ಪವಿತ್ರ ಕುರ್‌ಆನ್ ಅರ್ಥಾನುವಾದ - ತುರ್ಕಿ ಅನುವಾದ - ಶಅಬಾನ್ ಬ್ರಿಟ್ಶ್ * - ಅನುವಾದಗಳ ವಿಷಯಸೂಚಿ

XML CSV Excel API
Please review the Terms and Policies

ಅರ್ಥಗಳ ಅನುವಾದ ಅಧ್ಯಾಯ: ಸೂರ ಹೂದ್   ಶ್ಲೋಕ:

Sûratu Hûd

الٓرۚ كِتَٰبٌ أُحۡكِمَتۡ ءَايَٰتُهُۥ ثُمَّ فُصِّلَتۡ مِن لَّدُنۡ حَكِيمٍ خَبِيرٍ
Elif Lâm Râ, Bu, Hakim ve her şeyden haberdar olan Allah tarafından âyetleri sağlam kılınmış, tam olarak açıklanmış bir kitaptır.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
أَلَّا تَعۡبُدُوٓاْ إِلَّا ٱللَّهَۚ إِنَّنِي لَكُم مِّنۡهُ نَذِيرٞ وَبَشِيرٞ
Allah’tan başkasına ibadet etmeyesiniz. Ben, O’nun tarafından sizler için bir uyarıcı ve müjdeciyim.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَأَنِ ٱسۡتَغۡفِرُواْ رَبَّكُمۡ ثُمَّ تُوبُوٓاْ إِلَيۡهِ يُمَتِّعۡكُم مَّتَٰعًا حَسَنًا إِلَىٰٓ أَجَلٖ مُّسَمّٗى وَيُؤۡتِ كُلَّ ذِي فَضۡلٖ فَضۡلَهُۥۖ وَإِن تَوَلَّوۡاْ فَإِنِّيٓ أَخَافُ عَلَيۡكُمۡ عَذَابَ يَوۡمٖ كَبِيرٍ
Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra da tevbe ile onu dönün ki, sizi belli bir süreye kadar güzel bir şekilde geçindirip, yaşatsın ve her fazilet sahibine faziletinin karşılığını versin. Şayet yüz çevirirseniz, o zaman hakkınızda ki büyük günün azabından korkarım.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
إِلَى ٱللَّهِ مَرۡجِعُكُمۡۖ وَهُوَ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ قَدِيرٌ
Dönüşünüz Allah’adır. O’nun her şeye gücü yeter.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
أَلَآ إِنَّهُمۡ يَثۡنُونَ صُدُورَهُمۡ لِيَسۡتَخۡفُواْ مِنۡهُۚ أَلَا حِينَ يَسۡتَغۡشُونَ ثِيَابَهُمۡ يَعۡلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعۡلِنُونَۚ إِنَّهُۥ عَلِيمُۢ بِذَاتِ ٱلصُّدُورِ
İyi bilin ki, onlar ondan gizlenmek için göğüslerini bükerler. İyi bilin ki, Allah elbiselerine büründükleri zaman da gizlediklerini ve açıkladıklarını bilir. O, kalplerin özünü bilir.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
۞ وَمَا مِن دَآبَّةٖ فِي ٱلۡأَرۡضِ إِلَّا عَلَى ٱللَّهِ رِزۡقُهَا وَيَعۡلَمُ مُسۡتَقَرَّهَا وَمُسۡتَوۡدَعَهَاۚ كُلّٞ فِي كِتَٰبٖ مُّبِينٖ
Yeryüzünde hareket eden her canlının rızkı Allah’a aittir. Onun karar kılma /bulundukları yerini de emanet edileceği (gideceği) yeri de bilir. Hepsi açıklanmış bir kitaptadır.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَهُوَ ٱلَّذِي خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ فِي سِتَّةِ أَيَّامٖ وَكَانَ عَرۡشُهُۥ عَلَى ٱلۡمَآءِ لِيَبۡلُوَكُمۡ أَيُّكُمۡ أَحۡسَنُ عَمَلٗاۗ وَلَئِن قُلۡتَ إِنَّكُم مَّبۡعُوثُونَ مِنۢ بَعۡدِ ٱلۡمَوۡتِ لَيَقُولَنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓاْ إِنۡ هَٰذَآ إِلَّا سِحۡرٞ مُّبِينٞ
O’nun Arşı su üzerinde iken hanginiz daha güzel çalışacak diye imtihan etmek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur. Şayet sen: "Kesinlikle siz, öldükten sonra yine dirileceksiniz" demiş olsan, kâfirler: "Bu apaçık büyüden başka bir şey değildir" derler.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَلَئِنۡ أَخَّرۡنَا عَنۡهُمُ ٱلۡعَذَابَ إِلَىٰٓ أُمَّةٖ مَّعۡدُودَةٖ لَّيَقُولُنَّ مَا يَحۡبِسُهُۥٓۗ أَلَا يَوۡمَ يَأۡتِيهِمۡ لَيۡسَ مَصۡرُوفًا عَنۡهُمۡ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُواْ بِهِۦ يَسۡتَهۡزِءُونَ
Şayet azabı onlardan sayılı bir süreye kadar ertelersek: "O'nu engelleyen nedir?" derler. Dikkat edin. Alay ettikleri şey onlara geldiği gün; onlardan hiç ayrılmaz ve onları çepeçevre içine alır.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَلَئِنۡ أَذَقۡنَا ٱلۡإِنسَٰنَ مِنَّا رَحۡمَةٗ ثُمَّ نَزَعۡنَٰهَا مِنۡهُ إِنَّهُۥ لَيَـُٔوسٞ كَفُورٞ
Eğer insanlara tarafımızdan bir rahmet tattırıp, sonra onu kendisinden geri alırsak, o artık ümitsiz bir nankör olur.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَلَئِنۡ أَذَقۡنَٰهُ نَعۡمَآءَ بَعۡدَ ضَرَّآءَ مَسَّتۡهُ لَيَقُولَنَّ ذَهَبَ ٱلسَّيِّـَٔاتُ عَنِّيٓۚ إِنَّهُۥ لَفَرِحٞ فَخُورٌ
Eğer ona, kendisine dokunan sıkıntıdan sonra nimetler verirsek şöyle söyleyecektir: Kötülükler benden uzaklaştı. O, gerçekten şımaracak ve övünecektir.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
إِلَّا ٱلَّذِينَ صَبَرُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ أُوْلَٰٓئِكَ لَهُم مَّغۡفِرَةٞ وَأَجۡرٞ كَبِيرٞ
Sabreden ve salih ameller işleyen kimseler böyle değildir. İşte onlara, mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
فَلَعَلَّكَ تَارِكُۢ بَعۡضَ مَا يُوحَىٰٓ إِلَيۡكَ وَضَآئِقُۢ بِهِۦ صَدۡرُكَ أَن يَقُولُواْ لَوۡلَآ أُنزِلَ عَلَيۡهِ كَنزٌ أَوۡ جَآءَ مَعَهُۥ مَلَكٌۚ إِنَّمَآ أَنتَ نَذِيرٞۚ وَٱللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ وَكِيلٌ
O halde sen: "Ona bir hazine indirilmeli veya Onunla birlikte bir melek gelmeli değil miydi?" dedikleri için göğsün daralıp sana vahyedilenin bir kısmını terk mi edeceksin? Sen ancak bir uyarıcısın. Allah, her şeyin vekilidir. @ಸರಿಪಡಿಸಲಾದ
O halde sen: "Ona bir hazine indirilmeli veya Onunla birlikte bir melek gelmeli değil miydi?" dedikleri için göğsün daralıp sana vahyedilenin bir kısmını terk mi edeceksin? Sen ancak bir uyarıcısın. Allah, her şeye vekilidir.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
أَمۡ يَقُولُونَ ٱفۡتَرَىٰهُۖ قُلۡ فَأۡتُواْ بِعَشۡرِ سُوَرٖ مِّثۡلِهِۦ مُفۡتَرَيَٰتٖ وَٱدۡعُواْ مَنِ ٱسۡتَطَعۡتُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ
Yoksa: "Onu kendisi uydurdu mu?" diyorlar. De ki: Ona benzer uydurulmuş on sûre getirin. Eğer doğru iseniz Allah’tan başka gücünüzün yettiği kimseleri de çağırın!
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
فَإِلَّمۡ يَسۡتَجِيبُواْ لَكُمۡ فَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّمَآ أُنزِلَ بِعِلۡمِ ٱللَّهِ وَأَن لَّآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَۖ فَهَلۡ أَنتُم مُّسۡلِمُونَ
Eğer size karşılık vermezlerse, onun ancak Allah’ın ilmi ile indirilmiş olduğunu ve O’ndan başka (hak) ilah olmadığını bilin! Artık siz müslüman oluyor musunuz?
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
مَن كَانَ يُرِيدُ ٱلۡحَيَوٰةَ ٱلدُّنۡيَا وَزِينَتَهَا نُوَفِّ إِلَيۡهِمۡ أَعۡمَٰلَهُمۡ فِيهَا وَهُمۡ فِيهَا لَا يُبۡخَسُونَ
Dünya hayatını ve onun süslerini isteyenlere, orada yaptıklarının karşılığını tam olarak veririz ve hiçbir eksikliğe de uğratılmazlar.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ لَيۡسَ لَهُمۡ فِي ٱلۡأٓخِرَةِ إِلَّا ٱلنَّارُۖ وَحَبِطَ مَا صَنَعُواْ فِيهَا وَبَٰطِلٞ مَّا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
Bunlar için ahirette ateşten başka bir şey yoktur. Orada yaptıkları (ameller) boşa gitmiştir ve işledikleri zaten batıldır.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
أَفَمَن كَانَ عَلَىٰ بَيِّنَةٖ مِّن رَّبِّهِۦ وَيَتۡلُوهُ شَاهِدٞ مِّنۡهُ وَمِن قَبۡلِهِۦ كِتَٰبُ مُوسَىٰٓ إِمَامٗا وَرَحۡمَةًۚ أُوْلَٰٓئِكَ يُؤۡمِنُونَ بِهِۦۚ وَمَن يَكۡفُرۡ بِهِۦ مِنَ ٱلۡأَحۡزَابِ فَٱلنَّارُ مَوۡعِدُهُۥۚ فَلَا تَكُ فِي مِرۡيَةٖ مِّنۡهُۚ إِنَّهُ ٱلۡحَقُّ مِن رَّبِّكَ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يُؤۡمِنُونَ
Rabbi katından (gelen) açık bir delil üzere olan ve ardından Rabbinden bir şahidin takip ettiği ve kendisinden önce bir de önder ve rahmet olarak Musa'nın kitabı bulunan kimse (kâfirler gibi) midir? Bunlar o (kitaba) inanırlar. Hangi topluluk ona küfrederse vaat edilen yeri ateştir. O (Kitap) dan şüphen olmasın. Şüphesiz O, Rabbinden (gelen) haktır. Fakat, insanların çoğu iman etmezler.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَمَنۡ أَظۡلَمُ مِمَّنِ ٱفۡتَرَىٰ عَلَى ٱللَّهِ كَذِبًاۚ أُوْلَٰٓئِكَ يُعۡرَضُونَ عَلَىٰ رَبِّهِمۡ وَيَقُولُ ٱلۡأَشۡهَٰدُ هَٰٓؤُلَآءِ ٱلَّذِينَ كَذَبُواْ عَلَىٰ رَبِّهِمۡۚ أَلَا لَعۡنَةُ ٱللَّهِ عَلَى ٱلظَّٰلِمِينَ
Allah hakkında yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Onlar, Rab’lerine arz edilecekler, şahitler de: "Bunlar, Rab’leri hakkında yalan söyleyen kimselerdir.” derler. Dikkat edin! Allah’ın laneti, zalimlerin üzerinedir.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
ٱلَّذِينَ يَصُدُّونَ عَن سَبِيلِ ٱللَّهِ وَيَبۡغُونَهَا عِوَجٗا وَهُم بِٱلۡأٓخِرَةِ هُمۡ كَٰفِرُونَ
Allah’ın yolundan engelleyen ve onda bir çarpıklık arayan ve ahirete de küfredenlerdir. @ಸರಿಪಡಿಸಲಾದ
Allah’ın yolundan engelleyen ve onda bir çarpıklık arayan ve ahirete de küfredenler.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
أُوْلَٰٓئِكَ لَمۡ يَكُونُواْ مُعۡجِزِينَ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَمَا كَانَ لَهُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ مِنۡ أَوۡلِيَآءَۘ يُضَٰعَفُ لَهُمُ ٱلۡعَذَابُۚ مَا كَانُواْ يَسۡتَطِيعُونَ ٱلسَّمۡعَ وَمَا كَانُواْ يُبۡصِرُونَ
Bunlar, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değillerdir. Onların Allah’tan başka bir velisi/yardımcısı da yoktur. Onlara kat kat azap vardır. Çünkü onlar, (hakkı) işitmezler ve görmezlerdi.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ خَسِرُوٓاْ أَنفُسَهُمۡ وَضَلَّ عَنۡهُم مَّا كَانُواْ يَفۡتَرُونَ
Bunlar kendilerini hüsrana uğratanlardır. Onları uydurdukları (ilahları) da terk etmiştir.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
لَا جَرَمَ أَنَّهُمۡ فِي ٱلۡأٓخِرَةِ هُمُ ٱلۡأَخۡسَرُونَ
Gerçekten onlar, ahirette en çok hüsrana uğrayanlardır.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ وَأَخۡبَتُوٓاْ إِلَىٰ رَبِّهِمۡ أُوْلَٰٓئِكَ أَصۡحَٰبُ ٱلۡجَنَّةِۖ هُمۡ فِيهَا خَٰلِدُونَ
İman edip, salih amel işleyenler ve Rab’lerine boyun eğenler, onlar cennet halkıdırlar. Onlar orada ebedi kalacaklardır.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
۞ مَثَلُ ٱلۡفَرِيقَيۡنِ كَٱلۡأَعۡمَىٰ وَٱلۡأَصَمِّ وَٱلۡبَصِيرِ وَٱلسَّمِيعِۚ هَلۡ يَسۡتَوِيَانِ مَثَلًاۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Bu iki topluluğun (müminlerle kâfirlerin) durumu, kör ve sağır ile gören ve işiten kimseler gibidir. Durumları hiç eşit olur mu? Hiç düşünmez misiniz?
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَلَقَدۡ أَرۡسَلۡنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوۡمِهِۦٓ إِنِّي لَكُمۡ نَذِيرٞ مُّبِينٌ
Nuh’u halkına göndermiştik: Ben sizler için açık bir uyarıcıyım (dedi).
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
أَن لَّا تَعۡبُدُوٓاْ إِلَّا ٱللَّهَۖ إِنِّيٓ أَخَافُ عَلَيۡكُمۡ عَذَابَ يَوۡمٍ أَلِيمٖ
Allah’tan başkasına ibadet etmeyesiniz. Hakkınızda acı bir günün azabından korkuyorum.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
فَقَالَ ٱلۡمَلَأُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ مِن قَوۡمِهِۦ مَا نَرَىٰكَ إِلَّا بَشَرٗا مِّثۡلَنَا وَمَا نَرَىٰكَ ٱتَّبَعَكَ إِلَّا ٱلَّذِينَ هُمۡ أَرَاذِلُنَا بَادِيَ ٱلرَّأۡيِ وَمَا نَرَىٰ لَكُمۡ عَلَيۡنَا مِن فَضۡلِۭ بَلۡ نَظُنُّكُمۡ كَٰذِبِينَ
Halkının ileri gelen kâfir takımı: "Biz, senin sadece bizim gibi bir insan olduğunu görüyoruz. Sana, görüşü olmayan, ayak takımından başka kimsenin tabi olduğunu da görmüyoruz. Sizin bizim üzerimize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine sizin yalancılar olduğunuza inanıyoruz" dediler.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
قَالَ يَٰقَوۡمِ أَرَءَيۡتُمۡ إِن كُنتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٖ مِّن رَّبِّي وَءَاتَىٰنِي رَحۡمَةٗ مِّنۡ عِندِهِۦ فَعُمِّيَتۡ عَلَيۡكُمۡ أَنُلۡزِمُكُمُوهَا وَأَنتُمۡ لَهَا كَٰرِهُونَ
"Ey Halkım! Söyleyin bakalım?" dedi. "Eğer ben, Rabbim tarafından açık bir delil ile gelmişsem ve katından bana, bir rahmet vermiş ise siz de ona karşı kör kalmışsanız, (o rahmeti) istemediğiniz halde sizi ona zorlayacak mıyız?"
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَيَٰقَوۡمِ لَآ أَسۡـَٔلُكُمۡ عَلَيۡهِ مَالًاۖ إِنۡ أَجۡرِيَ إِلَّا عَلَى ٱللَّهِۚ وَمَآ أَنَا۠ بِطَارِدِ ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْۚ إِنَّهُم مُّلَٰقُواْ رَبِّهِمۡ وَلَٰكِنِّيٓ أَرَىٰكُمۡ قَوۡمٗا تَجۡهَلُونَ
Ey Halkım! Ben sizden buna karşılık bir mal istemiyorum. Benim ecrimi Allah verecektir. Ben, iman eden kimseleri kovamam. Onlar, elbette Rab’lerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizin cahillik eden bir halk olduğunuzu görüyorum.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَيَٰقَوۡمِ مَن يَنصُرُنِي مِنَ ٱللَّهِ إِن طَرَدتُّهُمۡۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Ey Halkım! Eğer ben onları kovarsam, Allah’a karşı bana kim yardım edebilir? Hiç düşünmüyor musunuz?
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَلَآ أَقُولُ لَكُمۡ عِندِي خَزَآئِنُ ٱللَّهِ وَلَآ أَعۡلَمُ ٱلۡغَيۡبَ وَلَآ أَقُولُ إِنِّي مَلَكٞ وَلَآ أَقُولُ لِلَّذِينَ تَزۡدَرِيٓ أَعۡيُنُكُمۡ لَن يُؤۡتِيَهُمُ ٱللَّهُ خَيۡرًاۖ ٱللَّهُ أَعۡلَمُ بِمَا فِيٓ أَنفُسِهِمۡ إِنِّيٓ إِذٗا لَّمِنَ ٱلظَّٰلِمِينَ
Ben, size, “Allah’ın hazineleri yanımdadır” demiyorum. Gaybı bilmem. Ben, bir meleğim de demiyorum. Gözlerinizin hor gördüklerine “Allah kesinlikle iyilik vermez” de demiyorum. Onların kalplerinde olanı en iyi Allah bilir. Yoksa gerçekten ben zalimlerden olurum.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
قَالُواْ يَٰنُوحُ قَدۡ جَٰدَلۡتَنَا فَأَكۡثَرۡتَ جِدَٰلَنَا فَأۡتِنَا بِمَا تَعِدُنَآ إِن كُنتَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ
Dediler ki: Ey Nuh! Bizimle çok mücadele ettin ve ileri gittin. Eğer doğru söylüyorsan haydi bize vadettiğini getir.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
قَالَ إِنَّمَا يَأۡتِيكُم بِهِ ٱللَّهُ إِن شَآءَ وَمَآ أَنتُم بِمُعۡجِزِينَ
Eğer dilerse onu size getirecek olan ancak Allah’tır. Siz ondan kaçamayacaksınız.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَلَا يَنفَعُكُمۡ نُصۡحِيٓ إِنۡ أَرَدتُّ أَنۡ أَنصَحَ لَكُمۡ إِن كَانَ ٱللَّهُ يُرِيدُ أَن يُغۡوِيَكُمۡۚ هُوَ رَبُّكُمۡ وَإِلَيۡهِ تُرۡجَعُونَ
Eğer Allah sizin azmanızı dilemişse ben size öğüt vermek istesem de, öğüdüm size fayda vermez. O, sizin Rabbinizdir ve O’na döndürüleceksiniz.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
أَمۡ يَقُولُونَ ٱفۡتَرَىٰهُۖ قُلۡ إِنِ ٱفۡتَرَيۡتُهُۥ فَعَلَيَّ إِجۡرَامِي وَأَنَا۠ بَرِيٓءٞ مِّمَّا تُجۡرِمُونَ
Yoksa, “Bunları uyduruyor mu?" diyorlar. De ki: Eğer, onu uyduruyorsam, suçu bana aittir. Ben sizin işlediğiniz suçlardan tamamen uzağım. @ಸರಿಪಡಿಸಲಾದ
Yoksa, “Bunları uyduruyor” mu diyorlar? De ki: Eğer, onu uyduruyorsam, suçu bana aittir. Ben sizin işlediğiniz suçlardan tamamen uzağım.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَأُوحِيَ إِلَىٰ نُوحٍ أَنَّهُۥ لَن يُؤۡمِنَ مِن قَوۡمِكَ إِلَّا مَن قَدۡ ءَامَنَ فَلَا تَبۡتَئِسۡ بِمَا كَانُواْ يَفۡعَلُونَ
Nuh’a: “Gerçekten iman edenlerin dışında, kavminden (başka) kimse iman etmeyecek. O halde, onların yaptıklarına üzülme!” diye vahyedildi.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَٱصۡنَعِ ٱلۡفُلۡكَ بِأَعۡيُنِنَا وَوَحۡيِنَا وَلَا تُخَٰطِبۡنِي فِي ٱلَّذِينَ ظَلَمُوٓاْ إِنَّهُم مُّغۡرَقُونَ
Gözlerimizin önünde vahyettiğimize göre gemi yap, zulmedenler için beni muhatap alma! Muhakkak onlar boğulacaklardır.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَيَصۡنَعُ ٱلۡفُلۡكَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيۡهِ مَلَأٞ مِّن قَوۡمِهِۦ سَخِرُواْ مِنۡهُۚ قَالَ إِن تَسۡخَرُواْ مِنَّا فَإِنَّا نَسۡخَرُ مِنكُمۡ كَمَا تَسۡخَرُونَ
Nuh gemiyi yapar. Halkının önde gelenleri ona her uğrayışlarında, onunla alay ederler. O: "Bizimle alay edin bakalım, biz de alay ettiğiniz gibi sizinle alay edeceğiz" der.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
فَسَوۡفَ تَعۡلَمُونَ مَن يَأۡتِيهِ عَذَابٞ يُخۡزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيۡهِ عَذَابٞ مُّقِيمٌ
Birazdan alçaltıcı azabın kime geleceğini ve kalıcı azabın kimi kuşatacağını anlayacaksınız.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءَ أَمۡرُنَا وَفَارَ ٱلتَّنُّورُ قُلۡنَا ٱحۡمِلۡ فِيهَا مِن كُلّٖ زَوۡجَيۡنِ ٱثۡنَيۡنِ وَأَهۡلَكَ إِلَّا مَن سَبَقَ عَلَيۡهِ ٱلۡقَوۡلُ وَمَنۡ ءَامَنَۚ وَمَآ ءَامَنَ مَعَهُۥٓ إِلَّا قَلِيلٞ
Sonunda emrimiz gelip, tandır (içinden sular) kaynamaya başlayınca: "Her cinsten birer çifti, aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında kalan aileni ve iman edenleri gemiye bindir” dedik. Zaten onun yanında iman etmiş olan kimseler çok azdı.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
۞ وَقَالَ ٱرۡكَبُواْ فِيهَا بِسۡمِ ٱللَّهِ مَجۡر۪ىٰهَا وَمُرۡسَىٰهَآۚ إِنَّ رَبِّي لَغَفُورٞ رَّحِيمٞ
"Ona binin, onun yürümesi ve durması Allah’ın adıyladır. Şüphesiz Rabbim, çokça mağfiret edendir, çokça merhamet edendir" dedi.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَهِيَ تَجۡرِي بِهِمۡ فِي مَوۡجٖ كَٱلۡجِبَالِ وَنَادَىٰ نُوحٌ ٱبۡنَهُۥ وَكَانَ فِي مَعۡزِلٖ يَٰبُنَيَّ ٱرۡكَب مَّعَنَا وَلَا تَكُن مَّعَ ٱلۡكَٰفِرِينَ
Gemi dağlar gibi dalgalar arasında akıp onları götürüyordu. Nuh, bir kenara çekilmiş oğluna: "Yavrucuğum, bizimle bin, kâfirlerle olma!" diye seslendi.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
قَالَ سَـَٔاوِيٓ إِلَىٰ جَبَلٖ يَعۡصِمُنِي مِنَ ٱلۡمَآءِۚ قَالَ لَا عَاصِمَ ٱلۡيَوۡمَ مِنۡ أَمۡرِ ٱللَّهِ إِلَّا مَن رَّحِمَۚ وَحَالَ بَيۡنَهُمَا ٱلۡمَوۡجُ فَكَانَ مِنَ ٱلۡمُغۡرَقِينَ
Oğlu: "Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım" dedi. Nuh: "Bugün, Allah’ın kendisine rahmet ettiğinden başkasının korunacağı bir yer yoktur" derken aralarına bir dalga girdi de o da boğulanlardan oldu.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَقِيلَ يَٰٓأَرۡضُ ٱبۡلَعِي مَآءَكِ وَيَٰسَمَآءُ أَقۡلِعِي وَغِيضَ ٱلۡمَآءُ وَقُضِيَ ٱلۡأَمۡرُ وَٱسۡتَوَتۡ عَلَى ٱلۡجُودِيِّۖ وَقِيلَ بُعۡدٗا لِّلۡقَوۡمِ ٱلظَّٰلِمِينَ
"Ey yeryüzü! Suyunu yut! Ey gök tut!" denildi. Su çekildi, emir gerçekleşti, gemi Cudi’ye oturdu. Ve şöyle denildi: Kahrolsun zalim toplum!
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَنَادَىٰ نُوحٞ رَّبَّهُۥ فَقَالَ رَبِّ إِنَّ ٱبۡنِي مِنۡ أَهۡلِي وَإِنَّ وَعۡدَكَ ٱلۡحَقُّ وَأَنتَ أَحۡكَمُ ٱلۡحَٰكِمِينَ
Nuh, Rabbine nida ederek şöyle dedi: "Rabbim! Şüphesiz oğlum benim ailemdendir ve şüphesiz senin vaadin de gerçektir. Sen hakimlerin hakimisin."
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
قَالَ يَٰنُوحُ إِنَّهُۥ لَيۡسَ مِنۡ أَهۡلِكَۖ إِنَّهُۥ عَمَلٌ غَيۡرُ صَٰلِحٖۖ فَلَا تَسۡـَٔلۡنِ مَا لَيۡسَ لَكَ بِهِۦ عِلۡمٌۖ إِنِّيٓ أَعِظُكَ أَن تَكُونَ مِنَ ٱلۡجَٰهِلِينَ
Allah: "Ey Nuh! O senin (kurtulacak olan) ailenden değildir. Çünkü doğru olmayanı yaptı. Öyleyse, bilmediğin şeyi benden isteme. Cahillerden olma diye sana öğüt veriyorum" dedi.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
قَالَ رَبِّ إِنِّيٓ أَعُوذُ بِكَ أَنۡ أَسۡـَٔلَكَ مَا لَيۡسَ لِي بِهِۦ عِلۡمٞۖ وَإِلَّا تَغۡفِرۡ لِي وَتَرۡحَمۡنِيٓ أَكُن مِّنَ ٱلۡخَٰسِرِينَ
"Rabbim, bilmediğim şeyi senden dilemekten sana sığınırım. Eğer bana mağfiret ve rahmet etmezsen hüsrana uğrayanlardan olurum" dedi.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
قِيلَ يَٰنُوحُ ٱهۡبِطۡ بِسَلَٰمٖ مِّنَّا وَبَرَكَٰتٍ عَلَيۡكَ وَعَلَىٰٓ أُمَمٖ مِّمَّن مَّعَكَۚ وَأُمَمٞ سَنُمَتِّعُهُمۡ ثُمَّ يَمَسُّهُم مِّنَّا عَذَابٌ أَلِيمٞ
Ey Nuh! Sana ve seninle birlikte olan topluluklara, katımızdan bir güvenlik ve bereketlerle in. Kendilerini (dünyada) faydalandıracağımız, sonra da bizden kendilerine elem verici bir azabın dokunacağı ümmetler de olacaktır.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
تِلۡكَ مِنۡ أَنۢبَآءِ ٱلۡغَيۡبِ نُوحِيهَآ إِلَيۡكَۖ مَا كُنتَ تَعۡلَمُهَآ أَنتَ وَلَا قَوۡمُكَ مِن قَبۡلِ هَٰذَاۖ فَٱصۡبِرۡۖ إِنَّ ٱلۡعَٰقِبَةَ لِلۡمُتَّقِينَ
İşte bunlar, sana vahyettiğimiz gaybın haberleridir. Bundan önce ne sen ne de kavmin onu bilmiyordunuz. O halde sabret, sonuç muttakilerindir.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَإِلَىٰ عَادٍ أَخَاهُمۡ هُودٗاۚ قَالَ يَٰقَوۡمِ ٱعۡبُدُواْ ٱللَّهَ مَا لَكُم مِّنۡ إِلَٰهٍ غَيۡرُهُۥٓۖ إِنۡ أَنتُمۡ إِلَّا مُفۡتَرُونَ
Âd toplumuna da kardeşleri Hûd’u gönderdik: Ey halkım, dedi. Allah’a ibadet edin, sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. (Başka ilahlara ibadet ederek)Siz sadece iftira ediyordunuz, dedi.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
يَٰقَوۡمِ لَآ أَسۡـَٔلُكُمۡ عَلَيۡهِ أَجۡرًاۖ إِنۡ أَجۡرِيَ إِلَّا عَلَى ٱلَّذِي فَطَرَنِيٓۚ أَفَلَا تَعۡقِلُونَ
Ey halkım, sizden bir ücret beklemiyorum. Benim ecrim, beni yoktan yaratana aittir. Aklınızı kullanmıyor musunuz?
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَيَٰقَوۡمِ ٱسۡتَغۡفِرُواْ رَبَّكُمۡ ثُمَّ تُوبُوٓاْ إِلَيۡهِ يُرۡسِلِ ٱلسَّمَآءَ عَلَيۡكُم مِّدۡرَارٗا وَيَزِدۡكُمۡ قُوَّةً إِلَىٰ قُوَّتِكُمۡ وَلَا تَتَوَلَّوۡاْ مُجۡرِمِينَ
Ey halkım, Rabbiniz'den mağfiret dileyin. Sonra O’na yönelin ki size bol bol yağmur göndersin. Kuvvetinize kuvvet katsın, siz de günahkârlar olarak yüz çevirmeyin.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
قَالُواْ يَٰهُودُ مَا جِئۡتَنَا بِبَيِّنَةٖ وَمَا نَحۡنُ بِتَارِكِيٓ ءَالِهَتِنَا عَن قَوۡلِكَ وَمَا نَحۡنُ لَكَ بِمُؤۡمِنِينَ
"Ey Hûd! Sen bize apaçık bir delil getirmedin, biz de senin sözünle ilahlarımızı bırakacak ve sana iman edecek değiliz" dediler. @ಸರಿಪಡಿಸಲಾದ
Ey Hûd! Sen bize apaçık bir delil getirmedin, biz de senin sözünle ilahlarımızı bırakacak ve sana iman değiliz, dediler.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
إِن نَّقُولُ إِلَّا ٱعۡتَرَىٰكَ بَعۡضُ ءَالِهَتِنَا بِسُوٓءٖۗ قَالَ إِنِّيٓ أُشۡهِدُ ٱللَّهَ وَٱشۡهَدُوٓاْ أَنِّي بَرِيٓءٞ مِّمَّا تُشۡرِكُونَ
Biz ancak ilahlarımızdan biri seni kötü çarpmış demekten başka bir şey demeyiz, dediler. Hûd: Ben, Allah’ı şahit tutuyorum. Siz de şahit olun ki, ben sizin O’nu bırakıp koştuğunuz şirklerden uzağım. O’ndan başka (ibadet ettiklerinizden uzağım).
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
مِن دُونِهِۦۖ فَكِيدُونِي جَمِيعٗا ثُمَّ لَا تُنظِرُونِ
Bana hepiniz toptan tuzağınızı kurun. Sonra da bana mühlet vermeyin, dedi.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
إِنِّي تَوَكَّلۡتُ عَلَى ٱللَّهِ رَبِّي وَرَبِّكُمۚ مَّا مِن دَآبَّةٍ إِلَّا هُوَ ءَاخِذُۢ بِنَاصِيَتِهَآۚ إِنَّ رَبِّي عَلَىٰ صِرَٰطٖ مُّسۡتَقِيمٖ
Şüphesiz ben, benim de sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. Hiç bir canlı yoktur ki O, onun perçeminden tutmuş olmasın. Şüphesiz Rabbim dosdoğru olan (adalet) yol üzeredir.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
فَإِن تَوَلَّوۡاْ فَقَدۡ أَبۡلَغۡتُكُم مَّآ أُرۡسِلۡتُ بِهِۦٓ إِلَيۡكُمۡۚ وَيَسۡتَخۡلِفُ رَبِّي قَوۡمًا غَيۡرَكُمۡ وَلَا تَضُرُّونَهُۥ شَيۡـًٔاۚ إِنَّ رَبِّي عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٍ حَفِيظٞ
Ben size elçisi olduğum şeyi açıkladım. Eğer yüz çevirirseniz, Rabbim, yerinize sizden başka bir toplum getirir. Ona hiç bir şekilde zarar veremezsiniz. Kuşkusuz Rabbim, her şeyi koruyandır, dedi.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَلَمَّا جَآءَ أَمۡرُنَا نَجَّيۡنَا هُودٗا وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ مَعَهُۥ بِرَحۡمَةٖ مِّنَّا وَنَجَّيۡنَٰهُم مِّنۡ عَذَابٍ غَلِيظٖ
Emrimiz gelince Hûd’u ve yanındaki müminleri rahmetimizle kurtardık. Onları çetin bir azaptan koruduk.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَتِلۡكَ عَادٞۖ جَحَدُواْ بِـَٔايَٰتِ رَبِّهِمۡ وَعَصَوۡاْ رُسُلَهُۥ وَٱتَّبَعُوٓاْ أَمۡرَ كُلِّ جَبَّارٍ عَنِيدٖ
İşte Âd! Rabbinin ayetlerini bile bile inkâr ettiler ve O’nun elçilerine isyan edip, her inatçı zorba emrine uydular.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَأُتۡبِعُواْ فِي هَٰذِهِ ٱلدُّنۡيَا لَعۡنَةٗ وَيَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِۗ أَلَآ إِنَّ عَادٗا كَفَرُواْ رَبَّهُمۡۗ أَلَا بُعۡدٗا لِّعَادٖ قَوۡمِ هُودٖ
Bu dünyada da, kıyamet gününde de lanete uğradılar. İyi bilin ki Âd, Rabbine kâfir oldu. Dikkat edin! Hûd’un toplumu Âd helak edildi.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
۞ وَإِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمۡ صَٰلِحٗاۚ قَالَ يَٰقَوۡمِ ٱعۡبُدُواْ ٱللَّهَ مَا لَكُم مِّنۡ إِلَٰهٍ غَيۡرُهُۥۖ هُوَ أَنشَأَكُم مِّنَ ٱلۡأَرۡضِ وَٱسۡتَعۡمَرَكُمۡ فِيهَا فَٱسۡتَغۡفِرُوهُ ثُمَّ تُوبُوٓاْ إِلَيۡهِۚ إِنَّ رَبِّي قَرِيبٞ مُّجِيبٞ
Semûd’a kardeşleri Salih’i gönderdik. Ey halkım! Yalnız Allah’a ibadet ediniz. Sizin, O’ndan başka (hak) ilahınız yoktur. Sizi yeryüzünden (topraktan) yaratan ve sizi orada yaşattı. O halde O’ndan mağfiret dileyin. Sonra da O’na (tevbe ile) yönelin. Kuşkusuz Rabbim, çok yakındır, (dualara) çokça icabet edendir dedi. @ಸರಿಪಡಿಸಲಾದ
Semûd’a kardeşleri Salih’i gönderdik. Ey halkım! Yalnız Allah’a ibadet ediniz. Sizin, O’ndan başka (hak) ilahınız yoktur. Sizi yeryüzünden (topraktan) yaratan ve sizi orada yaşattı. O halde O’ndan mağfiret dileyin. Sonra da O’na (tevbe ile) yönelin. Kuşkusuz Rabbim, çok yakındır, (dualara) çokça edendir dedi.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
قَالُواْ يَٰصَٰلِحُ قَدۡ كُنتَ فِينَا مَرۡجُوّٗا قَبۡلَ هَٰذَآۖ أَتَنۡهَىٰنَآ أَن نَّعۡبُدَ مَا يَعۡبُدُ ءَابَآؤُنَا وَإِنَّنَا لَفِي شَكّٖ مِّمَّا تَدۡعُونَآ إِلَيۡهِ مُرِيبٖ
Ey Salih, bundan önce aramızda kendisinden (lider olması) ümit beslenen bir kimse idin. Şimdi, atalarımızın ibadet ettiklerine bizim de ibadet etmemizi mi yasaklıyorsun? Doğrusu biz, davet ettiğin şeyden iyiden iyiye şüphe ediyoruz, dediler.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
قَالَ يَٰقَوۡمِ أَرَءَيۡتُمۡ إِن كُنتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٖ مِّن رَّبِّي وَءَاتَىٰنِي مِنۡهُ رَحۡمَةٗ فَمَن يَنصُرُنِي مِنَ ٱللَّهِ إِنۡ عَصَيۡتُهُۥۖ فَمَا تَزِيدُونَنِي غَيۡرَ تَخۡسِيرٖ
Salih: Ey halkım, Rabbimden bir delil üzerindeysem ve bana ondan bir rahmet verilmiş olduğu halde O’na isyan edersem, bana Allah’a karşı kim yardım edebilir? Bana zararımı artırmaktan başka bir şey yapamazsınız, dedi.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَيَٰقَوۡمِ هَٰذِهِۦ نَاقَةُ ٱللَّهِ لَكُمۡ ءَايَةٗۖ فَذَرُوهَا تَأۡكُلۡ فِيٓ أَرۡضِ ٱللَّهِۖ وَلَا تَمَسُّوهَا بِسُوٓءٖ فَيَأۡخُذَكُمۡ عَذَابٞ قَرِيبٞ
Ey halkım, Bu, size açık bir ayet olarak Allah’ın devesidir. Onu bırakın, Allah’ın arzında yayılsın. Ona kötülük etmeyin; yoksa sizi çok yakında bir azap çarpar.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
فَعَقَرُوهَا فَقَالَ تَمَتَّعُواْ فِي دَارِكُمۡ ثَلَٰثَةَ أَيَّامٖۖ ذَٰلِكَ وَعۡدٌ غَيۡرُ مَكۡذُوبٖ
Deveyi kestiler. Ancak üç gün daha yurdunuzda yaşarsınız, bu yalanlanmayacak bir vaattir dedi.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
فَلَمَّا جَآءَ أَمۡرُنَا نَجَّيۡنَا صَٰلِحٗا وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ مَعَهُۥ بِرَحۡمَةٖ مِّنَّا وَمِنۡ خِزۡيِ يَوۡمِئِذٍۚ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ ٱلۡقَوِيُّ ٱلۡعَزِيزُ
Emrimiz gelince Salih’i ve beraberindeki müminleri, katımızdan bir rahmet ile o günün aşağılatıcı azabından kurtardık. Kuşkusuz Rabbin, Aziz'dir, çok güçlüdür.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَأَخَذَ ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ ٱلصَّيۡحَةُ فَأَصۡبَحُواْ فِي دِيَٰرِهِمۡ جَٰثِمِينَ
Zalimleri ise bir çığlık aldı ve yurtlarında cansız olarak çöküp kaldılar.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
كَأَن لَّمۡ يَغۡنَوۡاْ فِيهَآۗ أَلَآ إِنَّ ثَمُودَاْ كَفَرُواْ رَبَّهُمۡۗ أَلَا بُعۡدٗا لِّثَمُودَ
Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Bilin ki, Semudlular, Rablerine kâfir oldular. Bilin ki Semud, helak edildi.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَلَقَدۡ جَآءَتۡ رُسُلُنَآ إِبۡرَٰهِيمَ بِٱلۡبُشۡرَىٰ قَالُواْ سَلَٰمٗاۖ قَالَ سَلَٰمٞۖ فَمَا لَبِثَ أَن جَآءَ بِعِجۡلٍ حَنِيذٖ
Elçilerimiz, müjde ile İbrahim’e gelmişler ve “Selam!” demişlerdi. İbrahim de: Selam deyip, hemen bir kızarmış buzağı getirdi.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
فَلَمَّا رَءَآ أَيۡدِيَهُمۡ لَا تَصِلُ إِلَيۡهِ نَكِرَهُمۡ وَأَوۡجَسَ مِنۡهُمۡ خِيفَةٗۚ قَالُواْ لَا تَخَفۡ إِنَّآ أُرۡسِلۡنَآ إِلَىٰ قَوۡمِ لُوطٖ
Ellerini ona uzatmadıklarını görünce onları yadırgadı ve içine bir korku düştü. Korkma, dediler. Biz, Lût halkına gönderildik.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَٱمۡرَأَتُهُۥ قَآئِمَةٞ فَضَحِكَتۡ فَبَشَّرۡنَٰهَا بِإِسۡحَٰقَ وَمِن وَرَآءِ إِسۡحَٰقَ يَعۡقُوبَ
Bu arada ayakta durmakta olan karısı güldü. Biz, Ona İshak’ı müjdeledik. İshak’ın ardından da Yakub’u!
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
قَالَتۡ يَٰوَيۡلَتَىٰٓ ءَأَلِدُ وَأَنَا۠ عَجُوزٞ وَهَٰذَا بَعۡلِي شَيۡخًاۖ إِنَّ هَٰذَا لَشَيۡءٌ عَجِيبٞ
Vay halime! Ben ihtiyar bir kadınım, kocam da yaşlı olduğu halde nasıl doğurabilirim? Bu şaşılacak bir şey! dedi.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
قَالُوٓاْ أَتَعۡجَبِينَ مِنۡ أَمۡرِ ٱللَّهِۖ رَحۡمَتُ ٱللَّهِ وَبَرَكَٰتُهُۥ عَلَيۡكُمۡ أَهۡلَ ٱلۡبَيۡتِۚ إِنَّهُۥ حَمِيدٞ مَّجِيدٞ
Sen Allah’ın işine mi şaşırıyorsun? Dediler. Ey evin halkı! Allah’ın rahmeti ve bereketi sizin üzerinizdedir. Şüphesiz, O Hamid'dir, Mecid'dir.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
فَلَمَّا ذَهَبَ عَنۡ إِبۡرَٰهِيمَ ٱلرَّوۡعُ وَجَآءَتۡهُ ٱلۡبُشۡرَىٰ يُجَٰدِلُنَا فِي قَوۡمِ لُوطٍ
İbrahim’in korkusu geçip, müjdeyi de alınca Lût halkı hakkında bizimle tartışmaya başladı.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
إِنَّ إِبۡرَٰهِيمَ لَحَلِيمٌ أَوَّٰهٞ مُّنِيبٞ
İbrahim gerçekten çok dua edip, yalvaran ve yumuşak kalpli biriydi
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
يَٰٓإِبۡرَٰهِيمُ أَعۡرِضۡ عَنۡ هَٰذَآۖ إِنَّهُۥ قَدۡ جَآءَ أَمۡرُ رَبِّكَۖ وَإِنَّهُمۡ ءَاتِيهِمۡ عَذَابٌ غَيۡرُ مَرۡدُودٖ
Ey İbrahim, bundan vazgeç. Şüphesiz Rabbinin emri gelmiştir. Ve onlara kesinlikle geri çevrilemeyecek bir azap gelmektedir, dediler.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَلَمَّا جَآءَتۡ رُسُلُنَا لُوطٗا سِيٓءَ بِهِمۡ وَضَاقَ بِهِمۡ ذَرۡعٗا وَقَالَ هَٰذَا يَوۡمٌ عَصِيبٞ
Elçilerimiz, Lût’a gelince üzüldü. Onlardan dolayı içi daraldı da bu, şiddetli bir gündür, dedi.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَجَآءَهُۥ قَوۡمُهُۥ يُهۡرَعُونَ إِلَيۡهِ وَمِن قَبۡلُ كَانُواْ يَعۡمَلُونَ ٱلسَّيِّـَٔاتِۚ قَالَ يَٰقَوۡمِ هَٰٓؤُلَآءِ بَنَاتِي هُنَّ أَطۡهَرُ لَكُمۡۖ فَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَلَا تُخۡزُونِ فِي ضَيۡفِيٓۖ أَلَيۡسَ مِنكُمۡ رَجُلٞ رَّشِيدٞ
Daha önce çirkin işler yapan halk , koşarak ona geldiler. Lût: Ey kavmim, İşte bunlar, kızlarımdır. Onlar sizin için en temiz olandır. Allah’tan sakının, misafirlerime beni rezil etmeyin. İçinizde hiç mi aklı başında olan bir adam yok? dedi.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
قَالُواْ لَقَدۡ عَلِمۡتَ مَا لَنَا فِي بَنَاتِكَ مِنۡ حَقّٖ وَإِنَّكَ لَتَعۡلَمُ مَا نُرِيدُ
Senin kızlarını istemediğimizi biliyorsun. Bizim ne istediğimizi de elbette biliyorsun, dediler.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
قَالَ لَوۡ أَنَّ لِي بِكُمۡ قُوَّةً أَوۡ ءَاوِيٓ إِلَىٰ رُكۡنٖ شَدِيدٖ
Keşke size yetecek bir kuvvetim ya da sağlam bir topluluğa sığınabilseydim, dedi.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
قَالُواْ يَٰلُوطُ إِنَّا رُسُلُ رَبِّكَ لَن يَصِلُوٓاْ إِلَيۡكَۖ فَأَسۡرِ بِأَهۡلِكَ بِقِطۡعٖ مِّنَ ٱلَّيۡلِ وَلَا يَلۡتَفِتۡ مِنكُمۡ أَحَدٌ إِلَّا ٱمۡرَأَتَكَۖ إِنَّهُۥ مُصِيبُهَا مَآ أَصَابَهُمۡۚ إِنَّ مَوۡعِدَهُمُ ٱلصُّبۡحُۚ أَلَيۡسَ ٱلصُّبۡحُ بِقَرِيبٖ
Ey Lût! "Biz, Rabbinin elçileriyiz. Onlar, sana dokunamayacaklar" dediler. Gecenin bir kısmınla ailenle beraber yola çık, kimse ardına bakmasın. Ancak karın müstesna dediler. Onların başına gelen, onun da başına gelecektir, dediler. Onlara vaat edilen vakit sabahtır, dediler. Sabah da yakın değil mi? dediler.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
فَلَمَّا جَآءَ أَمۡرُنَا جَعَلۡنَا عَٰلِيَهَا سَافِلَهَا وَأَمۡطَرۡنَا عَلَيۡهَا حِجَارَةٗ مِّن سِجِّيلٖ مَّنضُودٖ
Emrimiz gelince oranın altını üstüne getirdik. Üzerilerine üzerlerine (balçıktan) pişirilip ardı ardına taşlar yağdırdık.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
مُّسَوَّمَةً عِندَ رَبِّكَۖ وَمَا هِيَ مِنَ ٱلظَّٰلِمِينَ بِبَعِيدٖ
Rabbinin katından, işaretlenerek (yağdırılmıştır) Bu (azab) şimdi de zalimlerden (Mekkelilerden) uzak değildir.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
۞ وَإِلَىٰ مَدۡيَنَ أَخَاهُمۡ شُعَيۡبٗاۚ قَالَ يَٰقَوۡمِ ٱعۡبُدُواْ ٱللَّهَ مَا لَكُم مِّنۡ إِلَٰهٍ غَيۡرُهُۥۖ وَلَا تَنقُصُواْ ٱلۡمِكۡيَالَ وَٱلۡمِيزَانَۖ إِنِّيٓ أَرَىٰكُم بِخَيۡرٖ وَإِنِّيٓ أَخَافُ عَلَيۡكُمۡ عَذَابَ يَوۡمٖ مُّحِيطٖ
Medyen’e de kardeşleri Şuayib’i (gönderdik). Ey halkım, dedi. Yalnızca Allah’a ibadet edin. Sizin O’ndan başka ilahınız yoktur. Ölçü ve tartıyı eksik yapmayın. Ben, sizi hayır (bolluk) içinde görüyorum. Ve ben, sizi kuşatacak bir günün azabından korkuyorum.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَيَٰقَوۡمِ أَوۡفُواْ ٱلۡمِكۡيَالَ وَٱلۡمِيزَانَ بِٱلۡقِسۡطِۖ وَلَا تَبۡخَسُواْ ٱلنَّاسَ أَشۡيَآءَهُمۡ وَلَا تَعۡثَوۡاْ فِي ٱلۡأَرۡضِ مُفۡسِدِينَ
Ey Halkım, ölçü ve tartıyı adaletle yapın. Kimsenin malını eksik vermeyin. Yeryüzünde fesatçı olup karışıklık çıkarmayın.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
بَقِيَّتُ ٱللَّهِ خَيۡرٞ لَّكُمۡ إِن كُنتُم مُّؤۡمِنِينَۚ وَمَآ أَنَا۠ عَلَيۡكُم بِحَفِيظٖ
Eğer mümin olursanız Allah’ın bıraktığı (kâr) sizin için daha hayırlıdır. Ben, sizin üzerinizde bir gözetleyici değilim.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
قَالُواْ يَٰشُعَيۡبُ أَصَلَوٰتُكَ تَأۡمُرُكَ أَن نَّتۡرُكَ مَا يَعۡبُدُ ءَابَآؤُنَآ أَوۡ أَن نَّفۡعَلَ فِيٓ أَمۡوَٰلِنَا مَا نَشَٰٓؤُاْۖ إِنَّكَ لَأَنتَ ٱلۡحَلِيمُ ٱلرَّشِيدُ
Onlar da: Ey Şuayip! Atalarımızın ibadet ettiğini veya mallarımızı hakkında istediğimiz gibi davranmayı bırakmamızı senin salâtın mı emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın!
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
قَالَ يَٰقَوۡمِ أَرَءَيۡتُمۡ إِن كُنتُ عَلَىٰ بَيِّنَةٖ مِّن رَّبِّي وَرَزَقَنِي مِنۡهُ رِزۡقًا حَسَنٗاۚ وَمَآ أُرِيدُ أَنۡ أُخَالِفَكُمۡ إِلَىٰ مَآ أَنۡهَىٰكُمۡ عَنۡهُۚ إِنۡ أُرِيدُ إِلَّا ٱلۡإِصۡلَٰحَ مَا ٱسۡتَطَعۡتُۚ وَمَا تَوۡفِيقِيٓ إِلَّا بِٱللَّهِۚ عَلَيۡهِ تَوَكَّلۡتُ وَإِلَيۡهِ أُنِيبُ
Dedi ki: Ey kavmim! Eğer benim, Rabbim tarafından (verilmiş) apaçık bir delilim varsa ve O bana tarafından güzel bir rızık vermişse buna ne dersiniz? Sizi birtakım şeylerden menederek kendim onları işlemek istemiyorum. Sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum, dedi. Başarım yalnız Allah'a bağlıdır. dedi. O’na tevekkül ettim O’na yöneldim, dedi.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَيَٰقَوۡمِ لَا يَجۡرِمَنَّكُمۡ شِقَاقِيٓ أَن يُصِيبَكُم مِّثۡلُ مَآ أَصَابَ قَوۡمَ نُوحٍ أَوۡ قَوۡمَ هُودٍ أَوۡ قَوۡمَ صَٰلِحٖۚ وَمَا قَوۡمُ لُوطٖ مِّنكُم بِبَعِيدٖ
Ey kavmim! Bana karşı olan muhalefetiniz Nuh kavminin veya Hûd kavminin yahut Sâlih kavminin başlarına gelen musibete uğratmasın! Lût halkı sizden uzak değildir.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَٱسۡتَغۡفِرُواْ رَبَّكُمۡ ثُمَّ تُوبُوٓاْ إِلَيۡهِۚ إِنَّ رَبِّي رَحِيمٞ وَدُودٞ
Rabbinizden mağfiret dileyin. O’na (tevbe) yönelin, kuşkusuz Rabbim, çok merhamet eder, (müminleri) çok sever.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
قَالُواْ يَٰشُعَيۡبُ مَا نَفۡقَهُ كَثِيرٗا مِّمَّا تَقُولُ وَإِنَّا لَنَرَىٰكَ فِينَا ضَعِيفٗاۖ وَلَوۡلَا رَهۡطُكَ لَرَجَمۡنَٰكَۖ وَمَآ أَنتَ عَلَيۡنَا بِعَزِيزٖ
Ey Şuayb! Biz, senin söylediklerinin çoğunu anlamıyoruz ve biz, senin aramızda zayıf olduğunu görüyoruz, dediler. Eğer kabilen olmasaydı seni taşa tutardık, dediler. Yoksa bizim yanımızda hiç bir değerin de yok, dediler.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
قَالَ يَٰقَوۡمِ أَرَهۡطِيٓ أَعَزُّ عَلَيۡكُم مِّنَ ٱللَّهِ وَٱتَّخَذۡتُمُوهُ وَرَآءَكُمۡ ظِهۡرِيًّاۖ إِنَّ رَبِّي بِمَا تَعۡمَلُونَ مُحِيطٞ
Ey Halkım! Kabilem size göre Allah’tan daha mı değerlidir ki onu (Allah'ın emirlerini) arkanıza attınız? Şüphesiz Rabbim, sizin yaptıklarınızı kuşatandır, dedi.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَيَٰقَوۡمِ ٱعۡمَلُواْ عَلَىٰ مَكَانَتِكُمۡ إِنِّي عَٰمِلٞۖ سَوۡفَ تَعۡلَمُونَ مَن يَأۡتِيهِ عَذَابٞ يُخۡزِيهِ وَمَنۡ هُوَ كَٰذِبٞۖ وَٱرۡتَقِبُوٓاْ إِنِّي مَعَكُمۡ رَقِيبٞ
Ey halkım, elinizden gelen yapageldiğiniz her şeyi yapın, ben de yapacağım. Kime rezil edici bir azabın geleceğini, kimin yalancı olduğunu bileceksiniz. Bekleyin, doğrusu ben de sizinle bekliyorum.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَلَمَّا جَآءَ أَمۡرُنَا نَجَّيۡنَا شُعَيۡبٗا وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ مَعَهُۥ بِرَحۡمَةٖ مِّنَّا وَأَخَذَتِ ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ ٱلصَّيۡحَةُ فَأَصۡبَحُواْ فِي دِيَٰرِهِمۡ جَٰثِمِينَ
Emrimiz gelince, Şuayib’i ve beraberindeki mü’minleri katımızdan bir rahmetle kurtardık. Zalimleri bir çığlık yakaladı. Oldukları yerde çöküp, kaldılar.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
كَأَن لَّمۡ يَغۡنَوۡاْ فِيهَآۗ أَلَا بُعۡدٗا لِّمَدۡيَنَ كَمَا بَعِدَتۡ ثَمُودُ
Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Dikkat edin, Semûd’un helak olduğu gibi Medyen de helak oldu.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَلَقَدۡ أَرۡسَلۡنَا مُوسَىٰ بِـَٔايَٰتِنَا وَسُلۡطَٰنٖ مُّبِينٍ
Musa’yı da ayetlerimizle ve açık bir delil ile göndermiştik. @ಸರಿಪಡಿಸಲಾದ
Musa’yı da ayetlerimizle ve açık bir delil ile
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
إِلَىٰ فِرۡعَوۡنَ وَمَلَإِيْهِۦ فَٱتَّبَعُوٓاْ أَمۡرَ فِرۡعَوۡنَۖ وَمَآ أَمۡرُ فِرۡعَوۡنَ بِرَشِيدٖ
Firavun ve kavminin ileri gelenlerine. Onlar, Firavun’un emrine uydular; oysa Firavun'un emri doğru değildi.
@ಸರಿಪಡಿಸಲಾದ
Firavun ve kavminin ileri gelenlerine göndermiştik. Onlar, Firavun’un emrine uydular; oysa Firavun'un emri doğru değildi.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
يَقۡدُمُ قَوۡمَهُۥ يَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِ فَأَوۡرَدَهُمُ ٱلنَّارَۖ وَبِئۡسَ ٱلۡوِرۡدُ ٱلۡمَوۡرُودُ
(Firavun), Kıyamet günü halkına öncülük eder. Onları ateşe götürür. Gittikleri yer ne kötü yerdir.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَأُتۡبِعُواْ فِي هَٰذِهِۦ لَعۡنَةٗ وَيَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِۚ بِئۡسَ ٱلرِّفۡدُ ٱلۡمَرۡفُودُ
Hem burada da kıyamet gününde de lanete uğrarlar. Onlara peşpeşe verilen bu şeyler ne kötüdür.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
ذَٰلِكَ مِنۡ أَنۢبَآءِ ٱلۡقُرَىٰ نَقُصُّهُۥ عَلَيۡكَۖ مِنۡهَا قَآئِمٞ وَحَصِيدٞ
İşte bu, (halkı helâk olmuş) memleketleri sana haber veriyoruz. Onlardan (bugüne kadar izleri) kalan da vardır, biçilmiş ekin (gibi yok olan) da vardır.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَمَا ظَلَمۡنَٰهُمۡ وَلَٰكِن ظَلَمُوٓاْ أَنفُسَهُمۡۖ فَمَآ أَغۡنَتۡ عَنۡهُمۡ ءَالِهَتُهُمُ ٱلَّتِي يَدۡعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ مِن شَيۡءٖ لَّمَّا جَآءَ أَمۡرُ رَبِّكَۖ وَمَا زَادُوهُمۡ غَيۡرَ تَتۡبِيبٖ
Onlara biz zulmetmedik, fakat onlar kendi nefislerine zulmettiler. Rabbinin emri geldiği zaman Allah’ın dışında dua edip, yalvardıkları ilahları onlara hiç bir fayda sağlamadı. (İlahları) Onların ancak hüsranlarını arttırdı.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَكَذَٰلِكَ أَخۡذُ رَبِّكَ إِذَآ أَخَذَ ٱلۡقُرَىٰ وَهِيَ ظَٰلِمَةٌۚ إِنَّ أَخۡذَهُۥٓ أَلِيمٞ شَدِيدٌ
İşte, Rabbin zalim olan ülkeleri yakaladığı zaman böyle yakalar. Şüphesiz O’nun yakalaması acı vericidir, şiddetlidir. @ಸರಿಪಡಿಸಲಾದ
İşte, Rabbi zalim olan ülkeleri yakaladığı zaman böyle yakalar. Şüphesiz O’nun yakalaması acı vericidir, şiddetlidir.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَةٗ لِّمَنۡ خَافَ عَذَابَ ٱلۡأٓخِرَةِۚ ذَٰلِكَ يَوۡمٞ مَّجۡمُوعٞ لَّهُ ٱلنَّاسُ وَذَٰلِكَ يَوۡمٞ مَّشۡهُودٞ
Ahiretin azabından korkanlara bunda ibretler vardır. Bu, toplanma günüdür. Bu, şahitlik günüdür.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَمَا نُؤَخِّرُهُۥٓ إِلَّا لِأَجَلٖ مَّعۡدُودٖ
Biz, o günü sayılı bir süreye kadar erteleriz.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
يَوۡمَ يَأۡتِ لَا تَكَلَّمُ نَفۡسٌ إِلَّا بِإِذۡنِهِۦۚ فَمِنۡهُمۡ شَقِيّٞ وَسَعِيدٞ
O gün gelince, Allah’ın izni olmadıkça hiç kimse konuşamaz. Onların bir kısmı şakidir, bir kısmı mesuttur.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
فَأَمَّا ٱلَّذِينَ شَقُواْ فَفِي ٱلنَّارِ لَهُمۡ فِيهَا زَفِيرٞ وَشَهِيقٌ
Şaki olanlar ateştedirler. Orada onların (azaptan dolayı öyle feci) nefes alıp vermeleri vardır ki.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
خَٰلِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ ٱلسَّمَٰوَٰتُ وَٱلۡأَرۡضُ إِلَّا مَا شَآءَ رَبُّكَۚ إِنَّ رَبَّكَ فَعَّالٞ لِّمَا يُرِيدُ
Rabbinin dilemesi dışında, gökler ve yer durdukça onlar da ateşte daimidirler. Şüphesiz Rabbin, dilediğini yapandır.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
۞ وَأَمَّا ٱلَّذِينَ سُعِدُواْ فَفِي ٱلۡجَنَّةِ خَٰلِدِينَ فِيهَا مَا دَامَتِ ٱلسَّمَٰوَٰتُ وَٱلۡأَرۡضُ إِلَّا مَا شَآءَ رَبُّكَۖ عَطَآءً غَيۡرَ مَجۡذُوذٖ
Mesut olanlar ise cennettedirler. Gökler ve yer durdukça, orada ebedi kalacaklardır. Ancak Rabbinin (daha önce müminlerden bir kısım günahkârların azabını) dilediği kimseler müstesna. Bu tükenmez/kesintisiz bir lütufdur.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
فَلَا تَكُ فِي مِرۡيَةٖ مِّمَّا يَعۡبُدُ هَٰٓؤُلَآءِۚ مَا يَعۡبُدُونَ إِلَّا كَمَا يَعۡبُدُ ءَابَآؤُهُم مِّن قَبۡلُۚ وَإِنَّا لَمُوَفُّوهُمۡ نَصِيبَهُمۡ غَيۡرَ مَنقُوصٖ
Öyleyse sakın onların ibadet ettiği şeylerden kuşkun olmasın ki onlar, daha önce babalarının ibadet ettiği gibi ibadet ediyorlar Biz, onlara paylarını hiç eksiksiz olarak vereceğiz.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَلَقَدۡ ءَاتَيۡنَا مُوسَى ٱلۡكِتَٰبَ فَٱخۡتُلِفَ فِيهِۚ وَلَوۡلَا كَلِمَةٞ سَبَقَتۡ مِن رَّبِّكَ لَقُضِيَ بَيۡنَهُمۡۚ وَإِنَّهُمۡ لَفِي شَكّٖ مِّنۡهُ مُرِيبٖ
Musa’ya kitap vermiştik. Onda ihtilaf ettiler. Daha önce Rabbin tarafından verilmiş bir söz olmasaydı, aralarında (azabın gelmesi için) hükmedilmiş olurdu. Onlar, hâlâ ondan şek ve şüphe içindedirler.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَإِنَّ كُلّٗا لَّمَّا لَيُوَفِّيَنَّهُمۡ رَبُّكَ أَعۡمَٰلَهُمۡۚ إِنَّهُۥ بِمَا يَعۡمَلُونَ خَبِيرٞ
Rabbin onların yaptıklarının karşılığını tam olarak verecektir. Allah, onların yapmakta olduğu her şeyden haberdardır.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
فَٱسۡتَقِمۡ كَمَآ أُمِرۡتَ وَمَن تَابَ مَعَكَ وَلَا تَطۡغَوۡاْۚ إِنَّهُۥ بِمَا تَعۡمَلُونَ بَصِيرٞ
O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Kuşkusuz O, yapmakta olduğunuz her şeyi görendir.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَلَا تَرۡكَنُوٓاْ إِلَى ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ فَتَمَسَّكُمُ ٱلنَّارُ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ مِنۡ أَوۡلِيَآءَ ثُمَّ لَا تُنصَرُونَ
Zalimlere yönelmeyin, yoksa ateş size de dokunur. Sizin Allah’tan başka bir veliniz/yardımcınız olmaz. Sonra yardım da görmezsiniz.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَأَقِمِ ٱلصَّلَوٰةَ طَرَفَيِ ٱلنَّهَارِ وَزُلَفٗا مِّنَ ٱلَّيۡلِۚ إِنَّ ٱلۡحَسَنَٰتِ يُذۡهِبۡنَ ٱلسَّيِّـَٔاتِۚ ذَٰلِكَ ذِكۡرَىٰ لِلذَّٰكِرِينَ
Gündüzün iki ucunda ve gecenin ilk saatlerinde namaz kıl, iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlara bir hatırlatmadır.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَٱصۡبِرۡ فَإِنَّ ٱللَّهَ لَا يُضِيعُ أَجۡرَ ٱلۡمُحۡسِنِينَ
Sabret, Allah iyilerin ecrini zayi etmez.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
فَلَوۡلَا كَانَ مِنَ ٱلۡقُرُونِ مِن قَبۡلِكُمۡ أُوْلُواْ بَقِيَّةٖ يَنۡهَوۡنَ عَنِ ٱلۡفَسَادِ فِي ٱلۡأَرۡضِ إِلَّا قَلِيلٗا مِّمَّنۡ أَنجَيۡنَا مِنۡهُمۡۗ وَٱتَّبَعَ ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ مَآ أُتۡرِفُواْ فِيهِ وَكَانُواْ مُجۡرِمِينَ
Sizden önceki asırlarda, yeryüzünde bozgunculuktan men eden faziletli kimseler bulunsaydı ya. Fakat onlar arasından, ancak kendilerini kurtardığımız pek az kişi müstesna (böyle yaptı). Zulmedenler ise, kendilerine verilen refahın peşine düştüler. Günahkâr oldular. @ಸರಿಪಡಿಸಲಾದ
Sizden önceki asırlarda, yeryüzünde bozgunculuktan men eden faziletli kimseler bulunması bulunsaydı ya. Fakat onlar arasından, ancak kendilerini kurtardığımız pek az kişi müstesna (böyle yaptı). Zulmedenler ise, kendilerine verilen refahın peşine düştüler. Günahkâr oldular.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَمَا كَانَ رَبُّكَ لِيُهۡلِكَ ٱلۡقُرَىٰ بِظُلۡمٖ وَأَهۡلُهَا مُصۡلِحُونَ
Rabbin, halkı ıslah edici olan ülkeleri zulmederek helak edecek değildir.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَلَوۡ شَآءَ رَبُّكَ لَجَعَلَ ٱلنَّاسَ أُمَّةٗ وَٰحِدَةٗۖ وَلَا يَزَالُونَ مُخۡتَلِفِينَ
Eğer Rabbin dileseydi, insanları tek bir millet/din üzere kılardı. Fakat onlar ihtilaf edip durmaktadırlar.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
إِلَّا مَن رَّحِمَ رَبُّكَۚ وَلِذَٰلِكَ خَلَقَهُمۡۗ وَتَمَّتۡ كَلِمَةُ رَبِّكَ لَأَمۡلَأَنَّ جَهَنَّمَ مِنَ ٱلۡجِنَّةِ وَٱلنَّاسِ أَجۡمَعِينَ
Yalnız Rabbinin merhamet ettikleri bunun dışındalar. (Hikmeti gereği) Onları bunun için yarattı. Rabbinin “Cehennem'i tümüyle cin ve insanlarla dolduracağım” sözü gerçekleşmiştir.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَكُلّٗا نَّقُصُّ عَلَيۡكَ مِنۡ أَنۢبَآءِ ٱلرُّسُلِ مَا نُثَبِّتُ بِهِۦ فُؤَادَكَۚ وَجَآءَكَ فِي هَٰذِهِ ٱلۡحَقُّ وَمَوۡعِظَةٞ وَذِكۡرَىٰ لِلۡمُؤۡمِنِينَ
Peygamberlerin haberlerinden, kendileriyle senin kalbini sağlamlaştırdığımız her bir haberi sana anlatıyoruz. Bu (haberlerde) sana hak olan, iman edenlere de öğüt ve hatırlatma gelmiştir.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَقُل لِّلَّذِينَ لَا يُؤۡمِنُونَ ٱعۡمَلُواْ عَلَىٰ مَكَانَتِكُمۡ إِنَّا عَٰمِلُونَ
İman etmeyenlere şöyle de: "Elinizden gelen yapageldiğiniz her şeyi yapın, ben de yapacağım."
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَٱنتَظِرُوٓاْ إِنَّا مُنتَظِرُونَ
Bekleyin, biz de bekliyoruz.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
وَلِلَّهِ غَيۡبُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ وَإِلَيۡهِ يُرۡجَعُ ٱلۡأَمۡرُ كُلُّهُۥ فَٱعۡبُدۡهُ وَتَوَكَّلۡ عَلَيۡهِۚ وَمَا رَبُّكَ بِغَٰفِلٍ عَمَّا تَعۡمَلُونَ
Göklerin ve yerin gaybı Allah’a aittir. Bütün işler O’na döner. Yalnız O’na ibadet et, O’na tevekkül et.
ಅರಬ್ಬಿ ವ್ಯಾಖ್ಯಾನಗಳು:
 
ಅರ್ಥಗಳ ಅನುವಾದ ಅಧ್ಯಾಯ: ಸೂರ ಹೂದ್
ಅಧ್ಯಾಯಗಳ ವಿಷಯಸೂಚಿ ಪುಟ ಸಂಖ್ಯೆ
 
ಪವಿತ್ರ ಕುರ್‌ಆನ್ ಅರ್ಥಾನುವಾದ - ತುರ್ಕಿ ಅನುವಾದ - ಶಅಬಾನ್ ಬ್ರಿಟ್ಶ್ - ಅನುವಾದಗಳ ವಿಷಯಸೂಚಿ

ಪವಿತ್ರ ಕುರ್‌ಆನ್ ತುರ್ಕಿ ಅರ್ಥಾನುವಾದ - ಶಅಬಾನ್ ಬ್ರಿಟ್ಶ್ - ರುವ್ವಾದ್ ಅನುವಾದ ಕೇಂದ್ರದ ವತಿಯಿಂದ ಇದನ್ನು ಸರಿಪಡಿಸಲಾಗಿದೆ. ಸಲಹೆ, ಮೌಲ್ಯಮಾಪನ ಮತ್ತು ನಿರಂತರ ಪ್ರಗತಿಗಾಗಿ ಮೂಲಪ್ರತಿಯು ಲಭ್ಯವಿದೆ.

ಮುಚ್ಚಿ