قرآن کریم کے معانی کا ترجمہ - ترکی ترجمہ - شعبان بریچ * - ترجمے کی لسٹ

XML CSV Excel API
Please review the Terms and Policies

معانی کا ترجمہ سورت: سورۂ نمل   آیت:

Sûratu'n-Neml

طسٓۚ تِلۡكَ ءَايَٰتُ ٱلۡقُرۡءَانِ وَكِتَابٖ مُّبِينٍ
Tâ Sîn. Bunlar, Kur’an’ın va apaçık kitabın ayetleridir.
عربی تفاسیر:
هُدٗى وَبُشۡرَىٰ لِلۡمُؤۡمِنِينَ
Müminler için hidayet ve müjdedir.
عربی تفاسیر:
ٱلَّذِينَ يُقِيمُونَ ٱلصَّلَوٰةَ وَيُؤۡتُونَ ٱلزَّكَوٰةَ وَهُم بِٱلۡأٓخِرَةِ هُمۡ يُوقِنُونَ
Onlar, namazı ikame ederler, zekâtı verirler ve ahirete de kesin olarak iman ederler.
عربی تفاسیر:
إِنَّ ٱلَّذِينَ لَا يُؤۡمِنُونَ بِٱلۡأٓخِرَةِ زَيَّنَّا لَهُمۡ أَعۡمَٰلَهُمۡ فَهُمۡ يَعۡمَهُونَ
Ahirete ima etmeyenler ise, biz onlara amellerini süsledik de onlar bocalayıp dururlar.
عربی تفاسیر:
أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ لَهُمۡ سُوٓءُ ٱلۡعَذَابِ وَهُمۡ فِي ٱلۡأٓخِرَةِ هُمُ ٱلۡأَخۡسَرُونَ
İşte onlar! En kötü azap onlar içindir. Ahirette en büyük hüsrana uğrayacak olanlar, onlardır.
عربی تفاسیر:
وَإِنَّكَ لَتُلَقَّى ٱلۡقُرۡءَانَ مِن لَّدُنۡ حَكِيمٍ عَلِيمٍ
Şüphesiz sen, Hakim ve Alim olanın katından Kur’an’ı almaktasın!
عربی تفاسیر:
إِذۡ قَالَ مُوسَىٰ لِأَهۡلِهِۦٓ إِنِّيٓ ءَانَسۡتُ نَارٗا سَـَٔاتِيكُم مِّنۡهَا بِخَبَرٍ أَوۡ ءَاتِيكُم بِشِهَابٖ قَبَسٖ لَّعَلَّكُمۡ تَصۡطَلُونَ
Hani Musa, ailesine:Ben bir ateş gördüm, oradan size bir haber getireceğim veya ısınabileceğimiz bir parça ateş getiririm, demişti.
عربی تفاسیر:
فَلَمَّا جَآءَهَا نُودِيَ أَنۢ بُورِكَ مَن فِي ٱلنَّارِ وَمَنۡ حَوۡلَهَا وَسُبۡحَٰنَ ٱللَّهِ رَبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ
Oraya gittiğinde kendisine (şöyle) seslenildi: Ateşte olanlar da çevresinde bulunanlar da bereketli kılınmıştır. Alemlerin Rabbi olan Allah (eksikliklerden) münezzehtir.
عربی تفاسیر:
يَٰمُوسَىٰٓ إِنَّهُۥٓ أَنَا ٱللَّهُ ٱلۡعَزِيزُ ٱلۡحَكِيمُ
Ey Musa! Ben Aziz ve Hakim olan Allah’ım!
عربی تفاسیر:
وَأَلۡقِ عَصَاكَۚ فَلَمَّا رَءَاهَا تَهۡتَزُّ كَأَنَّهَا جَآنّٞ وَلَّىٰ مُدۡبِرٗا وَلَمۡ يُعَقِّبۡۚ يَٰمُوسَىٰ لَا تَخَفۡ إِنِّي لَا يَخَافُ لَدَيَّ ٱلۡمُرۡسَلُونَ
Değneğini at! Sanki onun bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkasına bakmadan dönüp gitti. Ey Musa! Korkma! Benim yanımda peygamberler korkmaz.
عربی تفاسیر:
إِلَّا مَن ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسۡنَۢا بَعۡدَ سُوٓءٖ فَإِنِّي غَفُورٞ رَّحِيمٞ
Ancak kim zulmeder, sonra işlediği kötülük yerine iyilik yaparsa, muhakkak ben çok bağışlayıcıyım, çok merhamet edenim.
عربی تفاسیر:
وَأَدۡخِلۡ يَدَكَ فِي جَيۡبِكَ تَخۡرُجۡ بَيۡضَآءَ مِنۡ غَيۡرِ سُوٓءٖۖ فِي تِسۡعِ ءَايَٰتٍ إِلَىٰ فِرۡعَوۡنَ وَقَوۡمِهِۦٓۚ إِنَّهُمۡ كَانُواْ قَوۡمٗا فَٰسِقِينَ
Elini koynuna sok hiç kusursuz, bembeyaz çıksın. firavun’a ve kavmine olan dokuz mucizeden biri budur. Onlar, fasık bir toplumdur.
عربی تفاسیر:
فَلَمَّا جَآءَتۡهُمۡ ءَايَٰتُنَا مُبۡصِرَةٗ قَالُواْ هَٰذَا سِحۡرٞ مُّبِينٞ
Nitekim mucizelerimiz, onların gözleri önüne serilince: Bu, apaçık bir sihirdir! dediler.
عربی تفاسیر:
وَجَحَدُواْ بِهَا وَٱسۡتَيۡقَنَتۡهَآ أَنفُسُهُمۡ ظُلۡمٗا وَعُلُوّٗاۚ فَٱنظُرۡ كَيۡفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلۡمُفۡسِدِينَ
Kendileri de bunlara yakinen inandıkları halde, zulüm ve kibirlerinden ötürü onları inkâr ettiler. İşte bak! Bozguncuların sonu nasıl oldu!
عربی تفاسیر:
وَلَقَدۡ ءَاتَيۡنَا دَاوُۥدَ وَسُلَيۡمَٰنَ عِلۡمٗاۖ وَقَالَا ٱلۡحَمۡدُ لِلَّهِ ٱلَّذِي فَضَّلَنَا عَلَىٰ كَثِيرٖ مِّنۡ عِبَادِهِ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ
Davud’a ve Süleyman’a da ilim vermiştik. Onlar da: Bizi, mümin kullarından çoğuna üstün kılan Allah’a hamdolsun, demişlerdi.
عربی تفاسیر:
وَوَرِثَ سُلَيۡمَٰنُ دَاوُۥدَۖ وَقَالَ يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّاسُ عُلِّمۡنَا مَنطِقَ ٱلطَّيۡرِ وَأُوتِينَا مِن كُلِّ شَيۡءٍۖ إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ ٱلۡفَضۡلُ ٱلۡمُبِينُ
Süleyman, Davud’a mirasçı olmuş, ey insanlar, bize kuşların dili öğretildi ve bize her şey verildi, demişti. İşte bu apaçık bir lütuftur.
عربی تفاسیر:
وَحُشِرَ لِسُلَيۡمَٰنَ جُنُودُهُۥ مِنَ ٱلۡجِنِّ وَٱلۡإِنسِ وَٱلطَّيۡرِ فَهُمۡ يُوزَعُونَ
Süleyman’ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan oluşan ordusu toplandı. Artık onlar bir intizam üzere sevkolunuyordu.
عربی تفاسیر:
حَتَّىٰٓ إِذَآ أَتَوۡاْ عَلَىٰ وَادِ ٱلنَّمۡلِ قَالَتۡ نَمۡلَةٞ يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّمۡلُ ٱدۡخُلُواْ مَسَٰكِنَكُمۡ لَا يَحۡطِمَنَّكُمۡ سُلَيۡمَٰنُ وَجُنُودُهُۥ وَهُمۡ لَا يَشۡعُرُونَ
Karınca Vadisi'ne geldikleri zaman, bir karınca: Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman ve askerleri farkına varmadan sizi ezmesinler dedi.
عربی تفاسیر:
فَتَبَسَّمَ ضَاحِكٗا مِّن قَوۡلِهَا وَقَالَ رَبِّ أَوۡزِعۡنِيٓ أَنۡ أَشۡكُرَ نِعۡمَتَكَ ٱلَّتِيٓ أَنۡعَمۡتَ عَلَيَّ وَعَلَىٰ وَٰلِدَيَّ وَأَنۡ أَعۡمَلَ صَٰلِحٗا تَرۡضَىٰهُ وَأَدۡخِلۡنِي بِرَحۡمَتِكَ فِي عِبَادِكَ ٱلصَّٰلِحِينَ
Süleyman, karıncanın bu sözüne gülerek tebessüm edip:Rabbim! bana ve anama babama verdiğin nimetine şükretmemi ve razı olduğun salih ameli yapmamı bana ilham et, beni rahmetinle iyi kulların arasına kat.
عربی تفاسیر:
وَتَفَقَّدَ ٱلطَّيۡرَ فَقَالَ مَالِيَ لَآ أَرَى ٱلۡهُدۡهُدَ أَمۡ كَانَ مِنَ ٱلۡغَآئِبِينَ
Kuşları gözden geçirdi ve: Hüdhüdü neden göremiyorum? dedi. Yoksa, kayıplara mı karıştı?
عربی تفاسیر:
لَأُعَذِّبَنَّهُۥ عَذَابٗا شَدِيدًا أَوۡ لَأَاْذۡبَحَنَّهُۥٓ أَوۡ لَيَأۡتِيَنِّي بِسُلۡطَٰنٖ مُّبِينٖ
Ya bana apaçık bir delil getirecek, ya da onu şiddetli bir cezaya çarptıracağım veya keseceğim.
عربی تفاسیر:
فَمَكَثَ غَيۡرَ بَعِيدٖ فَقَالَ أَحَطتُ بِمَا لَمۡ تُحِطۡ بِهِۦ وَجِئۡتُكَ مِن سَبَإِۭ بِنَبَإٖ يَقِينٍ
Çok geçmeden hüdhüd geldi ve:Senin bilmediğin bir şeyi öğrendim ve sana Sebe’den gerçek bir haber getirdim, dedi.
عربی تفاسیر:
إِنِّي وَجَدتُّ ٱمۡرَأَةٗ تَمۡلِكُهُمۡ وَأُوتِيَتۡ مِن كُلِّ شَيۡءٖ وَلَهَا عَرۡشٌ عَظِيمٞ
Ben, orada hükümdarlık eden bir kadın buldum. Bu kadına her şey verilmiş, onun bir de kocaman tahtı var.
عربی تفاسیر:
وَجَدتُّهَا وَقَوۡمَهَا يَسۡجُدُونَ لِلشَّمۡسِ مِن دُونِ ٱللَّهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ ٱلشَّيۡطَٰنُ أَعۡمَٰلَهُمۡ فَصَدَّهُمۡ عَنِ ٱلسَّبِيلِ فَهُمۡ لَا يَهۡتَدُونَ
Onu ve kavmini Allah’ı bırakıp, güneşe secde eder buldum. Şeytan onlara yaptıklarını güzel göstermiş ve onları (doğru) yoldan alıkoymuş. Bunun için doğru yolu bulamıyorlar.
عربی تفاسیر:
أَلَّاۤ يَسۡجُدُواْۤ لِلَّهِ ٱلَّذِي يُخۡرِجُ ٱلۡخَبۡءَ فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ وَيَعۡلَمُ مَا تُخۡفُونَ وَمَا تُعۡلِنُونَ
(Şeytan böyle yapmış) Ki onlar, göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran ve sizin gizlediklerinizi de açığa vurduklarınızı da bilmekte olan Allah'a secde etmesinler.
عربی تفاسیر:
ٱللَّهُ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ ٱلۡعَرۡشِ ٱلۡعَظِيمِ۩
Kendisinden başka (hak) ilah olmayan Allah odur ki, azim olan arşın sahibidir.
عربی تفاسیر:
۞ قَالَ سَنَنظُرُ أَصَدَقۡتَ أَمۡ كُنتَ مِنَ ٱلۡكَٰذِبِينَ
Süleyman:Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, bakacağız dedi.
عربی تفاسیر:
ٱذۡهَب بِّكِتَٰبِي هَٰذَا فَأَلۡقِهۡ إِلَيۡهِمۡ ثُمَّ تَوَلَّ عَنۡهُمۡ فَٱنظُرۡ مَاذَا يَرۡجِعُونَ
Bu mektubumu götür ve kendilerine at, sonra onlardan ayrıl ve neye varacaklar bak!
عربی تفاسیر:
قَالَتۡ يَٰٓأَيُّهَا ٱلۡمَلَؤُاْ إِنِّيٓ أُلۡقِيَ إِلَيَّ كِتَٰبٞ كَرِيمٌ
(Sebe Melikesi) Ey ileri gelenler! Bana çok önemli bir mektup atıldı
عربی تفاسیر:
إِنَّهُۥ مِن سُلَيۡمَٰنَ وَإِنَّهُۥ بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
O, Süleyman’dan ve Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla (başlıyor)..
عربی تفاسیر:
أَلَّا تَعۡلُواْ عَلَيَّ وَأۡتُونِي مُسۡلِمِينَ
Bana karşı büyüklenmeyin ve müslüman olarak bana gelin (diye yazıyor).
عربی تفاسیر:
قَالَتۡ يَٰٓأَيُّهَا ٱلۡمَلَؤُاْ أَفۡتُونِي فِيٓ أَمۡرِي مَا كُنتُ قَاطِعَةً أَمۡرًا حَتَّىٰ تَشۡهَدُونِ
Ey ileri gelenler, bu hususta bana görüşlerinizi belirtin. Siz hazır olmadıkça bir iş hakkında kesin karar veremem, dedi.
عربی تفاسیر:
قَالُواْ نَحۡنُ أُوْلُواْ قُوَّةٖ وَأُوْلُواْ بَأۡسٖ شَدِيدٖ وَٱلۡأَمۡرُ إِلَيۡكِ فَٱنظُرِي مَاذَا تَأۡمُرِينَ
Onlar da: Biz güçlü, kuvvetli, zorba savaşçılarız, fakat emir senindir, artık ne buyuracağına sen bak, dediler. @تصحیح
Onlar da: Biz güçlü, kuvvetli, zorba savaşçılarız, fakat emir senindir, artık ne buyuracağına sen bak.
عربی تفاسیر:
قَالَتۡ إِنَّ ٱلۡمُلُوكَ إِذَا دَخَلُواْ قَرۡيَةً أَفۡسَدُوهَا وَجَعَلُوٓاْ أَعِزَّةَ أَهۡلِهَآ أَذِلَّةٗۚ وَكَذَٰلِكَ يَفۡعَلُونَ
Krallar bir ülkeye girdikleri zaman, orayı kırıp geçirirler, halkının onur sahiplerini alçaltırlar. Bunlar da böyle yaparlar, dedi. @تصحیح
Krallar bir ülkeye girdikleri zaman, orayı kırıp geçirirler, halkının onur sahiplerini alçaltırlar. Bunlar da böyle yaparlar.
عربی تفاسیر:
وَإِنِّي مُرۡسِلَةٌ إِلَيۡهِم بِهَدِيَّةٖ فَنَاظِرَةُۢ بِمَ يَرۡجِعُ ٱلۡمُرۡسَلُونَ
Ben, onlara bir hediye göndereceğim, bakalım elçiler neyle geri dönecekler?
عربی تفاسیر:
فَلَمَّا جَآءَ سُلَيۡمَٰنَ قَالَ أَتُمِدُّونَنِ بِمَالٖ فَمَآ ءَاتَىٰنِۦَ ٱللَّهُ خَيۡرٞ مِّمَّآ ءَاتَىٰكُمۚ بَلۡ أَنتُم بِهَدِيَّتِكُمۡ تَفۡرَحُونَ
Elçi Süleyman’a geldiği zaman, Süleyman ona dedi ki: Siz bana mal ile yardım da mı bulunacaksınız? Allah’ın bana verdikleri, size verdiklerinden daha hayırlıdır. Hayır, (ben değil), siz hediyenizle sevinirsiniz dedi.
عربی تفاسیر:
ٱرۡجِعۡ إِلَيۡهِمۡ فَلَنَأۡتِيَنَّهُم بِجُنُودٖ لَّا قِبَلَ لَهُم بِهَا وَلَنُخۡرِجَنَّهُم مِّنۡهَآ أَذِلَّةٗ وَهُمۡ صَٰغِرُونَ
Onlara dön. Karşı koyamayacakları bir ordu ile gelmekte olduğumuzu haber ver. Onları aşağılık bir halde, küçük düşürerek oradan çıkaracağız.
عربی تفاسیر:
قَالَ يَٰٓأَيُّهَا ٱلۡمَلَؤُاْ أَيُّكُمۡ يَأۡتِينِي بِعَرۡشِهَا قَبۡلَ أَن يَأۡتُونِي مُسۡلِمِينَ
Ey ileri gelenler! Onlar teslim olup gelmeden önce, onun tahtını bana hanginiz getirecek? dedi.
عربی تفاسیر:
قَالَ عِفۡرِيتٞ مِّنَ ٱلۡجِنِّ أَنَا۠ ءَاتِيكَ بِهِۦ قَبۡلَ أَن تَقُومَ مِن مَّقَامِكَۖ وَإِنِّي عَلَيۡهِ لَقَوِيٌّ أَمِينٞ
Cinlerden bir ifrit : Ben, onu sana, sen yerinden kalkmadan önce getiririm. Gerçekten bu işe gücüm yeter ve güvenilir biriyim, dedi.
عربی تفاسیر:
قَالَ ٱلَّذِي عِندَهُۥ عِلۡمٞ مِّنَ ٱلۡكِتَٰبِ أَنَا۠ ءَاتِيكَ بِهِۦ قَبۡلَ أَن يَرۡتَدَّ إِلَيۡكَ طَرۡفُكَۚ فَلَمَّا رَءَاهُ مُسۡتَقِرًّا عِندَهُۥ قَالَ هَٰذَا مِن فَضۡلِ رَبِّي لِيَبۡلُوَنِيٓ ءَأَشۡكُرُ أَمۡ أَكۡفُرُۖ وَمَن شَكَرَ فَإِنَّمَا يَشۡكُرُ لِنَفۡسِهِۦۖ وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ رَبِّي غَنِيّٞ كَرِيمٞ
Kitap'tan bir bilgiye sahip olan kimse ise: Ben gözünü açıp kapamadan onu sana getiririm, dedi. Süleyman o anda tahtı yanında durur vaziyette görünce, bu Rabbimin lütfundandır. Şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü yapacağım diye beni imtihan ediyor. Kim şükrederse, ancak kendisi için şükreder, kim de nankörlük ederse Rabbim Gani'dir, Kerim'dir, dedi.
عربی تفاسیر:
قَالَ نَكِّرُواْ لَهَا عَرۡشَهَا نَنظُرۡ أَتَهۡتَدِيٓ أَمۡ تَكُونُ مِنَ ٱلَّذِينَ لَا يَهۡتَدُونَ
Tahtını tanımaz hale getirin bakalım, (kendi tahtı olduğunu) bulabilecek mi, yoksa bulamayanlardan mı olacak?
عربی تفاسیر:
فَلَمَّا جَآءَتۡ قِيلَ أَهَٰكَذَا عَرۡشُكِۖ قَالَتۡ كَأَنَّهُۥ هُوَۚ وَأُوتِينَا ٱلۡعِلۡمَ مِن قَبۡلِهَا وَكُنَّا مُسۡلِمِينَ
Kraliçe geldiği zaman:Senin tahtın böyle miydi? denildi. O da: Sanki bu o. Daha önce bize bilgi verildi ve müslüman olduk, dedi.
عربی تفاسیر:
وَصَدَّهَا مَا كَانَت تَّعۡبُدُ مِن دُونِ ٱللَّهِۖ إِنَّهَا كَانَتۡ مِن قَوۡمٖ كَٰفِرِينَ
Onu Allah’tan başka ibadet ettikleri (imandan) alıkoymuştu. Çünkü o, kâfir bir toplumdandı.
عربی تفاسیر:
قِيلَ لَهَا ٱدۡخُلِي ٱلصَّرۡحَۖ فَلَمَّا رَأَتۡهُ حَسِبَتۡهُ لُجَّةٗ وَكَشَفَتۡ عَن سَاقَيۡهَاۚ قَالَ إِنَّهُۥ صَرۡحٞ مُّمَرَّدٞ مِّن قَوَارِيرَۗ قَالَتۡ رَبِّ إِنِّي ظَلَمۡتُ نَفۡسِي وَأَسۡلَمۡتُ مَعَ سُلَيۡمَٰنَ لِلَّهِ رَبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ
Ona: "Haydi, köşke gir!” denildi. Orayı görünce su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. Bu billurdan yapılmış şeffaf bir köşktür, dedi. Kadın da: Rabbim, ben kendime zulmetmişim. Süleyman’la beraber alemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum, dedi.
عربی تفاسیر:
وَلَقَدۡ أَرۡسَلۡنَآ إِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمۡ صَٰلِحًا أَنِ ٱعۡبُدُواْ ٱللَّهَ فَإِذَا هُمۡ فَرِيقَانِ يَخۡتَصِمُونَ
Semud kavmine, Allah’a ibadet etsinler diye, kardeşleri Salih’i göndermiştik. Hemen birbiriyle çekişen iki gruba ayrıldılar.
عربی تفاسیر:
قَالَ يَٰقَوۡمِ لِمَ تَسۡتَعۡجِلُونَ بِٱلسَّيِّئَةِ قَبۡلَ ٱلۡحَسَنَةِۖ لَوۡلَا تَسۡتَغۡفِرُونَ ٱللَّهَ لَعَلَّكُمۡ تُرۡحَمُونَ
Salih:Ey halkım! İyilikten önce niçin kötülüğe acele ediyorsunuz? dedi. Merhamet olunasınız diye Allah'tan mağfiret dileseniz ya!
عربی تفاسیر:
قَالُواْ ٱطَّيَّرۡنَا بِكَ وَبِمَن مَّعَكَۚ قَالَ طَٰٓئِرُكُمۡ عِندَ ٱللَّهِۖ بَلۡ أَنتُمۡ قَوۡمٞ تُفۡتَنُونَ
Senin ve beraberindekilerin yüzünden uğursuzluğa uğradık, dediler. Uğursuzluğunuz (başınıza gelenler) Allah katındandır. Esasında imtihan oluyorsunuz, dedi.
عربی تفاسیر:
وَكَانَ فِي ٱلۡمَدِينَةِ تِسۡعَةُ رَهۡطٖ يُفۡسِدُونَ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَلَا يُصۡلِحُونَ
Şehirde dokuz kişi vardı. Bunlar, yeryüzünü ıslah etmiyor, bozgunculuk yapıyorlardı.
عربی تفاسیر:
قَالُواْ تَقَاسَمُواْ بِٱللَّهِ لَنُبَيِّتَنَّهُۥ وَأَهۡلَهُۥ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّهِۦ مَا شَهِدۡنَا مَهۡلِكَ أَهۡلِهِۦ وَإِنَّا لَصَٰدِقُونَ
Allah’a yemin ederek şöyle dediler: Ona ve ailesine gece baskın yapalım ve öldürelim, sonra da velisine, “Biz o ailenin yok edilişi sırasında orada değildik, inanın ki doğru söylüyoruz” diyelim.
عربی تفاسیر:
وَمَكَرُواْ مَكۡرٗا وَمَكَرۡنَا مَكۡرٗا وَهُمۡ لَا يَشۡعُرُونَ
Onlar böyle bir tuzak kurdular. Biz de bir tuzak kurduk. Hiç farkında olmadılar.
عربی تفاسیر:
فَٱنظُرۡ كَيۡفَ كَانَ عَٰقِبَةُ مَكۡرِهِمۡ أَنَّا دَمَّرۡنَٰهُمۡ وَقَوۡمَهُمۡ أَجۡمَعِينَ
Onların tuzaklarının sonu nasıl oldu bir bak! Biz, onları ve toplumlarını toptan kırıp geçirdik.
عربی تفاسیر:
فَتِلۡكَ بُيُوتُهُمۡ خَاوِيَةَۢ بِمَا ظَلَمُوٓاْۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَةٗ لِّقَوۡمٖ يَعۡلَمُونَ
İşte zulmettikleri için harap olmuş evleri. Bilen bir toplum için bunda bir ibret vardır.
عربی تفاسیر:
وَأَنجَيۡنَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَكَانُواْ يَتَّقُونَ
İman edenleri ise kurtardık. Çünkü onlar Allah’tan sakınıyordu.
عربی تفاسیر:
وَلُوطًا إِذۡ قَالَ لِقَوۡمِهِۦٓ أَتَأۡتُونَ ٱلۡفَٰحِشَةَ وَأَنتُمۡ تُبۡصِرُونَ
Lût da onlara: Göz göre göre bu fuhşu mu işliyorsunuz? diyordu.
عربی تفاسیر:
أَئِنَّكُمۡ لَتَأۡتُونَ ٱلرِّجَالَ شَهۡوَةٗ مِّن دُونِ ٱلنِّسَآءِۚ بَلۡ أَنتُمۡ قَوۡمٞ تَجۡهَلُونَ
Kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Gerçekten siz, cahillik eden bir toplumsunuz.
عربی تفاسیر:
۞ فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوۡمِهِۦٓ إِلَّآ أَن قَالُوٓاْ أَخۡرِجُوٓاْ ءَالَ لُوطٖ مِّن قَرۡيَتِكُمۡۖ إِنَّهُمۡ أُنَاسٞ يَتَطَهَّرُونَ
Kavminin cevabı, ancak şöyle demek oldu:Lut ailesini ülkenizden çıkarın, Çünkü onlar pek temiz kalan insanlardır.
عربی تفاسیر:
فَأَنجَيۡنَٰهُ وَأَهۡلَهُۥٓ إِلَّا ٱمۡرَأَتَهُۥ قَدَّرۡنَٰهَا مِنَ ٱلۡغَٰبِرِينَ
O’nu ve ailesini kurtardık. Yalnız, geride kalanlardan olmasını takdir ettiğimiz karısı hariç.
عربی تفاسیر:
وَأَمۡطَرۡنَا عَلَيۡهِم مَّطَرٗاۖ فَسَآءَ مَطَرُ ٱلۡمُنذَرِينَ
O halkın üzerine bir yağmur yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne kötü.
عربی تفاسیر:
قُلِ ٱلۡحَمۡدُ لِلَّهِ وَسَلَٰمٌ عَلَىٰ عِبَادِهِ ٱلَّذِينَ ٱصۡطَفَىٰٓۗ ءَآللَّهُ خَيۡرٌ أَمَّا يُشۡرِكُونَ
De ki: Allah’a hamdolsun. Selam olsun seçkin kıldığı kullarına. Allah mı hayırlıdır; yoksa onların ortak koştukları mı?
عربی تفاسیر:
أَمَّنۡ خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ وَأَنزَلَ لَكُم مِّنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءٗ فَأَنۢبَتۡنَا بِهِۦ حَدَآئِقَ ذَاتَ بَهۡجَةٖ مَّا كَانَ لَكُمۡ أَن تُنۢبِتُواْ شَجَرَهَآۗ أَءِلَٰهٞ مَّعَ ٱللَّهِۚ بَلۡ هُمۡ قَوۡمٞ يَعۡدِلُونَ
(Onlar mı hayırlı) Yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten size su indiren mi? O suyla bir ağacını bile bitirmeye gücünüzün yetmediği güzel güzel bahçeler bitirdik. Allah ile birlikte başka bir (hak) ilah mı var? Doğrusu onlar (haktan) sapıp ayrılan bir kavimdir.
عربی تفاسیر:
أَمَّن جَعَلَ ٱلۡأَرۡضَ قَرَارٗا وَجَعَلَ خِلَٰلَهَآ أَنۡهَٰرٗا وَجَعَلَ لَهَا رَوَٰسِيَ وَجَعَلَ بَيۡنَ ٱلۡبَحۡرَيۡنِ حَاجِزًاۗ أَءِلَٰهٞ مَّعَ ٱللَّهِۚ بَلۡ أَكۡثَرُهُمۡ لَا يَعۡلَمُونَ
(Onlar mı hayırlı) Yoksa yeryüzünü yerleşim yeri yapan, aralarında ırmaklar akıtan, orada sabit dağlar yerleştiren, iki deniz arasına engel koyan mı var? Allah ile birlikte başka bir (hak) ilah mı var? Hayır, Onların çoğu bilmiyorlar.
عربی تفاسیر:
أَمَّن يُجِيبُ ٱلۡمُضۡطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكۡشِفُ ٱلسُّوٓءَ وَيَجۡعَلُكُمۡ خُلَفَآءَ ٱلۡأَرۡضِۗ أَءِلَٰهٞ مَّعَ ٱللَّهِۚ قَلِيلٗا مَّا تَذَكَّرُونَ
(Onlar mı hayırlı) Yoksa, darda kalana kendine dua ettiği zaman icabet eden ve sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile birlikte başka bir (hak) ilah mı var? Ne kadar az düşünüp, ibret alıyorsunuz?
عربی تفاسیر:
أَمَّن يَهۡدِيكُمۡ فِي ظُلُمَٰتِ ٱلۡبَرِّ وَٱلۡبَحۡرِ وَمَن يُرۡسِلُ ٱلرِّيَٰحَ بُشۡرَۢا بَيۡنَ يَدَيۡ رَحۡمَتِهِۦٓۗ أَءِلَٰهٞ مَّعَ ٱللَّهِۚ تَعَٰلَى ٱللَّهُ عَمَّا يُشۡرِكُونَ
(Onlar mı hayırlı) Yoksa karanın ve denizin karanlıklarında size yol gösteren, rüzgarı rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen mi? Allah ile birlikte başka bir (hak) ilah mı var? Allah, sizin şirk koştuklarınızdan çok münezzehtir.
عربی تفاسیر:
أَمَّن يَبۡدَؤُاْ ٱلۡخَلۡقَ ثُمَّ يُعِيدُهُۥ وَمَن يَرۡزُقُكُم مِّنَ ٱلسَّمَآءِ وَٱلۡأَرۡضِۗ أَءِلَٰهٞ مَّعَ ٱللَّهِۚ قُلۡ هَاتُواْ بُرۡهَٰنَكُمۡ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ
(Onlar mı hayırlı) Yoksa, yaratılışı başlatan, sonra onu yaratmayı tekrar eden ve size gökten ve yerden rızık veren mi? Allah ile birlikte başka bir (hak) ilah mı var? Eğer söyledikleriniz doğruysa delilinizi getirin, de.
عربی تفاسیر:
قُل لَّا يَعۡلَمُ مَن فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ ٱلۡغَيۡبَ إِلَّا ٱللَّهُۚ وَمَا يَشۡعُرُونَ أَيَّانَ يُبۡعَثُونَ
Yine de ki: Göklerde ve yerde Allah’tan başka hiç kimse gaybı bilemez. Ve onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.
عربی تفاسیر:
بَلِ ٱدَّٰرَكَ عِلۡمُهُمۡ فِي ٱلۡأٓخِرَةِۚ بَلۡ هُمۡ فِي شَكّٖ مِّنۡهَاۖ بَلۡ هُم مِّنۡهَا عَمُونَ
Oysa onlara ahiret hakkında bilgi ard arda gelmiştir. Onlar, bu hususta şüphe içindedirler. Hayır bundan yana kördürler.
عربی تفاسیر:
وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓاْ أَءِذَا كُنَّا تُرَٰبٗا وَءَابَآؤُنَآ أَئِنَّا لَمُخۡرَجُونَ
Kâfirler: Biz ve atalarımız, toprak olduktan sonra (mezarlarımızdan) mı çıkarılacağız? dediler.
عربی تفاسیر:
لَقَدۡ وُعِدۡنَا هَٰذَا نَحۡنُ وَءَابَآؤُنَا مِن قَبۡلُ إِنۡ هَٰذَآ إِلَّآ أَسَٰطِيرُ ٱلۡأَوَّلِينَ
Bize de; daha önceki atalarımıza da bu vadedilmişti. Ama bu, öncekilerin masallarından başka birşey değildir.
عربی تفاسیر:
قُلۡ سِيرُواْ فِي ٱلۡأَرۡضِ فَٱنظُرُواْ كَيۡفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلۡمُجۡرِمِينَ
Yeryüzünde yürüyün ve bakın, günahkârların sonu nasıl olmuştur? de!
عربی تفاسیر:
وَلَا تَحۡزَنۡ عَلَيۡهِمۡ وَلَا تَكُن فِي ضَيۡقٖ مِّمَّا يَمۡكُرُونَ
Onlar için üzülme, kurdukları tuzaklardan da sıkıntıya düşme!
عربی تفاسیر:
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا ٱلۡوَعۡدُ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ
Eğer, doğru söylüyorsanız bu vaat ne zaman? derler.
عربی تفاسیر:
قُلۡ عَسَىٰٓ أَن يَكُونَ رَدِفَ لَكُم بَعۡضُ ٱلَّذِي تَسۡتَعۡجِلُونَ
De ki: (Kim bilir?) Belki de çabucak istemekte olduğunuzun (azabın) bir kısmı size pek de yakındır!
عربی تفاسیر:
وَإِنَّ رَبَّكَ لَذُو فَضۡلٍ عَلَى ٱلنَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَهُمۡ لَا يَشۡكُرُونَ
Şüphesiz Rabbin, insanlara karşı lütuf sahibidir. Fakat, onların çoğu şükretmezler.
عربی تفاسیر:
وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَعۡلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمۡ وَمَا يُعۡلِنُونَ
Rabbin, onların içlerinde gizlediklerini de, açığa vurduklarını da elbette bilir.
عربی تفاسیر:
وَمَا مِنۡ غَآئِبَةٖ فِي ٱلسَّمَآءِ وَٱلۡأَرۡضِ إِلَّا فِي كِتَٰبٖ مُّبِينٍ
Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta olmasın.
عربی تفاسیر:
إِنَّ هَٰذَا ٱلۡقُرۡءَانَ يَقُصُّ عَلَىٰ بَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ أَكۡثَرَ ٱلَّذِي هُمۡ فِيهِ يَخۡتَلِفُونَ
İşte bu Kur’an, İsrailoğulları'na, hakkında ayrılığa düştüklerinin çoğunu anlatmaktadır.
عربی تفاسیر:
وَإِنَّهُۥ لَهُدٗى وَرَحۡمَةٞ لِّلۡمُؤۡمِنِينَ
Ve o, müminler için bir hidayet ve rahmettir.
عربی تفاسیر:
إِنَّ رَبَّكَ يَقۡضِي بَيۡنَهُم بِحُكۡمِهِۦۚ وَهُوَ ٱلۡعَزِيزُ ٱلۡعَلِيمُ
Rabbin onların arasında hükmünü verecektir. O çok güçlüdür, herşeyi bilendir.
عربی تفاسیر:
فَتَوَكَّلۡ عَلَى ٱللَّهِۖ إِنَّكَ عَلَى ٱلۡحَقِّ ٱلۡمُبِينِ
Öyleyse Allah’a tevekkül et! Sen, apaçık hak üzerindesin.
عربی تفاسیر:
إِنَّكَ لَا تُسۡمِعُ ٱلۡمَوۡتَىٰ وَلَا تُسۡمِعُ ٱلصُّمَّ ٱلدُّعَآءَ إِذَا وَلَّوۡاْ مُدۡبِرِينَ
Sen, ölülere duyuramazsın, arkalarını dönüp gitmekte olan sağırlara da daveti duyuramazsın.
عربی تفاسیر:
وَمَآ أَنتَ بِهَٰدِي ٱلۡعُمۡيِ عَن ضَلَٰلَتِهِمۡۖ إِن تُسۡمِعُ إِلَّا مَن يُؤۡمِنُ بِـَٔايَٰتِنَا فَهُم مُّسۡلِمُونَ
Sen, körleri sapıklıklarından doğru yola hidayet edici de değilsin. Ancak ayetlerimize iman edenlere duyurabilirsin. Onlar teslim olan kimselerdir.
عربی تفاسیر:
۞ وَإِذَا وَقَعَ ٱلۡقَوۡلُ عَلَيۡهِمۡ أَخۡرَجۡنَا لَهُمۡ دَآبَّةٗ مِّنَ ٱلۡأَرۡضِ تُكَلِّمُهُمۡ أَنَّ ٱلنَّاسَ كَانُواْ بِـَٔايَٰتِنَا لَا يُوقِنُونَ
O söz başlarına gelip çattığı zaman, yerden bir dabbe (canlı bir yaratık) çıkarırız da onlara konuşarak; insanların ayetlerimize kesin olarak iman etmediklerini söyler.
عربی تفاسیر:
وَيَوۡمَ نَحۡشُرُ مِن كُلِّ أُمَّةٖ فَوۡجٗا مِّمَّن يُكَذِّبُ بِـَٔايَٰتِنَا فَهُمۡ يُوزَعُونَ
Ve o gün, her ümmet içinden, ayetlerimizi yalanlayanlardan birer cemaat toplarız. Onlar toplu olarak (hesap yerine) sevkedilirler.
عربی تفاسیر:
حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءُو قَالَ أَكَذَّبۡتُم بِـَٔايَٰتِي وَلَمۡ تُحِيطُواْ بِهَا عِلۡمًا أَمَّاذَا كُنتُمۡ تَعۡمَلُونَ
Geldikleri zaman: Ayetlerimi iyice kavramadığınız halde yalanladınız mı? Yoksa ne yapıyordunuz? der.
عربی تفاسیر:
وَوَقَعَ ٱلۡقَوۡلُ عَلَيۡهِم بِمَا ظَلَمُواْ فَهُمۡ لَا يَنطِقُونَ
Zulmetmelerinden dolayı aleyhlerinde söz (azap) gerçekleşmiş olur ve onlar artık konuşamazlar.
عربی تفاسیر:
أَلَمۡ يَرَوۡاْ أَنَّا جَعَلۡنَا ٱلَّيۡلَ لِيَسۡكُنُواْ فِيهِ وَٱلنَّهَارَ مُبۡصِرًاۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَٰتٖ لِّقَوۡمٖ يُؤۡمِنُونَ
Görmediler mi ki, dinlensinler diye geceyi yarattık; gündüzü de aydınlık kıldık. İşte bunda iman eden bir toplum için ayetler/ deliller vardır.
عربی تفاسیر:
وَيَوۡمَ يُنفَخُ فِي ٱلصُّورِ فَفَزِعَ مَن فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَن فِي ٱلۡأَرۡضِ إِلَّا مَن شَآءَ ٱللَّهُۚ وَكُلٌّ أَتَوۡهُ دَٰخِرِينَ
Sur’a üfürüldüğü gün Allah’ın diledikleri dışında göklerde ve yerde kim varsa korkuya kapılır ve hepsi de ona zelilane bir halde gelirler.
عربی تفاسیر:
وَتَرَى ٱلۡجِبَالَ تَحۡسَبُهَا جَامِدَةٗ وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ ٱلسَّحَابِۚ صُنۡعَ ٱللَّهِ ٱلَّذِيٓ أَتۡقَنَ كُلَّ شَيۡءٍۚ إِنَّهُۥ خَبِيرُۢ بِمَا تَفۡعَلُونَ
Dağları görürsün de yerlerinde durduğunu sanırsın. Oysa onlar bulutlar gibi geçip giderler. Bu, her şeyi sapasağlam/noksansız yapan Allah’ın yapısıdır. O, yaptığınız herşeyden haberdardır.
عربی تفاسیر:
مَن جَآءَ بِٱلۡحَسَنَةِ فَلَهُۥ خَيۡرٞ مِّنۡهَا وَهُم مِّن فَزَعٖ يَوۡمَئِذٍ ءَامِنُونَ
Kim iyilikle gelirse orada onun için daha hayırlısı vardır. Ve onlar o gün korkudan emin olan kimselerdir.
عربی تفاسیر:
وَمَن جَآءَ بِٱلسَّيِّئَةِ فَكُبَّتۡ وُجُوهُهُمۡ فِي ٱلنَّارِ هَلۡ تُجۡزَوۡنَ إِلَّا مَا كُنتُمۡ تَعۡمَلُونَ
Kim de kötülüklerle gelirse, yüz üstü cehenneme atılır. Yapmış olduklarınızdan başka bir şeyle mi karşılık göreceksiniz.
عربی تفاسیر:
إِنَّمَآ أُمِرۡتُ أَنۡ أَعۡبُدَ رَبَّ هَٰذِهِ ٱلۡبَلۡدَةِ ٱلَّذِي حَرَّمَهَا وَلَهُۥ كُلُّ شَيۡءٖۖ وَأُمِرۡتُ أَنۡ أَكُونَ مِنَ ٱلۡمُسۡلِمِينَ
(De ki:) Ben ancak, haram kıldığı bu şehri Rabbi’ne ibadet etmekle emrolundum. Her şey O’nundur. Müslümanlardan olmakla emrolundum.
عربی تفاسیر:
وَأَنۡ أَتۡلُوَاْ ٱلۡقُرۡءَانَۖ فَمَنِ ٱهۡتَدَىٰ فَإِنَّمَا يَهۡتَدِي لِنَفۡسِهِۦۖ وَمَن ضَلَّ فَقُلۡ إِنَّمَآ أَنَا۠ مِنَ ٱلۡمُنذِرِينَ
Ve Kur'an'ı okumam da (emrolundu) Kim hidayete girerse, ancak kendisi için hidayete girmiş olur. Kim de saparsa, de ki:Ben ancak bir uyarıcıyım
عربی تفاسیر:
وَقُلِ ٱلۡحَمۡدُ لِلَّهِ سَيُرِيكُمۡ ءَايَٰتِهِۦ فَتَعۡرِفُونَهَاۚ وَمَا رَبُّكَ بِغَٰفِلٍ عَمَّا تَعۡمَلُونَ
Ve de ki: Hamd Allah’a aittir. O, size ayetlerini gösterecek; siz de onları bilip tanıyacaksınız. Rabbin, yaptıklarınızdan gafil değildir.
عربی تفاسیر:
 
معانی کا ترجمہ سورت: سورۂ نمل
سورتوں کی لسٹ صفحہ نمبر
 
قرآن کریم کے معانی کا ترجمہ - ترکی ترجمہ - شعبان بریچ - ترجمے کی لسٹ

قرآن کریم کے معانی کا ترکی ترجمہ۔ ترجمہ شعبان بریچ نے کیا ہے۔ مرکز رواد الترجمہ کی نگرانی میں اس کی اصلاح کی گئ ہے اور اصل ترجمے کو اظہار رائے، ترجمے کی قدر و قیمت کا اندازہ لگانے اور خوب سے خوب تر بنانے کے عمل کو مسلسل جاری رکھنے کے مقصد سے پیش کیا جا رہا ہے۔

بند کریں