แปล​ความหมาย​อัลกุรอาน​ - คำแปลภาษาตุรกี สำหรับ Al-Mukhtasar ในการตีความหมายอัลกุรอานอันสูงส่ง * - สารบัญ​คำแปล


แปลความหมาย​ สูเราะฮ์: Al-Baqarah   อายะฮ์:

Sûratu'l-Bakarah

วัตถุประสงค์ของสูเราะฮ์:
الأمر بتحقيق الخلافة في الأرض بإقامة الإسلام، والاستسلام لله، والتحذير من حال بني إسرائيل.
Yüce Allah'a teslim olmak, İslam dinini yeryüzünde hakim kılmayı gerçekleştirmek ve İsrailoğulları'nın halinden sakındırmak emredilmiştir.

الٓمٓ
{Elif, Lâm, Mîm} Kur'an-ı Kerim'in bazı surelerine bu harfler ile başlanmıştır. Bunlar alfabetik harfler olup, (Elif, be, te ve diğerleri) gibi tek başına geldiklerinde bir manası bulunmamaktadır. Bu harflerde hikmet ve gizli bir mana vardır. Öyle ki Kur'anda hikmetsiz hiçbir şey bulunmamaktadır. En önemli hikmetlerinden birisi de şudur: Bildikleri ve kendisi ile konuştukları harflerden oluşan bu Kur'an ile meydan okumak vardır. Bu surede olduğu gibi genellikle bu (harflerin) sonrasında Kuran-ı Kerim'in zikri gelmektedir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ذَٰلِكَ ٱلۡكِتَٰبُ لَا رَيۡبَۛ فِيهِۛ هُدٗى لِّلۡمُتَّقِينَ
Bu azametli Kur'an'ın ne indirilmesi, ne lafzı,ne de manasında hiç bir şüphe yoktur. O Allah'ın kelamıdır. Takva sahiplerine O'na ulaştıran yolu gösterir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ٱلَّذِينَ يُؤۡمِنُونَ بِٱلۡغَيۡبِ وَيُقِيمُونَ ٱلصَّلَوٰةَ وَمِمَّا رَزَقۡنَٰهُمۡ يُنفِقُونَ
3-4 Onlar gaybe inanırlar. Gayb; Ahiret günü gibi Allah'ın ya da resulünün haber verdiği, bize gizli kalıp duyularla hissedilmeyen her şeydir. Onlar, Allah'ın emrettiği şekilde şartları, rukünleri, vacipleri ve sünnetlerine uygun olarak namazı dosdoğru kılan kimselerdir. Onlar, Allah'ın sevabını umarak zekât gibi verilmesi farz olan veya sadaka gibi farz olmayan, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği şeylerden infak ederler. Ey Peygamber! Onlar Allah'ın sana ve senden önce gönderdiği bütün peygamberlere -aleyhimusselam- indirdiği vahye ayırt etmeksizin iman ederler. Ve onlar ahirete, orada verilecek olan sevap ve cezaya kesin bir inançla iman ederler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَٱلَّذِينَ يُؤۡمِنُونَ بِمَآ أُنزِلَ إِلَيۡكَ وَمَآ أُنزِلَ مِن قَبۡلِكَ وَبِٱلۡأٓخِرَةِ هُمۡ يُوقِنُونَ
3-4 Onlar gaybe inanırlar. Gayb; Ahiret günü gibi Allah'ın ya da resulünün haber verdiği, bize gizli kalıp duyularla hissedilmeyen her şeydir. Onlar, Allah'ın emrettiği şekilde şartları, rukünleri, vacipleri ve sünnetlerine uygun olarak namazı dosdoğru kılan kimselerdir. Onlar, Allah'ın sevabını umarak zekât gibi verilmesi farz olan veya sadaka gibi farz olmayan, Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiği şeylerden infak ederler. Ey Peygamber! Onlar Allah'ın sana ve senden önce gönderdiği bütün peygamberlere -aleyhimusselam- indirdiği vahye ayırt etmeksizin iman ederler. Ve onlar ahirete, orada verilecek olan sevap ve cezaya kesin bir inançla iman ederler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أُوْلَٰٓئِكَ عَلَىٰ هُدٗى مِّن رَّبِّهِمۡۖ وَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡمُفۡلِحُونَ
İşte bu vasıfları taşıyan kimseler dosdoğru yolda sebat edip ilerleyen kimselerdir. Dünya ve ahirette ümit ettiklerine nail olup, korktuklarından emin olan, kazançlı kimselerdir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• الثقة المطلقة في نفي الرَّيب دليل على أنه من عند الله؛ إذ لا يمكن لمخلوق أن يدعي ذلك في كلامه.
Şüpheyi def etmedeki mutlak güvenin Allah katından olduğuna delalet eder. Nitekim, hiç bir canlı bunu kendi sözlerinde iddia edemez.

• لا ينتفع بما في القرآن الكريم من الهدايات العظيمة إلا المتقون لله تعالى المعظِّمون له.
Kur'an-ı Kerim'de belirtilen bu azametli hidayet yollarından ancak Allah Teâlâ'dan hakkıyla korkan ve O'nu tazim eden kimseler faydalanır.

• من أعظم مراتب الإيمانِ الإيمانُ بالغيب؛ لأنه يتضمن التسليم لله تعالى في كل ما تفرد بعلمه من الغيب، ولرسوله بما أخبر عنه سبحانه.
Gayba iman etmenin en büyük mertebelerinden birisi de yalnızca Allah Teâlâ'nın bildiği ve resulünün Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'dan haber verdiği her hususta O'na teslim olmaktır.

• كثيرًا ما يقرن الله تعالى بين الصلاة والزكاة؛ لأنَّ الصلاة إخلاص للمعبود، والزكاة إحسان للعبيد، وهما عنوان السعادة والنجاة.
Allah Teâlâ bir çok yerde namaz ile zekâtı bir arada zikretmiştir. Çünkü namaz yüce Allah'a ihlas ile bağlanmak, zekât ise kullara ihsanda bulunmaktır. Bu ikisi saadet ve kurtuluşun adresidir.

• الإيمان بالله تعالى وعمل الصالحات يورثان الهداية والتوفيق في الدنيا، والفوز والفلاح في الأُخرى.
Allah Teâlâ'ya iman ve yapılan salih ameller; hidayete ve dünyada başarılı olmaya, ahirette de kurtuluş ve kazanca sebep olur.

إِنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ سَوَآءٌ عَلَيۡهِمۡ ءَأَنذَرۡتَهُمۡ أَمۡ لَمۡ تُنذِرۡهُمۡ لَا يُؤۡمِنُونَ
Şüphesiz Yüce Allah'ın sapıklıkları ve inatları üzerinde devam edip iman etmeyecek kimseler hakkındaki sözü gerçekleşmiştir. Senin onları uyarıp uyarmaman onlar için birdir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
خَتَمَ ٱللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمۡ وَعَلَىٰ سَمۡعِهِمۡۖ وَعَلَىٰٓ أَبۡصَٰرِهِمۡ غِشَٰوَةٞۖ وَلَهُمۡ عَذَابٌ عَظِيمٞ
Çünkü Allah, onların kaplerini içindeki sapıklıkla birlikte mühürleyerek kapatmıştır. Kulaklarını da mühürlemiştir. Kabul edip boyun eğmek kastıyla hakkı duymazlar. Gözlerinin önüne perde indirmiştir, apaçık olmasına rağmen hakkı görmezler. Onlar için ahirette büyük bir azap vardır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَمِنَ ٱلنَّاسِ مَن يَقُولُ ءَامَنَّا بِٱللَّهِ وَبِٱلۡيَوۡمِ ٱلۡأٓخِرِ وَمَا هُم بِمُؤۡمِنِينَ
İnsanlardan bir grup, iman ettiklerini iddia ederler. Bunu canları ve malları adına korktukları için sadece dilleri ile söylerler. Onlar içlerinden iman etmezler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
يُخَٰدِعُونَ ٱللَّهَ وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَمَا يَخۡدَعُونَ إِلَّآ أَنفُسَهُمۡ وَمَا يَشۡعُرُونَ
İçinde bulundukları cahillik sebebiyle imanlarını izhar edip küfürlerini gizleyerek Allah'ı ve Müminleri aldattıklarını zannederler. Ancak bunun farkında değillerdir. Çünkü Allah Teâlâ gizliyi de açık olanı da en iyi bilir. Müminlere de bu kimselerin durumlarını ve özelliklerini bildirmiştir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فِي قُلُوبِهِم مَّرَضٞ فَزَادَهُمُ ٱللَّهُ مَرَضٗاۖ وَلَهُمۡ عَذَابٌ أَلِيمُۢ بِمَا كَانُواْ يَكۡذِبُونَ
Bunun sebebi kalplerinde şüphe olmasıdır. Bundan dolayı Allah şüphelerine şüphe katmıştır. Karşılık yapılan amelin cinsine göre verilir. Onlar için cehennem ateşinin en alt tabakasında elem verici bir azap vardır. Bunun da sebebi Allah'a ve insanlara söyledikleri yalan ve Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in getirdiğini yalanlamalarıdır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِذَا قِيلَ لَهُمۡ لَا تُفۡسِدُواْ فِي ٱلۡأَرۡضِ قَالُوٓاْ إِنَّمَا نَحۡنُ مُصۡلِحُونَ
Yeryüzünde küfür, günah ve benzeri şeylerle bozgunculuk yapmaktan men edildiklerinde, bunu inkâr edip kendilerinin dürüst ve ıslah ediciler olduklarını iddia ederler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أَلَآ إِنَّهُمۡ هُمُ ٱلۡمُفۡسِدُونَ وَلَٰكِن لَّا يَشۡعُرُونَ
Hakikatte onlar bozgunculardır. Ancak onlar bunu hissetmezler. Amellerinin bozgunculuğun ta kendisi olduğunu da hissetmezler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِذَا قِيلَ لَهُمۡ ءَامِنُواْ كَمَآ ءَامَنَ ٱلنَّاسُ قَالُوٓاْ أَنُؤۡمِنُ كَمَآ ءَامَنَ ٱلسُّفَهَآءُۗ أَلَآ إِنَّهُمۡ هُمُ ٱلسُّفَهَآءُ وَلَٰكِن لَّا يَعۡلَمُونَ
Onlar, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ashabı gibi iman etmeleri emredildiğinde, inkâr ve alay ederek şu sözlerle cevap verdiler: Aklı kıt olanlar gibi iman mı edelim! Hak olan şüphesiz onların akılsız olduklarıdır. Ancak onlar bunu bilmezler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِذَا لَقُواْ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ قَالُوٓاْ ءَامَنَّا وَإِذَا خَلَوۡاْ إِلَىٰ شَيَٰطِينِهِمۡ قَالُوٓاْ إِنَّا مَعَكُمۡ إِنَّمَا نَحۡنُ مُسۡتَهۡزِءُونَ
Müminlerle karşılaştıklarında: Sizin iman ettiklerinizi tasdik ediyoruz derler. Bunu müminlerden korktukları için söylerler. Müminlerden ayrılıp kendileriyle baş başa kaldıkları önderlerinin yanına gittiklerinde, onlara tabi olmada sebat edeceklerini vurgulayarak; "Biz sizin yolunuz üzereyiz. Zira bizler müminlerle dalga geçmek ve alay etmek için zahirde muvafakat ediyoruz" derler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ٱللَّهُ يَسۡتَهۡزِئُ بِهِمۡ وَيَمُدُّهُمۡ فِي طُغۡيَٰنِهِمۡ يَعۡمَهُونَ
Müminlerle alay etmelerinin karşılığında Allah da onlarla alay eder. Bu, yaptıklarının karşılığıdır. Bundan dolayı dünyada onlara Müslüman hükümleri uygulanır. Ancak ahirette küfür ve nifaklarının karşılığını onlara verilecektir. Aynı zamanda taşkınlık ve sapıklıkları içinde bocalayıp durmaları için onlara mühlet verir ve şaşkınlık ve tereddüt içinde kalırlar.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ ٱشۡتَرَوُاْ ٱلضَّلَٰلَةَ بِٱلۡهُدَىٰ فَمَا رَبِحَت تِّجَٰرَتُهُمۡ وَمَا كَانُواْ مُهۡتَدِينَ
Bu özelliklerle nitelenen münafıklar, küfrü imanla değiştiren kimselerdir. Allah'a olan imanlarında hüsrana uğradıkları için alışverişleri onlara kâr getirmemiştir. Hak yol üzere gidenlerden de değillerdir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• أن من طبع الله على قلوبهم بسبب عنادهم وتكذيبهم لا تنفع معهم الآيات وإن عظمت.
İnatları ve yalanlamaları sebebiyle Allah onların kalplerini mühürlemiştir. Ayetler ne kadar yüce olsa da onlara fayda vermez.

• أن إمهال الله تعالى للظالمين المكذبين لم يكن عن غفلة أو عجز عنهم، بل ليزدادوا إثمًا، فتكون عقوبتهم أعظم.
Allah Teâlâ'nın zalim ve yalanlayanlara mühlet vermesi onların halinden gafil yahut aciz olmasından değildir. Bilakis bu günahlarının çoğalması içindir. Böylelikle cezaları da daha büyük olacaktır.

مَثَلُهُمۡ كَمَثَلِ ٱلَّذِي ٱسۡتَوۡقَدَ نَارٗا فَلَمَّآ أَضَآءَتۡ مَا حَوۡلَهُۥ ذَهَبَ ٱللَّهُ بِنُورِهِمۡ وَتَرَكَهُمۡ فِي ظُلُمَٰتٖ لَّا يُبۡصِرُونَ
Allah bu münafıklara iki misali örnek getirmiştir: Ateş misali ve su misali. Onlar hakkında verilen ateş misali şöyledir; Onlar, aydınlanmak için ateş yakan kimseye benzerler. Ateşin ışığı etrafı aydınlattığında o kimse ışından faydalanacağını zanneder, ateş söner ve parıltısı gider. Ancak yanması devam eder. Onun etrafında bulunanlar hiçbir şey göremez ve doğru yolu bulamazlar.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
صُمُّۢ بُكۡمٌ عُمۡيٞ فَهُمۡ لَا يَرۡجِعُونَ
Kabul etmek kastıyla hakkı kabul etmeyen sağırlar, hakkı konuşmayan dilsizler ve hakkı görmeyen körlerdir. Sapıklıklarından da geri dönmezler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أَوۡ كَصَيِّبٖ مِّنَ ٱلسَّمَآءِ فِيهِ ظُلُمَٰتٞ وَرَعۡدٞ وَبَرۡقٞ يَجۡعَلُونَ أَصَٰبِعَهُمۡ فِيٓ ءَاذَانِهِم مِّنَ ٱلصَّوَٰعِقِ حَذَرَ ٱلۡمَوۡتِۚ وَٱللَّهُ مُحِيطُۢ بِٱلۡكَٰفِرِينَ
Onlara verilen su örneği ise şöyledir: Onların misali gök gürültüsü, şimşek, zifiri karanlıklar içeren şiddetli yağmur gibidir. Bunlar o topluluğa iner ve şiddetli bir korku onlara isabet eder. Bundan dolayı onlar parmaklarının ucuyla kulaklarını tıkarlar. Yıldırımın o şiddetli sesinden dolayı ölmekten korkarlar. Allah onları çepeçevre kuşatmıştır, O'nu aciz bırakamazlar.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
يَكَادُ ٱلۡبَرۡقُ يَخۡطَفُ أَبۡصَٰرَهُمۡۖ كُلَّمَآ أَضَآءَ لَهُم مَّشَوۡاْ فِيهِ وَإِذَآ أَظۡلَمَ عَلَيۡهِمۡ قَامُواْۚ وَلَوۡ شَآءَ ٱللَّهُ لَذَهَبَ بِسَمۡعِهِمۡ وَأَبۡصَٰرِهِمۡۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ قَدِيرٞ
Az kalsın yıldırımın parıltısı ve ışıltısı onların gözünü alı verecekti. Şimşek her çaktığında etrafı aydınlatır, onlar da yollarına devam ederler. Şimşeğin ışığı etrafı aydınlatmayınca onlar karanlıkta kalır ve hareket edemez hale gelirler. Eğer Allah isteseydi, her şeye yeten kamil kudretiyle onları sağır ve kör eder, haktan yüz çevirmelerinden ötürü bir daha bu duyuları onlara geri dönmezdi. Bu ayetlerde geçen yağmur, Kur'an'ın misali, gök gürültüsünün sesi Kur'andaki yasaklanan şeylerin misali, şimşeğin parıltısı ise zaman zaman kendilerine açıkça gözüken hakkın misalidir. Gök gürültüsünün sesinin şiddetinden kulaklarını tıkamaları, haktan yüz çevirip ona icabet etmemelerinin misalidir. Münafıklar ile kendileri hakkında örnek verilen iki sınıf insan arasındaki ortak benzerlik (haktan) istifade edemeyişleridir. Ateş misalinde ise, ateşi yakan kimse karanlıkta kalmak ve ateşin yakıcılığı dışında hiç bir şeyden yararlanamamıştır. Su misalindeki kimse, gök gürültüsü ve yıldırımın korku ve rahatsızlığından başka bir şey hissetmemiştir. İşte münafık kimsenin durumu da böyledir, İslam dininde şiddet ve katılıktan başka bir şey görmezler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّاسُ ٱعۡبُدُواْ رَبَّكُمُ ٱلَّذِي خَلَقَكُمۡ وَٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِكُمۡ لَعَلَّكُمۡ تَتَّقُونَ
Ey İnsanlar! Yalnızca Rabbinize ibadet ediniz. Çünkü sizi ve sizden önceki ümmetleri yaratan odur. Emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınarak ibadetlerinizi yalnızca O'na yapınız. Böylece bu davranışınız umulur ki, kendiniz ile Allah'ın azabı arasında bir koruma olur.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ٱلَّذِي جَعَلَ لَكُمُ ٱلۡأَرۡضَ فِرَٰشٗا وَٱلسَّمَآءَ بِنَآءٗ وَأَنزَلَ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءٗ فَأَخۡرَجَ بِهِۦ مِنَ ٱلثَّمَرَٰتِ رِزۡقٗا لَّكُمۡۖ فَلَا تَجۡعَلُواْ لِلَّهِ أَندَادٗا وَأَنتُمۡ تَعۡلَمُونَ
O, sizin için yeryüzünü kullanılmaya hazır bir şekilde dümdüz kıldı ve gökyüzünü de üzerine sağlam bir şekilde bina etti. Sizlere bir rızık olarak yağmur nimetini indirerek yeryüzünde çeşitli meyveler bitiren O'dur. Allah'a ortak ve benzerler edinmeyin. Sizler Allah -Azze ve Celle-'den başka yaratıcı olmadığını biliyorsunuz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِن كُنتُمۡ فِي رَيۡبٖ مِّمَّا نَزَّلۡنَا عَلَىٰ عَبۡدِنَا فَأۡتُواْ بِسُورَةٖ مِّن مِّثۡلِهِۦ وَٱدۡعُواْ شُهَدَآءَكُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ
Ey İnsanlar! Kur'an'ın; kulumuz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e indirildiğinden şüphe duyuyorsanız, Kur'an'daki en kısa bir sure bile olsa onun benzeri bir sure getiremeyeceğiniz hususunda size meydan okuyoruz. İddia ettiğinizde sadık kimseler iseniz, güvendiğiniz kimseleri de yardıma çağırın.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَإِن لَّمۡ تَفۡعَلُواْ وَلَن تَفۡعَلُواْ فَٱتَّقُواْ ٱلنَّارَ ٱلَّتِي وَقُودُهَا ٱلنَّاسُ وَٱلۡحِجَارَةُۖ أُعِدَّتۡ لِلۡكَٰفِرِينَ
Eğer bu işi yapamazsanız ki -buna kesinlikle güç yetiremeyeceksiniz- o zaman, azabı hak eden insanlar ve onların ibadet ettikleri birçok taş çeşidi ve diğer başka şeyler ile tutuşturulan ateşten kendinizi koruyunuz. Şüphesiz ki Allah, bu ateşi kâfirler için hazırlayıp düzenlemiştir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• أن الله تعالى يخذل المنافقين في أشد أحوالهم حاجة وأكثرها شدة؛ جزاء نفاقهم وإعراضهم عن الهدى.
Allah Teâlâ, iki yüzlülükleri ve dosdoğru yoldan sapmalarının karşılığı olarak münafıkları en ihtiyaç duydukları ve sıkıntıda oldukları zaman yardımsız bırakmıştır.

• من أعظم الأدلة على وجوب إفراد الله بالعبادة أنه تعالى هو الذي خلق لنا ما في الكون وجعله مسخَّرًا لنا.
İbadette Allah'ın birlenmesinin gerekli olduğunun en büyük delillerinden birisi de, Allah Teâlâ'nın bu alemdeki her şeyi bizim için yaratmış ve hizmetimize sunmuş olmasıdır.

• عجز الخلق عن الإتيان بمثل سورة من القرآن الكريم يدل على أنه تنزيل من حكيم عليم.
Kulların, Kur'an-ı Kerim'in bir suresinin benzerini getirme hususunda aciz kalmaları onun Hakîm ve Alîm olan (Allah) tarafından indirildiğine delalet etmektedir.

وَبَشِّرِ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ أَنَّ لَهُمۡ جَنَّٰتٖ تَجۡرِي مِن تَحۡتِهَا ٱلۡأَنۡهَٰرُۖ كُلَّمَا رُزِقُواْ مِنۡهَا مِن ثَمَرَةٖ رِّزۡقٗا قَالُواْ هَٰذَا ٱلَّذِي رُزِقۡنَا مِن قَبۡلُۖ وَأُتُواْ بِهِۦ مُتَشَٰبِهٗاۖ وَلَهُمۡ فِيهَآ أَزۡوَٰجٞ مُّطَهَّرَةٞۖ وَهُمۡ فِيهَا خَٰلِدُونَ
Eğer (zikri) geçen tehdit kâfirler için ise: Ey Peygamber! Allah'a iman edip, salih amel işleyen Müminleri, saraylar ve ağaçlarının altından ırmaklar akan kendilerini mutlu edecek cennetlerle müjdele. Ne zaman rızık olarak kendilerine cennetin güzel meyveleri verilse, dünya meyvelerine olan aşırı benzerliklerinden dolayı: "Bu, daha önce de rızıklandığımız bir şey" derler. Onlara şekil, isim olarak benzer meyveler sunulmuştur ki bildikleri şeye yönelsinler. Ancak bu meyveler tat ve lezzet olarak çok farklıdırlar. Ve onlar için cennette nefsin arzulamadığı ve dünya insanlarının kirli olarak kabul ettiği şeylerden uzak olan eşler de vardır. Onlar orada kesintiye uğrayan dünya nimetlerinin aksine, sürekli olan ebedî nimetler içindedirler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
۞ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يَسۡتَحۡيِۦٓ أَن يَضۡرِبَ مَثَلٗا مَّا بَعُوضَةٗ فَمَا فَوۡقَهَاۚ فَأَمَّا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ فَيَعۡلَمُونَ أَنَّهُ ٱلۡحَقُّ مِن رَّبِّهِمۡۖ وَأَمَّا ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ فَيَقُولُونَ مَاذَآ أَرَادَ ٱللَّهُ بِهَٰذَا مَثَلٗاۘ يُضِلُّ بِهِۦ كَثِيرٗا وَيَهۡدِي بِهِۦ كَثِيرٗاۚ وَمَا يُضِلُّ بِهِۦٓ إِلَّا ٱلۡفَٰسِقِينَ
Şüphesiz ki Allah -Subhanehu ve Teâlâ- dilediğini misal olarak getirmekten çekinmez. Sivrisineği örnek olarak vermiştir. Ondan daha büyük veya daha küçük şeyleri de örnek olarak getirir. İnsanlar bu misaller önünde iki kısımdır: Müminler ve kâfirler. Müminler bu misalleri tasdik eder ve verilen bu misallerin ardında bir hikmet olduğunu bilirler. Ancak kâfirler, Allah Teâlâ'nın bu hakir görülen sivrisinek, sinek, örümcek vb. gibi mahlukatı neden misal olarak getirdiğini alay etmek için birbirlerine sorarlar. Allah Teâlâ'dan ise bunlara cevap şu şekilde gelmektedir: Bu misaller yol göstermek, yönlendirmek ve insanları imtihan etmek içindir. Allah, bazılarını verilen bu misalerleri düşünmekten yüz çevirmesiyle sapıklığa sürükler. Bunların sayıları bir hayli çoktur. Sapıklığı hak edenden başkasını saptırmaz. Onlar münafıklar gibi Allah'a itaat etmeyi terk eden kimselerdir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ٱلَّذِينَ يَنقُضُونَ عَهۡدَ ٱللَّهِ مِنۢ بَعۡدِ مِيثَٰقِهِۦ وَيَقۡطَعُونَ مَآ أَمَرَ ٱللَّهُ بِهِۦٓ أَن يُوصَلَ وَيُفۡسِدُونَ فِي ٱلۡأَرۡضِۚ أُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡخَٰسِرُونَ
Allah'ın kendileriyle yalnızca O'na ibadet etmeyi ve kendisinden önce rasûllerin haber verdiği rasûlüne ittiba etme sözünü aldığı, akrabalık bağı gibi Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyi kesen ve yeryüzünde günahlar ile fesadı yaymak için çaba sarfeden bu kimselerin dünya ve ahiretteki nasipleri eksiktir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
كَيۡفَ تَكۡفُرُونَ بِٱللَّهِ وَكُنتُمۡ أَمۡوَٰتٗا فَأَحۡيَٰكُمۡۖ ثُمَّ يُمِيتُكُمۡ ثُمَّ يُحۡيِيكُمۡ ثُمَّ إِلَيۡهِ تُرۡجَعُونَ
Ey kâfirler! Sizin bu işiniz ne şaşılacak şeydir. Kendi nefislerinizde O'nun kudretine delalet eden şeylere şahit olduğunuz halde Allah'a karşı nasıl kâfir olursunuz. Siz cansız (henüz yok) iken sizi yarattı ve size hayat verdi. Sonra sizi ikinci kez öldürecek, sonra ikinci hayat için sizi diriltecek, sonra yapmış olduklarınızdan dolayı hesaba çekmek için sizi kendisine döndürecektir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
هُوَ ٱلَّذِي خَلَقَ لَكُم مَّا فِي ٱلۡأَرۡضِ جَمِيعٗا ثُمَّ ٱسۡتَوَىٰٓ إِلَى ٱلسَّمَآءِ فَسَوَّىٰهُنَّ سَبۡعَ سَمَٰوَٰتٖۚ وَهُوَ بِكُلِّ شَيۡءٍ عَلِيمٞ
Yeryüzündeki nehir, ağaç ve sayılamayacak kadar birçok nimetin tamamını sizin için tek başına yaratan Allah'tır. Sizler o nimetlerden faydalanır ve sizin hizmetinize sunduğu şeylerden istifade edersiniz. Sonra gökyüzüne yönelip onu yedi kat olarak yaratmıştır. İlmi ile her şeyi kuşatan O'dur.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• من كمال النعيم في الجنة أن ملذاتها لا يكدرها أي نوع من التنغيص، ولا يخالطها أي أذى.
Cennetteki nimetlerin mükemmel olmasının sebeplerinden biri de, sunulan lezzetlerini hiçbir tedirginlik ve sıkıntının bulandırmaması, bunlara hiçbir zararın karışmamasıdır.

• الأمثال التي يضربها الله تعالى لا ينتفع بها إلا المؤمنون؛ لأنهم هم الذين يريدون الهداية بصدق، ويطلبونها بحق.
Allah Teâlâ'nın vermiş olduğu misallerden ancak müminler istifade eder. Çünkü onlar içtenlikle hidayeti isteyen ve hakkıyla onu talep eden kimselerdir.

• من أبرز صفات الفاسقين نقضُ عهودهم مع الله ومع الخلق، وقطعُهُم لما أمر الله بوصله، وسعيُهُم بالفساد في الأرض.
Fasıkların en belirgin özelliklerinden biri de Allah ve insanlar ile yapmış oldukları anlaşmaları bozmaları, Allah'ın birleştirilmesini emrettiği şeyleri koparmaları ve yeryüzünde fesat çıkarmak için çaba sarf etmeleridir.

• الأصل في الأشياء الإباحة والطهارة؛ لأن الله تعالى امتنَّ على عباده بأن خلق لهم كل ما في الأرض.
Eşyada asıl olan temizlik ve mübahlıktır. Çünkü Allah Teâlâ yeryüzündeki her şeyi kulları için yaratarak onlara bol bol nimetler vermiştir.

وَإِذۡ قَالَ رَبُّكَ لِلۡمَلَٰٓئِكَةِ إِنِّي جَاعِلٞ فِي ٱلۡأَرۡضِ خَلِيفَةٗۖ قَالُوٓاْ أَتَجۡعَلُ فِيهَا مَن يُفۡسِدُ فِيهَا وَيَسۡفِكُ ٱلدِّمَآءَ وَنَحۡنُ نُسَبِّحُ بِحَمۡدِكَ وَنُقَدِّسُ لَكَۖ قَالَ إِنِّيٓ أَعۡلَمُ مَا لَا تَعۡلَمُونَ
Allah -Subhânehu ve Teâlâ- yeryüzünde birbirinin yerini alacak beşeri yaratacağını meleklere söylediğini haber vermiştir. Bu beşer, Allah'a itaat ederek yeryüzünü imar edecektir. Bunun akabinde melekler Rablerine -kendilerine doğruyu göstermesi için- yeryüzünde âdemoğlunu halife kılmasının hikmetini sormuşlardır. Hâlbuki, insanlar yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak, zulümle kan dökeceklerdir. Melekler şöyle demiştir: Biz sana itaat edenleriz, seni eksik sıfatlardan tenzih eder sana hamt ederiz. Celalini ve kemalini tazim edenleriz. Bunlarda ihmalkâr davranmayız. Allah Teâlâ onların bu sorusuna şöyle cevap vermiştir: Yaratılmalarındaki olağanüstü hikmetleri ve halife kılınmalarındaki büyük hedef hususunda sizin bilmediğiniz şeyleri ben bilirim.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَعَلَّمَ ءَادَمَ ٱلۡأَسۡمَآءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمۡ عَلَى ٱلۡمَلَٰٓئِكَةِ فَقَالَ أَنۢبِـُٔونِي بِأَسۡمَآءِ هَٰٓؤُلَآءِ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ
Allah Teâlâ, Adem -aleyhisselam-'ın makamını beyan etmek için ona canlı cansız ve diğer bütün varlıkların isimlerini; lafız ve mana olarak öğretti. Sonra bu isimlerin hepsini meleklere sunarak şöyle dedi: "Sizler bu yaratılmıştan daha değerli ve faziletli olduğunuz söyleminizde doğru söyleyenlerden iseniz, haydi bana bunların isimlerini bildirin.''
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
قَالُواْ سُبۡحَٰنَكَ لَا عِلۡمَ لَنَآ إِلَّا مَا عَلَّمۡتَنَآۖ إِنَّكَ أَنتَ ٱلۡعَلِيمُ ٱلۡحَكِيمُ
Eksikliklerini itiraf edip, Allah'ın lütfunu umarak şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Hükmünde ve şeriat olarak belirlediğin şeyde sana karşı gelmekten seni tenzih ve tazim ederiz. Bizi rızıklandırdığın ilimden başkasını da bilmeyiz. Sen Alîm'sin hiçbir şey sana gizli kalmaz. Sen Hakîm'sin kader ve şeriat olarak belirlediğin şeyleri yerli yerince koyarsın."
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
قَالَ يَٰٓـَٔادَمُ أَنۢبِئۡهُم بِأَسۡمَآئِهِمۡۖ فَلَمَّآ أَنۢبَأَهُم بِأَسۡمَآئِهِمۡ قَالَ أَلَمۡ أَقُل لَّكُمۡ إِنِّيٓ أَعۡلَمُ غَيۡبَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ وَأَعۡلَمُ مَا تُبۡدُونَ وَمَا كُنتُمۡ تَكۡتُمُونَ
O zaman Allah Teâlâ Âdem'e: "O eşyaların isimlerini onlara haber ver." dedi. Rabbinin öğrettiği gibi onlara haber verdiğinde, Allah, meleklere: "Şüphesiz yeryüzünde ve göklerde gizli olanı, açığa vurduğunuzu ve kendi nefislerinizde gizli tuttuğunuzu ben bilirim demedim mi?" buyurdu.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِذۡ قُلۡنَا لِلۡمَلَٰٓئِكَةِ ٱسۡجُدُواْ لِأٓدَمَ فَسَجَدُوٓاْ إِلَّآ إِبۡلِيسَ أَبَىٰ وَٱسۡتَكۡبَرَ وَكَانَ مِنَ ٱلۡكَٰفِرِينَ
Allah Teâlâ meleklere Âdem için ihtiram ve saygı secdesi etmelerini emrettiğini beyan etmiştir. Bunun akabinde melekler Allah'ın emrini yerine getirmek için bir an önce secde ettiler. Ancak cinlerden olan İblis secde etmedi. Kendini Âdem'den üstün görerek Allah'ın emrine karşı gelip secde etmekten imtina etti. Bu ameliyle Allah Teâlâ'ya karşı gelerek küfre girenlerden oldu.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَقُلۡنَا يَٰٓـَٔادَمُ ٱسۡكُنۡ أَنتَ وَزَوۡجُكَ ٱلۡجَنَّةَ وَكُلَا مِنۡهَا رَغَدًا حَيۡثُ شِئۡتُمَا وَلَا تَقۡرَبَا هَٰذِهِ ٱلشَّجَرَةَ فَتَكُونَا مِنَ ٱلظَّٰلِمِينَ
Dedik ki: Ey Âdem! Sen ve eşin -Havva- cennete yerleşin. Cennet'in hangi mekânından isterseniz afiyetle bol bol yiyin, orada rahatsızlık veren hiçbir şey yoktur. Siz ikinize (meyvesini) yemeği yasakladığım şu ağaca kesinlikle yaklaşmayın. Size emrettiğim şeye karşı gelerek zalimlerden olursunuz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَأَزَلَّهُمَا ٱلشَّيۡطَٰنُ عَنۡهَا فَأَخۡرَجَهُمَا مِمَّا كَانَا فِيهِۖ وَقُلۡنَا ٱهۡبِطُواْ بَعۡضُكُمۡ لِبَعۡضٍ عَدُوّٞۖ وَلَكُمۡ فِي ٱلۡأَرۡضِ مُسۡتَقَرّٞ وَمَتَٰعٌ إِلَىٰ حِينٖ
Şeytan o ikisine vesvese vermeye ve (o ağacın meyvesinden yemeyi) güzel göstermeye devam etti. Ta ki Allah'ın o ikisine yemeği yasakladığı ağaçtan yeme yanlışına düşürerek ayaklarını kaydırdı. Bu ikisinin cezası Allah'ın onları içinde yaşadıkları cennetten çıkarması oldu. Allah o ikisine ve şeytana şöyle buyurdu: Birbirinize düşman olarak yeryüzüne inin. Sizin için yeryüzünde ecelleriniz bitene ve kıyamet kopana kadar orada yaşamak ve hayırlarından istifade etmek vardır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَتَلَقَّىٰٓ ءَادَمُ مِن رَّبِّهِۦ كَلِمَٰتٖ فَتَابَ عَلَيۡهِۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلتَّوَّابُ ٱلرَّحِيمُ
Âdem, Allah'ın kendisine vahyettiği kelimeleri aldı. Allah o kelimelerle dua etmeyi ona ilham etti. Bu, Allah Teâlâ'nın şu buyruğunda zikredilmiştir: "Dediler ki: Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan muhakkak ki biz hüsrana uğrayanlardan oluruz." (A'raf Suresi: 23) Bunun akabinde Allah onun tövbesini kabul etti ve onu bağışladı. O -Subhanehu ve Teâlâ- kullarının tövbesini çokça kabul eden, onlara merhamet edendir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• الواجب على المؤمن إذا خفيت عليه حكمة الله في بعض خلقه وأَمْرِهِ أن يسلِّم لله في خلقه وأَمْرِهِ.
Allah'ın bazı emir ve yarattıklarında olan hikmetler Mümin kimseye gizli kalırsa onun üzerine düşen görev, emrinde ve yaratmasında Allah'a teslim olmasıdır.

• رَفَعَ القرآن الكريم منزلة العلم، وجعله سببًا للتفضيل بين الخلق.
Kur’an-ı Kerim ilmin makamını yükseltmiş ve kulların birbiri arasında üstünlüklerinin sebebi kılmıştır.

• الكِبْرُ هو رأس المعاصي، وأساس كل بلاء ينزل بالخلق، وهو أول معصية عُصِيَ الله بها.
Kibir, günahların başı ve mahlukata inen her belanın temelidir. Kibir, Allah'a karşı işlenmiş ilk günahtır.

قُلۡنَا ٱهۡبِطُواْ مِنۡهَا جَمِيعٗاۖ فَإِمَّا يَأۡتِيَنَّكُم مِّنِّي هُدٗى فَمَن تَبِعَ هُدَايَ فَلَا خَوۡفٌ عَلَيۡهِمۡ وَلَا هُمۡ يَحۡزَنُونَ
Onlara dedik ki: Hepiniz cennetten yeryüzüne inin. Resullerim tarafından size hidayet gelecek olursa, kim ona tabi olur ve resullerime iman ederse, ahirette onlar için hiçbir korku yoktur ve onlar dünyada kaçırdıkları şeylere de üzülmezler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَٱلَّذِينَ كَفَرُواْ وَكَذَّبُواْ بِـَٔايَٰتِنَآ أُوْلَٰٓئِكَ أَصۡحَٰبُ ٱلنَّارِۖ هُمۡ فِيهَا خَٰلِدُونَ
Ayetlerimizi yalanlayıp, inkâr edenler var ya; işte onlar Cehennem ehlidir ve oradan kesinlikle çıkmayacaklardır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
يَٰبَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ ٱذۡكُرُواْ نِعۡمَتِيَ ٱلَّتِيٓ أَنۡعَمۡتُ عَلَيۡكُمۡ وَأَوۡفُواْ بِعَهۡدِيٓ أُوفِ بِعَهۡدِكُمۡ وَإِيَّٰيَ فَٱرۡهَبُونِ
Ey Allah'ın peygamberi Yakup'un çocukları! Allah'ın size bahşetmiş olduğu bir çok nimetini hatırlayıp şükredin. Bana ve resullerime iman etmek, şeriatlerim üzere amel etmek için vermiş olduğunuz sözleri yerine getirmeye bağlı kalın. Eğer bu sözleri yerine getirirseniz ben de size vadettiğim sözleri yerine getirir; bu dünyada güzel bir hayat ve kıyamet gününde yaptıklarınıza güzel karşılıkla karşılık veririm. Yalnızca benden korkun ve bana vermiş olduğunuz sözleri bozmayın.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَءَامِنُواْ بِمَآ أَنزَلۡتُ مُصَدِّقٗا لِّمَا مَعَكُمۡ وَلَا تَكُونُوٓاْ أَوَّلَ كَافِرِۭ بِهِۦۖ وَلَا تَشۡتَرُواْ بِـَٔايَٰتِي ثَمَنٗا قَلِيلٗا وَإِيَّٰيَ فَٱتَّقُونِ
Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e indirdiğim Kur'an'a iman edin. Zira Allah'ın birliği ve Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in peygamberliği konuları tahrif edilmemiş olan Tevratla da uyuşmaktadır. Bunu inkâr eden ilk topluluk olmaktan sakının. İndirmiş olduğum ayetlerimi yöneticilik ve makam gibi az bir paha karşılığında değiştirmeyin. Gazabımdan ve azabımdan korkun.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلَا تَلۡبِسُواْ ٱلۡحَقَّ بِٱلۡبَٰطِلِ وَتَكۡتُمُواْ ٱلۡحَقَّ وَأَنتُمۡ تَعۡلَمُونَ
-Resullerime indirdiğim- hakkı, atmış olduğunuz yalanlarla karıştırmayın. Emin ve kesin olarak onu bildiğiniz halde kitaplarınızda gelen Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in hak olan vasıflarını gizlemeyin.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَأَقِيمُواْ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتُواْ ٱلزَّكَوٰةَ وَٱرۡكَعُواْ مَعَ ٱلرَّٰكِعِينَ
Rukünleri, farzları ve sünnetleri ile birlikte namazı tam bir şekilde eda edin. Allah'ın sizin elinize vermiş olduğu malların zekâtını çıkartıp verin. Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ümmetinden itaat edenlerle birlikte Allah'a itaat edin.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
۞ أَتَأۡمُرُونَ ٱلنَّاسَ بِٱلۡبِرِّ وَتَنسَوۡنَ أَنفُسَكُمۡ وَأَنتُمۡ تَتۡلُونَ ٱلۡكِتَٰبَۚ أَفَلَا تَعۡقِلُونَ
Siz kendi nefislerinizi unutarak yüz çevirdiğiniz halde başkalarına imanı ve hayır işlemeyi emretmenizden daha kötü ne olabilir. Sizler Tevrat’ı okuyorsunuz, onda Allah'ın dinine ve resullerini tasdik etmeye ittiba etmenin emredildiğini biliyorsunuz. Akıllarınızı kullanmıyor musunuz?!
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَٱسۡتَعِينُواْ بِٱلصَّبۡرِ وَٱلصَّلَوٰةِۚ وَإِنَّهَا لَكَبِيرَةٌ إِلَّا عَلَى ٱلۡخَٰشِعِينَ
Allah'a yakınlaştıran ve ulaştıran namaz ve sabır ile dinî ve dünyevi bütün hallerinizde yardım talep edin. Eğer böyle yaparsanız size yardım eder, sizi muhafaza eder ve size zarar verecek şeyleri giderir. Şüphesiz ki namaz, Rablerine itaat edenlerin dışındakilere çok ağır gelir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ٱلَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُم مُّلَٰقُواْ رَبِّهِمۡ وَأَنَّهُمۡ إِلَيۡهِ رَٰجِعُونَ
Çünkü onlar kıyamet gününde Rablerine ulaşıp kavuşacaklarına kesin olarak inanırlar. Şüphesiz ki; onlar amellerinin karşılığını vermesi için O'na döneceklerdir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
يَٰبَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ ٱذۡكُرُواْ نِعۡمَتِيَ ٱلَّتِيٓ أَنۡعَمۡتُ عَلَيۡكُمۡ وَأَنِّي فَضَّلۡتُكُمۡ عَلَى ٱلۡعَٰلَمِينَ
Ey Allah'ın peygamberi Yakup'un evlatları! Size vermiş olduğum dini ve dünyevi nimetlerimi hatırlayın. Şüphesiz ki benim, zamanınızda yaşayan muasırlarınıza karşı sizi peygamberlik ve hükümdarlıkla üstün tuttuğumu hatırlayın.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَٱتَّقُواْ يَوۡمٗا لَّا تَجۡزِي نَفۡسٌ عَن نَّفۡسٖ شَيۡـٔٗا وَلَا يُقۡبَلُ مِنۡهَا شَفَٰعَةٞ وَلَا يُؤۡخَذُ مِنۡهَا عَدۡلٞ وَلَا هُمۡ يُنصَرُونَ
Kendiniz ile kıyamet gününün azabı arasında emirleri yerine getirip yasakları terk ederek korunak edinin. O gün kimse kimseye fayda sağlayamaz. O günde bir zararı def etmek veya bir fayda sağlamak için Allah'ın izni olmadan bir kimsenin (başka bir kimseye) şefaati kabul edilmez. Yeryüzü dolusu altın dahi olsa fidye olarak kabul edilmez. O günde onlara yardımcı olacak kimse yoktur. Şefaatçinin fayda vermediği, fidyenin kabul edilmediği ve yardımcının da olmadığı zaman kaçış nereyedir?
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• من أعظم الخذلان أن يأمر الإنسان غيره بالبر، وينسى نفسه.
En büyük hayal kırıklığından bir tanesi de insanın kendi nefsini unutup başkasına iyiliği emretmesidir.

• الصبر والصلاة من أعظم ما يعين العبد في شؤونه كلها.
Sabır ve namaz kulun bütün işlerindeki en büyük yardımcısıdır.

• في يوم القيامة لا يَدْفَعُ العذابَ عن المرء الشفعاءُ ولا الفداءُ، ولا ينفعه إلا عمله الصالح.
Kıyamet gününde şefaatçiler, fidyeler kişiden azabı uzaklaştıramazlar. Ona, salih amelinden başka bir şey fayda veremez.

وَإِذۡ نَجَّيۡنَٰكُم مِّنۡ ءَالِ فِرۡعَوۡنَ يَسُومُونَكُمۡ سُوٓءَ ٱلۡعَذَابِ يُذَبِّحُونَ أَبۡنَآءَكُمۡ وَيَسۡتَحۡيُونَ نِسَآءَكُمۡۚ وَفِي ذَٰلِكُم بَلَآءٞ مِّن رَّبِّكُمۡ عَظِيمٞ
Ey İsrailoğulları! Çeşitli azaplarla size azap eden Firavun'un avanelerinden sizi kurtardığımız zamanı hatırlayın. Öyle ki (yeryüzünde) varlığınız kalmasın diye oğullarınızı keserek öldürüyorlardı. Ve daha da ileri giderek size ihanet etmek ve küçük düşürmek için kendilerine hizmet eden kadın olsunlar diye kızlarınızı hayatta bırakıyorlardı. Firavun ve avanesinin zulmünden sizi kurtarması Rabbinizden büyük bir imtihandır. Umulur ki şükredersiniz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِذۡ فَرَقۡنَا بِكُمُ ٱلۡبَحۡرَ فَأَنجَيۡنَٰكُمۡ وَأَغۡرَقۡنَآ ءَالَ فِرۡعَوۡنَ وَأَنتُمۡ تَنظُرُونَ
Size gönderdiğimiz nimetlerimizi hatırlayıp, anın. Sizin için denizi yarıp, üzerinde yürüyeceğiniz bir yol haline getirdik. Ardından sizleri kurtarıp, düşmanınız firavun ve avenesini gözlerinizin önünde boğduk. Sizler onların bu halini gördünüz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِذۡ وَٰعَدۡنَا مُوسَىٰٓ أَرۡبَعِينَ لَيۡلَةٗ ثُمَّ ٱتَّخَذۡتُمُ ٱلۡعِجۡلَ مِنۢ بَعۡدِهِۦ وَأَنتُمۡ ظَٰلِمُونَ
Size bahşettiğimiz nimetlerimiz arasında şunu da hatırlayın; nur ve hidayet rehberi olan Tevrat'ın indirilme işleminin tamamlanması için Musa'ya kırk geceyi söz vermiştik. Sonra bu müddet içinde buzağıya tapınmıştınız. Sizler bu yaptığınızdan dolayı zalimler oldunuz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ثُمَّ عَفَوۡنَا عَنكُم مِّنۢ بَعۡدِ ذَٰلِكَ لَعَلَّكُمۡ تَشۡكُرُونَ
Tövbenizden sonra sizi affettik. Umulur ki, Allah'a güzel bir şekilde itaat ve ibadet ile şükredersiniz diye sizleri cezalandırmadık.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِذۡ ءَاتَيۡنَا مُوسَى ٱلۡكِتَٰبَ وَٱلۡفُرۡقَانَ لَعَلَّكُمۡ تَهۡتَدُونَ
Hak ile batılın, hidayet ile dalaletin arasını ayıran Tevrat'ı Musa -alehisselam-'a verdik, bu nimeti de hatırlayın. Umulur ki, bu nimetimiz ile hakkı bulursunuz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِذۡ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوۡمِهِۦ يَٰقَوۡمِ إِنَّكُمۡ ظَلَمۡتُمۡ أَنفُسَكُم بِٱتِّخَاذِكُمُ ٱلۡعِجۡلَ فَتُوبُوٓاْ إِلَىٰ بَارِئِكُمۡ فَٱقۡتُلُوٓاْ أَنفُسَكُمۡ ذَٰلِكُمۡ خَيۡرٞ لَّكُمۡ عِندَ بَارِئِكُمۡ فَتَابَ عَلَيۡكُمۡۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلتَّوَّابُ ٱلرَّحِيمُ
Yüce Allah'ın bahşetmiş olduğu nimetlerden bir tanesi de sizleri buzağıya ibadet etmekten tövbe etmeye muvaffak kılmasıdır. İşte bu nimeti de anın. Zira Musa -aleyhisselam- size: "Şüphesiz ki buzağıyı ibadet ettiğiniz bir ilah edinmekle nefislerinize zulmettiniz" dedi. Haydi sizi yaratan ve yoktan var eden yaratıcınıza tövbe edin, O'na dönün. Bu tövbe sizden birilerinin diğerlerini öldürmesiyle gerçekleşir. Bu tövbe sizin için, cehennemde ebedî kalmaya sebebiyet verecek küfürde devam etmekten daha hayırlıdır. Bu (tövbeyi) Allah'ın muvaffak kılması ve yardımı sayesinde ettiniz. O da sizin tövbenizi kabul etti. Çünkü O, tövbeleri çokça kabul eden, kullarına karşı merhametli olandır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِذۡ قُلۡتُمۡ يَٰمُوسَىٰ لَن نُّؤۡمِنَ لَكَ حَتَّىٰ نَرَى ٱللَّهَ جَهۡرَةٗ فَأَخَذَتۡكُمُ ٱلصَّٰعِقَةُ وَأَنتُمۡ تَنظُرُونَ
Musa -aleyhisselam-'la babalarınızın cüretle konuşup, ona söylediklerini hatırlayın. Onlar şöyle demişlerdi: "Bizden gizli olmadan aleni olarak Allah'ı görene kadar sana iman etmeyeceğiz". Bunun akabinde yakıcı ateş sizi alıverdi. Sizden bazısı diğerlerine bakıverirken sizi öldürdü.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ثُمَّ بَعَثۡنَٰكُم مِّنۢ بَعۡدِ مَوۡتِكُمۡ لَعَلَّكُمۡ تَشۡكُرُونَ
Sonra ölümünüzün ardından sizi tekrar dirilttik. Umulur ki size vermiş olduğu nimetinden dolayı Allah'a şükredersiniz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَظَلَّلۡنَا عَلَيۡكُمُ ٱلۡغَمَامَ وَأَنزَلۡنَا عَلَيۡكُمُ ٱلۡمَنَّ وَٱلسَّلۡوَىٰۖ كُلُواْ مِن طَيِّبَٰتِ مَا رَزَقۡنَٰكُمۡۚ وَمَا ظَلَمُونَا وَلَٰكِن كَانُوٓاْ أَنفُسَهُمۡ يَظۡلِمُونَ
Size bahşetmiş olduğumuz nimetlerimizden bir tanesi de; yeryüzünde yolunuzu kaybettiğinizde, güneşin sıcaklığından koruması için size bulut gönderdik. Size indirmiş olduğumuz nimetlerimizden bir diğeri de bal gibi tatlı içecek ve eti lezzetli olup bıldırcına benzeyen küçük kuştur. Size rızık olarak verdiğimiz güzel şeylerden yiyin dedik. Onların bu nimetlere nankörlük edip inkâr etmeleri bizden bir şey eksiltmedi. Ancak (bu nimetlerin) sevaplarından alacakları paylarını azaltarak ve azaba maruz bırakarak kendi nefislerine zulmettiler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• عِظَمُ نعم الله وكثرتها على بني إسرائيل، ومع هذا لم تزدهم إلا تكبُّرًا وعنادًا.
Yüce Allah'ın İsrailoğulları'na bahşetmiş olduğu nimetleri pek çok ve bir o kadar da büyüktür. Ne var ki; kendilerine verilen bu nimetler, onların kibir ve inatlarını arttırmıştır.

• سَعَةُ حِلم الله تعالى ورحمته بعباده، وإن عظمت ذنوبهم.
Kulların işledikleri günahlar ne kadar büyük olursa olsun, Allah Teâlâ'nın onlara karşı hoşgörü ve şefkati çok geniş ve kapsayıcıdır.

• الوحي هو الفَيْصَلُ بين الحق والباطل.
Vahiy, hak ile batılın arasını ayıran keskin hükümdür.

وَإِذۡ قُلۡنَا ٱدۡخُلُواْ هَٰذِهِ ٱلۡقَرۡيَةَ فَكُلُواْ مِنۡهَا حَيۡثُ شِئۡتُمۡ رَغَدٗا وَٱدۡخُلُواْ ٱلۡبَابَ سُجَّدٗا وَقُولُواْ حِطَّةٞ نَّغۡفِرۡ لَكُمۡ خَطَٰيَٰكُمۡۚ وَسَنَزِيدُ ٱلۡمُحۡسِنِينَ
Size, Beytul Makdis'e girin, dilediğiniz yerde istediğiniz güzel şeylerden bol bol afiyetle yiyin. Oraya girerken Allah'a secde ederek/boynu bükük, zelil olun, Allah'tan: "Rabbimiz günahlarımızı bağışla" diyerek isteyin size icabet edelim. Amellerinde güzel davrananların mükâfatını güzelliklerinden dolayı arttıracağız dediğimiz zaman Allah'ın size bahşetmiş olduğu nimetlerini hatırlayın.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَبَدَّلَ ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ قَوۡلًا غَيۡرَ ٱلَّذِي قِيلَ لَهُمۡ فَأَنزَلۡنَا عَلَى ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ رِجۡزٗا مِّنَ ٱلسَّمَآءِ بِمَا كَانُواْ يَفۡسُقُونَ
Onlardan zalim olanlar yapması gerekeni değiştirdiler, sözü tahrif ettiler. Arkaları üzerine sürünerek girdiler. Allah Teâlâ'nın emri ile alay ederek arpa tanesi manasına gelen (hınta kelimesini) söylediler. Bunun cezası olarak Allah, din sınırını aşıp emre muhalefet etmelerinden dolayı zalim olanların üzerine gökyüzünden azap indirdi.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
۞ وَإِذِ ٱسۡتَسۡقَىٰ مُوسَىٰ لِقَوۡمِهِۦ فَقُلۡنَا ٱضۡرِب بِّعَصَاكَ ٱلۡحَجَرَۖ فَٱنفَجَرَتۡ مِنۡهُ ٱثۡنَتَا عَشۡرَةَ عَيۡنٗاۖ قَدۡ عَلِمَ كُلُّ أُنَاسٖ مَّشۡرَبَهُمۡۖ كُلُواْ وَٱشۡرَبُواْ مِن رِّزۡقِ ٱللَّهِ وَلَا تَعۡثَوۡاْ فِي ٱلۡأَرۡضِ مُفۡسِدِينَ
Çölde yolunuzu kaybettiğinizde Allah'ın size bahşetmiş olduğu nimetlerini hatırlayın. Size şiddetli susuzluk isabet ettiğinde Musa -aleyhisselam- Rabbine yalvararak O'ndan kendilerine su vermesini istedi. Biz ona asasını kayaya vurmasını emrettik. Kayaya vurduğunda boylarınız sayısınca on iki pınar yarıldı ve ondan su fışkırdı. Aralarında tartışma çıkmasın diye her boyun kendi su içeceği yerini gösterdik. Size, hiç bir çaba sarf etmeden Allah'ın size gönderdiği nimetlerinden yiyip için, yeryüzünde bozgunculuk yaparak fesat çıkarmayın dedik.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِذۡ قُلۡتُمۡ يَٰمُوسَىٰ لَن نَّصۡبِرَ عَلَىٰ طَعَامٖ وَٰحِدٖ فَٱدۡعُ لَنَا رَبَّكَ يُخۡرِجۡ لَنَا مِمَّا تُنۢبِتُ ٱلۡأَرۡضُ مِنۢ بَقۡلِهَا وَقِثَّآئِهَا وَفُومِهَا وَعَدَسِهَا وَبَصَلِهَاۖ قَالَ أَتَسۡتَبۡدِلُونَ ٱلَّذِي هُوَ أَدۡنَىٰ بِٱلَّذِي هُوَ خَيۡرٌۚ ٱهۡبِطُواْ مِصۡرٗا فَإِنَّ لَكُم مَّا سَأَلۡتُمۡۗ وَضُرِبَتۡ عَلَيۡهِمُ ٱلذِّلَّةُ وَٱلۡمَسۡكَنَةُ وَبَآءُو بِغَضَبٖ مِّنَ ٱللَّهِۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمۡ كَانُواْ يَكۡفُرُونَ بِـَٔايَٰتِ ٱللَّهِ وَيَقۡتُلُونَ ٱلنَّبِيِّـۧنَ بِغَيۡرِ ٱلۡحَقِّۚ ذَٰلِكَ بِمَا عَصَواْ وَّكَانُواْ يَعۡتَدُونَ
Allah'ın size indirmiş olduğu kudret helvası ve bıldırcın etini yemekten bıkıp Rabbinizin nimetine nankörlük ettiğiniz zamanı hatırlayın. Sürekli tek bir yemeğe sabretmeyeceğiz demiştiniz. Mûsâ -aleyhisselam-'dan sizin için Allah'a dua edip yerden sebze, yeşillik, acur (salatalığa benzeyen ancak ondan daha büyük olan), hububat, mercimek, soğan bitirmesini talep etmiştiniz. Bunun üzerine Mâsâ -aleyhisselam- talebinizi hoş görmeyerek zahmet ve zorluk çekmeden size gelen ve sizin için daha hayırlı ve değerli olan kudret helvası ve bıldırcın ile daha az ve düşük olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? demişti. Bu yerden hangi beldeye isterseniz inip, gidin. İstediğiniz şeyleri tarlalarında, pazarlarında bulacaksınız. Heva ve heveslerine tabi olup, Allah'ın onlar için seçmiş olduğu şeyden tekrardan yüz çevirdiler. Bunun karşılığında aşağılık, fakirlik ve hüzün onlar için kaçınılmaz oldu. Allah'ın dininden yüz çevirmeleri, ayetlerini küfretmeleri, zulüm ve düşmanlık ederek peygamberlerini öldürmelerinden dolayı Allah'ın gazabına uğradılar. Bütün bunların sebebi ise, Allah'a isyan etmeleri ve sınırlarını aşmalarından dolayı idi.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• كل من يتلاعب بنصوص الشرع ويحرّفها فيه شَبَهٌ من اليهود، وهو مُتوعَّد بعقوبة الله تعالى.
Dini metinler ile oynayıp, tahrif eden herkes Yahudilere benzetilmiştir. O kimse, Allah Teâlâ'nın azabı ile tehdit edilmiştir.

• عِظَمُ فضل الله تعالى على بني إسرائيل، وفي مقابل ذلك شدة جحودهم وعنادهم وإعراضهم عن الله وشرعه.
Allah Teâlâ'nın İsrailoğulları'na lütfu çok büyük olmuş, bunun karşılık Allah'tan ve dininden yüz çevirmişler, şiddetli inat ve inkâr içine düşmüşlerdir.

• أن من شؤم المعاصي وتجاوز حدود الله تعالى ما ينزل بالمرء من الذل والهوان، وتسلط الأعداء عليه.
Kişinin üzerine inen zillet, aşağılık durum, düşmanların kendisine musallat olması Allah Teâlâ'nın koyduğu sınırların aşılması sebebiyle ve günahların kötülüğündendir.

إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَٱلَّذِينَ هَادُواْ وَٱلنَّصَٰرَىٰ وَٱلصَّٰبِـِٔينَ مَنۡ ءَامَنَ بِٱللَّهِ وَٱلۡيَوۡمِ ٱلۡأٓخِرِ وَعَمِلَ صَٰلِحٗا فَلَهُمۡ أَجۡرُهُمۡ عِندَ رَبِّهِمۡ وَلَا خَوۡفٌ عَلَيۡهِمۡ وَلَا هُمۡ يَحۡزَنُونَ
Şüphesiz ki bu ümmetten, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in gönderilmesinden önce geçmiş ümmetlerden; Yahudi, Hristiyan ve Sabiiler'den (onlar bazı peygamberlere tabi olmuş, Allah'a ve ahiret gününe iman etmiş bir topluluktur) kim iman ederse, mükâfatları Rableri katındadır. Yönelmiş oldukları ahiret hayatında onlar için bir korku yoktur. Dünyada kaçırdıklarından dolayı da üzülmeyeceklerdir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِذۡ أَخَذۡنَا مِيثَٰقَكُمۡ وَرَفَعۡنَا فَوۡقَكُمُ ٱلطُّورَ خُذُواْ مَآ ءَاتَيۡنَٰكُم بِقُوَّةٖ وَٱذۡكُرُواْ مَا فِيهِ لَعَلَّكُمۡ تَتَّقُونَ
Allah'a ve rasullerine iman etme adına sizden sapasağlam aldığımız sözü hatırlayın. Verdiğiniz sözü terk etmekten sizi sakındırmak ve korkutmak için Tûr dağını üzerinize kaldırdık. Tevrat’ta size indirmiş olduğumuz şeyleri tembellik ve ihmal etmeden, ciddiyet ve gayret ile almanızı emrettik. Onda olanları muhafaza edin ve iyice düşünün; umulur ki bunu yapmanızdan dolayı Allah Teâlâ'nın azabından korunursunuz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ثُمَّ تَوَلَّيۡتُم مِّنۢ بَعۡدِ ذَٰلِكَۖ فَلَوۡلَا فَضۡلُ ٱللَّهِ عَلَيۡكُمۡ وَرَحۡمَتُهُۥ لَكُنتُم مِّنَ ٱلۡخَٰسِرِينَ
Sizden sapasağlam söz aldıktan sonra bazılarınız yüz çevirdi ve karşı geldi. Eğer Allah’ın yaptıklarınızı affetme lütfu ve tövbenizi kabul etme hususundaki merhameti olmasaydı, elbette yüz çevirmeniz ve karşı gelmenizden dolayı hüsrana uğrayanlardan olurdunuz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلَقَدۡ عَلِمۡتُمُ ٱلَّذِينَ ٱعۡتَدَوۡاْ مِنكُمۡ فِي ٱلسَّبۡتِ فَقُلۡنَا لَهُمۡ كُونُواْ قِرَدَةً خَٰسِـِٔينَ
Sizden önce yaşamış atalarınızın haberini şüphesiz biliyorsunuz. Öyle ki onlar cumartesi günü kendilerine avlanmak haram kılınmış olmasına rağmen yasağı çiğnediler. Cumartesi gününden önce ağları atarak hile yaptılar ve ağları pazar günü topladılar. Allah, yapmış oldukları bu hilenin cezası olarak bu hilecileri aşağılık/dışlanmış maymunlara çevirdi.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَجَعَلۡنَٰهَا نَكَٰلٗا لِّمَا بَيۡنَ يَدَيۡهَا وَمَا خَلۡفَهَا وَمَوۡعِظَةٗ لِّلۡمُتَّقِينَ
Biz bu köyü etrafındaki köylere ve onlardan sonra geleceklere ibret olarak kıldık. Öyle ki; o köy halkının yaptıklarını yapıp aynı cezayı hak etmesinler. Allah’ın azabından ve koyduğu sınırları aşmaktan korkan takva sahipleri için de bir öğüt vesilesi kıldık.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِذۡ قَالَ مُوسَىٰ لِقَوۡمِهِۦٓ إِنَّ ٱللَّهَ يَأۡمُرُكُمۡ أَن تَذۡبَحُواْ بَقَرَةٗۖ قَالُوٓاْ أَتَتَّخِذُنَا هُزُوٗاۖ قَالَ أَعُوذُ بِٱللَّهِ أَنۡ أَكُونَ مِنَ ٱلۡجَٰهِلِينَ
Musa -aleyhisselam- ile atalarınızın arasında geçen olayı hatırlayın. Allah'ın onlara herhangi bir ineği kesmeleri emrini haber verdiğinde, onlar bir an önce bu işi yapmak yerine inatla: "Bizimle alay mı ediyorsun!" dediler. Bunun üzerine Musa: "Allah adına yalan söyleyenlerden ve insanlarla alay edenlerden olmaktan Allah'a sığınırım." dedi.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
قَالُواْ ٱدۡعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا هِيَۚ قَالَ إِنَّهُۥ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٞ لَّا فَارِضٞ وَلَا بِكۡرٌ عَوَانُۢ بَيۡنَ ذَٰلِكَۖ فَٱفۡعَلُواْ مَا تُؤۡمَرُونَ
Musa'ya şöyle dediler: "Bizim için Rabbine dua et de bize kesmemizi emrettiği ineğin vasfını açıklasın." Bunun üzerine (Musa) onlara şöyle dedi: "Şüphesiz Allah diyor ki: O, ne körpe, ne de yaşlıdır. Bu ikisi arasında bir inektir. Rabbinizin emrine itaat etmek için acele edin."
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
قَالُواْ ٱدۡعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا لَوۡنُهَاۚ قَالَ إِنَّهُۥ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٞ صَفۡرَآءُ فَاقِعٞ لَّوۡنُهَا تَسُرُّ ٱلنَّٰظِرِينَ
Musa -aleyhisselam-'a: Rabbine dua et de rengini bize açıklasın diyerek inat ve tartışmalarını sürdürdüler. Bunun üzerine Musa onlara: Allah diyor ki: Şüphesiz ki o, sapsarı bir inektir. Ona bakan herkesin hoşuna gider, dedi.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• الحُكم المذكور في الآية الأولى لِمَا قبل بعثة النبي صلى الله عليه وسلم، وأما بعد بعثته فإن الدين المَرْضِيَّ عند الله هو الإسلام، لا يقبل غيره، كما قال الله تعالى: ﴿ وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْإِسْلَامِ دِينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْه ﴾ (آل عمران: 85).
Birinci ayette zikredilen hüküm Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'in peygamber olarak gönderilmesinden öncesi içindir. Ama gönderildikten sonra Allah katında razı olunan din ancak İslam'dır. Ondan başkası kabul edilmez. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: Kim İslam’dan başka bir din ararsa, (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek. (Âl-i İmrân Suresi: 85)

• قد يُعَجِّلُ الله العقوبة على بعض المعاصي في الدنيا قبل الآخرة؛ لتكون تذكرة يتعظ بها الناس فيحذروا مخالفة أمر الله تعالى.
Allah, bazı günahların cezasını ahiretten önce dünyada çabucak verir ki; insanlar Allah Teâlâ'nın emrine muhalefet etmekten sakınsın ve bu cezalardan öğüt alsınlar.

• أنّ من ضيَّق على نفسه وشدّد عليها فيما ورد موسَّعًا في الشريعة، قد يُعاقَبُ بالتشديد عليه.
Şüphesiz ki, kim dinde kolaylaştırılmış bir konuda kendi nefsine sınırlamalar koyarak onu daraltırsa, bundan dolayı kendisine gelen emirler zorlaştırılır ve böyle cezalandırılır.

قَالُواْ ٱدۡعُ لَنَا رَبَّكَ يُبَيِّن لَّنَا مَا هِيَ إِنَّ ٱلۡبَقَرَ تَشَٰبَهَ عَلَيۡنَا وَإِنَّآ إِن شَآءَ ٱللَّهُ لَمُهۡتَدُونَ
Sonra inatlarında devam ederek: Bizim için Rabbine dua et de onun vasfını bize daha açık beyan etsin. Çünkü inekler zikredilen vasıflarda çoktur, aralarından belirtileni bulmakta zorluk çekiyoruz. Şüphesiz ki onlar -Allah dilerse- kesilmesi istenilen ineği kesin buluruz, dediler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
قَالَ إِنَّهُۥ يَقُولُ إِنَّهَا بَقَرَةٞ لَّا ذَلُولٞ تُثِيرُ ٱلۡأَرۡضَ وَلَا تَسۡقِي ٱلۡحَرۡثَ مُسَلَّمَةٞ لَّا شِيَةَ فِيهَاۚ قَالُواْ ٱلۡـَٰٔنَ جِئۡتَ بِٱلۡحَقِّۚ فَذَبَحُوهَا وَمَا كَادُواْ يَفۡعَلُونَ
Bunun üzerine Musa onlara: Allah diyor ki; "Bu ineğin özelliği, tarla sürmek veya ekin sulamak için boyunduruk altına alınmamış, kusursuz, sarı renginden başka bir rengi olmayan inektir" dedi. O zaman; "İşte, şimdi tam olarak ineğin ayırt edici özelliğini bildirdin" dediler. Nihayet o ineği kestiler. Tartışma ve inatları sebebiyle az kalsın kesmeyeceklerdi.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِذۡ قَتَلۡتُمۡ نَفۡسٗا فَٱدَّٰرَٰءۡتُمۡ فِيهَاۖ وَٱللَّهُ مُخۡرِجٞ مَّا كُنتُمۡ تَكۡتُمُونَ
Sizden birini öldürüp sonra da bundan dolayı birbirinizle itişip kakıştığınız zamanı hatırlayın. Herkes öldürme suçunu reddedip başkasına atıyordu da bundan dolayı münakaşa etmiştiniz. Allah, bu suçsuz kişinin öldürülmesinde gizlediğiniz şeyleri açığa çıkaracaktır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَقُلۡنَا ٱضۡرِبُوهُ بِبَعۡضِهَاۚ كَذَٰلِكَ يُحۡيِ ٱللَّهُ ٱلۡمَوۡتَىٰ وَيُرِيكُمۡ ءَايَٰتِهِۦ لَعَلَّكُمۡ تَعۡقِلُونَ
Size: "Kesmek ile emrolunduğunuz ineğin bir parçasıyla öldürülen adama vurun" dedik. Şüphesiz ki Allah, katilin kim olduğunu haber vermesi için onu böyle diriltecektir. Onlar bunu yaptığında katilinin kim olduğunu haber verdi. Allah, bu ölüyü dirilttiği gibi kıyamet günü ölüleri diriltecektir. Kudretini açıklayan delilleri size gösterecektir. Umulur ki bunları akleder, Allah Teâlâ'ya hakkıyla iman edersiniz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ثُمَّ قَسَتۡ قُلُوبُكُم مِّنۢ بَعۡدِ ذَٰلِكَ فَهِيَ كَٱلۡحِجَارَةِ أَوۡ أَشَدُّ قَسۡوَةٗۚ وَإِنَّ مِنَ ٱلۡحِجَارَةِ لَمَا يَتَفَجَّرُ مِنۡهُ ٱلۡأَنۡهَٰرُۚ وَإِنَّ مِنۡهَا لَمَا يَشَّقَّقُ فَيَخۡرُجُ مِنۡهُ ٱلۡمَآءُۚ وَإِنَّ مِنۡهَا لَمَا يَهۡبِطُ مِنۡ خَشۡيَةِ ٱللَّهِۗ وَمَا ٱللَّهُ بِغَٰفِلٍ عَمَّا تَعۡمَلُونَ
Bu etkileyici öğüt ve apaçık mucizelerden sonra kalpleriniz katılaştı da taş gibi oldu. Bilakis ondan daha da katı oldu. (Kalpleriniz) içinde bulunduğu halden kesinlikle değişmez. Ancak taşlar değişir ve başkalaşım gösterir. Nitekim öyle taşlar vardır ki, içinden nehirler kaynar, yarılıp içinden yeryüzüne akan pınarlar fışkırır. Bunlardan insanlar, hayvanlar istifade eder. Ve nice taşlar vardır ki, Allah'ın korkusundan dağların tepelerinden yuvarlanır. Ancak kalpleriniz böyle değildir. Allah yapmakta olduklarınızdan gafil değildir. Bilakis O, yaptıklarınızdan haberdardır. Yaptıklarınızın karşılığını size verecektir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
۞ أَفَتَطۡمَعُونَ أَن يُؤۡمِنُواْ لَكُمۡ وَقَدۡ كَانَ فَرِيقٞ مِّنۡهُمۡ يَسۡمَعُونَ كَلَٰمَ ٱللَّهِ ثُمَّ يُحَرِّفُونَهُۥ مِنۢ بَعۡدِ مَا عَقَلُوهُ وَهُمۡ يَعۡلَمُونَ
-Ey Müminler- Yahudilerin gerçek yüzünü ve inadını anladıktan sonra onların iman edeceklerini ve size icabet edeceklerini mi umuyorsunuz? Onların bir grup âlimi, Tevrat'ta kendilerine indirilen Allah'ın kelamını dinliyor, iyice anlayıp kavradıktan sonra lafzını ve manasını değiştiriyorlardı. Ve onlar işlemiş oldukları suçun büyüklüğünü de biliyorlardı.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِذَا لَقُواْ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ قَالُوٓاْ ءَامَنَّا وَإِذَا خَلَا بَعۡضُهُمۡ إِلَىٰ بَعۡضٖ قَالُوٓاْ أَتُحَدِّثُونَهُم بِمَا فَتَحَ ٱللَّهُ عَلَيۡكُمۡ لِيُحَآجُّوكُم بِهِۦ عِندَ رَبِّكُمۡۚ أَفَلَا تَعۡقِلُونَ
Yahudilerin hile ve tutarsızlıklarından bir tanesi de; onlardan bazısı Müminlerle karşılaştıklarında Tevrat'ın da şahitlik ettiği gibi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in peygamberliğinin gerçekliğini ve risaletinin doğruluğunu itiraf ediyorlardı. Ancak Yahudiler birbirleriyle baş başa kaldıklarında bu itiraflarından dolayı birbirlerini kınıyorlardı. Çünkü Müslümanlar (Nebi -sallallahu aleyhi ve sellem-'in) peygamberliğinin gerçekliğini itiraf etmelerini onlara delil olarak sunuyordu.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• أن بعض قلوب العباد أشد قسوة من الحجارة الصلبة؛ فلا تلين لموعظة، ولا تَرِقُّ لذكرى.
Bazı kulların kalpleri sert taştan daha katıdır. Öğüt ile yumuşamaz, nasihat ile de incelmez.

• أن الدلائل والبينات - وإن عظمت - لا تنفع إن لم يكن القلب مستسلمًا خاشعًا لله.
Şüphesiz ki delil ve kanıtlar -ne kadar büyük olursa olsun- kalp, Allah'tan korkup teslim olmadığı sürece fayda vermez.

• كشفت الآيات حقيقة ما انطوت عليه أنفس اليهود، حيث توارثوا الرعونة والخداع والتلاعب بالدين.
Ayetler, Yahudilerin içlerinde gizledikleri şeylerin hakikatini açığa vurmuştur. Öyle ki, Yahudiler boşboğazlığı, düzenbazlığı ve din ile oynamayı miras edinmişlerdir.

أَوَلَا يَعۡلَمُونَ أَنَّ ٱللَّهَ يَعۡلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعۡلِنُونَ
İşte bunlar yani Yahudiler yüz kızartıcı bu yolu seçtiler ve Allah'ın, onların gizlediği ve açığa vurduğu söz ve fiilleri bildiğinden gafil oldular. Kullarının bu yaptıklarını açığa vuracak ve onları rezil edecektir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَمِنۡهُمۡ أُمِّيُّونَ لَا يَعۡلَمُونَ ٱلۡكِتَٰبَ إِلَّآ أَمَانِيَّ وَإِنۡ هُمۡ إِلَّا يَظُنُّونَ
Yahudilerden bir grup sadece Tevrat'ı okumayı biliyordu. Ancak onun delalet ettiği manaları anlamıyorlardı. Onların sahip oldukları tek şey atalarından öğrendikleri yalanlardı. Bu öğrendikleri yalanları da Allah'ın indirdiği Tevrat'tan zannedip, biliyorlardı.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَوَيۡلٞ لِّلَّذِينَ يَكۡتُبُونَ ٱلۡكِتَٰبَ بِأَيۡدِيهِمۡ ثُمَّ يَقُولُونَ هَٰذَا مِنۡ عِندِ ٱللَّهِ لِيَشۡتَرُواْ بِهِۦ ثَمَنٗا قَلِيلٗاۖ فَوَيۡلٞ لَّهُم مِّمَّا كَتَبَتۡ أَيۡدِيهِمۡ وَوَيۡلٞ لَّهُم مِّمَّا يَكۡسِبُونَ
Kitab'ı elleriyle yazanları şiddetli bir azap ve helak beklemektedir. Sonra da doğru yola ittiba etmeyi ve hak olanı, dünyada yöneticilik ve mal sahibi olmak gibi az bir paha karşılığında satarak değiştirmek için yalan söyleyerek: «Bu, Allah katındandır» derler. Allah adına yalan söyleyip elleriyle yazdıklarından dolayı onlar için şiddetli bir azap ve helak vardır. Bunun akabinde kazandıkları yöneticilik ve maldan dolayı onlar için şiddetli bir azap ve helak vardır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَقَالُواْ لَن تَمَسَّنَا ٱلنَّارُ إِلَّآ أَيَّامٗا مَّعۡدُودَةٗۚ قُلۡ أَتَّخَذۡتُمۡ عِندَ ٱللَّهِ عَهۡدٗا فَلَن يُخۡلِفَ ٱللَّهُ عَهۡدَهُۥٓۖ أَمۡ تَقُولُونَ عَلَى ٱللَّهِ مَا لَا تَعۡلَمُونَ
-Kibir ve yalan ile-: Ateş bize dokunmayacak ve bir kaç sayılı gün dışında ona girmeyeceğiz dediler. -Ey Peygamber- bunlara de ki: Allah'dan bu husus hakkında kesin bir söz mü aldınız? Eğer böyle ise; şüphesiz ki Allah vaadinden dönmez. Yoksa siz -bilmediğiniz halde-yalan ve sahtekârlıkla- Allah adına mı konuşuyorsunuz?
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
بَلَىٰۚ مَن كَسَبَ سَيِّئَةٗ وَأَحَٰطَتۡ بِهِۦ خَطِيٓـَٔتُهُۥ فَأُوْلَٰٓئِكَ أَصۡحَٰبُ ٱلنَّارِۖ هُمۡ فِيهَا خَٰلِدُونَ
Durum asla onların zannettiği gibi değildir. Şüphesiz ki Allah, küfür içinde olan ve her taraftan günahlarının kendisini kuşattığı kimselere azap edecektir. Ateşe girmek ve orada kalmak ile onları cezalandıracaktır. Ve orada ebedî kalacaklardır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ أُوْلَٰٓئِكَ أَصۡحَٰبُ ٱلۡجَنَّةِۖ هُمۡ فِيهَا خَٰلِدُونَ
Allah'a ve resulüne iman eden ve salih amel işleyen kimselerin sevabı Allah'ın katındadır. Bu sevap, cennete girmek ve orada daimî kalmaktır. Orada ebedî kalacaklarıdır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِذۡ أَخَذۡنَا مِيثَٰقَ بَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ لَا تَعۡبُدُونَ إِلَّا ٱللَّهَ وَبِٱلۡوَٰلِدَيۡنِ إِحۡسَانٗا وَذِي ٱلۡقُرۡبَىٰ وَٱلۡيَتَٰمَىٰ وَٱلۡمَسَٰكِينِ وَقُولُواْ لِلنَّاسِ حُسۡنٗا وَأَقِيمُواْ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتُواْ ٱلزَّكَوٰةَ ثُمَّ تَوَلَّيۡتُمۡ إِلَّا قَلِيلٗا مِّنكُمۡ وَأَنتُم مُّعۡرِضُونَ
-Ey İsrailoğulları- Allah'ı birleyip, onunla birlikte kimseye ibadet etmemeniz, ana-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, ihtiyaç sahiplerine iyilikte bulunmanız, insanlara güzel söz söylemeniz, şiddet ve kabalık yapmadan iyiliği emredip kötülüğü yasaklamanız, size emrettiğimiz şekilde namazı tastamam kılmanız, hak eden kimselere gönül rahatlığıyla zekâtı vermeniz hususunda sizden aldığımız o sapasağlam sözü hatırlayın. Sizden aldığımız bu sözden sonra Allah'a verdiği ahdini ve sözünü tutup Yüce Allah'ın koruduğu kimseler hariç sözünüzü tutmayıp yüz çevirerek ondan vazgeçtiniz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• بعض أهل الكتاب يدّعي العلم بما أنزل الله، والحقيقة أن لا علم له بما أنزل الله، وإنما هو الوهم والجهل.
Bazı ehlikitap Allah'ın indirdiği ilmi (bildiğini) iddia etmektedir. Hakikatte Allah'ın indirdiği ilimden bihaberdir. Ancak o bildikleri şey cehalet ve kuruntudan başka bir şey değildir.

• من أعظم الناس إثمًا من يكذب على الله تعالى ورسله ؛ فينسب إليهم ما لم يكن منهم.
En büyük günahı işleyen kimselerden birisi de Allah Teâlâ ve resulü adına yalan uyduran kimsedir. Onlardan olmayan bir şeyi onlara nispet eder.

• مع عظم المواثيق التي أخذها الله تعالى على اليهود وشدة التأكيد عليها، لم يزدهم ذلك إلا إعراضًا عنها ورفضًا لها.
Allah Teâlâ'nın Yahudilerden aldığı sözlerin büyüklüğü ve bunu ısrarla pekiştirip, vurgulamış olması. Bütün bunlara rağmen onlar ise bundan yüz çevirip, verdikleri sözü terk ettiler.

وَإِذۡ أَخَذۡنَا مِيثَٰقَكُمۡ لَا تَسۡفِكُونَ دِمَآءَكُمۡ وَلَا تُخۡرِجُونَ أَنفُسَكُم مِّن دِيَٰرِكُمۡ ثُمَّ أَقۡرَرۡتُمۡ وَأَنتُمۡ تَشۡهَدُونَ
Tevrat'ta birbirinizin kanını dökmenin ve birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmanın haram kılındığı ile ilgili sizden aldığımız o sapasağlam sözü hatırlayın. Sonra bu hususta sizden aldığımız sözü itiraf ettiniz ve bunun doğru olduğuna şahitlik etmektesiniz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ثُمَّ أَنتُمۡ هَٰٓؤُلَآءِ تَقۡتُلُونَ أَنفُسَكُمۡ وَتُخۡرِجُونَ فَرِيقٗا مِّنكُم مِّن دِيَٰرِهِمۡ تَظَٰهَرُونَ عَلَيۡهِم بِٱلۡإِثۡمِ وَٱلۡعُدۡوَٰنِ وَإِن يَأۡتُوكُمۡ أُسَٰرَىٰ تُفَٰدُوهُمۡ وَهُوَ مُحَرَّمٌ عَلَيۡكُمۡ إِخۡرَاجُهُمۡۚ أَفَتُؤۡمِنُونَ بِبَعۡضِ ٱلۡكِتَٰبِ وَتَكۡفُرُونَ بِبَعۡضٖۚ فَمَا جَزَآءُ مَن يَفۡعَلُ ذَٰلِكَ مِنكُمۡ إِلَّا خِزۡيٞ فِي ٱلۡحَيَوٰةِ ٱلدُّنۡيَاۖ وَيَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِ يُرَدُّونَ إِلَىٰٓ أَشَدِّ ٱلۡعَذَابِۗ وَمَا ٱللَّهُ بِغَٰفِلٍ عَمَّا تَعۡمَلُونَ
Sonra sizler vermiş olduğunuz bu söze muhalefet ediyorsunuz. Birbirinizi öldürüyorsunuz. Sizden bir takım insanlara karşı zulüm ve düşmanlık ediyor ve düşmanlardan yardım alarak onları yurtlarından çıkarıyorsunuz. Düşmanın elinden esir olarak geldiklerinde ise, onları fidye verip kurtarmak için çaba sarf ediyorsunuz. Bununla birlikte onları yurtlarından çıkarmak size haram kılınmıştır. Yoksa siz Tevrat'ta esirlerin fidyesini ödemenin gerekliliğine iman ediyor ve onda zikredilen kanların (canların) muhafaza edilmesi ve birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmanın yasaklanmasını inkâr mı ediyorsunuz? Artık sizden bunu yapanın cezası, dünya hayatında rezil olmak ve alçaklıktan başka bir şey değildir. Kıyamet gününde ise onlar azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan habersiz değildir. Bilakis O, yaptıklarınızdan haberdar olandır. Bunun ile size yaptıklarınızın karşılığını verecektir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ ٱشۡتَرَوُاْ ٱلۡحَيَوٰةَ ٱلدُّنۡيَا بِٱلۡأٓخِرَةِۖ فَلَا يُخَفَّفُ عَنۡهُمُ ٱلۡعَذَابُ وَلَا هُمۡ يُنصَرُونَ
Onlar baki olanı fani olana tercih ederek, ahireti dünya hayatına değişmiş kimselerdir. Ahirette azap onlara hafifletilmeyecektir. Ve o gün onlara yardım eden bir yardımcıları da olmayacaktır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلَقَدۡ ءَاتَيۡنَا مُوسَى ٱلۡكِتَٰبَ وَقَفَّيۡنَا مِنۢ بَعۡدِهِۦ بِٱلرُّسُلِۖ وَءَاتَيۡنَا عِيسَى ٱبۡنَ مَرۡيَمَ ٱلۡبَيِّنَٰتِ وَأَيَّدۡنَٰهُ بِرُوحِ ٱلۡقُدُسِۗ أَفَكُلَّمَا جَآءَكُمۡ رَسُولُۢ بِمَا لَا تَهۡوَىٰٓ أَنفُسُكُمُ ٱسۡتَكۡبَرۡتُمۡ فَفَرِيقٗا كَذَّبۡتُمۡ وَفَرِيقٗا تَقۡتُلُونَ
Andolsun, Mûsâ’ya Tevrat’ı verdik. O’ndan sonra birbiri ardınca onun izinden giden peygamberler gönderdik. Meryemoğlu İsâ’ya da ölüleri diriltmek, doğuştan kör çocukları, hastaları ve abraş/alacalıyı iyileştirmek gibi onun doğruluğunu açıklayan apaçık mucizeler verdik. O’nu Cebrâil -aleyhisselam- ile destekledik. -Ey İsrailoğulları!- Size ne zaman Allah tarafından bir peygamber hoşunuza gitmeyen bir şey getirse, hakka karşı büyüklük tasladınız ve Allah'ın rasûllerine karşı kendinizi üstün görerek bir kısmını yalanlayıp bir kısmını da öldürmediniz mi?
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَقَالُواْ قُلُوبُنَا غُلۡفُۢۚ بَل لَّعَنَهُمُ ٱللَّهُ بِكُفۡرِهِمۡ فَقَلِيلٗا مَّا يُؤۡمِنُونَ
Yahudiler Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e ittiba etmemelerinin bahanesini şu sözlerle beyan ettiler: Bizim kalplerimiz perdelidir, senin söylediğin hiçbir söz ona ulaşmaz, söylediklerini de anlamaz. Ancak durum onların iddia ettikleri gibi değildir. Bilakis Allah küfürlerinden dolayı onları rahmetinden uzaklaştırmıştır. Allah'ın indirdiğinin azı hariç bir çok şeye iman etmezler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• من أعظم الكفر: الإيمان ببعض ما أنزل الله والكفر ببعضه؛ لأن فاعل ذلك قد جعل إلهه هواه.
En büyük küfürlerden biri de, Allah'ın indirdiğinin bazısına iman edip bazısını inkâr etmeleridir. Çünkü bunu yapan kimse hevâsını ilah edinmiştir.

• عِظَم ما بلغه اليهود من العناد، واتباع الهوى، والتلاعب بما أنزل الله تعالى.
Yahudiler inat ederek, hevâlarına uyarak Allah Teâlâ'nın indirdiğiyle oynayarak çok tehlikeli bir noktaya ulaşmışlardır.

• فضل الله تعالى ورحمته بخلقه، حيث تابع عليهم إرسال الرسل وإنزال الكتب لهدايتهم للرشاد.
Allah Teâlâ'nın kullarına olan rahmeti ve lütfu geniştir. Öyle ki, onlara peş peşe resuller göndermiş ve doğru yolu bulmaları için kitaplar indirmiştir.

• أن الله يعاقب المعرضين عن الهدى المعاندين لأوامره بالطبع على قلوبهم وطردهم من رحمته؛ فلا يهتدون إلى الحق، ولا يعملون به.
Şüphesiz ki Allah, hidayet yolundan yüz çevirip, emirlere karşı inat edenleri, kalplerini mühürleyip, rahmetinden uzaklaştırarak cezalandıracaktır. Bundan dolayı hakkı bulamayıp onunla amel edemeyeceklerdir.

وَلَمَّا جَآءَهُمۡ كِتَٰبٞ مِّنۡ عِندِ ٱللَّهِ مُصَدِّقٞ لِّمَا مَعَهُمۡ وَكَانُواْ مِن قَبۡلُ يَسۡتَفۡتِحُونَ عَلَى ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ فَلَمَّا جَآءَهُم مَّا عَرَفُواْ كَفَرُواْ بِهِۦۚ فَلَعۡنَةُ ٱللَّهِ عَلَى ٱلۡكَٰفِرِينَ
Allah katından bu kimselere sahih ve genel esaslarda Tevrat ve İncil'de zikredilenlerle örtüşen Kur'an-ı Kerim gelmiştir. Onlar Kur'an indirilmeden önce şöyle diyorlardı: "Müşriklere karşı zafer elde edeceğiz, peygamber gönderildiğinde fetihler bize açılacak, o peygambere iman edip, tabi olacağız". Ne var ki; kendilerine Kur'an ve Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- bildikleri vasıf üzerine ve bildikleri hak üzere geldiğinde onu inkâr ettiler. Allah'ın laneti, Allah'ı ve Resulünü inkâr eden kâfirlerin üzerine olsun.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
بِئۡسَمَا ٱشۡتَرَوۡاْ بِهِۦٓ أَنفُسَهُمۡ أَن يَكۡفُرُواْ بِمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ بَغۡيًا أَن يُنَزِّلَ ٱللَّهُ مِن فَضۡلِهِۦ عَلَىٰ مَن يَشَآءُ مِنۡ عِبَادِهِۦۖ فَبَآءُو بِغَضَبٍ عَلَىٰ غَضَبٖۚ وَلِلۡكَٰفِرِينَ عَذَابٞ مُّهِينٞ
Allah'a ve Resulüne iman etmeyi nefislerinin arzuladığı şey karşılığında satmaları ne kötü bir şeydir. Allah'ın indirdiğini inkâr ettiler ve resullerini yalanladılar. Peygamberliğin ve Kuran'ın Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e indirilmesinden dolayı haset edip zulmettiler. Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'i inkâr etmeleri ve daha önceden de Tevrat'ı tahrif etmelerinden dolayı Allah Teâlâ'nın şiddetli gazabını hak ettiler. Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in peygamberliğini inkâr edenler için kıyamet gününde alçaltıcı bir azap vardır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِذَا قِيلَ لَهُمۡ ءَامِنُواْ بِمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ قَالُواْ نُؤۡمِنُ بِمَآ أُنزِلَ عَلَيۡنَا وَيَكۡفُرُونَ بِمَا وَرَآءَهُۥ وَهُوَ ٱلۡحَقُّ مُصَدِّقٗا لِّمَا مَعَهُمۡۗ قُلۡ فَلِمَ تَقۡتُلُونَ أَنۢبِيَآءَ ٱللَّهِ مِن قَبۡلُ إِن كُنتُم مُّؤۡمِنِينَ
Bu Yahudilere, Allah'ın Resulüne indirdiği hak ve doğru yola iman edin denildiğinde, ancak bizim peygamberlerimize indirilene iman ederiz deyip, kendilerine indirilenin dışında Muhammed-sallallahu aleyhi ve sellem-'e indirileni inkâr ederler. Oysa ki bu Kur'an haktır ve Allah'ın onlara verdiğiyle uyuşur. Eğer gerçekten kendilerine indirilene iman etselerdi, Kur'an'a da iman ederlerdi. -Ey Peygamber- onlara cevap olarak de ki: "Eğer size getirdikleri hakka gerçekten iman eden kimseler idiyseniz, daha önce niçin Allah’ın peygamberlerini öldürüyordunuz?”
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
۞ وَلَقَدۡ جَآءَكُم مُّوسَىٰ بِٱلۡبَيِّنَٰتِ ثُمَّ ٱتَّخَذۡتُمُ ٱلۡعِجۡلَ مِنۢ بَعۡدِهِۦ وَأَنتُمۡ ظَٰلِمُونَ
Ant olsun ki resulünüz Musa -aleyhisselam- kendi doğruluğuna işaret eden apaçık mucizeler ile geldi. Musa, Rabbi ile buluşmak için gittikten sonra buzağıyı ibadet edilen bir ilah edindiniz. Siz Allah'a şirk koştuğunuz için zalimlersiniz. O, ibadetin yalnızca kendisine yapılmasını hak edendir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِذۡ أَخَذۡنَا مِيثَٰقَكُمۡ وَرَفَعۡنَا فَوۡقَكُمُ ٱلطُّورَ خُذُواْ مَآ ءَاتَيۡنَٰكُم بِقُوَّةٖ وَٱسۡمَعُواْۖ قَالُواْ سَمِعۡنَا وَعَصَيۡنَا وَأُشۡرِبُواْ فِي قُلُوبِهِمُ ٱلۡعِجۡلَ بِكُفۡرِهِمۡۚ قُلۡ بِئۡسَمَا يَأۡمُرُكُم بِهِۦٓ إِيمَٰنُكُمۡ إِن كُنتُم مُّؤۡمِنِينَ
Musa -aleyhisselam-'a ittiba edeceğinize ve Allah'ın katından getirdiğini kabul edeceğinize dair sizden aldığımız sözü hatırlayın. Sizi korkutmak için dağı üzerinize kaldırdık. Size: "Tevrat'ta indirmiş olduğumuz şeye ciddiyet ve çalışkanlıkla, kabul etmek için dinleyerek ve itaat ederek sarılın, eğer bunu yapmaz iseniz dağı başınıza geçiririz!" dedik. Sizler de: "Kulaklarımızla işittik, amellerimizle karşı geldik" dediniz. Küfürlerinden dolayı kalplerine, buzağıya ibadet etmeleri yerleşti. Ey Peygamber! de ki: "Eğer müminlerden iseniz Allah'ı inkâr etmenizi emreden bu imanınız ne kötüdür. Çünkü doğru iman ile birlikte küfür olmaz."
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• اليهود أعظم الناس حسدًا؛ إذ حملهم حسدهم على الكفر بالله وردِّ ما أنزل، بسبب أن الرسول صلى الله عليه وسلم لم يكن منهم.
Yahudiler insanlar içinde en çok haset eden kimselerdir. Öyle ki hasetleri onları Allah'ı inkâr etmeye ve indirdiğini reddetmeye götürmüştür. Bunun sebebi ise Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in kendilerinden olmamasıdır.

• أن الإيمان الحق بالله تعالى يوجب التصديق بكل ما أَنزل من كتب، وبجميع ما أَرسل من رسل.
Şüphesiz ki, Allah Teâlâ'ya hakiki iman etmek, indirdiği bütün kitapları ve gönderdiği bütün resulleri tasdik etmeyi gerekli kılar.

• من أعظم الظلم الإعراض عن الحق والهدى بعد معرفته وقيام الأدلة عليه.
Doğru yolu bilip, delillerinin ikame edilmesinden sonra ondan ve haktan yüz çevirmek en büyük zulüm sayılır.

• من عادة اليهود نقض العهود والمواثيق، وهذا ديدنهم إلى اليوم.
Yahudilerin adetlerinden birisi de anlaşma ve sözleşmeleri bozmalarıdır. Bu da günümüze kadar devam eden davranışlarıdır.

قُلۡ إِن كَانَتۡ لَكُمُ ٱلدَّارُ ٱلۡأٓخِرَةُ عِندَ ٱللَّهِ خَالِصَةٗ مِّن دُونِ ٱلنَّاسِ فَتَمَنَّوُاْ ٱلۡمَوۡتَ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ
Ey Peygamber- Yahudiler'e şöyle de: "Eğer ahiret yurdundaki cennet diğer insanların değil yalnızca sizin gireceğiniz bir yer ise; o zaman ölümü temenni edip isteyin ki, bu makama biran önce ulaşasınız. Şayet bu iddianızda doğru söyleyenler iseniz, böylece bu dünya hayatının dert ve yükünden rahata kavuşmuş olursunuz."
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلَن يَتَمَنَّوۡهُ أَبَدَۢا بِمَا قَدَّمَتۡ أَيۡدِيهِمۡۚ وَٱللَّهُ عَلِيمُۢ بِٱلظَّٰلِمِينَ
Yaşamış oldukları bu dünya hayatında Allah'ı inkâr ettikleri ve resullerini yalanladıkları ve kitaplarını tahrif ettiklerinden dolayı ölümü kesinlikle temenni edemezler. Allah onlardan olan ve diğer zalimleri en iyi bilendir. Herkesin ameline göre karşılığını verecektir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلَتَجِدَنَّهُمۡ أَحۡرَصَ ٱلنَّاسِ عَلَىٰ حَيَوٰةٖ وَمِنَ ٱلَّذِينَ أَشۡرَكُواْۚ يَوَدُّ أَحَدُهُمۡ لَوۡ يُعَمَّرُ أَلۡفَ سَنَةٖ وَمَا هُوَ بِمُزَحۡزِحِهِۦ مِنَ ٱلۡعَذَابِ أَن يُعَمَّرَۗ وَٱللَّهُ بَصِيرُۢ بِمَا يَعۡمَلُونَ
-Ey Peygamber!- Sen, dünya hayatı ne kadar zelil ve hakir olsa bile, Yahudileri bu hayata en düşkün olan kimselerden bulursun. Bilakis onlar yeniden dirilmeye ve hesaba iman etmeyen müşriklerden de bu dünya hayatına daha düşkündürler. Oysa ki onlar yeniden dirilmeye ve hesaba iman eden kitap ehli kimselerdi. Onlardan her biri bin yıl yaşamaktan hoşlanır. Onların ömürleri ne kadar uzun olursa olsun, Allah'ın azabından onları uzaklaştıracak değildir. Allah onların amellerinden haberdardır ve bütün yaptıklarını görendir. Yaptıklarından hiçbir şey O'na gizli kalmaz ve onlara yaptıklarının karşılığını verecektir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
قُلۡ مَن كَانَ عَدُوّٗا لِّـجِبۡرِيلَ فَإِنَّهُۥ نَزَّلَهُۥ عَلَىٰ قَلۡبِكَ بِإِذۡنِ ٱللَّهِ مُصَدِّقٗا لِّمَا بَيۡنَ يَدَيۡهِ وَهُدٗى وَبُشۡرَىٰ لِلۡمُؤۡمِنِينَ
Ey Peygamber- Yahudilerden: «Cebrail meleklerden olan düşmanımızdır» diyenlere, de ki: "Kim Cebrail'e düşmanlık yapıyorsa bilsin ki, geçmişte inen Tevrat, İncil gibi ilahi kitapları doğrulayan Kur'an'ı Allah'ın izniyle senin kalbine o indirmiştir. Hayra yöneltmiş ve Allah'ın Müminler için hazırladığı nimetleri onlara müjdelemiştir. Kim bu vasıf ve amellere sahip olana düşmanlık yapıyorsa, o kimse dalalet ehlindendir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
مَن كَانَ عَدُوّٗا لِّلَّهِ وَمَلَٰٓئِكَتِهِۦ وَرُسُلِهِۦ وَجِبۡرِيلَ وَمِيكَىٰلَ فَإِنَّ ٱللَّهَ عَدُوّٞ لِّلۡكَٰفِرِينَ
Her kim Allah'a, meleklerine, resullerine ve Allah'a yakın olan bu iki meleğe, Cebrail ve Mikâil'e düşman olursa; bilsin ki Allah da sizin ve sizin dışınızdaki kâfirlerin düşmanıdır. Allah kimin düşmanı olursa, şüphesiz ki o kimse apaçık hüsranla dönecektir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلَقَدۡ أَنزَلۡنَآ إِلَيۡكَ ءَايَٰتِۭ بَيِّنَٰتٖۖ وَمَا يَكۡفُرُ بِهَآ إِلَّا ٱلۡفَٰسِقُونَ
Ant olsun ki -Ey Peygamber- biz sana, getirdiğin vahiy ve peygamberlikte doğru olduğunu bildiren apaçık işaretler indirdik. Apaçık ve aşikâr olan bu şeyleri ancak Allah'ın dininden çıkanlar inkâr eder.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أَوَكُلَّمَا عَٰهَدُواْ عَهۡدٗا نَّبَذَهُۥ فَرِيقٞ مِّنۡهُمۚ بَلۡ أَكۡثَرُهُمۡ لَا يُؤۡمِنُونَ
Yahudilerin kötü hallerinden biri de onlardan ne zaman bir söz alınsa -bu alınan sözler arasında Tevrat'ta Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in peygamberliğine iman etmeye delalet eden husus da bulunmaktadır- onlardan bir grup bu sözü bozdular. Bilakis Yahudilerin büyük bir çoğunluğu Allah Teâlâ'nın indirdiklerine hakikaten iman etmezler. Çünkü iman, verilen sözü yerine getirmeye sevk eder.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلَمَّا جَآءَهُمۡ رَسُولٞ مِّنۡ عِندِ ٱللَّهِ مُصَدِّقٞ لِّمَا مَعَهُمۡ نَبَذَ فَرِيقٞ مِّنَ ٱلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلۡكِتَٰبَ كِتَٰبَ ٱللَّهِ وَرَآءَ ظُهُورِهِمۡ كَأَنَّهُمۡ لَا يَعۡلَمُونَ
Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- onlara Tevrat'ta vasfedilen vasfına uygun resul olarak geldiğinde, onlardan bir grup delalet ettiği bu şeyden yüz çevirdi. Ondaki hak ve doğru yoldan istifade etmeyi umursamayan cahilin durumuna benzeyerek önemsemeyip arkalarına attılar.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• المؤمن الحق يرجو ما عند الله من النعيم المقيم، ولهذا يفرح بلقاء الله ولا يخشى الموت.
Gerçek mümin Allah'ın katında bulunan devamlı nimeti isteyip, arzular. Bundan dolayı Allah'a kavuşmaktan mutlu olur ve ölümden korkmaz.

• حِرص اليهود على الحياة الدنيا حتى لو كانت حياة حقيرة مهينة غير كريمة.
Yahudilerin dünya hayatı hakir, alçak ve değersizdir. Ancak onlar bu hayatta (yaşamak) için çok hırslıdır .

• أنّ من عادى أولياء الله المقربين منه فقد عادى الله تعالى.
Kim Allah'a yakın olan evliyalarına düşmanlık ederse, Allah Teâlâ da ona düşmanlık eder.

• إعراض اليهود عن نبوة محمد صلى الله عليه وسلم بعدما عرفوا تصديقه لما في أيديهم من التوراة.
Yahudiler, ellerinde bulunan Tevrat'ta, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in peygamberliğinin tasdik edildiğini görüp bilmelerine rağmen yine de yüz çevirmişlerdir.

• أنَّ من لم ينتفع بعلمه صح أن يوصف بالجهل؛ لأنه شابه الجاهل في جهله.
Kim ilminden istifade etmezse, o kimse cahil olarak nitelenir. Çünkü o kimse cehalet hususunda cahile benzemiştir.

وَٱتَّبَعُواْ مَا تَتۡلُواْ ٱلشَّيَٰطِينُ عَلَىٰ مُلۡكِ سُلَيۡمَٰنَۖ وَمَا كَفَرَ سُلَيۡمَٰنُ وَلَٰكِنَّ ٱلشَّيَٰطِينَ كَفَرُواْ يُعَلِّمُونَ ٱلنَّاسَ ٱلسِّحۡرَ وَمَآ أُنزِلَ عَلَى ٱلۡمَلَكَيۡنِ بِبَابِلَ هَٰرُوتَ وَمَٰرُوتَۚ وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنۡ أَحَدٍ حَتَّىٰ يَقُولَآ إِنَّمَا نَحۡنُ فِتۡنَةٞ فَلَا تَكۡفُرۡۖ فَيَتَعَلَّمُونَ مِنۡهُمَا مَا يُفَرِّقُونَ بِهِۦ بَيۡنَ ٱلۡمَرۡءِ وَزَوۡجِهِۦۚ وَمَا هُم بِضَآرِّينَ بِهِۦ مِنۡ أَحَدٍ إِلَّا بِإِذۡنِ ٱللَّهِۚ وَيَتَعَلَّمُونَ مَا يَضُرُّهُمۡ وَلَا يَنفَعُهُمۡۚ وَلَقَدۡ عَلِمُواْ لَمَنِ ٱشۡتَرَىٰهُ مَا لَهُۥ فِي ٱلۡأٓخِرَةِ مِنۡ خَلَٰقٖۚ وَلَبِئۡسَ مَا شَرَوۡاْ بِهِۦٓ أَنفُسَهُمۡۚ لَوۡ كَانُواْ يَعۡلَمُونَ
Allah'ın dininden uzaklaştıktan sonra bunun karşılığında şeytanların Allah'ın peygamberi Süleyman -aleyhisselam-'ın saltanatı hakkında uydurdukları yalan sözlere tabi oldular. Öyle ki mülkünü sihir ile devamlı kıldı iddiasında bulundular. -Yahudilerin iddia ettiği gibi- Süleyman sihir yaparak kâfir olmadı. Ancak şeytanlar sihri insanlara öğrettikleri için kâfir oldular. Onlar insanlara imtihan ve ibtila olması için Irak'ın Babil şehrindeki iki meleğe, Harut ile Marut’a indirilen sihri öğretiyorlardı. Bu iki melek şu sözleri ile açıklama ve uyarma yapmadan, o kimseye sihri öğretmiyordu: Biz insanlar için bir imtihan vesilesiyiz, sakın sihri öğrenerek kâfir olma! Bu ikisinin nasihatini kabul etmeyenler, onlardan sihri öğrendiler. Öğrendikleri sihir arasında karı ile kocanın arasını ayırmak, aralarında düşmanlık tohumları ekmek de vardı. Bu yaptıkları sihirler Allah'ın izni ve dilemesi olmadan hiçbir kimseye zarar veremiyordu. Onlar kendilerine faydalı olanı değil, zararlı olanı öğreniyorlardı. Bu Yahudiler, Allah'ın kitabına karşılık büyüyü satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını gayet iyi biliyorlardı. Allah'ın dini ve vahyine karşılık nefislerini sattıkları sihir ne kötüdür. Eğer kendilerine neyin fayda verdiğini bilselerdi, bu alçak amele ve büyük sapıklığa yönelmezlerdi.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلَوۡ أَنَّهُمۡ ءَامَنُواْ وَٱتَّقَوۡاْ لَمَثُوبَةٞ مِّنۡ عِندِ ٱللَّهِ خَيۡرٞۚ لَّوۡ كَانُواْ يَعۡلَمُونَ
Şayet Yahudiler Allah'a hakkıyla iman etselerdi, itaat ederek ve günahları terk ederek O'ndan korksalardı; Allah'ın onlara vereceği sevap elbette oldukları durumdan (hak ettiklerinden) daha hayırlı olurdu. Keşke kendileri için faydalı olanı bilselerdi.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ لَا تَقُولُواْ رَٰعِنَا وَقُولُواْ ٱنظُرۡنَا وَٱسۡمَعُواْۗ وَلِلۡكَٰفِرِينَ عَذَابٌ أَلِيمٞ
Allah Teâlâ, Müminleri güzel söz seçmeye yönlendirerek şöyle demiştir: Ey İman edenler! “Râinâ” (bizim ahvalimizi gözet) demeyin. Çünkü Yahudiler bu sözü tahrif ediyor ve resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'e bu sözle sesleniyorlardı. Bununla da fasit bir manayı kastediyorlardı. O da boşboğaz ve çapulcu manasına gelen “Râûne” kelimesidir. Bunun akabinde Allah Teâlâ bu kapıyı kapamak için bu sözü yasakladı. Bunun yerine kullarına “Unzurnâ” (bizi bekle senin ne kastettiğini anlayalım) demelerini emretmiştir. Bu kelimenin ifade ettiği manada bir sakınca yoktur. Allah'ı inkâr eden kâfirler için elem ve acı verici bir azap vardır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
مَّا يَوَدُّ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ مِنۡ أَهۡلِ ٱلۡكِتَٰبِ وَلَا ٱلۡمُشۡرِكِينَ أَن يُنَزَّلَ عَلَيۡكُم مِّنۡ خَيۡرٖ مِّن رَّبِّكُمۡۚ وَٱللَّهُ يَخۡتَصُّ بِرَحۡمَتِهِۦ مَن يَشَآءُۚ وَٱللَّهُ ذُو ٱلۡفَضۡلِ ٱلۡعَظِيمِ
Kâfirler -Kitap ehli ya da müşrikler hepsi aynıdır- Rabbinizden sizlere ister az ister çok olsun hiç bir hayrın indirilmesinden hoşlanmazlar. Allah peygamberlik, vahiy ve iman gibi hususlarda dilediği kullarını rahmetiyle özel kılmıştır. Allah, çok büyük lütuf sahibidir. Yaratılmışlardan hiçbir kimse O'nun verdiğinin dışında bir hayra nail olamaz. Peygamberin gönderilmesi ve kitabın indirilmesi O'nun lütfundandır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• سوء أدب اليهود مع أنبياء الله حيث نسبوا إلى سليمان عليه السلام تعاطي السحر، فبرّأه الله منه، وأَكْذَبَهم في زعمهم.
Yahudiler Allah'ın peygamberlerine karşı son derece saygısız kimselerdir. Öyle ki Süleyman -aleyhisselam-'a sihir yapmayı nispet etmişlerdir. Allah onu bundan berî kılmış ve onların bu iddialarını yalanlamıştır.

• أن السحر له حقيقة وتأثير في العقول والأبدان، والساحر كافر، وحكمه القتل.
Şüphesiz ki sihir gerçektir, akıllara ve bedenlere tesir eder. Büyücü kâfirdir ve cezası ölümdür.

• لا يقع في ملك الله تعالى شيء من الخير والشر إلا بإذنه وعلمه تعالى.
Allah Teâlâ'nın mülkündeki hayır ve şer, O'nun ilmi ve izni olmadan gerçekleşmez.

• سد الذرائع من مقاصد الشريعة، فكل قول أو فعل يوهم أمورًا فاسدة يجب تجنبه والبعد عنه.
Seddi Zerâî' (Haram ya da kötü davranışlara götüren yolların kapatılması) dinin gayelerindendir. Fasit bir düşünceye götüren her söz ve amele yaklaşmamak ve ondan uzak durmak gerekir.

• أن الفضل بيد الله تعالى وهو الذي يختص به من يشاء برحمته وحكمته.
Muhakkak ki lütuf Allah Teâlâ'nın elindedir. Rahmeti ve hikmeti ile dilediğine bu lütfu has kılan O'dur.

۞ مَا نَنسَخۡ مِنۡ ءَايَةٍ أَوۡ نُنسِهَا نَأۡتِ بِخَيۡرٖ مِّنۡهَآ أَوۡ مِثۡلِهَآۗ أَلَمۡ تَعۡلَمۡ أَنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ قَدِيرٌ
Allah Teâlâ Kur'an'daki bir ayetin hükmünü ya da lafzını kaldırıp da insanlar onu unuttuğunda, Allah -Subhanehu ve Teâlâ- hemen ya da daha sonra insanlar için daha faydalı olanını yahut onun benzerini gönderir. Bu Allah'ın ilmi ve hikmeti ile gerçekleşir. -Ey Peygamber!- Allah'ın her şeye kadir olduğunu sen biliyorsun. O dilediğini yapar ve istediği ile hükmeder.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أَلَمۡ تَعۡلَمۡ أَنَّ ٱللَّهَ لَهُۥ مُلۡكُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۗ وَمَا لَكُم مِّن دُونِ ٱللَّهِ مِن وَلِيّٖ وَلَا نَصِيرٍ
-Ey Peygamber!- Şüphesiz ki yerlerin ve göklerin malikinin Allah olduğunu, dilediği gibi hükmettiğini bilmektesin. O kullarına dilediğini emreder ve dilediğini de yasaklar. Dinde dilediğini belirler ve dilediğini nesheder. Allah'tan başka sizin işlerinizi üstlenecek bir dostunuz yoktur, sizden zararı def edecek bir yardımcınız da yoktur. Bilakis Allah bunların hepsinin velisi (işin icrasını yüklenen) ve bunları yapmaya kadir olandır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أَمۡ تُرِيدُونَ أَن تَسۡـَٔلُواْ رَسُولَكُمۡ كَمَا سُئِلَ مُوسَىٰ مِن قَبۡلُۗ وَمَن يَتَبَدَّلِ ٱلۡكُفۡرَ بِٱلۡإِيمَٰنِ فَقَدۡ ضَلَّ سَوَآءَ ٱلسَّبِيلِ
-Ey Müminler!- Peygamberinize -karşı çıkmak ve inat için- sormak sizin işiniz değildir. Daha önce Musa'nın kavmi, aynı şu sözlerinde olduğu gibi "Allah'ı bize açıkça göster" (Nisa Suresi: 153) diye peygamberlerini sorguya çektiler. Kim imanı küfür ile değiştirirse, dosdoğru olan orta yoldan sapmış olur.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَدَّ كَثِيرٞ مِّنۡ أَهۡلِ ٱلۡكِتَٰبِ لَوۡ يَرُدُّونَكُم مِّنۢ بَعۡدِ إِيمَٰنِكُمۡ كُفَّارًا حَسَدٗا مِّنۡ عِندِ أَنفُسِهِم مِّنۢ بَعۡدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ ٱلۡحَقُّۖ فَٱعۡفُواْ وَٱصۡفَحُواْ حَتَّىٰ يَأۡتِيَ ٱللَّهُ بِأَمۡرِهِۦٓۗ إِنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ قَدِيرٞ
Yahudi ve Hristiyanların bir çoğu iman ettikten sonra putlara taptığınız zamandaki gibi küfre dönmenizi temenni ederler. Bunun sebebi kendi nefislerindeki hasettir. Peygamberin Allah'tan getirdiğinin hak olduğu kendilerine aşikâr olduktan sonra bunu temenni ettiler. -Ey Müminler!- Allah'ın onlar hakkındaki hükmü gelene kadar nefislerindeki kötülük ve cehaletlerinden dolayı onlara aldırmayın onları affedin. -Şüphesiz, Allah'ın bu husustaki hükmü ve emri gelmiştir. Kâfir olan kimse İslam'a girmek, cizye ödemek ve savaşmak arasında muhayyer bırakılmıştır.- Şüphesiz ki Allah'ın her şeye gücü yeter. O'nu aciz bırakamazlar.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَأَقِيمُواْ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتُواْ ٱلزَّكَوٰةَۚ وَمَا تُقَدِّمُواْ لِأَنفُسِكُم مِّنۡ خَيۡرٖ تَجِدُوهُ عِندَ ٱللَّهِۗ إِنَّ ٱللَّهَ بِمَا تَعۡمَلُونَ بَصِيرٞ
Namazınızı rükunleri, farzları ve sünnetleriyle tam olarak eda edin ve mallarınızın zekâtını hak edenlere verin. Hayatınızda hangi salih ameli işlerseniz, ölümünüzden önce kendiniz için hayrı biriktirmiş olarak yollarsanız sevabını kıyamet gününde Rabbinizin katında bulursunuz ve bunun mükâfatını size verir. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızı görendir. Herkesin amelinin karşılığını verir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَقَالُواْ لَن يَدۡخُلَ ٱلۡجَنَّةَ إِلَّا مَن كَانَ هُودًا أَوۡ نَصَٰرَىٰۗ تِلۡكَ أَمَانِيُّهُمۡۗ قُلۡ هَاتُواْ بُرۡهَٰنَكُمۡ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ
Yahudi ve Hristiyanlardan her bir topluluk cennetin kendilerine has kılındığını söylemiştir. Yahudiler: Yahudilerden başkası oraya giremeyecek demiştir. Hristiyanlar ise Hristiyanlardan başkası oraya giremeyecek demiştir. Bu onların batıl dileklerinden ve bozuk kuruntularından başka bir şey değildir. -Ey Peygamber!- Onlara cevap olarak de ki: "Şayet iddia ettiğinizde sadık kimseler iseniz, iddia ettiğiniz şeydeki delilinizi getiriniz."
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
بَلَىٰۚ مَنۡ أَسۡلَمَ وَجۡهَهُۥ لِلَّهِ وَهُوَ مُحۡسِنٞ فَلَهُۥٓ أَجۡرُهُۥ عِندَ رَبِّهِۦ وَلَا خَوۡفٌ عَلَيۡهِمۡ وَلَا هُمۡ يَحۡزَنُونَ
Cennete, sadece ihlaslı bir şekilde Allah'a (ibadet eden) ve ona yönelen kimse girecektir. O kimse -ihlası ile birlikte- resulun getirdiğine ittiba ederek ibadetini güzel yapan kimsedir. İşte bu kimse hangi topluluktan olursa olsun cennete girecektir. O kimsenin sevabı Rabbi katındadır. Onları bekleyen ahirette onlar için bir korku yoktur. Dünyada kaçırdıklarından dolayı da üzülmeyeceklerdir. Bu vasıflar Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in gelişinden sonra ancak Müslümanlar için gerçekleşir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• أن الأمر كله لله، فيبدل ما يشاء من أحكامه وشرائعه، ويبقي ما يشاء منها، وكل ذلك بعلمه وحكمته.
Şüphesiz ki bütün işler Allah'a aittir. Şeriat ve hükümlerini, dilediği gibi değiştirir ve onlardan dileğini olduğu gibi bırakır. Bunların hepsi O'nun ilmi ve hikmeti iledir.

• حَسَدُ كثيرٍ من أهل الكتاب هذه الأمة، لما خصَّها الله من الإيمان واتباع الرسول، حتى تمنوا رجوعها إلى الكفر كما كانت.
Kitap ehlinin büyük bir çoğunluğu bu ümmete haset etmektedir. Zira yüce Allah bu ümmete iman ve resule ittiba etmek gibi özel bir konum vermiştir. Bundan dolayı, Kitap ehli bu ümmetin tekrardan küfre geri dönmesini temenni etmiştir.

وَقَالَتِ ٱلۡيَهُودُ لَيۡسَتِ ٱلنَّصَٰرَىٰ عَلَىٰ شَيۡءٖ وَقَالَتِ ٱلنَّصَٰرَىٰ لَيۡسَتِ ٱلۡيَهُودُ عَلَىٰ شَيۡءٖ وَهُمۡ يَتۡلُونَ ٱلۡكِتَٰبَۗ كَذَٰلِكَ قَالَ ٱلَّذِينَ لَا يَعۡلَمُونَ مِثۡلَ قَوۡلِهِمۡۚ فَٱللَّهُ يَحۡكُمُ بَيۡنَهُمۡ يَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِ فِيمَا كَانُواْ فِيهِ يَخۡتَلِفُونَ
Yahudiler: "Hristiyanlar sahih din üzere değildir" dediler. Hristiyanlar da: "Yahudiler sahih din üzere değildir" dediler. Hâlbuki; onların hepsi Allah'ın kendilerine indirdiği kitapları okumakta ve o kitaplarda bütün peygamberlerin arasını ayırmadan iman etmelerinin emredildiğini bilmektedirler. Onlar bu yaptıklarında ne söylediklerini bilmeyen müşriklere benzerler. Onlar rasûllerin tamamını ve kendilerine indirilen kitapları yalanladılar. Bundan dolayı Allah, kıyamet günü ihtilafa düşenlerin tamamı hakkında, kullarına haber verdiği gibi adaletle hüküm verecektir. Şüphesiz ki Allah Teâlâ'nın bütün indirdiklerine iman etmeden kurtuluş yoktur.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَمَنۡ أَظۡلَمُ مِمَّن مَّنَعَ مَسَٰجِدَ ٱللَّهِ أَن يُذۡكَرَ فِيهَا ٱسۡمُهُۥ وَسَعَىٰ فِي خَرَابِهَآۚ أُوْلَٰٓئِكَ مَا كَانَ لَهُمۡ أَن يَدۡخُلُوهَآ إِلَّا خَآئِفِينَۚ لَهُمۡ فِي ٱلدُّنۡيَا خِزۡيٞ وَلَهُمۡ فِي ٱلۡأٓخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٞ
Allah'ın mescitlerinde isminin anılmasını yasaklayandan daha zalim kimse olamaz. O kimseler orada namazı, zikri ve Kur'an okumayı yasaklarlar. mescitlerin yıkılıp tahrip edilmesine ya da orada ibadet edilmesine engel olmaya sebep olarak gayretle çalışırlar. İşte oraların tahrip edilmesi için çaba sarf edenler Allah'ın mescitlerine (eğer girerlerse) ancak içinde bulundukları küfür ve Allah'ın mescitlerinden alıkoydukları için kalpleri korkudan titreyerek korka korka girebilmelidirler. Onlar için dünya hayatında Müminlerin ellerinden çekecekleri zillet ve rezillik vardır. İnsanları Allah'ın mescitlerine girmelerini yasakladıkları için ahirette de büyük azap vardır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلِلَّهِ ٱلۡمَشۡرِقُ وَٱلۡمَغۡرِبُۚ فَأَيۡنَمَا تُوَلُّواْ فَثَمَّ وَجۡهُ ٱللَّهِۚ إِنَّ ٱللَّهَ وَٰسِعٌ عَلِيمٞ
Doğunun, batının ve ikisi arasındakilerin mülkü Allah'ındır. Kullarına dilediği gibi emreder. Hangi yöne yönelirseniz yönelin, Allah Teâlâ'ya yönelmiş olursunuz. Şayet size Beytü'l-makdis ya da Kâbe'ye yönelmenizi emrederse veyahut kıbleye dönmekte hata eder ya da kıbleye yönelmekte zorluk çekerseniz, bunda sizin için bir günah yoktur. Çünkü bütün yönlerin tamamı Allah Teâlâ'nındır. Şüphesiz ki Allah, rahmeti ve kolaylaştırması ile kullarını kuşatmıştır. Onların niyetlerini ve amellerini hakkıyla bilendir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَقَالُواْ ٱتَّخَذَ ٱللَّهُ وَلَدٗاۗ سُبۡحَٰنَهُۥۖ بَل لَّهُۥ مَا فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۖ كُلّٞ لَّهُۥ قَٰنِتُونَ
Yahudiler, Hristiyanlar ve Müşrikler: "Allah çocuk edindi" dediler. Allah bundan münezzeh ve yücedir. O, yarattıklarından müstağnidir. Çocuğu ancak ona ihtiyaç duyan edinir. Bilakis göklerin ve yerin mülkü Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'nındır. Bütün yaratılmışlar O'nun kullarıdır ve O'na boyun bükerler. Onlar hakkında dilediği gibi tasarrufta bulunur.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
بَدِيعُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۖ وَإِذَا قَضَىٰٓ أَمۡرٗا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُۥ كُن فَيَكُونُ
Allah -Subhanehu ve Teâlâ- gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri benzersiz bir şekilde yaratmıştır. Eğer bir işi dileyip, takdir ederse o işe: "Ol" der; Allah'ın olmasını istediği gibi oluverir. O'nun emir ve kaderini kimse reddedemez.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَقَالَ ٱلَّذِينَ لَا يَعۡلَمُونَ لَوۡلَا يُكَلِّمُنَا ٱللَّهُ أَوۡ تَأۡتِينَآ ءَايَةٞۗ كَذَٰلِكَ قَالَ ٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِهِم مِّثۡلَ قَوۡلِهِمۡۘ تَشَٰبَهَتۡ قُلُوبُهُمۡۗ قَدۡ بَيَّنَّا ٱلۡأٓيَٰتِ لِقَوۡمٖ يُوقِنُونَ
Kitap ehli ve müşriklerden bilmeyenler hakka karşı inat ederek: "Allah arada vasıta olmadan bizimle neden konuşmuyor?" veya "Bize has bir mucize gelse ya?" dediler. Yaşadıkları zaman ve mekan farklı olsa bile bu sözün aynısını önceden peygamberlerini yalanlayan kavimler de söylemişti. Yaşadıkları zaman ve mekan farklı olsa bile geçmişte küfür, inat ve haddi aşan kimseler ile bunların kalpleri birbirine benzemektedir. Biz ayetleri, hakka kesin olarak inanacak bir toplum için açıkladık. Onlara şüphe gelmez ve inatçılık da onlara engel olmaz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
إِنَّآ أَرۡسَلۡنَٰكَ بِٱلۡحَقِّ بَشِيرٗا وَنَذِيرٗاۖ وَلَا تُسۡـَٔلُ عَنۡ أَصۡحَٰبِ ٱلۡجَحِيمِ
-Ey Peygamber!- Müminleri cennet ile müjdelemen ve kâfirleri cehennem ile uyarman için, biz, seni üzerinde şüphe olmayan hak din ile gönderdik. Senin apaçık bir şekilde bildirmekten başka bir sorumluluğun yoktur. Allah cehennem ehlinden iman etmeyenler hakkında sana hesap sormayacaktır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• الكفر ملة واحدة وإن اختلفت أجناس أهله وأماكنهم، فهم يتشابهون في كفرهم وقولهم على الله بغير علم.
Irkları ve yaşadıkları beldeleri farklı olsa dahi küfür tek millettir. Onlar küfürlerinde ve Allah hakkında ilimsizce konuşmalarında birbirlerine benzemektedirler.

• أعظم الناس جُرْمًا وأشدهم إثمًا من يصد عن سبيل الله، ويمنع من أراد فعل الخير.
Suç işleme açısından insanların en büyüğü ve günaha girme bakımından en çok günah işleyeni Allah'ın yolundan alıkoyan ve hayır işlemeyi isteyene engel olan kimsedir.

• تنزّه الله تعالى عن الصاحبة والولد، فهو سبحانه لا يحتاج لخلقه.
Allah Teâlâ eş ve çocuk edinmekten münezzehtir. O -Subhanehu ve Teâlâ- mahlukatına asla ihtiyaç duymaz.

وَلَن تَرۡضَىٰ عَنكَ ٱلۡيَهُودُ وَلَا ٱلنَّصَٰرَىٰ حَتَّىٰ تَتَّبِعَ مِلَّتَهُمۡۗ قُلۡ إِنَّ هُدَى ٱللَّهِ هُوَ ٱلۡهُدَىٰۗ وَلَئِنِ ٱتَّبَعۡتَ أَهۡوَآءَهُم بَعۡدَ ٱلَّذِي جَآءَكَ مِنَ ٱلۡعِلۡمِ مَا لَكَ مِنَ ٱللَّهِ مِن وَلِيّٖ وَلَا نَصِيرٍ
Allah peygamberine hitap ederek, onu uyararak şöyle demiştir: İslamı terk edene ve onların üzerinde olduğu yola tabi olana kadar Yahudiler de Hristiyanlar da senden razı olmayacaktır. Deki şüphesiz Allah'ın kitabı ve beyanı hak olan hidayettir, onların üzerindeki batıl değil. Şayet apaçık hak geldikten sonra senden ve sana tabi olan bir kimseden onlara tabi olma hasıl olursa, Allah'tan bir destek ve yardım bulamayacaksın. Bu tehdit, hakkı terk etmenin ve batıl ehlinin yanında olmanın tehlikesini açıklama kabilindendir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ٱلَّذِينَ ءَاتَيۡنَٰهُمُ ٱلۡكِتَٰبَ يَتۡلُونَهُۥ حَقَّ تِلَاوَتِهِۦٓ أُوْلَٰٓئِكَ يُؤۡمِنُونَ بِهِۦۗ وَمَن يَكۡفُرۡ بِهِۦ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡخَٰسِرُونَ
Kur'an-ı Kerim, kendilerine indirilmiş, yakınlarında olan kitaplarla amel eden ve hakkıyla o kitaplara tabi olan kitap ehlinden bazı topluluklardan bahsetmektedir. Bu kimseler bu kitaplarda Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in doğruluğuna işaret eden deliller bulmuşlardır. Bundan dolayı ona iman etmekte çabuk davranmışlardır. Bir diğer topluluk ise küfrü üzerinde ısrarcı olmuş ve hüsranı hak etmiştir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
يَٰبَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ ٱذۡكُرُواْ نِعۡمَتِيَ ٱلَّتِيٓ أَنۡعَمۡتُ عَلَيۡكُمۡ وَأَنِّي فَضَّلۡتُكُمۡ عَلَى ٱلۡعَٰلَمِينَ
Ey İsrailoğulları! Size vermiş olduğum dini ve dünyevi nimetlerimi hatırlayın. Zamanınızda yaşayan muasırlarınıza karşı sizi peygamberlik ve hükümdarlıkla üstün tuttuğumu hatırlayın.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَٱتَّقُواْ يَوۡمٗا لَّا تَجۡزِي نَفۡسٌ عَن نَّفۡسٖ شَيۡـٔٗا وَلَا يُقۡبَلُ مِنۡهَا عَدۡلٞ وَلَا تَنفَعُهَا شَفَٰعَةٞ وَلَا هُمۡ يُنصَرُونَ
Allah'ın emirlerine ittiba ederek ve yasaklarından kaçınarak kendiniz ile kıyamet günü azabı arasında korunak edinin. Çünkü -o günde- kimse kimseye fayda sağlayamayacak, ne kadar çok olursa olsun ondan fidye kabul edilmeyecek, makamı ne kadar yüksek olursa olsun o gün kimseye şefaati fayda vermeyecek, Allah'tan başka yardım edecek hiçbir yardımcı olmayacaktır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
۞ وَإِذِ ٱبۡتَلَىٰٓ إِبۡرَٰهِـۧمَ رَبُّهُۥ بِكَلِمَٰتٖ فَأَتَمَّهُنَّۖ قَالَ إِنِّي جَاعِلُكَ لِلنَّاسِ إِمَامٗاۖ قَالَ وَمِن ذُرِّيَّتِيۖ قَالَ لَا يَنَالُ عَهۡدِي ٱلظَّٰلِمِينَ
Allah'ın İbrahim -aleyhisselam-'ı kendisine emrettiği hüküm ve sorumluluklarla imtihan ettiği zamanı hatırla. İbrahim en güzel şekilde bu sorumlulukları yerine getirip tamamlamıştı. Allah, peygamberi İbrahim'e: "Ben, ahlakını ve yaptıklarını örnek almaları için seni insanlara önder kılacağım" dedi. İbrahim: "-Ey Rabbim!- Soyumdan gelenlerden de insanların örnek alacakları önderler kıl!" dedi. Allah ona cevap olarak: "Sana vermiş olduğum dinde önder olma sözüme soyundan gelen zalimler nail olamayacaktır." diye karşılık verdi.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِذۡ جَعَلۡنَا ٱلۡبَيۡتَ مَثَابَةٗ لِّلنَّاسِ وَأَمۡنٗا وَٱتَّخِذُواْ مِن مَّقَامِ إِبۡرَٰهِـۧمَ مُصَلّٗىۖ وَعَهِدۡنَآ إِلَىٰٓ إِبۡرَٰهِـۧمَ وَإِسۡمَٰعِيلَ أَن طَهِّرَا بَيۡتِيَ لِلطَّآئِفِينَ وَٱلۡعَٰكِفِينَ وَٱلرُّكَّعِ ٱلسُّجُودِ
Allah'ın Beytu'l Haram'ı insanların toplandığı, kalplerinin bağlandığı yer kıldığı zamanı hatırla. Oradan ne zaman ayrılsalar oraya dönmek isterler. Allah orayı insanlar için güvende kıldı. Orada, kimse onlara saldırmaz. İnsanlara: "-İbrahim'in Kâbe'yi inşa ederken üzerinde durduğu- taşın olduğu yerde namaz kılacağınız bir yer edinin." dedik. İbrahim ve oğlu İsmail'i Beytu'l Haram'ı putlardan, pisliklerden temizlemesi ve tavaf, itikaf, namaz ve diğer ibadetleri yapmak isteyenler için hazırlaması hususunda görevlendirdik.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِذۡ قَالَ إِبۡرَٰهِـۧمُ رَبِّ ٱجۡعَلۡ هَٰذَا بَلَدًا ءَامِنٗا وَٱرۡزُقۡ أَهۡلَهُۥ مِنَ ٱلثَّمَرَٰتِ مَنۡ ءَامَنَ مِنۡهُم بِٱللَّهِ وَٱلۡيَوۡمِ ٱلۡأٓخِرِۚ قَالَ وَمَن كَفَرَ فَأُمَتِّعُهُۥ قَلِيلٗا ثُمَّ أَضۡطَرُّهُۥٓ إِلَىٰ عَذَابِ ٱلنَّارِۖ وَبِئۡسَ ٱلۡمَصِيرُ
-Ey Peygamber!- İbrahim'in Rabbine dua ederken dediklerini hatırla: "Rabbim! Mekke'yi emin bir belde kıl. Orada kimse kötülükle karşılaşmasın. Halkını çeşitli meyvelerle rızıklandır. Bu rızkı sana ve ahiret gününe iman eden kullarına has kıl." Yüce Allah da buna karşılık olarak şöyle buyurdu: “Onlardan inkâr edeni dünyada az bir rızıkla rızıklandırır, sonra ahirette onu cehennem azabına girmek zorunda bırakırım. Kıyamet günü oraya varacak kimse için ne kötü dönüş yeridir.”
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• أن المسلمين مهما فعلوا من خير لليهود والنصارى؛ فلن يرضوا حتى يُخرجوهم من دينهم، ويتابعوهم على ضلالهم.
Şüphesiz ki Müslümanlar, Yahudi ve Hristiyanlar için ne kadar çok iyilik yaparsa yapsınlar, (Müslümanları) dinlerinden çıkarıp, sapıklıklarında kendilerine tabi olmadıkça razı olmayacaklardır.

• الإمامة في الدين لا تُنَال إلا بصحة اليقين والصبر على القيام بأمر الله تعالى.
Dini önderliğe, ancak kesin inanç ve Allah Teâlâ'nın emrini yerine getirmede sabırlı olmakla nail olunur.

• بركة دعوة إبراهيم عليه السلام للبلد الحرام، حيث جعله الله مكانًا آمنًا للناس، وتفضّل على أهله بأنواع الأرزاق.
İbrahim -aleyhisselam- haram belde (Mekke) için bereket duasında bulundu da Allah, orayı insanlar için güvenilir bir belde kılıp, halkına çeşitli rızıklarla lütufta bulundu.

وَإِذۡ يَرۡفَعُ إِبۡرَٰهِـۧمُ ٱلۡقَوَاعِدَ مِنَ ٱلۡبَيۡتِ وَإِسۡمَٰعِيلُ رَبَّنَا تَقَبَّلۡ مِنَّآۖ إِنَّكَ أَنتَ ٱلسَّمِيعُ ٱلۡعَلِيمُ
-Ey Peygamber!- İbrahim ve İsmail Kâbe'nin temellerini yükseltirken - o ikisinin zelil bir şekilde boyun bükerek- dediklerini hatırla: "Rabbimiz! Bizden amellerimizi kabul buyur. -bunlardan bir tanesi de Kâbe'nin inşaasıdır- Şüphesiz sen dualarımızı işiten, niyet ve amellerimizi hakkıyla bilensin.''
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
رَبَّنَا وَٱجۡعَلۡنَا مُسۡلِمَيۡنِ لَكَ وَمِن ذُرِّيَّتِنَآ أُمَّةٗ مُّسۡلِمَةٗ لَّكَ وَأَرِنَا مَنَاسِكَنَا وَتُبۡ عَلَيۡنَآۖ إِنَّكَ أَنتَ ٱلتَّوَّابُ ٱلرَّحِيمُ
Rabbimiz! İkimizi emrine teslim olan, sana boyun eğen, sana hiç kimseyi ortak koşmayanlardan kıl. Soyumuzdan sana teslim olan bir ümmet çıkar. Sana olan ibadetimiz nasıl olacak bize öğret. Sana olan itaatlerimizdeki eksiklerimizi ve günahlarımızı bağışla. Şüphesiz ki sen kullarından tövbe edenlerin tövbesini çokça kabul edensin, onlara merhamet edensin.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
رَبَّنَا وَٱبۡعَثۡ فِيهِمۡ رَسُولٗا مِّنۡهُمۡ يَتۡلُواْ عَلَيۡهِمۡ ءَايَٰتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ ٱلۡكِتَٰبَ وَٱلۡحِكۡمَةَ وَيُزَكِّيهِمۡۖ إِنَّكَ أَنتَ ٱلۡعَزِيزُ ٱلۡحَكِيمُ
Rabbimiz! Onlara İsmail'in soyundan bir resul gönder. Onlara inen ayetlerini okusun. Onlara Kur'an'ı ve sünneti öğretsin. Onları şirk ve rezilliklerden temizlesin. Şüphesiz güçlü ve galip olan, hükümlerinde ve fiillerinde hikmet sahibi olan sensin.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَمَن يَرۡغَبُ عَن مِّلَّةِ إِبۡرَٰهِـۧمَ إِلَّا مَن سَفِهَ نَفۡسَهُۥۚ وَلَقَدِ ٱصۡطَفَيۡنَٰهُ فِي ٱلدُّنۡيَاۖ وَإِنَّهُۥ فِي ٱلۡأٓخِرَةِ لَمِنَ ٱلصَّٰلِحِينَ
Ahmaklığından dolayı kendi nefsine zulmeden, kötü tasarrufundan dolayı hakkı sapıklığa değiştiren ve nefsi için alçaklığı kabul edenden başka kimse İbrahim'in dininden ayrılıp başka dinlere mensup olmaz. Ant olsun, biz onu dünyada resul ve halil olarak seçtik. Muhakkak ki o, ahirette de Allah'ın kendilerine farz kıldıklarını yerine getiren böylece en yüksek makamlara nail olan salihlerden birisidir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
إِذۡ قَالَ لَهُۥ رَبُّهُۥٓ أَسۡلِمۡۖ قَالَ أَسۡلَمۡتُ لِرَبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ
Allah onu bir an önce İslama girmesi için seçtiğinde, Rabbi ona: "İbadeti yalnızca bana halis kıl. İtaat ile bana boyun eğ!" dediğinde, Rabbine cevap olarak: "Kulları yaratan, onlara rızık veren ve işlerini idare eden Allah'a teslim oldum" demişti.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَوَصَّىٰ بِهَآ إِبۡرَٰهِـۧمُ بَنِيهِ وَيَعۡقُوبُ يَٰبَنِيَّ إِنَّ ٱللَّهَ ٱصۡطَفَىٰ لَكُمُ ٱلدِّينَ فَلَا تَمُوتُنَّ إِلَّا وَأَنتُم مُّسۡلِمُونَ
İbrahim oğullarına bu kelimeler ile vasiyette bulundu: "Alemlerin Rabbine teslim oldum". Aynı zamanda Yakup da oğullarına böyle vasiyet etti; her ikisi de evlatlarına şöyle seslendiler: Şüphesiz ki Allah, sizin için İslam dinini seçti. Ölüm size gelene kadar bu dine sımsıkı sarılın. Sizler açıkta ve gizlide Allah'a teslim olan Müslümanlarsınız.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أَمۡ كُنتُمۡ شُهَدَآءَ إِذۡ حَضَرَ يَعۡقُوبَ ٱلۡمَوۡتُ إِذۡ قَالَ لِبَنِيهِ مَا تَعۡبُدُونَ مِنۢ بَعۡدِيۖ قَالُواْ نَعۡبُدُ إِلَٰهَكَ وَإِلَٰهَ ءَابَآئِكَ إِبۡرَٰهِـۧمَ وَإِسۡمَٰعِيلَ وَإِسۡحَٰقَ إِلَٰهٗا وَٰحِدٗا وَنَحۡنُ لَهُۥ مُسۡلِمُونَ
Yakup'a ölüm gelip çattığında çocuklarına sorarak: "Benim ölümümden sonra kime ibadet edeceksiniz?" dediğinde, onun bu sorusuna cevap olarak dediler ki: “Senin ilahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahı olan hiçbir ortağı olmayan tek bir ilaha ibadet edeceğiz ve bizler yalnızca ona teslim olan itaatkâr kullarız." dediklerinde orada hazır mı bulunuyordunuz?
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
تِلۡكَ أُمَّةٞ قَدۡ خَلَتۡۖ لَهَا مَا كَسَبَتۡ وَلَكُم مَّا كَسَبۡتُمۡۖ وَلَا تُسۡـَٔلُونَ عَمَّا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
Onlar sizden önce yaşamış ümmetlerdir. Yaptıkları amellerin karşılığına ulaşacaklardır. İyilik ya da kötülük olarak kazandıkları onlarındır. Sizin için de kazandıklarınız vardır. Onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz. Onlar da sizin yaptıklarınızdan sorumlu tutulmayacaklardır. Hiçbir kimse başkasının günahından dolayı hesaba çekilmeyecektir. Bilakis herkes yaptığının karşılığını bulur. Sizden önce yaşayanların yapmış oldukları, sizi kendi yaptıklarınıza bakmanızdan alıkoymasın. Şüphesiz ki bir kimseye Allah'ın rahmetinden sonra salih amelinden başka fayda verecek yoktur.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• المؤمن المتقي لا يغتر بأعماله الصالحة، بل يخاف أن ترد عليه، ولا تقبل منه، ولهذا يُكْثِرُ سؤالَ الله قَبولها.
Takvalı olan Mümin bir kimse salih ameli ile gururlanmaz. Bilakis amelinin geri çevrilmesinden ve kabul edilmemesinden korkar. Bundan dolayı amelinin kabul edilmesini Allah'tan çokça ister.

• بركة دعوة أبي الأنبياء إبراهيم عليه السلام، حيث أجاب الله دعاءه وجعل خاتم أنبيائه وأفضل رسله من أهل مكة.
Peygamberlerin babası İbrahim -aleyhisselam-'ın duasının bereketi. Öyle ki Allah, duasına icabet etmiş, peygamberlerin sonuncusunu ve resullerinin en faziletlisini Mekke ehlinden kılmıştır.

• دين إبراهيم عليه السلام هو الملة الحنيفية الموافقة للفطرة، لا يرغب عنها ولا يزهد فيها إلا الجاهل المخالف لفطرته.
İbrahim -aleyhisselam-'ın dini, fıtrata uygun olan hanif dindir. Ondan ancak fıtratına muhalefet eden cahilden başkası yüz çevirip, onu terk etmez.

• مشروعية الوصية للذرية باتباع الهدى، وأخذ العهد عليهم بالتمسك بالحق والثبات عليه.
Zürriyetine doğru inanca tabi olmayı vasiyet etme, onlardan hakka sımsıkı sarılma ve onun üzerinde sebat etme hususunda söz almanın meşru olduğuna delalet eder.

وَقَالُواْ كُونُواْ هُودًا أَوۡ نَصَٰرَىٰ تَهۡتَدُواْۗ قُلۡ بَلۡ مِلَّةَ إِبۡرَٰهِـۧمَ حَنِيفٗاۖ وَمَا كَانَ مِنَ ٱلۡمُشۡرِكِينَ
Yahudiler bu ümmet için: "Yahudi olun ki hidayet yolunu tutmuş olursunuz" dediler. Hristiyanlar da: "Hristiyan olun ki hidayet yolunu tutmuş olursunuz" dediler. -Ey Peygamber!- onlara cevap olarak de ki: "Bilakis biz batıl dinlerden hak dine yönelen İbrahim'in dinine ittiba ederiz." O, Allah'la beraber başkasını (ilah) ortak koşanlardan olmadı.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
قُولُوٓاْ ءَامَنَّا بِٱللَّهِ وَمَآ أُنزِلَ إِلَيۡنَا وَمَآ أُنزِلَ إِلَىٰٓ إِبۡرَٰهِـۧمَ وَإِسۡمَٰعِيلَ وَإِسۡحَٰقَ وَيَعۡقُوبَ وَٱلۡأَسۡبَاطِ وَمَآ أُوتِيَ مُوسَىٰ وَعِيسَىٰ وَمَآ أُوتِيَ ٱلنَّبِيُّونَ مِن رَّبِّهِمۡ لَا نُفَرِّقُ بَيۡنَ أَحَدٖ مِّنۡهُمۡ وَنَحۡنُ لَهُۥ مُسۡلِمُونَ
-Ey Müminler!- Yahudi ve Hristiyanlardan bu batıl iddiada bulunanlara şöyle deyin: "Bizler Allah'a ve bize indirilen Kur'an'a iman ettik. İbrahim'e oğulları İsmail, İshak ve Yakup'a indirilene de iman ettik. Yakup'un soyundan gelen peygamberlere indirilene de iman ettik. Allah'ın Musa'ya verdiği Tevrat'a da, İsa'ya verdiği İncil'e de iman ettik. Allah'ın bütün peygamberlere verdiklerine de iman ettik. Bazısına iman edip bazısını inkâr ederek onlardan hiçbirinin arasını ayırt etmeyiz. Bilakis bütün hepsine iman ederiz. Bizler yalnızca Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'ya boyun eğer ve itaat ederiz."
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَإِنۡ ءَامَنُواْ بِمِثۡلِ مَآ ءَامَنتُم بِهِۦ فَقَدِ ٱهۡتَدَواْۖ وَّإِن تَوَلَّوۡاْ فَإِنَّمَا هُمۡ فِي شِقَاقٖۖ فَسَيَكۡفِيكَهُمُ ٱللَّهُۚ وَهُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلۡعَلِيمُ
Şayet Yahudi, Hristiyan ve diğer kâfirler sizin iman ettiğiniz gibi iman ederlerse, Allah'ın razı olduğu doğru yol üzere ilerlemiş olurlar. Eğer peygamberlerin tamamını ya da bazısını yalanlayarak iman etmekten yüz çevirirlerse onlar ihtilaf ve düşmanlık içindedirler. -Ey Peygamber!- Üzülme, Allah onların eziyetlerine karşı sana yeter. Onların şerrinden seni koruyacak ve onlara karşı sana yardım edecektir. Allah onların sözlerini hakkıyla işiten, niyetlerini ve amellerini hakkıyla bilendir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
صِبۡغَةَ ٱللَّهِ وَمَنۡ أَحۡسَنُ مِنَ ٱللَّهِ صِبۡغَةٗۖ وَنَحۡنُ لَهُۥ عَٰبِدُونَ
Allah'ın sizi yaratmış olduğu dini üzere zahiri ve batini olarak kalmaya devam edin. Allah'ın dininden başka daha güzel bir din yoktur. O fıtrata uygundur. O din faydalı şeyleri celbeder ve zararlı şeyleri men eder. Deyin ki: Bizler yalnızca Allah'a ibadet eder ve O'nunla beraber başkasını da ortak koşmayız.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
قُلۡ أَتُحَآجُّونَنَا فِي ٱللَّهِ وَهُوَ رَبُّنَا وَرَبُّكُمۡ وَلَنَآ أَعۡمَٰلُنَا وَلَكُمۡ أَعۡمَٰلُكُمۡ وَنَحۡنُ لَهُۥ مُخۡلِصُونَ
-Ey Peygamber!- De ki: -Ey Ehlikitap!- Dininiz daha önce geldiği ve size verilen kitap daha evvel indirildiğinden dolayı sizler Allah'a ve dinine daha layık olduğunuzu mu bizimle tartışıp duruyorsunuz? Bu size fayda vermez. Oysa ki Allah, hepimizin Rabbidir. Size özel değildir. Bizim yaptıklarımız bizimdir, ondan sorumlu tutulmazsınız. Sizin yaptıklarınız da sizindir. Biz de ondan sorumlu tutulmayız. Herkes kendi amelinden hesaba çekilecektir. Biz ibadeti ve itaati yalnızca Allah'a has kılanlarız, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayız.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أَمۡ تَقُولُونَ إِنَّ إِبۡرَٰهِـۧمَ وَإِسۡمَٰعِيلَ وَإِسۡحَٰقَ وَيَعۡقُوبَ وَٱلۡأَسۡبَاطَ كَانُواْ هُودًا أَوۡ نَصَٰرَىٰۗ قُلۡ ءَأَنتُمۡ أَعۡلَمُ أَمِ ٱللَّهُۗ وَمَنۡ أَظۡلَمُ مِمَّن كَتَمَ شَهَٰدَةً عِندَهُۥ مِنَ ٱللَّهِۗ وَمَا ٱللَّهُ بِغَٰفِلٍ عَمَّا تَعۡمَلُونَ
-Ey Ehlikitap!- Yoksa siz, İbrahim’in, İsmail’in, İshak’ın, Yakup’un ve Yakup'un soyundan gelen peygamberlerin, Yahudi yahut Hristiyan dininden olduklarını mı söylüyorsunuz? -Ey Peygamber!- Onlara cevap olarak de ki: Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Eğer onlar kendi dinlerinden olduğunu iddia ediyorlarsa yalan söylüyorlar. Çünkü onların gönderilmesi ve vefatları Tevrat ve İncil'in indirilmesinden önce idi! Böylece onların söyledikleri sözlerin Allah ve resulleri hakkında yalan oldukları ve kendilerine indirilen hakkı gizledikleri anlaşılmıştır. Kitap ehlinin yaptıkları gibi Allah tarafından bilmiş oldukları şahitliği gizleyenden daha zalim kimse yoktur. Allah yaptıklarınızdan gafil değildir. Bunun karşılığını size verecektir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
تِلۡكَ أُمَّةٞ قَدۡ خَلَتۡۖ لَهَا مَا كَسَبَتۡ وَلَكُم مَّا كَسَبۡتُمۡۖ وَلَا تُسۡـَٔلُونَ عَمَّا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
Onlar sizden önce yaşamış bir ümmettir. Yaptıkları amellere ulaşmışlardır. Onlar için kazandıkları vardır. Sizin için de kazandığınız vardır. Onların yaptıklarından sorumlu tutulmayacaksınız. Onlar da sizin yaptıklarınızdan sorumlu tutulmayacaklardır. Hiçbir kimse başka bir kimsenin günahından dolayı cezalandırılmaz. Başkasının işlemiş olduğu amelden de fayda görmez. Bilakis herkese yaptıklarının karşılığı verilecektir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• أن دعوى أهل الكتاب أنهم على الحق لا تنفعهم وهم يكفرون بما أنزل الله على نبيه محمد صلى الله عليه وسلم.
Ehlikitabın hak üzerine oldukları iddiası, Allah'ın, peygamberi Muhammed- sallallahu aleyhi ve sellem-'e indirdiğini inkâr etmelerinden dolayı onlara asla fayda vermez.

• سُمِّي الدين صبغة لظهور أعماله وسَمْته على المسلم كما يظهر أثر الصبغ في الثوب.
Elbisenin üzerinde boyanın izi nasıl belli oluyor ise Müslümanın üzerindeki görünüşünden ve amellerinin zahir olmasından dolayı din de boya olarak isimlendirilmiştir.

• أن الله تعالى قد رَكَزَ في فطرةِ خلقه جميعًا الإقرارَ بربوبيته وألوهيته، وإنما يضلهم عنها الشيطان وأعوانه.
Şüphesiz Allah Teâlâ bütün kullarının fıtratına, rububiyet ve uluhiyetini ikrar etmeyi yerleştirmiştir. Ancak şeytan ve avaneleri, onları bundan saptırırlar.

۞ سَيَقُولُ ٱلسُّفَهَآءُ مِنَ ٱلنَّاسِ مَا وَلَّىٰهُمۡ عَن قِبۡلَتِهِمُ ٱلَّتِي كَانُواْ عَلَيۡهَاۚ قُل لِّلَّهِ ٱلۡمَشۡرِقُ وَٱلۡمَغۡرِبُۚ يَهۡدِي مَن يَشَآءُ إِلَىٰ صِرَٰطٖ مُّسۡتَقِيمٖ
Yahudilerden ve onlara benzeyen münafıklardan aklı kıt, cahil insanlar şöyle diyecekler: Daha önceki kıbleleri olan Beytu'l-Makdis'den Müslümanları döndüren nedir? Ey Peygamber! Onlara cevaben de ki: Doğunun, batının ve bunların dışında kalan bütün yönlerin mülkü bir tek Allah'a aittir. Kullarından dilediğini hangi yöne doğru isterse yönlendirir. O Allah, dilediği kullarını içinde hiçbir eğrilik ve sapma bulunmayan doğru yola iletir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَكَذَٰلِكَ جَعَلۡنَٰكُمۡ أُمَّةٗ وَسَطٗا لِّتَكُونُواْ شُهَدَآءَ عَلَى ٱلنَّاسِ وَيَكُونَ ٱلرَّسُولُ عَلَيۡكُمۡ شَهِيدٗاۗ وَمَا جَعَلۡنَا ٱلۡقِبۡلَةَ ٱلَّتِي كُنتَ عَلَيۡهَآ إِلَّا لِنَعۡلَمَ مَن يَتَّبِعُ ٱلرَّسُولَ مِمَّن يَنقَلِبُ عَلَىٰ عَقِبَيۡهِۚ وَإِن كَانَتۡ لَكَبِيرَةً إِلَّا عَلَى ٱلَّذِينَ هَدَى ٱللَّهُۗ وَمَا كَانَ ٱللَّهُ لِيُضِيعَ إِيمَٰنَكُمۡۚ إِنَّ ٱللَّهَ بِٱلنَّاسِ لَرَءُوفٞ رَّحِيمٞ
Sizin için razı olduğumuz bir yeri size kıble yaptığımız gibi, Allah'ın elçilerinin, Allah'ın onlara emrettiklerini ümmetlerine tebliğ ettiklerine dair kıyamet günü şahitleri olmanız için de sizi, bütün ümmetler arasında inanç, ibadet ve muamelatlarda orta yollu, hayırlı ve adaletli bir ümmet kıldık. Aynı şekilde Peygamber Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'i de kendisiyle size gönderileni bildirdiğine dair sizin üzerinize şahit kıldık. Senin önceden yöneldiğin -Beytu'l-Makdis- bu kıbleyi sadece, Allah'ın koyduğu kanunlardan kimin razı olduğu, kimin O'na boyun eğdiği ve Peygamber'e uyduğunu, kimin de dininden döndüğü, arzularına uyduğu ve Allah'ın koyduğu kanunlara boyun eğmediğini bilmek için -bu bilgi karşılık vermek ile sonuçlanacak olan ortaya çıkarma bilgisidir- değiştirdik. İlk kıblenin değiştirilmesi, Allah'ın kendisine iman etmekle muvaffak kıldıklarının dışındakilerine çok ağır geldi. Allah, muhakkak kulları için koyduğu kanunları çok önemli hikmetlerden dolayı koymuştur. Allah, kıblenin değiştirilmesinden önce kıldığınız namazların da bir parçası olduğu imanlarınızı boşa çıkaracak değildir. Muhakkak ki Allah insanlara karşı şefkatli ve merhametlidir. Onlara meşakkat vermez ve amellerinin sevaplarını zayi etmez.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
قَدۡ نَرَىٰ تَقَلُّبَ وَجۡهِكَ فِي ٱلسَّمَآءِۖ فَلَنُوَلِّيَنَّكَ قِبۡلَةٗ تَرۡضَىٰهَاۚ فَوَلِّ وَجۡهَكَ شَطۡرَ ٱلۡمَسۡجِدِ ٱلۡحَرَامِۚ وَحَيۡثُ مَا كُنتُمۡ فَوَلُّواْ وُجُوهَكُمۡ شَطۡرَهُۥۗ وَإِنَّ ٱلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلۡكِتَٰبَ لَيَعۡلَمُونَ أَنَّهُ ٱلۡحَقُّ مِن رَّبِّهِمۡۗ وَمَا ٱللَّهُ بِغَٰفِلٍ عَمَّا يَعۡمَلُونَ
Ey Peygamber! Kıblenin durumu ve arzuladığın yere değiştirilmesi hakkında inecek olan vahyin yolunu gözleyerek ve araştırarak yüzünü semaya doğru çevirdiğini ve baktığını görüyoruz. Şüphesiz şimdi senin yüzünü Beytu’l-Makdis olan kıbleden razı olacağın ve seveceğin bir kıbleye döndüreceğiz - Orası Mescid-i Haram'dır-. Şimdi yüzünü Mekke-i Mükerreme'deki Allah'ın Mescid-i Haram'ı yönüne çevir ve -Ey Müminler- sizler de nerede olursanız olun namaz kılarken ona doğru yönelin. Kendilerine kitap gönderilmiş olan Yahudi ve Hristiyanlar kitaplarında bulunması sebebiyle çok iyi biliyorlar ki, kıblenin değiştirilmesi, yaratıcıları ve işlerini düzenleyen Allah’tan indirilen bir hakikattir. Allah haktan yüz çevirenlerin yaptıklarından gafil değildir. Bilakis Allah, bütün bunları bilir ve karşılığında onları cezalandıracaktır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلَئِنۡ أَتَيۡتَ ٱلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلۡكِتَٰبَ بِكُلِّ ءَايَةٖ مَّا تَبِعُواْ قِبۡلَتَكَۚ وَمَآ أَنتَ بِتَابِعٖ قِبۡلَتَهُمۡۚ وَمَا بَعۡضُهُم بِتَابِعٖ قِبۡلَةَ بَعۡضٖۚ وَلَئِنِ ٱتَّبَعۡتَ أَهۡوَآءَهُم مِّنۢ بَعۡدِ مَا جَآءَكَ مِنَ ٱلۡعِلۡمِ إِنَّكَ إِذٗا لَّمِنَ ٱلظَّٰلِمِينَ
Ey Peygamber! Sen beraberinde kendilerine kitap indirilmiş olan Yahudi ve Hristiyanlara kıblenin değiştirilmesinin hak olduğuna dair bütün ayetleri ve delilleri getirsen, yine de senin getirdiğine inat ederek ve hakka uymaya karşı kibirlendikleri için senin kıblene yönelmezler. Allah seni o kıbleden çevirdikten sonra sen de onların kıblesine yönelecek değilsin. Onlardan her biri diğer grubu kafir görmesi sebebiyle zaten onlar da birbirlerinin kıblesine yönelmezler. Sana üzerinde hiçbir şüphe olmayan doğru bilgi geldikten sonra sen, kıble meselesinde ve diğer dini kanunlar ve hükümlerde onların arzularına uyarsan, muhakkak ki o zaman doğru yolu terk edip arzularına uymuş olman sebebiyle zalimlerden olursun. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'e yöneltilen bu hitap, onlara uymanın ne kadar çirkin olduğuna delalet eder. Yoksa Allah, Peygamber'ini böyle bir durumdan korumuştur. Bu, kendisinin ardından ümmetini sakındırmak için bir uyarı mahiyetindedir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• أن الاعتراض على أحكام الله وشرعه والتغافل عن مقاصدها دليل على السَّفَه وقلَّة العقل.
Allah'ın hükümlerine ve dinine itiraz etmek, amaçlarından gafil olmak, sefihliğin ve akılsızlığın bir delilidir.

• فضلُ هذه الأمة وشرفها، حيث أثنى عليها الله ووصفها بالوسطية بين سائر الأمم.
Allah’ın bu ümmete övmesi ve bütün ümmetlerin arasında onu orta yollu olmakla nitelendirmesi, dolayısıyla bu ümmetin fazileti ve değeri.

• التحذير من متابعة أهل الكتاب في أهوائهم؛ لأنهم أعرضوا عن الحق بعد معرفته.
Ehli Kitab'ın hevâ ve nefislerine tabi olmaya karşı bir uyarı vardır. Çünkü onlar hakkı bildikleri halde ondan yüz çevirirler.

• جواز نَسْخِ الأحكام الشرعية في الإسلام زمن نزول الوحي، حيث نُسِخَ التوجه إلى بيت المقدس، وصار إلى المسجد الحرام.
İslam dininde, vahyin indirildiği dönemde dini hükümlerin nesh edilebileceğinin caiz olduğunun delili vardır. Zira Beytu'l-Makdis’e dönmek neshedilmiş ve kıble Mescid-i Haram'a doğru olmuştur.

ٱلَّذِينَ ءَاتَيۡنَٰهُمُ ٱلۡكِتَٰبَ يَعۡرِفُونَهُۥ كَمَا يَعۡرِفُونَ أَبۡنَآءَهُمۡۖ وَإِنَّ فَرِيقٗا مِّنۡهُمۡ لَيَكۡتُمُونَ ٱلۡحَقَّ وَهُمۡ يَعۡلَمُونَ
Kendilerine kitap indirdiğimiz Yahudi ve Hristiyan âlimlerinden bazıları kendileri katında, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in peygamberlik alametlerinden biri olan kıblenin değiştirilmesi meselesini, kendi çocuklarını bildikleri ve çocuklarını başka çocuklardan ayırt edebildikleri gibi kesin olarak biliyorlar. Bununla beraber onlardan bazıları, içlerinde bulunan haset sebebiyle bunu yapıyorlar ve bunun hak olduğunu bildikleri halde Peygamber'in getirdiği hakkı gizliyorlar.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ٱلۡحَقُّ مِن رَّبِّكَ فَلَا تَكُونَنَّ مِنَ ٱلۡمُمۡتَرِينَ
İşte bu senin Rabbinden gelen gerçektir. -Ey Peygamber!- Sakın onun doğruluğunda şüphe eden kimselerden olma!
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلِكُلّٖ وِجۡهَةٌ هُوَ مُوَلِّيهَاۖ فَٱسۡتَبِقُواْ ٱلۡخَيۡرَٰتِۚ أَيۡنَ مَا تَكُونُواْ يَأۡتِ بِكُمُ ٱللَّهُ جَمِيعًاۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ قَدِيرٞ
Her bir topluluğun yöneldiği maddi veya manevi bir yön vardır. Bunlardan biri de her bir topluluğun kıblelerinin farklı olması ve Allah'ın onlara koyduğu kanunlardır. Yöneldikleri yönler Allah'ın emri ve dini ise, farklı olması onlara bir zarar vermez. Ey Müminler! Sizler yapılması emredilen iyilikleri yapmak üzere yarışın. Muhakkak Allah, kıyamet günü nerede olursanız olun sizleri bir araya toplayacak ve amellerinize göre sizlerin karşılıklarınızı verecektir. Muhakkak Allah, her şeyi yapmaya kadirdir. Sizleri bir araya getirmekten ve karşılıklarınızı vermekten aciz değildir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَمِنۡ حَيۡثُ خَرَجۡتَ فَوَلِّ وَجۡهَكَ شَطۡرَ ٱلۡمَسۡجِدِ ٱلۡحَرَامِۖ وَإِنَّهُۥ لَلۡحَقُّ مِن رَّبِّكَۗ وَمَا ٱللَّهُ بِغَٰفِلٍ عَمَّا تَعۡمَلُونَ
Ey Peygamber! Nereden yola çıkarsan çık, nerede olursan ol, sen ve sana tabi olanlar namaz kılmak istediğinizde Mescid-i Haram yönüne dönün. Hiç şüphesiz bu, Rabbinden sana vahyedilen bir gerçektir. Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir. Bilakis hepsinden haberdardır ve sizlere amellerinizin karşılığını verecektir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَمِنۡ حَيۡثُ خَرَجۡتَ فَوَلِّ وَجۡهَكَ شَطۡرَ ٱلۡمَسۡجِدِ ٱلۡحَرَامِۚ وَحَيۡثُ مَا كُنتُمۡ فَوَلُّواْ وُجُوهَكُمۡ شَطۡرَهُۥ لِئَلَّا يَكُونَ لِلنَّاسِ عَلَيۡكُمۡ حُجَّةٌ إِلَّا ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ مِنۡهُمۡ فَلَا تَخۡشَوۡهُمۡ وَٱخۡشَوۡنِي وَلِأُتِمَّ نِعۡمَتِي عَلَيۡكُمۡ وَلَعَلَّكُمۡ تَهۡتَدُونَ
Ey Peygamber! Nereden yola çıkarsan çık, namaz kılmak istediğinde Mescid-i Haram'a doğru yönel. Ey müminler! Sizler de nerede olursanız olun, namaz kılmak istediğinizde ona doğru yüzlerinizi çevirin. Böylece, zalim kimseler dışında, insanların size karşı getirecekleri bir delilleri olmasın. Onlar inat ettikleri üzerine kalacaklar ve en zayıf delilleri dahi size karşı delil getireceklerdir. Onlardan korkmayın, emirlerine uyarak ve yasaklarından kaçınarak bir tek Rabbinizden korkun. Muhakkak ki Allah, sizi diğer ümmetlerden ayırarak, sizin üzerinize olan nimetini tamamlamak ve insanların en değerli kıblesi Kâbe’ye yönelmenize hükmetmiştir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
كَمَآ أَرۡسَلۡنَا فِيكُمۡ رَسُولٗا مِّنكُمۡ يَتۡلُواْ عَلَيۡكُمۡ ءَايَٰتِنَا وَيُزَكِّيكُمۡ وَيُعَلِّمُكُمُ ٱلۡكِتَٰبَ وَٱلۡحِكۡمَةَ وَيُعَلِّمُكُم مَّا لَمۡ تَكُونُواْ تَعۡلَمُونَ
Nitekim size ayetlerimizi okuyan, fazilet ve iyilikleri emrederek, rezillikleri ve kötülükleri yasaklayarak sizi temizleyen, Kur'an'ı, sünneti, din ve dünya meselelerinizden bilmediklerinizi size öğreten, kendi içinizden bir peygamber göndererek sizi başka bir nimetle nimetlendirdik.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَٱذۡكُرُونِيٓ أَذۡكُرۡكُمۡ وَٱشۡكُرُواْ لِي وَلَا تَكۡفُرُونِ
Beni kalpleriniz ve azalarınızla zikredin ki, ben de, överek ve muhafaza ederek sizleri anayım. Her amelin karşılığı, o amelin türüne göre verilir. Size verdiğim nimetlerimden ötürü bana şükredin ve sakın bunları inkâr ederek veya size haram kılınan işlerde kullanarak nankörlük etmeyin.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ ٱسۡتَعِينُواْ بِٱلصَّبۡرِ وَٱلصَّلَوٰةِۚ إِنَّ ٱللَّهَ مَعَ ٱلصَّٰبِرِينَ
Ey İman edenler! Bana itaat etmek ve emirlerimi yerine getirmek suretiyle sabrederek ve namaz kılarak benden yardım dileyin. Şüphesiz ki Allah, sabredenlerle beraberdir. Onları muvaffak kılar ve onlara yardım eder.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• إطالة الحديث في شأن تحويل القبلة؛ لما فيه من الدلالة على نبوة محمد صلى الله عليه وسلم.
Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in peygamberliğine delalet etmesi sebebiyle kıblenin değiştirilmesi konusu hakkında uzunca bahsedilmiştir.

• ترك الجدال والاشتغالُ بالطاعات والمسارعة إلى الله أنفع للمؤمن عند ربه يوم القيامة.
Tartışmayı bırakarak, mümin kul için Allah'a itaat etmek ve O'na doğru yarışmakla meşgul olmak, kıyamet günü Rabbinin katında daha faydalıdır.

• أن الأعمال الصالحة الموصلة إلى الله متنوعة ومتعددة، وينبغي للمؤمن أن يسابق إلى فعلها؛ طلبًا للأجر من الله تعالى.
Allah'a ulaştıran salih ameller çeşitli ve çoktur. Mümine yakışan yüce Allah'tan sevabını ümit ederek bu amelleri yapmasıdır.

• عظم شأن ذكر الله -جلّ وعلا- حيث يكون ثوابه ذكر العبد في الملأ الأعلى.
Sevabının, kulun en yüce topluluğun içinde anılması olacağından, Allah -Azze ve Celle-'yi zikretmenin ne kadar büyük bir amel olduğu.

وَلَا تَقُولُواْ لِمَن يُقۡتَلُ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ أَمۡوَٰتُۢۚ بَلۡ أَحۡيَآءٞ وَلَٰكِن لَّا تَشۡعُرُونَ
Ey Müminler! Allah yolunda cihat ederken öldürülen kimseler hakkında "Muhakkak onlar da başkalarının öldüğü gibi ölmüş kimselerdir" demeyin. Bilakis onlar, Rablerinin katında diridirler, fakat sizler onların yaşamını idrak edemiyorsunuz. Çünkü onların hayatı, Allah Teâlâ’dan gelecek bir vahyin dışında anlaşılmasının herhangi bir yolu olmayan, özel bir yaşamdır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلَنَبۡلُوَنَّكُم بِشَيۡءٖ مِّنَ ٱلۡخَوۡفِ وَٱلۡجُوعِ وَنَقۡصٖ مِّنَ ٱلۡأَمۡوَٰلِ وَٱلۡأَنفُسِ وَٱلثَّمَرَٰتِۗ وَبَشِّرِ ٱلصَّٰبِرِينَ
Yemin olsun ki biz, düşmanınızdan korkmanız, yemek kıtlığından dolayı yaşadığınız açlık, mal ve mülkün yok olması yahut mal ve mülk edinmenin zorlaşmasından dolayı nadir hale gelmesi, insanların ölümüne sebep olan afetler yahut Allah yolunda şehit olarak can vermeniz, toprak ürünlerinin eksilmesi gibi musibetlerle sizleri imtihan etmekteyiz. Ey peygamber! Sen bu musibetlere sabredenleri dünya ve ahiret yurdunda mutlu edecek haberlerle müjdele.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ٱلَّذِينَ إِذَآ أَصَٰبَتۡهُم مُّصِيبَةٞ قَالُوٓاْ إِنَّا لِلَّهِ وَإِنَّآ إِلَيۡهِ رَٰجِعُونَ
O kimseler, başlarına bu musibetlerden biri geldiği zaman, rıza ve teslimiyet göstererek "Muhakkak biz Allah'ın hükmü altındayız ve O, bizim üzerimizde dilediği gibi tasarrufta bulunabilir. Şüphesiz kıyamet günü tekrar O'na döneceğiz. Bizi O yarattı ve bize çeşitli nimetlerle ikramda bulundu. Bizim dönüş yerimiz ve işimizin sonu onun huzurudur" derler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أُوْلَٰٓئِكَ عَلَيۡهِمۡ صَلَوَٰتٞ مِّن رَّبِّهِمۡ وَرَحۡمَةٞۖ وَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡمُهۡتَدُونَ
Bu sıfatlarla nitelenen kimselere, yüce melekler topluluğunun arasında Allah'tan bir övgü ve üzerlerine inen bir rahmet vardır. İşte onlar hak yola giden doğru yolu bulmuş kimselerdir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
۞ إِنَّ ٱلصَّفَا وَٱلۡمَرۡوَةَ مِن شَعَآئِرِ ٱللَّهِۖ فَمَنۡ حَجَّ ٱلۡبَيۡتَ أَوِ ٱعۡتَمَرَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيۡهِ أَن يَطَّوَّفَ بِهِمَاۚ وَمَن تَطَوَّعَ خَيۡرٗا فَإِنَّ ٱللَّهَ شَاكِرٌ عَلِيمٌ
Hiç şüphesiz Kâbe’nin yakınında yer alan, Safa ve Merve tepeleri olarak bilinen bu iki yüksek tepe, şeriatın görünen alametlerindendir. Her kim hac ibadeti veya umre yapmak için Kâbe’ye gitmek isterse, bu iki tepe arasında sa'y yapmasında bir günah yoktur. Bir günah yoktur ifadesi ile, burada sa'y yapmayı cahiliye dönemi amellerinden biri olarak kabul edip, ikisi arasında sa'y yapmaktan çekinen Müslüman kimseler emin kılınmaktadır. Zira Allah Teâlâ bunun hac ibadeti amellerinden biri olduğunu beyan etmiştir. Her kim halis bir niyetle müstehap olan ibadetleri nafile olarak yaparsa, şüphesiz Allah hayırda bulunan ve sevaba müstahak olanları çok iyi bilir ve onun şükrünün karşılığını verir. Bu ameli ondan kabul eder ve buna karşılık onu ödüllendirir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
إِنَّ ٱلَّذِينَ يَكۡتُمُونَ مَآ أَنزَلۡنَا مِنَ ٱلۡبَيِّنَٰتِ وَٱلۡهُدَىٰ مِنۢ بَعۡدِ مَا بَيَّنَّٰهُ لِلنَّاسِ فِي ٱلۡكِتَٰبِ أُوْلَٰٓئِكَ يَلۡعَنُهُمُ ٱللَّهُ وَيَلۡعَنُهُمُ ٱللَّٰعِنُونَ
Peygamberin ve getirdiklerinin doğruluğuna delalet eden indirdiğimiz delilleri onların kitaplarında insanlara gösterdikten sonra, Yahudilerden, Hristiyanlardan ve diğerlerinden bunları gizleyenleri Allah rahmetinden uzak kılacak; melekler, peygamberler ve bütün insanlar da onların Allah'ın rahmetinden kovulmaları için beddua edeceklerdir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
إِلَّا ٱلَّذِينَ تَابُواْ وَأَصۡلَحُواْ وَبَيَّنُواْ فَأُوْلَٰٓئِكَ أَتُوبُ عَلَيۡهِمۡ وَأَنَا ٱلتَّوَّابُ ٱلرَّحِيمُ
Bu açık ayetleri gizlemekten pişman olarak, gizli ve açık amellerini ıslah edip, hak ve doğru yoldan gizlemiş oldukları gerçekleri beyan ederek Allah'a dönüp, tövbe edenler bundan müstesnadır. Onların bana itaat etmeye dönmelerini kabul ederim. Zira ben, tövbe eden kulun tövbesini kabul edip ona merhamet ederim.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
إِنَّ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ وَمَاتُواْ وَهُمۡ كُفَّارٌ أُوْلَٰٓئِكَ عَلَيۡهِمۡ لَعۡنَةُ ٱللَّهِ وَٱلۡمَلَٰٓئِكَةِ وَٱلنَّاسِ أَجۡمَعِينَ
İnkâr etmiş ve tövbe etmeden kâfir olarak ölmüş kimselere gelince, Allah, rahmetinden kovarak onlara lanet eder ve bütün melekler ve insanlar da Allah'ın rahmetinden kovulması ve uzak kılınması için beddua ederler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
خَٰلِدِينَ فِيهَا لَا يُخَفَّفُ عَنۡهُمُ ٱلۡعَذَابُ وَلَا هُمۡ يُنظَرُونَ
Bu lanet içinde sürekli yaşarlar. Azapları bir gün dahi hafifletilmez ve kıyamet günü de onlara asla mühlet verilmez.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِلَٰهُكُمۡ إِلَٰهٞ وَٰحِدٞۖ لَّآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ٱلرَّحۡمَٰنُ ٱلرَّحِيمُ
Ey insanlar! Sizin gerçek mabudunuz birdir. Zatında ve sıfatlarında tektir. Ondan başka hak ilah yoktur. O geniş merhamet sahibi Rahmân ve kullarına karşı Rahîm olandır. Zira onlara sayılamayacak kadar çok nimetler bahşeder.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• الابتلاء سُنَّة الله تعالى في عباده، وقد وعد الصابرين على ذلك بأعظم الجزاء وأكرم المنازل.
Kullarını musibetlerle sınamak, Allah Teâlâ’nın bir sünnetidir. Bunlara sabredenlere ise, kesin olarak en büyük ödül ve en değerli mertebeleri vadetmiştir.

• مشروعية السعي بين الصفا والمروة لمن حج البيت أو اعتمر.
Kâbe’yi hacceden veya umre yapan kimsenin Safa ve Merve tepeleri arasını Sa'y yapmasının meşru olması.

• من أعظم الآثام وأشدها عقوبة كتمان الحق الذي أنزله الله، والتلبيس على الناس، وإضلالهم عن الهدى الذي جاءت به الرسل.
Allah’ın indirdiği gerçekleri gizlemek, insanları aldatmak ve peygamberlerin getirdiği doğru yoldan saptırmak en büyük günah ve en ağır ceza olan şeylerdendir.

إِنَّ فِي خَلۡقِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ وَٱخۡتِلَٰفِ ٱلَّيۡلِ وَٱلنَّهَارِ وَٱلۡفُلۡكِ ٱلَّتِي تَجۡرِي فِي ٱلۡبَحۡرِ بِمَا يَنفَعُ ٱلنَّاسَ وَمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مِن مَّآءٖ فَأَحۡيَا بِهِ ٱلۡأَرۡضَ بَعۡدَ مَوۡتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِن كُلِّ دَآبَّةٖ وَتَصۡرِيفِ ٱلرِّيَٰحِ وَٱلسَّحَابِ ٱلۡمُسَخَّرِ بَيۡنَ ٱلسَّمَآءِ وَٱلۡأَرۡضِ لَأٓيَٰتٖ لِّقَوۡمٖ يَعۡقِلُونَ
Hiç şüphe yok ki, göklerin ve yeryüzünün yaratılışında ve orada bulunan yaratılış harikalarında, gece ve gündüzün birbirini takip etmesinde, insanlar için faydalı olan yemek, elbise, ticaret malı ve ihtiyaç duyulan her bir şeyi deniz sularında taşıyarak giden gemilerde, yüce Allah'ın kendisiyle yetişen ekin ve yeşillikleri canlandırmak için gökyüzünden indirdiği yağmur sularında ve bu vesileyle yeryüzüne yaydığı canlı varlıklarda, rüzgârın bir yönden diğer bir yöne değişmesinde, yeryüzü ile gökyüzü arasında alçaltılmış bulutlarda, bütün bu sayılanlarda akıl edebilen hüccetler, delil ve kanıtlardan anlayan kimseler için, Allah Subhânehû'nun birliğini gösteren apaçık deliller vardır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَمِنَ ٱلنَّاسِ مَن يَتَّخِذُ مِن دُونِ ٱللَّهِ أَندَادٗا يُحِبُّونَهُمۡ كَحُبِّ ٱللَّهِۖ وَٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ أَشَدُّ حُبّٗا لِّلَّهِۗ وَلَوۡ يَرَى ٱلَّذِينَ ظَلَمُوٓاْ إِذۡ يَرَوۡنَ ٱلۡعَذَابَ أَنَّ ٱلۡقُوَّةَ لِلَّهِ جَمِيعٗا وَأَنَّ ٱللَّهَ شَدِيدُ ٱلۡعَذَابِ
Bu açık ayetlerle beraber insanlardan bazıları, Allah'ın dışında ilahlar edinerek, onları Allah Teâlâ’ya denk tutarlar. Onları, Allah'ı sevdikleri gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise, bu kimselerin ilahlarına olan sevgilerinden çok daha güçlüdür. Çünkü onlar hiçbir şeyi Allah'a denk tutmazlar ve O'nu rahatlıkta da, darlıkta da severler. Fakat onlar, ilahlarını sadece rahatlıkta severler. Darlık zamanında ise sadece Allah'a dua ederler. O zalimler, şirk ve işledikleri günahlarla ahirette azabı gördükleri zaman, kendi hallerini bir görselerdi, bütün gücün tek sahibinin Allah olduğunu ve kendisine isyan edenlere karşı azabının çok şiddetli olduğunu bilirlerdi. Bunu bir bilselerdi O'na hiç bir şeyi ortak koşmazlardı.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
إِذۡ تَبَرَّأَ ٱلَّذِينَ ٱتُّبِعُواْ مِنَ ٱلَّذِينَ ٱتَّبَعُواْ وَرَأَوُاْ ٱلۡعَذَابَ وَتَقَطَّعَتۡ بِهِمُ ٱلۡأَسۡبَابُ
Kendilerine uyulan önder kimseler, kıyamet gününün korkunç hallerine ve şiddetine şahit olduğunda, kendilerine uyan zayıf kimseleri inkâr ederek onlardan uzaklaşınca, bu kimselerin bütün kurtuluş yolları ve vesileleri de yok olur gider.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَقَالَ ٱلَّذِينَ ٱتَّبَعُواْ لَوۡ أَنَّ لَنَا كَرَّةٗ فَنَتَبَرَّأَ مِنۡهُمۡ كَمَا تَبَرَّءُواْ مِنَّاۗ كَذَٰلِكَ يُرِيهِمُ ٱللَّهُ أَعۡمَٰلَهُمۡ حَسَرَٰتٍ عَلَيۡهِمۡۖ وَمَا هُم بِخَٰرِجِينَ مِنَ ٱلنَّارِ
O zaman zayıf ve tabi olanlar şöyle diyecekler: “Bizim, dünyaya tekrar geri dönüş şansımız yok mudur ki, önderlerimizin bizi inkâr edip kendilerini bizden uzak kıldıkları gibi, biz de onları inkâr ederek uzak duralım?” Allah, ahiretteki şiddetli azabı onlara gösterdiği gibi, onlara bir pişmanlık ve üzüntü olması için, önderlerine batıl üzerine tabi olmalarının akıbetini de gösterecektir. Onlar, cehennem ateşinden de ebedî olarak çıkamayacaklardır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّاسُ كُلُواْ مِمَّا فِي ٱلۡأَرۡضِ حَلَٰلٗا طَيِّبٗا وَلَا تَتَّبِعُواْ خُطُوَٰتِ ٱلشَّيۡطَٰنِۚ إِنَّهُۥ لَكُمۡ عَدُوّٞ مُّبِينٌ
Ey insanlar! Yeryüzünde bulunan, kazancı helal ve temiz olan hayvan, bitki ve ağaç türünden yemeklerden yiyin ve şeytanın, sizi yavaş yavaş içine çektiği yollarını takip etmeyin! Muhakkak ki onun, size olan düşmanlığı çok açıktır. Akıllı bir kimsenin kendisine eziyet etmeye ve saptırmaya gayretli olan düşmanına tabi olması doğru olmaz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
إِنَّمَا يَأۡمُرُكُم بِٱلسُّوٓءِ وَٱلۡفَحۡشَآءِ وَأَن تَقُولُواْ عَلَى ٱللَّهِ مَا لَا تَعۡلَمُونَ
Hiç şüphesiz o size, çirkin ve büyük günahları, Allah'ın dinine dair itikat ve fıkıh konularında Allah’tan ve resulünden gelmeyen, ilim olmayan sözleri söylemenizi emreder.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• المؤمنون بالله حقًّا هم أعظم الخلق محبة لله؛ لأنهم يطيعونه على كل حال في السراء والضراء، ولا يشركون معه أحدًا.
Allah'a hakkıyla iman eden kimseler, Allah'ı en çok seven kullardır. Çünkü onlar rahatlıkta, darlıkta ve her halükârda O'na itaat ederler ve O'na hiçbir kimseyi ortak koşmazlar.

• في يوم القيامة تنقطع كل الروابط، ويَبْرَأُ كل خليل من خليله، ولا يبقى إلا ما كان خالصًا لله تعالى.
Kıyamet günü aradaki bütün bağlar kopacak ve her dost, dostunu inkâr ederek ondan uzak duracak. Yalnızca Allah Teâlâ’ya halis olan bağ kalacaktır.

• التحذير من كيد الشيطان لتنوع أساليبه وخفائها وقربها من مشتهيات النفس.
Yöntemlerinin çeşitli ve gizli olması ve nefsin arzularına yakınlığından ötürü şeytanın tuzağına karşı bir uyarıdır.

وَإِذَا قِيلَ لَهُمُ ٱتَّبِعُواْ مَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ قَالُواْ بَلۡ نَتَّبِعُ مَآ أَلۡفَيۡنَا عَلَيۡهِ ءَابَآءَنَآۚ أَوَلَوۡ كَانَ ءَابَآؤُهُمۡ لَا يَعۡقِلُونَ شَيۡـٔٗا وَلَا يَهۡتَدُونَ
Bu kâfirlere “Allah'ın indirdiği dosdoğru yola ve aydınlığa tabi olun!” diye söylense, onlar inat ederek şöyle derler: “Bilakis bizler atalarımızda gördüğümüz inançlara uyar ve onları taklit ederiz.” Velev ki doğru yol ve aydınlıktan hiçbir şeyi düşünemiyor ve Allah'ın razı olduğu hakikate uymuyor olsalar da mı atalarına uyacaklar?
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَمَثَلُ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ كَمَثَلِ ٱلَّذِي يَنۡعِقُ بِمَا لَا يَسۡمَعُ إِلَّا دُعَآءٗ وَنِدَآءٗۚ صُمُّۢ بُكۡمٌ عُمۡيٞ فَهُمۡ لَا يَعۡقِلُونَ
Kâfirlerin atalarına ittiba etmeleri, hayvanlarına seslenerek bağıran çobanın durumu gibidir. Onlar, çobanın sesini duyarlar fakat söylediğini anlamazlar. Kâfirler de hak olan sözü faydalanacakları bir şekilde işitemez sağırdırlar. Onların dilleri hak olan sözü söyleyemez, dili tutulmuş dilsizdir. Gözleri hakkı göremez kördür. Bu yüzden senin davet ettiğin doğru yolu akıl edemiyorlar.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ كُلُواْ مِن طَيِّبَٰتِ مَا رَزَقۡنَٰكُمۡ وَٱشۡكُرُواْ لِلَّهِ إِن كُنتُمۡ إِيَّاهُ تَعۡبُدُونَ
Ey Allah'a İman eden ve peygamberine tabi olanlar! Allah'ın sizi rızıklandırdığı ve size mübah kıldığı temiz olan rızıklardan yiyin! Allah’a, size ikram ettiği nimetlerden ötürü açık ve gizli şükredin! O'nun emirlerini yerine getirmekten ve O'na karşı gelmekten sakınmak, Allah Teâlâ’ya yapılan şükürdendir. Şayet hakikaten sadece O'na ibadet ediyorsanız, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın!
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
إِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيۡكُمُ ٱلۡمَيۡتَةَ وَٱلدَّمَ وَلَحۡمَ ٱلۡخِنزِيرِ وَمَآ أُهِلَّ بِهِۦ لِغَيۡرِ ٱللَّهِۖ فَمَنِ ٱضۡطُرَّ غَيۡرَ بَاغٖ وَلَا عَادٖ فَلَآ إِثۡمَ عَلَيۡهِۚ إِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٞ رَّحِيمٌ
Allah, dinen uygun olarak kesilmeden ölen hayvanları, akan sıvı kanı, domuz etini ve kesilirken Allah'tan başkasının adı anılarak kesilen hayvanları yemeyi size haram kıldı. Şayet insan, bunlardan yerken ihtiyaç duyduğu kadarından fazla yiyerek aşırı gitmez ve zaruret miktarını aşmadan yemeye mecbur kalırsa, ona bir günah ve bir ceza yoktur. Muhakkak ki Allah kullarından tövbe edenleri çok bağışlayandır ve onlara karşı merhametlidir. Zaruret halinde bu haramlardan yenilmesinden ötürü insanları sorumlu tutmaması da O'nun merhametindendir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
إِنَّ ٱلَّذِينَ يَكۡتُمُونَ مَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ مِنَ ٱلۡكِتَٰبِ وَيَشۡتَرُونَ بِهِۦ ثَمَنٗا قَلِيلًا أُوْلَٰٓئِكَ مَا يَأۡكُلُونَ فِي بُطُونِهِمۡ إِلَّا ٱلنَّارَ وَلَا يُكَلِّمُهُمُ ٱللَّهُ يَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِ وَلَا يُزَكِّيهِمۡ وَلَهُمۡ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Şüphesiz Yahudi ve Hristiyanların yaptığı gibi Allah'ın indirdiği kitapları, içerdiği hakikat ve Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in peygamberliğine delalet eden delilleri gizleyenler, bunları yöneticilik, itibar veya mal mülk gibi az bir karşılık elde etmek için yaparlar. Hakikatte onlar karınlarını, cehennem ateşinde azap görmelerine sebep olacak şeylerden başka bir şeyle doldurmazlar. Allah kıyamet günü onlarla hoşlanacakları şeyleri konuşmayacak. Bilakis onların rahatsız olacağı şeyleri konuşacak. Onları günahlarından arındırmayacak, onlara sena da etmeyecek. Ayrıca onlar için elem verici bir azap vardır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ ٱشۡتَرَوُاْ ٱلضَّلَٰلَةَ بِٱلۡهُدَىٰ وَٱلۡعَذَابَ بِٱلۡمَغۡفِرَةِۚ فَمَآ أَصۡبَرَهُمۡ عَلَى ٱلنَّارِ
İnsanların ihtiyaç duyduğu ilmi gizlemekle nitelenenler, gerçek ilmi gizleyerek hidayeti sapıklıkla, Allah'ın bağışlamasını Allah'ın azabıyla değiştirmişlerdir. Onlar, cehennem ateşine girmelerine sebep olan bu şeyleri yapmaya ne kadar da sabırlılar. Sanki bu yaptıklarında gösterdikleri sabırla cehennem azabını umursamıyorlar.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ذَٰلِكَ بِأَنَّ ٱللَّهَ نَزَّلَ ٱلۡكِتَٰبَ بِٱلۡحَقِّۗ وَإِنَّ ٱلَّذِينَ ٱخۡتَلَفُواْ فِي ٱلۡكِتَٰبِ لَفِي شِقَاقِۭ بَعِيدٖ
O ceza, ilmin ve doğru yolun gizlenmesinden dolayı verilmiştir. Hâlbuki Allah bu ilahi kitapları hak olarak indirmiştir. Bunun için gizlenmeyip açıklanması gerekir. Bu ilahi kitaplar hakkında ihtilafa düşenler, bir bölümüne iman edip diğer bir bölümünü gizleyenler, haktan çok uzak bir ayrılık ve çekişmenin içindedir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• أكثر ضلال الخلق بسبب تعطيل العقل، ومتابعة من سبقهم في ضلالهم، وتقليدهم بغير وعي.
İnsanların doğru yoldan ayrılmalarının en büyük sebebi, aklın kullanılmamasıdır ve insanın içinde bulunduğu yanılgıda ondan önce gelmiş olan kimselere uyarak, onları bilinçsizce taklit etmesidir.

• عدم انتفاع المرء بما وهبه الله من نعمة العقل والسمع والبصر، يجعله مثل من فقد هذه النعم.
Bir kimsenin, Allah'ın verdiği akıl, duyma ve görme nimetlerinden faydalanmaması, onu bu nimetleri yitirmiş bir kişi haline sokar.

• من أشد الناس عقوبة يوم القيامة من يكتم العلم الذي أنزله الله، والهدى الذي جاءت به رسله تعالى.
Kıyamet günü en şiddetli cezalara çarptırılacak olan insanlar, Allah'ın indirdiği ilmi ve Allah resullerinin getirdiği doğru yolu gizleyenlerdir.

• من نعمة الله تعالى على عباده المؤمنين أن جعل المحرمات قليلة محدودة، وأما المباحات فكثيرة غير محدودة.
Allah Teâlâ’nın mümin kullarına bahşettiği, nimetlerden birisi de haramları az sayıda ve sınırlı kılmasıdır. Oysa mübah kılınanlar sınırlanamayacak kadar çoktur.

۞ لَّيۡسَ ٱلۡبِرَّ أَن تُوَلُّواْ وُجُوهَكُمۡ قِبَلَ ٱلۡمَشۡرِقِ وَٱلۡمَغۡرِبِ وَلَٰكِنَّ ٱلۡبِرَّ مَنۡ ءَامَنَ بِٱللَّهِ وَٱلۡيَوۡمِ ٱلۡأٓخِرِ وَٱلۡمَلَٰٓئِكَةِ وَٱلۡكِتَٰبِ وَٱلنَّبِيِّـۧنَ وَءَاتَى ٱلۡمَالَ عَلَىٰ حُبِّهِۦ ذَوِي ٱلۡقُرۡبَىٰ وَٱلۡيَتَٰمَىٰ وَٱلۡمَسَٰكِينَ وَٱبۡنَ ٱلسَّبِيلِ وَٱلسَّآئِلِينَ وَفِي ٱلرِّقَابِ وَأَقَامَ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتَى ٱلزَّكَوٰةَ وَٱلۡمُوفُونَ بِعَهۡدِهِمۡ إِذَا عَٰهَدُواْۖ وَٱلصَّٰبِرِينَ فِي ٱلۡبَأۡسَآءِ وَٱلضَّرَّآءِ وَحِينَ ٱلۡبَأۡسِۗ أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ صَدَقُواْۖ وَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡمُتَّقُونَ
Allah'ın razı olduğu iyilik, yalnızca doğu veya batı yönüne doğru dönülmesi ve bu konuda muhalefet edilmesi değildir. Fakat bütün iyilik, tek ilah olarak Allah'a, kıyamet gününe, bütün meleklere, indirilmiş bütün kitaplara ve birbirinden ayırt etmeden bütün peygamberlere iman eden, malı sevmesine ve ona karşı hırslı olmasına rağmen yakın akrabasına, daha büluğa ermeden babasını kaybetmiş olan çocuklara, ihtiyaç sahiplerine, vatanı ve ailesinden ayrı düşmüş yolda kalmış gurbetçiye, ihtiyaçlarından ötürü insanlardan dilenmek zorunda kalanlara infak eden ve malını esir ve köleleri azat etme yolunda harcayan, namazı Allah'ın emrettiği üzere eksiksiz olarak kılan, farz olan zekâtını veren, söz verdikleri zaman sözlerini tutan, fakirlik ve sıkıntılara, hastalıklara sabreden ve savaşın şiddetlendiği esnada da kaçmayıp sabreden kimselerin yaptıklarıdır. Bu sıfatlarla nitelenen o kimseler, Allah'a iman ve amellerinde doğru olanlardır. Onlar Allah'ın kendilerine emrettiği şeyleri yerine getiren ve yasakladığı şeylerden uzak duran takva sahipleridir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ كُتِبَ عَلَيۡكُمُ ٱلۡقِصَاصُ فِي ٱلۡقَتۡلَىۖ ٱلۡحُرُّ بِٱلۡحُرِّ وَٱلۡعَبۡدُ بِٱلۡعَبۡدِ وَٱلۡأُنثَىٰ بِٱلۡأُنثَىٰۚ فَمَنۡ عُفِيَ لَهُۥ مِنۡ أَخِيهِ شَيۡءٞ فَٱتِّبَاعُۢ بِٱلۡمَعۡرُوفِ وَأَدَآءٌ إِلَيۡهِ بِإِحۡسَٰنٖۗ ذَٰلِكَ تَخۡفِيفٞ مِّن رَّبِّكُمۡ وَرَحۡمَةٞۗ فَمَنِ ٱعۡتَدَىٰ بَعۡدَ ذَٰلِكَ فَلَهُۥ عَذَابٌ أَلِيمٞ
Ey Allah'a iman eden ve resulüne tabi olanlar! Bilerek ve düşmanca başkalarını öldürmesi halinde, katilin işlediği suçun misliyle cezalandırılması sizlere farz kılındı. Öldürülen hür kimseye karşılık hür kimse, köleye karşılık köle, kadına karşılık da kadın öldürülür. Maktul ölmeden önce veya maktulün velisi diyet karşılığında -diyet katilin affedilmesi için ödediği belli bir miktar maldır- katili affederse, affeden kimse artık başa kakmadan ve eza etmeden örfe uygun bir şekilde katilden diyet talep etmenin ardına düşmesi gerekir. Katil de, diyeti oyalamadan ve ertelemeden güzellikle verir. Bu affetme ve diyet alma izni, Rabbinizden size bir hafifletme ve bu ümmete bir rahmettir. Katilin affedilmesi ve diyetin kabul edilmesinin ardından her kim, katile bir saldırıda bulunursa, Allah Teâlâ tarafından onun için elem verici bir azap vardır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلَكُمۡ فِي ٱلۡقِصَاصِ حَيَوٰةٞ يَٰٓأُوْلِي ٱلۡأَلۡبَٰبِ لَعَلَّكُمۡ تَتَّقُونَ
Kanlarınızın dökülmesine ve birbirinize saldırmanıza engel olmasıyla Allah'ın sizin için koyduğu kısas hükmünde hayat vardır. Bunu, O'nun dinini yaşayarak ve emirlerini yerine getirerek Allah Teâlâ’dan korkan akıl sahipleri idrak eder.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
كُتِبَ عَلَيۡكُمۡ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمُ ٱلۡمَوۡتُ إِن تَرَكَ خَيۡرًا ٱلۡوَصِيَّةُ لِلۡوَٰلِدَيۡنِ وَٱلۡأَقۡرَبِينَ بِٱلۡمَعۡرُوفِۖ حَقًّا عَلَى ٱلۡمُتَّقِينَ
Sizlerden biriniz üzerinde ölüm alametleri veya sebepleri göründüğünde, eğer çok mal geride bırakacaksa, anasına, babasına ve şeriatın belirlediği akrabaya malın üçte birini aşmaması şartıyla vasiyet etmesi sizlere farz kılındı. Bunu yapmak, Allah Teâlâ'dan korkan kimseler üzerinde tekit edilmiş bir görevdir. Bu hüküm miras ayetlerinin indirilmesinden daha önceydi. Miras ayetleri indiğinde, ölüye kimlerin mirasçı olacağını ve ne kadar miras alacaklarını belirledi.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَمَنۢ بَدَّلَهُۥ بَعۡدَ مَا سَمِعَهُۥ فَإِنَّمَآ إِثۡمُهُۥ عَلَى ٱلَّذِينَ يُبَدِّلُونَهُۥٓۚ إِنَّ ٱللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٞ
Kim vasiyeti öğrendikten sonra onu artırarak, eksilterek yahut vasiyetin bir bölümünü gizleyerek değişiklik yaparsa, bu değişikliğin günahı mirasçılara değil onu değiştirenlere ait olur. Şüphesiz Allah, kullarının sözlerini işitir, onların yaptıklarını bilir, onların durumlarından hiçbir şey O'na gizli kalmaz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• البِرُّ الذي يحبه الله يكون بتحقيق الإيمان والعمل الصالح، وأما التمسك بالمظاهر فقط فلا يكفي عنده تعالى.
Allah'ın sevdiği iyilik, iman ve salih amelin gerçekleşmesiyle olur. Sadece görünen amellerin yerine getirilmesine gelince, bu Allah Teâlâ’nın katında yeterli değildir.

• من أعظم ما يحفظ الأنفس، ويمنع من التعدي والظلم؛ تطبيق مبدأ القصاص الذي شرعه الله في النفس وما دونها.
Canları muhafaza eden, sataşma ve adaletsizliği önleyen en büyük durumlardan biri de Allah'ın can alma ve daha hafif suçlara dair koyduğu kısas hükmünün uygulanmasıdır.

• عِظَمُ شأن الوصية، ولا سيما لمن كان عنده شيء يُوصي به، وإثمُ من غيَّر في وصية الميت وبدَّل ما فيها.
Vasiyet etmenin ne kadar önemli olduğu; özellikle de kendisinin vasiyet edeceği şeyleri olan insanların vasiyetinin önemi. Ölen kimsenin vasiyetini değiştiren veya içeriğine müdahale eden kişinin günahı.

فَمَنۡ خَافَ مِن مُّوصٖ جَنَفًا أَوۡ إِثۡمٗا فَأَصۡلَحَ بَيۡنَهُمۡ فَلَآ إِثۡمَ عَلَيۡهِۚ إِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٞ رَّحِيمٞ
Her kim, vasiyet sahibinin doğrudan ayrıldığını veya vasiyetinde adaletsiz davrandığını bilir, onun ifsat ettiğini nasihati ile düzeltir ve vasiyet üzerinde ihtilaf edenlerin arasını düzeltirse, ona bir günah yoktur. Bilakis o yaptığı bu ıslahtan ötürü sevap kazanır. Muhakkak Allah, kullarından tövbe edenleri bağışlar ve onlara karşı çok merhametlidir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ كُتِبَ عَلَيۡكُمُ ٱلصِّيَامُ كَمَا كُتِبَ عَلَى ٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِكُمۡ لَعَلَّكُمۡ تَتَّقُونَ
Ey Allah'a iman eden ve resulüne tabi olanlar! Oruç, Rabbiniz tarafından sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Umulur ki; O'nun azabıyla kendi aranıza salih amellerden bir kalkan koyarak, Allah’tan korkarsınız. Bu amellerin en büyüklerinden biri de oruçtur.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أَيَّامٗا مَّعۡدُودَٰتٖۚ فَمَن كَانَ مِنكُم مَّرِيضًا أَوۡ عَلَىٰ سَفَرٖ فَعِدَّةٞ مِّنۡ أَيَّامٍ أُخَرَۚ وَعَلَى ٱلَّذِينَ يُطِيقُونَهُۥ فِدۡيَةٞ طَعَامُ مِسۡكِينٖۖ فَمَن تَطَوَّعَ خَيۡرٗا فَهُوَ خَيۡرٞ لَّهُۥۚ وَأَن تَصُومُواْ خَيۡرٞ لَّكُمۡ إِن كُنتُمۡ تَعۡلَمُونَ
Sizlere farz kılınan ramazan ayı orucu senenin günlerine göre bakıldığında sayıca tutmadığınız günlere göre çok azdır. Sizlerden her kim, oruç tutmaya zorlanacak şekilde hastalanırsa veya yolculuktaysa orucunu tutmama hakkı vardır. Sonra orucunu açtığı/tutmadığı günler miktarınca kaza etmesi gerekir. Oruç tutabilenler, oruçlarını açarlarsa fidye vermeleri gerekir. Fidye, oruç açtıkları her gün için bir fakiri yedirmektir. Kim bir fakiri doyuyurken fazladan verse ya da oruç tutarak fakiri doyursa, bu o kimse için daha hayırlıdır. Oruç tutmanın faziletini bilseniz; oruç tutmanız sizin için, oruç açıp/tutmayıp fidye vermenizden daha hayırlıdır. Bu hüküm, Allah’ın orucu farz kıldığı ilk zamanlarda idi. Dileyen oruç tutuyor, dileyen ise orucunu açarak birini yediriyordu. Daha sonra Allah, büluğa ermiş oruç tutmaya gücü yeten herkese orucu zorunlu ve farz kıldı.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
شَهۡرُ رَمَضَانَ ٱلَّذِيٓ أُنزِلَ فِيهِ ٱلۡقُرۡءَانُ هُدٗى لِّلنَّاسِ وَبَيِّنَٰتٖ مِّنَ ٱلۡهُدَىٰ وَٱلۡفُرۡقَانِۚ فَمَن شَهِدَ مِنكُمُ ٱلشَّهۡرَ فَلۡيَصُمۡهُۖ وَمَن كَانَ مَرِيضًا أَوۡ عَلَىٰ سَفَرٖ فَعِدَّةٞ مِّنۡ أَيَّامٍ أُخَرَۗ يُرِيدُ ٱللَّهُ بِكُمُ ٱلۡيُسۡرَ وَلَا يُرِيدُ بِكُمُ ٱلۡعُسۡرَ وَلِتُكۡمِلُواْ ٱلۡعِدَّةَ وَلِتُكَبِّرُواْ ٱللَّهَ عَلَىٰ مَا هَدَىٰكُمۡ وَلَعَلَّكُمۡ تَشۡكُرُونَ
Ramazan ayı, Kur'an'ın Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'e kadir gecesinde indirilmeye başlandığı aydır. Allah onu insanlara hidayet olması için indirmiştir. İçinde hidayete apaçık işaret eden deliller ve hak ile batılı birbirinden ayıran açıklamalar vardır. Kim yolcu veya hasta olmadığı halde ramazan ayına ulaşırsa, o ayda farz olarak orucu tutsun. Oruç tutmaya dayanamayanlar yahut yolcu olanlar ise oruçlarını açabilirler. Oruçlarını açarlarsa bu günleri kaza etsinler. Allah, koyduğu bu hükümleri sizin için zorluk değil, kolaylık olmasını istiyor. Bu ayın bütün günlerinde orucu tamamlayın ve sizi ramazan orucunu tutmaya ve bu ayı tamamlamaya muvaffak kıldığı için, ramazan ayının sonunda ve bayram gününde Allah'ı tekbir edin. Umulur ki, razı olduğu bu dine sizi hidayet ettiği için Allah'a şükredersiniz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِذَا سَأَلَكَ عِبَادِي عَنِّي فَإِنِّي قَرِيبٌۖ أُجِيبُ دَعۡوَةَ ٱلدَّاعِ إِذَا دَعَانِۖ فَلۡيَسۡتَجِيبُواْ لِي وَلۡيُؤۡمِنُواْ بِي لَعَلَّهُمۡ يَرۡشُدُونَ
Ey Peygamber! Kullarım sana, benim ve dualarına icabet etme yakınlığımı soracak olurlarsa, şüphesiz ben onlara çok yakınım, onların durumlarını bilir, dualarını işitirim. Onların aracılara ve seslerini yükseltmeye ihtiyaçları yoktur. Dua ederken ihlasla dua edenin duasına icabet ederim. Yeter ki bana ve emirlerime boyun eğsinler ve imanlarında sebat etsinler. Şüphesiz bu, onlara icabet etmem için en faydalı vesiledir. Umulur ki böylece din ve dünya işlerinde erginlik yoluna girerler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• فَضَّلَ الله شهر رمضان بجعله شهر الصوم وبإنزال القرآن فيه، فهو شهر القرآن؛ ولهذا كان النبي صلى الله عليه وسلم يتدارس القرآن مع جبريل في رمضان، ويجتهد فيه ما لا يجتهد في غيره.
Allah, ramazan ayını oruç ayı yaparak ve Kur’an’ı o ayda indirerek faziletli kıldı. O, aynı zamanda Kur’an ayıdır. Bu yüzden Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- ramazan ayında Cebrâil ile beraber Kur'an’ı karşılıklı okur ve başka aylarda olmadığı kadar bu ayda çok Kur’an okumaya çaba gösterirdi.

• شريعة الإسلام قامت في أصولها وفروعها على التيسير ورفع الحرج، فما جعل الله علينا في الدين من حرج.
İslam dini, temel ve alt bütün meselelerde zorluğun bertaraf edilmesi ve kolaylaştırma üzerine kaim olmuştur. Allah, dinde bizim üzerimize herhangi bir zorluk vermemiştir.

• قُرْب الله تعالى من عباده، وإحاطته بهم، وعلمه التام بأحوالهم؛ ولهذا فهو يسمع دعاءهم ويجيب سؤالهم.
Allah Teâlâ’nın kullarına yakındır, onları kuşatır ve onların hallerini eksiksiz olarak bilir. Bunun için de onların dualarını işitir ve isteklerine icabet eder.

أُحِلَّ لَكُمۡ لَيۡلَةَ ٱلصِّيَامِ ٱلرَّفَثُ إِلَىٰ نِسَآئِكُمۡۚ هُنَّ لِبَاسٞ لَّكُمۡ وَأَنتُمۡ لِبَاسٞ لَّهُنَّۗ عَلِمَ ٱللَّهُ أَنَّكُمۡ كُنتُمۡ تَخۡتَانُونَ أَنفُسَكُمۡ فَتَابَ عَلَيۡكُمۡ وَعَفَا عَنكُمۡۖ فَٱلۡـَٰٔنَ بَٰشِرُوهُنَّ وَٱبۡتَغُواْ مَا كَتَبَ ٱللَّهُ لَكُمۡۚ وَكُلُواْ وَٱشۡرَبُواْ حَتَّىٰ يَتَبَيَّنَ لَكُمُ ٱلۡخَيۡطُ ٱلۡأَبۡيَضُ مِنَ ٱلۡخَيۡطِ ٱلۡأَسۡوَدِ مِنَ ٱلۡفَجۡرِۖ ثُمَّ أَتِمُّواْ ٱلصِّيَامَ إِلَى ٱلَّيۡلِۚ وَلَا تُبَٰشِرُوهُنَّ وَأَنتُمۡ عَٰكِفُونَ فِي ٱلۡمَسَٰجِدِۗ تِلۡكَ حُدُودُ ٱللَّهِ فَلَا تَقۡرَبُوهَاۗ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ ٱللَّهُ ءَايَٰتِهِۦ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمۡ يَتَّقُونَ
Orucun farz kılındığı ilk zamanda bir kişi oruç gecesi uyur sonra sabah namazı vaktinden önce uyanırsa ona yemek yemesi veya ailesiyle ilişkiye girmesi haram olurdu. Ey müminler! Allah bu hükmü kaldırdı ve sizlere oruç gecelerinde kadınlarınızla ilişkiye girmeyi mübah kıldı. Kadınlarınız sizin için bir örtü ve iffet, sizler de onlar için bir örtü ve iffetsiniz. Sizler birbirinizden müstağni değilsiniz. Allah, yasakladığı şeyleri yaparak kendi nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu biliyordu. Sizlere merhamet etti, tövbenizi kabul etti ve sizlere bunu hafifletti. Şimdi artık hanımlarınızla ilişkiye girin ve Allah'ın sizin için takdir ettiği zürriyeti isteyin. Gecenin tümünde, ta ki sabahın beyazı olan fecr-i sadığın doğuşu size görünene ve gecenin siyahından ayrılana kadar yiyin, için! Ardından fecrin doğuşundan güneşin batışına kadar orucu bozan şeylerden uzak durarak orucu tamamlayın. Sizler mescitte itikâfta olduğunuz halde hanımlarınızla da ilişkiye girmeyin. Çünkü bu durum itikâfı bozar. İşte helal ve haram arasında zikredilen bu hükümler Allah'ın sınırlarıdır. Bunlara asla yaklaşmayın. Şüphesiz Allah'ın sınırlarına yaklaşanlar her an harama düşebilir. Allah o hükümlere dair bu aşikâr apaçık beyan ile ayetlerini insanlara açıklıyor. Umulur ki emrettiklerini yaparak ve yasakladıklarını terk ederek ondan korkarlar.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلَا تَأۡكُلُوٓاْ أَمۡوَٰلَكُم بَيۡنَكُم بِٱلۡبَٰطِلِ وَتُدۡلُواْ بِهَآ إِلَى ٱلۡحُكَّامِ لِتَأۡكُلُواْ فَرِيقٗا مِّنۡ أَمۡوَٰلِ ٱلنَّاسِ بِٱلۡإِثۡمِ وَأَنتُمۡ تَعۡلَمُونَ
Sizler, hırsızlık, gasp, dolandırma gibi, kanunsuz bir şekilde birbirinizin mallarını almayın. Allah'ın bunu haram kıldığını bildiğiniz halde, günaha bulaşarak bunlarla insanların mallarından bir kısmını almak için iktidar sahiplerinin önünde çekişmeyin. Haram olduğunu bile bile günah işlemek, hem daha çirkin, hem de cezası daha büyüktür.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
۞ يَسۡـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلۡأَهِلَّةِۖ قُلۡ هِيَ مَوَٰقِيتُ لِلنَّاسِ وَٱلۡحَجِّۗ وَلَيۡسَ ٱلۡبِرُّ بِأَن تَأۡتُواْ ٱلۡبُيُوتَ مِن ظُهُورِهَا وَلَٰكِنَّ ٱلۡبِرَّ مَنِ ٱتَّقَىٰۗ وَأۡتُواْ ٱلۡبُيُوتَ مِنۡ أَبۡوَٰبِهَاۚ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ لَعَلَّكُمۡ تُفۡلِحُونَ
Ey Peygamber! Sana hilallerin oluşumunu ve şeklinin değişmesi hakkında soru soruyorlar. Onlara bunun hikmeti hakkında cevap olarak şöyle de: Şüphesiz onlar, insanlar için bir vakit ölçüsüdür. Bu sayede, hac ve oruç ayını, zekâtın üzerinde bir senenin tamamlanması gibi, ibadetlerinin vakitlerini, diyet ve borcun ödenme vaktinin belirlenmesi gibi kendi aralarındaki muamelelerin vakitlerini belirler. Umre veya hac için ihrama girdiğiniz zaman, -Cahiliye döneminde inandığınız gibi- evlere arkasından girmeniz iyilik ve hayır değildir. Oysa gerçek iyilik, açık ve gizli olarak Allah'tan korkanın yaptığı iyiliktir. Evlere kapılarından girmeniz sizin için daha kolay ve meşakkate daha uzaktır. Allah sizleri içinde zorluk ve meşakkat olan bir şeyi yapmanızla mükellef kılmadı. Allah’ın azabıyla kendi aranızda salih amellerden koruyucu bir kalkan edinin. Umulur ki, arzuladığınıza nail olarak ve çekindiğinizden kurtularak felaha erersiniz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَقَٰتِلُواْ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ ٱلَّذِينَ يُقَٰتِلُونَكُمۡ وَلَا تَعۡتَدُوٓاْۚ إِنَّ ٱللَّهَ لَا يُحِبُّ ٱلۡمُعۡتَدِينَ
Sizi, Allah'ın dininden alıkoymak isteyerek sizlerle savaşan kâfirlerle -Allah'ın kelimesinin yükselmesini arzulayarak- siz de savaşın. Çocukları, kadınları ve yaşlıları öldürerek, cesetleri parçalayarak veya benzeri davranışlarda bulunarak Allah'ın sınırlarını aşmayın. Şüphesiz Allah, koyduğu kanun ve hükümlerde sınırlarını aşan kimseleri sevmez.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• مشروعية الاعتكاف، وهو لزوم المسجد للعبادة؛ ولهذا يُنهى عن كل ما يعارض مقصود الاعتكاف، ومنه مباشرة المرأة.
İbadet maksadıyla mescitte kalarak oraya iltizam etmek manasına gelen itikâf yapmanın meşrû olduğu ifade edilmiştir. Bu yüzden kadınlarla beraber olmak gibi, itikâfın maksadıyla çelişen her şey yasaklanmıştır.

• النهي عن أكل أموال الناس بالباطل، وتحريم كل الوسائل والأساليب التي تقود لذلك، ومنها الرشوة.
İnsanların mallarının batıl yollarla yenmesi yasaklanmış ve rüşvet gibi buna götüren bütün vesile ve sebepler haram kılınmıştır.

• تحريم الاعتداء والنهي عنه؛ لأن هذا الدين قائم على العدل والإحسان.
İslam dininin adalet ve iyilik üzerine kaim olması sebebiyle zulüm, haram kılınmış ve yasaklanmıştır.

وَٱقۡتُلُوهُمۡ حَيۡثُ ثَقِفۡتُمُوهُمۡ وَأَخۡرِجُوهُم مِّنۡ حَيۡثُ أَخۡرَجُوكُمۡۚ وَٱلۡفِتۡنَةُ أَشَدُّ مِنَ ٱلۡقَتۡلِۚ وَلَا تُقَٰتِلُوهُمۡ عِندَ ٱلۡمَسۡجِدِ ٱلۡحَرَامِ حَتَّىٰ يُقَٰتِلُوكُمۡ فِيهِۖ فَإِن قَٰتَلُوكُمۡ فَٱقۡتُلُوهُمۡۗ كَذَٰلِكَ جَزَآءُ ٱلۡكَٰفِرِينَ
Onlarla karşılaştığınız zaman onları öldürün ve onların sizleri çıkardıkları yer olan Mekke şehrinden siz de onları çıkarın. Müminin dinine engel olan ve onu küfre döndüren fitne öldürmekten daha büyüktür. Mescid-i Haram’a hürmeten onlar sizinle orada savaşmaya başlamadıkça, siz de onlarla savaşmaya başlamayın. Eğer Mescid-i Haram’ın yanında onlar sizinle savaşırlarsa, siz de onlarla savaşın. Bu ceza –Mescid-i Haram’da saldırıda bulundukları için öldürülmeleri- kâfirlerin cezasıdır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَإِنِ ٱنتَهَوۡاْ فَإِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٞ رَّحِيمٞ
Şayet onlar sizinle savaşmaya ve küfürlerine bir son verirlerse, siz de onlarla savaşmayı bırakın. Şüphesiz Allah, tövbe edeni bağışlar ve geçmiş günahlarından ötürü onları cezalandırmaz. Onlara karşı merhametlidir, onların cezalarını vermek için acele etmez.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَقَٰتِلُوهُمۡ حَتَّىٰ لَا تَكُونَ فِتۡنَةٞ وَيَكُونَ ٱلدِّينُ لِلَّهِۖ فَإِنِ ٱنتَهَوۡاْ فَلَا عُدۡوَٰنَ إِلَّا عَلَى ٱلظَّٰلِمِينَ
Şirk koşmayıp, insanları Allah'ın yolundan engellemedikçe, onlardan bir küfür sadır olmayıp ve zahir olan din yalnız Allah'ın dini oluncaya kadar kâfirlerle savaşın. Eğer küfürlerinden ve Allah'ın yolundan alıkoymaktan vazgeçerlerse onlarla savaşmayı bırakın. Şüphesiz düşmanlık sadece kâfir olan ve Allah'ın yolundan alıkoyan zalim kimselere karşıdır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ٱلشَّهۡرُ ٱلۡحَرَامُ بِٱلشَّهۡرِ ٱلۡحَرَامِ وَٱلۡحُرُمَٰتُ قِصَاصٞۚ فَمَنِ ٱعۡتَدَىٰ عَلَيۡكُمۡ فَٱعۡتَدُواْ عَلَيۡهِ بِمِثۡلِ مَا ٱعۡتَدَىٰ عَلَيۡكُمۡۚ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ مَعَ ٱلۡمُتَّقِينَ
Allah'ın Mescid-i Haram’a girerek (hicretin) yedinci senesinde umre eda etmenize imkân verdiği haram ay, altıncı sene müşriklerin Mescid-i Haram’a girmenize engel olduğu haram ayın karşılığıdır. Harem (Mekke) şehrinin, haram ayın ve ihramın hürmeti gibi, hürmet etmeyerek taşkınlık yapan kimselere kısas uygulanır. Orada kim size saldırırsa siz de ona size yaptığının aynısıyla muamele edin. Misliyle karşılık verme sınırını sakın aşmayın. Şüphesiz Allah sınırlarını aşanları sevmez. Size izin verdiği sınırı aşma konusunda Allah'tan korkun. Şunu bilin ki Allah, muvaffak kılarak ve destekleyerek kendisinden korkanlarla beraberdir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَأَنفِقُواْ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ وَلَا تُلۡقُواْ بِأَيۡدِيكُمۡ إِلَى ٱلتَّهۡلُكَةِ وَأَحۡسِنُوٓاْۚ إِنَّ ٱللَّهَ يُحِبُّ ٱلۡمُحۡسِنِينَ
Malınızı, cihat ve diğerleri gibi Allah'a itaat etme yollarında infak edin. Cihadı, Allah yolunda gayret etmeyi terk ederek veya kendinizi, helak olmanıza sebep olacak işlere bulaştırarak helak etmeyin. İbadetlerinizi de, muamelelerinizi de, ahlakınızı da güzelleştirin. Şüphesiz Allah, bütün işlerinde ihsan sahibi olanları sever, sevaplarını arttırır ve onları doğru yola muvaffak kılar.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَأَتِمُّواْ ٱلۡحَجَّ وَٱلۡعُمۡرَةَ لِلَّهِۚ فَإِنۡ أُحۡصِرۡتُمۡ فَمَا ٱسۡتَيۡسَرَ مِنَ ٱلۡهَدۡيِۖ وَلَا تَحۡلِقُواْ رُءُوسَكُمۡ حَتَّىٰ يَبۡلُغَ ٱلۡهَدۡيُ مَحِلَّهُۥۚ فَمَن كَانَ مِنكُم مَّرِيضًا أَوۡ بِهِۦٓ أَذٗى مِّن رَّأۡسِهِۦ فَفِدۡيَةٞ مِّن صِيَامٍ أَوۡ صَدَقَةٍ أَوۡ نُسُكٖۚ فَإِذَآ أَمِنتُمۡ فَمَن تَمَتَّعَ بِٱلۡعُمۡرَةِ إِلَى ٱلۡحَجِّ فَمَا ٱسۡتَيۡسَرَ مِنَ ٱلۡهَدۡيِۚ فَمَن لَّمۡ يَجِدۡ فَصِيَامُ ثَلَٰثَةِ أَيَّامٖ فِي ٱلۡحَجِّ وَسَبۡعَةٍ إِذَا رَجَعۡتُمۡۗ تِلۡكَ عَشَرَةٞ كَامِلَةٞۗ ذَٰلِكَ لِمَن لَّمۡ يَكُنۡ أَهۡلُهُۥ حَاضِرِي ٱلۡمَسۡجِدِ ٱلۡحَرَامِۚ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ شَدِيدُ ٱلۡعِقَابِ
Hac ve umreyi, Allah Teâlâ’nın rızası için eksiksiz eda edin. Eğer hastalık ya da düşman veyahut da benzeri başka sebeple tamamlamaya bir engel olursa, ihramınızdan çıkmak için -deve, inek veya koyunlardan- kolayınıza gelen bir kurban kesin. Kurbanınız kesilmesi gereken yere ulaşmadan saçlarınızı kazıtmayın veya kesmeyin. Şayet Harem sınırları içinde kesilmesine bir engel varsa engellendiği yerde kessin. Orada kesilmesine bir mani yoksa kurban günü veya daha sonraki teşrik günlerinde Harem sınırları içinde kessin. Sizlerden hasta olduğu veya saçlarında bit veya benzeri bir sıkıntısı bulunduğu için saçlarını kesen kimse için bir zorluk yoktur. Onun bu yaptığına karşılık, ya üç gün oruç tutarak, ya Harem sınırları içinde yaşayan altı fakiri doyurarak veya Harem’in fakirlerine dağıtmak üzere bir koyun keserek fidye ödemesi gerekir. Herhangi bir korkusu olmadan hac aylarında umre yaparak istifade eden ve o senenin haccı için ihrama girene kadar ihram yasaklarından çıkarak faydalanan kimse kolayına gelen bir koyunu veya yedi ortak bir deve veya inek kessin. Kurban kesmeye gücü yetmezse, o halde kurbana bedel olarak hac günlerinde üç gün, ailesinin yanına döndüğünde yedi gün olmak üzere toplam olarak on gün oruç tutsun. Temettü haccı için hedy kurbanı kesmeye gücü yetmeyenin kurbana karşılık olarak oruç tutması gerekir. Bu da Harem halkından olmayan kimseler veya Harem'in çevresinde oturan kimseler içindir. Dinine uyarak ve belirlediği sınırları tazim ederek Allah'tan korkun. Şunu iyi bilin ki; Allah emirlerine karşı geleni çok şiddetli cezalandırır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• مقصود الجهاد وغايته جَعْل الحكم لله تعالى وإزالة ما يمنع الناس من سماع الحق والدخول فيه.
Cihadın maksadı ve gayesi, yalnızca Allah'ın hükmünü hakim kılmak, insanların hakkı duymasına ve kabul etmesine mani olan şeyleri ortadan kaldırmaktır.

• ترك الجهاد والقعود عنه من أسباب هلاك الأمة؛ لأنه يؤدي إلى ضعفها وطمع العدو فيها.
Cihadı terk etmek ve cihada katılmamak, ümmetin helak olma sebeplerinden biridir. Çünkü bu, onun gücünü kaybederek düşmanlarının ona göz dikmesine sebep olur.

• وجوب إتمام الحج والعمرة لمن شرع فيهما، وجواز التحلل منهما بذبح هدي لمن مُنِع عن الحرم.
Hac ve umreye başlayan kimsenin başladığı ibadeti tamamlamasının farz oluşu ve Harem’e girmesine engel olunan kimsenin, hedy kurbanı keserek ihramdan çıkmasının caiz oluşu.

ٱلۡحَجُّ أَشۡهُرٞ مَّعۡلُومَٰتٞۚ فَمَن فَرَضَ فِيهِنَّ ٱلۡحَجَّ فَلَا رَفَثَ وَلَا فُسُوقَ وَلَا جِدَالَ فِي ٱلۡحَجِّۗ وَمَا تَفۡعَلُواْ مِنۡ خَيۡرٖ يَعۡلَمۡهُ ٱللَّهُۗ وَتَزَوَّدُواْ فَإِنَّ خَيۡرَ ٱلزَّادِ ٱلتَّقۡوَىٰۖ وَٱتَّقُونِ يَٰٓأُوْلِي ٱلۡأَلۡبَٰبِ
Hac ibadetinin vakti bilinen aylar içindedir. Şevval ayında başlar ve zilhicce ayının onuncu günü son bulur. Her kim bu aylar içinde hac yapmayı kendine vacip kılar ve ihrama girerse, artık cinsel ilişki ve öncesinde olan ön sevişmeler ona haram olur. Ayrıca zamanın ve mekânın hürmetinden ötürü, bu kimse için orada günaha girerek Allah'ın itaatinden ayrılmasının haram olması da pekiştirilmiştir. Öfke ve husumete sebep olan tartışmalar da ona haramdır. Allah, yaptığınız bütün hayırları bilir ve bunların karşılığında sizi ödüllendirir. Haccı eda edebilmek için, ihtiyaç duyduğunuz yemek, içecek gibi şeyleri alarak hazırlanın. Şunu bilin ki; bütün işlerinizde yaptığınız en hayırlı hazırlık Allah Teâlâ korkusudur. Öyleyse ey aklı selim olanlar! Emirlerime uyarak ve yasaklarımdan sakınarak benden korkun.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
لَيۡسَ عَلَيۡكُمۡ جُنَاحٌ أَن تَبۡتَغُواْ فَضۡلٗا مِّن رَّبِّكُمۡۚ فَإِذَآ أَفَضۡتُم مِّنۡ عَرَفَٰتٖ فَٱذۡكُرُواْ ٱللَّهَ عِندَ ٱلۡمَشۡعَرِ ٱلۡحَرَامِۖ وَٱذۡكُرُوهُ كَمَا هَدَىٰكُمۡ وَإِن كُنتُم مِّن قَبۡلِهِۦ لَمِنَ ٱلضَّآلِّينَ
Hac esnasında ticaret ve başka yollarla helal rızık talebinde bulunursanız size bir günah yoktur. Dokuzuncu gün Arafat vakfesini yaptıktan sonra, zilhicce ayının onuncu gecesi Müzdelife’ye yönelerek Arafat’tan çıkarsanız, Allah'ı tespih ederek, kelimeyi tevhit getirerek ve Müzdelife'de/Meşari'l-Haram'da dua ederek zikredin. Sizi dininin esaslarına ve Kâbe’de hac ibadetini yapmanıza hidayet ettiği için Allah'ı zikredin. Bundan daha önce, O'nun dininden habersiz kimselerdiniz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ثُمَّ أَفِيضُواْ مِنۡ حَيۡثُ أَفَاضَ ٱلنَّاسُ وَٱسۡتَغۡفِرُواْ ٱللَّهَۚ إِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٞ رَّحِيمٞ
Daha sonra da, cahiliye dini üzerine olan kimselerin orada vakfe yapmadıkları gibi değil, aynı İbrahim -aleyhisselam-'ı takip eden insanların yaptığı gibi yapın ve ardından siz de Arafat’tan çıkın. Dinini eda ederken yaptığınız eksikliklerden ötürü Allah'tan bağışlanma dileyin. Şüphesiz Allah, kullarından tövbe edeni bağışlar ve ona merhamet eder.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَإِذَا قَضَيۡتُم مَّنَٰسِكَكُمۡ فَٱذۡكُرُواْ ٱللَّهَ كَذِكۡرِكُمۡ ءَابَآءَكُمۡ أَوۡ أَشَدَّ ذِكۡرٗاۗ فَمِنَ ٱلنَّاسِ مَن يَقُولُ رَبَّنَآ ءَاتِنَا فِي ٱلدُّنۡيَا وَمَا لَهُۥ فِي ٱلۡأٓخِرَةِ مِنۡ خَلَٰقٖ
Eğer hac amellerini bitirir ve boşa çıkarsanız, babalarınızla övündüğünüz ve onlara sena ettiğiniz gibi veya babalarınızı zikrettiğinizden daha çok zikrederek Allah’ı anın ve ona çokça sena edin. Çünkü sahip olduğunuz bütün nimetlerin asıl sahibi Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'dır. İnsanlar farklı farklıdır. Onların bir kısmı sadece bu dünya hayatına iman eden kâfir, müşrik kimselerdir. Bunlar Rablerinden sağlık, mal, çocuk gibi sadece bu dünya nimetlerinden ve süslerinden isterler. Onların, dünyaya olan arzuları ve ahiretten yüz çevirmeleri sebebiyle, Allah'ın ahirette mümin kulları için hazırladıklarından bir nasipleri yoktur.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَمِنۡهُم مَّن يَقُولُ رَبَّنَآ ءَاتِنَا فِي ٱلدُّنۡيَا حَسَنَةٗ وَفِي ٱلۡأٓخِرَةِ حَسَنَةٗ وَقِنَا عَذَابَ ٱلنَّارِ
İnsanların bir kısmı da Allah'a ve ahirete de iman etmiştir. Allah'ın azabından selamette olmak ve cenneti kazanmak istedikleri gibi dünyada da Rabbinden, dünya nimetleri ve salih amel isterler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أُوْلَٰٓئِكَ لَهُمۡ نَصِيبٞ مِّمَّا كَسَبُواْۚ وَٱللَّهُ سَرِيعُ ٱلۡحِسَابِ
Dünya ve ahiret hayatının hayrı için dua eden o kimselere, dünyada yaptıkları salih amellerine karşılık büyük sevap olan bir pay vardır. Allah amellerin hesabını çok hızlı görür.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• يجب على المؤمن التزود في سفر الدنيا وسفر الآخرة، ولذلك ذكر الله أن خير الزاد هو التقوى.
Mümin kulun dünya ve ahiret yolculuğunda azık edinmesi gerekir. Allah, bu yüzden takvanın en hayırlı azık olduğunu zikretmiştir.

• مشروعية الإكثار من ذكر الله تعالى عند إتمام نسك الحج.
Hac amelleri tamamlandıktan sonra Allah Teâlâ’yı çokça zikretmek meşrudur.

• اختلاف مقاصد الناس؛ فمنهم من جعل همّه الدنيا، فلا يسأل ربه غيرها، ومنهم من يسأله خير الدنيا والآخرة، وهذا هو الموفَّق.
İnsanların maksatları farklı farklıdır. Onların bazıları Rablerinden dünyalıktan başka bir şey istemeyip dünya hayatını dert edinmişken, bazısı ise Allah'tan, dünya ve ahiret hayatının hayrını ister. İşte, başarılı kılınan bu kimsedir.

۞ وَٱذۡكُرُواْ ٱللَّهَ فِيٓ أَيَّامٖ مَّعۡدُودَٰتٖۚ فَمَن تَعَجَّلَ فِي يَوۡمَيۡنِ فَلَآ إِثۡمَ عَلَيۡهِ وَمَن تَأَخَّرَ فَلَآ إِثۡمَ عَلَيۡهِۖ لِمَنِ ٱتَّقَىٰۗ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّكُمۡ إِلَيۡهِ تُحۡشَرُونَ
Allah'ı, zilhicce ayının on birinci, on ikinci ve on üçüncü günleri olan o az günlerde tekbir ve kelime-i tevhit getirerek zikredin. Kim acele eder ve on ikinci gün taşlama yaptıktan sonra Mina’dan çıkarsa bunda bir beis yoktur. Ona, bundan ötürü bir günah yoktur. Çünkü Allah, ona bu hükmü kolaylaştırmıştır. Her kim, on üçüncü günde taşlayana kadar çıkışını ertelerse de, buna hakkı vardır. Onun için de bir beis yoktur. O böylece bu işi tastamam yapmış ve Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ameline uymuş olur. Bütün bunlar yaptığı hacda Allah’tan korkan ve Allah'ın emrettiği şekilde haccını yapan kimse içindir. Emirlerine uyarak ve yasaklarından sakınarak Allah'tan korkun. Şunu iyi bilin ki; şüphesiz siz bir tek O'na dönecek, O'na varacaksınız. O da sizlere yaptığınız amellerinizin karşılığını verecektir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَمِنَ ٱلنَّاسِ مَن يُعۡجِبُكَ قَوۡلُهُۥ فِي ٱلۡحَيَوٰةِ ٱلدُّنۡيَا وَيُشۡهِدُ ٱللَّهَ عَلَىٰ مَا فِي قَلۡبِهِۦ وَهُوَ أَلَدُّ ٱلۡخِصَامِ
Ey Peygamber! İnsanlardan münafık olanın bu dünyadaki sözü hoşuna gider. Onun hoş sözlü olduğunu görür, onun doğru sözlü ve ihlaslı olduğunu zannedersin. Oysa onun gerçek amacı kendi canını ve malını korumaktır. Yalancı biri olduğu halde kalbindeki iman ve iyiliğe Allah'ı şahit tutar. O, aslında Müslümanlara karşı büyük bir husumet ve düşmanlık beslemektedir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِذَا تَوَلَّىٰ سَعَىٰ فِي ٱلۡأَرۡضِ لِيُفۡسِدَ فِيهَا وَيُهۡلِكَ ٱلۡحَرۡثَ وَٱلنَّسۡلَۚ وَٱللَّهُ لَا يُحِبُّ ٱلۡفَسَادَ
Arkasını dönüp senin yanından ayrılınca, ekinleri yok etmek, besi hayvanlarını öldürmek ve yeryüzünü günahlarla ifsat etmek için gayret göstererek çabalar. Doğrusu Allah, yeryüzünde bozgunculuğu ve bozgunculuk yapanları sevmez.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِذَا قِيلَ لَهُ ٱتَّقِ ٱللَّهَ أَخَذَتۡهُ ٱلۡعِزَّةُ بِٱلۡإِثۡمِۚ فَحَسۡبُهُۥ جَهَنَّمُۖ وَلَبِئۡسَ ٱلۡمِهَادُ
Şayet bu bozguncuya nasihat etmek amacıyla: “Allah'ın koyduğu sınırları yücelterek ve yasaklarından sakınarak Allah'an kork!" dense, kibri ve gururu onun hakka dönmesine engel olur ve günah işlemeye devam eder. Ona yeterli gelecek olan ceza, cehenneme girmesidir. Orası cehennem ehli için ne kadar kötü bir yer ve barınaktır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَمِنَ ٱلنَّاسِ مَن يَشۡرِي نَفۡسَهُ ٱبۡتِغَآءَ مَرۡضَاتِ ٱللَّهِۚ وَٱللَّهُ رَءُوفُۢ بِٱلۡعِبَادِ
İnsanlardan Mümin olan, Rabbine itaat eder. O'nun yolunda cihat edip rızasını arzulayarak kendi canını verir ve harcar. Allah, kullarına karşı çok geniş merhamet gösterir ve onlara karşı çok şefkatlidir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ ٱدۡخُلُواْ فِي ٱلسِّلۡمِ كَآفَّةٗ وَلَا تَتَّبِعُواْ خُطُوَٰتِ ٱلشَّيۡطَٰنِۚ إِنَّهُۥ لَكُمۡ عَدُوّٞ مُّبِينٞ
Ey Allah’a iman ve resulüne itaat edenler! İslam’a hiçbirini terk etmeden, bütünüyle girin. Kitap ehlinin yaptığı gibi, kitabın bir bölümüne iman edip, bir başka bölümünü inkâr etmeyin. Şeytanın yollarını takip etmeyin. Çünkü o size apaçık düşmanlık eden ve bunu gösteren bir düşmandır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَإِن زَلَلۡتُم مِّنۢ بَعۡدِ مَا جَآءَتۡكُمُ ٱلۡبَيِّنَٰتُ فَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
İçinde hiçbir şüphe olmayan apaçık deliller geldikten sonra, eğer sizden yine de bir hata ve sapma meydana gelirse bilin ki; Allah kudretinde ve kahrında güçlü, kurduğu düzen ve kanunlarında hikmet sahibidir. O'ndan korkun ve O'nu yüceltin.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
هَلۡ يَنظُرُونَ إِلَّآ أَن يَأۡتِيَهُمُ ٱللَّهُ فِي ظُلَلٖ مِّنَ ٱلۡغَمَامِ وَٱلۡمَلَٰٓئِكَةُ وَقُضِيَ ٱلۡأَمۡرُۚ وَإِلَى ٱللَّهِ تُرۡجَعُ ٱلۡأُمُورُ
Şeytanın yollarına uyup hak yolundan sapanlar, Allah Subhanehu'nun kıyamet günü aralarında hükmetmek için, bulut gölgeleriyle birlikte yüceliğine yaraşır bir şekilde gelmesi ve meleklerin, onları her yönden kuşatarak gelmesi dışında bir şey beklemiyorlar. İşte o zaman Allah'ın onlar hakkındaki hükmü uygulanır ve oradan tahliye edilirler. mahlukatın bütün iş ve meseleleri tek olan Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'ya döner.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• التقوى حقيقة لا تكون بكثرة الأعمال فقط، وإنما بمتابعة هدي الشريعة والالتزام بها.
Gerçek takva, amellerin çokluğuyla değil, ancak şeriatın doğru yoluna uyarak ve iltizam ederek olur.

• الحكم على الناس لا يكون بمجرد أشكالهم وأقوالهم، بل بحقيقة أفعالهم الدالة على ما أخفته صدورهم.
İnsanlar hakkında sadece onların şekillerine ve sözlerine dayanarak hüküm verilmez. Bilakis kalplerinde gizlediklerine delalet eden yaptıklarının gerçekliğine göre hüküm verilir.

• الإفساد في الأرض بكل صوره من صفات المتكبرين التي تلازمهم، والله تعالى لا يحب الفساد وأهله.
Yeryüzünde bütün çeşitleriyle bozgunculuk yapmak sürekli kibir sahibi olan insanların sıfatlarındandır. Allah Teâlâ bozgunculuğu ve bozgunculuk yapanları sevmez.

• لا يكون المرء مسلمًا حقيقة لله تعالى حتى يُسَلِّم لهذا الدين كله، ويقبله ظاهرًا وباطنًا.
Bir kimse, bu dinin tümüne teslim olana kadar, onu bedeni ve kalbiyle kabul edene kadar Allah Teâlâ için gerçek Müslüman olmaz.

سَلۡ بَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ كَمۡ ءَاتَيۡنَٰهُم مِّنۡ ءَايَةِۭ بَيِّنَةٖۗ وَمَن يُبَدِّلۡ نِعۡمَةَ ٱللَّهِ مِنۢ بَعۡدِ مَا جَآءَتۡهُ فَإِنَّ ٱللَّهَ شَدِيدُ ٱلۡعِقَابِ
Ey Peygamber! İsrâiloğulları'nı kınayıp, azarlamak babından onlara şu soruyu sor: "Allah Teâlâ, peygamberlerin doğruluğuna delalet eden kaç açık ayette sizlere açıklamada bulundu? Oysa onları yalanladınız ve onlardan yüz çevirdiniz." Kim Allah'ın nimetini, onu bilip ortaya çıktıktan sonra inkâr ederek ve yalanlayarak değiştirirse, şüphesiz Allah yalanlayan inkârcıları çok şiddetli cezalandırır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ ٱلۡحَيَوٰةُ ٱلدُّنۡيَا وَيَسۡخَرُونَ مِنَ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْۘ وَٱلَّذِينَ ٱتَّقَوۡاْ فَوۡقَهُمۡ يَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِۗ وَٱللَّهُ يَرۡزُقُ مَن يَشَآءُ بِغَيۡرِ حِسَابٖ
Allah'ı inkâr eden kimselere dünya hayatı ve orada bulunan geçici tatlar ve zevkler güzel gösterildi. Onlar Allah'a ve ahiret gününe iman edenlerle alay ederler. Emirlerini yerine getirerek ve yasaklarından sakınarak Allah'tan korkanlar, ahiret günü o kâfirlerin üzerindedirler. Allah onları Adn cennetlerine yerleştirecektir. Allah dilediği kullarına sayısız ve hesapsız olarak verir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
كَانَ ٱلنَّاسُ أُمَّةٗ وَٰحِدَةٗ فَبَعَثَ ٱللَّهُ ٱلنَّبِيِّـۧنَ مُبَشِّرِينَ وَمُنذِرِينَ وَأَنزَلَ مَعَهُمُ ٱلۡكِتَٰبَ بِٱلۡحَقِّ لِيَحۡكُمَ بَيۡنَ ٱلنَّاسِ فِيمَا ٱخۡتَلَفُواْ فِيهِۚ وَمَا ٱخۡتَلَفَ فِيهِ إِلَّا ٱلَّذِينَ أُوتُوهُ مِنۢ بَعۡدِ مَا جَآءَتۡهُمُ ٱلۡبَيِّنَٰتُ بَغۡيَۢا بَيۡنَهُمۡۖ فَهَدَى ٱللَّهُ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ لِمَا ٱخۡتَلَفُواْ فِيهِ مِنَ ٱلۡحَقِّ بِإِذۡنِهِۦۗ وَٱللَّهُ يَهۡدِي مَن يَشَآءُ إِلَىٰ صِرَٰطٖ مُّسۡتَقِيمٍ
Şeytan onları saptırıncaya kadar insanlar, babaları Âdem’in dinine bağlı doğru yol üzerine ittifak etmiş tek bir ümmet halindeydi. Sonra Mümin ve kâfir olarak birbirlerinden ayrıldılar. Bu yüzden Allah, iman ve itaat ehli kimseleri onlara rahmetiyle hazırladığı şeyleri müjdeleyen ve kâfirleri Allah'ın onlara vadettiği şiddetli cezasından korkutan peygamberler gönderdi. Bu peygamberlerle beraber insanlar arasında ayrılığa düştükleri konularda hükmetmesi için hakkında hiçbir şüphe bulunmayan hakikat üzere olan kitaplar indirdi. Allah'ın indirdiği kitap olan Tevrat konusunda ancak Allah'ın kendi katından gelen bir hak olduğuna dair üzerinde ihtilaf edilmez kanıtlar geldikten sonra Yahudiler'den kendilerine Tevrat’ın ilmi verilen kimseler zalimce davranarak ihtilafa düştüler. Yüce Allah izin ve iradesiyle, ancak Müminlere doğru yolu sapıklıktan ayırt edebilecekleri bilgi verdi ve onları muvaffak kıldı. Allah dilediğini hiçbir eğriliği olmayan dosdoğru yola, iman yoluna iletir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أَمۡ حَسِبۡتُمۡ أَن تَدۡخُلُواْ ٱلۡجَنَّةَ وَلَمَّا يَأۡتِكُم مَّثَلُ ٱلَّذِينَ خَلَوۡاْ مِن قَبۡلِكُمۖ مَّسَّتۡهُمُ ٱلۡبَأۡسَآءُ وَٱلضَّرَّآءُ وَزُلۡزِلُواْ حَتَّىٰ يَقُولَ ٱلرَّسُولُ وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ مَعَهُۥ مَتَىٰ نَصۡرُ ٱللَّهِۗ أَلَآ إِنَّ نَصۡرَ ٱللَّهِ قَرِيبٞ
Ey Müminler! Sizden öncekilerin başlarına gelen belalar gibi bir bela size isabet etmeden cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Çünkü onlara fakirlik ve hastalıkların zorluğu isabet etti, korkular onları titretti. Sonunda imtihanları, Allah'ın yardımını acilen istemelerine sebep olacak seviyeye ulaştı. Peygamber ve onunla beraber olan Müminler şöyle dediler: "Allah'ın yardımı ne zaman gelecek?" İyi bilin ki, Allah’ın yardımı kendisine iman ve tevekkül edenlere çok yakındır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
يَسۡـَٔلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَۖ قُلۡ مَآ أَنفَقۡتُم مِّنۡ خَيۡرٖ فَلِلۡوَٰلِدَيۡنِ وَٱلۡأَقۡرَبِينَ وَٱلۡيَتَٰمَىٰ وَٱلۡمَسَٰكِينِ وَٱبۡنِ ٱلسَّبِيلِۗ وَمَا تَفۡعَلُواْ مِنۡ خَيۡرٖ فَإِنَّ ٱللَّهَ بِهِۦ عَلِيمٞ
Ey Peygamber! Ashab sana türlü çeşitlerden sahip oldukları mallarından neleri infak edeceklerini ve nereye vereceklerini soruyor. Onlara cevap olarak de ki: -Helal ve temiz olan- Hayır olarak infak edeceğinizi, ananıza, babanıza, ihtiyaç durumuna göre size yakın akrabaya, ihtiyaç sahibi yetimlere, hiçbir malı olmayan yoksula, yolculuk sebebiyle vatanı ve ailesiyle bağını kopardığı yolda kalmış yolcuya sarf edin. Ey Müminler! Az veya çok yaptığınız bütün iyilikleri Allah bilir. Yaptıklarınızdan hiçbir şey O’na gizli kalmaz ve sizlere bunların karşılığını verir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• ترك شكر الله تعالى على نعمه وترك استعمالها في طاعته يعرضها للزوال ويحيلها بلاءً على صاحبها.
Allah Teâlâ’nın nimetlerine karşılık, O'na şükretmeyi ve bu nimetleri O'nun emirlerine uygun şekilde kullanmayı terk etmek, onların zail olmasına yol açar ve bunu yapan kişinin aleyhine bir belaya dönüşür.

• الأصل أن الله خلق عباده على فطرة التوحيد والإيمان به، وإبليس وأعوانه هم الذين صرفوهم عن هذه الفطرة إلى الشرك به.
Asıl olarak Allah, kullarını tevhit ve kendisine iman fıtratı üzerine yaratmıştır. İblis ve avanesi, insanları bu fıtrattan saptırıp Allah'a şirk koşar hale çevirmiştir.

• أعظم الخذلان الذي يؤدي للفشل أن تختلف الأمة في كتابها وشريعتها، فيكفّر بعضُها بعضًا، ويلعن بعضُها بعضًا.
Ümmeti yenilgiye uğratacak olan en büyük rüsvalık, kendilerine gelen kitap ve din hakkında ayrılığa düşerek, birbirini tekfir edip, lanet okumalarıdır.

• الهداية للحق الذي يختلف فيه الناس، ومعرفة وجه الصواب بيد الله، ويُطلب منه تعالى بالإيمان به والانقياد له.
İnsanların, hakkında ayrılığa düştükleri gerçeğe ulaşmak ve ihtilafın doğru yönünü bilmek, ancak Allah'ın elindedir. Allah Teâlâ’ya iman edip, boyun eğerek O'ndan talep edilir.

• الابتلاء سُنَّة الله تعالى في أوليائه، فيبتليهم بقدر ما في قلوبهم من الإيمان به والتوكل عليه.
Bela ve musibetlerle imtihan, Allah Teâlâ’nın veli kullarını sınadığı bir kanunudur. Onları kalplerindeki imanları ve tevekkülleri ölçüsünde imtihan eder.

• من أعظم ما يعين على الصبر عند نزول البلاء، الاقتداء بالصالحين وأخذ الأسوة منهم.
Bir musibet halinde sabır göstermeye yardım eden en büyük etkenlerden birisi de, salih kimselere uymak ve onları örnek almaktır.

كُتِبَ عَلَيۡكُمُ ٱلۡقِتَالُ وَهُوَ كُرۡهٞ لَّكُمۡۖ وَعَسَىٰٓ أَن تَكۡرَهُواْ شَيۡـٔٗا وَهُوَ خَيۡرٞ لَّكُمۡۖ وَعَسَىٰٓ أَن تُحِبُّواْ شَيۡـٔٗا وَهُوَ شَرّٞ لَّكُمۡۚ وَٱللَّهُ يَعۡلَمُ وَأَنتُمۡ لَا تَعۡلَمُونَ
Ey Müminler! Allah yolunda savaş sizlere farz kılındı. Savaşta mal ve can kayıpları olduğu için, tabiatı gereği size hoş gelmez .Allah yolunda savaşmak gibi, sizin hoş görmediğiniz bir şey gerçekte sizin için hayırlı ve faydalı olabilir. Çünkü bununla, çok büyük sevap elde etmekle beraber düşmanlara karşı galibiyet ve Allah'ın kelimesini yükseltmek söz konusudur. Cihada katılmamak gibi sizin hoşlandığınız bir şey de sizin için kötülük ve musibet olabilir. Şüphesiz bu durumda, rezillik, utanç ve düşmanların Müslümanlara musallat olması vardır. Allah bütün işlerin hayırlısını ve şerli olanı tam olarak bilir. Sizler ise bunu bilemezsiniz. Onun emrini yerine getirin, zira bunda sizin için hayır vardır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
يَسۡـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلشَّهۡرِ ٱلۡحَرَامِ قِتَالٖ فِيهِۖ قُلۡ قِتَالٞ فِيهِ كَبِيرٞۚ وَصَدٌّ عَن سَبِيلِ ٱللَّهِ وَكُفۡرُۢ بِهِۦ وَٱلۡمَسۡجِدِ ٱلۡحَرَامِ وَإِخۡرَاجُ أَهۡلِهِۦ مِنۡهُ أَكۡبَرُ عِندَ ٱللَّهِۚ وَٱلۡفِتۡنَةُ أَكۡبَرُ مِنَ ٱلۡقَتۡلِۗ وَلَا يَزَالُونَ يُقَٰتِلُونَكُمۡ حَتَّىٰ يَرُدُّوكُمۡ عَن دِينِكُمۡ إِنِ ٱسۡتَطَٰعُواْۚ وَمَن يَرۡتَدِدۡ مِنكُمۡ عَن دِينِهِۦ فَيَمُتۡ وَهُوَ كَافِرٞ فَأُوْلَٰٓئِكَ حَبِطَتۡ أَعۡمَٰلُهُمۡ فِي ٱلدُّنۡيَا وَٱلۡأٓخِرَةِۖ وَأُوْلَٰٓئِكَ أَصۡحَٰبُ ٱلنَّارِۖ هُمۡ فِيهَا خَٰلِدُونَ
Ey Peygamber! İnsanlar sana haram aylarda zilkade, zilhicce, muharrem ve recep aylarında savaş yapmanın hükmünü soruyorlar. Onlara cevap olarak de ki: “Müşriklerin yapmakta olduğu Allah'ın yolundan alıkoymanın çok çirkin olduğu gibi, bu aylarda savaş yapmakta Allah'ın katında çok büyük ve kınanmış bir suçtur. Aynı şekilde Müminlerin Mescid-i Haram’a girmelerine engel olmak ve Mescid-i Haram’ın ahalisini oradan çıkarmak Allah'ın katında haram aylarda savaş yapmaktan daha da büyüktür.” Onların İçinde bulundukları şirk, savaştan daha büyüktür. Ey Müminler! Müşrikler bunu başarabilecekleri bir yol bulabilseler, sizleri hak olan dininizden batıl olan dinlerine döndürünceye dek savaşıp zulümlerine devam ederler. Sizlerden kim dininden döner ve Allah'a karşı inkâr ile ölürse, bütün salih amelleri batıl olur. O, ahirette cehennem ateşine girerek, orada ebedî olarak kalacaktır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَٱلَّذِينَ هَاجَرُواْ وَجَٰهَدُواْ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ أُوْلَٰٓئِكَ يَرۡجُونَ رَحۡمَتَ ٱللَّهِۚ وَٱللَّهُ غَفُورٞ رَّحِيمٞ
Allah'a ve resulüne iman eden, vatanlarını Allah'a ve resulüne hicret ederek terk eden ve Allah'ın kelimesi en üstün olsun diye savaşanlar, işte onlar Allah'ın rahmetini ve mağfiretini arzularlar. Allah, kullarının günahlarını bağışlar ve onlara merhamet eder.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
۞ يَسۡـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلۡخَمۡرِ وَٱلۡمَيۡسِرِۖ قُلۡ فِيهِمَآ إِثۡمٞ كَبِيرٞ وَمَنَٰفِعُ لِلنَّاسِ وَإِثۡمُهُمَآ أَكۡبَرُ مِن نَّفۡعِهِمَاۗ وَيَسۡـَٔلُونَكَ مَاذَا يُنفِقُونَۖ قُلِ ٱلۡعَفۡوَۗ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ ٱللَّهُ لَكُمُ ٱلۡأٓيَٰتِ لَعَلَّكُمۡ تَتَفَكَّرُونَ
Ey Peygamber! Ashabın sana içki (O, aklı örten ve gideren her şeydir) hakkında, onu içmenin, satmanın ve satın almanın hükmünü soruyorlar. Kumar oynamanın (O, iki tarafında bedel koyduğu yarışmaya katılan taraflardan alınan maldır) hükmünü soruyorlar. Onlara cevap olarak de ki: Bu ikisinde aklın ve malın yok olması, insanlar arasında düşmanlık ve nefretin ortaya çıkması gibi, dinî ve dünyevi çok fazla zarar ve mefsedeleri vardır. Kâr ve kazanç elde etmek gibi, pek az faydası vardır. Bu ikisinin zararları ve ikisinden hasıl olan günah, faydasından çok daha fazladır. Akıllı olan bu ikisinden de uzak durur. Allah'ın bu beyanında içkinin haram kılınmasına hazırlık vardır. Ey Peygamber! Ashabın sana mallarından gönüllü ve bağış olarak ne kadar miktarda infak edeceklerini soruyorlar. Onlara cevap olarak de ki: İhtiyacınızın üzerinde fazla kalan malınızı infak ediniz. (Bu, işin başında İslam’ın ilk döneminde böyleydi. Daha sonra Allah, hususi mallarda ve belli bir oranda farz olan zekât hükmünü koydu.) Allah hiçbir gizliliği bulunmayan bu açıklama gibi, sizlere dininin hükümlerini açıklar. Umulur ki düşünürsünüz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• الجهل بعواقب الأمور قد يجعل المرء يكره ما ينفعه ويحب ما يضره، وعلى المرء أن يسأل الله الهداية للرشاد.
İşlerin akıbeti hakkında sahip olunan bilgisizlik, kişiyi fayda veren şeyi çirkin görüp zarar veren şeyden hoşlanır duruma getirir. İnsanın üzerine düşen Allah’tan doğruluk ve hidayet istemesidir.

• جاء الإسلام بتعظيم الحرمات والنهي عن الاعتداء عليها، ومن أعظمها صد الناس عن سبيل الله تعالى.
İslam dini, muhterem olan şeyleri yüceltmek ve bunlara karşı saldırıları yasaklamak üzere gelmiştir. Bunların en büyüklerinden biri de, insanları Allah Teâlâ'nın yolundan alıkoymaktır.

• لا يزال الكفار أبدًا حربًا على الإسلام وأهله حتَّى يخرجوهم من دينهم إن استطاعوا، والله موهن كيد الكافرين.
Kâfirlerin, İslam'la ve güç yetirebilseler dinlerinden çıkarana kadar Müslümanlarla savaşı ilelebet devam eder. Allah ise; kâfirlerin tuzaklarını bozup, zayıflatır.

• الإيمان بالله تعالى، والهجرة إليه، والجهاد في سبيله؛ أعظم الوسائل التي ينال بها المرء رحمة الله ومغفرته.
Allah Teâlâ’ya iman etmek, O’na hicret etmek ve yolunda cihat etmek, kişiyi Allah’ın rahmet ve mağfiretine kavuşturan en büyük vesilelerdir.

• حرّمت الشريعة كل ما فيه ضرر غالب وإن كان فيه بعض المنافع؛ مراعاة لمصلحة العباد.
Din, kulların maslahatını gözeterek bazı yönleriyle faydalı olsa da geneli zararlı olan şeyleri haram kılmıştır.

فِي ٱلدُّنۡيَا وَٱلۡأٓخِرَةِۗ وَيَسۡـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلۡيَتَٰمَىٰۖ قُلۡ إِصۡلَاحٞ لَّهُمۡ خَيۡرٞۖ وَإِن تُخَالِطُوهُمۡ فَإِخۡوَٰنُكُمۡۚ وَٱللَّهُ يَعۡلَمُ ٱلۡمُفۡسِدَ مِنَ ٱلۡمُصۡلِحِۚ وَلَوۡ شَآءَ ٱللَّهُ لَأَعۡنَتَكُمۡۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٞ
İşte bunları dünya ve ahirette size fayda verecek şekilde düşünmeniz için şeriat /kanun kıldı. Ey Peygamber! Ashabın sana yetimlerin velayetini üstlenmek hakkında soruyorlar. Onlarla nasıl muamelede bulunup davranacaklar? Onların mallarını nafaka, yemek ve konut harcamalarında kullanacaklar mı? Onlara cevap olarak de ki: Karşılıksız olarak ve kendi mallarınıza karıştırmadan sahip oldukları malları ıslah ederek onlara lütufta bulunmanız, Allah'ın katında sizin için daha hayırlı ve daha sevaptır. Aynı zamanda bu, sahip oldukları malları muhafaza etmesi sebebiyle, onların malları içinde daha hayırlıdır. Şayet geçim için, konut ve benzeri harcamalarda onları da ortak ederek mallarını kendi mallarınıza katarsanız, bunda da bir sıkıntı yoktur. Onlar sizin din kardeşlerinizdir. Kardeşler birbirine yardım ederek, birbirlerinin işlerini yüklenirler. Allah velayet sahiplerinden yetimlerin mallarına ortak ederek bozgunculuk yapmak isteyen kimseyle, ıslah etmek isteyen kimseyi bilir. Eğer yetimler meselesinde size zorluk çıkarmak isteseydi size zorluk çıkarabilirdi. Fakat Allah -Subhanehu ve Teâlâ- sizlere, onlarla olan muamele yollarını kolaylaştırdı. Çünkü onun dini kolaylık üzerine bina edilmiştir. Şüphesiz Allah, güçlüdür, O'na hiçbir şey galip gelemez ve yaratmasında, düzenlemesinde ve kanun koymasında hikmet sahibidir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلَا تَنكِحُواْ ٱلۡمُشۡرِكَٰتِ حَتَّىٰ يُؤۡمِنَّۚ وَلَأَمَةٞ مُّؤۡمِنَةٌ خَيۡرٞ مِّن مُّشۡرِكَةٖ وَلَوۡ أَعۡجَبَتۡكُمۡۗ وَلَا تُنكِحُواْ ٱلۡمُشۡرِكِينَ حَتَّىٰ يُؤۡمِنُواْۚ وَلَعَبۡدٞ مُّؤۡمِنٌ خَيۡرٞ مِّن مُّشۡرِكٖ وَلَوۡ أَعۡجَبَكُمۡۗ أُوْلَٰٓئِكَ يَدۡعُونَ إِلَى ٱلنَّارِۖ وَٱللَّهُ يَدۡعُوٓاْ إِلَى ٱلۡجَنَّةِ وَٱلۡمَغۡفِرَةِ بِإِذۡنِهِۦۖ وَيُبَيِّنُ ءَايَٰتِهِۦ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمۡ يَتَذَكَّرُونَ
Ey Müminler! Onlar bir tek Allah'a iman edinceye ve İslam dinine girinceye dek Allah'a şirk koşan kadınlarla evlenmeyin. Şüphesiz Allah'a ve resulüne iman etmiş köle bir kadın bile, güzelliği ve malı hoşunuza giden putlara ibadet eden hür bir kadından daha hayırlıdır. Müslüman kadınları da müşrik erkeklerle evlendirmeyin. Allah'a ve resulüne iman etmiş köle bir erkek bile, hoşunuza giden hür müşrik bir erkekten daha hayırlıdır. Şirk koşmakla nitelenen bu kişiler -Erkek ve kadınlar- sözleri ve yaptıklarıyla, insanları cehenneme girmeye çağırıyorlar. Oysa Allah, izni ve lütfuyla cennete girmeye ve günahlarının bağışlanmasına götüren salih amellere çağırıyor. Allah ayetlerini insanlar için böyle açıklıyor ki, böylece işaret ettiği şeylere itibar eder ve onlarla amel ederler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَيَسۡـَٔلُونَكَ عَنِ ٱلۡمَحِيضِۖ قُلۡ هُوَ أَذٗى فَٱعۡتَزِلُواْ ٱلنِّسَآءَ فِي ٱلۡمَحِيضِ وَلَا تَقۡرَبُوهُنَّ حَتَّىٰ يَطۡهُرۡنَۖ فَإِذَا تَطَهَّرۡنَ فَأۡتُوهُنَّ مِنۡ حَيۡثُ أَمَرَكُمُ ٱللَّهُۚ إِنَّ ٱللَّهَ يُحِبُّ ٱلتَّوَّٰبِينَ وَيُحِبُّ ٱلۡمُتَطَهِّرِينَ
Ey Peygamber! Ashabın sana aybaşı kanı hakkında soruyor. (O, kadının rahminden belirli vakitlerde akan doğal bir kandır.) Onlara cevap vererek de ki: “Aybaşı kadın ve erkekler için bir rahatsızlıktır. O vakitte kadınlarınızla ilişkiye girmekten uzak durun. Onlarla kanları kesilene ve gusül alarak temizleninceye kadar kadınlık organlarından ilişkiye girmeyin. Eğer kan kesilir ve temizlenirlerse, size mübah kılındığı şekliyle onlarla tertemiz olarak kadınlık organlarından cinsel ilişkiye girin. Şüphesiz Allah günahlarından çokça tövbe edenleri ve pisliklerden çokça temizlenenleri sever.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
نِسَآؤُكُمۡ حَرۡثٞ لَّكُمۡ فَأۡتُواْ حَرۡثَكُمۡ أَنَّىٰ شِئۡتُمۡۖ وَقَدِّمُواْ لِأَنفُسِكُمۡۚ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّكُم مُّلَٰقُوهُۗ وَبَشِّرِ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ
Kadınlarınız ürün veren bir toprak gibi, sizlere çocuklar doğuran, ekin alanınızdır. Döl yolu olan ekin alanına -ki orası vajinadır- ne taraftan ve nasıl girerseniz girin. Kendiniz için hayırlı işler yapın. Bunlardan biri de kişinin hanımıyla Allah'a yakınlaşma kastı ve salih bir zürriyet ümidiyle ilişkiye girmesidir. Onun emirlerini yerine getirerek ve yasaklarından sakınarak Allah'tan korkun. Kadınlar hakkında sizlere koyduğu kanunları da bunlardandır. Şunu iyi bilin ki kıyamet günü O'nun karşısına çıkacak, huzurunda duracaksınız. O da, amellerinize göre sizin karşılığınızı verecek. Ey Peygamber! Müminleri, Rableriyle karşılaştıkları zaman onları mutlu edecek kalıcı nimetler ve O'nun kerim yüzüne bakma nimetiyle müjdele.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلَا تَجۡعَلُواْ ٱللَّهَ عُرۡضَةٗ لِّأَيۡمَٰنِكُمۡ أَن تَبَرُّواْ وَتَتَّقُواْ وَتُصۡلِحُواْ بَيۡنَ ٱلنَّاسِۚ وَٱللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٞ
Allah adına ettiğiniz yeminleri, iyilik, takva ve insanların arasını ıslah etme işine engel olan bir dayanak yapmayın. Bilakis, eğer bir iyiliği yapmayı terk etmeye yemin ederseniz, o iyiliği yapın ve yemininizin kefaretini yerine getirin. Doğrusu Allah sözlerinizi işitir, yaptıklarınızı bilir ve bunlara mukabil sizlere karşılığını verir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• تحريم النكاح بين المسلمين والمشركين، وذلك لبُعد ما بين الشرك والإيمان.
Müslümanlarla müşrikler arasında nikâh kıymak haramdır. Bunun sebebi de şirk ve iman arasındaki mesafenin uzak oluşudur.

• دلت الآية على اشتراط الولي عند عقد النكاح؛ لأن الله تعالى خاطب الأولياء لمّا نهى عن تزويج المشركين.
Ayet, nikâh akdi esnasında kadınların veli şartının bulunduğuna delalet eder. Çünkü Allah Teâlâ, müşrik erkeklerle evlendirmeyi yasakladığında velilere hitap etmektedir.

• حث الشريعة على الطهارة الحسية من النجاسات والأقذار، والطهارة المعنوية من الشرك والمعاصي.
Din, necaset ve pislik gibi görünen kirlerden temizlenmeyi ve manevi olarak da şirk ve günahlardan temizlenmeyi teşvik etmiştir.

• ترغيب المؤمن في أن يكون نظره في أعماله - حتى ما يتعلق بالملذات - إلى الدار الآخرة، فيقدم لنفسه ما ينفعه فيها.
Mümin kimsenin bakışı/düşüncesi amellerine yönelik olmalıdır. Böylece dünya lezzetleri onu ahiret yurdundan alı koymayıp, kendisi için ahiret yurdunda faydalı olacak şeyler ile uğraşır.

لَّا يُؤَاخِذُكُمُ ٱللَّهُ بِٱللَّغۡوِ فِيٓ أَيۡمَٰنِكُمۡ وَلَٰكِن يُؤَاخِذُكُم بِمَا كَسَبَتۡ قُلُوبُكُمۡۗ وَٱللَّهُ غَفُورٌ حَلِيمٞ
Allah, birinizin “Allah'a yemin olsun ki hayır, Allah'a yemin olsun ki öyle” demesi gibi, dil alışkanlığı sebebiyle kasıtsız olarak söylediğiniz yeminlerden dolayı sizi hesaba çekmez ve size bundan dolayı herhangi bir kefaret ve ceza da gerekmez. Fakat kasıtlı olarak ettiğiniz yeminlerden sizi hesaba çeker. Allah kullarının günahlarına karşı bağışlayıcı ve merhametlidir. Onları cezalandırmak için acele etmez.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
لِّلَّذِينَ يُؤۡلُونَ مِن نِّسَآئِهِمۡ تَرَبُّصُ أَرۡبَعَةِ أَشۡهُرٖۖ فَإِن فَآءُو فَإِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٞ رَّحِيمٞ
Hanımlarıyla ilişkiye girmeyeceklerine dair yemin edenler için yemin ettikleri günden başlayarak dört ayı geçmeyecek kadar beklenir. Bu durum Îlâ olarak bilinir. Şayet dört ay veya daha az bir süre zarfında, bunu terk edeceğine dair yemin ettikleri halde hanımlarıyla tekrar ilişkiye girmeye başlarlarsa da, muhakkak Allah bağışlayıcıdır. Onlardan hasıl olanları affeder ve onlara karşı, bu yeminlerinden çıkabilecekleri kefareti koyarak merhamet eder.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِنۡ عَزَمُواْ ٱلطَّلَٰقَ فَإِنَّ ٱللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٞ
Eğer hanımlarıyla onları boşamak ve bir daha geri almamak niyeti ile ilişkiye girmemeye devam ederlerse, şüphesiz Allah onların boşama sözü de dahil olmak üzere bütün sözlerini işitir. Hallerini ve kasıtlarını bilir. Bunlara göre, onlara karşılıklarını verecektir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَٱلۡمُطَلَّقَٰتُ يَتَرَبَّصۡنَ بِأَنفُسِهِنَّ ثَلَٰثَةَ قُرُوٓءٖۚ وَلَا يَحِلُّ لَهُنَّ أَن يَكۡتُمۡنَ مَا خَلَقَ ٱللَّهُ فِيٓ أَرۡحَامِهِنَّ إِن كُنَّ يُؤۡمِنَّ بِٱللَّهِ وَٱلۡيَوۡمِ ٱلۡأٓخِرِۚ وَبُعُولَتُهُنَّ أَحَقُّ بِرَدِّهِنَّ فِي ذَٰلِكَ إِنۡ أَرَادُوٓاْ إِصۡلَٰحٗاۚ وَلَهُنَّ مِثۡلُ ٱلَّذِي عَلَيۡهِنَّ بِٱلۡمَعۡرُوفِۚ وَلِلرِّجَالِ عَلَيۡهِنَّ دَرَجَةٞۗ وَٱللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٌ
Boşanmış kadınlar kendi başlarına üç aybaşı dönemi süresince evlenmeden beklerler. Eğer gerçekten Allah'a ve ahiret gününe olan imanlarında sadık iseler bu dönemde Allah’ın rahimlerinde yarattığı çocuğu gizlemeleri onlara caiz olmaz. Şayet koca (hanımını) geri alarak aralarında bir sevgi bağının kurulmasını ve boşama sebebiyle ortaya çıkan sorunun izale edilmesini amaçlıyorsa iddet bekleme süresinde, hanımlarını geri alma hususunda daha fazla hak sahibidir. Kocalarının onların üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da kocaları üzerinde insanlar tarafından örfe göre belirlenmiş hakları ve gereksinimleri vardır. Erkekler sorumluluk ve boşama işinde kadınlardan derece olarak daha üstündür. Allah güçlüdür, hiçbir şey ona galip gelemez. Dininde ve düzeninde hikmet sahibidir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ٱلطَّلَٰقُ مَرَّتَانِۖ فَإِمۡسَاكُۢ بِمَعۡرُوفٍ أَوۡ تَسۡرِيحُۢ بِإِحۡسَٰنٖۗ وَلَا يَحِلُّ لَكُمۡ أَن تَأۡخُذُواْ مِمَّآ ءَاتَيۡتُمُوهُنَّ شَيۡـًٔا إِلَّآ أَن يَخَافَآ أَلَّا يُقِيمَا حُدُودَ ٱللَّهِۖ فَإِنۡ خِفۡتُمۡ أَلَّا يُقِيمَا حُدُودَ ٱللَّهِ فَلَا جُنَاحَ عَلَيۡهِمَا فِيمَا ٱفۡتَدَتۡ بِهِۦۗ تِلۡكَ حُدُودُ ٱللَّهِ فَلَا تَعۡتَدُوهَاۚ وَمَن يَتَعَدَّ حُدُودَ ٱللَّهِ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلظَّٰلِمُونَ
Kocanın sahip olduğu tekrar geri dönüş yapabileceği boşama hakkı iki keredir. Önce boşar sonra geri döndürür, sonra tekrar boşar ve ardından tekrar geri döndürürse, bu iki boşamanın ardından ya bilinen ölçülere göre iyi geçinerek karısını sorumluluğu altında tutmaya devam eder veya ona ihsan ederek ve hakkını ödeyerek üçüncü defa onu boşar. Ey kocalar! Kadının kocasından ahlakı veya yaratılışı itibariyle hoşlanmıyor olması haricinde sizlerin hanımlarınıza ödediğiniz mehirlerden herhangi bir şey geri almanız helal değildir. Karı koca bu hoşlanmama sebebiyle üzerlerine düşen sorumluluğa vefa gösteremeyeceklerini zannediyorlar ise o ikisi, aralarında yakınlık bağı bulunan kimselere veya başkalarına bu durumlarını arz etsinler. Bu velayet sahipleri de arasındaki evlilik haklarının yerine getirilmeyeceğinden endişe ederlerse, kadının kocasına onu boşaması için ödediği bir mal karşılığında kendisini boşa çıkarmasında ikisi için de bir sorun yoktur. Bunlar helal ve haramı birbirinden ayıran dini hükümlerdir. Bu hükümleri sakın aşmayın. Her kim Allah’ın haram ve helal arasındaki sınırlarını aşarsa işte onlar kendilerini helak yollarına sokarak, Allah’ın gazabı ve cezasına maruz bırakarak kendi nefislerine zulmeden kimselerdir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَإِن طَلَّقَهَا فَلَا تَحِلُّ لَهُۥ مِنۢ بَعۡدُ حَتَّىٰ تَنكِحَ زَوۡجًا غَيۡرَهُۥۗ فَإِن طَلَّقَهَا فَلَا جُنَاحَ عَلَيۡهِمَآ أَن يَتَرَاجَعَآ إِن ظَنَّآ أَن يُقِيمَا حُدُودَ ٱللَّهِۗ وَتِلۡكَ حُدُودُ ٱللَّهِ يُبَيِّنُهَا لِقَوۡمٖ يَعۡلَمُونَ
Eğer kocası karısını üçüncü bir defa daha boşarsa, kadının başka bir erkekle sahih olan ve arzu edilen (ilk kocasına dönmeyi) helal kılmak amacıyla olmayan bir evlilik akdi yapması gerekir. Ve bu nikâh akdini yapınca kadınla cinsel ilişkiye girer. Şayet ikinci koca da onu boşarsa veyahut ölürse, kadına ve ilk kocaya ikisini bağlayan dini hükümleri yerine getirebilecekleri zannı galip gelirse, ilk kocasına yeni bir nikâh akdi ve mehirle geri dönmesinde bir günah yoktur. Allah bu dinî hükümleri nikâh ahkâmını ve sınırlarını bilsinler diye insanlar için açıklamıştır. Çünkü onlar, hükümlerden istifade etmektedirler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• بيَّن الله تعالى أحكام النكاح والطلاق بيانًا شاملًا حتى يعرف الناس حدود الحلال والحرام فلا يتجاوزونها.
Allah Teâlâ, insanlara nikâh ve boşanma ahkâmını kapsamlı bir şekilde açıklıyor ki, helal ve haram sınırlarını öğrenip onları aşmasınlar.

• عظَّم الله شأن النكاح وحرم التلاعب فيه بالألفاظ فجعلها ملزمة، وألغى التلاعب بكثرة الطلاق والرجعة فجعل لها حدًّا بطلقتين رجعيتين ثم تحرم عليه إلا أن تنكح زوجا غيره ثم يطلقها، أو يموت عنها.
Allah, nikâha büyük önem vermiş, bu konuda sözlerle oyun oynamayı haram, nikâhı da bağlayıcı kılmıştır. Çokça boşayıp geri döndürmek suretiyle (nikahla) oyun oynamayı kaldırmış, iki boşama ve iki geri dönüş hakkıyla nikâha bir sınır koymuştur. Bunun sonrasında kadın başka bir adamla evlenip o da kadını boşayana ya da ölene kadar ilk kocasına dönmesi haram olur.

• المعاشرة الزوجية تكون بالمعروف، فإن تعذر ذلك فلا بأس من الطلاق، ولا حرج على أحد الزوجين أن يطلبه.
Evlilik hayatı iyilikle olur. Eğer bu mümkün olmuyorsa boşanmada bir beis yoktur. Eşlerin herhangi birinin boşanma talep etmesinde de bir sıkıntı yoktur.

وَإِذَا طَلَّقۡتُمُ ٱلنِّسَآءَ فَبَلَغۡنَ أَجَلَهُنَّ فَأَمۡسِكُوهُنَّ بِمَعۡرُوفٍ أَوۡ سَرِّحُوهُنَّ بِمَعۡرُوفٖۚ وَلَا تُمۡسِكُوهُنَّ ضِرَارٗا لِّتَعۡتَدُواْۚ وَمَن يَفۡعَلۡ ذَٰلِكَ فَقَدۡ ظَلَمَ نَفۡسَهُۥۚ وَلَا تَتَّخِذُوٓاْ ءَايَٰتِ ٱللَّهِ هُزُوٗاۚ وَٱذۡكُرُواْ نِعۡمَتَ ٱللَّهِ عَلَيۡكُمۡ وَمَآ أَنزَلَ عَلَيۡكُم مِّنَ ٱلۡكِتَٰبِ وَٱلۡحِكۡمَةِ يَعِظُكُم بِهِۦۚ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ بِكُلِّ شَيۡءٍ عَلِيمٞ
Eğer kadınlarınızı boşar ve bekleme sürelerinin bitişi yaklaşırsa, bekleme süresinin bitmesi dışında, bilinen ölçülere göre onları geri alma veya o halde bırakma hakkınız vardır. Cahiliye döneminde yapıldığı gibi haksızlık yapmak ve zarar vermek için onları geri almayın. Kim bunu onlara zarar vermek maksadıyla yaparsa, kendisini günah ve cezaya sokarak sadece kendisine zulmetmiş olur. Allah’ın ayetleriyle oynayarak veya ayetlerine karşı (küstahça) cesarette bulunarak eğlence konusu yapmayın. Allah’ın sizin üzerinize olan nimetlerini hatırlayın. Onların en büyüklerinden biri de üzerinize indirdiği Kur'an ve sünnettir. Bu hükümleri sizi teşvik etmek ve korkutmak için hatırlatıyor. Emirlerini yerine getirerek ve yasaklarından sakınarak Allah’tan korkun. Şunu bilin ki Allah her şeyi bilir ve O'na hiçbir şey gizli kalmaz. Amellerinize göre de sizlere karşılığını verecektir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِذَا طَلَّقۡتُمُ ٱلنِّسَآءَ فَبَلَغۡنَ أَجَلَهُنَّ فَلَا تَعۡضُلُوهُنَّ أَن يَنكِحۡنَ أَزۡوَٰجَهُنَّ إِذَا تَرَٰضَوۡاْ بَيۡنَهُم بِٱلۡمَعۡرُوفِۗ ذَٰلِكَ يُوعَظُ بِهِۦ مَن كَانَ مِنكُمۡ يُؤۡمِنُ بِٱللَّهِ وَٱلۡيَوۡمِ ٱلۡأٓخِرِۗ ذَٰلِكُمۡ أَزۡكَىٰ لَكُمۡ وَأَطۡهَرُۚ وَٱللَّهُ يَعۡلَمُ وَأَنتُمۡ لَا تَعۡلَمُونَ
Eğer kadınlarınızı üç kereden az boşarsanız ve bekleme süreleri biterse, -ey veliler!- (onlarla tekrar evlenmeyi) istemeleri ve kocalarıyla bu konuda karşılıklı razı olmaları halinde, yeni bir anlaşma ve nikâhla kocalarına dönmeyi yasaklamayın. Onlara engel olmanın yasaklanmasını içeren bu hüküm, sizlerden Allah'a ve ahiret gününe iman eden kimselere bir hatırlatmadır. Bu durum sizin için daha hayırlı, ırzlarınızı ve amellerinizi pisliklerden arındırmak için daha temizdir. Allah işlerin hakikatini ve sonuçlarını bilir. Sizler ise bunları bilmezsiniz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
۞ وَٱلۡوَٰلِدَٰتُ يُرۡضِعۡنَ أَوۡلَٰدَهُنَّ حَوۡلَيۡنِ كَامِلَيۡنِۖ لِمَنۡ أَرَادَ أَن يُتِمَّ ٱلرَّضَاعَةَۚ وَعَلَى ٱلۡمَوۡلُودِ لَهُۥ رِزۡقُهُنَّ وَكِسۡوَتُهُنَّ بِٱلۡمَعۡرُوفِۚ لَا تُكَلَّفُ نَفۡسٌ إِلَّا وُسۡعَهَاۚ لَا تُضَآرَّ وَٰلِدَةُۢ بِوَلَدِهَا وَلَا مَوۡلُودٞ لَّهُۥ بِوَلَدِهِۦۚ وَعَلَى ٱلۡوَارِثِ مِثۡلُ ذَٰلِكَۗ فَإِنۡ أَرَادَا فِصَالًا عَن تَرَاضٖ مِّنۡهُمَا وَتَشَاوُرٖ فَلَا جُنَاحَ عَلَيۡهِمَاۗ وَإِنۡ أَرَدتُّمۡ أَن تَسۡتَرۡضِعُوٓاْ أَوۡلَٰدَكُمۡ فَلَا جُنَاحَ عَلَيۡكُمۡ إِذَا سَلَّمۡتُم مَّآ ءَاتَيۡتُم بِٱلۡمَعۡرُوفِۗ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ بِمَا تَعۡمَلُونَ بَصِيرٞ
Anneler evlatlarını tam iki sene boyunca emzirirler. Bu iki sene sınırı emzirme süresini tamamlamayı isteyen anneler içindir. Boşanmış olan emziren annelerin nafakası ve giyimi ise dine muhalefet etmeyen bir ölçüyle insanların bildikleri örfe göre bebeğin babasının görevidir. Allah hiç kimseyi gücünün ve kudretinin üzerinde bir yükle sorumlu kılmaz. Anne ve babadan herhangi birinin çocuğu diğerinin zararı için kullanması helal olmaz. Eğer çocuğun babası ve hiçbir malı yoksa babanın üzerine olan hakların aynısı çocuğun varisinin sorumluluğudur. Eğer anne ve baba doğan bebeğin maslahatına olan şeylerde birbiriyle istişare ettikten ve karşılıklı razı olduktan sonra çocuğu iki sene tamamlamadan sütten kesmek isterse, o ikisi için bir günah yoktur. Şayet çocuklarınız için annelerinden başka emziren bir kadın tutmak isterseniz, vermeyi anlaştığınız ücreti eksiltmeden veya oyalamadan ona güzelce teslim edip vermenizde sizin için bir günah yoktur. Emirlerini yerine getirerek ve yasaklarından sakınarak Allah'tan korkun. Şunu bilin ki, şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı görür. O'na hiçbir şey gizli kalmaz. Yaptığınız amellere göre sizlere karşılığını verecektir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• نهي الرجال عن ظلم النساء سواء كان بِعَضْلِ مَوْلِيَّتِه عن الزواج، أو إجبارها على ما لا تريد.
Evlenmesine engel olarak ya da istemediği bir şeye zorlayarak erkeklerin, velisi olduğu kadına zulmetmesi yasaklanmıştır.

• حَفِظَ الشرع للأم حق الرضاع، وإن كانت مطلقة من زوجها، وعليه أن ينفق عليها ما دامت ترضع ولده.
Kocasından boşanmış olsa bile din annenin emzirme hakkını muhafaza etmiştir. Çocuğunu emzirdiği sürece kocanın (boşamış olduğu) kadına nafaka vermesi gerekir.

• نهى الله تعالى الزوجين عن اتخاذ الأولاد وسيلة يقصد بها أحدهما الإضرار بالآخر.
Allah Teâlâ, birinin diğerine zarar verme maksadıyla çocuklarını kullanmasını karı kocaya yasaklamıştır.

• الحث على أن تكون كل الشؤون المتعلقة بالحياة الزوجية مبنية على التشاور والتراضي بين الزوجين.
Evlilik hayatıyla alakalı bütün işlerin müzakere ve iki eş arasında karşılıklı rızayla yapılması teşvik edilmiştir.

وَٱلَّذِينَ يُتَوَفَّوۡنَ مِنكُمۡ وَيَذَرُونَ أَزۡوَٰجٗا يَتَرَبَّصۡنَ بِأَنفُسِهِنَّ أَرۡبَعَةَ أَشۡهُرٖ وَعَشۡرٗاۖ فَإِذَا بَلَغۡنَ أَجَلَهُنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَيۡكُمۡ فِيمَا فَعَلۡنَ فِيٓ أَنفُسِهِنَّ بِٱلۡمَعۡرُوفِۗ وَٱللَّهُ بِمَا تَعۡمَلُونَ خَبِيرٞ
Kocaları vefat etmiş hamile olmayan kadınlar farz olarak kendi başlarına dört ay on gün (iddet) beklerler. Bu süre zarfında kocasının evinden çıkmaktan, evlenmekten ve süslenmekten kaçınırlar. Ey veliler! Bu süre bittiğinde, kendilerine yasak olan o süre boyunca kendi başlarına dine ve örfe uygun olarak yaptıkları şeylerden ötürü sizlere bir günah yoktur. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. O'na açık ve gizli hallerinizden hiçbir şey gizli kalmaz. Buna göre de sizlere yaptığınızın karşılığını verecektir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلَا جُنَاحَ عَلَيۡكُمۡ فِيمَا عَرَّضۡتُم بِهِۦ مِنۡ خِطۡبَةِ ٱلنِّسَآءِ أَوۡ أَكۡنَنتُمۡ فِيٓ أَنفُسِكُمۡۚ عَلِمَ ٱللَّهُ أَنَّكُمۡ سَتَذۡكُرُونَهُنَّ وَلَٰكِن لَّا تُوَاعِدُوهُنَّ سِرًّا إِلَّآ أَن تَقُولُواْ قَوۡلٗا مَّعۡرُوفٗاۚ وَلَا تَعۡزِمُواْ عُقۡدَةَ ٱلنِّكَاحِ حَتَّىٰ يَبۡلُغَ ٱلۡكِتَٰبُ أَجَلَهُۥۚ وَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ يَعۡلَمُ مَا فِيٓ أَنفُسِكُمۡ فَٱحۡذَرُوهُۚ وَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ غَفُورٌ حَلِيمٞ
Kocası ölmüş yahut dönüşü olmayan bâin bir talak ile boşanmış iddet bekleyen kadınları, "Bekleme süren bittiğinde bana haber ver" gibi sözlerle açıkça evlilik teklifi yapmayarak, evlenmeyi istediğinizi ima etmenizde size bir günah yoktur. İddet süresinin bitmesinin ardından o bekleyen dul kadın ile evlenmek için içinizde gizlediğiniz evlenme arzusundan dolayı size bir günah yoktur. Doğrusu Allah, sizlerin onlara olan aşırı arzunuzdan ötürü zaten bunu söyleyeceğinizi bilmektedir. Sizlerin bunu açıkça söylemeden ima etmenizi mübah kılmıştır. İddet bekledikleri sürede dul kadınlarla gizli bir şekilde evlilik yapmak için anlaşmaktan sakının. Bunu sadece bilinen şekliyle açıkça evlilik teklifi içermeyen ifadelerle yapabililrsiniz. Biliniz ki Allah, sizin için mübah ve haram kıldıkları hakkında içinizden geçirdiğinizi çok bilir. O'ndan sakının ve emirlerine karşı gelmeyin. Şunu da bilin ki; Allah kullarından tövbe edeni bağışlar, Halim'dir, cezalandırmak için acele etmez.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
لَّا جُنَاحَ عَلَيۡكُمۡ إِن طَلَّقۡتُمُ ٱلنِّسَآءَ مَا لَمۡ تَمَسُّوهُنَّ أَوۡ تَفۡرِضُواْ لَهُنَّ فَرِيضَةٗۚ وَمَتِّعُوهُنَّ عَلَى ٱلۡمُوسِعِ قَدَرُهُۥ وَعَلَى ٱلۡمُقۡتِرِ قَدَرُهُۥ مَتَٰعَۢا بِٱلۡمَعۡرُوفِۖ حَقًّا عَلَى ٱلۡمُحۡسِنِينَ
Nikâh akdi yaptığınız eşlerinizi cinsel ilişkiye girmeden ve onlara vermeniz gerekli olan belli bir miktar mehirin sözünü vermeden önce boşamanızda bir günah yoktur. Eğer onları bu hal üzere boşarsanız mehir vermeniz zorunlu değildir. İster genişlik içinde çok malı olan bir kimse olsun, ister darlık içinde az malı olan bir kimse olsun gerekli olan eldeki imkânlar ölçüsünde kırgınlıklarını ortadan kaldıracak ve onların faydalanabileceği miktarda bir şey verilmesidir. Bu bağış, muamelelerinde ve yaptıklarında ihsan sahibi olan kimseler üzerine sabit bir haktır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِن طَلَّقۡتُمُوهُنَّ مِن قَبۡلِ أَن تَمَسُّوهُنَّ وَقَدۡ فَرَضۡتُمۡ لَهُنَّ فَرِيضَةٗ فَنِصۡفُ مَا فَرَضۡتُمۡ إِلَّآ أَن يَعۡفُونَ أَوۡ يَعۡفُوَاْ ٱلَّذِي بِيَدِهِۦ عُقۡدَةُ ٱلنِّكَاحِۚ وَأَن تَعۡفُوٓاْ أَقۡرَبُ لِلتَّقۡوَىٰۚ وَلَا تَنسَوُاْ ٱلۡفَضۡلَ بَيۡنَكُمۡۚ إِنَّ ٱللَّهَ بِمَا تَعۡمَلُونَ بَصِيرٌ
Belli bir miktar mehir vermeye söz verdiğiniz ve nikâh akdi yaptığınız eşlerinizi cinsel ilişkiye girmeden önce boşarsanız, onlara mehirin yarısını vermeniz gerekir. Ancak kadınların mehirin tümünden vazgeçmesi -eğer reşit olmuşlarsa- veyahut kocaların mehirin tamamını onlara bağışlama durumu hariç haklar hususunda birbirinize müsamahakâr davranmanız, Allah'tan korkmaya ve itaat etmeye daha uygundur. Ey insanlar! Sakın birbirinize lütufta bulunmaktan ve haklarınız konusunda hoşgörülü olmaktan vazgeçmeyin. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı görür. Allah'ın, vereceği sevabına nail olmak için iyilik yapmaya gayret edin.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• مشروعية العِدة على من توفي عنها زوجها بأن تمتنع عن الزينة والزواج مدة أربعة أشهر وعشرة أيام.
Kocası ölen kadının, dört ay ve on gün boyunca süslenmekten ve evlenmekten uzak durarak iddet beklemesi dinen emredilmiştir.

• معرفة المؤمن باطلاع الله عليه تَحْمِلُه على الحذر منه تعالى والوقوف عند حدوده.
Mümin kimse yüce Allah’ın onun her halinden haberdar olduğunu bilmesi, onu Allah Teâlâ’dan sakınmaya ve sınırlarında durmaya götürmelidir.

• الحث على المعاملة بالمعروف بين الأزواج والأقارب، وأن يكون العفو والمسامحة أساس تعاملهم فيما بينهم.
Karı koca ve akrabalar arasındaki ilişkilerde birbirine karşı iyilikle muamele etmeleri teşvik edilmiştir. Birbirleri arasındaki ilişkilerde asıl olan affetme ve müsamahakâr davranmaktır.

حَٰفِظُواْ عَلَى ٱلصَّلَوَٰتِ وَٱلصَّلَوٰةِ ٱلۡوُسۡطَىٰ وَقُومُواْ لِلَّهِ قَٰنِتِينَ
Namazları Allah'ın emrettiği gibi eksiksiz bir şekilde eda etmeye devam edin. Aynı şekilde diğer namazlar arasında ikindi namazı olan orta namaza da devam edin. Namazlarınızı Allah'a boyun eğmiş olarak huşu içinde kılın.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَإِنۡ خِفۡتُمۡ فَرِجَالًا أَوۡ رُكۡبَانٗاۖ فَإِذَآ أَمِنتُمۡ فَٱذۡكُرُواْ ٱللَّهَ كَمَا عَلَّمَكُم مَّا لَمۡ تَكُونُواْ تَعۡلَمُونَ
Eğer düşman veya benzeri bir şeyden korkar ve namazı tam olarak eda etmeye gücünüz yetmezse, o zaman yürüyerek, deve, at veya benzeri bir binek üzerinde veya ne şekilde gücünüz yetiyorsa o şekilde kılın. Korkunuz geçtiği zaman, bütün zikir çeşitleri ile Allah'ı zikredin. Eksiksiz ve tastamam kılınan namazda bu zikirden biridir. Aynı zamanda size nur ve hidayetten bilmediklerinizi öğrettiği için de O'nu zikredin.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَٱلَّذِينَ يُتَوَفَّوۡنَ مِنكُمۡ وَيَذَرُونَ أَزۡوَٰجٗا وَصِيَّةٗ لِّأَزۡوَٰجِهِم مَّتَٰعًا إِلَى ٱلۡحَوۡلِ غَيۡرَ إِخۡرَاجٖۚ فَإِنۡ خَرَجۡنَ فَلَا جُنَاحَ عَلَيۡكُمۡ فِي مَا فَعَلۡنَ فِيٓ أَنفُسِهِنَّ مِن مَّعۡرُوفٖۗ وَٱللَّهُ عَزِيزٌ حَكِيمٞ
Sizlerden ölüp de geriye eşler bırakanlarınız bir sene boyunca barınma ve nafakaları için vasiyet etmeleri gerekir. Mirasçılarınız başlarına gelmiş olan bu şeyden dolayı gönüllerini almak ve ölüye vefa göstermek için onları zorla çıkarmasınlar. Eğer bir sene doldurmadan önce kendi istekleriyle (evden dışarı) çıkarlarsa, sizin üzerinize günah yoktur. Süslenerek ve koku sürünerek kendilerine yaptıkları bu şeylerden ötürü de onlara bir günah yoktur. Allah güçlüdür, O'na kimse galip gelemez. Düzeninde, dininde ve takdirinde hikmet sahibidir. Tefsircilerin büyük çoğunluğu bu ayetin, Allah'ın şu ayetiyle: "İçinizden ölenlerin geride bırakmış olduğu hanımlar, kendi başlarına dört ay on gün (iddet) beklerler." (Bakara Suresi: 234) hükmünün nesh esilip, kaldırıldığını söylemişlerdir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلِلۡمُطَلَّقَٰتِ مَتَٰعُۢ بِٱلۡمَعۡرُوفِۖ حَقًّا عَلَى ٱلۡمُتَّقِينَ
Kocanın yokluk ve varlık hali göz önünde bulundurularak boşanmayla kırılan hatırların giderilmesi için boşanmış kadınlara, örfe uygun bir şekilde giyecek, para veya bunlar dışında faydalanacakları bir meta verilir. Bu hüküm, emirlerine uyup yasaklarından sakınarak Allah Teâlâ'ya karşı takva sahibi olan kimseler üzerine bir haktır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ ٱللَّهُ لَكُمۡ ءَايَٰتِهِۦ لَعَلَّكُمۡ تَعۡقِلُونَ
Ey Müminler! Bir önceki açıklamada olduğu gibi, Allah size sınırlarını ve hükümlerini içeren ayetlerini açıklıyor. Umulur ki siz bunları düşünür ve bunlarla amel edersiniz de böylece dünya ve ahiret hayatında hayrı elde edersiniz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
۞ أَلَمۡ تَرَ إِلَى ٱلَّذِينَ خَرَجُواْ مِن دِيَٰرِهِمۡ وَهُمۡ أُلُوفٌ حَذَرَ ٱلۡمَوۡتِ فَقَالَ لَهُمُ ٱللَّهُ مُوتُواْ ثُمَّ أَحۡيَٰهُمۡۚ إِنَّ ٱللَّهَ لَذُو فَضۡلٍ عَلَى ٱلنَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَشۡكُرُونَ
Ey Peygamber! Kalabalık bir topluluğun, veba hastalığı ve başka sebepten dolayı ölüm korkusuyla yurtlarından çıkmalarının haberi sana ulaşmadı mı? Onlar İsrâiloğulları'ndan bir topluluktu. Allah onlara: "Ölün" dedi de, onlar da ölü verdiler. Sonra onlara bütün işlerin Allah’ın elinde olduğunu, onların kendilerine fayda ve zarar verme gücüne sahip olmadıklarını göstermek için, onları tekrar hayata döndürdü. Muhakkak ki Allah, insanlar üzerinde ihsan ve lütuf sahibidir. Fakat insanların çoğu bunca nimetlerine karşı Allah’a şükretmezler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَقَٰتِلُواْ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ وَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٞ
Ey Müminler! Dinine yardım etmek ve kelimesini yüceltmek için Allah'ın düşmanlarıyla savaşın. Şunu iyi bilin ki; Allah sözlerinizi işitir, niyetlerinizi ve yaptıklarınızı bilir ve size bunların karşılığını verir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
مَّن ذَا ٱلَّذِي يُقۡرِضُ ٱللَّهَ قَرۡضًا حَسَنٗا فَيُضَٰعِفَهُۥ لَهُۥٓ أَضۡعَافٗا كَثِيرَةٗۚ وَٱللَّهُ يَقۡبِضُ وَيَبۡصُۜطُ وَإِلَيۡهِ تُرۡجَعُونَ
Kim borç veren kimsenin yaptığını gibi, kendisine kat kat artmış olarak geri dönmesi için malını iyi niyet ve gönül rahatlığıyla Allah yolunda infak eder? Doğrusu Allah, rızık, sağlık ve diğer şeylerde darlık verdiği gibi yine bütün bunlarda hikmeti ve adaletiyle genişlik verendir. Ahirette bir tek O'na döneceksiniz. O da amellerinize göre size karşılığını verecektir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• الحث على المحافظة على الصلاة وأدائها تامة الأركان والشروط، فإن شق عليه صلَّى على ما تيسر له من الحال.
Rükünleri ve şartlarıyla eksiksiz olarak namazın eda edilip devamlı olarak kılınması teşvik edilmiştir. Şayet namaz kılanın üzerine bir meşakkat söz konusu olursa, kolay geldiği şekilde kılar.

• رحمة الله تعالى بعباده ظاهرة، فقد بين لهم آياته أتم بيان للإفادة منها.
Allah Teâlâ’nın kullarına olan merhameti apaçık ortadadır. Faydalanmaları için onlara ayetlerini apaçık bir şekilde açıklayıp, beyan etmiştir.

• أن الله تعالى قد يبتلي بعض عباده فيضيِّق عليهم الرزق، ويبتلي آخرين بسعة الرزق، وله في ذلك الحكمة البالغة.
Allah Teâlâ, kimilerinin rızkını daraltarak kimilerinin de rızkını genişleterek imtihan eder. Bu konuda tam bir hikmet sahibidir.

أَلَمۡ تَرَ إِلَى ٱلۡمَلَإِ مِنۢ بَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ مِنۢ بَعۡدِ مُوسَىٰٓ إِذۡ قَالُواْ لِنَبِيّٖ لَّهُمُ ٱبۡعَثۡ لَنَا مَلِكٗا نُّقَٰتِلۡ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِۖ قَالَ هَلۡ عَسَيۡتُمۡ إِن كُتِبَ عَلَيۡكُمُ ٱلۡقِتَالُ أَلَّا تُقَٰتِلُواْۖ قَالُواْ وَمَا لَنَآ أَلَّا نُقَٰتِلَ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ وَقَدۡ أُخۡرِجۡنَا مِن دِيَٰرِنَا وَأَبۡنَآئِنَاۖ فَلَمَّا كُتِبَ عَلَيۡهِمُ ٱلۡقِتَالُ تَوَلَّوۡاْ إِلَّا قَلِيلٗا مِّنۡهُمۡۚ وَٱللَّهُ عَلِيمُۢ بِٱلظَّٰلِمِينَ
Ey Peygamber! Sana İsrâiloğulları'ndan olup Musa -aleyhisselam-’ın döneminden sonra gelen soyluların haberi ulaşmadı mı? Onlar kendi peygamberlerine şöyle deyince: "Bize bir hükümdar belirle ki; onunla beraber Allah yolunda savaşalım." Peygamberleri de onlara şöyle dedi: "Ben, Allah’ın size savaşı farz kılmasının ardından Allah yolunda savaşmamanızdan korkarım." Bunun üzerine onlar, kendileri hakkındaki kaygısını inkâr ederek şöyle dediler: "Allah yolunda savaşmamızı gerektiren şeylerin hepsi bizde bulunduğu halde bize ne engel olabilir? Düşmanlarımız bizi vatanlarımızdan çıkardı ve çocuklarımızı esir etti. Vatanlarımızı geri alıp esirlerimizi kurtarmak için savaşalım." Allah onlara savaşı farz kılınca da çok azı dışında vaadine vefa göstermeyerek yüz çevirdi. Allah emirlerinden yüz çeviren, kendisiyle yaptığı anlaşmayı bozan zalimleri çok iyi bilir. Bu yaptıklarından ötürü de onlara karşılığını verecektir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَقَالَ لَهُمۡ نَبِيُّهُمۡ إِنَّ ٱللَّهَ قَدۡ بَعَثَ لَكُمۡ طَالُوتَ مَلِكٗاۚ قَالُوٓاْ أَنَّىٰ يَكُونُ لَهُ ٱلۡمُلۡكُ عَلَيۡنَا وَنَحۡنُ أَحَقُّ بِٱلۡمُلۡكِ مِنۡهُ وَلَمۡ يُؤۡتَ سَعَةٗ مِّنَ ٱلۡمَالِۚ قَالَ إِنَّ ٱللَّهَ ٱصۡطَفَىٰهُ عَلَيۡكُمۡ وَزَادَهُۥ بَسۡطَةٗ فِي ٱلۡعِلۡمِ وَٱلۡجِسۡمِۖ وَٱللَّهُ يُؤۡتِي مُلۡكَهُۥ مَن يَشَآءُۚ وَٱللَّهُ وَٰسِعٌ عَلِيمٞ
Peygamberleri onlara şöyle dedi: "Şüphesiz Allah bayrağı altında onunla beraber savaşmanız için Tâlût'u size hükümdar kıldı.” Onların soyluları bu seçimi kınayıp itiraz ederek; “Biz hükümdarlığa ondan daha layık olduğumuz halde o, bizim üzerimize nasıl hükümdar olabilir? Çünkü o, bir hükümdarın oğlu değildir. Bu hükümdarlığında ona yardımcı olacak geniş bir servete de sahip değildir.” dediler. Peygamberleri onlara şöyle dedi: "Muhakkak ki Allah, onu sizlerin üzerine hükümdar olarak seçti ve onun ilminin genişliğini ve bedensel gücünü artırdı." Allah mülkünü, hikmeti ve rahmetiyle dilediğine verir. Allah'ın lütfu çok geniştir, dilediğine verir, kullarından kimin müstahak olduğunu bilir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَقَالَ لَهُمۡ نَبِيُّهُمۡ إِنَّ ءَايَةَ مُلۡكِهِۦٓ أَن يَأۡتِيَكُمُ ٱلتَّابُوتُ فِيهِ سَكِينَةٞ مِّن رَّبِّكُمۡ وَبَقِيَّةٞ مِّمَّا تَرَكَ ءَالُ مُوسَىٰ وَءَالُ هَٰرُونَ تَحۡمِلُهُ ٱلۡمَلَٰٓئِكَةُۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَةٗ لَّكُمۡ إِن كُنتُم مُّؤۡمِنِينَ
Peygamberleri onlara tekrar şöyle dedi: Onun sizin üzerinize hükümdar olarak seçildiğinin doğruluğunu gösteren alamet, Allah'ın, sandığı tekrar size geri döndürmesidir. -Bu, İsrâiloğulları'nın çok değer verdiği ve ellerinden alınmış bir sandıktır- Onunla beraber huzur vardır. Musa ve Harun ailesinin geriye bıraktığı asa ve levhaların olduğu bir sandıktır. Eğer gerçek Müminlerseniz, bu durumda sizin için apaçık alametler vardır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• التنبيه إلى أهم صفات القائد التي تؤهله لقيادة الناس؛ وهي العلم بما يكون قائدًا فيه، والقوة عليه.
İnsanlara liderlik yapacak olan komutanda bulunması gereken en önemli özelliklerinden birisi de liderlik bilgisi ve gücü taşımasıdır.

• إرشاد من يتولى قيادة الناس إلى ألا يغتر بأقوالهم حتى يبلوهم، ويختبر أفعالهم بعد أقوالهم.
Yöneticilere, insanların sözlerini sınayıp, sözlerinin ardından eylemlerine de bakarak onları denedikten sonra inanması hususunda yol gösterilmiştir.

• أن الاعتبارات التي قد تشتهر بين الناس في وزن الآخرين والحكم عليهم قد لا تكون هي الموازين الصحيحة عند الله تعالى، بل هو سبحانه يصطفي من يشاء من خلقه بحكمته وعلمه.
İnsanların, başkalarını değerlendirme ve yargılamadaki ölçüleri, bazen Allah Teâlâ’nın katında doğru değerlendirme olmayabilir. Bilakis Allah -Subhanehu- yarattıkları arasından dilediğini hikmeti ve ilmiyle seçer.

فَلَمَّا فَصَلَ طَالُوتُ بِٱلۡجُنُودِ قَالَ إِنَّ ٱللَّهَ مُبۡتَلِيكُم بِنَهَرٖ فَمَن شَرِبَ مِنۡهُ فَلَيۡسَ مِنِّي وَمَن لَّمۡ يَطۡعَمۡهُ فَإِنَّهُۥ مِنِّيٓ إِلَّا مَنِ ٱغۡتَرَفَ غُرۡفَةَۢ بِيَدِهِۦۚ فَشَرِبُواْ مِنۡهُ إِلَّا قَلِيلٗا مِّنۡهُمۡۚ فَلَمَّا جَاوَزَهُۥ هُوَ وَٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ مَعَهُۥ قَالُواْ لَا طَاقَةَ لَنَا ٱلۡيَوۡمَ بِجَالُوتَ وَجُنُودِهِۦۚ قَالَ ٱلَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُم مُّلَٰقُواْ ٱللَّهِ كَم مِّن فِئَةٖ قَلِيلَةٍ غَلَبَتۡ فِئَةٗ كَثِيرَةَۢ بِإِذۡنِ ٱللَّهِۗ وَٱللَّهُ مَعَ ٱلصَّٰبِرِينَ
Tâlût askerleriyle beraber o beldeden çıktığı zaman onlara şöyle dedi: "Allah sizi bir nehirle sınayacak. Kim ondan içerse o benim yolum üzerine değildir ve savaşta bana eşlik edemez. Her kim de ondan içmezse şüphesiz o benim yolum üzerinedir ve savaşta bana eşlik eder. Mecbur kalıp eliyle sadece bir avuç içen kimse ise müstesnadır, ona bir günah yoktur.” Askerlerin çok azı aşırı susuzlukla beraber su içmeyerek sabretti ve çoğunluğu nehirden içtiler. Tâlût ve onunla beraber olan Müminler nehri geçtiği zaman askerlerden bazıları: "Bizim bugün Câlût ve askerleriyle savaşmaya gücümüz yok" dediler. Kıyamet günü Allah'a kavuşacağından emin olanlar ise şöyle dediler: "Nice sayıları az mümin topluluk Allah'ın izni ve yardımıyla sayıları çok olan kâfir toplulukları yenmiştir. Zaferde ölçü, çoklukla değil imanladır. Allah sabreden kullarıyla beraberdir. Onlara destek olur ve yardım eder.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلَمَّا بَرَزُواْ لِجَالُوتَ وَجُنُودِهِۦ قَالُواْ رَبَّنَآ أَفۡرِغۡ عَلَيۡنَا صَبۡرٗا وَثَبِّتۡ أَقۡدَامَنَا وَٱنصُرۡنَا عَلَى ٱلۡقَوۡمِ ٱلۡكَٰفِرِينَ
Câlût ve askerlerinin karşısına çıktıkları zaman, dualarıyla Allah'a yönelerek şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Kalbimize oluk oluk sabır akıt ve ayaklarımızı sabit kıl ki, kaçmayalım ve düşmanlarımızın önünde yenilmeyelim. Kâfirlere karşı bize kuvvetin ve desteğinle yardım et!"
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَهَزَمُوهُم بِإِذۡنِ ٱللَّهِ وَقَتَلَ دَاوُۥدُ جَالُوتَ وَءَاتَىٰهُ ٱللَّهُ ٱلۡمُلۡكَ وَٱلۡحِكۡمَةَ وَعَلَّمَهُۥ مِمَّا يَشَآءُۗ وَلَوۡلَا دَفۡعُ ٱللَّهِ ٱلنَّاسَ بَعۡضَهُم بِبَعۡضٖ لَّفَسَدَتِ ٱلۡأَرۡضُ وَلَٰكِنَّ ٱللَّهَ ذُو فَضۡلٍ عَلَى ٱلۡعَٰلَمِينَ
Allah'ın izniyle onları hezimete uğrattılar ve Dâvûd onların komutanları olan Câlût'u öldürdü. Allah da ona hükümdarlık ve peygamberlik verdi. Ona dilediği çeşitli ilimleri öğreterek dünya ve ahiret için uygun olan özellikleri onun için bir araya getirdi. Şayet Allah'ın insanların birbirinin fesadını engellemesi sünneti (kanunu) olmasa yeryüzü fesatçıların egemen olması sebebiyle bütünüyle bozulurdu. Fakat Allah, bütün mahlukatına karşı büyük lütuf sahibidir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
تِلۡكَ ءَايَٰتُ ٱللَّهِ نَتۡلُوهَا عَلَيۡكَ بِٱلۡحَقِّۚ وَإِنَّكَ لَمِنَ ٱلۡمُرۡسَلِينَ
Ey Peygamber! İşte bu sana okuduğumuz, verdiği haberlerde doğruluk, koyduğu hükümlerde adalet içeren, apaçık beyan edilmiş Allah'ın ayetleridir. Hiç şüphesiz sen de âlemlerin Rabbinin gönderdiği peygamberlerdensin.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• من حكمة القائد أن يُعرِّض جيشه لأنواع الاختبارات التي يتميز بها جنوده ويعرف الثابت من غيره.
Komutanlık yapan bir kimsenin hikmetli davranışlarından biri de askerlerden sebat gösterenle göstermeyeni ortaya koyup, birbirinden ayırt etmek için çeşitli sınavlarla onları sınamasıdır.

• العبرة في النصر ليست بمجرد كثرة العدد والعدة فقط، وإنما معونة الله وتوفيقه أعظم الأسباب للنصر والظَّفَر.
Galibiyetin ölçüsü sadece sayısal çokluk ve çok hazırlık yapmak değildir. Şüphesiz Allah'ın yardım etmesi ve muvaffak kılması galibiyet ve zafere ulaşmanın en büyük sebepleridir.

• لا يثبت عند الفتن والشدائد إلا من عَمَرَ اليقينُ بالله قلوبَهم، فمثل أولئك يصبرون عند كل محنة، ويثبتون عند كل بلاء.
Fitne ve zorluk zamanlarında ancak yakinin/inancın kalplerini Allah'la doldurduğu kimseler sebat gösterir. Bu tür insanlar her türlü imtihan karşısında sabrederler. Her bela karşısında sebat ederler.

• الضراعة إلى الله تعالى بقلب صادق متعلق به من أعظم أسباب إجابة الدعاء، ولا سيما في مواطن القتال.
Bağlanmış sadık bir kalple Allah Teâlâ’ya yalvarmak, özellikle de savaş alanında duaya icabet edilmesinin en büyük sebeplerinden biridir.

• من سُنَّة الله تعالى وحكمته أن يدفع شر بعض الخلق وفسادهم في الأرض ببعضهم.
Yeryüzünde yarattığı bazı canlıların yaptığı kötülük ve bozgunculuğu yine bazı canlılarla savması Allah Teâlâ’nın kanunlarından (sünnetullah) ve hikmetinden biridir.

۞ تِلۡكَ ٱلرُّسُلُ فَضَّلۡنَا بَعۡضَهُمۡ عَلَىٰ بَعۡضٖۘ مِّنۡهُم مَّن كَلَّمَ ٱللَّهُۖ وَرَفَعَ بَعۡضَهُمۡ دَرَجَٰتٖۚ وَءَاتَيۡنَا عِيسَى ٱبۡنَ مَرۡيَمَ ٱلۡبَيِّنَٰتِ وَأَيَّدۡنَٰهُ بِرُوحِ ٱلۡقُدُسِۗ وَلَوۡ شَآءَ ٱللَّهُ مَا ٱقۡتَتَلَ ٱلَّذِينَ مِنۢ بَعۡدِهِم مِّنۢ بَعۡدِ مَا جَآءَتۡهُمُ ٱلۡبَيِّنَٰتُ وَلَٰكِنِ ٱخۡتَلَفُواْ فَمِنۡهُم مَّنۡ ءَامَنَ وَمِنۡهُم مَّن كَفَرَۚ وَلَوۡ شَآءَ ٱللَّهُ مَا ٱقۡتَتَلُواْ وَلَٰكِنَّ ٱللَّهَ يَفۡعَلُ مَا يُرِيدُ
İşte sana haber verdiğimiz bu elçilerimizin bazılarını bazılarına vahiyde, kendilerine tabi olan kimselerde ve derecelerinde üstün kıldık. Onlardan kimi ile Allah konuşmuştur. Örneğin Musa -aleyhisselam-. Kimini de yüksek derecelere eriştirmiştir. Bunun misali de Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'dir. Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in insanlara gönderilmesiyle birlikte peygamberlik sona ermiş ve onun ümmeti diğer ümmetler üzerine fazilet bakımından üstün kılınmıştır. İsa -aleyhisselam-'a ise ölüleri diriltmek, körleri ve abraşlıları iyileştirmek gibi peygamberliğine delalet eden açık mucizeler verdik. Allah Teâlâ'nın emirlerini yerine getirmeye güç yetirebilmesi için onu Cebrail -aleyhisselam- ile destekledik. Eğer Allah dileseydi, peygamberlerden sonra gelen milletler, kendilerine gelen apaçık delillerden sonra birbirleriyle savaşmazlardı. Fakat onlar ihtilafa düştüler ve fırkalara bölündüler. Onlardan bir kısmı iman etti; bir kısmı da küfre girdi. Eğer Allah dileseydi, birbirleriyle savaşmazlardı. Fakat Allah, dilediğini yapar. Allah dilediği kimseleri rahmeti ve fazileti ile imana iletir. Hidayet eder ve dilediği kimseleri de adaleti ve hikmeti ile saptırır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ أَنفِقُواْ مِمَّا رَزَقۡنَٰكُم مِّن قَبۡلِ أَن يَأۡتِيَ يَوۡمٞ لَّا بَيۡعٞ فِيهِ وَلَا خُلَّةٞ وَلَا شَفَٰعَةٞۗ وَٱلۡكَٰفِرُونَ هُمُ ٱلظَّٰلِمُونَ
Ey iman edenler! Allah'a iman edin ve O'nun resulüne tabi olun. Size rızık olarak verdiğimiz çeşitli helal şeylerden kıyamet günü gelmeden önce (Allah yolunda) harcayın. O gün, insanın hiç bir fayda elde edebileceği alışverişin olmadığı, bu zorluk zamanında arkadaşlığın ve dostluğun fayda vermediği, aracılığın herhangi bir zararı savamadığı ve bir fayda veremediği bir gündür. O gün, ancak Allah'ın izin vermesinden sonra ve kendilerinden razı olduğu kimseler için bir fayda vardır. Kâfirler, Allah'a karşı nankörlük edip küfre girdiklerinden dolayı işte asıl zâlim olanlar onlardır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ٱللَّهُ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ٱلۡحَيُّ ٱلۡقَيُّومُۚ لَا تَأۡخُذُهُۥ سِنَةٞ وَلَا نَوۡمٞۚ لَّهُۥ مَا فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِي ٱلۡأَرۡضِۗ مَن ذَا ٱلَّذِي يَشۡفَعُ عِندَهُۥٓ إِلَّا بِإِذۡنِهِۦۚ يَعۡلَمُ مَا بَيۡنَ أَيۡدِيهِمۡ وَمَا خَلۡفَهُمۡۖ وَلَا يُحِيطُونَ بِشَيۡءٖ مِّنۡ عِلۡمِهِۦٓ إِلَّا بِمَا شَآءَۚ وَسِعَ كُرۡسِيُّهُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَۖ وَلَا يَـُٔودُهُۥ حِفۡظُهُمَاۚ وَهُوَ ٱلۡعَلِيُّ ٱلۡعَظِيمُ
Allah; O'ndan başka hakkıyla ibadete layık hiçbir ilah olmayandır. O; kamil bir hayata sahip olan ve kendisine ölümün ve bir eksikliğin asla ulaşmadığı el-Hayy'dır. O, kendi nefsi ile kaim olan ve yarattıklarının hepsinden müstağni olan (onlara hiçbir şekilde ihtiyaç duymayan) ve mahlukatın tamamının ise her halinde kendisine muhtaç olup O'nun ile kaim olduğu el-Kayyûm'dur. O'nu uyuklama ve uyku almaz. Bu O'nun hayatının ve kendi nefsi ile kaim oluşunun kemâli sebebiyledir. Göklerde ve yerdeki mülk tek başına O'nundur. O'nun izni olmadan O'nun katında hiç kimse şefaat edemez. (Ancak O'nun izninden ve razı olmasından sonra biri, başka bir kimse için şefaatçi olabilir) O, yarattığı kullarının işlerinde vuku bulan her şeyi bilendir ve aynı şekilde onların gelecekte karşılaşacakları ve meydana gelecek olan şeyleri de bilendir. Kullar, Allah'ın ilminden hiçbir şeyi kavrayamazlar ve kuşatamazlar. Ancak Allah'ın kendilerine izin verdiği kadarını kavrayabilirler. O'nun kürsüsü -burası Rabb Teâlâ'nın ayaklarını koyduğu yerdir- bütün genişliğine yüceliğine rağmen gökleri ve yeri kaplamıştır. Gökleri ve yeri korumak ve bunları muhafaza etmek O'na ağır gelmez. O, zatı, kadri ve üstünlüğü ve galip oluşu ile yüce olandır. Mülkünde ve hükümranlığında azametli olandır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
لَآ إِكۡرَاهَ فِي ٱلدِّينِۖ قَد تَّبَيَّنَ ٱلرُّشۡدُ مِنَ ٱلۡغَيِّۚ فَمَن يَكۡفُرۡ بِٱلطَّٰغُوتِ وَيُؤۡمِنۢ بِٱللَّهِ فَقَدِ ٱسۡتَمۡسَكَ بِٱلۡعُرۡوَةِ ٱلۡوُثۡقَىٰ لَا ٱنفِصَامَ لَهَاۗ وَٱللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
İslam dinine girişte herhangi bir kimseye zorlama yoktur. Çünkü İslam; apaçık ve hak dindir. Hiç kimsenin (dine girmek için) zorlanmasına ihtiyacı yoktur. Hak yol batıl yoldan ayrılmıştır. Kim, Allah'ın dışında ibadet edilen her şeyi reddeder ve onlardan uzak durur ve tek olan Allah'a iman ederse kıyamet günü kurtuluşa erinceye kadar kopmayacak olan en güçlü vesile ile İslam dinine yapışmış ve tutunmuş olur. Allah, kullarının söylediklerini hakkıyla işiten, yaptıklarını hakkıyla gören (kıyamet günü kullarına) yapmış oldukları şeylerin karşılığını verecek olandır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• أن الله تعالى قد فاضل بين رسله وأنبيائه، بعلمه وحكمته سبحانه.
Allah -Subhânehû ve Teâlâ-, resul ve nebilerini kendi ilmi ve hikmeti gereği birbirlerine üstün kılmıştır.

• إثبات صفة الكلام لله تعالى على ما يليق بجلاله، وأنه قد كلم بعض رسله كموسى ومحمد عليهما الصلاة والسلام.
Allah'ın zatına ve celaline yakışır bir şekilde O'nun kelam sıfatının ispatı vardır. O, Musa ve Muhammed -alehimesselam- gibi resullerinden bazıları ile konuşmuştur.

• الإيمان والهدى والكفر والضلال كلها بمشيئة الله وتقديره، فله الحكمة البالغة، ولو شاء لهدى الخلق جميعًا.
İman-hidayet, küfür-sapıklık, bunların tamamı Allah'ın dilemesine, takdir etmesine bağlı olan şeylerdir. Apaçık hikmetler O'na aittir. Eğer dileseydi bütün kullara hidayet ederdi.

• آية الكرسي هي أعظم آية في كتاب الله، لما تضمنته من ربوبية الله وألوهيته وبيان أوصافه .
Ayete'l-Kursî; Allah -Azze ve Celle-'nin rububiyetini, uluhiyetini ve sıfatlarını ihtiva edip beyan etmesi sebebi ile Allah'ın kitabındaki en yüce ayetidir.

• اتباع الإسلام والدخول فيه يجب أن يكون عن رضًا وقَبول، فلا إكراه في دين الله تعالى.
İslam dinine girip, ona tabi olmanın rıza ve kabul ile gerçekleşmesi gerekir. Zira Allah Teâlâ'nın dinine girmede zorlama yoktur.

• الاستمساك بكتاب الله وسُنَّة رسوله أعظم وسيلة للسعادة في الدنيا، والفوز في الآخرة.
Allah'ın kitabına ve O'nun resulünün sünnetine sarılmak; dünyada mutluluğun ve ahirette ise kazanmanın en büyük vesilesidir.

ٱللَّهُ وَلِيُّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ يُخۡرِجُهُم مِّنَ ٱلظُّلُمَٰتِ إِلَى ٱلنُّورِۖ وَٱلَّذِينَ كَفَرُوٓاْ أَوۡلِيَآؤُهُمُ ٱلطَّٰغُوتُ يُخۡرِجُونَهُم مِّنَ ٱلنُّورِ إِلَى ٱلظُّلُمَٰتِۗ أُوْلَٰٓئِكَ أَصۡحَٰبُ ٱلنَّارِۖ هُمۡ فِيهَا خَٰلِدُونَ
Allah, kendisine iman edenleri dost edinir, onları başarılı kılar ve onlara yardım eder. Onları küfrün ve cehaletin karanlıklarından imanın ve ilmin nuruna çıkarır. Kâfirlerin dostları, Allah'a ortak koşulan ortaklar ve putlardır. Onlara küfrü süslü göstermişlerdir. Onları imanın ve ilmin nurundan, küfrün ve cehaletin karanlıklarına çıkarırlar. İşte bunlar cehennem ehlidirler ve orada ebedî bir şekilde kalacaklardır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أَلَمۡ تَرَ إِلَى ٱلَّذِي حَآجَّ إِبۡرَٰهِـۧمَ فِي رَبِّهِۦٓ أَنۡ ءَاتَىٰهُ ٱللَّهُ ٱلۡمُلۡكَ إِذۡ قَالَ إِبۡرَٰهِـۧمُ رَبِّيَ ٱلَّذِي يُحۡيِۦ وَيُمِيتُ قَالَ أَنَا۠ أُحۡيِۦ وَأُمِيتُۖ قَالَ إِبۡرَٰهِـۧمُ فَإِنَّ ٱللَّهَ يَأۡتِي بِٱلشَّمۡسِ مِنَ ٱلۡمَشۡرِقِ فَأۡتِ بِهَا مِنَ ٱلۡمَغۡرِبِ فَبُهِتَ ٱلَّذِي كَفَرَۗ وَٱللَّهُ لَا يَهۡدِي ٱلۡقَوۡمَ ٱلظَّٰلِمِينَ
Ey Peygamber! İbrahim -aleyhisselam- ile Allah'ın rububiyeti ve tevhidi hakkında tartışıp çekişen şu azgın adamın cüretkârlığından daha çok şaşılacak bir şey gördün mü? Bu azgın adamdan bu cüretkâr tavır meydana gelmiştir. Çünkü o, Allah'ın kendisine mülk verdiği bir kimsedir. İbrahim -aleyhisselam- ona, Rabbinin sıfatlarını açıklayarak şöyle demiştir: "Benim Rabbim yaratılmış olan varlıkları yaşatan ve onları öldürendir." Azgın olan o kimse ise inat ile; "İstediğimi öldürüp istediğimi bağışlayarak ben de öldürür ve yaşatırım." dedi. Bunun üzerine İbrahim -aleyhisselam- ona, daha büyük bir delil ile geldi ve şöyle dedi: "Muhakkak ki benim Rabbim güneşi doğduğu yerden getirir, sen de güneşi batıdan getirsene!" dedi. Bu güçlü ve üstün gelen delil karşısında azgın kimse şaşırdı ve kesiliverdi. Allah, zulümleri ve azgınlıkları sebebi ile zalimleri kendi yolunu tutmak hususunda muvaffak kılmaz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أَوۡ كَٱلَّذِي مَرَّ عَلَىٰ قَرۡيَةٖ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَىٰ عُرُوشِهَا قَالَ أَنَّىٰ يُحۡيِۦ هَٰذِهِ ٱللَّهُ بَعۡدَ مَوۡتِهَاۖ فَأَمَاتَهُ ٱللَّهُ مِاْئَةَ عَامٖ ثُمَّ بَعَثَهُۥۖ قَالَ كَمۡ لَبِثۡتَۖ قَالَ لَبِثۡتُ يَوۡمًا أَوۡ بَعۡضَ يَوۡمٖۖ قَالَ بَل لَّبِثۡتَ مِاْئَةَ عَامٖ فَٱنظُرۡ إِلَىٰ طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمۡ يَتَسَنَّهۡۖ وَٱنظُرۡ إِلَىٰ حِمَارِكَ وَلِنَجۡعَلَكَ ءَايَةٗ لِّلنَّاسِۖ وَٱنظُرۡ إِلَى ٱلۡعِظَامِ كَيۡفَ نُنشِزُهَا ثُمَّ نَكۡسُوهَا لَحۡمٗاۚ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُۥ قَالَ أَعۡلَمُ أَنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ قَدِيرٞ
Çatıları çökmüş, duvarları yıkılmış, sakinleri helak olmuş ve ıssız hale gelmiş bir köye uğrayan kimsenin halini gördün mü? Bu adam şaşkınlık ile şöyle demişti: "Ölümünden sonra bu köy halkını Allah nasıl diriltecek?" Böylece Allah, bu adamı yüz yıl öldürdü ve sonra diriltip ona: "Kaç yıl ölü olarak kaldın?" diye sordu. O, cevaben şöyle dedi: "Bir gün yahut daha az" Allah, ona: "Hayır, aksine tam yüz sene kaldın. Yiyeceğine ve içeceğine bak ki değişikler en çabuk yiyecek ve içecekte olmasına rağmen o bulunduğu hal üzere kalmış ve henüz bozulmamıştır. Ve ölü eşeğine de bak. Seni insanlara onlar öldükten sonra tekrar diriltileceklerine dair açık bir delil kılacağız." dedi. "Şimdi sen eşeğinin birbirinden ayrılıp uzaklaşmış olan kemiklerine bak, onları nasıl kaldırıyor ve birbirine geçirip düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyor ve böylece ondaki hayatı nasıl geri döndürüyoruz." dedi. Adam bunu görünce onun için işin hakikati ortaya çıktı ve Allah'ın kudretini anlayıp itiraf ederek dedi ki: "Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir." dedi.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• من أعظم ما يميز أهل الإيمان أنهم على هدى وبصيرة من الله تعالى في كل شؤونهم الدينية والدنيوية، بخلاف أهل الكفر.
İman ehlini, küfür ehlinden ayıran en büyük özelliklerden biri, iman ehlinin dinî ve dünyevi her işlerinde Allah Teâlâ'dan bir hidayet ve basiret üzere olmalarıdır.

• من أعظم أسباب الطغيان الغرور بالقوة والسلطان حتى يعمى المرء عن حقيقة حاله.
Azgınlığın en büyük sebeplerinden biri güç ve hükümranlık ile kibirlenmektir ki, bu azgın kişi gerçek halini görmeyecek kadar kör olur.

• مشروعية مناظرة أهل الباطل لبيان الحق، وكشف ضلالهم عن الهدى.
Hakkı açıklamak ve batıl ehlinin haktan sapmasını ortaya koymak için batıl ehli ile münazara etmenin meşru olması.

• عظم قدرة الله تعالى؛ فلا يُعْجِزُهُ شيء، ومن ذلك إحياء الموتى.
Allah Teâlâ'nın kudretinin büyüklüğüdür. Hiçbir şey onu aciz bırakamaz. Bunlardan biri de O'nun ölüleri yeniden diriltmesidir.

وَإِذۡ قَالَ إِبۡرَٰهِـۧمُ رَبِّ أَرِنِي كَيۡفَ تُحۡيِ ٱلۡمَوۡتَىٰۖ قَالَ أَوَلَمۡ تُؤۡمِنۖ قَالَ بَلَىٰ وَلَٰكِن لِّيَطۡمَئِنَّ قَلۡبِيۖ قَالَ فَخُذۡ أَرۡبَعَةٗ مِّنَ ٱلطَّيۡرِ فَصُرۡهُنَّ إِلَيۡكَ ثُمَّ ٱجۡعَلۡ عَلَىٰ كُلِّ جَبَلٖ مِّنۡهُنَّ جُزۡءٗا ثُمَّ ٱدۡعُهُنَّ يَأۡتِينَكَ سَعۡيٗاۚ وَٱعۡلَمۡ أَنَّ ٱللَّهَ عَزِيزٌ حَكِيمٞ
Ey Peygamber! İbrahim -aleyhisselam-'ın Rabb’ine; "Ey Rabbim! bana ölüleri nasıl dirilttiğini göster? dediğini hatırla. Allah ona: Yoksa buna inanmadın mı? dedi. İbrahim -aleyhisselam-:İnandım, kesinlikle iman ettim. Fakat kalbimin daha çok tatmin olması için istiyorum, dedi. Yüce Allah, ona emrederek şöyle buyurdu: "Yanına dört çeşit kuş al, sonra onları kesip parçala, ardından etrafındaki her dağın başına onlardan bir parça koy. Sonra da onları kendine çağır; koşarak sana gelirler. Onlara canları geri dönmüştür. Ey İbrahim! Bil ki Allah mülkünde Azîz'dir, işinde, şeriatinde ve yaratmasında hakîm olandır, buyurdu.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
مَّثَلُ ٱلَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمۡوَٰلَهُمۡ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ كَمَثَلِ حَبَّةٍ أَنۢبَتَتۡ سَبۡعَ سَنَابِلَ فِي كُلِّ سُنۢبُلَةٖ مِّاْئَةُ حَبَّةٖۗ وَٱللَّهُ يُضَٰعِفُ لِمَن يَشَآءُۚ وَٱللَّهُ وَٰسِعٌ عَلِيمٌ
Mallarını Allah yolunda harcayan müminlerin örneği, bir çiftçinin verimli bir araziye ektiği yedi başak bitiren bir tane gibidir. Her başakta yüz tane vardır. Allah kullarından dilediğine sevaplarını kat kat, hesapsızca ve bol olarak verir. Allah, ihsanı bol olan ve çokça sevap almayı hak eden kullarını hakkıyla bilendir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ٱلَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمۡوَٰلَهُمۡ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ ثُمَّ لَا يُتۡبِعُونَ مَآ أَنفَقُواْ مَنّٗا وَلَآ أَذٗى لَّهُمۡ أَجۡرُهُمۡ عِندَ رَبِّهِمۡ وَلَا خَوۡفٌ عَلَيۡهِمۡ وَلَا هُمۡ يَحۡزَنُونَ
Mallarını Allah'a itaat etme ve O'nun rızasını kazanmak uğrunda harcayıp, bu çabalarından sonra yaptıklarının sevabını boşa çıkaracak, başa kakma ve minnet altında bırakma gibi davranışlarda bulunmayanların mükâfatları Rableri katındadır. Karşılaşacakları şeyler hususunda da onlara bir korku yoktur. Onlar elde ettikleri yüce nimetlerden dolayı geçmişte olanlara üzülmeyeceklerdir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
۞ قَوۡلٞ مَّعۡرُوفٞ وَمَغۡفِرَةٌ خَيۡرٞ مِّن صَدَقَةٖ يَتۡبَعُهَآ أَذٗىۗ وَٱللَّهُ غَنِيٌّ حَلِيمٞ
Müminin kalbine mutluluk veren güzel söz ve sana kötülük yapanı affetmen; sadaka verilen kimseye, verilen sadakanın başa kakılması ve incitme ile verilen bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah'ın, kullarına ihtiyacı yoktur ve O, kullarını cezalandırmakta acele etmeyendir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ لَا تُبۡطِلُواْ صَدَقَٰتِكُم بِٱلۡمَنِّ وَٱلۡأَذَىٰ كَٱلَّذِي يُنفِقُ مَالَهُۥ رِئَآءَ ٱلنَّاسِ وَلَا يُؤۡمِنُ بِٱللَّهِ وَٱلۡيَوۡمِ ٱلۡأٓخِرِۖ فَمَثَلُهُۥ كَمَثَلِ صَفۡوَانٍ عَلَيۡهِ تُرَابٞ فَأَصَابَهُۥ وَابِلٞ فَتَرَكَهُۥ صَلۡدٗاۖ لَّا يَقۡدِرُونَ عَلَىٰ شَيۡءٖ مِّمَّا كَسَبُواْۗ وَٱللَّهُ لَا يَهۡدِي ٱلۡقَوۡمَ ٱلۡكَٰفِرِينَ
Ey iman edenler! Allah'a iman edin ve onun resulüne tabi olun. Başa kakmak suretiyle eziyet ederek sadakalarınızın sevabını ifsat etmeyin. Böyle yapanların misali insanların onu görmesi ve övmesi için malını sarf eden kimseye benzer. O kimse kâfir bir kimsedir. Allah'a ve Kıyamet gününe iman etmez ve Kıyamet günündeki sevap ve cezaya da iman etmez. Bunun misali; üzerinde toprak bulunan kaygan bir kayaya benzer. Bu kayaya sağanak bir yağmur isabet ettiğinde onun üzerindeki toprağı alıp götürür ve böylece o kaya, üzerinde hiçbir şey olmayan bir kaya haline gelir. İşte riya yapanların amellerinin ve vermiş oldukları sadakaların sevaplarının gidişi de böyledir. Böyle kimseler için Allah katında amellerinden hiçbir şey kalmaz. Allah kâfirlere hidayet etmez. Onları rızasına, onlara fayda verecek olan amellere ve infak etmeye ulaştırmaz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• مراتب الإيمان بالله ومنازل اليقين به متفاوتة لا حد لها، وكلما ازداد العبد نظرًا في آيات الله الشرعية والكونية زاد إيمانًا ويقينًا.
Allah'a iman ve yakin mertebeleri çok çeşitli olup, belli bir sınırı yoktur. Kulun, Allah'ın şeri ve kevnî ayetlerine her bakışında imanı ve yakini artar.

• بَعْثُ الله تعالى للخلق بعد موتهم دليل ظاهر على كمال قدرته وتمام عظمته سبحانه.
Allah Teâlâ'nın canlıları öldükten sonra tekrar diriltmesi O'nun kudretinin mükemmelliğine ve yüceliğinin tam oluşuna delildir.

• فضل الإنفاق في سبيل الله وعظم ثوابه، إذا صاحبته النية الصالحة، ولم يلحقه أذى ولا مِنّة محبطة للعمل.
Allah yolunda infak/harcama, amelleri boşa çıkaran eza vermek, başa kakmaktan uzak ve salih bir niyet ile birlikte yapılırsa fazileti çok büyüktür.

• من أحسن ما يقدمه المرء للناس حُسن الخلق من قول وفعل حَسَن، وعفو عن مسيء.
Kişinin, insanlara sunduğu en güzel şeylerden bir tanesi de güzel söz, güzel fiil ve affedicilik yani güzel ahlaklı olmasıdır.

وَمَثَلُ ٱلَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمۡوَٰلَهُمُ ٱبۡتِغَآءَ مَرۡضَاتِ ٱللَّهِ وَتَثۡبِيتٗا مِّنۡ أَنفُسِهِمۡ كَمَثَلِ جَنَّةِۭ بِرَبۡوَةٍ أَصَابَهَا وَابِلٞ فَـَٔاتَتۡ أُكُلَهَا ضِعۡفَيۡنِ فَإِن لَّمۡ يُصِبۡهَا وَابِلٞ فَطَلّٞۗ وَٱللَّهُ بِمَا تَعۡمَلُونَ بَصِيرٌ
Nefisleri sıdk ile mutmain olmuş bir şekilde mallarını Allah'ın hoşnutluğunu talep etmek ve içlerindeki imanı sağlamlaştırmak için sarf edenlerin durumu ise, bir tepe üzerindeki bahçenin durumu gibidir. Bol yağmur isabet edince meyvelerini kat kat verir. Bol yağmur yağmazsa hafif bir yağmur yağsa, toprağının güzel olması sebebi ile bu ona yeter. İşte ihlas sahibi kimselerin harcamalarını Allah böyle kabul eder ve onların harcamaları az dahi olsa Allah onların ecirlerini kat kat verir. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir. İhlas sahibi kimselerin ve riya yapan kimselerin durumu Allah'a gizli kalmaz. O, herkese hak ettiğinin karşılığını verendir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أَيَوَدُّ أَحَدُكُمۡ أَن تَكُونَ لَهُۥ جَنَّةٞ مِّن نَّخِيلٖ وَأَعۡنَابٖ تَجۡرِي مِن تَحۡتِهَا ٱلۡأَنۡهَٰرُ لَهُۥ فِيهَا مِن كُلِّ ٱلثَّمَرَٰتِ وَأَصَابَهُ ٱلۡكِبَرُ وَلَهُۥ ذُرِّيَّةٞ ضُعَفَآءُ فَأَصَابَهَآ إِعۡصَارٞ فِيهِ نَارٞ فَٱحۡتَرَقَتۡۗ كَذَٰلِكَ يُبَيِّنُ ٱللَّهُ لَكُمُ ٱلۡأٓيَٰتِ لَعَلَّكُمۡ تَتَفَكَّرُونَ
Sizden biriniz arzu eder mi ki, hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu, arasından tatlı sular akan ve kendisi için orada her çeşit güzel meyveden (bir miktar) bulunan bir bahçesi olsun da, sonra buranın sahibine kendisi bakıma muhtaç ve çalışamayan durumda olan çoluk çocuğu varken ihtiyarlık gelip çatsın. Bahçeye de içinde ateş bulunan bir kasırga isabet ederek bahçesinin tamamını yakıp kül etsin! Hâlbuki o, buna kendisinin yaşlılığında ve çocuklarının acizliğinde en çok ihtiyaç duyar bir haldedir. İşte malını insanlara gösteriş yapmak için sarf eden kimsenin durumu bu adamın durumu gibidir ki; o kıyamet günü Allah'ın huzuruna iyi amelleri olmadan gelir. Hâlbuki onun, iyi amellere en çok ihtiyaç duyduğu zaman Kıyamet günüdür. İşte Allah, bu örnekteki açıklamada olduğu gibi dünya ve ahirette size faydası olan şeyleri açıklamaktadır. Umulur ki düşünürsünüz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ أَنفِقُواْ مِن طَيِّبَٰتِ مَا كَسَبۡتُمۡ وَمِمَّآ أَخۡرَجۡنَا لَكُم مِّنَ ٱلۡأَرۡضِۖ وَلَا تَيَمَّمُواْ ٱلۡخَبِيثَ مِنۡهُ تُنفِقُونَ وَلَسۡتُم بِـَٔاخِذِيهِ إِلَّآ أَن تُغۡمِضُواْ فِيهِۚ وَٱعۡلَمُوٓاْ أَنَّ ٱللَّهَ غَنِيٌّ حَمِيدٌ
Ey iman edenler! Allah'a iman edin ve O'nun resulüne tabi olun. Kazandıklarınızın helal olanların iyilerinden ve yerden size çıkardıklarımızdan Allah yolunda harcayın. Sakın bunların kötülerinden infak etmeyin. Size verildiğinde, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı, hayır diye vermeye kalkışmayın. Size verildiğinde kendinizin kabul etmeyeceği bir şeye nasıl olur da Allah için razı oluyorsunuz. Biliniz ki Allah zengindir. Sizin verdiklerinize muhtaç değildir, zatında ve fiillerinde övgüye layık olandır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ٱلشَّيۡطَٰنُ يَعِدُكُمُ ٱلۡفَقۡرَ وَيَأۡمُرُكُم بِٱلۡفَحۡشَآءِۖ وَٱللَّهُ يَعِدُكُم مَّغۡفِرَةٗ مِّنۡهُ وَفَضۡلٗاۗ وَٱللَّهُ وَٰسِعٌ عَلِيمٞ
Şeytan sizi, fakirlik ile korkutur ve size cimriliği telkin eder. Yine size günah işlemeyi ve masiyeti emreder. Allah ise size, büyük bir bağışlanma ve bol rızık vadeder. Allah fazlı geniş olan ve kullarının hallerini hakkıyla bilendir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
يُؤۡتِي ٱلۡحِكۡمَةَ مَن يَشَآءُۚ وَمَن يُؤۡتَ ٱلۡحِكۡمَةَ فَقَدۡ أُوتِيَ خَيۡرٗا كَثِيرٗاۗ وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّآ أُوْلُواْ ٱلۡأَلۡبَٰبِ
Allah, dilediği kuluna sözde doğruluğu ve amelde doğru hal üzere olmayı nasip eder. Kime bunlar verilmiş ise, ona pek çok hayır verilmiştir. Allah'ın ayetlerini ancak, kamil akıl sahipleri düşünürler ve O'nun ayetlerinden ibret alırlar. Böylece onlar, bu şekilde ayetlerin nuru ile aydınlanırlar ve doğru yola iletilirler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• المؤمنون بالله تعالى حقًّا واثقون من وعد الله وثوابه، فهم ينفقون أموالهم ويبذلون بلا خوف ولا حزن ولا التفات إلى وساوس الشيطان كالتخويف بالفقر والحاجة.
Allah Teâlâ'ya hakkıyla iman edenler, Allah'ın vaadinin ve vereceği sevabının hak olduğuna yakinen inanırlar. İşte onlar, şeytanın vesvese ile verdiği fakirlik ve muhtaçlık korkusuna karşı, üzülmeden, korkmadan ve önemsemeden mallarını infak ederler ve harcarlar.

• الإخلاص من أعظم ما يبارك الأعمال ويُنمِّيها.
İhlas; amelleri bereketlendiren ve çoğaltan en büyük hususlardan birisidir.

• أعظم الناس خسارة من يرائي بعمله الناس؛ لأنه ليس له من ثواب على عمله إلا مدحهم وثناؤهم.
İnsanlardan en çok zarar eden kimse, ameli ile insanlara gösteriş yapan kimsedir. Çünkü bu kimsenin ameli için insanların övmesinden ve tazim etmesinden başka bir karşılık yoktur.

وَمَآ أَنفَقۡتُم مِّن نَّفَقَةٍ أَوۡ نَذَرۡتُم مِّن نَّذۡرٖ فَإِنَّ ٱللَّهَ يَعۡلَمُهُۥۗ وَمَا لِلظَّٰلِمِينَ مِنۡ أَنصَارٍ
Allah'ın rızasını kazanmak kastı ile az ya da çok olarak yaptığınız her harcama yahut sizlere farz olmamasına rağmen kendiliğinizden, isteyerek yerine getirdiğiniz hayırlı nafile ameller yüce Allah tarafından bilinmektedir. O'nun katında bunlardan hiçbir şey zayi olmaz. O, bunların karşılığını en büyük şekilde verecektir. Üzerlerine farz olan sorumlulukları yerine getirmeyen ve Allah'ın sınırlarını aşan zalimlerin kıyamet günü kendilerinden azabı savacak hiç bir yardımcıları yoktur.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
إِن تُبۡدُواْ ٱلصَّدَقَٰتِ فَنِعِمَّا هِيَۖ وَإِن تُخۡفُوهَا وَتُؤۡتُوهَا ٱلۡفُقَرَآءَ فَهُوَ خَيۡرٞ لَّكُمۡۚ وَيُكَفِّرُ عَنكُم مِّن سَيِّـَٔاتِكُمۡۗ وَٱللَّهُ بِمَا تَعۡمَلُونَ خَبِيرٞ
Sadakaları (zekât ve benzeri hayırları) açıktan vermeniz güzeldir. Sadakaları gizliden vermeniz ise açıktan vermenizden daha hayırlıdır. Çünkü bu ihlasa daha yakındır. İhlaslı kimselerin sadakaları, onların günahlarının örtülmesine ve bağışlanması sebep olur. Allah, yapmakta olduklarınızı hakkıyla bilir. Sizin hallerinizden hiçbir şey ona gizli kalmaz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
۞ لَّيۡسَ عَلَيۡكَ هُدَىٰهُمۡ وَلَٰكِنَّ ٱللَّهَ يَهۡدِي مَن يَشَآءُۗ وَمَا تُنفِقُواْ مِنۡ خَيۡرٖ فَلِأَنفُسِكُمۡۚ وَمَا تُنفِقُونَ إِلَّا ٱبۡتِغَآءَ وَجۡهِ ٱللَّهِۚ وَمَا تُنفِقُواْ مِنۡ خَيۡرٖ يُوَفَّ إِلَيۡكُمۡ وَأَنتُمۡ لَا تُظۡلَمُونَ
Ey peygamber! İnsanların hakkı kabul etmeleri, hakka boyun eğmeleri ve buna gelmeleri için onları doğru yola iletmek sana ait değildir. Sana düşen ancak onlara bu hakkı göstermen ve onlara hakkı öğretmendir. Hakkı kabul hususundaki muvaffakiyet ve hidayete iletilmek Allah'ın elindedir. Allah, dilediğini doğru yola iletir. Hayır olarak harcadıklarınızın iyiliği size döner. Çünkü Allah'ın buna ihtiyacı yoktur. Yapacağınız hayırlar ancak Allah'ın rızasını kazanmak için olmalıdır. Gerçek müminler, sadece Allah'ın rızasını kazanmak için infak ederler. Hayır olarak verdiğiniz az ya da çok ne varsa; karşılığı size tam olarak eksiksiz bir şekilde verilir. Muhakkak ki Allah hiç kimseye zulmetmez.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
لِلۡفُقَرَآءِ ٱلَّذِينَ أُحۡصِرُواْ فِي سَبِيلِ ٱللَّهِ لَا يَسۡتَطِيعُونَ ضَرۡبٗا فِي ٱلۡأَرۡضِ يَحۡسَبُهُمُ ٱلۡجَاهِلُ أَغۡنِيَآءَ مِنَ ٱلتَّعَفُّفِ تَعۡرِفُهُم بِسِيمَٰهُمۡ لَا يَسۡـَٔلُونَ ٱلنَّاسَ إِلۡحَافٗاۗ وَمَا تُنفِقُواْ مِنۡ خَيۡرٖ فَإِنَّ ٱللَّهَ بِهِۦ عَلِيمٌ
Allah yolunda cihat etmeleri rızık olarak bir şeyler bulmak için yolculuğa çıkmalarına engel olan fakirler için de malınızdan bir pay ayırın. Onların durumundan haberdar olmayan kimseler iffetlerinden dolayı isteyemedikleri için bu fakirleri zengin zannederler. Onları tanıyan kimseler ise, üzerlerinde ve kıyafetlerinde ihtiyaç sahibi olduklarına dair açıkça görülen işaretler ile onları bilirler. Onların özelliklerinden biri de ihtiyaçlarını insanlardan ısrarla isteyen diğer fakirler gibi değildirler. Allah, sizin mallarınızdan ve diğer şeylerinizden infak ettiklerinizi hakkı ile bilir. Allah size bu yaptıklarınızın karşılığını büyük bir ecir olarak verecektir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ٱلَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمۡوَٰلَهُم بِٱلَّيۡلِ وَٱلنَّهَارِ سِرّٗا وَعَلَانِيَةٗ فَلَهُمۡ أَجۡرُهُمۡ عِندَ رَبِّهِمۡ وَلَا خَوۡفٌ عَلَيۡهِمۡ وَلَا هُمۡ يَحۡزَنُونَ
Allah'ın rızasını kazanmak için mallarını riya ve gösteriş olmaksızın gece ve gündüz, gizli ve açık hayra sarf edenler var ya, onların mükâfatları kıyamet günü Allah katındadır. Karşılaşacakları şeyler hususunda onlara korku yoktur. Onlar, Allah'tan bir fazilet ve nimet olarak dünyada gelip geçen şeylere de üzülmezler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• إذا أخلص المؤمن في نفقاته وصدقاته فلا حرج عليه في إظهارها وإخفائها بحسب المصلحة، وإن كان الإخفاء أعظم أجرًا وثوابًا لأنها أقرب للإخلاص.
İhlaslı olmaya daha yakın olması sebebi ile gizli olarak vermenin sevabı daha yüce ve daha çok olsa bile, Mümin kimsenin, niyetini halis tutarak maslahat gereği malını açıktan yahut gizli olarak sadaka verip infakta bulunmasında bir sakınca yoktur.

• دعوة المؤمنين إلى الالتفات والعناية بالمحتاجين الذين تمنعهم العفة من إظهار حالهم وسؤال الناس.
İffetlerinin kendilerini insanlardan bir şey istemekten alıkoyması sebebiyle hallerini belli etmeyen ihtiyaç sahiplerine yardım edip onlara ilgi göstermeleri konusunda müminler için açık bir davet vardır.

• مشروعية الإنفاق في سبيل الله تعالى في كل وقت وحين، وعظم ثوابها، حيث وعد تعالى عليها بعظيم الأجر في الدنيا والآخرة.
Her daim, Allah Teâlâ yolunda infak etmenin dinen meşru olduğuna, böyle bir amelin faziletine delalet etmektedir. Zira Allah Teâlâ, dünyada ve ahirette böyle kimselere büyük ecir vermeyi vadetmiştir.

ٱلَّذِينَ يَأۡكُلُونَ ٱلرِّبَوٰاْ لَا يَقُومُونَ إِلَّا كَمَا يَقُومُ ٱلَّذِي يَتَخَبَّطُهُ ٱلشَّيۡطَٰنُ مِنَ ٱلۡمَسِّۚ ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمۡ قَالُوٓاْ إِنَّمَا ٱلۡبَيۡعُ مِثۡلُ ٱلرِّبَوٰاْۗ وَأَحَلَّ ٱللَّهُ ٱلۡبَيۡعَ وَحَرَّمَ ٱلرِّبَوٰاْۚ فَمَن جَآءَهُۥ مَوۡعِظَةٞ مِّن رَّبِّهِۦ فَٱنتَهَىٰ فَلَهُۥ مَا سَلَفَ وَأَمۡرُهُۥٓ إِلَى ٱللَّهِۖ وَمَنۡ عَادَ فَأُوْلَٰٓئِكَ أَصۡحَٰبُ ٱلنَّارِۖ هُمۡ فِيهَا خَٰلِدُونَ
Faiz yiyenler ve faizle çalışanlar, kıyamet günü kabirlerinden Şeytan çarpmış kimselerin düşüp kalkması gibi kalkarlar. Bu; onların faiz yemeyi helal saymaları ve faiz ile Allah'ın helal kıldığı alım-satımın arasını ayırmamaları sebebiyledir. Onlar:"Zaten alışveriş de faiz gibidir" dediler. Çünkü bunlara göre her ikisinde de malın artması vardır. Bundan dolayı Allah, onların sözünü reddetmiştir. Allah Teâlâ onların bu kıyaslarını ve yalanlarını boşa çıkarmış ve alım-satımı, içinde genel ve özel faideler olması sebebi ile helal kıldığını açıklamıştır. Faizi ise; insanların mallarını haksız olarak ve zulüm ile bir karşılık olmaksızın yemeyi içerdiği için haram kılmıştır. Artık kime, Rabbinin katından içerisinde faizden sakındıran ve bundan yasaklayan öğüdü ulaşmışsa o kimse faize son versin ve bundan dolayı Allah'a tevbe etsin. O kimsenin tevbe etmeden önce faiz yoluyla aldıkları sebebiyle kendisine bir günah yoktur ve artık gelecekte onun işi Allah'a kalmıştır. Artık her kim de Allah'ın yasaklamasından sonra tekrar faiz yemeye dönecek olursa, bu kimseye delil ulaşmış ve hüccet ikame olunmuştur. Cehennem'e girmeyi ve ebedi kalmayı haketmiştir. Bu ebedi kalmaktan kasıt faizi helal görererek yemek ya da Cehennem'de uzun bir müddet kalmaktır. Muhakkak ki, ebedi bir şekilde kalmak sadece kâfirler içindir. Tevhid ehline gelince Cehennem'de ebedi olarak bırakılmayacaklardır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
يَمۡحَقُ ٱللَّهُ ٱلرِّبَوٰاْ وَيُرۡبِي ٱلصَّدَقَٰتِۗ وَٱللَّهُ لَا يُحِبُّ كُلَّ كَفَّارٍ أَثِيمٍ
Allah, faizden gelen malı somut olarak telef eder yahut soyut anlamda içerisindeki bereketi alıp, giderir. Sadakaların ise karşılığını kat kat vererek arttırır ve sadaka verenlerin mallarını çoğaltır. Her iyilik on mislinden yedi yüz misline kadar karşılık bulur. Sadaka verenlerin mallarına bereket verir. Allah, hiçbir inatçı, haramı helal sayan, isyana ve günah işlemeye devam eden kâfiri sevmez.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
إِنَّ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَمِلُواْ ٱلصَّٰلِحَٰتِ وَأَقَامُواْ ٱلصَّلَوٰةَ وَءَاتَوُاْ ٱلزَّكَوٰةَ لَهُمۡ أَجۡرُهُمۡ عِندَ رَبِّهِمۡ وَلَا خَوۡفٌ عَلَيۡهِمۡ وَلَا هُمۡ يَحۡزَنُونَ
Şüphesiz Allah'a iman edip resulüne tabi olanlar, salih amel işleyenler, namazı Allah'ın emrettiği gibi tam bir şekilde kılanlar ve zekâtı hak eden kimselere verenler için Rableri katında mükâfatları vardır. Karşılaşacakları şeylere dair onlar için bir korku yoktur ve onlar gelip geçen dünya ve onun nimetleri hususunda da mahzun olmayacaklardır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ ٱتَّقُواْ ٱللَّهَ وَذَرُواْ مَا بَقِيَ مِنَ ٱلرِّبَوٰٓاْ إِن كُنتُم مُّؤۡمِنِينَ
Ey Allah’a iman eden ve resulüne uyanlar! Emirlerini yerine getirip yasaklarından kaçınmak suretiyle Allah'tan korkun. Gerçekten müminler iseniz Allah'ın yasaklamış olduğu faizi ve insanların yanında size ait olan faiz mallarından geri kalanı istemeyi bırakın.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَإِن لَّمۡ تَفۡعَلُواْ فَأۡذَنُواْ بِحَرۡبٖ مِّنَ ٱللَّهِ وَرَسُولِهِۦۖ وَإِن تُبۡتُمۡ فَلَكُمۡ رُءُوسُ أَمۡوَٰلِكُمۡ لَا تَظۡلِمُونَ وَلَا تُظۡلَمُونَ
Eğer emrolunduğunuz şeyi yapmazsanız, bunun Allah’a ve elçisine karşı açılmış bir savaş olduğunu kesinlikle bilin. Şayet Allah'a tövbe eder ve faizi terk ederseniz, borç verdiğiniz ana paranız sizindir. Böylece ana paranızın üzerine ilave olarak bir şey almamak sureti ile kimseye zulmetmemiş ve malın eksiltilmemesi ile de zulme uğramamış olursunuz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِن كَانَ ذُو عُسۡرَةٖ فَنَظِرَةٌ إِلَىٰ مَيۡسَرَةٖۚ وَأَن تَصَدَّقُواْ خَيۡرٞ لَّكُمۡ إِن كُنتُمۡ تَعۡلَمُونَ
Eğer verdiğiniz borcunuzu kendisinden istediğiniz kimse darda ve borcunu ödeyemiyor ise, mal elde edip eli genişleyinceye ve borcunu ödeyinceye kadar ona mühlet verin. Verdiğiniz şeyi almayıp, istemeyi bırakmak sureti ile yahut da bir kısmını sadaka olarak bağışlarsanız, biliniz ki bunun fazileti Allah Teâlâ katındadır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَٱتَّقُواْ يَوۡمٗا تُرۡجَعُونَ فِيهِ إِلَى ٱللَّهِۖ ثُمَّ تُوَفَّىٰ كُلُّ نَفۡسٖ مَّا كَسَبَتۡ وَهُمۡ لَا يُظۡلَمُونَ
Hepiniz, Allah’a döndürüleceğiniz o günün azabından korkun. O gün; siz O'nun huzurunda duracaksınız. Sonra herkese hayır ve şer olarak kazandığının karşılığı verilir. Ne sevaplarınızın eksiltilmesi ile ve ne de günahlarınıza karşılık olan cezanızın artırılması ile zulme uğratılmazsınız.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• من أعظم الكبائر أكل الربا، ولهذا توعد الله تعالى آكله بالحرب وبالمحق في الدنيا والتخبط في الآخرة.
Faiz yemek; en büyük günahlardandır. Bundan dolayı Allah Teâlâ faiz yiyen kimseyi kendisine savaş açmak, dünyada bu kimseyi malını yok etmek ve ahirette ise (şeytan çarpması gibi) çarpılmakla tehdit etmiştir.

• الالتزام بأحكام الشرع في المعاملات المالية ينزل البركة والنماء فيها.
Mali ve ticari işlemlerde şeriatin hükümlerine tabi olmak malı bereketlendirip arttırır.

• فضل الصبر على المعسر، والتخفيف عنه بالتصدق عليه ببعض الدَّين أو كله.
Borcundan dolayı zorda kalan kimseye sabırlı davranmak, borcunun bir kısmını yahut tamamını affederek, sadaka olarak vererek ona kolaylık sağlamak çok faziletlidir.

يَٰٓأَيُّهَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُوٓاْ إِذَا تَدَايَنتُم بِدَيۡنٍ إِلَىٰٓ أَجَلٖ مُّسَمّٗى فَٱكۡتُبُوهُۚ وَلۡيَكۡتُب بَّيۡنَكُمۡ كَاتِبُۢ بِٱلۡعَدۡلِۚ وَلَا يَأۡبَ كَاتِبٌ أَن يَكۡتُبَ كَمَا عَلَّمَهُ ٱللَّهُۚ فَلۡيَكۡتُبۡ وَلۡيُمۡلِلِ ٱلَّذِي عَلَيۡهِ ٱلۡحَقُّ وَلۡيَتَّقِ ٱللَّهَ رَبَّهُۥ وَلَا يَبۡخَسۡ مِنۡهُ شَيۡـٔٗاۚ فَإِن كَانَ ٱلَّذِي عَلَيۡهِ ٱلۡحَقُّ سَفِيهًا أَوۡ ضَعِيفًا أَوۡ لَا يَسۡتَطِيعُ أَن يُمِلَّ هُوَ فَلۡيُمۡلِلۡ وَلِيُّهُۥ بِٱلۡعَدۡلِۚ وَٱسۡتَشۡهِدُواْ شَهِيدَيۡنِ مِن رِّجَالِكُمۡۖ فَإِن لَّمۡ يَكُونَا رَجُلَيۡنِ فَرَجُلٞ وَٱمۡرَأَتَانِ مِمَّن تَرۡضَوۡنَ مِنَ ٱلشُّهَدَآءِ أَن تَضِلَّ إِحۡدَىٰهُمَا فَتُذَكِّرَ إِحۡدَىٰهُمَا ٱلۡأُخۡرَىٰۚ وَلَا يَأۡبَ ٱلشُّهَدَآءُ إِذَا مَا دُعُواْۚ وَلَا تَسۡـَٔمُوٓاْ أَن تَكۡتُبُوهُ صَغِيرًا أَوۡ كَبِيرًا إِلَىٰٓ أَجَلِهِۦۚ ذَٰلِكُمۡ أَقۡسَطُ عِندَ ٱللَّهِ وَأَقۡوَمُ لِلشَّهَٰدَةِ وَأَدۡنَىٰٓ أَلَّا تَرۡتَابُوٓاْ إِلَّآ أَن تَكُونَ تِجَٰرَةً حَاضِرَةٗ تُدِيرُونَهَا بَيۡنَكُمۡ فَلَيۡسَ عَلَيۡكُمۡ جُنَاحٌ أَلَّا تَكۡتُبُوهَاۗ وَأَشۡهِدُوٓاْ إِذَا تَبَايَعۡتُمۡۚ وَلَا يُضَآرَّ كَاتِبٞ وَلَا شَهِيدٞۚ وَإِن تَفۡعَلُواْ فَإِنَّهُۥ فُسُوقُۢ بِكُمۡۗ وَٱتَّقُواْ ٱللَّهَۖ وَيُعَلِّمُكُمُ ٱللَّهُۗ وَٱللَّهُ بِكُلِّ شَيۡءٍ عَلِيمٞ
Ey iman edenler! Allah'a iman edin ve onun resulüne tabi olun. Belirli bir süreye kadar birbirinize borç verdiğiniz zaman aranızdan bir kâtip onu doğru ve hak olarak yazsın. Kâtip, Allah'ın kendisine öğrettiği gibi şeriata uygun bir şekilde yazmaktan kaçınmasın, yazsın. Borçlu olan kimse katibe yazdırsın. Böylece bu ondan borç aldığına dair bir onay olsun. Borçlu kimse, Rabbinden korksun ve borcunun türünden, miktarından ve sıfatından herhangi bir şeyi eksiltmesin. Eğer borçlu kimse küçük olması yahut akılsız, deli olması sebebiyle yahut da dilsiz olması ve benzeri sebeple bunu yapamıyorsa, ondan sorumlu olan velisi hak ve insaf ile bunu yazdırsın. Borcu yazmak için adil ve akıl sahibi iki erkek şahit getirin. Eğer iki erkek bulamazsanız, bir erkek ve iki kadın şahit getirin. Kendilerinden din ve emanet hususunda razı olduğunuz bir erkek ve iki kadın şahit getirin. Eğer bu iki kadından biri unutacak olursa diğeri ona hatırlatsın. Şahitlerden borç ve borca dair şahitlik etmeleri istenirse bundan imtina edip, geri durmasınlar. Borcu belirlenen süreye kadar yazmaktan üşenmeyin. Borcu yazmak; Allah'ın dininde daha adaletli olan bir davranıştır ve şahitlerin şahitliğinin eda edilmesi için de tam olanıdır. Aynı şekilde şüpheyi ortadan kaldırmak için de en güzel olan budur. Borcunun türü, miktarı ve süresi hususundaki şüpheyi ortadan kaldırmak için de en doğru olan yol bu yoldur. Ancak aranızda yaptığınız alışverişin peşin bir ticaret olması ve malın bedelinin de hazır olması halinde ihtiyaç duyulmadığı için yazmayı bırakmanızda bir beis yoktur. Şahitlere ve borcu yazan kimselere bir zarar yoktur. Kendilerinden yazmaları ve şahitlik yapmaları istenen kimselere zarar vermeniz caiz değildir. Eğer sizden böyle bir şey sadır olursa bu Allah'a taatten çıkıp masiyete girmektir. Ey müminler! Allah'ın emirlerini yerine getirip ve yasaklarından kaçınarak Allah'tan korkun. Allah, dünya ve ahirette sizin yararınıza olacak olan şeyleri açıklamaktadır. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. Hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• وجوب تسمية الأجل في جميع المداينات وأنواع الإجارات.
İhtilafı ve anlaşmazlığı ortadan kaldırmak için borç alıp verme ve diğer muameleleri belgelendirerek sağlam bir hale getirmenin meşruluğu.

Güç yetirememeleri, akıllarının zayıf olması yahut da yaşlarının küçüklüğü sebebi ile özürlü/yetersiz olan kimseler için vasiliğin sabit olması.

Borçların ve hakların tasdik edilmesi için şahit getirmenin meşruluğu.

Yazının eksiksiz, tam olması ve adaletin sağlanması için, borcu yazan kâtip borç alış veriş işlemine uygun geçerli lafız ve cümleleri kullanarak belgeyi yazmalıdır.

Hakların belirlenmesi ve yazılmasında dolayı, hak sahiplerinin, şahitlerin ve borcu yazan tarafların bir birine zarar vermesi caiz değildir.

۞ وَإِن كُنتُمۡ عَلَىٰ سَفَرٖ وَلَمۡ تَجِدُواْ كَاتِبٗا فَرِهَٰنٞ مَّقۡبُوضَةٞۖ فَإِنۡ أَمِنَ بَعۡضُكُم بَعۡضٗا فَلۡيُؤَدِّ ٱلَّذِي ٱؤۡتُمِنَ أَمَٰنَتَهُۥ وَلۡيَتَّقِ ٱللَّهَ رَبَّهُۥۗ وَلَا تَكۡتُمُواْ ٱلشَّهَٰدَةَۚ وَمَن يَكۡتُمۡهَا فَإِنَّهُۥٓ ءَاثِمٞ قَلۡبُهُۥۗ وَٱللَّهُ بِمَا تَعۡمَلُونَ عَلِيمٞ
Eğer yolculukta iseniz ve sizin için borç belgesini yazacak olan bir kâtip de bulamamışsanız, hak sahibinin borç verdiği kimse borcunu ödeyinceye kadar bir güvence olarak borca karşılık rehin alması yeterlidir ve bu onun hakkıdır. Eğer birbirinize güvenirseniz verilen borç, borç verilen kimsenin zimmetinde bir emanettir. Kendisine güvenilen kimse borcunu ödesin. Borç alan kimsenin Allah'tan korkması ve aldığı borçtan hiçbir şeyi inkâr etmemesi gerekir. Eğer borç alan kimse borç aldığını inkâr edecek olursa, bu borç alıp verme olayına şahitlik eden kimse buna dair şahitliğini yerine getirsin. Şahit olan kimsenin şahitliğini gizlemesi caiz olmaz. Kim onu gizlerse, o mutlaka günahkâr ve fâcîr bir kalbe sahiptir. Allah, yapmakta olduklarınızı hakkıyla bilendir. Hiçbir şey ona gizli kalmaz. O, yaptığınız amellere göre size hak etiğiniz karşılığı verecektir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
لِّلَّهِ مَا فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِي ٱلۡأَرۡضِۗ وَإِن تُبۡدُواْ مَا فِيٓ أَنفُسِكُمۡ أَوۡ تُخۡفُوهُ يُحَاسِبۡكُم بِهِ ٱللَّهُۖ فَيَغۡفِرُ لِمَن يَشَآءُ وَيُعَذِّبُ مَن يَشَآءُۗ وَٱللَّهُ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ قَدِيرٌ
Göklerde ve yerde ne varsa bunların yaratılması, sahipliği ve idaresi tek olarak Allah'a aittir. Sizler kalplerinizdekini açıklasanız da gizleseniz de Allah bunu bilir. Allah, bunun üzerine sizi hesaba çekecektir. İşte bundan sonra Allah, rahmeti ve fazlı ile dilediği kimseyi bağışlar. Adaleti ve hikmeti ile de dilediği kimseye azap eder. Allah her şeye kadirdir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ءَامَنَ ٱلرَّسُولُ بِمَآ أُنزِلَ إِلَيۡهِ مِن رَّبِّهِۦ وَٱلۡمُؤۡمِنُونَۚ كُلٌّ ءَامَنَ بِٱللَّهِ وَمَلَٰٓئِكَتِهِۦ وَكُتُبِهِۦ وَرُسُلِهِۦ لَا نُفَرِّقُ بَيۡنَ أَحَدٖ مِّن رُّسُلِهِۦۚ وَقَالُواْ سَمِعۡنَا وَأَطَعۡنَاۖ غُفۡرَانَكَ رَبَّنَا وَإِلَيۡكَ ٱلۡمَصِيرُ
Resul Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-, Rabbinden kendisine indirilen her şeye iman etmiştir. Müminler de. Hepsi de Allah’a, meleklerinin hepsine, peygamberlerine indirdiği kitaplarının hepsine ve Allah'ın gönderdiği resullerinin hepsine iman etmişlerdir ve şöyle demişlerdir: "Allah’ın peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırmayız" Şöyle dediler: "Bize emrettiğin ve bizi yasakladığın her şeyi işittik, bize emrettiklerini yapmak ve yasakladıklarından kaçınmak hususunda sana itaat ettik. Rabbimiz! Bizi bağışlamanı dileriz. Şüphesiz her işimizde dönüşümüz ancak sanadır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
لَا يُكَلِّفُ ٱللَّهُ نَفۡسًا إِلَّا وُسۡعَهَاۚ لَهَا مَا كَسَبَتۡ وَعَلَيۡهَا مَا ٱكۡتَسَبَتۡۗ رَبَّنَا لَا تُؤَاخِذۡنَآ إِن نَّسِينَآ أَوۡ أَخۡطَأۡنَاۚ رَبَّنَا وَلَا تَحۡمِلۡ عَلَيۡنَآ إِصۡرٗا كَمَا حَمَلۡتَهُۥ عَلَى ٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِنَاۚ رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلۡنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِهِۦۖ وَٱعۡفُ عَنَّا وَٱغۡفِرۡ لَنَا وَٱرۡحَمۡنَآۚ أَنتَ مَوۡلَىٰنَا فَٱنصُرۡنَا عَلَى ٱلۡقَوۡمِ ٱلۡكَٰفِرِينَ
Allah, bir kimseyi ancak güç yetirebileceği amellerden sorumlu tutar. Çünkü Allah'ın dini kolaylık üzerine bina edilmiştir ve O'nun dininde meşakkat yoktur. Kim hayırlı bir amel yaparsa ona yaptığı amelin sevabı eksiltilmeden verilir. Kötü amel işleyen kimseye de yaptığı kötü amelin karşılığı olarak günah vardır. Bu kimsenin günahını bir başkası yüklenmez. Peygamber ve Müminler, Rabbimiz! Eğer unutursak, bir işte hata yaparsak yahut kasıtsız olarak bir söz söyleyecek olursak bizden önce zulümleri sebebiyle cezalandırdığın Yahudiler gibi bizi de cezalandırma. Rabbimiz! Emirlerden ve yasaklardan gücümüzün yetmeyeceği ve bize meşakkat verecek şeyleri bize yükleme. Günahlarımızı bağışla. Bizi affet ve fazlın ile bize merhamet et. Sen bizim mevlamız ve yardımcımızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• جواز أخذ الرهن لضمان الحقوق في حال عدم القدرة على توثيق الحق، إلا إذا وَثِقَ المتعاملون بعضهم ببعض.
Hakların güvence altına alınamadığı durumlarda güvence altına alınması için ipotek edilmesi caizdir. Şayet birbirinden borç alıp veren kimseler arasında güven varsa buna gerek duyulmayabilir.

• حرمة كتمان الشهادة وإثم من يكتمها ولا يؤديها.
Şahitliği gizlemenin haram oluşu, şahitliği gizleyenin ve yerine getirmeyenin işlediği büyük günah.

• كمال علم الله تعالى واطلاعه على خلقه، وقدرته التامة على حسابهم على ما اكتسبوا من أعمال.
Allah'ın ilminin tam olması ve yarattıklarının her halinden haberdar oluşu ve kullarını işledikleri amellerine göre hesaba çekme hususunda tam bir kudrete sahip olması.

• تقرير أركان الإيمان وبيان أصوله.
İmanın Esaslarını Belirlemek ve Asıllarını Açıklamak

• قام هذا الدين على اليسر ورفع الحرج والمشقة عن العباد، فلا يكلفهم الله إلا ما يطيقون، ولا يحاسبهم على ما لا يستطيعون.
Bu din, kolaylık üzerine ve kulların üzerinden meşakkati ve sıkıntıyı ortadan kaldırmak üzere gönderilmiştir. Yüce Allah kullarına güç yetirebildiklerinden başkasını yüklemez ve güç yetiremedikleri şeylerden onları hesaba çekmez.

 
แปลความหมาย​ สูเราะฮ์: Al-Baqarah
สารบัญสูเราะฮ์ หมายเลข​หน้า​
 
แปล​ความหมาย​อัลกุรอาน​ - คำแปลภาษาตุรกี สำหรับ Al-Mukhtasar ในการตีความหมายอัลกุรอานอันสูงส่ง - สารบัญ​คำแปล

คำแปลภาษาตุรกี Al-Mukhtasar ในการตีความหมายอัลกุรอานอันสูงส่ง - ออกโดย ศูนย์ตัฟซีร์เพื่อการศึกษาอัลกุรอาน

ปิด