Check out the new design

ශුද්ධවූ අල් කුර්ආන් අර්ථ කථනය - ශුද්ධ වූ අල්කුර්ආන් අර්ථ විවරණයේ සංෂිප්ත අනුවාදය- තුර්කි පරිවර්තනය * - පරිවර්තන පටුන


අර්ථ කථනය පරිච්ඡේදය: අල් කසස්   වාක්‍යය:
وَمَا كُنتَ بِجَانِبِ ٱلۡغَرۡبِيِّ إِذۡ قَضَيۡنَآ إِلَىٰ مُوسَى ٱلۡأَمۡرَ وَمَا كُنتَ مِنَ ٱلشَّٰهِدِينَ
-Ey Peygamber!- Musa -aleyhisselam-'ı, Firavun ve soylular topluluğuna gönderme işini ona bildirerek sonuca bağladığımız zaman sen Musa’ya göre dağın doğusunda bulunmuyordun. Sen orada hazır bulunanlardan biri değildin ki, bunun haberini bilip onu insanlara anlatasın. Senin onlara haber verdiklerin yalnızca Allah’ın sana vahyettikleridir.
අල්කුර්ආන් අරාබි අර්ථ විවරණ:
وَلَٰكِنَّآ أَنشَأۡنَا قُرُونٗا فَتَطَاوَلَ عَلَيۡهِمُ ٱلۡعُمُرُۚ وَمَا كُنتَ ثَاوِيٗا فِيٓ أَهۡلِ مَدۡيَنَ تَتۡلُواْ عَلَيۡهِمۡ ءَايَٰتِنَا وَلَٰكِنَّا كُنَّا مُرۡسِلِينَ
Fakat biz, Musa’nın ardından çeşitli milletler ve yaratıklar var ettik. Ancak aradan çok uzun zaman geçmesiyle Allah’a verdikleri sözleri unuttular. Sen, Medyen halkıyla beraber yaşıyor değildin ki, ayetlerimizi onlardan okuyup öğrenesin. Fakat biz seni kendi katımızdan gönderdik ve sana Musa’nın haberini ve Medyen’de ki yaşamını vahyettik. Böylece sen de bu konuda Yüce Allah’ın sana vahyettiklerini insanlara haber verdin.
අල්කුර්ආන් අරාබි අර්ථ විවරණ:
وَمَا كُنتَ بِجَانِبِ ٱلطُّورِ إِذۡ نَادَيۡنَا وَلَٰكِن رَّحۡمَةٗ مِّن رَّبِّكَ لِتُنذِرَ قَوۡمٗا مَّآ أَتَىٰهُم مِّن نَّذِيرٖ مِّن قَبۡلِكَ لَعَلَّهُمۡ يَتَذَكَّرُونَ
Musa’ya seslendiğimiz ve vahyettiğimiz zaman, sen Tûr Dağı'nın yanında değildin ki bunları haber veriyorsun. Fakat biz seni Rabbinden bir rahmet olarak insanlara gönderdik. Daha önce kendilerine uyaran bir peygamber gelmemiş bir kavmi belki öğüt alırlar ve Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'nın katından onlara getirdiğine iman eder diye uyarman için sana onun haberini vahyettik.
අල්කුර්ආන් අරාබි අර්ථ විවරණ:
وَلَوۡلَآ أَن تُصِيبَهُم مُّصِيبَةُۢ بِمَا قَدَّمَتۡ أَيۡدِيهِمۡ فَيَقُولُواْ رَبَّنَا لَوۡلَآ أَرۡسَلۡتَ إِلَيۡنَا رَسُولٗا فَنَتَّبِعَ ءَايَٰتِكَ وَنَكُونَ مِنَ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ
Üzerinde bulundukları küfür ve günahlar sebebiyle başlarına ilahi bir ceza gelecek olmasaydı kendilerine bir peygamber gönderilmemesini delil getirerek şöyle diyeceklerdi: “Bize, ayetlerine tabi olup onlarla amel ederek Rablerinin emirlerini yerine getiren Müminlerden olmamız için bir peygamber göndermez misin?" Şayet böyle olmasaydı onları cezalandırmada acele ederdik. Fakat bu azabı erteledik ki, böylece onlara bir peygamber göndererek onları mazur görelim.
අල්කුර්ආන් අරාබි අර්ථ විවරණ:
فَلَمَّا جَآءَهُمُ ٱلۡحَقُّ مِنۡ عِندِنَا قَالُواْ لَوۡلَآ أُوتِيَ مِثۡلَ مَآ أُوتِيَ مُوسَىٰٓۚ أَوَلَمۡ يَكۡفُرُواْ بِمَآ أُوتِيَ مُوسَىٰ مِن قَبۡلُۖ قَالُواْ سِحۡرَانِ تَظَٰهَرَا وَقَالُوٓاْ إِنَّا بِكُلّٖ كَٰفِرُونَ
Peygamberimiz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-, Rabbinin elçisi olarak gelince, Kureyş Yahudilere gelerek onun hakkında soru sordular. Yahudiler onlara delil öğreterek şöyle dediler: “Muhammed’e Rabbinin elçisi olduğuna delalet eden, Musa’ya verilen el (mucizesi), asa gibi mucizeler verilmedi mi?” -Ey Peygamber!- Onlara cevap olarak de ki: “Yahudiler daha önce Musa’ya verilen ayetleri inkâr etmediler mi?” Onlar, Tevrat ve Kur'an hakkında şöyle dediler: “Muhakkak bu ikisi, birbirini destekleyen birer sihirdir.” Ve; “Elbette biz, Tevrat ve Kur’an’da bulunanların hepsini inkâr eden kâfirleriz.”
අල්කුර්ආන් අරාබි අර්ථ විවරණ:
قُلۡ فَأۡتُواْ بِكِتَٰبٖ مِّنۡ عِندِ ٱللَّهِ هُوَ أَهۡدَىٰ مِنۡهُمَآ أَتَّبِعۡهُ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ
-Ey Peygamber!- Onlara de ki: "Eğer Tevrat ve Kur’an’ın sihir olduğuna dair iddianızda doğru söylüyorsanız, Allah’ın katından indirilmiş, Tevrat’tan ve Kur’an’dan daha doğru olan bir kitap getirin. Böyle bir kitap getirebilirseniz ben de ona tabi olurum''
අල්කුර්ආන් අරාබි අර්ථ විවරණ:
فَإِن لَّمۡ يَسۡتَجِيبُواْ لَكَ فَٱعۡلَمۡ أَنَّمَا يَتَّبِعُونَ أَهۡوَآءَهُمۡۚ وَمَنۡ أَضَلُّ مِمَّنِ ٱتَّبَعَ هَوَىٰهُ بِغَيۡرِ هُدٗى مِّنَ ٱللَّهِۚ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يَهۡدِي ٱلۡقَوۡمَ ٱلظَّٰلِمِينَ
Eğer Kureyş, Tevrat ve Kur’an’dan daha doğru olan bir kitap getirmelerine dair, onları davet ettiğin çağrıya icabet etmezlerse; şundan kesin olarak emin ol ki, onların bu ikisini yalanlaması bir kanıta dayanarak değildir. Bu, yalnızca hevâya ittiba etmelerindendir. Allah -Subhanehu ve Teâlâ- katından bir hidayet olmaksızın hevâsına tâbi olan kimseden daha sapık hiç kimse yoktur. Şüphesiz Allah Teâlâ, kâfir olmalarından dolayı nefislerine zulüm eden bir kavmi hidayete ve rüşde muvaffak kılmaz.
අල්කුර්ආන් අරාබි අර්ථ විවරණ:
මෙ⁣ම පිටුවේ තිබෙන වැකිවල ප්‍රයෝජන:
• نفي علم الغيب عن رسول الله صلى الله عليه وسلم إلَّا ما أطلعه الله عليه.
Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Yüce Allah’ın bildirmesi dışında gaybı bilemez.

• اندراس العلم بتطاول الزمن.
Geçen zamanın uzamasıyla ilmin izlerinin silindiği anlatılmıştır.

• تحدّي الكفار بالإتيان بما هو أهدى من وحي الله إلى رسله.
Kâfirlere, Allah’ın resulüne vahyettiği vahyinden daha hidayetli bir şey getirmekle meydan okunmuştur.

• ضلال الكفار بسبب اتباع الهوى، لا بسبب اتباع الدليل.
Kâfirlerin, kanıtlara ittiba etmeleri sebebiyle değil de, arzularına ittiba etmeleri sebebiyle olan sapıklığı bildirilmiştir.

 
අර්ථ කථනය පරිච්ඡේදය: අල් කසස්
සූරා පටුන පිටු අංක
 
ශුද්ධවූ අල් කුර්ආන් අර්ථ කථනය - ශුද්ධ වූ අල්කුර්ආන් අර්ථ විවරණයේ සංෂිප්ත අනුවාදය- තුර්කි පරිවර්තනය - පරිවර්තන පටුන

අල්කුර්ආන් අධ්‍යයන සඳහා වූ තෆ්සීර් මධ්‍යස්ථානය විසින් නිකුත් කරන ලදී.

වසන්න