَّهَبَ مُغَٰضِبٗا فَظَنَّ أَن لَّن نَّقۡدِرَ عَلَيۡهِ فَنَادَىٰ فِي ٱلظُّلُمَٰتِ أَن لَّآ إِلَٰهَ إِلَّآ أَنتَ سُبۡحَٰنَكَ إِنِّي كُنتُ مِنَ ٱلظَّٰلِمِينَ
Zunnûna da (an)... Hani o, öfkeli olarak giderken, kendisini sıkıştırmayacağımızı sanmıştı. Karanlıklar içinde seslendi: Senden başka (hak) ilah yoktur, sen (tüm noksanlıklardan) münezzehsin. Gerçekten ben, zalimlerden oldum.
Arabic explanations of the Qur’an:
فَٱسۡتَجَبۡنَا لَهُۥ وَنَجَّيۡنَٰهُ مِنَ ٱلۡغَمِّۚ وَكَذَٰلِكَ نُـۨجِي ٱلۡمُؤۡمِنِينَ
Onun duasını kabul ettik. Onu kederden kurtardık. İşte müminleri böyle kurtarırız.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَزَكَرِيَّآ إِذۡ نَادَىٰ رَبَّهُۥ رَبِّ لَا تَذَرۡنِي فَرۡدٗا وَأَنتَ خَيۡرُ ٱلۡوَٰرِثِينَ
Zekeriya da Rabbine: Rabbim, beni tek başıma bırakma, sen mirasçıların en iyisisin, diye seslenmişti.
Arabic explanations of the Qur’an:
فَٱسۡتَجَبۡنَا لَهُۥ وَوَهَبۡنَا لَهُۥ يَحۡيَىٰ وَأَصۡلَحۡنَا لَهُۥ زَوۡجَهُۥٓۚ إِنَّهُمۡ كَانُواْ يُسَٰرِعُونَ فِي ٱلۡخَيۡرَٰتِ وَيَدۡعُونَنَا رَغَبٗا وَرَهَبٗاۖ وَكَانُواْ لَنَا خَٰشِعِينَ
Onun duasını kabul etmiş ve ona Yahya’yı bağışlamış, eşini de (doğum yapabilmeye) elverişli bir hale getirmiştik. Onlar, hayırlarda yarışıyorlar, korku ve ümit ile bize dua ediyorlardı. Bize karşı son derece huşû içinde olurlardı.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَٱلَّتِيٓ أَحۡصَنَتۡ فَرۡجَهَا فَنَفَخۡنَا فِيهَا مِن رُّوحِنَا وَجَعَلۡنَٰهَا وَٱبۡنَهَآ ءَايَةٗ لِّلۡعَٰلَمِينَ
Irzını koruyan (Meryeme) de ruhumuzdan üflemiş, onu da oğlunu da alemlere bir ayet/işaret kılmıştık.
Arabic explanations of the Qur’an:
إِنَّ هَٰذِهِۦٓ أُمَّتُكُمۡ أُمَّةٗ وَٰحِدَةٗ وَأَنَا۠ رَبُّكُمۡ فَٱعۡبُدُونِ
İşte bu, sizin ümmetiniz tek bir ümmettir. Ben de sizin Rabbinizim, o halde (yalnızca) bana ibadet edin.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَتَقَطَّعُوٓاْ أَمۡرَهُم بَيۡنَهُمۡۖ كُلٌّ إِلَيۡنَا رَٰجِعُونَ
Aralarındaki (din) işlerini paramparça ettiler. Hepsi bize dönecektir.
Arabic explanations of the Qur’an:
فَمَن يَعۡمَلۡ مِنَ ٱلصَّٰلِحَٰتِ وَهُوَ مُؤۡمِنٞ فَلَا كُفۡرَانَ لِسَعۡيِهِۦ وَإِنَّا لَهُۥ كَٰتِبُونَ
Kim de mümin olarak salih ameller işlerse, onun çabasına inkâr yoktur. Çünkü biz onu yazmaktayız.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَحَرَٰمٌ عَلَىٰ قَرۡيَةٍ أَهۡلَكۡنَٰهَآ أَنَّهُمۡ لَا يَرۡجِعُونَ
Helâk ettiğimiz bir belde halkının da (bize) dönmemesi imkansızdır
Arabic explanations of the Qur’an:
حَتَّىٰٓ إِذَا فُتِحَتۡ يَأۡجُوجُ وَمَأۡجُوجُ وَهُم مِّن كُلِّ حَدَبٖ يَنسِلُونَ
Nihayet Ye'cuc ve Me'cuc (sedleri) açıldığı ve onlar her tepeden akın ettiği zaman;
Arabic explanations of the Qur’an:
وَٱقۡتَرَبَ ٱلۡوَعۡدُ ٱلۡحَقُّ فَإِذَا هِيَ شَٰخِصَةٌ أَبۡصَٰرُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ يَٰوَيۡلَنَا قَدۡ كُنَّا فِي غَفۡلَةٖ مِّنۡ هَٰذَا بَلۡ كُنَّا ظَٰلِمِينَ
İşte hak olan vaat yaklaşmıştır. İşte o zaman kafirlerin gözleri dehşetten donakalır Eyvah bize! Bundan önce biz gaflet içindeydik. Biz gerçekten zalim kimselerdik (derler).
Arabic explanations of the Qur’an:
إِنَّكُمۡ وَمَا تَعۡبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ حَصَبُ جَهَنَّمَ أَنتُمۡ لَهَا وَٰرِدُونَ
Siz ve Allah’ı bırakıp da ibadet ettikleriniz Cehennem'in yakıtısınız. Oraya gireceksiniz.
Arabic explanations of the Qur’an:
لَوۡ كَانَ هَٰٓؤُلَآءِ ءَالِهَةٗ مَّا وَرَدُوهَاۖ وَكُلّٞ فِيهَا خَٰلِدُونَ
Eğer onlar, (hak) ilah olsaydı oraya girmezlerdi. Ama hepsi orada ebedi kalacaklardır.
Arabic explanations of the Qur’an:
لَهُمۡ فِيهَا زَفِيرٞ وَهُمۡ فِيهَا لَا يَسۡمَعُونَ
Onlar için bir inleme ve soluma vardır! Ve onlar orada (hiçbir şey) işitmezler.
Arabic explanations of the Qur’an:
إِنَّ ٱلَّذِينَ سَبَقَتۡ لَهُم مِّنَّا ٱلۡحُسۡنَىٰٓ أُوْلَٰٓئِكَ عَنۡهَا مُبۡعَدُونَ
Bizden kendilerine önceden güzel bir söz verilmiş olanlar (var ya), işte onlar, ondan (ateşten) uzaklaştırılmış olanlardır.
Arabic explanations of the Qur’an:
لَا يَسۡمَعُونَ حَسِيسَهَاۖ وَهُمۡ فِي مَا ٱشۡتَهَتۡ أَنفُسُهُمۡ خَٰلِدُونَ
Onun uğultusunu duymazlar. Nefislerinin arzu ettiği şeyler içinde ebedi kalırlar.
Arabic explanations of the Qur’an:
لَا يَحۡزُنُهُمُ ٱلۡفَزَعُ ٱلۡأَكۡبَرُ وَتَتَلَقَّىٰهُمُ ٱلۡمَلَٰٓئِكَةُ هَٰذَا يَوۡمُكُمُ ٱلَّذِي كُنتُمۡ تُوعَدُونَ
O en büyük korku bile onları üzmez. Melekler onları: Size söz verilen gün, işte bu gündür, diyerek karşılarlar.
Arabic explanations of the Qur’an:
يَوۡمَ نَطۡوِي ٱلسَّمَآءَ كَطَيِّ ٱلسِّجِلِّ لِلۡكُتُبِۚ كَمَا بَدَأۡنَآ أَوَّلَ خَلۡقٖ نُّعِيدُهُۥۚ وَعۡدًا عَلَيۡنَآۚ إِنَّا كُنَّا فَٰعِلِينَ
O gün yazılı kâğıdın dürüldüğü gibi göğü düreriz. ilk defa yaratmaya başladığımız gibi yine onu tekrar ederiz. Bu, üzerimize aldığımız bir vaaddir. Bunu yapacak olan biziz.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَلَقَدۡ كَتَبۡنَا فِي ٱلزَّبُورِ مِنۢ بَعۡدِ ٱلذِّكۡرِ أَنَّ ٱلۡأَرۡضَ يَرِثُهَا عِبَادِيَ ٱلصَّٰلِحُونَ
Zikir'den sonra (Levh-i Mahfuz'da yazılmasının ardından), (Geçmiş kitaplarda) Zebur’da da yeryüzüne salih kullarımın mirasçı olacağını yazmıştık.
Arabic explanations of the Qur’an:
إِنَّ فِي هَٰذَا لَبَلَٰغٗا لِّقَوۡمٍ عَٰبِدِينَ
Elbette bu (Kur’an’da) abid kimseler için açık bir öğüt vardır.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَمَآ أَرۡسَلۡنَٰكَ إِلَّا رَحۡمَةٗ لِّلۡعَٰلَمِينَ
Seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik.
Arabic explanations of the Qur’an:
قُلۡ إِنَّمَا يُوحَىٰٓ إِلَيَّ أَنَّمَآ إِلَٰهُكُمۡ إِلَٰهٞ وَٰحِدٞۖ فَهَلۡ أَنتُم مُّسۡلِمُونَ
De ki: Ancak bana, ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunuyor. Hâlâ Müslüman olmayacak mısınız?
Arabic explanations of the Qur’an:
فَإِن تَوَلَّوۡاْ فَقُلۡ ءَاذَنتُكُمۡ عَلَىٰ سَوَآءٖۖ وَإِنۡ أَدۡرِيٓ أَقَرِيبٌ أَم بَعِيدٞ مَّا تُوعَدُونَ
Eğer yüz çevirirlerse de ki: Size eşit olarak (hakikati) açıkladım. Tehdit olunduğunuz şey yakın mı yoksa uzak mı bilemem.
Arabic explanations of the Qur’an:
إِنَّهُۥ يَعۡلَمُ ٱلۡجَهۡرَ مِنَ ٱلۡقَوۡلِ وَيَعۡلَمُ مَا تَكۡتُمُونَ
Şüphesiz Allah, açığa vurulan sözü de gizlediğiniz sözü de bilir.
Arabic explanations of the Qur’an:
وَإِنۡ أَدۡرِي لَعَلَّهُۥ فِتۡنَةٞ لَّكُمۡ وَمَتَٰعٌ إِلَىٰ حِينٖ
Bilemem, belki bu sizi denemek ve bir süreye kadar faydalandırmak içindir.
Arabic explanations of the Qur’an:
قَٰلَ رَبِّ ٱحۡكُم بِٱلۡحَقِّۗ وَرَبُّنَا ٱلرَّحۡمَٰنُ ٱلۡمُسۡتَعَانُ عَلَىٰ مَا تَصِفُونَ
Rabbim, dedi. Hak ile hükmet. Bizim Rabbimiz Rahman'dır. Sizin vasfettiklerinize karşı yardım talep edilendir, dedi
Arabic explanations of the Qur’an:
 
Translation of the meanings Surah: Al-Anbiyā’
Surahs’ Index Page Number
 
Translation of the Meanings of the Noble Qur'an - Turkish translation - Shaaban Britsh - Translations’ Index

Translation of the Quran meanings into Turkish by Shaaban Britsh. Notice: Some referred translated verses corrected by Rowwad Translation Center. The original translation is available for suggestions, continuous evaluation and development.

close