แปล​ความหมาย​อัลกุรอาน​ - คำแปลภาษาตุรกี สำหรับ Al-Mukhtasar ในการตีความหมายอัลกุรอานอันสูงส่ง * - สารบัญ​คำแปล


แปลความหมาย​ สูเราะฮ์: Al-Mu’minūn   อายะฮ์:

Sûratu'l-Mu'minûn

วัตถุประสงค์ของสูเราะฮ์:
بيان فلاح المؤمنين وخسران الكافرين.
Müminlerin kurtuluşa ermesi ve kâfirlerin hüsrana uğraması açıklanmıştır.

قَدۡ أَفۡلَحَ ٱلۡمُؤۡمِنُونَ
Gerçekten Allah'a iman eden ve Allah'ın dini ile amel eden Müminler, istediklerini elde etmekle ve korktuklarından kurtulmakla kurtuluşa ermişlerdir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ٱلَّذِينَ هُمۡ فِي صَلَاتِهِمۡ خَٰشِعُونَ
Onlar, namazlarında yakarış halindedirler. Namazda onların uzuvları sükûnet bulmuş, kalpleri kendilerini meşgul eden şeylerden uzaklaşmıştır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَٱلَّذِينَ هُمۡ عَنِ ٱللَّغۡوِ مُعۡرِضُونَ
Onlar batıl, boş olan ve günah içeren söz ve fiillerden yüz çevirirler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَٱلَّذِينَ هُمۡ لِلزَّكَوٰةِ فَٰعِلُونَ
Onlar, nefis ve mallarındaki kusurların temizlenmesi için sahip oldukları malların zekâtını verenlerdir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَٱلَّذِينَ هُمۡ لِفُرُوجِهِمۡ حَٰفِظُونَ
Onlar; zina, livata ve fuhşiyattan uzak durarak iffetlerini koruyanlardır. İffetli ve temiz olanlar onlardır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
إِلَّا عَلَىٰٓ أَزۡوَٰجِهِمۡ أَوۡ مَا مَلَكَتۡ أَيۡمَٰنُهُمۡ فَإِنَّهُمۡ غَيۡرُ مَلُومِينَ
Ancak eşleri veya sahip oldukları cariyeleri bunun dışındadır. Şüphesiz ki onlar; bunlar ile cinsel ilişki ve bunun dışındaki istifadelerinden dolayı kınanmazlar.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَمَنِ ٱبۡتَغَىٰ وَرَآءَ ذَٰلِكَ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡعَادُونَ
Artık kim, eşleri ve sahip olduğu cariyeleri dışında başka şeylerden yararlanmayı isterse işte bu kimse; Yüce Allah'ın helal kıldığından istifade etmeyi bırakıp haramdan istifade ettiği için Yüce Allah'ın sınırlarını aşmış olur.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَٱلَّذِينَ هُمۡ لِأَمَٰنَٰتِهِمۡ وَعَهۡدِهِمۡ رَٰعُونَ
Onlar, Allah'ın kendilerine farz kıldığı şeyleri yerine getireceklerine dair verdikleri sözü ve kulların kendilerine emanet ettikleri emanetleri yerine getirenlerdir. Aynı şekilde onlar; verdikleri sözlere muhalefet etmeyen aksine sözlerini yerine getiren kimselerdir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَٱلَّذِينَ هُمۡ عَلَىٰ صَلَوَٰتِهِمۡ يُحَافِظُونَ
Onlar; namazlarını devamlı kılarak muhafaza eden, rükûnları, vacipleri ve müstehapları ile vaktinde kılanlardır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡوَٰرِثُونَ
İşte bu sıfatlarla nitelenmiş olan kimseler, varislerin ta kendileridir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ٱلَّذِينَ يَرِثُونَ ٱلۡفِرۡدَوۡسَ هُمۡ فِيهَا خَٰلِدُونَ
Onlar; cennetin en yüce ve yüksek yerine varis olacak, orada ebedî olarak kalacaklardır. Kendilerine verilecek olan nimetler kesintisiz bir şekilde devam edecektir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلَقَدۡ خَلَقۡنَا ٱلۡإِنسَٰنَ مِن سُلَٰلَةٖ مِّن طِينٖ
Şüphesiz biz, beşeriyetin atası olan Âdem'i çamurdan yarattık. Onun toprağı; özü, yerin toprağı ile karıştırılmış olan bir suyun özünden alınmıştır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ثُمَّ جَعَلۡنَٰهُ نُطۡفَةٗ فِي قَرَارٖ مَّكِينٖ
Sonra onun neslini, doğacağı güne kadar rahime yerleşmiş olan bir nutfeden (su damlasından) yarattık.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ثُمَّ خَلَقۡنَا ٱلنُّطۡفَةَ عَلَقَةٗ فَخَلَقۡنَا ٱلۡعَلَقَةَ مُضۡغَةٗ فَخَلَقۡنَا ٱلۡمُضۡغَةَ عِظَٰمٗا فَكَسَوۡنَا ٱلۡعِظَٰمَ لَحۡمٗا ثُمَّ أَنشَأۡنَٰهُ خَلۡقًا ءَاخَرَۚ فَتَبَارَكَ ٱللَّهُ أَحۡسَنُ ٱلۡخَٰلِقِينَ
Rahimde yerleşmiş olan bu nutfeden (su damlasından) sonra kırmızı alakayı/embriyoyu yarattık. Sonra bu embriyoyu kırmızı bir çiğnem et parçası haline getirdik. Sonra bu et parçası için sert kemikleri yarattık ve sonra da o kemiklere et giydirdik. Sonra onu kendisine ruhun üflenmesi ve hayata çıkarılması ile bambaşka bir varlık olarak inşa ettik. Yaratanların en güzeli olan Allah pek yücedir!
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ثُمَّ إِنَّكُم بَعۡدَ ذَٰلِكَ لَمَيِّتُونَ
Ey insanlar! Sonra sizler uğrayacağınız bu aşamalardan ve ecelleriniz geldikten sonra muhakkak öleceksiniz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ثُمَّ إِنَّكُمۡ يَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِ تُبۡعَثُونَ
Sonra sizler, ölümünüzün ardından yapmış olduğunuz amellerinizden hesaba çekilmek için kıyamet günü kabirlerinizden diriltileceksiniz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلَقَدۡ خَلَقۡنَا فَوۡقَكُمۡ سَبۡعَ طَرَآئِقَ وَمَا كُنَّا عَنِ ٱلۡخَلۡقِ غَٰفِلِينَ
Ey insanlar! Gerçekten biz, üzerinizde bazısı bazısının üzerinde olmak üzere kat kat yedi gök yarattık. Yarattıklarımızdan gafil olmadık ve onları asla unutmadık.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• للفلاح أسباب متنوعة يحسن معرفتها والحرص عليها.
Kurtuluşa ermenin vesileleri çoktur. Bunları bilmek ve bunlar hususunda hırslı olmak güzeldir.

• التدرج في الخلق والشرع سُنَّة إلهية.
Yaratılış ve dinin derece derece aşamalar halinde olması ilahi bir kanundur.

• إحاطة علم الله بمخلوقاته.
Yüce Allah'ın ilmi, yarattıklarını kuşatmıştır.

وَأَنزَلۡنَا مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءَۢ بِقَدَرٖ فَأَسۡكَنَّٰهُ فِي ٱلۡأَرۡضِۖ وَإِنَّا عَلَىٰ ذَهَابِۭ بِهِۦ لَقَٰدِرُونَ
Gökten, ne çok yağıp sellere ve ne de az olup kuraklığa sebep olacak, bilakis tam ihtiyacı karşılayan yağmuru indirdik ve bu yağmur suyunu, insanların ve hayvanların ondan istifade etmesi için yeryüzünde tuttuk. Şüphesiz biz, bu suyu gidermeye kadiriz. Şayet böyle yaparsan, onlar bu gönderdiğimiz sudan faydalanamaz hale gelirler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَأَنشَأۡنَا لَكُم بِهِۦ جَنَّٰتٖ مِّن نَّخِيلٖ وَأَعۡنَٰبٖ لَّكُمۡ فِيهَا فَوَٰكِهُ كَثِيرَةٞ وَمِنۡهَا تَأۡكُلُونَ
Sizin için o su ile hurmalardan ve üzümlerden oluşan bahçeler meydana getirdik. Oralarda sizin için incir, nar ve elma gibi çeşitli renklerde ve şekillerde çok sayıda meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَشَجَرَةٗ تَخۡرُجُ مِن طُورِ سَيۡنَآءَ تَنۢبُتُ بِٱلدُّهۡنِ وَصِبۡغٖ لِّلۡأٓكِلِينَ
O su ile, sizin için Sînâ dağı bölgesinde meyvelerinden yağ ve yiyecek elde ettiğiniz zeytin ağacını meydana getirdik.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِنَّ لَكُمۡ فِي ٱلۡأَنۡعَٰمِ لَعِبۡرَةٗۖ نُّسۡقِيكُم مِّمَّا فِي بُطُونِهَا وَلَكُمۡ فِيهَا مَنَٰفِعُ كَثِيرَةٞ وَمِنۡهَا تَأۡكُلُونَ
Ey insanlar! Sizin için deve, inek ve koyunlarda Yüce Allah'ın kudreti ve bahşetmiş olduğu lütfu hakkında sizler için delil olacak pek çok ibretler vardır. Biz, bu hayvanların karınlarında içenlere içimi kolay hâlis bir süt içirmekteyiz. Onlarda üzerine binmek, yünlerinden yararlanmak ve etlerinden yemek gibi sizin için pek çok faydalar vardır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَعَلَيۡهَا وَعَلَى ٱلۡفُلۡكِ تُحۡمَلُونَ
Karada develerin üzerinde ve denizde ise gemilerde taşınmaktasınız.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلَقَدۡ أَرۡسَلۡنَا نُوحًا إِلَىٰ قَوۡمِهِۦ فَقَالَ يَٰقَوۡمِ ٱعۡبُدُواْ ٱللَّهَ مَا لَكُم مِّنۡ إِلَٰهٍ غَيۡرُهُۥٓۚ أَفَلَا تَتَّقُونَ
Biz, Nûh -aleyhisselam-'ı kendilerini Allah'a davet etmesi için kavmine gönderdik. O, onlara şöyle dedi: "Ey Kavmim! Sadece Allah'a ibadet edin. Sizin O'ndan başka hak bir ilahınız yoktur. Emirlerini yerine getirmek ve yasaklarından kaçınmak suretiyle Allah'tan korkmaz mısınız?"
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَقَالَ ٱلۡمَلَؤُاْ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ مِن قَوۡمِهِۦ مَا هَٰذَآ إِلَّا بَشَرٞ مِّثۡلُكُمۡ يُرِيدُ أَن يَتَفَضَّلَ عَلَيۡكُمۡ وَلَوۡ شَآءَ ٱللَّهُ لَأَنزَلَ مَلَٰٓئِكَةٗ مَّا سَمِعۡنَا بِهَٰذَا فِيٓ ءَابَآئِنَا ٱلۡأَوَّلِينَ
Nuh'un kavminden, Yüce Allah'a iman etmeyip, kâfirlerden olan ileri gelenleri, kendilerine tabi olan halkın geneline şöyle dediler: "Peygamber olduğunu iddia eden bu kimse, sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. O, sizin üstünüzde bir hüküm ve üstünlük kurmak istiyor. Eğer Allah bize bir elçi göndermek isteseydi bu elçiyi meleklerden gönderir, insanlardan göndermezdi. Biz, onun iddia ettiği bu şeyi bizden önce gelmiş olan atalarımızdan da işitmedik."
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
إِنۡ هُوَ إِلَّا رَجُلُۢ بِهِۦ جِنَّةٞ فَتَرَبَّصُواْ بِهِۦ حَتَّىٰ حِينٖ
"O, kendisine delilik isabet eden ve bundan dolayı ne dediğini bilmeyen bir adamdan başka bir şey değildir. Onun, insanların yanındaki durumu iyice ortaya çıkıncaya kadar bekleyin." dediler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
قَالَ رَبِّ ٱنصُرۡنِي بِمَا كَذَّبُونِ
Nûh -aleyhisselam- şöyle dedi: "Rabbim! Beni yalanlamaları sebebi ile onlardan intikam alarak onlara karşı bana yardım et!"
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَأَوۡحَيۡنَآ إِلَيۡهِ أَنِ ٱصۡنَعِ ٱلۡفُلۡكَ بِأَعۡيُنِنَا وَوَحۡيِنَا فَإِذَا جَآءَ أَمۡرُنَا وَفَارَ ٱلتَّنُّورُ فَٱسۡلُكۡ فِيهَا مِن كُلّٖ زَوۡجَيۡنِ ٱثۡنَيۡنِ وَأَهۡلَكَ إِلَّا مَن سَبَقَ عَلَيۡهِ ٱلۡقَوۡلُ مِنۡهُمۡۖ وَلَا تُخَٰطِبۡنِي فِي ٱلَّذِينَ ظَلَمُوٓاْ إِنَّهُم مُّغۡرَقُونَ
O'na: Gemiyi nasıl yapacağını sana gösterdiğimiz ve öğrettiğimiz gibi yap! Onların, helak edeceğimize dair emrimiz sana gelip de su, kuvvetle ekmek pişirilen tandırdan kaynayıp taşınca nesillerinin devam etmesi için gemiye yaşayan her varlıktan dişi ve erkek olmak üzere birer çift al. Hanımın ve oğlun gibi aleyhlerinde helak olunacaklarına dair söz verilmiş olanlar dışında kalan aileni gemiye bindir. Kâfir olup, zulmeden zalimlerin helak edilmekten kurtulması için bana hitapta bulunma! Onlar, kaçınılmaz olarak tufanın suyunda boğularak helak edileceklerdir." diye vahyettik.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• لطف الله بعباده ظاهر بإنزال المطر وتيسير الانتفاع به.
Yüce Allah'ın kulları üzerindeki lütfu, yağmuru indirmesinde ve kullarının bununla faydalanmasında açıkça ortaya çıkmaktadır.

• التنويه بمنزلة شجرة الزيتون.
Zeytin ağacının konumu önemine işaret edilmiştir (ki o, mübarek bir ağaçtır).

• اعتقاد المشركين ألوهية الحجر، وتكذيبهم بنبوة البشر، دليل على سخف عقولهم.
Müşriklerin, putların ilahlığına inanıp da bir insanın peygamberliğini yalanlamaları, onların ne kadar akılsız olduklarının delilidir.

• نصر الله لرسله ثابت عندما تكذبهم أممهم.
Ümmetleri, peygamberlerini yalanladığı zaman Yüce Allah'ın peygamberlerine yardım gönderdiği bir gerçektir.

فَإِذَا ٱسۡتَوَيۡتَ أَنتَ وَمَن مَّعَكَ عَلَى ٱلۡفُلۡكِ فَقُلِ ٱلۡحَمۡدُ لِلَّهِ ٱلَّذِي نَجَّىٰنَا مِنَ ٱلۡقَوۡمِ ٱلظَّٰلِمِينَ
Sen ve seninle birlikte kurtulan Müminler ile gemiye bindiğin zaman şöyle de: "Kâfir olan kavmi helak ederek bizleri onlardan kurtaran Allah'a hamdolsun."
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَقُل رَّبِّ أَنزِلۡنِي مُنزَلٗا مُّبَارَكٗا وَأَنتَ خَيۡرُ ٱلۡمُنزِلِينَ
Ve yine şöyle de: "Rabbim! Beni mübarek bir yere indirip, kondur. İndirenlerin/konuk edenlerin en hayırlısı sensin!"
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَٰتٖ وَإِن كُنَّا لَمُبۡتَلِينَ
Nuh -aleyhisselam- ve beraberindeki Müminlerin kurtulmasında, kâfirlerin helakında, peygamberlerimize yardım etmeye ve onları yalanlayanları helak etmeye kadir olduğumuza dair apaçık deliller vardır. Şüphesiz biz, Müminin kâfirden ve itaat edenin isyan edenden ayrılması için Nuh -aleyhisselam-'ın kendilerine gönderilmesi ile Nuh kavmini imtihan etmişizdir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ثُمَّ أَنشَأۡنَا مِنۢ بَعۡدِهِمۡ قَرۡنًا ءَاخَرِينَ
Nuh kavminin helak edilmesinden sonra başka ümmet meydana getirdik.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَأَرۡسَلۡنَا فِيهِمۡ رَسُولٗا مِّنۡهُمۡ أَنِ ٱعۡبُدُواْ ٱللَّهَ مَا لَكُم مِّنۡ إِلَٰهٍ غَيۡرُهُۥٓۚ أَفَلَا تَتَّقُونَ
Onların içinden kendilerini Allah'a davet etmesi için bir peygamber gönderdik. O peygamber onlara şöyle dedi: "Kendisinden başka hak ilah olmayan Allah Teâlâ'ya ibadet edin. Yasaklarından kaçınıp emirlerini yerine getirerek Allah'tan sakınmaz mısınız?"
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَقَالَ ٱلۡمَلَأُ مِن قَوۡمِهِ ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ وَكَذَّبُواْ بِلِقَآءِ ٱلۡأٓخِرَةِ وَأَتۡرَفۡنَٰهُمۡ فِي ٱلۡحَيَوٰةِ ٱلدُّنۡيَا مَا هَٰذَآ إِلَّا بَشَرٞ مِّثۡلُكُمۡ يَأۡكُلُ مِمَّا تَأۡكُلُونَ مِنۡهُ وَيَشۡرَبُ مِمَّا تَشۡرَبُونَ
O peygamberin kavminden Allah'ı inkâr eden, ahireti ve ahiretteki sevabı ve cezayı yalanlayan ve dünya hayatında nimetlerden kendilerine bolca verdiğimiz zalimler; kendilerine tabi olanlara ve insanlara şöyle dediler: "Bu; sizin yediklerinizden yiyip içtiklerinizden içen ve sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Sizden üstün ayrı bir özelliği yoktur ki o, size resul olarak gönderilmiş olsun!"
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلَئِنۡ أَطَعۡتُم بَشَرٗا مِّثۡلَكُمۡ إِنَّكُمۡ إِذٗا لَّخَٰسِرُونَ
Eğer sizin gibi bir insana itaat ederseniz, işte o zaman hüsrana uğrarsınız. İlahlarınızı terk ettiğiniz ve size bir üstünlüğü olmayan kimseye tabi olduğunuz için hiçbir şeyden istifade edemezsiniz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أَيَعِدُكُمۡ أَنَّكُمۡ إِذَا مِتُّمۡ وَكُنتُمۡ تُرَابٗا وَعِظَٰمًا أَنَّكُم مُّخۡرَجُونَ
Peygamber olduğunu iddia eden bu kimse, size; sizler ölüp de toprak ve çürümüş kemik olduktan sonra kabirlerinizden dirilmiş olarak çıkacağınızı mı vadediyor. Bu akıl edilebilir mi hiç?
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
۞ هَيۡهَاتَ هَيۡهَاتَ لِمَا تُوعَدُونَ
Ölümünüzün ardından çürümüş kemik ve toprağa dönüştükten sonra kabirlerinizden diri olarak çıkmak gerçekten çok uzak bir vaattir!
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
إِنۡ هِيَ إِلَّا حَيَاتُنَا ٱلدُّنۡيَا نَمُوتُ وَنَحۡيَا وَمَا نَحۡنُ بِمَبۡعُوثِينَ
Onlar; "Hayat, dünya hayatından başka bir şey değildir. Ahiret hayatı yoktur. Yaşayan canlılar ölür ve tekrardan diriltilmezler. Onların ardından başkaları doğar ve (ölünceye kadar) yaşarlar. Bizler, kıyamet günü ölümümüzden sonra hesabın görülmesi için (kabirlerimizden) çıkacak değiliz!" dediler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
إِنۡ هُوَ إِلَّا رَجُلٌ ٱفۡتَرَىٰ عَلَى ٱللَّهِ كَذِبٗا وَمَا نَحۡنُ لَهُۥ بِمُؤۡمِنِينَ
Size, resul olarak gönderildiğini iddia eden bu adam, ortaya attığı iddiası ile Allah hakkında yalan uyduran bir adamdır. Bizler ona iman etmiyoruz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
قَالَ رَبِّ ٱنصُرۡنِي بِمَا كَذَّبُونِ
Peygamber şöyle dedi: "Rabbim! Beni yalanlamaları sebebi ile onlardan intikam alarak onlara karşı bana yardım et!"
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
قَالَ عَمَّا قَلِيلٖ لَّيُصۡبِحُنَّ نَٰدِمِينَ
Yüce Allah, onun duasına icabet ederek şöyle buyurdu: "Pek yakında senin getirdiklerini yalanlayanlar, yalanlamalarından dolayı pişman olacaklardır!"
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَأَخَذَتۡهُمُ ٱلصَّيۡحَةُ بِٱلۡحَقِّ فَجَعَلۡنَٰهُمۡ غُثَآءٗۚ فَبُعۡدٗا لِّلۡقَوۡمِ ٱلظَّٰلِمِينَ
İnatlarından dolayı azabı hak etmeleri sebebi ile onları şiddetli bir çığlık yakalayıverdi. Böylece helak, onları selin (alıp biriktirdiği) çer çöp taneleri haline getirdi. Zalim kavim helak olsun!
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ثُمَّ أَنشَأۡنَا مِنۢ بَعۡدِهِمۡ قُرُونًا ءَاخَرِينَ
Onların helakından sonra, Lût -aleyhisselam-'ın kavmi, Şuayb -aleyhisselam-'ın kavmi ve Yunus -aleyhisselam-'ın kavmi gibi başka kavimler ve ümmetler meydana getirdik.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• وجوب حمد الله على النعم.
Yüce Allah'ın bahşettiği nimetlere hamt etmenin gerekliliği beyan edilmiştir.

• الترف في الدنيا من أسباب الغفلة أو الاستكبار عن الحق.
Dünyada zevk, refah ve lüks içerisinde yaşamak; hak hususunda gaflete düşmenin ve hak karşısında büyüklenmenin sebeplerindendir.

• عاقبة الكافر الندامة والخسران.
Kâfir kimsenin sonu, pişman olmak ve hüsrana uğramaktır.

• الظلم سبب في البعد عن رحمة الله.
Zulüm, Yüce Allah'ın rahmetinden uzak olmaya sebep olur.

مَا تَسۡبِقُ مِنۡ أُمَّةٍ أَجَلَهَا وَمَا يَسۡتَـٔۡخِرُونَ
Yalanlayan bu ümmetlerden herhangi biri, hangi vesilelere sahip olursa olsun; helak edilmeleri için belirlenmiş olan vaktin önüne geçemez ve onu geciktiremez.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ثُمَّ أَرۡسَلۡنَا رُسُلَنَا تَتۡرَاۖ كُلَّ مَا جَآءَ أُمَّةٗ رَّسُولُهَا كَذَّبُوهُۖ فَأَتۡبَعۡنَا بَعۡضَهُم بَعۡضٗا وَجَعَلۡنَٰهُمۡ أَحَادِيثَۚ فَبُعۡدٗا لِّقَوۡمٖ لَّا يُؤۡمِنُونَ
Sonra peygamberlerimizi birbiri ardınca gönderdik. Her ümmete kendilerine gönderilen peygamberi geldikçe onu yalanladılar. Biz de onları birbiri ardından helak ettik de helak edilmiş olan bu ümmetlerden geriye, Rablerinden peygamberlerinin getirdiklerine iman etmeyen bir toplumun helak edildiğine dair insanların konuştuğu (ibretlik) olaylardan başka bir şey kalmadı.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ثُمَّ أَرۡسَلۡنَا مُوسَىٰ وَأَخَاهُ هَٰرُونَ بِـَٔايَٰتِنَا وَسُلۡطَٰنٖ مُّبِينٍ
Sonra, Musa ve kardeşi Harun'u dokuz ayet (asa, el, çekirge, bit, kurbağa, kan, tufan, kıtlık ve mahsullerin azalması) ve açık deliller ile gönderdik.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
إِلَىٰ فِرۡعَوۡنَ وَمَلَإِيْهِۦ فَٱسۡتَكۡبَرُواْ وَكَانُواْ قَوۡمًا عَالِينَ
O ikisini Firavun'a ve kavminin ileri gelenlerine gönderdik. Bunun üzerine onlar büyüklendiler, Musa ve Harun'a iman etmeyi kabul etmediler. Onlar; zulüm ve eziyet ile insanlara üstünlük taslayan bir topluluktu.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَقَالُوٓاْ أَنُؤۡمِنُ لِبَشَرَيۡنِ مِثۡلِنَا وَقَوۡمُهُمَا لَنَا عَٰبِدُونَ
"Onların bize üstün olacakları bir meziyetleri olmadığı ve kavimleri (İsrailoğulları) de bize boyun eğip itaat eden kimseler olduğu halde bizim gibi iki insana mı iman edeceğiz?" dediler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَكَذَّبُوهُمَا فَكَانُواْ مِنَ ٱلۡمُهۡلَكِينَ
O ikisinin Allah katından getirdiklerini yalanladılar. Yalanlamaları sebebi ile boğularak helak edilenlerden oldular.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلَقَدۡ ءَاتَيۡنَا مُوسَى ٱلۡكِتَٰبَ لَعَلَّهُمۡ يَهۡتَدُونَ
Ant olsun biz Musa'ya, kavmini hakka iletmesi ve onların bu hak ile amel etmeleri arzusu ile Tevrat'ı verdik.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَجَعَلۡنَا ٱبۡنَ مَرۡيَمَ وَأُمَّهُۥٓ ءَايَةٗ وَءَاوَيۡنَٰهُمَآ إِلَىٰ رَبۡوَةٖ ذَاتِ قَرَارٖ وَمَعِينٖ
Meryem'in oğlu İsa'yı ve annesi Meryem'i kudretimize delalet eden birer ayet kıldık. Meryem, ona babasız olarak hamile kaldı. Biz, o ikisini yüksek, akarsuyu olan, düzgün ve meskun bir yere yerleştirdik.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
يَٰٓأَيُّهَا ٱلرُّسُلُ كُلُواْ مِنَ ٱلطَّيِّبَٰتِ وَٱعۡمَلُواْ صَٰلِحًاۖ إِنِّي بِمَا تَعۡمَلُونَ عَلِيمٞ
Ey Peygamberler! Sizin için helal kıldığım şeylerden yemesi hoş ve tatlı olanları yiyin ve şeriate uygun salih ameller işleyin. Şüphesiz ben, amel eden kimsenin amelini çok iyi bilenim. Sizin amellerinizden hiçbir şey bana gizli kalmaz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِنَّ هَٰذِهِۦٓ أُمَّتُكُمۡ أُمَّةٗ وَٰحِدَةٗ وَأَنَا۠ رَبُّكُمۡ فَٱتَّقُونِ
Ey Peygamberler! Şüphe yok ki sizin dininiz tek bir dindir, o da İslam'dır ve ben, sizin Rabbinizim. Sizin benim dışımda bir Rabbiniz yoktur. O halde emirlerimi yerine getirip yasaklarımdan kaçınarak benden sakının (korkun).
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَتَقَطَّعُوٓاْ أَمۡرَهُم بَيۡنَهُمۡ زُبُرٗاۖ كُلُّ حِزۡبِۭ بِمَا لَدَيۡهِمۡ فَرِحُونَ
Peygambelere tabi olanlar, onlardan sonra dinde ayrılığa düşüp fırkalar ve gruplar haline geldiler. Her grup, Allah katında kendisinden razı olunan din olduğuna inanarak kendi dini ile böbürlenmekte ve kendisi dışındakileri dikkate almamaktadır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَذَرۡهُمۡ فِي غَمۡرَتِهِمۡ حَتَّىٰ حِينٍ
Ey Peygamber! Azap kendilerine ininceye kadar onları içinde bulundukları cehalet ve şaşkınlık içerisinde bırak!
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أَيَحۡسَبُونَ أَنَّمَا نُمِدُّهُم بِهِۦ مِن مَّالٖ وَبَنِينَ
Sahip oldukları ile sevinip duran bu gruplar dünya hayatında kendilerine vermiş olduğumuz mal ve evlatları, hak ettikleri iyiliklerin bir an önce verilmiş karşılığı mı zannediyorlar? Hayır! Durum onların zannettiği gibi değildir. Biz onlara, bunları ancak bir oyalama ve onları bu şekilde tutmak için veriyoruz. Fakat onlar, bunun farkında değillerdir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
نُسَارِعُ لَهُمۡ فِي ٱلۡخَيۡرَٰتِۚ بَل لَّا يَشۡعُرُونَ
Elindeki ile sevinip duran bu gruplar dünya hayatında kendilerine vermiş olduğumuz mal ve evlatları hak ettikleri iyiliklerin bir an önce verilmiş karşılığı mı zannediyorlar? Hayır! Durum onların zannettiği gibi değildir. Biz onlara, bunları ancak bir oyalama ve onları bu şekilde tutmak için veriyoruz. Fakat onlar, bunun farkında değillerdir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
إِنَّ ٱلَّذِينَ هُم مِّنۡ خَشۡيَةِ رَبِّهِم مُّشۡفِقُونَ
Şüphesiz imanları ve ihsanları (iyilikleri) ile Rablerinin (korkusundan) titreyenler,
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَٱلَّذِينَ هُم بِـَٔايَٰتِ رَبِّهِمۡ يُؤۡمِنُونَ
O'nun kitabının ayetlerine iman edenler,
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَٱلَّذِينَ هُم بِرَبِّهِمۡ لَا يُشۡرِكُونَ
Ve onlar Rablerini birleyip O'na hiçbir şeyi şirk koşmayanlardır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• الاستكبار مانع من التوفيق للحق.
Büyüklenmek, hakka muvaffak kılınmaya engel olan bir durumdur.

• إطابة المأكل له أثر في صلاح القلب وصلاح العمل.
Helal ve temiz şeyleri yemenin, kalp ve amellerin güzel ve düzgün olmasına etkisi vardır.

• التوحيد ملة جميع الأنبياء ودعوتهم.
Bütün peygamberlerin dini ve daveti tevhit (Allah'ı birlemek) dir.

• الإنعام على الفاجر ليس إكرامًا له، وإنما هو استدراج.
Fâcir bir kimsenin nimetlendirilmesi ona bir ikram değil; ancak onu bir oyalamadır.

وَٱلَّذِينَ يُؤۡتُونَ مَآ ءَاتَواْ وَّقُلُوبُهُمۡ وَجِلَةٌ أَنَّهُمۡ إِلَىٰ رَبِّهِمۡ رَٰجِعُونَ
Onlar; iyi ameller işlemekte gayret sarf eden ve salih amellerle Allah'a yakınlaşan kimselerdir. Onlar; kıyamet günü Allah'a döndüklerinde infaklarının ve salih amellerinin Allah tarafından kabul edilmemesinden korkarlar.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أُوْلَٰٓئِكَ يُسَٰرِعُونَ فِي ٱلۡخَيۡرَٰتِ وَهُمۡ لَهَا سَٰبِقُونَ
İşte bu yüce özellikler ile sıfatlanmış olanlar; salih amelleri işlemek hususunda acele edenlerdir. Bu hususta yarışırlar. Bundan dolayı (hayırlı amelleri işlemekte) diğerlerini geçmişlerdir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلَا نُكَلِّفُ نَفۡسًا إِلَّا وُسۡعَهَاۚ وَلَدَيۡنَا كِتَٰبٞ يَنطِقُ بِٱلۡحَقِّ وَهُمۡ لَا يُظۡلَمُونَ
Hiçbir nefse güç yetirebileceğinden başka amelleri yüklemeyiz. Katımızda her amel eden kimsenin amelini kaydettiğimiz, içerisinde hiçbir şüphe olmaksızın sadece hak ile konuşan bir kitap vardır. Onlar, ne iyilikleri eksiltilerek ve ne de kötülükleri arttırılarak bir haksızlığa uğratılırlar.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
بَلۡ قُلُوبُهُمۡ فِي غَمۡرَةٖ مِّنۡ هَٰذَا وَلَهُمۡ أَعۡمَٰلٞ مِّن دُونِ ذَٰلِكَ هُمۡ لَهَا عَٰمِلُونَ
Bilakis o kâfirlerin kalpleri, hakkı söyleyen bu kitap ve kendilerine indirilen kitap hususunda gaflet içerisindedir. Onların, üzerinde bulundukları küfürden başka yapmakta oldukları başka amelleri de vardır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
حَتَّىٰٓ إِذَآ أَخَذۡنَا مُتۡرَفِيهِم بِٱلۡعَذَابِ إِذَا هُمۡ يَجۡـَٔرُونَ
Onların, dünyada refaha erdirilmiş olanlarını kıyamet günü azap ile yakaladığımız zaman; onlar, imdat dileyerek seslerini feryat ile yükseltirler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
لَا تَجۡـَٔرُواْ ٱلۡيَوۡمَۖ إِنَّكُم مِّنَّا لَا تُنصَرُونَ
Allah'ın rahmetinden ümit kesmeleri için onlara şöyle denir: "Bugün feryat etmeyin ve yardım dilemeyin. Şüphesiz sizi, Allah'ın azabından alıkoyacak bir yardımcınız yoktur."
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
قَدۡ كَانَتۡ ءَايَٰتِي تُتۡلَىٰ عَلَيۡكُمۡ فَكُنتُمۡ عَلَىٰٓ أَعۡقَٰبِكُمۡ تَنكِصُونَ
Yüce Allah'ın kitabının ayetleri dünyada size okunuyordu, fakat sizler bunları işittiğinizde ondan hoşlanmayarak yüz çeviriyordunuz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
مُسۡتَكۡبِرِينَ بِهِۦ سَٰمِرٗا تَهۡجُرُونَ
Harem (Kâbe) ehli olduğunuzu iddia ederek insanlara karşı büyüklük taslayarak bunu yapıyordunuz. Sizler Harem ehli değilsiniz; çünkü oranın ehli, takva sahipleridir. Sizler, geceleyin onun etrafında kötü sözler söylüyor ve onu yüceltmiyorsunuz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أَفَلَمۡ يَدَّبَّرُواْ ٱلۡقَوۡلَ أَمۡ جَآءَهُم مَّا لَمۡ يَأۡتِ ءَابَآءَهُمُ ٱلۡأَوَّلِينَ
O müşrikler, iman etmeleri ve içindekiler ile amel etmeleri için Yüce Allah'ın kendilerine indirmiş olduğu Kur'an'ı düşünmüyorlar mı? Yoksa onlara, kendilerinden önce gelmiş olan atalarına gelmeyen bir şey mi geldi de ondan yüz çevirdiler ve onu yalanladılar?
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أَمۡ لَمۡ يَعۡرِفُواْ رَسُولَهُمۡ فَهُمۡ لَهُۥ مُنكِرُونَ
Yoksa onlar; Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in Allah'ın kendilerine gönderdiği elçisi olduğunu bilemediler de mi onu inkâr ediyorlar? Şüphesiz onlar; onu, onun doğruluğunu ve güvenilirliğini bilip anlamışlardır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أَمۡ يَقُولُونَ بِهِۦ جِنَّةُۢۚ بَلۡ جَآءَهُم بِٱلۡحَقِّ وَأَكۡثَرُهُمۡ لِلۡحَقِّ كَٰرِهُونَ
"Hayır! O, delidir." dediler ve O'nu kesin bir şekilde yalanladılar. Aksine, o Peygamber, onlara Allah'tan geldiği hususunda hiçbir şüphe olmayan hakkı getirmiştir. Onların çoğu kendi nefislerinden bir haset ve batıllarına karşı bir taassup ile haktan hoşlanmazlar ve hakka karşı buğuz ederler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلَوِ ٱتَّبَعَ ٱلۡحَقُّ أَهۡوَآءَهُمۡ لَفَسَدَتِ ٱلسَّمَٰوَٰتُ وَٱلۡأَرۡضُ وَمَن فِيهِنَّۚ بَلۡ أَتَيۡنَٰهُم بِذِكۡرِهِمۡ فَهُمۡ عَن ذِكۡرِهِم مُّعۡرِضُونَ
Eğer Allah; işleri, onların nefislerinin arzuladığı gibi düzenlemiş olsaydı, işlerin akıbetleri ve idaresi hakkında neyin doğru ve neyin de yanlış olduğu hususundaki cehaletleri sebebi ile gökler, yer ve bu ikisinde bulunan her şey bozguna uğrardı. Bilakis onlara, izzet ve şereflerini içinde barındıran Kur'an'ı verdik de ondan yüz çevirirler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أَمۡ تَسۡـَٔلُهُمۡ خَرۡجٗا فَخَرَاجُ رَبِّكَ خَيۡرٞۖ وَهُوَ خَيۡرُ ٱلرَّٰزِقِينَ
Ey Resul! Yoksa sen, kendilerine getirdiğin şeyin karşılığında onlardan bir karşılık mı istedin ki bu durum onları daveti reddeden kimseler haline getirdi? (Hayır) Sen böyle bir şey yapmadın. Rabbinin sana vereceği karşılık, onların ve onların dışındakilerin sana vereceklerinden daha hayırlıdır. Allah -Subhanehu ve Teâlâ- rızık verenlerin en hayırlısıdır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِنَّكَ لَتَدۡعُوهُمۡ إِلَىٰ صِرَٰطٖ مُّسۡتَقِيمٖ
Ey Resul! Muhakkak ki sen, onları ve diğerlerini içerisinde hiçbir eğrilik olmayan dosdoğru yola davet ediyorsun ki o yol; İslam yoludur.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِنَّ ٱلَّذِينَ لَا يُؤۡمِنُونَ بِٱلۡأٓخِرَةِ عَنِ ٱلصِّرَٰطِ لَنَٰكِبُونَ
Ahiret gününe ve oradaki hesap, ceza ve mükâfata iman etmeyenler; İslam yolundan yüz çevirip, eğri olan yollara sapmıştır. Bu saptıkları eğri yol onları ateşe ulaştıracaktır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• خوف المؤمن من عدم قبول عمله الصالح.
Mümin kimse, yaptığı salih amellerin kabul edilmemesinden dolayı son derece korku ve endişe içindedir.

• سقوط التكليف بما لا يُسْتطاع رحمة بالعباد.
Kullar güç yetiremedikleri şeylerle sorumlu tutulmayarak kendilerine merhamet edilmiştir.

• الترف مانع من موانع الاستقامة وسبب في الهلاك.
Konfor; istikamet üzere olmaya engel olur ve helak edilmeye sebebiyet verir.

• قصور عقول البشر عن إدراك كثير من المصالح.
İnsan aklının, kendi yararına olan pek çok şeyi idrak edemediği beyan edilmiştir.

۞ وَلَوۡ رَحِمۡنَٰهُمۡ وَكَشَفۡنَا مَا بِهِم مِّن ضُرّٖ لَّلَجُّواْ فِي طُغۡيَٰنِهِمۡ يَعۡمَهُونَ
Eğer onlara rahmet etseydik ve onlardaki kıtlık ve açlığı gidermiş olsaydık, yine de onlar tereddüt edip bocalayarak haktan sapmaya devam eder dururlardı.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَلَقَدۡ أَخَذۡنَٰهُم بِٱلۡعَذَابِ فَمَا ٱسۡتَكَانُواْ لِرَبِّهِمۡ وَمَا يَتَضَرَّعُونَ
Biz, onları musibet çeşitleri ile imtihan ettik de onlar; Rablerine boyun eğip itaat etmediler ve musibetlerin indiği anda kendilerinden bu musibetlerin kaldırılması için huşu ile O'na yalvarmadılar.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
حَتَّىٰٓ إِذَا فَتَحۡنَا عَلَيۡهِم بَابٗا ذَا عَذَابٖ شَدِيدٍ إِذَا هُمۡ فِيهِ مُبۡلِسُونَ
Sonunda onların üzerlerine şiddetli bir azap kapısı açtığımız zaman onlar feraha kavuşmaya ve hayra dair bütün ümitlerini kaybetmiş olurlar.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَهُوَ ٱلَّذِيٓ أَنشَأَ لَكُمُ ٱلسَّمۡعَ وَٱلۡأَبۡصَٰرَ وَٱلۡأَفۡـِٔدَةَۚ قَلِيلٗا مَّا تَشۡكُرُونَ
Ey öldükten sonra dirilmeyi yalanlayanlar! Allah -Subhanehu ve Teâlâ- size; işitmeniz için kulaklar, görmeniz için gözler ve anlamanız için kalpler verdi. Bununla birlikte sizler, O'nun size vermiş olduğu bu nimetlere ne kadar az şükrediyorsunuz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَهُوَ ٱلَّذِي ذَرَأَكُمۡ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَإِلَيۡهِ تُحۡشَرُونَ
Ey insanlar! Yeryüzünde sizi yaratan O'dur. Kıyamet gününde hesap ve karşılık için sadece O'nun huzuruna gelip toplanacaksınız.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَهُوَ ٱلَّذِي يُحۡيِۦ وَيُمِيتُ وَلَهُ ٱخۡتِلَٰفُ ٱلَّيۡلِ وَٱلنَّهَارِۚ أَفَلَا تَعۡقِلُونَ
Yaşatan (dirilten) sadece O'dur, O'nun dışında dirilten yoktur. Yine öldüren de O'dur, O'nun dışında bir öldüren yoktur. Karanlık ve aydınlık; uzun ve kısa olmak üzere gece ve gündüzün birbiri ardınca gelmesi de O'na aittir. O'nun kudretini, yaratmada ve idaresinde tek olduğunu akıl etmiyor musunuz?
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
بَلۡ قَالُواْ مِثۡلَ مَا قَالَ ٱلۡأَوَّلُونَ
Aksine atalarının ve geçmişlerinin küfürde dedikleri gibi dediler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
قَالُوٓاْ أَءِذَا مِتۡنَا وَكُنَّا تُرَابٗا وَعِظَٰمًا أَءِنَّا لَمَبۡعُوثُونَ
(Öldükten sonra dirilmeyi) Uzak görüp, inkâr ederek şöyle dediler: "Ölüp toprağa dönüşüp çürümüş kemikler haline geldikten sonra hesap için diriltilecek miyiz?"
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
لَقَدۡ وُعِدۡنَا نَحۡنُ وَءَابَآؤُنَا هَٰذَا مِن قَبۡلُ إِنۡ هَٰذَآ إِلَّآ أَسَٰطِيرُ ٱلۡأَوَّلِينَ
Bize ve daha önce de atalarımıza ölümden sonra diriltileceğimiz vadedilmişti. Biz, bu vaadin gerçekleşeceğini düşünmüyoruz. Bu; eskilerin boş sözlerinden ve yalanlarından başka bir şey değildir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
قُل لِّمَنِ ٱلۡأَرۡضُ وَمَن فِيهَآ إِن كُنتُمۡ تَعۡلَمُونَ
Ey Resul! Öldükten sonra dirilmeyi inkâr eden o kâfirlere de ki; "Eğer ilminiz var ise (söyleyin bakalım) bu yeryüzü ve oradakiler kime aittir?"
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
سَيَقُولُونَ لِلَّهِۚ قُلۡ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Onlar: "Yeryüzü ve yeryüzünün üzerindekiler Allah'a aittir." diyeceklerdir. Onlara de ki: "Yeryüzü ve yeryüzünün üzerindekilerin kendisine ait olduğu Allah'ın, ölümünüzden sonra sizleri diriltmeye kadir olduğunu düşünmez misiniz?"
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
قُلۡ مَن رَّبُّ ٱلسَّمَٰوَٰتِ ٱلسَّبۡعِ وَرَبُّ ٱلۡعَرۡشِ ٱلۡعَظِيمِ
Onlara de ki: "Yedi göğün Rabbi kimdir? Kendisinden daha büyük yaratılmış varlık olmayan yüce arşın Rabbi kimdir?"
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
سَيَقُولُونَ لِلَّهِۚ قُلۡ أَفَلَا تَتَّقُونَ
Şöyle diyeceklerdir: "Yedi gök ve yüce arş, Allah'ın mülküdür." O halde onlara de ki; "Azabından selamete ermek için emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınarak Allah'tan korkmaz mısınız?"
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
قُلۡ مَنۢ بِيَدِهِۦ مَلَكُوتُ كُلِّ شَيۡءٖ وَهُوَ يُجِيرُ وَلَا يُجَارُ عَلَيۡهِ إِن كُنتُمۡ تَعۡلَمُونَ
Onlara de ki: "Eğer ilminiz varsa söyleyin bakalım. Her şeyin mülkünü elinde bulunduran, mülkündeki hiçbir şeyin O'nun mülkünün dışına çıkıp ayrılamadığı, kullarından dilediğini koruyup, yardım eden, hakkında kötü bir şey dilediği kimsenin kendisinden kaçamadığı ve (azap ettiğinde) azabını savamadığı kimdir?"
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
سَيَقُولُونَ لِلَّهِۚ قُلۡ فَأَنَّىٰ تُسۡحَرُونَ
Her şeyin mülkü Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'nın elindedir, diyeceklerdir. O halde de ki: "Bunu ikrar ettiğiniz halde nasıl oluyor da aklınız gidiyor ve O'nun dışındakilere ibadet ediyorsunuz?"
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• عدم اعتبار الكفار بالنعم أو النقم التي تقع عليهم دليل على فساد فطرهم.
Kâfirlerin, nimetlere itibar etmemesi yahut üzerlerindeki cezalardan ibret almamaları onların fıtratlarının bozuk olduğuna delildir.

• كفران النعم صفة من صفات الكفار.
Nimetlere nankörlük etmek, kâfirlerin özelliklerindendir.

• التمسك بالتقليد الأعمى يمنع من الوصول للحق.
Kör taklite tutunmak, hakka ulaşmaya engel olur.

• الإقرار بالربوبية ما لم يصحبه إقرار بالألوهية لا ينجي صاحبه.
Rububiyet tevhidini ile birlikte uluhiyet tevhidini kabul etmemek, kişiyi (amellerinin iptal edilmesinden ve ateşe girmekten) kurtaramaz.

بَلۡ أَتَيۡنَٰهُم بِٱلۡحَقِّ وَإِنَّهُمۡ لَكَٰذِبُونَ
Durum onların iddia ettiği gibi değildir. Aksine biz onlara, içerisinde şüphe olmayan hakkı getirdik. Onlar ise Allah hakkında O'nun bir çocuğu ve ortağı olduğu iddiasında bulunarak (hakkı) yalanlamaktadırlar. Allah, onların söylediklerinden berîdir, yücedir, büyüktür.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
مَا ٱتَّخَذَ ٱللَّهُ مِن وَلَدٖ وَمَا كَانَ مَعَهُۥ مِنۡ إِلَٰهٍۚ إِذٗا لَّذَهَبَ كُلُّ إِلَٰهِۭ بِمَا خَلَقَ وَلَعَلَا بَعۡضُهُمۡ عَلَىٰ بَعۡضٖۚ سُبۡحَٰنَ ٱللَّهِ عَمَّا يَصِفُونَ
Kâfirlerin iddia ettikleri gibi Allah, bir evlat edinmemiştir ve O'nunla birlikte başka hak bir ilah da yoktur. Eğer O'nunla birlikte başka bir hak ilah daha olsaydı, her mabut (ibadet edilen) yaratılmışlardan kendi nasibine düşen ile gider ve onlardan bazısı diğerine üstün gelirdi. Alemin nizamı da altüst olurdu. Gerçekte ise böyle bir şey vuku bulmamıştır. Allah'tan başka hak bir mabut (ibadet edilen) yoktur. O; müşriklerin O'nu vasfettikleri gibi bir çocuğu ve ortağı olmasından beridir (münezzehtir), yücedir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
عَٰلِمِ ٱلۡغَيۡبِ وَٱلشَّهَٰدَةِ فَتَعَٰلَىٰ عَمَّا يُشۡرِكُونَ
O (Allah); yaratmış olduklarından tüm gözükmeyen varlıkları, duyu organları ile algılanan ve müşahede edilen her şeyi hakkıyla bilendir. Bunlardan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Allah; bir ortağı olmasından münezzehtir, yücedir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
قُل رَّبِّ إِمَّا تُرِيَنِّي مَا يُوعَدُونَ
Ey Resul! De ki: "Rabbim! Eğer o müşriklere vadettiğin azabı bana göstereceksen;"
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
رَبِّ فَلَا تَجۡعَلۡنِي فِي ٱلۡقَوۡمِ ٱلظَّٰلِمِينَ
"Rabbim! Eğer onları cezalandıracaksan ve ben de buna şahit olacaksam; bu durumda beni, onların içerisinde bulundurma! Yoksa onlara isabet eden azap bana da isabet eder."
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَإِنَّا عَلَىٰٓ أَن نُّرِيَكَ مَا نَعِدُهُمۡ لَقَٰدِرُونَ
Şüphesiz biz; azaptan onlara vadetmiş olduğumuzu senin görüp müşahede edeceğin şekilde sana göstermeye kadiriz. Biz bunu ve bunun dışındakileri yapmaktan aciz değiliz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ٱدۡفَعۡ بِٱلَّتِي هِيَ أَحۡسَنُ ٱلسَّيِّئَةَۚ نَحۡنُ أَعۡلَمُ بِمَا يَصِفُونَ
Ey Resul! Sana kötülük yapanı görmezden gelerek ve onun ezasına karşı sabredek en güzel şekilde sav. Biz; onların şirk ve yalan ile vasfetmelerini ve seni, sihir ve deli olmak gibi sana yakışmayacak şeyler ile nitelemelerini en iyi şekilde bilmekteyiz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَقُل رَّبِّ أَعُوذُ بِكَ مِنۡ هَمَزَٰتِ ٱلشَّيَٰطِينِ
Ve de ki: "Rabbim! Şeytanların vesveselerinden, kışkırtmalarından sana sığınırım!"
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَأَعُوذُ بِكَ رَبِّ أَن يَحۡضُرُونِ
"Ve Rabbim ben, işlerimde onların benim yanımda olmalarından sana sığınırım."
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءَ أَحَدَهُمُ ٱلۡمَوۡتُ قَالَ رَبِّ ٱرۡجِعُونِ
O müşriklerden birine ölüm gelip de kendisine inen şeyi bizzat görünce ömründen geçip giden zamana ve Allah'ın yanında işlediğim kusurlardan dolayı vay halime! Rabbim! Beni dünya hayatına geri döndür!
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
لَعَلِّيٓ أَعۡمَلُ صَٰلِحٗا فِيمَا تَرَكۡتُۚ كَلَّآۚ إِنَّهَا كَلِمَةٌ هُوَ قَآئِلُهَاۖ وَمِن وَرَآئِهِم بَرۡزَخٌ إِلَىٰ يَوۡمِ يُبۡعَثُونَ
"Belki ben, dünya hayatına dönersem salih ameller işlerim." der. (Ona;) "Hayır asla! Bu durum, senin istediğin gibi değildir." (denir). Şüphesiz onun söylediği (boş) bir sözdür. Eğer o, dünya hayatına geri döndürülecek olsaydı; verdiği sözü yerine getirmezdi. Vefat ettirilen bu kimseler yeniden diriliş gününe kadar dünya ile ahiretin arasında berzah aleminde olacaklar ve terk ettikleri şeyleri elde etmek ve ifsad etttikleri şeyleri düzeltmek için dünyaya geri dönemeyeceklerdir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَإِذَا نُفِخَ فِي ٱلصُّورِ فَلَآ أَنسَابَ بَيۡنَهُمۡ يَوۡمَئِذٖ وَلَا يَتَسَآءَلُونَ
Görevli olan melek (İsrafil -aleyhisselam-), kıyameti ilan eden Sûr'a ikinci kez üflediğinde; ahiret gününün korkuları ile meşgul olmaları sebebi ile onların birbirlerine karşı övündükleri soy bağı kalmaz. Kendilerini ilgilendiren şeyle meşgul olmaları sebebi ile birbirlerine hiçbir şey soramazlar.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَمَن ثَقُلَتۡ مَوَٰزِينُهُۥ فَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡمُفۡلِحُونَ
Kimlerin iyilikleri (sevapları) kötülüklerine üstün gelerek, tartıları ağır gelirse; işte istediklerine kavuşup korktuklarından uzaklaştırılarak kurtuluşa erenler bunlardır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَمَنۡ خَفَّتۡ مَوَٰزِينُهُۥ فَأُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ خَسِرُوٓاْ أَنفُسَهُمۡ فِي جَهَنَّمَ خَٰلِدُونَ
Kimlerin de kötülükleri iyiliklerine (sevaplarına)/üstün gelmesi ile tartıları hafif gelirse; işte kendilerine zarar verecek şeyleri yapıp iman etmek ve salih amel işlemek gibi fayda verecek şeyleri terk ederek kendi nefislerine yazık edenler bunlardır. Bunlar, cehennemde ebedî olarak kalacaklar ve oradan çıkamayacaklardır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
تَلۡفَحُ وُجُوهَهُمُ ٱلنَّارُ وَهُمۡ فِيهَا كَٰلِحُونَ
Ateş onların yüzlerini yakacaktır. Somurtmalarının şiddetinden dolayı alt ve üst dudakları yanıp büzülür.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• الاستدلال باستقرار نظام الكون على وحدانية الله.
Kâinatın bir sistem üzere işlemesi Yüce Allah'ın bir ve tek olduğuna delildir.

• إحاطة علم الله بكل شيء.
Yüce Allah'ın ilmi, her şeyi kuşatmıştır.

• معاملة المسيء بالإحسان أدب إسلامي رفيع له تأثيره البالغ في الخصم.
Kötülük yapan bir kimseye iyilik ile karşılık vermek; İslam'ın düşmana etki eden güzel ve yüce adabındandır.

• ضرورة الاستعاذة بالله من وساوس الشيطان وإغراءاته.
Şeytanın vesveselerinden ve kışkırtmalarından Yüce Allah'a sığınmanın zarurî olduğu beyan edilmiştir.

أَلَمۡ تَكُنۡ ءَايَٰتِي تُتۡلَىٰ عَلَيۡكُمۡ فَكُنتُم بِهَا تُكَذِّبُونَ
Bir azarlama olarak onlara şöyle denir: "Dünyada iken Kur'an'ın ayetleri size okunmuyor muydu ve sizler, onu yalanlamıyor muydunuz?"
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
قَالُواْ رَبَّنَا غَلَبَتۡ عَلَيۡنَا شِقۡوَتُنَا وَكُنَّا قَوۡمٗا ضَآلِّينَ
Şöyle dediler: "Rabbimiz! Senin bildiğin gibi isyankârlığımız bize üstün gelmişti ve bizler, haktan sapan bir bir kavim olmuştuk."
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
رَبَّنَآ أَخۡرِجۡنَا مِنۡهَا فَإِنۡ عُدۡنَا فَإِنَّا ظَٰلِمُونَ
Onlar şöyle derler: "Rabbimiz! Bizi ateşten çıkar! Daha önce üzerinde olduğumuz küfür ve sapıklığa yeniden dönecek olursak; işte o zaman biz kendilerine zulmeden zalimlerden oluruz ve mazeretimiz de kesilip sona erer."
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
قَالَ ٱخۡسَـُٔواْ فِيهَا وَلَا تُكَلِّمُونِ
Yüce Allah şöyle buyurur: "Aşağılanmış bir şekilde ateşte kalın ve benimle konuşmayın."
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
إِنَّهُۥ كَانَ فَرِيقٞ مِّنۡ عِبَادِي يَقُولُونَ رَبَّنَآ ءَامَنَّا فَٱغۡفِرۡ لَنَا وَٱرۡحَمۡنَا وَأَنتَ خَيۡرُ ٱلرَّٰحِمِينَ
Çünkü kullarımdan bana iman eden bir grup: "Rabbimiz! Biz sana iman ettik, bizim günahlarımızı bağışla ve bize rahmetinle merhamet et. Merhamet edenlerin en hayırlısı sensin." derlerdi.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَٱتَّخَذۡتُمُوهُمۡ سِخۡرِيًّا حَتَّىٰٓ أَنسَوۡكُمۡ ذِكۡرِي وَكُنتُم مِّنۡهُمۡ تَضۡحَكُونَ
Sizler, Rablerine davet eden Müminleri alay konusu edinerek onlarla dalga geçiyordunuz. Ta ki onlar ile alay etmek ile meşgul olmanız size, Allah'ın zikrini (O'nu hatırlayıp anmayı) unutturdu. Siz, dalga geçerek ve alay ederek onlara gülüyordunuz.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
إِنِّي جَزَيۡتُهُمُ ٱلۡيَوۡمَ بِمَا صَبَرُوٓاْ أَنَّهُمۡ هُمُ ٱلۡفَآئِزُونَ
Şüphesiz ben; iman eden bu kullarımı Allah'a itaat hususunda ve sizden gördükleri eziyetlere karşı sabrettikleri için kıyamet günü cennet ile ödüllendireceğim.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
قَٰلَ كَمۡ لَبِثۡتُمۡ فِي ٱلۡأَرۡضِ عَدَدَ سِنِينَ
Allah onlara şöyle diyecek: "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız ve orada ne kadar vaktinizi zayi ettiniz?"
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
قَالُواْ لَبِثۡنَا يَوۡمًا أَوۡ بَعۡضَ يَوۡمٖ فَسۡـَٔلِ ٱلۡعَآدِّينَ
Onlar şu sözleri ile cevap vererek: "Bir gün yahut bir günün bir kısmı kadar kaldık. Günleri ve ayları sayanlara sor." diyecekler.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
قَٰلَ إِن لَّبِثۡتُمۡ إِلَّا قَلِيلٗاۖ لَّوۡ أَنَّكُمۡ كُنتُمۡ تَعۡلَمُونَ
Yüce Allah "Şayet kaldığınız sürenin ne kadar olduğunu hakkıyla bilseydiniz, dünya hayatında itaatte sabırlı olmanın kolay olacağı az bir zaman kaldığınızı anlardınız."
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
أَفَحَسِبۡتُمۡ أَنَّمَا خَلَقۡنَٰكُمۡ عَبَثٗا وَأَنَّكُمۡ إِلَيۡنَا لَا تُرۡجَعُونَ
Ey insanlar! Sizi, bir hikmeti olmaksızın, sevap ve cezanın olmadığı hayvanlar gibi boş yere yarattığımızı, hesap ve ceza için kıyamet günü bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
فَتَعَٰلَى ٱللَّهُ ٱلۡمَلِكُ ٱلۡحَقُّۖ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ ٱلۡعَرۡشِ ٱلۡكَرِيمِ
Yarattıklarının sahibi olan ve onlar hakkında dilediği gibi tasarrufta bulunan Allah Teâlâ bütün noksanlıklardan münezzehtir. O; Hak'tır; O'nun vaadi haktır; sözü haktır ve O'nun dışında başka hak bir mabut (ilah) yoktur. O; yaratılmışların en yücesi olan yüce arşın Rabbi'dir. O halde yaratılmışların en yücesi olan yüce arşı yaratan Allah, her şeyden, yücedir.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَمَن يَدۡعُ مَعَ ٱللَّهِ إِلَٰهًا ءَاخَرَ لَا بُرۡهَٰنَ لَهُۥ بِهِۦ فَإِنَّمَا حِسَابُهُۥ عِندَ رَبِّهِۦٓۚ إِنَّهُۥ لَا يُفۡلِحُ ٱلۡكَٰفِرُونَ
Kim; Allah ile beraber, ibadete layık olduğuna dair hiçbir delil bulunmayan başka bir mabuda (ilaha) ibadet ederse, (Yüce Allah'ın dışında ibadet edilen her mabudun durumu böyledir) onun yaptığı bu kötü amelin cezası Allah Teâlâ'nın katındadır. O; ona azap ederek bu yaptığının karşılığını verecektir. Gerçek şudur ki, Allah; kâfirleri istediklerini elde etmeye ve korktuklarında da kurtulmaya ulaştırmayacaktır.
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
وَقُل رَّبِّ ٱغۡفِرۡ وَٱرۡحَمۡ وَأَنتَ خَيۡرُ ٱلرَّٰحِمِينَ
Ey Peygamber! De ki;"Rabbim! Benim günahlarımı bağışla ve rahmetinle bana merhamet et. Sen; merhamet edenlerin en hayırlısısın ve günah sahibinin tövbesini kabul edensin."
ตัฟสีรต่างๆ​ ภาษาอาหรับ:
ประโยชน์​ที่​ได้รับ​:
• الكافر حقير مهان عند الله.
Kâfir kimse, Allah katında aşağılanmıştır.

• الاستهزاء بالصالحين ذنب عظيم يستحق صاحبه العذاب.
Salih kimseler ile alay etmek büyük bir günahtır. Bu günahı işleyen kimse azap olunmayı hakeder.

• تضييع العمر لازم من لوازم الكفر.
Ömrü zayi etmek, küfrün sebep olduğu şeylerdendir.

• الثناء على الله مظهر من مظاهر الأدب في الدعاء.
Dua esnasında Yüce Allah'a senada bulunmak; dua adabındandır.

• لما افتتح الله سبحانه السورة بذكر صفات فلاح المؤمنين ناسب أن تختم السورة بذكر خسارة الكافرين وعدم فلاحهم.
Allah Teâlâ, bu sureye Müminlerin kurtuluş özelliklerini sayarak başlamış, kâfirlerin hüsrana uğramaları ve kurtuluşa ulaşamayacakları zikri ile bitirmiştir. Bu son derece uygun olmuştur.

 
แปลความหมาย​ สูเราะฮ์: Al-Mu’minūn
สารบัญสูเราะฮ์ หมายเลข​หน้า​
 
แปล​ความหมาย​อัลกุรอาน​ - คำแปลภาษาตุรกี สำหรับ Al-Mukhtasar ในการตีความหมายอัลกุรอานอันสูงส่ง - สารบัญ​คำแปล

คำแปลภาษาตุรกี Al-Mukhtasar ในการตีความหมายอัลกุรอานอันสูงส่ง - ออกโดย ศูนย์ตัฟซีร์เพื่อการศึกษาอัลกุรอาน

ปิด