Bản dịch ý nghĩa nội dung Qur'an - Dịch thuật tiếng Thổ Nhĩ Kỳ - Sha'ban British * - Mục lục các bản dịch

XML CSV Excel API
Please review the Terms and Policies

Ý nghĩa nội dung Chương: Chương Al-Naml   Câu:

Sûratu'n-Neml

طسٓۚ تِلۡكَ ءَايَٰتُ ٱلۡقُرۡءَانِ وَكِتَابٖ مُّبِينٍ
Tâ Sîn. Bunlar, Kur’an’ın va apaçık kitabın ayetleridir.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
هُدٗى وَبُشۡرَىٰ لِلۡمُؤۡمِنِينَ
Müminler için hidayet ve müjdedir.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
ٱلَّذِينَ يُقِيمُونَ ٱلصَّلَوٰةَ وَيُؤۡتُونَ ٱلزَّكَوٰةَ وَهُم بِٱلۡأٓخِرَةِ هُمۡ يُوقِنُونَ
Onlar, namazı ikame ederler, zekâtı verirler ve ahirete de kesin olarak iman ederler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
إِنَّ ٱلَّذِينَ لَا يُؤۡمِنُونَ بِٱلۡأٓخِرَةِ زَيَّنَّا لَهُمۡ أَعۡمَٰلَهُمۡ فَهُمۡ يَعۡمَهُونَ
Ahirete ima etmeyenler ise, biz onlara amellerini süsledik de onlar bocalayıp dururlar.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ لَهُمۡ سُوٓءُ ٱلۡعَذَابِ وَهُمۡ فِي ٱلۡأٓخِرَةِ هُمُ ٱلۡأَخۡسَرُونَ
İşte onlar! En kötü azap onlar içindir. Ahirette en büyük hüsrana uğrayacak olanlar, onlardır.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَإِنَّكَ لَتُلَقَّى ٱلۡقُرۡءَانَ مِن لَّدُنۡ حَكِيمٍ عَلِيمٍ
Şüphesiz sen, Hakim ve Alim olanın katından Kur’an’ı almaktasın!
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
إِذۡ قَالَ مُوسَىٰ لِأَهۡلِهِۦٓ إِنِّيٓ ءَانَسۡتُ نَارٗا سَـَٔاتِيكُم مِّنۡهَا بِخَبَرٍ أَوۡ ءَاتِيكُم بِشِهَابٖ قَبَسٖ لَّعَلَّكُمۡ تَصۡطَلُونَ
Hani Musa, ailesine:Ben bir ateş gördüm, oradan size bir haber getireceğim veya ısınabileceğimiz bir parça ateş getiririm, demişti.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
فَلَمَّا جَآءَهَا نُودِيَ أَنۢ بُورِكَ مَن فِي ٱلنَّارِ وَمَنۡ حَوۡلَهَا وَسُبۡحَٰنَ ٱللَّهِ رَبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ
Oraya gittiğinde kendisine (şöyle) seslenildi: Ateşte olanlar da çevresinde bulunanlar da bereketli kılınmıştır. Alemlerin Rabbi olan Allah (eksikliklerden) münezzehtir.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
يَٰمُوسَىٰٓ إِنَّهُۥٓ أَنَا ٱللَّهُ ٱلۡعَزِيزُ ٱلۡحَكِيمُ
Ey Musa! Ben Aziz ve Hakim olan Allah’ım!
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَأَلۡقِ عَصَاكَۚ فَلَمَّا رَءَاهَا تَهۡتَزُّ كَأَنَّهَا جَآنّٞ وَلَّىٰ مُدۡبِرٗا وَلَمۡ يُعَقِّبۡۚ يَٰمُوسَىٰ لَا تَخَفۡ إِنِّي لَا يَخَافُ لَدَيَّ ٱلۡمُرۡسَلُونَ
Değneğini at! Sanki onun bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, arkasına bakmadan dönüp gitti. Ey Musa! Korkma! Benim yanımda peygamberler korkmaz.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
إِلَّا مَن ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسۡنَۢا بَعۡدَ سُوٓءٖ فَإِنِّي غَفُورٞ رَّحِيمٞ
Ancak kim zulmeder, sonra işlediği kötülük yerine iyilik yaparsa, muhakkak ben çok bağışlayıcıyım, çok merhamet edenim.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَأَدۡخِلۡ يَدَكَ فِي جَيۡبِكَ تَخۡرُجۡ بَيۡضَآءَ مِنۡ غَيۡرِ سُوٓءٖۖ فِي تِسۡعِ ءَايَٰتٍ إِلَىٰ فِرۡعَوۡنَ وَقَوۡمِهِۦٓۚ إِنَّهُمۡ كَانُواْ قَوۡمٗا فَٰسِقِينَ
Elini koynuna sok hiç kusursuz, bembeyaz çıksın. firavun’a ve kavmine olan dokuz mucizeden biri budur. Onlar, fasık bir toplumdur.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
فَلَمَّا جَآءَتۡهُمۡ ءَايَٰتُنَا مُبۡصِرَةٗ قَالُواْ هَٰذَا سِحۡرٞ مُّبِينٞ
Nitekim mucizelerimiz, onların gözleri önüne serilince: Bu, apaçık bir sihirdir! dediler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَجَحَدُواْ بِهَا وَٱسۡتَيۡقَنَتۡهَآ أَنفُسُهُمۡ ظُلۡمٗا وَعُلُوّٗاۚ فَٱنظُرۡ كَيۡفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلۡمُفۡسِدِينَ
Kendileri de bunlara yakinen inandıkları halde, zulüm ve kibirlerinden ötürü onları inkâr ettiler. İşte bak! Bozguncuların sonu nasıl oldu!
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَلَقَدۡ ءَاتَيۡنَا دَاوُۥدَ وَسُلَيۡمَٰنَ عِلۡمٗاۖ وَقَالَا ٱلۡحَمۡدُ لِلَّهِ ٱلَّذِي فَضَّلَنَا عَلَىٰ كَثِيرٖ مِّنۡ عِبَادِهِ ٱلۡمُؤۡمِنِينَ
Davud’a ve Süleyman’a da ilim vermiştik. Onlar da: Bizi, mümin kullarından çoğuna üstün kılan Allah’a hamdolsun, demişlerdi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَوَرِثَ سُلَيۡمَٰنُ دَاوُۥدَۖ وَقَالَ يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّاسُ عُلِّمۡنَا مَنطِقَ ٱلطَّيۡرِ وَأُوتِينَا مِن كُلِّ شَيۡءٍۖ إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ ٱلۡفَضۡلُ ٱلۡمُبِينُ
Süleyman, Davud’a mirasçı olmuş, ey insanlar, bize kuşların dili öğretildi ve bize her şey verildi, demişti. İşte bu apaçık bir lütuftur.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَحُشِرَ لِسُلَيۡمَٰنَ جُنُودُهُۥ مِنَ ٱلۡجِنِّ وَٱلۡإِنسِ وَٱلطَّيۡرِ فَهُمۡ يُوزَعُونَ
Süleyman’ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan oluşan ordusu toplandı. Artık onlar bir intizam üzere sevkolunuyordu.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
حَتَّىٰٓ إِذَآ أَتَوۡاْ عَلَىٰ وَادِ ٱلنَّمۡلِ قَالَتۡ نَمۡلَةٞ يَٰٓأَيُّهَا ٱلنَّمۡلُ ٱدۡخُلُواْ مَسَٰكِنَكُمۡ لَا يَحۡطِمَنَّكُمۡ سُلَيۡمَٰنُ وَجُنُودُهُۥ وَهُمۡ لَا يَشۡعُرُونَ
Karınca Vadisi'ne geldikleri zaman, bir karınca: Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin, Süleyman ve askerleri farkına varmadan sizi ezmesinler dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
فَتَبَسَّمَ ضَاحِكٗا مِّن قَوۡلِهَا وَقَالَ رَبِّ أَوۡزِعۡنِيٓ أَنۡ أَشۡكُرَ نِعۡمَتَكَ ٱلَّتِيٓ أَنۡعَمۡتَ عَلَيَّ وَعَلَىٰ وَٰلِدَيَّ وَأَنۡ أَعۡمَلَ صَٰلِحٗا تَرۡضَىٰهُ وَأَدۡخِلۡنِي بِرَحۡمَتِكَ فِي عِبَادِكَ ٱلصَّٰلِحِينَ
Süleyman, karıncanın bu sözüne gülerek tebessüm edip:Rabbim! bana ve anama babama verdiğin nimetine şükretmemi ve razı olduğun salih ameli yapmamı bana ilham et, beni rahmetinle iyi kulların arasına kat.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَتَفَقَّدَ ٱلطَّيۡرَ فَقَالَ مَالِيَ لَآ أَرَى ٱلۡهُدۡهُدَ أَمۡ كَانَ مِنَ ٱلۡغَآئِبِينَ
Kuşları gözden geçirdi ve: Hüdhüdü neden göremiyorum? dedi. Yoksa, kayıplara mı karıştı?
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
لَأُعَذِّبَنَّهُۥ عَذَابٗا شَدِيدًا أَوۡ لَأَاْذۡبَحَنَّهُۥٓ أَوۡ لَيَأۡتِيَنِّي بِسُلۡطَٰنٖ مُّبِينٖ
Ya bana apaçık bir delil getirecek, ya da onu şiddetli bir cezaya çarptıracağım veya keseceğim.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
فَمَكَثَ غَيۡرَ بَعِيدٖ فَقَالَ أَحَطتُ بِمَا لَمۡ تُحِطۡ بِهِۦ وَجِئۡتُكَ مِن سَبَإِۭ بِنَبَإٖ يَقِينٍ
Çok geçmeden hüdhüd geldi ve:Senin bilmediğin bir şeyi öğrendim ve sana Sebe’den gerçek bir haber getirdim, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
إِنِّي وَجَدتُّ ٱمۡرَأَةٗ تَمۡلِكُهُمۡ وَأُوتِيَتۡ مِن كُلِّ شَيۡءٖ وَلَهَا عَرۡشٌ عَظِيمٞ
Ben, orada hükümdarlık eden bir kadın buldum. Bu kadına her şey verilmiş, onun bir de kocaman tahtı var.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَجَدتُّهَا وَقَوۡمَهَا يَسۡجُدُونَ لِلشَّمۡسِ مِن دُونِ ٱللَّهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ ٱلشَّيۡطَٰنُ أَعۡمَٰلَهُمۡ فَصَدَّهُمۡ عَنِ ٱلسَّبِيلِ فَهُمۡ لَا يَهۡتَدُونَ
Onu ve kavmini Allah’ı bırakıp, güneşe secde eder buldum. Şeytan onlara yaptıklarını güzel göstermiş ve onları (doğru) yoldan alıkoymuş. Bunun için doğru yolu bulamıyorlar.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
أَلَّاۤ يَسۡجُدُواْۤ لِلَّهِ ٱلَّذِي يُخۡرِجُ ٱلۡخَبۡءَ فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ وَيَعۡلَمُ مَا تُخۡفُونَ وَمَا تُعۡلِنُونَ
(Şeytan böyle yapmış) Ki onlar, göklerde ve yerde saklı olanı ortaya çıkaran ve sizin gizlediklerinizi de açığa vurduklarınızı da bilmekte olan Allah'a secde etmesinler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
ٱللَّهُ لَآ إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ ٱلۡعَرۡشِ ٱلۡعَظِيمِ۩
Kendisinden başka (hak) ilah olmayan Allah odur ki, azim olan arşın sahibidir.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
۞ قَالَ سَنَنظُرُ أَصَدَقۡتَ أَمۡ كُنتَ مِنَ ٱلۡكَٰذِبِينَ
Süleyman:Doğru mu söylüyorsun, yoksa yalancılardan mısın, bakacağız dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
ٱذۡهَب بِّكِتَٰبِي هَٰذَا فَأَلۡقِهۡ إِلَيۡهِمۡ ثُمَّ تَوَلَّ عَنۡهُمۡ فَٱنظُرۡ مَاذَا يَرۡجِعُونَ
Bu mektubumu götür ve kendilerine at, sonra onlardan ayrıl ve neye varacaklar bak!
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالَتۡ يَٰٓأَيُّهَا ٱلۡمَلَؤُاْ إِنِّيٓ أُلۡقِيَ إِلَيَّ كِتَٰبٞ كَرِيمٌ
(Sebe Melikesi) Ey ileri gelenler! Bana çok önemli bir mektup atıldı
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
إِنَّهُۥ مِن سُلَيۡمَٰنَ وَإِنَّهُۥ بِسۡمِ ٱللَّهِ ٱلرَّحۡمَٰنِ ٱلرَّحِيمِ
O, Süleyman’dan ve Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla (başlıyor)..
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
أَلَّا تَعۡلُواْ عَلَيَّ وَأۡتُونِي مُسۡلِمِينَ
Bana karşı büyüklenmeyin ve müslüman olarak bana gelin (diye yazıyor).
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالَتۡ يَٰٓأَيُّهَا ٱلۡمَلَؤُاْ أَفۡتُونِي فِيٓ أَمۡرِي مَا كُنتُ قَاطِعَةً أَمۡرًا حَتَّىٰ تَشۡهَدُونِ
Ey ileri gelenler, bu hususta bana görüşlerinizi belirtin. Siz hazır olmadıkça bir iş hakkında kesin karar veremem, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالُواْ نَحۡنُ أُوْلُواْ قُوَّةٖ وَأُوْلُواْ بَأۡسٖ شَدِيدٖ وَٱلۡأَمۡرُ إِلَيۡكِ فَٱنظُرِي مَاذَا تَأۡمُرِينَ
Onlar da: Biz güçlü, kuvvetli, zorba savaşçılarız, fakat emir senindir, artık ne buyuracağına sen bak, dediler. @Người kiểm duyệt
Onlar da: Biz güçlü, kuvvetli, zorba savaşçılarız, fakat emir senindir, artık ne buyuracağına sen bak.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالَتۡ إِنَّ ٱلۡمُلُوكَ إِذَا دَخَلُواْ قَرۡيَةً أَفۡسَدُوهَا وَجَعَلُوٓاْ أَعِزَّةَ أَهۡلِهَآ أَذِلَّةٗۚ وَكَذَٰلِكَ يَفۡعَلُونَ
Krallar bir ülkeye girdikleri zaman, orayı kırıp geçirirler, halkının onur sahiplerini alçaltırlar. Bunlar da böyle yaparlar, dedi. @Người kiểm duyệt
Krallar bir ülkeye girdikleri zaman, orayı kırıp geçirirler, halkının onur sahiplerini alçaltırlar. Bunlar da böyle yaparlar.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَإِنِّي مُرۡسِلَةٌ إِلَيۡهِم بِهَدِيَّةٖ فَنَاظِرَةُۢ بِمَ يَرۡجِعُ ٱلۡمُرۡسَلُونَ
Ben, onlara bir hediye göndereceğim, bakalım elçiler neyle geri dönecekler?
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
فَلَمَّا جَآءَ سُلَيۡمَٰنَ قَالَ أَتُمِدُّونَنِ بِمَالٖ فَمَآ ءَاتَىٰنِۦَ ٱللَّهُ خَيۡرٞ مِّمَّآ ءَاتَىٰكُمۚ بَلۡ أَنتُم بِهَدِيَّتِكُمۡ تَفۡرَحُونَ
Elçi Süleyman’a geldiği zaman, Süleyman ona dedi ki: Siz bana mal ile yardım da mı bulunacaksınız? Allah’ın bana verdikleri, size verdiklerinden daha hayırlıdır. Hayır, (ben değil), siz hediyenizle sevinirsiniz dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
ٱرۡجِعۡ إِلَيۡهِمۡ فَلَنَأۡتِيَنَّهُم بِجُنُودٖ لَّا قِبَلَ لَهُم بِهَا وَلَنُخۡرِجَنَّهُم مِّنۡهَآ أَذِلَّةٗ وَهُمۡ صَٰغِرُونَ
Onlara dön. Karşı koyamayacakları bir ordu ile gelmekte olduğumuzu haber ver. Onları aşağılık bir halde, küçük düşürerek oradan çıkaracağız.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالَ يَٰٓأَيُّهَا ٱلۡمَلَؤُاْ أَيُّكُمۡ يَأۡتِينِي بِعَرۡشِهَا قَبۡلَ أَن يَأۡتُونِي مُسۡلِمِينَ
Ey ileri gelenler! Onlar teslim olup gelmeden önce, onun tahtını bana hanginiz getirecek? dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالَ عِفۡرِيتٞ مِّنَ ٱلۡجِنِّ أَنَا۠ ءَاتِيكَ بِهِۦ قَبۡلَ أَن تَقُومَ مِن مَّقَامِكَۖ وَإِنِّي عَلَيۡهِ لَقَوِيٌّ أَمِينٞ
Cinlerden bir ifrit : Ben, onu sana, sen yerinden kalkmadan önce getiririm. Gerçekten bu işe gücüm yeter ve güvenilir biriyim, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالَ ٱلَّذِي عِندَهُۥ عِلۡمٞ مِّنَ ٱلۡكِتَٰبِ أَنَا۠ ءَاتِيكَ بِهِۦ قَبۡلَ أَن يَرۡتَدَّ إِلَيۡكَ طَرۡفُكَۚ فَلَمَّا رَءَاهُ مُسۡتَقِرًّا عِندَهُۥ قَالَ هَٰذَا مِن فَضۡلِ رَبِّي لِيَبۡلُوَنِيٓ ءَأَشۡكُرُ أَمۡ أَكۡفُرُۖ وَمَن شَكَرَ فَإِنَّمَا يَشۡكُرُ لِنَفۡسِهِۦۖ وَمَن كَفَرَ فَإِنَّ رَبِّي غَنِيّٞ كَرِيمٞ
Kitap'tan bir bilgiye sahip olan kimse ise: Ben gözünü açıp kapamadan onu sana getiririm, dedi. Süleyman o anda tahtı yanında durur vaziyette görünce, bu Rabbimin lütfundandır. Şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü yapacağım diye beni imtihan ediyor. Kim şükrederse, ancak kendisi için şükreder, kim de nankörlük ederse Rabbim Gani'dir, Kerim'dir, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالَ نَكِّرُواْ لَهَا عَرۡشَهَا نَنظُرۡ أَتَهۡتَدِيٓ أَمۡ تَكُونُ مِنَ ٱلَّذِينَ لَا يَهۡتَدُونَ
Tahtını tanımaz hale getirin bakalım, (kendi tahtı olduğunu) bulabilecek mi, yoksa bulamayanlardan mı olacak?
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
فَلَمَّا جَآءَتۡ قِيلَ أَهَٰكَذَا عَرۡشُكِۖ قَالَتۡ كَأَنَّهُۥ هُوَۚ وَأُوتِينَا ٱلۡعِلۡمَ مِن قَبۡلِهَا وَكُنَّا مُسۡلِمِينَ
Kraliçe geldiği zaman:Senin tahtın böyle miydi? denildi. O da: Sanki bu o. Daha önce bize bilgi verildi ve müslüman olduk, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَصَدَّهَا مَا كَانَت تَّعۡبُدُ مِن دُونِ ٱللَّهِۖ إِنَّهَا كَانَتۡ مِن قَوۡمٖ كَٰفِرِينَ
Onu Allah’tan başka ibadet ettikleri (imandan) alıkoymuştu. Çünkü o, kâfir bir toplumdandı.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قِيلَ لَهَا ٱدۡخُلِي ٱلصَّرۡحَۖ فَلَمَّا رَأَتۡهُ حَسِبَتۡهُ لُجَّةٗ وَكَشَفَتۡ عَن سَاقَيۡهَاۚ قَالَ إِنَّهُۥ صَرۡحٞ مُّمَرَّدٞ مِّن قَوَارِيرَۗ قَالَتۡ رَبِّ إِنِّي ظَلَمۡتُ نَفۡسِي وَأَسۡلَمۡتُ مَعَ سُلَيۡمَٰنَ لِلَّهِ رَبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ
Ona: "Haydi, köşke gir!” denildi. Orayı görünce su sandı ve (eteğini çekerek) ayaklarını açtı. Bu billurdan yapılmış şeffaf bir köşktür, dedi. Kadın da: Rabbim, ben kendime zulmetmişim. Süleyman’la beraber alemlerin Rabbi olan Allah’a teslim oldum, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَلَقَدۡ أَرۡسَلۡنَآ إِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمۡ صَٰلِحًا أَنِ ٱعۡبُدُواْ ٱللَّهَ فَإِذَا هُمۡ فَرِيقَانِ يَخۡتَصِمُونَ
Semud kavmine, Allah’a ibadet etsinler diye, kardeşleri Salih’i göndermiştik. Hemen birbiriyle çekişen iki gruba ayrıldılar.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالَ يَٰقَوۡمِ لِمَ تَسۡتَعۡجِلُونَ بِٱلسَّيِّئَةِ قَبۡلَ ٱلۡحَسَنَةِۖ لَوۡلَا تَسۡتَغۡفِرُونَ ٱللَّهَ لَعَلَّكُمۡ تُرۡحَمُونَ
Salih:Ey halkım! İyilikten önce niçin kötülüğe acele ediyorsunuz? dedi. Merhamet olunasınız diye Allah'tan mağfiret dileseniz ya!
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالُواْ ٱطَّيَّرۡنَا بِكَ وَبِمَن مَّعَكَۚ قَالَ طَٰٓئِرُكُمۡ عِندَ ٱللَّهِۖ بَلۡ أَنتُمۡ قَوۡمٞ تُفۡتَنُونَ
Senin ve beraberindekilerin yüzünden uğursuzluğa uğradık, dediler. Uğursuzluğunuz (başınıza gelenler) Allah katındandır. Esasında imtihan oluyorsunuz, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَكَانَ فِي ٱلۡمَدِينَةِ تِسۡعَةُ رَهۡطٖ يُفۡسِدُونَ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَلَا يُصۡلِحُونَ
Şehirde dokuz kişi vardı. Bunlar, yeryüzünü ıslah etmiyor, bozgunculuk yapıyorlardı.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالُواْ تَقَاسَمُواْ بِٱللَّهِ لَنُبَيِّتَنَّهُۥ وَأَهۡلَهُۥ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّهِۦ مَا شَهِدۡنَا مَهۡلِكَ أَهۡلِهِۦ وَإِنَّا لَصَٰدِقُونَ
Allah’a yemin ederek şöyle dediler: Ona ve ailesine gece baskın yapalım ve öldürelim, sonra da velisine, “Biz o ailenin yok edilişi sırasında orada değildik, inanın ki doğru söylüyoruz” diyelim.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَمَكَرُواْ مَكۡرٗا وَمَكَرۡنَا مَكۡرٗا وَهُمۡ لَا يَشۡعُرُونَ
Onlar böyle bir tuzak kurdular. Biz de bir tuzak kurduk. Hiç farkında olmadılar.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
فَٱنظُرۡ كَيۡفَ كَانَ عَٰقِبَةُ مَكۡرِهِمۡ أَنَّا دَمَّرۡنَٰهُمۡ وَقَوۡمَهُمۡ أَجۡمَعِينَ
Onların tuzaklarının sonu nasıl oldu bir bak! Biz, onları ve toplumlarını toptan kırıp geçirdik.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
فَتِلۡكَ بُيُوتُهُمۡ خَاوِيَةَۢ بِمَا ظَلَمُوٓاْۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَةٗ لِّقَوۡمٖ يَعۡلَمُونَ
İşte zulmettikleri için harap olmuş evleri. Bilen bir toplum için bunda bir ibret vardır.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَأَنجَيۡنَا ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَكَانُواْ يَتَّقُونَ
İman edenleri ise kurtardık. Çünkü onlar Allah’tan sakınıyordu.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَلُوطًا إِذۡ قَالَ لِقَوۡمِهِۦٓ أَتَأۡتُونَ ٱلۡفَٰحِشَةَ وَأَنتُمۡ تُبۡصِرُونَ
Lût da onlara: Göz göre göre bu fuhşu mu işliyorsunuz? diyordu.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
أَئِنَّكُمۡ لَتَأۡتُونَ ٱلرِّجَالَ شَهۡوَةٗ مِّن دُونِ ٱلنِّسَآءِۚ بَلۡ أَنتُمۡ قَوۡمٞ تَجۡهَلُونَ
Kadınları bırakıp, şehvetle erkeklere mi yanaşıyorsunuz? Gerçekten siz, cahillik eden bir toplumsunuz.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
۞ فَمَا كَانَ جَوَابَ قَوۡمِهِۦٓ إِلَّآ أَن قَالُوٓاْ أَخۡرِجُوٓاْ ءَالَ لُوطٖ مِّن قَرۡيَتِكُمۡۖ إِنَّهُمۡ أُنَاسٞ يَتَطَهَّرُونَ
Kavminin cevabı, ancak şöyle demek oldu:Lut ailesini ülkenizden çıkarın, Çünkü onlar pek temiz kalan insanlardır.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
فَأَنجَيۡنَٰهُ وَأَهۡلَهُۥٓ إِلَّا ٱمۡرَأَتَهُۥ قَدَّرۡنَٰهَا مِنَ ٱلۡغَٰبِرِينَ
O’nu ve ailesini kurtardık. Yalnız, geride kalanlardan olmasını takdir ettiğimiz karısı hariç.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَأَمۡطَرۡنَا عَلَيۡهِم مَّطَرٗاۖ فَسَآءَ مَطَرُ ٱلۡمُنذَرِينَ
O halkın üzerine bir yağmur yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne kötü.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قُلِ ٱلۡحَمۡدُ لِلَّهِ وَسَلَٰمٌ عَلَىٰ عِبَادِهِ ٱلَّذِينَ ٱصۡطَفَىٰٓۗ ءَآللَّهُ خَيۡرٌ أَمَّا يُشۡرِكُونَ
De ki: Allah’a hamdolsun. Selam olsun seçkin kıldığı kullarına. Allah mı hayırlıdır; yoksa onların ortak koştukları mı?
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
أَمَّنۡ خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ وَأَنزَلَ لَكُم مِّنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءٗ فَأَنۢبَتۡنَا بِهِۦ حَدَآئِقَ ذَاتَ بَهۡجَةٖ مَّا كَانَ لَكُمۡ أَن تُنۢبِتُواْ شَجَرَهَآۗ أَءِلَٰهٞ مَّعَ ٱللَّهِۚ بَلۡ هُمۡ قَوۡمٞ يَعۡدِلُونَ
(Onlar mı hayırlı) Yoksa gökleri ve yeri yaratan, gökten size su indiren mi? O suyla bir ağacını bile bitirmeye gücünüzün yetmediği güzel güzel bahçeler bitirdik. Allah ile birlikte başka bir (hak) ilah mı var? Doğrusu onlar (haktan) sapıp ayrılan bir kavimdir.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
أَمَّن جَعَلَ ٱلۡأَرۡضَ قَرَارٗا وَجَعَلَ خِلَٰلَهَآ أَنۡهَٰرٗا وَجَعَلَ لَهَا رَوَٰسِيَ وَجَعَلَ بَيۡنَ ٱلۡبَحۡرَيۡنِ حَاجِزًاۗ أَءِلَٰهٞ مَّعَ ٱللَّهِۚ بَلۡ أَكۡثَرُهُمۡ لَا يَعۡلَمُونَ
(Onlar mı hayırlı) Yoksa yeryüzünü yerleşim yeri yapan, aralarında ırmaklar akıtan, orada sabit dağlar yerleştiren, iki deniz arasına engel koyan mı var? Allah ile birlikte başka bir (hak) ilah mı var? Hayır, Onların çoğu bilmiyorlar.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
أَمَّن يُجِيبُ ٱلۡمُضۡطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكۡشِفُ ٱلسُّوٓءَ وَيَجۡعَلُكُمۡ خُلَفَآءَ ٱلۡأَرۡضِۗ أَءِلَٰهٞ مَّعَ ٱللَّهِۚ قَلِيلٗا مَّا تَذَكَّرُونَ
(Onlar mı hayırlı) Yoksa, darda kalana kendine dua ettiği zaman icabet eden ve sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün halifeleri kılan mı? Allah ile birlikte başka bir (hak) ilah mı var? Ne kadar az düşünüp, ibret alıyorsunuz?
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
أَمَّن يَهۡدِيكُمۡ فِي ظُلُمَٰتِ ٱلۡبَرِّ وَٱلۡبَحۡرِ وَمَن يُرۡسِلُ ٱلرِّيَٰحَ بُشۡرَۢا بَيۡنَ يَدَيۡ رَحۡمَتِهِۦٓۗ أَءِلَٰهٞ مَّعَ ٱللَّهِۚ تَعَٰلَى ٱللَّهُ عَمَّا يُشۡرِكُونَ
(Onlar mı hayırlı) Yoksa karanın ve denizin karanlıklarında size yol gösteren, rüzgarı rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen mi? Allah ile birlikte başka bir (hak) ilah mı var? Allah, sizin şirk koştuklarınızdan çok münezzehtir.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
أَمَّن يَبۡدَؤُاْ ٱلۡخَلۡقَ ثُمَّ يُعِيدُهُۥ وَمَن يَرۡزُقُكُم مِّنَ ٱلسَّمَآءِ وَٱلۡأَرۡضِۗ أَءِلَٰهٞ مَّعَ ٱللَّهِۚ قُلۡ هَاتُواْ بُرۡهَٰنَكُمۡ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ
(Onlar mı hayırlı) Yoksa, yaratılışı başlatan, sonra onu yaratmayı tekrar eden ve size gökten ve yerden rızık veren mi? Allah ile birlikte başka bir (hak) ilah mı var? Eğer söyledikleriniz doğruysa delilinizi getirin, de.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قُل لَّا يَعۡلَمُ مَن فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ ٱلۡغَيۡبَ إِلَّا ٱللَّهُۚ وَمَا يَشۡعُرُونَ أَيَّانَ يُبۡعَثُونَ
Yine de ki: Göklerde ve yerde Allah’tan başka hiç kimse gaybı bilemez. Ve onlar ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
بَلِ ٱدَّٰرَكَ عِلۡمُهُمۡ فِي ٱلۡأٓخِرَةِۚ بَلۡ هُمۡ فِي شَكّٖ مِّنۡهَاۖ بَلۡ هُم مِّنۡهَا عَمُونَ
Oysa onlara ahiret hakkında bilgi ard arda gelmiştir. Onlar, bu hususta şüphe içindedirler. Hayır bundan yana kördürler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَقَالَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓاْ أَءِذَا كُنَّا تُرَٰبٗا وَءَابَآؤُنَآ أَئِنَّا لَمُخۡرَجُونَ
Kâfirler: Biz ve atalarımız, toprak olduktan sonra (mezarlarımızdan) mı çıkarılacağız? dediler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
لَقَدۡ وُعِدۡنَا هَٰذَا نَحۡنُ وَءَابَآؤُنَا مِن قَبۡلُ إِنۡ هَٰذَآ إِلَّآ أَسَٰطِيرُ ٱلۡأَوَّلِينَ
Bize de; daha önceki atalarımıza da bu vadedilmişti. Ama bu, öncekilerin masallarından başka birşey değildir.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قُلۡ سِيرُواْ فِي ٱلۡأَرۡضِ فَٱنظُرُواْ كَيۡفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلۡمُجۡرِمِينَ
Yeryüzünde yürüyün ve bakın, günahkârların sonu nasıl olmuştur? de!
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَلَا تَحۡزَنۡ عَلَيۡهِمۡ وَلَا تَكُن فِي ضَيۡقٖ مِّمَّا يَمۡكُرُونَ
Onlar için üzülme, kurdukları tuzaklardan da sıkıntıya düşme!
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَيَقُولُونَ مَتَىٰ هَٰذَا ٱلۡوَعۡدُ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ
Eğer, doğru söylüyorsanız bu vaat ne zaman? derler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قُلۡ عَسَىٰٓ أَن يَكُونَ رَدِفَ لَكُم بَعۡضُ ٱلَّذِي تَسۡتَعۡجِلُونَ
De ki: (Kim bilir?) Belki de çabucak istemekte olduğunuzun (azabın) bir kısmı size pek de yakındır!
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَإِنَّ رَبَّكَ لَذُو فَضۡلٍ عَلَى ٱلنَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَهُمۡ لَا يَشۡكُرُونَ
Şüphesiz Rabbin, insanlara karşı lütuf sahibidir. Fakat, onların çoğu şükretmezler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَعۡلَمُ مَا تُكِنُّ صُدُورُهُمۡ وَمَا يُعۡلِنُونَ
Rabbin, onların içlerinde gizlediklerini de, açığa vurduklarını da elbette bilir.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَمَا مِنۡ غَآئِبَةٖ فِي ٱلسَّمَآءِ وَٱلۡأَرۡضِ إِلَّا فِي كِتَٰبٖ مُّبِينٍ
Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta olmasın.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
إِنَّ هَٰذَا ٱلۡقُرۡءَانَ يَقُصُّ عَلَىٰ بَنِيٓ إِسۡرَٰٓءِيلَ أَكۡثَرَ ٱلَّذِي هُمۡ فِيهِ يَخۡتَلِفُونَ
İşte bu Kur’an, İsrailoğulları'na, hakkında ayrılığa düştüklerinin çoğunu anlatmaktadır.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَإِنَّهُۥ لَهُدٗى وَرَحۡمَةٞ لِّلۡمُؤۡمِنِينَ
Ve o, müminler için bir hidayet ve rahmettir.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
إِنَّ رَبَّكَ يَقۡضِي بَيۡنَهُم بِحُكۡمِهِۦۚ وَهُوَ ٱلۡعَزِيزُ ٱلۡعَلِيمُ
Rabbin onların arasında hükmünü verecektir. O çok güçlüdür, herşeyi bilendir.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
فَتَوَكَّلۡ عَلَى ٱللَّهِۖ إِنَّكَ عَلَى ٱلۡحَقِّ ٱلۡمُبِينِ
Öyleyse Allah’a tevekkül et! Sen, apaçık hak üzerindesin.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
إِنَّكَ لَا تُسۡمِعُ ٱلۡمَوۡتَىٰ وَلَا تُسۡمِعُ ٱلصُّمَّ ٱلدُّعَآءَ إِذَا وَلَّوۡاْ مُدۡبِرِينَ
Sen, ölülere duyuramazsın, arkalarını dönüp gitmekte olan sağırlara da daveti duyuramazsın.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَمَآ أَنتَ بِهَٰدِي ٱلۡعُمۡيِ عَن ضَلَٰلَتِهِمۡۖ إِن تُسۡمِعُ إِلَّا مَن يُؤۡمِنُ بِـَٔايَٰتِنَا فَهُم مُّسۡلِمُونَ
Sen, körleri sapıklıklarından doğru yola hidayet edici de değilsin. Ancak ayetlerimize iman edenlere duyurabilirsin. Onlar teslim olan kimselerdir.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
۞ وَإِذَا وَقَعَ ٱلۡقَوۡلُ عَلَيۡهِمۡ أَخۡرَجۡنَا لَهُمۡ دَآبَّةٗ مِّنَ ٱلۡأَرۡضِ تُكَلِّمُهُمۡ أَنَّ ٱلنَّاسَ كَانُواْ بِـَٔايَٰتِنَا لَا يُوقِنُونَ
O söz başlarına gelip çattığı zaman, yerden bir dabbe (canlı bir yaratık) çıkarırız da onlara konuşarak; insanların ayetlerimize kesin olarak iman etmediklerini söyler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَيَوۡمَ نَحۡشُرُ مِن كُلِّ أُمَّةٖ فَوۡجٗا مِّمَّن يُكَذِّبُ بِـَٔايَٰتِنَا فَهُمۡ يُوزَعُونَ
Ve o gün, her ümmet içinden, ayetlerimizi yalanlayanlardan birer cemaat toplarız. Onlar toplu olarak (hesap yerine) sevkedilirler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
حَتَّىٰٓ إِذَا جَآءُو قَالَ أَكَذَّبۡتُم بِـَٔايَٰتِي وَلَمۡ تُحِيطُواْ بِهَا عِلۡمًا أَمَّاذَا كُنتُمۡ تَعۡمَلُونَ
Geldikleri zaman: Ayetlerimi iyice kavramadığınız halde yalanladınız mı? Yoksa ne yapıyordunuz? der.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَوَقَعَ ٱلۡقَوۡلُ عَلَيۡهِم بِمَا ظَلَمُواْ فَهُمۡ لَا يَنطِقُونَ
Zulmetmelerinden dolayı aleyhlerinde söz (azap) gerçekleşmiş olur ve onlar artık konuşamazlar.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
أَلَمۡ يَرَوۡاْ أَنَّا جَعَلۡنَا ٱلَّيۡلَ لِيَسۡكُنُواْ فِيهِ وَٱلنَّهَارَ مُبۡصِرًاۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَٰتٖ لِّقَوۡمٖ يُؤۡمِنُونَ
Görmediler mi ki, dinlensinler diye geceyi yarattık; gündüzü de aydınlık kıldık. İşte bunda iman eden bir toplum için ayetler/ deliller vardır.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَيَوۡمَ يُنفَخُ فِي ٱلصُّورِ فَفَزِعَ مَن فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَن فِي ٱلۡأَرۡضِ إِلَّا مَن شَآءَ ٱللَّهُۚ وَكُلٌّ أَتَوۡهُ دَٰخِرِينَ
Sur’a üfürüldüğü gün Allah’ın diledikleri dışında göklerde ve yerde kim varsa korkuya kapılır ve hepsi de ona zelilane bir halde gelirler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَتَرَى ٱلۡجِبَالَ تَحۡسَبُهَا جَامِدَةٗ وَهِيَ تَمُرُّ مَرَّ ٱلسَّحَابِۚ صُنۡعَ ٱللَّهِ ٱلَّذِيٓ أَتۡقَنَ كُلَّ شَيۡءٍۚ إِنَّهُۥ خَبِيرُۢ بِمَا تَفۡعَلُونَ
Dağları görürsün de yerlerinde durduğunu sanırsın. Oysa onlar bulutlar gibi geçip giderler. Bu, her şeyi sapasağlam/noksansız yapan Allah’ın yapısıdır. O, yaptığınız herşeyden haberdardır.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
مَن جَآءَ بِٱلۡحَسَنَةِ فَلَهُۥ خَيۡرٞ مِّنۡهَا وَهُم مِّن فَزَعٖ يَوۡمَئِذٍ ءَامِنُونَ
Kim iyilikle gelirse orada onun için daha hayırlısı vardır. Ve onlar o gün korkudan emin olan kimselerdir.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَمَن جَآءَ بِٱلسَّيِّئَةِ فَكُبَّتۡ وُجُوهُهُمۡ فِي ٱلنَّارِ هَلۡ تُجۡزَوۡنَ إِلَّا مَا كُنتُمۡ تَعۡمَلُونَ
Kim de kötülüklerle gelirse, yüz üstü cehenneme atılır. Yapmış olduklarınızdan başka bir şeyle mi karşılık göreceksiniz.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
إِنَّمَآ أُمِرۡتُ أَنۡ أَعۡبُدَ رَبَّ هَٰذِهِ ٱلۡبَلۡدَةِ ٱلَّذِي حَرَّمَهَا وَلَهُۥ كُلُّ شَيۡءٖۖ وَأُمِرۡتُ أَنۡ أَكُونَ مِنَ ٱلۡمُسۡلِمِينَ
(De ki:) Ben ancak, haram kıldığı bu şehri Rabbi’ne ibadet etmekle emrolundum. Her şey O’nundur. Müslümanlardan olmakla emrolundum.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَأَنۡ أَتۡلُوَاْ ٱلۡقُرۡءَانَۖ فَمَنِ ٱهۡتَدَىٰ فَإِنَّمَا يَهۡتَدِي لِنَفۡسِهِۦۖ وَمَن ضَلَّ فَقُلۡ إِنَّمَآ أَنَا۠ مِنَ ٱلۡمُنذِرِينَ
Ve Kur'an'ı okumam da (emrolundu) Kim hidayete girerse, ancak kendisi için hidayete girmiş olur. Kim de saparsa, de ki:Ben ancak bir uyarıcıyım
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَقُلِ ٱلۡحَمۡدُ لِلَّهِ سَيُرِيكُمۡ ءَايَٰتِهِۦ فَتَعۡرِفُونَهَاۚ وَمَا رَبُّكَ بِغَٰفِلٍ عَمَّا تَعۡمَلُونَ
Ve de ki: Hamd Allah’a aittir. O, size ayetlerini gösterecek; siz de onları bilip tanıyacaksınız. Rabbin, yaptıklarınızdan gafil değildir.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
 
Ý nghĩa nội dung Chương: Chương Al-Naml
Mục lục các chương Kinh Số trang
 
Bản dịch ý nghĩa nội dung Qur'an - Dịch thuật tiếng Thổ Nhĩ Kỳ - Sha'ban British - Mục lục các bản dịch

Bản dịch ý nghĩa nội dung Kinh Qur'an bằng tiếng Thổ Nhĩ Kỳ, dịch thuật bởi Sha'ban British. Bản dịch đã được kiểm duyệt bởi Trung tâm Dịch thuật Rowwad và bản dịch gốc hiện đang có sẵn cho tham khảo, đóng góp ý kiến, đánh giá để không ngừng nâng cao.

Đóng lại