Salin ng mga Kahulugan ng Marangal na Qur'an - Salin sa Wikang Turko ng Al-Mukhtasar fī Tafsīr Al-Qur’an Al-Karīm * - Indise ng mga Salin


Salin ng mga Kahulugan Surah: An-Nahl   Ayah:

Sûratu'n-Nahl

Ilan sa mga Layon ng Surah:
التذكير بالنعم الدالة على المنعم سبحانه وتعالى.
Bahşedenin Allah -Subhânehû ve Teâlâ- olduğuna işaret eden nimetler hatırlatılmıştır.

أَتَىٰٓ أَمۡرُ ٱللَّهِ فَلَا تَسۡتَعۡجِلُوهُۚ سُبۡحَٰنَهُۥ وَتَعَٰلَىٰ عَمَّا يُشۡرِكُونَ
-Ey Kâfirler!- Allah’ın sizler için takdir ettiği azabınız çok yaklaştı, vaktinden önce gelmesini istemeyip durmayın! Allah Teâlâ, müşriklerin O'na koştukları ortaklardan münezzehtir ve yücedir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
يُنَزِّلُ ٱلۡمَلَٰٓئِكَةَ بِٱلرُّوحِ مِنۡ أَمۡرِهِۦ عَلَىٰ مَن يَشَآءُ مِنۡ عِبَادِهِۦٓ أَنۡ أَنذِرُوٓاْ أَنَّهُۥ لَآ إِلَٰهَ إِلَّآ أَنَا۠ فَٱتَّقُونِ
Allah, dilediği peygambere: “Ey elçiler! İnsanları Allah’a ortaklar koşmaktan sakındırın! Ey İnsanlar! Benden başka hak mabut (ibadet edilecek hak ilah) yoktur. Öyleyse emirlerimi yerine getirerek ve yasaklarımdan sakınarak benden korkun!” Diye takdir ettiği vahyi, melekleriyle birlikte indirir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
خَلَقَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضَ بِٱلۡحَقِّۚ تَعَٰلَىٰ عَمَّا يُشۡرِكُونَ
Yüce Allah, gökleri ve yeryüzünü daha önce bir örneği yaratılmamış şekilde hak ile yarattı. Ve onları boşu boşuna yaratmadı. Aksine onları kendisinin ne kadar yüce olduğunun bilinmesine delil olması için yarattı. Öyleyse başkalarının O'na ortak koşmalarından münezzehtir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
خَلَقَ ٱلۡإِنسَٰنَ مِن نُّطۡفَةٖ فَإِذَا هُوَ خَصِيمٞ مُّبِينٞ
O, insanı bir damla hakir sudan yarattı. Fakat o, geliştikçe gelişti ve sonunda birde bakmışsın ki o, apaçık olan batılla hakkı yok etmek için aşırı mücadele eden biri olmuş.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَٱلۡأَنۡعَٰمَ خَلَقَهَاۖ لَكُمۡ فِيهَا دِفۡءٞ وَمَنَٰفِعُ وَمِنۡهَا تَأۡكُلُونَ
-Ey insanlar!- O, deve, inek ve koyun gibi hayvanları sizin faydalanmanız için yarattı. Onların yünleri ve tüyleriyle ısınmanız bu faydalardandır. Diğer faydalar da sütlerinde, postlarında ve sırtlarında vardır. Ayrıca bu hayvanların bazılarının (etlerinden) yersiniz.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَلَكُمۡ فِيهَا جَمَالٌ حِينَ تُرِيحُونَ وَحِينَ تَسۡرَحُونَ
Ayrıca akşam onları ağıllarına sokarken ve sabah otlak için onları çıkartırken de sizler için bir güzellik vardır.
Ang mga Tafsir na Arabe:
Ilan sa mga Pakinabang ng mga Ayah sa Pahinang Ito:
• عناية الله ورعايته بصَوْن النبي صلى الله عليه وسلم وحمايته من أذى المشركين.
Allah, Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'i koruyarak yardım etmiş, desteklemiş ve müşriklerin eziyetlerine karşı onu himaye etmiştir.

• التسبيح والتحميد والصلاة علاج الهموم والأحزان، وطريق الخروج من الأزمات والمآزق والكروب.
Allah’ı tespih etmek, O'na hamt etmek ve namaz kılmak kaygı ve üzüntülerin ilacıdır. Kriz, darlık ve kederlerden çıkış yoludur.

• المسلم مطالب على سبيل الفرضية بالعبادة التي هي الصلاة على الدوام حتى يأتيه الموت، ما لم يغلب الغشيان أو فقد الذاكرة على عقله.
Müslüman kimseden, baygınlık geçirmediği veya hafızasını kaybetmediği sürece, ölüm ona gelinceye dek farz kılınmış olan namaz ibadetini devamlı surette yerine getirmesi istenir.

• سمى الله الوحي روحًا؛ لأنه تحيا به النفوس.
Nefislerin onunla hayat bulması sebebiyle Yüce Allah vahyi, “Ruh” olarak isimlendirmiştir.

• مَلَّكَنا الله تعالى الأنعام والدواب وذَلَّلها لنا، وأباح لنا تسخيرها والانتفاع بها؛ رحمة منه تعالى بنا.
Allah Teâlâ, binek ve sürü hayvanlarını bizlere vererek onları bizim hizmetimize sundu. Bize rahmet ederek onları emrimiz altında kullanmayı ve onlardan faydalanmayı bizlere mübah kıldı.

وَتَحۡمِلُ أَثۡقَالَكُمۡ إِلَىٰ بَلَدٖ لَّمۡ تَكُونُواْ بَٰلِغِيهِ إِلَّا بِشِقِّ ٱلۡأَنفُسِۚ إِنَّ رَبَّكُمۡ لَرَءُوفٞ رَّحِيمٞ
Sizler için yaratmış olduğumuz bu hayvanlar, yolculuklarınızda ağır yüklerinizi, insanın ancak büyük zorluklarla ulaşması mümkün olan ülkelere taşırlar. -Ey insanlar!- Şüphesiz Rabbinizin bu hayvanları sizin hizmetinize sunması, size karşı çok şefkatli ve merhametli olmasındandır.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَٱلۡخَيۡلَ وَٱلۡبِغَالَ وَٱلۡحَمِيرَ لِتَرۡكَبُوهَا وَزِينَةٗۚ وَيَخۡلُقُ مَا لَا تَعۡلَمُونَ
Allah Subhânehu ve Teâlâ sizlere, binmeniz, üzerlerinde yüklerini taşımanız ve insanlar arasında sizler için bir süs olması için atları, katırları ve merkepleri (eşekleri) yarattı. Onlar dışında da yaratmak istediği daha bilmediğiniz nice şeyler yaratır.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَعَلَى ٱللَّهِ قَصۡدُ ٱلسَّبِيلِ وَمِنۡهَا جَآئِرٞۚ وَلَوۡ شَآءَ لَهَدَىٰكُمۡ أَجۡمَعِينَ
Yüce Allah'ın rızasına ulaştıran dosdoğru yol üzere bulunan İslam dininin açıklamasını ancak Yüce Allah yapar. Bazı yollar şeytanın yolu olup, haktan sapmıştır. İslam dışında kalan bütün yollar haktan uzaktır. Şayet yüce Allah sizlerin hepinizi iman etmeye muvaffak kılmak isteseydi hepinizi imanlı kılardı.
Ang mga Tafsir na Arabe:
هُوَ ٱلَّذِيٓ أَنزَلَ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءٗۖ لَّكُم مِّنۡهُ شَرَابٞ وَمِنۡهُ شَجَرٞ فِيهِ تُسِيمُونَ
Sizlere bulutlardan su indiren de Allah -Subhânehu ve Teâlâ-’dır. Bu suyun bir kısmı içtiğiniz ve hayvanlarınıza içirdiğiniz içecektir. Bir kısmıyla ise hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler yetişir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
يُنۢبِتُ لَكُم بِهِ ٱلزَّرۡعَ وَٱلزَّيۡتُونَ وَٱلنَّخِيلَ وَٱلۡأَعۡنَٰبَ وَمِن كُلِّ ٱلثَّمَرَٰتِۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَةٗ لِّقَوۡمٖ يَتَفَكَّرُونَ
Allah -Subhânehu ve Teâlâ- bu su ile size yediğiniz ekinleri, zeytin, hurma, üzüm ve bütün meyveleri/ürünleri yetiştirir. Şüphesiz bu suda ve ondan hayat bulan şeylerde onun yarattıklarını düşünen ve onlarla Allah’ın büyüklüğüne delil getiren topluluklar için Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'nın kudretini gösteren deliller vardır.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَسَخَّرَ لَكُمُ ٱلَّيۡلَ وَٱلنَّهَارَ وَٱلشَّمۡسَ وَٱلۡقَمَرَۖ وَٱلنُّجُومُ مُسَخَّرَٰتُۢ بِأَمۡرِهِۦٓۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَٰتٖ لِّقَوۡمٖ يَعۡقِلُونَ
Sükûnet bulasınız ve dinlenesiniz diye Yüce Allah geceyi; yaşamınız için gerekli olan kazancı elde edesiniz diye de gündüzü sizin hizmetinize verdi. Güneşi ve ayı da sizin hizmetinize sunarak güneşi bir ışık kaynağı ve ayı da bir aydınlatıcı kıldı. Allah’ın kaderi emriyle yıldızları da sizin hizmetinize sundu. Yeryüzü ve denizlerin karanlığında onlarla yolunuzu buluyor, zamanı onlarla biliyor ve daha başka faydalar elde ediyorsunuz. İşte bütün bunları sizin hizmetinize sunmasında aklını kullanan topluluklar için, muhakkak Allah Teâlâ’nın kudretini gösteren apaçık deliller vardır. Bunların hikmetini idrak edenler de o kimselerdir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَمَا ذَرَأَ لَكُمۡ فِي ٱلۡأَرۡضِ مُخۡتَلِفًا أَلۡوَٰنُهُۥٓۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَةٗ لِّقَوۡمٖ يَذَّكَّرُونَ
Allah -Subhânehu ve Teâlâ-, yeryüzünde renklerini birbirinden farklı olarak yarattığı madenleri, hayvanları, bitkileri ve ekinleri de sizlerin hizmetine sundu. Bu zikredilenlerin yaratılması ve hizmetinize sunulmasında, ibret alan/düşünen ve Allah’ın her şeye kadir olduğunu, nimet veren olduğunu idrak eden topluluklar için, Allah -Subhânehu ve Teâlâ-’nın kudretini gösteren büyük deliller vardır.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَهُوَ ٱلَّذِي سَخَّرَ ٱلۡبَحۡرَ لِتَأۡكُلُواْ مِنۡهُ لَحۡمٗا طَرِيّٗا وَتَسۡتَخۡرِجُواْ مِنۡهُ حِلۡيَةٗ تَلۡبَسُونَهَاۖ وَتَرَى ٱلۡفُلۡكَ مَوَاخِرَ فِيهِ وَلِتَبۡتَغُواْ مِن فَضۡلِهِۦ وَلَعَلَّكُمۡ تَشۡكُرُونَ
Denizleri sizlerin hizmetinize sunan, avladığınız balıkların taze yumuşak etini yemeniz için denize girmeyi ve inci gibi, takındığınız ve kadınlarınızın taktığı süs eşyaları için denizin içinde bulunanları çıkartmayı mümkün kılan Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'dır. Denizin coşkun dalgalarını yaran gemiler görürsün. Allah’ın lütfuyla hasıl olacak ticaret kazancını elde etmek için ve Allah’ın sizlere verdiği nimetlere karşılık O'na hakkıyla şükretmeyi ve O'nu ibadetinizde birlemeyi ümit ederek o gemilere binersiniz.
Ang mga Tafsir na Arabe:
Ilan sa mga Pakinabang ng mga Ayah sa Pahinang Ito:
• من عظمة الله أنه يخلق ما لا يعلمه جميع البشر في كل حين يريد سبحانه.
Tüm insanlık tarafından bilinmeyen şeyleri istediği her an yaratması, Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'nın azametindendir.

• خلق الله النجوم لزينة السماء، والهداية في ظلمات البر والبحر، ومعرفة الأوقات وحساب الأزمنة.
Yüce Allah yıldızları, gökyüzüne süs olması, yeryüzü ve denizlerin karanlığında yol göstermesi, vakitlerin bilinmesi ve zamanın hesap edilmesi için yaratmıştır.

• الثناء والشكر على الله الذي أنعم علينا بما يصلح حياتنا ويعيننا على أفضل معيشة.
Hayatımızı düzenleyen ve en iyi hayatı yaşamamızda bize yardım edip bizi nimetlendiren Yüce Allah’a sürekli hamt edip, şükretmeliyiz.

• الله سبحانه أنعم علينا بتسخير البحر لتناول اللحوم (الأسماك)، واستخراج اللؤلؤ والمرجان، وللركوب، والتجارة، وغير ذلك من المصالح والمنافع.
Allah -Subhânehû ve Teâlâ-, balık eti yememiz, inci ve mercan çıkarmamız, taşıma ve ticaret yapmamız, diğer fayda ve menfatimize olan şeyler için denizi hizmetimize sunarak bizleri nimetlendirmiştir.

وَأَلۡقَىٰ فِي ٱلۡأَرۡضِ رَوَٰسِيَ أَن تَمِيدَ بِكُمۡ وَأَنۡهَٰرٗا وَسُبُلٗا لَّعَلَّكُمۡ تَهۡتَدُونَ
Yeryüzü hareket edip kaymasın diye onu sabit kılması için üzerine dağlar kondurdu. İçmenizi, hayvanlarınızı ve ekinlerinizi sulamanız için üzerine nehirler akıttı. Kaybolmadan yürümeniz ve arzu ettiğiniz yere ulaşmanız için de yollar yarattı.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَعَلَٰمَٰتٖۚ وَبِٱلنَّجۡمِ هُمۡ يَهۡتَدُونَ
Ve sizlere, gündüzleri yaptığınız yolculuklarda yolunuzu bulmanız için yeryüzünde görünen alametler ve geceleri yolunuzu bulmanız için de gökyüzünde yıldızlar yarattı.
Ang mga Tafsir na Arabe:
أَفَمَن يَخۡلُقُ كَمَن لَّا يَخۡلُقُۚ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ
Şu halde bunları ve daha başka şeyleri yaratan, hiçbir şey yaratmayan kimse gibi olur mu? Her şeyi yaratan Allah’ın azametini aklınıza getirmez misiniz? O'nu ibadetlerinizde birleyin ve O'na, hiç bir şey yaratmayan şeyleri ortak koşmayın.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَإِن تَعُدُّواْ نِعۡمَةَ ٱللَّهِ لَا تُحۡصُوهَآۗ إِنَّ ٱللَّهَ لَغَفُورٞ رَّحِيمٞ
-Ey İnsanlar!- Eğer Allah’ın sizleri nimetlendirdiği çok sayıdaki nimetlerini saymaya ve tespit etmeye kalksanız, çok fazla ve çeşitli olmaları sebebiyle bunu yapamazsınız. Şüphesiz Allah, bunlara şükretmekten gafil olduğunuz halde sizleri cezalandırmaması sebebiyle çok bağışlayıcı ve işlediğiniz günahlar ve şükretmekte gösterdiğiniz eksikliklere karşılık sizlerden bu nimetleri kesmemesiyle de çok merhametlidir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَٱللَّهُ يَعۡلَمُ مَا تُسِرُّونَ وَمَا تُعۡلِنُونَ
-Ey Allah’ın Kulları!- Allah sizin yaptığınız amellerinizden gizlediklerinizi de, açığa vurduğunuz amellerinizi de bilir. Bunlardan hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Buna göre size karşılığınızı verecektir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَٱلَّذِينَ يَدۡعُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ لَا يَخۡلُقُونَ شَيۡـٔٗا وَهُمۡ يُخۡلَقُونَ
Müşriklerin, Allah’ın dışında ibadet ettikleri ilahlar, küçük olsa bile hiçbir şey yaratamazlar. Allah ile birlikte ibadet edenler bu ilahları kendileri yapmışlardır. Öyleyse nasıl olur da kendi elleriyle yaptıkları putlara, Allah’ı bırakıp da ibadet ederler?
Ang mga Tafsir na Arabe:
أَمۡوَٰتٌ غَيۡرُ أَحۡيَآءٖۖ وَمَا يَشۡعُرُونَ أَيَّانَ يُبۡعَثُونَ
Putlara tapanlar o putları kendi elleriyle yapmışlardır. Bu putlar ne canlıdırlar ve ne de ilim sahibidirler. Putlar, kıyamet günü onlara ibadet edenlerle birlikte cehennem ateşine atılmak için ne zaman diriltilecekler onu da bilmezler.
Ang mga Tafsir na Arabe:
إِلَٰهُكُمۡ إِلَٰهٞ وَٰحِدٞۚ فَٱلَّذِينَ لَا يُؤۡمِنُونَ بِٱلۡأٓخِرَةِ قُلُوبُهُم مُّنكِرَةٞ وَهُم مُّسۡتَكۡبِرُونَ
Sizlerin gerçek mabudu hiçbir ortağı olmayan, tek hak mabut olan Allah’tır. Yaptıklarının karşılığını görmek için tekrardan diriltileceklerine iman etmeyenlerin kalpleri Allah’ın birliğini inkâr ederler. Bunun sebebi kalplerinde bir korku olmamasıdır. O kalpler, hesaba çekileceklerine ve ceza göreceklerine iman etmezler. Onlar kibirlidirler, hakkı kabul etmezler ve ona boyun eğmezler.
Ang mga Tafsir na Arabe:
لَا جَرَمَ أَنَّ ٱللَّهَ يَعۡلَمُ مَا يُسِرُّونَ وَمَا يُعۡلِنُونَۚ إِنَّهُۥ لَا يُحِبُّ ٱلۡمُسۡتَكۡبِرِينَ
Muhakkak Allah, onların gizledikleri ve açıkça yaptıkları amellerini hakkıyla bilir. Ona hiçbir şey gizli kalmaz. Onlara yaptıklarının karşılıklarını verecektir. Şüphesiz Allah, kendisine ibadet etmeyerek büyüklenenleri ve kendisine boyun eğmeyenleri sevmez. Bilakis onlardan çok aşırı nefret eder.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَإِذَا قِيلَ لَهُم مَّاذَآ أَنزَلَ رَبُّكُمۡ قَالُوٓاْ أَسَٰطِيرُ ٱلۡأَوَّلِينَ
Yüce yaratıcının birliğini ve yeniden dirilişi inkâr eden bu kimselere: "Allah, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e ne indirdi?” diye sorulduğunda, "Ona hiçbir şey indirmedi. Hiç kuşkusuz o, kendinden öncekilerin kıssa ve uydurmalarından getirdi.'' diyerek cevap verirler.
Ang mga Tafsir na Arabe:
لِيَحۡمِلُوٓاْ أَوۡزَارَهُمۡ كَامِلَةٗ يَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِ وَمِنۡ أَوۡزَارِ ٱلَّذِينَ يُضِلُّونَهُم بِغَيۡرِ عِلۡمٍۗ أَلَا سَآءَ مَا يَزِرُونَ
Böylece kendi günahlarını eksiksiz olarak yüklenecekleri gibi, cehalet ve geleneklerine dayanarak İslam'dan saptırdıkları kimselerin günahlarının bir kısmını da taşıyacaklardır. Kendi günahları dışında, onlara uyanların günahlarını taşımaları ne kadar da kötüdür.
Ang mga Tafsir na Arabe:
قَدۡ مَكَرَ ٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِهِمۡ فَأَتَى ٱللَّهُ بُنۡيَٰنَهُم مِّنَ ٱلۡقَوَاعِدِ فَخَرَّ عَلَيۡهِمُ ٱلسَّقۡفُ مِن فَوۡقِهِمۡ وَأَتَىٰهُمُ ٱلۡعَذَابُ مِنۡ حَيۡثُ لَا يَشۡعُرُونَ
Bunlardan önceki kâfirler de peygamberlerine kurdukları tuzaklarla gelmişlerdi. Allah, onların binalarını temellerinden yıktı. Böylece çatıları da onların üzerlerine çöküverdi. Cezaları olan azap onlara hiç hesap etmedikleri bir yerden gelmişti. Onlar, binalarının kendilerini koruyacağını zannediyorlardı. Oysa binalarıyla beraber helak oldular.
Ang mga Tafsir na Arabe:
Ilan sa mga Pakinabang ng mga Ayah sa Pahinang Ito:
• في الآيات من أصناف نعم الله على العباد شيء عظيم، مجمل ومفصل، يدعو الله به العباد إلى القيام بشكره وذكره ودعائه.
Ayetlerde Allah’ın kullarına bahşettiği nimetlerin türleri zikredilmiştir ki bunlar çok büyük şeylerdir. Genel ve ayrıntılı olarak zikredilmiştir. Allah, kullarını bu nimetlere karşılık kendisine şükretmeye, zikretmeye ve dua etmeye/ibadete çağırmaktadır.

• طبيعة الإنسان الظلم والتجرُّؤ على المعاصي والتقصير في حقوق ربه، كَفَّار لنعم الله، لا يشكرها ولا يعترف بها إلا من هداه الله.
İnsan tabiatı gereği haksızlık ve günah işlemeye çok cesaretli, Rabbinin haklarını yerine getirmede ise çok gevşektir. Allah’ın nimetlerine nankörlük ederek şükretmez. Sadece Yüce Allah’ın hidayet ettiği kimseler bu nimetleri tanıyıp, bilirler.

• مساواة المُضِلِّ للضال في جريمة الضلال؛ إذ لولا إضلاله إياه لاهتدى بنظره أو بسؤال الناصحين.
Dalalet hakkında , sapan da, saptıran da eşittir. Çünkü o, bir kimseyi saptırmamış olsaydı, o kimse düşünerek veya nasihat edenlere sorarak doğru yolu bulurdu.

• أَخْذ الله للمجرمين فجأة أشد نكاية؛ لما يصحبه من الرعب الشديد، بخلاف الشيء الوارد تدريجيًّا.
Yüce Allah, günahkâr kimselere çok şiddetli olarak aniden azap indirir. Bu şekilde son derece korku içinde olurlar. İnsanlara yavaş yavaş gelen azap ise böyle değildir.

ثُمَّ يَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِ يُخۡزِيهِمۡ وَيَقُولُ أَيۡنَ شُرَكَآءِيَ ٱلَّذِينَ كُنتُمۡ تُشَٰٓقُّونَ فِيهِمۡۚ قَالَ ٱلَّذِينَ أُوتُواْ ٱلۡعِلۡمَ إِنَّ ٱلۡخِزۡيَ ٱلۡيَوۡمَ وَٱلسُّوٓءَ عَلَى ٱلۡكَٰفِرِينَ
Sonra kıyamet günü Allah Teâlâ azap ederek rezil ve zelil kılar ve onlara şöyle der: "Hani ibadette bana ortak koştuğunuz, peygamberlerime ve Müminlere onlar sebebiyle düşmanlık ettiğiniz (sizin iddia ettiğiniz) ortaklarım nerede?'' Rabbani âlimler ise şöyle derler: “Kıyamet günü rezillik ve azap şüphesiz kâfirler üzerinde vuku bulacaktır.''
Ang mga Tafsir na Arabe:
ٱلَّذِينَ تَتَوَفَّىٰهُمُ ٱلۡمَلَٰٓئِكَةُ ظَالِمِيٓ أَنفُسِهِمۡۖ فَأَلۡقَوُاْ ٱلسَّلَمَ مَا كُنَّا نَعۡمَلُ مِن سُوٓءِۭۚ بَلَىٰٓۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَلِيمُۢ بِمَا كُنتُمۡ تَعۡمَلُونَ
Ölüm meleği ve onun meleklerden olan yardımcılarının ruhlarını kabzettiği, Allah’ı inkâr ederek kendilerine zulmetmiş suçlu kimseler kendilerine gelen ölüme teslim olup, boyun eğdiler. Ve inkâr etmenin kendilerine fayda vereceğini zannederek içinde bulundukları küfür ve günahları inkâr ettiler. Onlara şöyle denir: "Yalan söylüyorsunuz! Sizler günah işleyen inkârcılardınız. Muhakkak ki Yüce Allah dünya hayatında yapmış olduklarınızı bilir. O konuda hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Ona karşılık olanı da size verecektir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
فَٱدۡخُلُوٓاْ أَبۡوَٰبَ جَهَنَّمَ خَٰلِدِينَ فِيهَاۖ فَلَبِئۡسَ مَثۡوَى ٱلۡمُتَكَبِّرِينَ
Onlara denir ki: "Yaptığınız amellere göre sonsuza kadar kalacağınız cehennemin kapılarından girin! Orası Allah’a iman etmekten ve bir tek O'na ibadet etmekten kibirlenen kimseler için ne kadar da kötü bir ikamet yurdudur.''
Ang mga Tafsir na Arabe:
۞ وَقِيلَ لِلَّذِينَ ٱتَّقَوۡاْ مَاذَآ أَنزَلَ رَبُّكُمۡۚ قَالُواْ خَيۡرٗاۗ لِّلَّذِينَ أَحۡسَنُواْ فِي هَٰذِهِ ٱلدُّنۡيَا حَسَنَةٞۚ وَلَدَارُ ٱلۡأٓخِرَةِ خَيۡرٞۚ وَلَنِعۡمَ دَارُ ٱلۡمُتَّقِينَ
Emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınarak Rablerinden korkanlara şöyle denir: "Rabbiniz Peygamberiniz Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e ne indirdi?" Onlar da şöyle cevap verirler: "Ona çok büyük bir hayır indirmiştir." Bu dünya hayatında Yüce Allah’a güzelce ibadet edenler ve onun yarattıklarına güzel muamele edenler için güzel bir karşılık vardır. Bu karşılığın bir parçası da zafer ve geniş rızıktır. Yüce Allah’ın ahiret hayatına ertelediği sevap onlar için dünya hayatında verdiği karşılıktan daha hayırlıdır. Ahiret yurdu, Rabbinin emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınan takva sahipleri için ne kadar da güzel bir yurttur.
Ang mga Tafsir na Arabe:
جَنَّٰتُ عَدۡنٖ يَدۡخُلُونَهَا تَجۡرِي مِن تَحۡتِهَا ٱلۡأَنۡهَٰرُۖ لَهُمۡ فِيهَا مَا يَشَآءُونَۚ كَذَٰلِكَ يَجۡزِي ٱللَّهُ ٱلۡمُتَّقِينَ
Saraylarının ve ağaçlarının altından ırmaklar akan, içine girdikleri kalıcı ve devamlı cennetler vardır. Bu cennetlerde onların canlarının çektiği yemekler, içecekler ve daha nice şeyler vardır. Yüce Allah, Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ümmetinden takva sahiplerine verdiği bu mükâfatın aynısını geçmiş ümmetlerdeki takva sahiplerine de verir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
ٱلَّذِينَ تَتَوَفَّىٰهُمُ ٱلۡمَلَٰٓئِكَةُ طَيِّبِينَ يَقُولُونَ سَلَٰمٌ عَلَيۡكُمُ ٱدۡخُلُواْ ٱلۡجَنَّةَ بِمَا كُنتُمۡ تَعۡمَلُونَ
Ölüm meleği ve yardımcı melekler kalpleri küfürden tertemiz olan kimselerin ruhlarını aldıklarında onlara şöyle seslenirler: "Selamet sizin üzerinize olsun! Artık bütün afetlerden esenliktesiniz. Dünyada sahip olduğunuz doğru inanç ve salih amellerinizle cennete girin!''
Ang mga Tafsir na Arabe:
هَلۡ يَنظُرُونَ إِلَّآ أَن تَأۡتِيَهُمُ ٱلۡمَلَٰٓئِكَةُ أَوۡ يَأۡتِيَ أَمۡرُ رَبِّكَۚ كَذَٰلِكَ فَعَلَ ٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِهِمۡۚ وَمَا ظَلَمَهُمُ ٱللَّهُ وَلَٰكِن كَانُوٓاْ أَنفُسَهُمۡ يَظۡلِمُونَ
O yalanlayıcı müşrikler, ölüm meleği ve onun yardımcısı olan meleklerin yüzlerine ve sırtlarına vurarak ruhlarını kabzetmek için gelmesinden yahut onları dünyada yok edecek olan Yüce Allah’ın azap emrinin gelmesinden başkasını mı bekliyorlar? Mekke’deki müşriklerin yapmakta olduklarının aynısını daha önceki müşrikler de yapmışlardı da Allah Teâlâ onları helak etti. Yüce Allah onları helak ettiği zaman onlara zulmetmemişti. Fakat onlar Allah’ı inkâr etmek suretiyle kendilerini helak olma yollarına atarak kendilerine zulmediyorlardı.
Ang mga Tafsir na Arabe:
فَأَصَابَهُمۡ سَيِّـَٔاتُ مَا عَمِلُواْ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُواْ بِهِۦ يَسۡتَهۡزِءُونَ
Yaptıkları amellerin cezaları onları buldu ve kendilerine hatırlatıldığı zaman alay ettikleri azap onları kuşatıverdi.
Ang mga Tafsir na Arabe:
Ilan sa mga Pakinabang ng mga Ayah sa Pahinang Ito:
• فضيلة أهل العلم، وأنهم الناطقون بالحق في الدنيا ويوم يقوم الأشهاد، وأن لقولهم اعتبارًا عند الله وعند خلقه.
İlim ehlinin fazileti, muhakkak ki onlar dünyada ve şahitlerin kalkıp şahitlik edeceği gün (mahşerde) hakkı söylerler. Sözlerinin, Allah’ın ve mahlukatının katında itibarı vardır.

• من أدب الملائكة مع الله أنهم أسندوا العلم إلى الله دون أن يقولوا: إنا نعلم ما كنتم تعملون، وإشعارًا بأنهم ما علموا ذلك إلا بتعليم من الله تعالى.
Meleklerin, Allah Teâlâ'ya karşı edep ve saygılarını gösteren biri davranışları da; "Muhakkak biz sizlerin yaptıklarınızı biliyoruz” demeyerek Yüce Allah'ın bildiğini söylemeleridir. Onlar burada biz bunları ancak Allah Teâlâ'nın bizlere öğretmesiyle biliriz hakikatini ortaya koymaktadırlar.

• من كرم الله وجوده أنه يعطي أهل الجنة كل ما تمنوه عليه، حتى إنه يُذَكِّرهم أشياء من النعيم لم تخطر على قلوبهم.
Cennet ehline arzuladıkları ve hatta akıllarına dahi gelmeyen nimetleri vermesi Yüce Allah'ın keremi ve cömertliğindendir.

• العمل هو السبب والأصل في دخول الجنة والنجاة من النار، وذلك يحصل برحمة الله ومنَّته على المؤمنين لا بحولهم وقوتهم.
Amel, cennete girme ve cehennemden kurtulma sebebi ve kaynağıdır. Bu da, onların gücü ve çabasıyla değil de, Allah’ın Müminlere rahmeti ve minnetiyle hasıl olur.

وَقَالَ ٱلَّذِينَ أَشۡرَكُواْ لَوۡ شَآءَ ٱللَّهُ مَا عَبَدۡنَا مِن دُونِهِۦ مِن شَيۡءٖ نَّحۡنُ وَلَآ ءَابَآؤُنَا وَلَا حَرَّمۡنَا مِن دُونِهِۦ مِن شَيۡءٖۚ كَذَٰلِكَ فَعَلَ ٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِهِمۡۚ فَهَلۡ عَلَى ٱلرُّسُلِ إِلَّا ٱلۡبَلَٰغُ ٱلۡمُبِينُ
Allah’tan başkasına ibadet ederek O'na ortak koşanlar ibadetleri için şöyle dediler: "Eğer Allah, bir tek O'na ibadet etmemizi ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamamızı dileseydi, ne biz, ne de bizden önce gelen atalarımız O'ndan başkasına asla ibadet etmezdik. Eğer bizden hiçbir şeyi haram kılmamamızı isteseydi, onları haram kılmazdık.” Geçmiş kâfirler de bunlar gibi batıl kanıtlar ileri sürdüler. Oysa peygamberlerin tek sorumluluğu kendisine tebliğ edilmesi emredilen şeyleri apaçık tebliğ etmektir. Nitekim onlar da kesinlikle tebliğ görevlerini kusursuz olarak yerine getirdiler. Allah onlara isteme ve seçim hakkı verdikten ve onlara peygamberler gönderdikten sonra, kâfirlerin kaderi mazeret/bahane olarak sunmaları yersizdir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَلَقَدۡ بَعَثۡنَا فِي كُلِّ أُمَّةٖ رَّسُولًا أَنِ ٱعۡبُدُواْ ٱللَّهَ وَٱجۡتَنِبُواْ ٱلطَّٰغُوتَۖ فَمِنۡهُم مَّنۡ هَدَى ٱللَّهُ وَمِنۡهُم مَّنۡ حَقَّتۡ عَلَيۡهِ ٱلضَّلَٰلَةُۚ فَسِيرُواْ فِي ٱلۡأَرۡضِ فَٱنظُرُواْ كَيۡفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلۡمُكَذِّبِينَ
Muhakkak bizler geçmiş her bir ümmete; kavimlerine bir tek Allah'a ibadet edip; put, şeytan ve daha başka şeylere ibadet etmeyi terk etmelerini emreden bir peygamber gönderdik. Bunlardan bazılarını Allah muvaffak kıldı. O'na iman edip peygamberinin getirdiklerine uydular. Bazıları da Allah’ı inkâr ederek peygamberine karşı geldiler. Yüce Allah da onları muvaffak kılmadı. Onlar da sapıklığı hak ettiler. Azap ve helak onlara gelince yalanlayanların sonunun nasıl olduğunu gözlerinizle görmek için yeryüzünü dolaşın.
Ang mga Tafsir na Arabe:
إِن تَحۡرِصۡ عَلَىٰ هُدَىٰهُمۡ فَإِنَّ ٱللَّهَ لَا يَهۡدِي مَن يُضِلُّۖ وَمَا لَهُم مِّن نَّٰصِرِينَ
-Ey Peygamber!- Sen onları davet etmek için gücünün yettiği kadar çabalasan, onların hidayet bulmasını ne kadar çok istesen ve bunun için gereken sebepleri yapsan da, şüphesiz Allah saptırdığı kimseyi doğru yola muvaffak kılmaz. Allah’ın dışında onlardan azabı engelleyip onlara yardım edebilecek başka hiç kimse yoktur.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَأَقۡسَمُواْ بِٱللَّهِ جَهۡدَ أَيۡمَٰنِهِمۡ لَا يَبۡعَثُ ٱللَّهُ مَن يَمُوتُۚ بَلَىٰ وَعۡدًا عَلَيۡهِ حَقّٗا وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَعۡلَمُونَ
Ölümden sonra yeniden dirilişi yalanlayanlar tüm gayretleriyle en güçlü yeminler ile pekiştirilmiş yeminler ettiler ve bu konu hakkında hiçbir delilleri olmadığı halde "Allah ölen kimseleri yeniden diriltmeyecektir." dediler. Bilakis, Allah vadettiği üzere, ölen herkesi gerçek manada tekrardan diriltecektir. Fakat insanların çoğu, Allah’ın ölülere hayat vereceğini bilmeyerek öldükten sonra yeniden dirilişi inkâr ederler.
Ang mga Tafsir na Arabe:
لِيُبَيِّنَ لَهُمُ ٱلَّذِي يَخۡتَلِفُونَ فِيهِ وَلِيَعۡلَمَ ٱلَّذِينَ كَفَرُوٓاْ أَنَّهُمۡ كَانُواْ كَٰذِبِينَ
Yüce Allah onlara tevhit, yeniden diriliş ve peygamberliğe dair ayrılığa düştükleri konuların hakikatini açıklamak, kâfirlerin, Allah'ın ortakları olduğuna ve yeniden dirilişi inkâr etmelerine dair ileri sürdükleri iddialarında yalan söylediklerini anlamaları için onların hepsini kıyamet günü yeniden diriltecektir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
إِنَّمَا قَوۡلُنَا لِشَيۡءٍ إِذَآ أَرَدۡنَٰهُ أَن نَّقُولَ لَهُۥ كُن فَيَكُونُ
Biz, ölülere hayat vermeyi ve yeniden diriltmeyi istersek, bunu yapmamıza mani olacak hiçbir engel yoktur. Muhakkak biz, bir şeyi istediğimizde sadece ona "Ol!" deriz ve o da kaçınılmaz olarak oluverir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَٱلَّذِينَ هَاجَرُواْ فِي ٱللَّهِ مِنۢ بَعۡدِ مَا ظُلِمُواْ لَنُبَوِّئَنَّهُمۡ فِي ٱلدُّنۡيَا حَسَنَةٗۖ وَلَأَجۡرُ ٱلۡأٓخِرَةِ أَكۡبَرُۚ لَوۡ كَانُواْ يَعۡلَمُونَ
Kâfirlerin onlara işkence etmeleri ve baskı yapmalarının ardından; öz yurtlarını, ailelerini ve mallarını terk edip Allah’ın rızasını arzulayarak küfür diyarından İslam ülkesine hicret eden Müslümanları dünya hayatında, içinde izzetli olacakları bir yurtta barındıracağız. Ahiretteki mükâfatları ise bundan çok daha büyük olacaktır o ise cennettir. Eğer hicret etmekten geri kalanlar, hicret edenlerin mükâfatını bilselerdi hicret etmekten asla geri kalmazlardı.
Ang mga Tafsir na Arabe:
ٱلَّذِينَ صَبَرُواْ وَعَلَىٰ رَبِّهِمۡ يَتَوَكَّلُونَ
Allah yolunda hicret edenler, kavimlerinin eziyetlerine, ailelerinden ve vatanlarından ayrı kalmaya ve Allah'a itaat etmeye sabırlı olan kimselerdir. Onlar her işlerinde sadece Rablerine güvenirler. Bu yüzden Allah da onlara bu büyük mükâfatı vermiştir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
Ilan sa mga Pakinabang ng mga Ayah sa Pahinang Ito:
• العاقل من يعتبر ويتعظ بما حل بالضالين المكذبين كيف آل أمرهم إلى الدمار والخراب والعذاب والهلاك.
Akıl sahibi kimse, inkârcı sapıkların başına gelenlerden ve işlerinin yıkım, bozukluk, azap ve helak haline dönmesinden ibret ve ders alandır.

• الحكمة من البعث والمعاد إظهار الله الحقَّ فيما يختلف فيه الناس من أمر البعث وكل شيء.
Öldükten sonra yeniden dirilmenin ve ahiretin hikmeti, insanlar tarafından ayrılığa düşülen yeniden dirilmek ve diğer bütün konularda Yüce Allah’ın hak olanı ortaya çıkaracak olmasıdır.

• فضيلة الصّبر والتّوكل: أما الصّبر: فلما فيه من قهر النّفس، وأما التّوكل: فلأن فيه الثقة بالله تعالى والتعلق به.
Sabır ve tevekkülün fazileti ifade edilmiştir. Sabırda insanın kendi nefsine galip gelmesi; tevekkülde ise, Allah Teâlâ'ya güven ve O'na bağlanmak vardır.

• جزاء المهاجرين الذين تركوا ديارهم وأموالهم وصبروا على الأذى وتوكّلوا على ربّهم، هو الموطن الأفضل، والمنزلة الحسنة، والعيشة الرّضية، والرّزق الطّيّب الوفير، والنّصر على الأعداء، والسّيادة على البلاد والعباد.
Öz yurtlarını ve mallarını terk eden, işkencelere sabreden ve Rablerine tevekkül eden muhacirlere verilecek mükâfat, en güzel yaşama yurdu, en iyi makam, razı olunan yaşam, bol ve tertemiz rızık, düşmanlara galip gelmek, ülkeye ve (orada) yaşayan insanlara egemen olmaktır.

وَمَآ أَرۡسَلۡنَا مِن قَبۡلِكَ إِلَّا رِجَالٗا نُّوحِيٓ إِلَيۡهِمۡۖ فَسۡـَٔلُوٓاْ أَهۡلَ ٱلذِّكۡرِ إِن كُنتُمۡ لَا تَعۡلَمُونَ
-Ey Peygamber!- Senden önce yalnızca kendilerine vahyettiğimiz insanlardan erkek peygamberler gönderdik. Meleklerden peygamberler göndermedik. İşte bu, bizim kesin ve değişmeyen bir yasamızdır. Eğer peygamberlerin beşer olduklarını bilmiyor ve bunu inkâr ediyorsanız, sizden önce gönderilmiş kitap ehline sorun, peygamberlerin insan olduklarını ve melek olmadıklarını size haber verirler.
Ang mga Tafsir na Arabe:
بِٱلۡبَيِّنَٰتِ وَٱلزُّبُرِۗ وَأَنزَلۡنَآ إِلَيۡكَ ٱلذِّكۡرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ إِلَيۡهِمۡ وَلَعَلَّهُمۡ يَتَفَكَّرُونَ
Apaçık deliller ve indirilen kitaplarla birlikte o peygamberleri insanlardan gönderdik. -Ey Peygamber!- Sana da insanlara açıklanmasına ihtiyaç duyulan şeyleri açıklayasın diye Kur'an'ı indirdik. Umulur ki zihinlerini çalıştırırlar ve içeriğinden ders alırlar.
Ang mga Tafsir na Arabe:
أَفَأَمِنَ ٱلَّذِينَ مَكَرُواْ ٱلسَّيِّـَٔاتِ أَن يَخۡسِفَ ٱللَّهُ بِهِمُ ٱلۡأَرۡضَ أَوۡ يَأۡتِيَهُمُ ٱلۡعَذَابُ مِنۡ حَيۡثُ لَا يَشۡعُرُونَ
Allah’ın yolundan alıkoymak için tuzak kuranlar, Allah’ın daha önce Karun'u batırdığı gibi, onları yerin dibine batırmasından veya gelmesini hiç beklemedikleri bir yerden onlara azap gelmesinden emin mi oldular?
Ang mga Tafsir na Arabe:
أَوۡ يَأۡخُذَهُمۡ فِي تَقَلُّبِهِمۡ فَمَا هُم بِمُعۡجِزِينَ
Yahut onlar, yolculuklarında ve kazançlarının peşinden gidip gelirken azabın kendilerini bulmayacağından emin mi oldular? Onlar bundan ne kaçabilirler ve ne de engel olabilirler.
Ang mga Tafsir na Arabe:
أَوۡ يَأۡخُذَهُمۡ عَلَىٰ تَخَوُّفٖ فَإِنَّ رَبَّكُمۡ لَرَءُوفٞ رَّحِيمٌ
Ya da O'ndan korktukları halde, Allah’ın azabının başlarına gelmesinden emin mi oldular? Allah Teâlâ her hâlükârda onlara azap etmeye kadirdir. Şüphesiz Rabbiniz çok şefkatli ve merhametlidir. Umulur da kulları O'na tövbe eder diye onları cezalandırmak için acele etmez.
Ang mga Tafsir na Arabe:
أَوَلَمۡ يَرَوۡاْ إِلَىٰ مَا خَلَقَ ٱللَّهُ مِن شَيۡءٖ يَتَفَيَّؤُاْ ظِلَٰلُهُۥ عَنِ ٱلۡيَمِينِ وَٱلشَّمَآئِلِ سُجَّدٗا لِّلَّهِ وَهُمۡ دَٰخِرُونَ
O yalanlayanlar Allah’ın yarattıklarına tefekkür bakışıyla hiç bakmadılar mı? O mahlukatın gölgeleri Güneş'in hareketine, gündüz vakti seyrine göre ve gece vakti de Ay'a uyarak, Rabbine boyun eğmiş, ona gerçek secde ile secde etmiş, alçalmış olarak sağa ve sola meylederler.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَلِلَّهِۤ يَسۡجُدُۤ مَا فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَمَا فِي ٱلۡأَرۡضِ مِن دَآبَّةٖ وَٱلۡمَلَٰٓئِكَةُ وَهُمۡ لَا يَسۡتَكۡبِرُونَ
Göklerde ve yerde bulunan bütün canlılar sadece Allah’a secde ederler. Melekler de bir tek O'na secde ederler. Onlar (melekler) Allah’a ibadet ve itaat etmekten kibirlenmezler.
Ang mga Tafsir na Arabe:
يَخَافُونَ رَبَّهُم مِّن فَوۡقِهِمۡ وَيَفۡعَلُونَ مَا يُؤۡمَرُونَ۩
Onlar, devamlı ibadet ve itaat halinde olmalarıyla birlikte; zatı, kahrı ve egemenliğiyle üzerlerinde olan Rablerinden korkarlar. Rablerinin onlara yapmalarını emrettiği itaatleri yerine getirirler.
Ang mga Tafsir na Arabe:
۞ وَقَالَ ٱللَّهُ لَا تَتَّخِذُوٓاْ إِلَٰهَيۡنِ ٱثۡنَيۡنِۖ إِنَّمَا هُوَ إِلَٰهٞ وَٰحِدٞ فَإِيَّٰيَ فَٱرۡهَبُونِ
Allah -Subhanehu ve Teâlâ- bütün kullarına şöyle buyurdu: "İki ayrı mabut edinmeyin. Doğrusu O, ikincisi ve ortağı olmayan ibadete layık tek hak ilahtır. Yalnızca benden korkun ve benden başkasından korkmayın.''
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَلَهُۥ مَا فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ وَلَهُ ٱلدِّينُ وَاصِبًاۚ أَفَغَيۡرَ ٱللَّهِ تَتَّقُونَ
Göklerde ve yerde bulunan her şeyin yaratılması, mülkiyeti ve düzenlenmesi bir tek O'na aittir. Öyleyse sürekli olarak itaat etmek, boyun eğmek ve ihlaslı olmak yalnızca O'nun içindir. Allah’tan başkasından mı korkuyorsunuz? Hayır! Bilakis bir tek O'ndan korkun.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَمَا بِكُم مِّن نِّعۡمَةٖ فَمِنَ ٱللَّهِۖ ثُمَّ إِذَا مَسَّكُمُ ٱلضُّرُّ فَإِلَيۡهِ تَجۡـَٔرُونَ
-Ey İnsanlar!- Sizler dinî ve dünyevi nimetlerden neye sahipseniz onların tümü, sadece Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'nın tarafındandır. Sonrasında size bir bela, hastalık veya fakirlik isabet etse, başınıza gelenden sizi kurtarması için bir tek O'na dua ederek yalvarırsınız. Nimeti bağışlayan ve belaları önleyen kim ise, ibadet edilmesi gereken de yalnızca O'dur.
Ang mga Tafsir na Arabe:
ثُمَّ إِذَا كَشَفَ ٱلضُّرَّ عَنكُمۡ إِذَا فَرِيقٞ مِّنكُم بِرَبِّهِمۡ يُشۡرِكُونَ
Sonrasında duanıza karşılık verip başınıza gelen zarardan sizi kurtarınca, bir de bakarsın içinizden bir grup O'nunla beraber başkasına ibadet ederek Rablerine ortak koşarlar. Bu nasıl bir alçaklıktır!
Ang mga Tafsir na Arabe:
Ilan sa mga Pakinabang ng mga Ayah sa Pahinang Ito:
• على المجرم أن يستحي من ربه أن تكون نعم الله عليه نازلة في جميع اللحظات ومعاصيه صاعدة إلى ربه في كل الأوقات.
Allah’ın verdiği nimetlerin üzerine her an iniyor olması ve günahlarının her vakit Rabbine yükseliyor olması sebebiyle günahkâr kimsenin Rabbinden utanması gerekir.

• ينبغي لأهل الكفر والتكذيب وأنواع المعاصي الخوف من الله تعالى أن يأخذهم بالعذاب على غِرَّة وهم لا يشعرون.
Kâfirlerin, inkârcıların ve çeşitli günah sahiplerinin, Allah Teâlâ’nın onları azap ile hissetmedikleri bir anda gaflet halindeyken yakalamasından korkmaları gerekir.

• جميع النعم من الله تعالى، سواء المادية كالرّزق والسّلامة والصّحة، أو المعنوية كالأمان والجاه والمنصب ونحوها.
Rızık, barış ve sağlık gibi, maddi veya güven, makam, mevki gibi manevi bütün nimetler Allah Teâlâ’dandır.

• لا يجد الإنسان ملجأً لكشف الضُّرِّ عنه في وقت الشدائد إلا الله تعالى فيضجّ بالدّعاء إليه؛ لعلمه أنه لا يقدر أحد على إزالة الكرب سواه.
İnsan, zorluk zamanında kendisini Allah Teâlâ’dan başka sıkıntıdan kurtulacak birini bulamaz. Allah Teâlâ'nın dışında sıkıntının giderilmesine hiç kimsenin kadir olmadığını bildiği için, dua ederek O'na haykırır.

لِيَكۡفُرُواْ بِمَآ ءَاتَيۡنَٰهُمۡۚ فَتَمَتَّعُواْ فَسَوۡفَ تَعۡلَمُونَ
Allah’a ortak koşmaları, Yüce Allah’ın onlar üzerine olan nimetlerini inkâr etmelerine sebep oldu. Bu nimetlerden biri de sıkıntıların giderilmesi idi. Bu yüzden onlara şöyle denildi: "Allah’ın ileride göndereceği azaba veya şimdi hemen indireceği azap gelene kadar içinde bulunduğunuz nimetlerin tadını çıkarın bakalım!''
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَيَجۡعَلُونَ لِمَا لَا يَعۡلَمُونَ نَصِيبٗا مِّمَّا رَزَقۡنَٰهُمۡۗ تَٱللَّهِ لَتُسۡـَٔلُنَّ عَمَّا كُنتُمۡ تَفۡتَرُونَ
Müşrikler, hiçbir şey bilmeyen putlara -onlar cansız varlıklar olup fayda ve zarar veremezler- yakınlaşma vesilesi edinerek bizim onları rızıklandırdığımız mallarından bir kısmını ayırıyorlardı. -Ey müşrikler!- Muhakkak Yüce Allah, bu putların ilah olduklarına ve onların mallarınızda belli bir kısım haklarının olduğuna dair iddialarınızdan ötürü kıyamet günü sizi hesaba çekecektir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَيَجۡعَلُونَ لِلَّهِ ٱلۡبَنَٰتِ سُبۡحَٰنَهُۥ وَلَهُم مَّا يَشۡتَهُونَ
Müşrikler, Allah Teâlâ’ya kız çocukları nispet eder ve bunların melekler olduklarına inanırlar. Kendilerine de erkek çocukları nispet ederler. Kendileri için beğenmedikleri şeyleri Yüce Allah için seçerler. Allah -Subhânehu ve Teâlâ- onların yakıştırdıkları bu şeylerden münezzeh ve mukaddestir. Kendilerine nefislerinin hoşlandığı erkek çocuklarını yakıştırırlar. Hangi suç bundan daha büyüktür?
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَإِذَا بُشِّرَ أَحَدُهُم بِٱلۡأُنثَىٰ ظَلَّ وَجۡهُهُۥ مُسۡوَدّٗا وَهُوَ كَظِيمٞ
Eğer müşriklerden birine bir kız çocuğunun doğduğu haber verilse, kendisine verilen haberin üzüntüsünün şiddetinden yüzü simsiyah kesilir, kalbi keder ve hüzün dolar. Sonra da bu kimse, kendisi için razı olmadığı şeyi Yüce Allah’a nispet eder!
Ang mga Tafsir na Arabe:
يَتَوَٰرَىٰ مِنَ ٱلۡقَوۡمِ مِن سُوٓءِ مَا بُشِّرَ بِهِۦٓۚ أَيُمۡسِكُهُۥ عَلَىٰ هُونٍ أَمۡ يَدُسُّهُۥ فِي ٱلتُّرَابِۗ أَلَا سَآءَ مَا يَحۡكُمُونَ
Kendisine kız çocuğunun doğduğu haberi verilince bu haberin kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir ve saklanır. Kendi kendine şöyle söylenir: "Utanç ve kırgınlıkla bu kızı yanımda mı tutayım, yoksa onu diri diri gömerek toprağın altına mı saklayayım?" Müşriklerin verdikleri hüküm ne kadar da kötüdür. Öyle ki, kendi nefisleri için hoş görmedikleri hükmü Rableri için vermişlerdir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
لِلَّذِينَ لَا يُؤۡمِنُونَ بِٱلۡأٓخِرَةِ مَثَلُ ٱلسَّوۡءِۖ وَلِلَّهِ ٱلۡمَثَلُ ٱلۡأَعۡلَىٰۚ وَهُوَ ٱلۡعَزِيزُ ٱلۡحَكِيمُ
Ahirete iman etmeyen kâfirlerin, çocuğa muhtaç olmak, cehalet ve inkârcılık gibi kötü sıfatları vardır. Oysa Allah’ın, büyüklük, mükemmellik, zenginlik ve ilim gibi, övülen yüce sıfatları vardır. Allah -Subhânehu ve Teâlâ- kimsenin kendisine üstün gelemeyeceği; mülkünde izzet, yaratmasında, idare etmesinde ve hüküm koymasında hikmet sahibidir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَلَوۡ يُؤَاخِذُ ٱللَّهُ ٱلنَّاسَ بِظُلۡمِهِم مَّا تَرَكَ عَلَيۡهَا مِن دَآبَّةٖ وَلَٰكِن يُؤَخِّرُهُمۡ إِلَىٰٓ أَجَلٖ مُّسَمّٗىۖ فَإِذَا جَآءَ أَجَلُهُمۡ لَا يَسۡتَـٔۡخِرُونَ سَاعَةٗ وَلَا يَسۡتَقۡدِمُونَ
Allah -Subhânehu ve Teâlâ- yaptıkları haksızlıklar ve kendisine karşı küfürleri sebebiyle insanları cezalandıracak olsa, yeryüzünde hiçbir insanı ve üzerinde yürüyen hiçbir hayvanı bırakmazdı. Fakat Allah -Subhânehu ve Teâlâ- onlara, kendi ilminde belirli olan bir zaman verir. Eğer O'nun ilminde belirli olan bu müddet dolarsa, kısa bir süre bile olsa ondan geri kalamazlar veya öne geçemezler.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَيَجۡعَلُونَ لِلَّهِ مَا يَكۡرَهُونَۚ وَتَصِفُ أَلۡسِنَتُهُمُ ٱلۡكَذِبَ أَنَّ لَهُمُ ٱلۡحُسۡنَىٰۚ لَا جَرَمَ أَنَّ لَهُمُ ٱلنَّارَ وَأَنَّهُم مُّفۡرَطُونَ
Onlar, kendilerine nispet edilmesinden hoşlanmadıkları kız çocuklarını, Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'ya nispet ederler. Dilleri ile kendileri için Allah katında -şayet tekrardan bir diriliş var ise- güzel bir makam vardır diyerek yalan söyler. Hiç şüphe yok ki onlara cehennem vardır. Onlar oraya terk edilecekler ve kesinlikle oradan çıkamayacaklardır.
Ang mga Tafsir na Arabe:
تَٱللَّهِ لَقَدۡ أَرۡسَلۡنَآ إِلَىٰٓ أُمَمٖ مِّن قَبۡلِكَ فَزَيَّنَ لَهُمُ ٱلشَّيۡطَٰنُ أَعۡمَٰلَهُمۡ فَهُوَ وَلِيُّهُمُ ٱلۡيَوۡمَ وَلَهُمۡ عَذَابٌ أَلِيمٞ
-Ey Peygamber!- Allah’a yemin olsun ki, biz senden önceki ümmetlere de peygamberler gönderdik. Fakat şeytan onlara şirk, inkâr ve günahlar gibi yaptıkları çirkin amelleri güzel gösterdi. Kuruntularına göre şeytan, kıyamet günü onların yardımcıları olacaktır. Öyleyse haydi ondan yardım isteyin! Şüphesiz kıyamet günü onlar için çok acı veren bir azap vardır.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَمَآ أَنزَلۡنَا عَلَيۡكَ ٱلۡكِتَٰبَ إِلَّا لِتُبَيِّنَ لَهُمُ ٱلَّذِي ٱخۡتَلَفُواْ فِيهِ وَهُدٗى وَرَحۡمَةٗ لِّقَوۡمٖ يُؤۡمِنُونَ
-Ey Peygamber!- Biz Kur’an’ı ancak, aralarında ayrılığa düştükleri tevhit, yeniden diriliş ve dini hükümler gibi konuları, bütün insanlara açıklaman ve Allah'a, peygambere ve Kur’an’ın getirdiklerine iman eden Müminlere hidayet ve rahmet olması için sana indirdik. İşte haktan faydalananlar da onlardır.
Ang mga Tafsir na Arabe:
Ilan sa mga Pakinabang ng mga Ayah sa Pahinang Ito:
• من جهالات المشركين: نسبة البنات إلى الله تعالى، ونسبة البنين لأنفسهم، وأَنفَتُهم من البنات، وتغيّر وجوههم حزنًا وغمَّا بالبنت، واستخفاء الواحد منهم وتغيبه عن مواجهة القوم من شدّة الحزن وسوء الخزي والعار والحياء الذي يلحقه بسبب البنت.
Müşrikler tarafından sergilenen cahilce davranışlardan bazıları şunlardır; Allah Teâlâ’ya kız çocuklarını ve kendilerine erkek çocuklarını nispet etmeleri, kız çocuklarını hor görmeleri ve kız çocukları sebebiyle yüzlerinin üzüntü ve kederle değişip, onlardan birinin kız çocukları sebebiyle içinde bulunduğu aşırı üzüntü, kötü leke, utanç ve hayâ sebebiyle kavmiyle karşı karşıya gelmemek için saklanıp gizlenerek ortadan kaybolması.

• من سنن الله إمهال الكفار وعدم معاجلتهم بالعقوبة ليترك الفرصة لهم للإيمان والتوبة.
Kâfirlerin iman edip tövbe etmelerine fırsat vermek onlara mühlet vererek cezalandırmada acele etmemesi, Allah Teâlâ’nın yeryüzündeki sünnetlerinden biridir.

• مهمة النبي صلى الله عليه وسلم الكبرى هي تبيان ما جاء في القرآن، وبيان ما اختلف فيه أهل الملل والأهواء من الدين والأحكام، فتقوم الحجة عليهم ببيانه.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-'in en büyük görevi, Kur’an’da ne ifade edildiğini göstermek, çeşitli din mensupları ve hevâ sahiplerinin ayrılığa düştükleri dinleri ve hükümlerini açıklamaktır. Bunların açıklanmasıyla onların üzerine hüccet ikame edilmiş olur.

وَٱللَّهُ أَنزَلَ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مَآءٗ فَأَحۡيَا بِهِ ٱلۡأَرۡضَ بَعۡدَ مَوۡتِهَآۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَةٗ لِّقَوۡمٖ يَسۡمَعُونَ
Yüce Allah gökyüzünden yağmur indirdi ve onunla kıraç kupkuru toprağın üzerinde bitkiler bitirip yeryüzüne can verdi. Muhakkak gökyüzünden yağmurun indirilmesinde ve yerden bitkilerin bitirilmesinde, Allah’ın kelamını işiten ve onu düşünüp akıl eden topluluklar için Allah Teâlâ’nın kudretine dair apaçık deliller vardır.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَإِنَّ لَكُمۡ فِي ٱلۡأَنۡعَٰمِ لَعِبۡرَةٗۖ نُّسۡقِيكُم مِّمَّا فِي بُطُونِهِۦ مِنۢ بَيۡنِ فَرۡثٖ وَدَمٖ لَّبَنًا خَالِصٗا سَآئِغٗا لِّلشَّٰرِبِينَ
-Ey İnsanlar!- Muhakkak devede, inekte ve koyunlarda da sizin ibret alacağınız öğütler vardır. Onların karınlarının içinde bulunan bağırsaktaki pisliklerin ve vücuttaki kanın arasından memelerinden çıkan sütü sizlere içiririz. Bununla beraber içen kimseler için süt; saf, tertemiz, lezzetli ve güzel bir şekilde çıkar.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَمِن ثَمَرَٰتِ ٱلنَّخِيلِ وَٱلۡأَعۡنَٰبِ تَتَّخِذُونَ مِنۡهُ سَكَرٗا وَرِزۡقًا حَسَنًاۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَةٗ لِّقَوۡمٖ يَعۡقِلُونَ
Sizi rızık olarak verdiğimiz hurma ve üzüm ağacının meyvelerinde de bir ibret vardır. Bu meyvelerden aklı gideren içkiler elde ediyorsunuz. Ancak bu hiç iyi bir şey değildir. Bir de kendisinden faydalandığınız hurma, kuru üzüm, sirke, pekmez gibi güzel rızıklar da elde edersiniz. İşte bu zikredilenlerde, düşünüp ibret alan topluluklar için Yüce Allah’ın kudretine ve kullarını nimetlendirmesine dair deliller vardır.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَأَوۡحَىٰ رَبُّكَ إِلَى ٱلنَّحۡلِ أَنِ ٱتَّخِذِي مِنَ ٱلۡجِبَالِ بُيُوتٗا وَمِنَ ٱلشَّجَرِ وَمِمَّا يَعۡرِشُونَ
-Ey Peygamber!- Rabbin bal arısına ilham edip onu şöyle yönlendirdi: "Sen dağlarda, ağaçlarda ve insanların bina ettiği evler ve onların çatılarında kendine yuva edin!''
Ang mga Tafsir na Arabe:
ثُمَّ كُلِي مِن كُلِّ ٱلثَّمَرَٰتِ فَٱسۡلُكِي سُبُلَ رَبِّكِ ذُلُلٗاۚ يَخۡرُجُ مِنۢ بُطُونِهَا شَرَابٞ مُّخۡتَلِفٌ أَلۡوَٰنُهُۥ فِيهِ شِفَآءٞ لِّلنَّاسِۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَةٗ لِّقَوۡمٖ يَتَفَكَّرُونَ
Sonra canının çektiği her meyveden ye. Ve ardından Rabbinin sana girilmesini ilham ettiği kolaylaştırılmış yollara gir. Bu arının karnından içinde beyaz, sarı ve diğer renkler ve içinde şifa olan, insanların hastalıklarını tedavi ettikleri çeşitli renklerde ballar çıkar. Şüphesiz (Yüce Allah'ın) bu arılara ilham etmesinde ve arının karnından çıkan balda, bunlardan ibret alan ve düşünen bir toplum için Allah’ın kudretini ve yarattığı mahlukatının işlerini çekip çevirdiğini gösteren deliller vardır.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَٱللَّهُ خَلَقَكُمۡ ثُمَّ يَتَوَفَّىٰكُمۡۚ وَمِنكُم مَّن يُرَدُّ إِلَىٰٓ أَرۡذَلِ ٱلۡعُمُرِ لِكَيۡ لَا يَعۡلَمَ بَعۡدَ عِلۡمٖ شَيۡـًٔاۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَلِيمٞ قَدِيرٞ
Allah Teâlâ sizleri, benzer bir örneğiniz olmaksızın yoktan var etti. Ardından ecelinizin takdir edildiği vakit geldiğinde sizleri öldürecektir. Sizlerden bazılarının ömrü, ömrün en kötü çağı olan bildiği şeylerden hiçbir şeyi hatırlayamadığı kocama vaktine kadar uzayacaktır. Şüphesiz Allah her şeyi çok iyi bilir, kullarının amellerinden hiçbir şey O'na gizli kalmaz. O, her şeye kadirdir, hiçbir şey O'nu aciz bırakamaz.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَٱللَّهُ فَضَّلَ بَعۡضَكُمۡ عَلَىٰ بَعۡضٖ فِي ٱلرِّزۡقِۚ فَمَا ٱلَّذِينَ فُضِّلُواْ بِرَآدِّي رِزۡقِهِمۡ عَلَىٰ مَا مَلَكَتۡ أَيۡمَٰنُهُمۡ فَهُمۡ فِيهِ سَوَآءٌۚ أَفَبِنِعۡمَةِ ٱللَّهِ يَجۡحَدُونَ
Allah -Subhânehu ve Teâlâ- sizlere bağışladığı rızıklarda kiminizi diğerlerine daha üstün kılmıştır. Sizlerden kiminizi zengin, kiminizi fakir, kiminizi yönetici, kiminizi ise yönetilen olarak yaratmıştır. Allah’ın rızıkta üstün kıldığı kimseler, sahip oldukları servetlerini kölelerine vermezler. Çünkü onlar köleleriyle denk olmak istemezler. Öyleyse nasıl olur da Yüce Allah hakkında bir ortağının olduğuna razı olurlar. Hâlbuki onlar kölelerinin kendilerine eşit ve denk olmalarından razı değildirler. Bu nasıl bir zulümdür. Allah’ın nimetlerine karşı olan hangi inkâr bundan daha büyüktür?
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَٱللَّهُ جَعَلَ لَكُم مِّنۡ أَنفُسِكُمۡ أَزۡوَٰجٗا وَجَعَلَ لَكُم مِّنۡ أَزۡوَٰجِكُم بَنِينَ وَحَفَدَةٗ وَرَزَقَكُم مِّنَ ٱلطَّيِّبَٰتِۚ أَفَبِٱلۡبَٰطِلِ يُؤۡمِنُونَ وَبِنِعۡمَتِ ٱللَّهِ هُمۡ يَكۡفُرُونَ
-Ey insanlar!- Yüce Allah sizin için kendi cinsinizden birbirinize alışıp ünsiyet kurduğunuz eşler yarattı. Yine sizlere hanımlarınızdan evlatlar ve torunlar verdi. Sizi et, tahıl ve meyveler gibi, tertemiz yiyeceklerle rızıklandırdı. Buna rağmen batıl put ve tasvirlere mi iman ediyorsunuz? Yüce Allah'ın size verdiği saymaya dahi gücünüzün yetmediği pek çok nimetlerini inkâr mı ediyorsunuz? Yalnız O'na iman ederek Allah’a şükretmiyor musunuz?
Ang mga Tafsir na Arabe:
Ilan sa mga Pakinabang ng mga Ayah sa Pahinang Ito:
• جعل تعالى لعباده من ثمرات النخيل والأعناب منافع للعباد، ومصالح من أنواع الرزق الحسن الذي يأكله العباد طريًّا ونضيجًا وحاضرًا ومُدَّخَرًا وطعامًا وشرابًا.
Allah Teâlâ, kulları için hurma ve üzüm ağaçlarının meyvelerinden çeşitli yararlar ve kullarının yediği taze, olgun, hemen tüketilen ve depolanabilen, yenilen ve içilen güzel rızık çeşitlerinden geçim kaynakları yarattı.

• في خلق النحلة الصغيرة وما يخرج من بطونها من عسل لذيذ مختلف الألوان بحسب اختلاف أرضها ومراعيها، دليل على كمال عناية الله تعالى، وتمام لطفه بعباده، وأنه الذي لا ينبغي أن يوحَّد غيره ويُدْعى سواه.
Küçük bal arısının yaratılışında ve bulunduğu farklı toprak ve otlaklara göre karnından çıkan çeşitli renklerdeki lezzetli balda, Allah Teâlâ’nın eksiksiz lütfuna, kullarına olan noksansız ihsanına ve O'ndan başkasının birlenmemesinin ve dua/ibadet edilmemesinin gerektiğine dair delil vardır.

• من منن الله العظيمة على عباده أن جعل لهم أزواجًا ليسكنوا إليها، وجعل لهم من أزواجهم أولادًا تقرُّ بهم أعينهم، ويخدمونهم ويقضون حوائجهم، وينتفعون بهم من وجوه كثيرة.
Onlara, sükûnet buldukları eşler yaratması ve eşlerinden de kendilerine hizmet eden, ihtiyaçlarını karşılayan ve birçok yönden onlardan faydalandıkları gözlerinin nuru çocuklar vermesi, Allah’ın kullarının üzerine olan ihsanındandır.

وَيَعۡبُدُونَ مِن دُونِ ٱللَّهِ مَا لَا يَمۡلِكُ لَهُمۡ رِزۡقٗا مِّنَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ شَيۡـٔٗا وَلَا يَسۡتَطِيعُونَ
O müşrikler, Allah’ın dışında onlara göklerden ve yerden rızık vermeye güç yetiremeyen putlara ibadet ederler. O putlar buna asla sahip de olamayacaklar. Çünkü onlar yaşamayan ve bilgi sahibi olmayan cansız varlıklardır.
Ang mga Tafsir na Arabe:
فَلَا تَضۡرِبُواْ لِلَّهِ ٱلۡأَمۡثَالَۚ إِنَّ ٱللَّهَ يَعۡلَمُ وَأَنتُمۡ لَا تَعۡلَمُونَ
-Ey İnsanlar!- Fayda ve zarar veremeyen bu putlardan Allah’a benzerler/eşler koşmayın. Yüce Allah'ın bir benzeri yoktur. Dolayısıyla ibadetlerinizde O'na ortak koşmamalısınız. Şüphesiz Allah Teâlâ, kendisinin yücelik ve kemal sıfatlarını bilir ve siz bunları hakkıyla bilmezsiniz. Bu yüzden O'na şirk koşar ve O'nun putlarınıza eş olduğunuzu iddia edersiniz.
Ang mga Tafsir na Arabe:
۞ ضَرَبَ ٱللَّهُ مَثَلًا عَبۡدٗا مَّمۡلُوكٗا لَّا يَقۡدِرُ عَلَىٰ شَيۡءٖ وَمَن رَّزَقۡنَٰهُ مِنَّا رِزۡقًا حَسَنٗا فَهُوَ يُنفِقُ مِنۡهُ سِرّٗا وَجَهۡرًاۖ هَلۡ يَسۡتَوُۥنَۚ ٱلۡحَمۡدُ لِلَّهِۚ بَلۡ أَكۡثَرُهُمۡ لَا يَعۡلَمُونَ
Allah -Subhânehu ve Teâlâ-, müşriklerin iddialarını reddetmek için, infak edebileceği hiçbir şeyi bulunmayan, herhangi bir tasarrufta bulunmaktan aciz, sahipli bir köle ile kendi katımızdan verdiğimiz helal mallarından dilediğince tasarrufta bulunan, gizli ve açıkça dilediğince harcayan hür bir kimseyi örnek olarak vermektedir.” Bu iki adam asla eşit olmaz. Öyleyse her şeyin maliki ve mülkünde dilediğince tasarruf sahibi olan Allah ile aciz olan putlarınızı nasıl eşit tutuyorsunuz? Övgü, yegâne övülmeye layık olan Allah'a mahsustur. Bilakis müşriklerin çoğu, Allah'ın ibadet edilmeyi hak eden tek hak ilah olduğunu bilmezler.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَضَرَبَ ٱللَّهُ مَثَلٗا رَّجُلَيۡنِ أَحَدُهُمَآ أَبۡكَمُ لَا يَقۡدِرُ عَلَىٰ شَيۡءٖ وَهُوَ كَلٌّ عَلَىٰ مَوۡلَىٰهُ أَيۡنَمَا يُوَجِّههُّ لَا يَأۡتِ بِخَيۡرٍ هَلۡ يَسۡتَوِي هُوَ وَمَن يَأۡمُرُ بِٱلۡعَدۡلِ وَهُوَ عَلَىٰ صِرَٰطٖ مُّسۡتَقِيمٖ
Allah -Subhânehu ve Teâlâ- müşriklere reddiye vermek için onlara başka bir örnek daha vermiştir. Bu (örnek) iki adamın örneğidir: Birisi sağırdır, duymaz, konuşmaz ve anlamaz. Sağırlığı ve dilsizliği sebebiyle kendisine ve başkasına bir fayda sağlamaktan da aciz kalmış bir kimsedir. Bu kimse, onun bakımını sağlayan ve sorumluluğunu üstlenen kimseler için de ağır bir yüktür. Onu nereye yönlendirse bir hayır getirmez ve istediğini elde edemez. Hiç, bu kimsenin durumuyla, duyması ve konuşması sağlıklı olan, başkalarına faydası dokunan, insanlara adaleti emreden, dosdoğru, apaçık, hiçbir gizliliği ve eğriliği olmayan bir yol üzerine olan kişinin durumu eşit olur mu? -Ey müşrikler!- Nasıl olur da yücelik ve kemal sıfatlarıyla nitelenen Yüce Allah ile duymayan ve konuşmayan, hiçbir fayda getirmeyen ve zararı gideremeyen putlarınızı eş tutarsınız?
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَلِلَّهِ غَيۡبُ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِۚ وَمَآ أَمۡرُ ٱلسَّاعَةِ إِلَّا كَلَمۡحِ ٱلۡبَصَرِ أَوۡ هُوَ أَقۡرَبُۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَلَىٰ كُلِّ شَيۡءٖ قَدِيرٞ
Göklerde ve yeryüzünde gizli kalmış bütün işlerin bilgisi bir tek Allah’ta vardır. Bütün mahlukatının dışında bu ilim sadece O'na mahsustur. Allah’a mahsus sırlardan biri olan kıyametin Allah’ın istediği zaman süratle gelişi de, göz kapağının açılıp kapanması kadardır. Bilakis kıyamet (kopuşu) bundan daha yakındır. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir. Hiçbir şey O'nu aciz bırakamaz. Bir şey olmasını istediği zaman ona "Ol!" der ve o da oluverir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَٱللَّهُ أَخۡرَجَكُم مِّنۢ بُطُونِ أُمَّهَٰتِكُمۡ لَا تَعۡلَمُونَ شَيۡـٔٗا وَجَعَلَ لَكُمُ ٱلسَّمۡعَ وَٱلۡأَبۡصَٰرَ وَٱلۡأَفۡـِٔدَةَ لَعَلَّكُمۡ تَشۡكُرُونَ
-Ey insanlar!- Allah sizi hamilelik süresinin dolmasının ardından annelerinizin karnından hiçbir şeyi idrak edemeyen bebekler olarak çıkarmıştır. Verdiği nimetlerden ötürü O'na şükretmenizi isteyerek, size duymanız için işitme duyusu, görmeniz için görme duyusu ve düşünmeniz için kalpler verdi.
Ang mga Tafsir na Arabe:
أَلَمۡ يَرَوۡاْ إِلَى ٱلطَّيۡرِ مُسَخَّرَٰتٖ فِي جَوِّ ٱلسَّمَآءِ مَا يُمۡسِكُهُنَّ إِلَّا ٱللَّهُۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَأٓيَٰتٖ لِّقَوۡمٖ يُؤۡمِنُونَ
Müşrikler, Allah’ın kuşlara iki kanat verip, uçmaları için havayı uygun kılmasına ve böylece kuşları uçmaya hazır hale getirmesine bakmazlar mı? Onlara kanat açıp kapamayı ilham eden Yüce Allah'tır. Onları havada düşmeden tutup, uçurmaya sadece Yüce Allah'ın gücü yeter. Şüphesiz onlara uçmayı kolaylaştırmasında ve havada tutarak düşmekten korumasında, Allah’a iman etmiş topluluklar için kesin deliller vardır. Çünkü delillerden ve ibretlerden faydalanan sadece onlardır.
Ang mga Tafsir na Arabe:
Ilan sa mga Pakinabang ng mga Ayah sa Pahinang Ito:
• لله تعالى الحكمة البالغة في قسمة الأرزاق بين العباد، إذ جعل منهم الغني والفقير والمتوسط؛ ليتكامل الكون، ويتعايش الناس، ويخدم بعضهم بعضًا.
Rızıkların kulların arasında dağıtılmasında Allah Teâlâ’nın eksiksiz bir hikmeti vardır. Çünkü kâinatın bütünlük içinde olması, insanların bir arada yaşaması ve birbirlerine hizmet etmesi için onlardan bazılarını zengin, bazılarını fakir ve bazılarını da orta halli yaratmıştır.

• دَلَّ المثلان في الآيات على ضلالة المشركين وبطلان عبادة الأصنام؛ لأن شأن الإله المعبود أن يكون مالكًا قادرًا على التصرف في الأشياء، وعلى نفع غيره ممن يعبدونه، وعلى الأمر بالخير والعدل.
Ayette geçen bu iki örnek, müşriklerin sapıklığına ve putlara ibadet etmenin batıl olduğuna delalet eder. Çünkü ibadet edilen ilahın durumu; eşya üzerinde tasarrufta bulunmaya, kendisine ibadet eden başkalarına fayda sağlamaya, hayrı ve adaleti emretmeye malik ve gücü yetiyor olmalıdır.

• من نعمه تعالى ومن مظاهر قدرته خلق الناس من بطون أمهاتهم لا علم لهم بشيء، ثم تزويدهم بوسائل المعرفة والعلم، وهي السمع والأبصار والأفئدة، فبها يعلمون ويدركون.
İnsanları, annelerinin karnında hiçbir şeyden habersiz bir halde yaratması, sonra da onlara işitme, görme ve konuşma duyuları gibi öğrenme ve bilgi edinme araçlarını vermesi, Allah Teâlâ’nın nimetlerinden ve kudretinin göstergelerinden biridir. İnsan ancak bunlarla öğrenir ve idrak edebilir.

وَٱللَّهُ جَعَلَ لَكُم مِّنۢ بُيُوتِكُمۡ سَكَنٗا وَجَعَلَ لَكُم مِّن جُلُودِ ٱلۡأَنۡعَٰمِ بُيُوتٗا تَسۡتَخِفُّونَهَا يَوۡمَ ظَعۡنِكُمۡ وَيَوۡمَ إِقَامَتِكُمۡ وَمِنۡ أَصۡوَافِهَا وَأَوۡبَارِهَا وَأَشۡعَارِهَآ أَثَٰثٗا وَمَتَٰعًا إِلَىٰ حِينٖ
Allah, -Subhânehu ve Teâlâ- taşlardan ve başka şeylerden yaptığınız evlerinizin içinde sizlere istikrar ve rahatlık verdi. Sizlere, deve, inek ve koyun derilerinden, şehirdeki evler gibi, çöllerde kurulan çadırlar ve evler verdi. Yolculuklarınızda onları bir yerden başka bir yere taşıması size kolay gelir. Bir yerde konakladığınız zaman da onları kurmasını size kolaylaştırdı. Sizlere, belli bir zaman boyunca yararlanmanız ve koyunların yünlerinden, develerin tüylerinden ve keçilerin kıllarından evleriniz için ev eşyaları, giysiler ve örtüler verdi.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَٱللَّهُ جَعَلَ لَكُم مِّمَّا خَلَقَ ظِلَٰلٗا وَجَعَلَ لَكُم مِّنَ ٱلۡجِبَالِ أَكۡنَٰنٗا وَجَعَلَ لَكُمۡ سَرَٰبِيلَ تَقِيكُمُ ٱلۡحَرَّ وَسَرَٰبِيلَ تَقِيكُم بَأۡسَكُمۡۚ كَذَٰلِكَ يُتِمُّ نِعۡمَتَهُۥ عَلَيۡكُمۡ لَعَلَّكُمۡ تُسۡلِمُونَ
Yüce Allah, sıcaktan korunup gölgelenesiniz diye size ağaçlardan ve binalardan gölgelikler yaptı. Dağlarda sizin için soğuktan, sıcaktan ve düşmandan gizlendiğiniz, örtündüğünüz tüneller, mağaralar ve sığınaklar yaptı. Size pamuktan ve başka şeylerden soğuğu ve sıcağı engelleyen gömlekler ve elbiseler verdi. Sizlere, savaşta birbirinizin saldırısından koruyan zırhlar verdi. Böylece silah darbeleri vücudunuza tesir etmez. Nitekim Yüce Allah zikri geçen o nimetleri sizlere bahşederek vermiş olduğu nimetleri tamamlamaktadır. Böylece Allah Teâlâ, bir tek O'na boyun eğmenizi ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamanızı sizlerden istemektedir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
فَإِن تَوَلَّوۡاْ فَإِنَّمَا عَلَيۡكَ ٱلۡبَلَٰغُ ٱلۡمُبِينُ
-Ey Peygamber!- Eğer iman etmekten ve senin getirdiğini doğrulamaktan yüz çevirirlerse, senin sorumluluğun tebliğ etmekle emrolunduğun şeyi apaçık bir şekilde tebliğ etmekten başka bir şey değildir. Onlara hidayeti benimsetmek/inandırmak senin görevin değildir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
يَعۡرِفُونَ نِعۡمَتَ ٱللَّهِ ثُمَّ يُنكِرُونَهَا وَأَكۡثَرُهُمُ ٱلۡكَٰفِرُونَ
Müşrikler, Allah’ın onları nimetlendirdiği nimetlerini bilirler. Bunlardan biri de onlara Peygamber - sallallahu aleyhi ve sellem-'i göndermesidir. Ardından da şükretmeyerek ve peygamberini yalanlayarak, Allah’ın nimetlerini inkâr ederler. Onların çoğu Allah -Subhânehu ve Teâlâ-’nın nimetlerini inkâr ederler.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَيَوۡمَ نَبۡعَثُ مِن كُلِّ أُمَّةٖ شَهِيدٗا ثُمَّ لَا يُؤۡذَنُ لِلَّذِينَ كَفَرُواْ وَلَا هُمۡ يُسۡتَعۡتَبُونَ
-Ey Peygamber!- Allah’ın her bir topluluktan iman edenlerin imanına, küfredenlerin de küfürlerine şahitlik etmek için gönderdiği peygamberleri dirilteceği o günü hatırla. Bunun ardından kâfirlerin üzerinde bulundukları küfürden özür dilemeleri ve Rablerinin razı olduğu amelleri yerine getirmek için tekrar dünyaya dönmelerine izin verilmeyecektir. Ahiret yurdu, amel etme yeri değil, bir hesap verme yurdudur.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَإِذَا رَءَا ٱلَّذِينَ ظَلَمُواْ ٱلۡعَذَابَ فَلَا يُخَفَّفُ عَنۡهُمۡ وَلَا هُمۡ يُنظَرُونَ
O zalim müşrikler, kendi gözleriyle azabı gördükleri zaman, artık azap onlara hafifletilmeyecek ve de ertelenmesi için onlara vakit verilmeyecektir. Bilakis oraya kalıcı olarak ebediyen çıkmamak üzere gireceklerdir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَإِذَا رَءَا ٱلَّذِينَ أَشۡرَكُواْ شُرَكَآءَهُمۡ قَالُواْ رَبَّنَا هَٰٓؤُلَآءِ شُرَكَآؤُنَا ٱلَّذِينَ كُنَّا نَدۡعُواْ مِن دُونِكَۖ فَأَلۡقَوۡاْ إِلَيۡهِمُ ٱلۡقَوۡلَ إِنَّكُمۡ لَكَٰذِبُونَ
Müşrikler, Allah’ın dışında ibadet ettikleri mabutlarını ahirette kendi gözleriyle görünce şöyle derler: "Ey Rabbimiz! Bizim senin dışında kendilerine ibadet ederek ortak kıldıklarımız işte bunlardır." Bu sözleri, günahların onlara yüklenmesi için söylerler. Yüce Allah da onların mabutlarını konuşturur da onlara cevap verirler: "Ey müşrikler! Muhakkak sizler Allah'a ortak kıldığınız ibadetlerinizde yalancısınız. Oysa O'nun hiçbir ortağı yoktur ki ibadet edilerek şirk koşulsun."
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَأَلۡقَوۡاْ إِلَى ٱللَّهِ يَوۡمَئِذٍ ٱلسَّلَمَۖ وَضَلَّ عَنۡهُم مَّا كَانُواْ يَفۡتَرُونَ
Müşrikler, bir tek Allah’a boyun eğerek teslim olurlar ve putlarının hakkında uydurmuş oldukları Allah’ın katında şefaat edeceği iddiaları onlardan kaybolup gider.
Ang mga Tafsir na Arabe:
Ilan sa mga Pakinabang ng mga Ayah sa Pahinang Ito:
• دلت الآيات على جواز الانتفاع بالأصواف والأوبار والأشعار على كل حال، ومنها استخدامها في البيوت والأثاث.
Ayetler; yünlerden, tüylerden ve kıllardan, ev yapımı ve ev eşyalarında kullanılması gibi her durumda yararlanmanın caiz olduğuna delalet etmektedir.

• كثرة النعم من الأسباب الجالبة من العباد مزيد الشكر، والثناء بها على الله تعالى.
Nimetlerin çokluğu, kulların Allah Teâlâ’ya daha fazla şükür ve sena etmesini celbeden sebeplerdendir.

• الشهيد الذي يشهد على كل أمة هو أزكى الشهداء وأعدلهم، وهم الرسل الذين إذا شهدوا تمّ الحكم على أقوامهم.
Her ümmete şahitlik edecek olan en temiz ve en adaletli şahitler peygamberlerdir. Zira onların şahitlik etmeleri halinde kavimleri hakkında hüküm kesin olacaktır.

• في قوله تعالى: ﴿وَسَرَابِيلَ تَقِيكُم بِأْسَكُمْ﴾ دليل على اتخاذ العباد عدّة الجهاد؛ ليستعينوا بها على قتال الأعداء.
Allah Teâlâ’nın "Sizi tehlikelerden koruyan elbiseler" ayetinde kulların cihat esnasında düşmana karşı savaşta kullanacağı teçhizat edinmesinin delili vardır.

ٱلَّذِينَ كَفَرُواْ وَصَدُّواْ عَن سَبِيلِ ٱللَّهِ زِدۡنَٰهُمۡ عَذَابٗا فَوۡقَ ٱلۡعَذَابِ بِمَا كَانُواْ يُفۡسِدُونَ
Kâfir olup, başkalarını da Allah’ın yolundan alıkoyanlara, -kendi bozuklukları ve ifsat edip, başkalarını da saptırmaları sebebiyle- küfürlerinden ötürü müstahak oldukları azaplarının üstüne azap katarak cezalarını arttıracağız.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَيَوۡمَ نَبۡعَثُ فِي كُلِّ أُمَّةٖ شَهِيدًا عَلَيۡهِم مِّنۡ أَنفُسِهِمۡۖ وَجِئۡنَا بِكَ شَهِيدًا عَلَىٰ هَٰٓؤُلَآءِۚ وَنَزَّلۡنَا عَلَيۡكَ ٱلۡكِتَٰبَ تِبۡيَٰنٗا لِّكُلِّ شَيۡءٖ وَهُدٗى وَرَحۡمَةٗ وَبُشۡرَىٰ لِلۡمُسۡلِمِينَ
-Ey Peygamber!- Her ümmete, onlara karşı küfür veya iman üzerine olup olmadıklarına şahitlik eden bir peygamber gönderdiğimiz o günü hatırla. Bu peygamber onların kendi soylarındandır, onların dilinden konuşur. -Ey Peygamber!- Biz seni de bütün ümmetlere karşı şahitlik etmen için getirdik. Helal ve haram, sevap ve günah olan ve bunların dışında açıklamaya ihtiyaç duyulan her şeyi açıklaman için sana Kur'an'ı indirdik. Biz onu insanları hakka hidayet etmesi için indirdik. Ona iman ederek onunla amel edenlere bir rahmet olması ve (cennette bulunan) kalıcı nimetleri arzulayarak, Allah’a iman eden Müminlere bir müjde olması için indirdik.
Ang mga Tafsir na Arabe:
۞ إِنَّ ٱللَّهَ يَأۡمُرُ بِٱلۡعَدۡلِ وَٱلۡإِحۡسَٰنِ وَإِيتَآيِٕ ذِي ٱلۡقُرۡبَىٰ وَيَنۡهَىٰ عَنِ ٱلۡفَحۡشَآءِ وَٱلۡمُنكَرِ وَٱلۡبَغۡيِۚ يَعِظُكُمۡ لَعَلَّكُمۡ تَذَكَّرُونَ
Şüphesiz Allah kullarına, Allah’ın ve kullarının haklarını yerine getirip, üstün tutmayı gerektiren durumlar dışında verilen hükümde hiç kimseyi diğerinden üstü tutmayarak adaletli olmayı emrediyor. Gönüllü olarak sadaka vermek, zalimi affetmek gibi, kul için zorunlu olmayan lütuflarda bulunarak ihsan etmeyi ve akrabalarının ihtiyaçlarını karşılamayı emrediyor. Ayrıca, hayâsızca söylenen sözleri söylemeyi, zina gibi, çirkin olan işleri, şeriatın kabul etmediği bütün günahları yasaklıyor. Haksızlık etmeyi ve insanlara karşı büyüklük taslamayı da yasaklıyor. Yüce Allah, size verdiği öğüde itibar etmenizi umarak, emrettikleri ve yasakladıklarıyla bu ayette size öğüt veriyor.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَأَوۡفُواْ بِعَهۡدِ ٱللَّهِ إِذَا عَٰهَدتُّمۡ وَلَا تَنقُضُواْ ٱلۡأَيۡمَٰنَ بَعۡدَ تَوۡكِيدِهَا وَقَدۡ جَعَلۡتُمُ ٱللَّهَ عَلَيۡكُمۡ كَفِيلًاۚ إِنَّ ٱللَّهَ يَعۡلَمُ مَا تَفۡعَلُونَ
Allah’a ve insanlara verdiğiniz bütün sözlerinizi yerine getirin ve Allah adına yemin ederek pekiştirmenizin ardından yeminlerinizi sakın bozmayın. Sizler, verdiğiniz söze vefa göstereceğinize dair Allah’ı kendinize şahit kıldınız. Şüphesiz Allah, sizin yaptığınız her şeyi bilir ve bunların hiçbiri O'na gizli kalmaz. Bütün bunların karşılığını verecektir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَلَا تَكُونُواْ كَٱلَّتِي نَقَضَتۡ غَزۡلَهَا مِنۢ بَعۡدِ قُوَّةٍ أَنكَٰثٗا تَتَّخِذُونَ أَيۡمَٰنَكُمۡ دَخَلَۢا بَيۡنَكُمۡ أَن تَكُونَ أُمَّةٌ هِيَ أَرۡبَىٰ مِنۡ أُمَّةٍۚ إِنَّمَا يَبۡلُوكُمُ ٱللَّهُ بِهِۦۚ وَلَيُبَيِّنَنَّ لَكُمۡ يَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِ مَا كُنتُمۡ فِيهِ تَخۡتَلِفُونَ
İpini çok sağlam eğirmiş sonra da onu bozmuş ve eğirmekten önceki çözülmüş haline geri çevirmiş yününü veya pamuğunu eğirmekten yorulmuş ahmak bir kadın gibi verdiğiniz sözleri bozarak hafif akıllı sefih kimseler olmayın. Bu kadın onu eğirirken de, söküp bozarken de yorulmuş, sonuçta da istediği şeyi elde edememiştir. Topluluğunuzun, düşmanınız olan topluluktan sayıca daha kalabalık ve daha kuvvetli olması için yeminlerinizi birbirinizi aldattığınız tuzak olarak kullanmayın. Şüphesiz Yüce Allah sizleri, verdiğiniz sözlere vefa göstermenizle imtihan eder. Verdiğiniz sözleri yerine mi getiriyorsunuz, yoksa onları bozuyor musunuz? Elbette Allah, kıyamet günü sizlere, dünyada ayrılığa düştüğünüz konuları açıklayacak ve kimin haklı, kimin haksız olduğunu, kimin doğru, kimin de yalan söylediğini beyan edecektir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَلَوۡ شَآءَ ٱللَّهُ لَجَعَلَكُمۡ أُمَّةٗ وَٰحِدَةٗ وَلَٰكِن يُضِلُّ مَن يَشَآءُ وَيَهۡدِي مَن يَشَآءُۚ وَلَتُسۡـَٔلُنَّ عَمَّا كُنتُمۡ تَعۡمَلُونَ
Eğer Allah dileseydi, sizleri hak üzerine birleşmiş tek bir millet yapardı. Fakat O -Subhânehu ve Teâlâ- dilediğini haktan ve verdiği sözlere bağlılık göstermekten mahrum kılarak onu adaletiyle saptırır. Dilediğini de ihsanı ve keremiyle muvaffak kılar. Kıyamet günü dünyada yapmakta olduğunuz amellerden muhakkak hesaba çekileceksiniz.
Ang mga Tafsir na Arabe:
Ilan sa mga Pakinabang ng mga Ayah sa Pahinang Ito:
• للكفار الذين يصدون عن سبيل الله عذاب مضاعف بسبب إفسادهم في الدنيا بالكفر والمعصية.
Allah’ın yolundan alıkoyan kâfirler için, küfür ve günahlarıyla bozgunculuk yapmaları sebebiyle iki misli azap vardır.

• لا تخلو الأرض من أهل الصلاح والعلم، وهم أئمة الهدى خلفاء الأنبياء، والعلماء حفظة شرائع الأنبياء.
Yeryüzü ıslah ve ilim ehli olan kimselerden yoksun kalmaz. Onlar peygamberlerin halifeleri olan hidayet ehlidir. Âlimler, peygamberlerin getirdiği şeriatın koruyucularıdır.

• حدّدت هذه الآيات دعائم المجتمع المسلم في الحياة الخاصة والعامة للفرد والجماعة والدولة.
Bu ayetler, Müslüman toplumun özel ve genel hayatlarındaki temel kaidelerin birey, toplum ve devlet için sınırlarını belirlemiştir.

• النهي عن الرشوة وأخذ الأموال على نقض العهد.
Bu ayetlerde, yapılan anlaşmayı bozmak için rüşvet ve para alınması yasaklanmıştır.

وَلَا تَتَّخِذُوٓاْ أَيۡمَٰنَكُمۡ دَخَلَۢا بَيۡنَكُمۡ فَتَزِلَّ قَدَمُۢ بَعۡدَ ثُبُوتِهَا وَتَذُوقُواْ ٱلسُّوٓءَ بِمَا صَدَدتُّمۡ عَن سَبِيلِ ٱللَّهِ وَلَكُمۡ عَذَابٌ عَظِيمٞ
Ettiğiniz yeminleri, arzularınıza uyup da dilediğiniz zaman bozup, dilediğiniz zaman da onlara vefa göstererek birbirinizi dolandırdığınız birer tuzağa dönüştürmeyin. Şüphesiz siz eğer böyle yaparsanız; ayaklarınız sabit olmasının ardından dosdoğru yoldan kayıverir de azabın tadına bakarsınız. Allah’ın yolundan sapmanız ve başkalarını da saptırmanız sebebiyle sizin için iki misli azap vardır.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَلَا تَشۡتَرُواْ بِعَهۡدِ ٱللَّهِ ثَمَنٗا قَلِيلًاۚ إِنَّمَا عِندَ ٱللَّهِ هُوَ خَيۡرٞ لَّكُمۡ إِن كُنتُمۡ تَعۡلَمُونَ
Allah'a verdiğiniz sözleri bozarak ve onlara bağlı kalmayarak az bir dünya malına değiştirmeyin. Biliniz ki Allah’ın katından, sizin için dünyada olan zafer, ganimetler ve ahirette Allah’ın katında olan daimî nimetler, sözlerinizi bozarak elde ettiğiniz az bir dünya malından daha hayırlıdır.
Ang mga Tafsir na Arabe:
مَا عِندَكُمۡ يَنفَدُ وَمَا عِندَ ٱللَّهِ بَاقٖۗ وَلَنَجۡزِيَنَّ ٱلَّذِينَ صَبَرُوٓاْ أَجۡرَهُم بِأَحۡسَنِ مَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
-Ey İnsanlar!- Sahip olduğunuz mallar, lezzetler ve nimetler ne kadar çok olsalar da tükenecektir. Oysa Allah’ın katında olan mükâfatlar kalıcıdır. Nasıl olur da fani olanı kalıcı olana tercih edersiniz? Muhakkak verdikleri söze ve onları bozmamaya sabır gösterenleri yaptıkları ibadetlerin en güzeliyle mükâfatlandırarak ödüllendireceğiz. Onları, her bir iyiliğe karşılık on mislinden yedi yüz misline ve daha çok katlarına kadar ödüllendireceğiz.
Ang mga Tafsir na Arabe:
مَنۡ عَمِلَ صَٰلِحٗا مِّن ذَكَرٍ أَوۡ أُنثَىٰ وَهُوَ مُؤۡمِنٞ فَلَنُحۡيِيَنَّهُۥ حَيَوٰةٗ طَيِّبَةٗۖ وَلَنَجۡزِيَنَّهُمۡ أَجۡرَهُم بِأَحۡسَنِ مَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
Allah’a iman etmiş olan erkek veya kadın, her kim dine uyan salih bir amel işlerse, ona dünyada Allah’ın kaderine razı olduğu, kanaat ettiği ve ibadetlerini yapmaya muvaffak kıldığımız güzel bir hayat yaşatacağız. Muhakkak o kimseleri ahirette, dünyadaki salih amellerden yaptıkları en güzel amelin mükâfatlarıyla mükâfatlandıracağız.
Ang mga Tafsir na Arabe:
فَإِذَا قَرَأۡتَ ٱلۡقُرۡءَانَ فَٱسۡتَعِذۡ بِٱللَّهِ مِنَ ٱلشَّيۡطَٰنِ ٱلرَّجِيمِ
-Ey Mümin!- Kur’an okumak istediğin zaman, Allah Teâlâ’dan seni Allah’ın rahmetinden kovulmuş şeytanın vesveselerinden korumasını iste.
Ang mga Tafsir na Arabe:
إِنَّهُۥ لَيۡسَ لَهُۥ سُلۡطَٰنٌ عَلَى ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَعَلَىٰ رَبِّهِمۡ يَتَوَكَّلُونَ
Muhakkak ki Şeytan, Allah'a iman ederek, bütün işlerinde bir tek Rablerine güvenip, itimat etmiş olan kimseler üzerinde hakimiyet kuramaz.
Ang mga Tafsir na Arabe:
إِنَّمَا سُلۡطَٰنُهُۥ عَلَى ٱلَّذِينَ يَتَوَلَّوۡنَهُۥ وَٱلَّذِينَ هُم بِهِۦ مُشۡرِكُونَ
Şeytan kendisini dost edinenlere ve yoldan çıkarmasında ona itaat edenlere verdiği vesvese ile hakimiyetini kurar. Zira onlar, şeytanın yoldan çıkartması sebebiyle Allah’a ortak koşarlar ve Yüce Allah ile beraber başkalarına ibadet ederler.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَإِذَا بَدَّلۡنَآ ءَايَةٗ مَّكَانَ ءَايَةٖ وَٱللَّهُ أَعۡلَمُ بِمَا يُنَزِّلُ قَالُوٓاْ إِنَّمَآ أَنتَ مُفۡتَرِۭۚ بَلۡ أَكۡثَرُهُمۡ لَا يَعۡلَمُونَ
Eğer Kur’an’dan bir ayetin hükmünü başka bir ayetle kaldırsak -Yüce Allah, bir hikmete bağlı olarak Kur’an’dan hangi hükmün kaldırılıp, hangilerinin kaldırılmayacağını en iyi bilendir- hemen şöyle derler: -Ey Muhammed!- Muhakkak sen, Allah’a karşı yalanlar uyduran bir yalancısın. Tam aksine; onların çoğu bir hükmün, kusursuz ilahi bir hikmetten ötürü kaldırılmış olduğunu bilmezler.
Ang mga Tafsir na Arabe:
قُلۡ نَزَّلَهُۥ رُوحُ ٱلۡقُدُسِ مِن رَّبِّكَ بِٱلۡحَقِّ لِيُثَبِّتَ ٱلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَهُدٗى وَبُشۡرَىٰ لِلۡمُسۡلِمِينَ
-Ey Peygamber!- Onlara de ki: “Cebrail -aleyhisselam- bu Kur'an'ı Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'nın katından hiçbir hata, değiştirme ve bozukluk barındırmayan bir hakikatle, Allah’a iman edenleri her yeni bir ayet indiğinde ve bazılarının hükmü kaldırıldığında imanları üzerine kararlı kılması, hakka götüren bir rehber ve elde ettikleri değerli mükâfattan ötürü Müslümanlara bir müjde olması için indirmiştir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
Ilan sa mga Pakinabang ng mga Ayah sa Pahinang Ito:
• العمل الصالح المقرون بالإيمان يجعل الحياة طيبة.
İmanla beraber işlenilen salih ameller hayatı güzel kılar.

• الطريق إلى السلامة من شر الشيطان هو الالتجاء إلى الله، والاستعاذة به من شره.
Şeytanın şerrinden selamette olmanın yolu, Allah’a iltica etmek ve şerrinden O'na sığınmaktır.

• على المؤمنين أن يجعلوا القرآن إمامهم، فيتربوا بعلومه، ويتخلقوا بأخلاقه، ويستضيئوا بنوره، فبذلك تستقيم أمورهم الدينية والدنيوية.
Müminlerin üzerine düşen, Kur’an’ı önder edinmeleri, bilgisiyle yetişmeleri, ahlakıyla ahlaklanmaları ve onun ışığıyla aydınlanmalarıdır. Böylece Kur'an ile dinî ve dünyevi işleri dosdoğru olur.

• نسخ الأحكام واقع في القرآن زمن الوحي لحكمة، وهي مراعاة المصالح والحوادث، وتبدل الأحوال البشرية.
Vahyin indiği dönemde, Kur’an’ın bazı hükümlerinin kaldırılması hikmet gereği gerçekleşmiştir. Bu hikmet maslahatların/faydaların, yaşanan olaylar ve insani koşulların değişmesinin gözetilmesidir.

وَلَقَدۡ نَعۡلَمُ أَنَّهُمۡ يَقُولُونَ إِنَّمَا يُعَلِّمُهُۥ بَشَرٞۗ لِّسَانُ ٱلَّذِي يُلۡحِدُونَ إِلَيۡهِ أَعۡجَمِيّٞ وَهَٰذَا لِسَانٌ عَرَبِيّٞ مُّبِينٌ
Bizler müşriklerin şöyle dediklerini biliyoruz: "Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e Kur’an’ı sadece bir insan öğretiyor. Hâlbuki onlar, ortaya attıkları bu iddialarında yalancıdırlar. Arap olmayan birinin öğrettiğini iddia ettikleri lisan, kimin lisanıdır? Bu Kur’an yüksek derecede belagate sahip, açık bir Arapça diliyle inmiştir. Öyleyse nasıl olur da onu Arap olmayan birinden aldığını iddia ederler?
Ang mga Tafsir na Arabe:
إِنَّ ٱلَّذِينَ لَا يُؤۡمِنُونَ بِـَٔايَٰتِ ٱللَّهِ لَا يَهۡدِيهِمُ ٱللَّهُ وَلَهُمۡ عَذَابٌ أَلِيمٌ
Ayetlerin Allah -Subhânehu ve Teâlâ-’nın katından olduğuna iman etmeyenler bunda ısrar ettikleri sürece Allah Teâlâ onları hidayete muvaffak kılmayacaktır. Ayrıca onların içinde bulundukları küfür ve ayetleri yalanlama sebebiyle de, onlara acı verici bir azap vardır.
Ang mga Tafsir na Arabe:
إِنَّمَا يَفۡتَرِي ٱلۡكَذِبَ ٱلَّذِينَ لَا يُؤۡمِنُونَ بِـَٔايَٰتِ ٱللَّهِۖ وَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡكَٰذِبُونَ
Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem- Rabbinden getirip bildirdiğinde yalan söylüyor değildir. Gerçekte yalan uyduranlar Allah’ın ayetlerini tasdik etmeyenlerdir. Çünkü onlar azap görme hakkında bir korku hissetmez ve bir mükâfat elde etmeyi umut etmezler. İşte kâfirlikle nitelenen o kimseler yalancıdırlar. Çünkü yalan söylemek onların alışageldikleri adetleri olmuştur.
Ang mga Tafsir na Arabe:
مَن كَفَرَ بِٱللَّهِ مِنۢ بَعۡدِ إِيمَٰنِهِۦٓ إِلَّا مَنۡ أُكۡرِهَ وَقَلۡبُهُۥ مُطۡمَئِنُّۢ بِٱلۡإِيمَٰنِ وَلَٰكِن مَّن شَرَحَ بِٱلۡكُفۡرِ صَدۡرٗا فَعَلَيۡهِمۡ غَضَبٞ مِّنَ ٱللَّهِ وَلَهُمۡ عَذَابٌ عَظِيمٞ
Küfretmeye zorlanarak diliyle küfür sözü söyleyen ama kalbi hakikatinden emin olarak imanla mutmain olan kimse dışından, iman etmesinin ardından kim Allah’a küfrederse, hatta kimin kalbi küfürden dolayı ferah ise, küfrü imana karşılık tercih etmişse ve razı olarak bunu söylemişse, o İslam dininden çıkmıştır ve Allah’ın gazabı işte onların üzerinedir. Onlar için çok büyük bir azap vardır.
Ang mga Tafsir na Arabe:
ذَٰلِكَ بِأَنَّهُمُ ٱسۡتَحَبُّواْ ٱلۡحَيَوٰةَ ٱلدُّنۡيَا عَلَى ٱلۡأٓخِرَةِ وَأَنَّ ٱللَّهَ لَا يَهۡدِي ٱلۡقَوۡمَ ٱلۡكَٰفِرِينَ
Mürtet olup İslam dininden çıkmaları, küfürlerine karşılık olarak dünya metasından elde ettikleri şeyleri ahiret hayatına tercih etmeleri sebebiyledir. Muhakkak Yüce Allah, kâfirler topluluğunu iman etmeye muvaffak kılmaz. Bilakis onları yardımsız bırakır/rezil rüsva eder.
Ang mga Tafsir na Arabe:
أُوْلَٰٓئِكَ ٱلَّذِينَ طَبَعَ ٱللَّهُ عَلَىٰ قُلُوبِهِمۡ وَسَمۡعِهِمۡ وَأَبۡصَٰرِهِمۡۖ وَأُوْلَٰٓئِكَ هُمُ ٱلۡغَٰفِلُونَ
İman etmelerinin ardından İslam dininden dönmüş olmakla nitelenen Allah’ın kalplerini mühürlediği o kimseler, verilen öğütleri anlamazlar. İşitme duyularını mühürlediği kimseler, öğütleri faydalanacakları şekilde işitmezler. Görme duyularını mühürlediği kimseler, iman etmeye çağıran ayetleri görmezler. Onlar mutluluğun, bedbahtlığın ve Yüce Allah’ın onlar için hazırladığı azabın sebeplerinden gafil kimselerdir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
لَا جَرَمَ أَنَّهُمۡ فِي ٱلۡأٓخِرَةِ هُمُ ٱلۡخَٰسِرُونَ
Hakikaten onlar, imanlarının ardından kâfir olmaları sebebiyle kendi canlarına zarar vererek kıyamet günü hüsrana uğramışlardır. İman etmiş olsalardı muhakkak cennete gireceklerdi.
Ang mga Tafsir na Arabe:
ثُمَّ إِنَّ رَبَّكَ لِلَّذِينَ هَاجَرُواْ مِنۢ بَعۡدِ مَا فُتِنُواْ ثُمَّ جَٰهَدُواْ وَصَبَرُوٓاْ إِنَّ رَبَّكَ مِنۢ بَعۡدِهَا لَغَفُورٞ رَّحِيمٞ
Sonra, -Ey Peygamber!- Kalpleri iman ile mutmain oldukları halde küfür olan bir söz söyleyinceye kadar müşriklerin işkence edip onları dinleriyle imtihan etmelerinin ardından Mekke’den Medine’ye hicret eden Müminler'den zulme uğramış mazlumlara karşı Rabbin bağışlayıcı ve merhametlidir. Bu kimseler, Allah’ın kelimesi en üstün olsun ve kâfirlerin kelimesi en düşük kalsın diye Allah yolunda savaşır ve savaşın zorluklarına sabrederler. Muhakkak Rabbin, kendisi ile imtihan oldukları o fitneden ve küfür olan sözü söylemeleri için gördükleri işkenceden sonra elbette onları bağışlar, onlara merhamet eder. Çünkü onlar, küfür sözünü sadece buna zorlandıkları için söylemişlerdir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
Ilan sa mga Pakinabang ng mga Ayah sa Pahinang Ito:
• الترخيص للمُكرَه بالنطق بالكفر ظاهرًا مع اطمئنان القلب بالإيمان.
Kalpte imanın yerleşmesiyle birlikte, (küfre) zorlanan kimsenin, zahiren küfür sözü söylemesine izin verilmiştir.

• المرتدون استوجبوا غضب الله وعذابه؛ لأنهم استحبوا الحياة الدنيا على الآخرة، وحرموا من هداية الله، وطبع الله على قلوبهم وسمعهم وأبصارهم، وجعلوا من الغافلين عما يراد بهم من العذاب الشديد يوم القيامة.
Dinden dönüp, mürtet olan kimseler Allah’ın gazabını ve azabını hak etmişlerdir. Çünkü onlar, dünya hayatını ahiret hayatına tercih etmişlerdir. Böylece Allah’ın hidayetinden mahrum kaldılar da Allah, onların kalplerini, kulaklarını ve gözlerini mühürledi. Onlar, kıyamet günü kendilerine uygulanacak olan ağır cezalardan gafil olan kimselerdir.

• كَتَبَ الله المغفرة والرحمة للذين آمنوا، وهاجروا من بعد ما فتنوا، وصبروا على الجهاد.
Allah Teâlâ, iman edenleri, fitneye düşürüldükten sonra hicret edenleri ve sabrederek cihat edenleri bağışlamayı ve onlara merhamet etmeyi yazmıştır.

۞ يَوۡمَ تَأۡتِي كُلُّ نَفۡسٖ تُجَٰدِلُ عَن نَّفۡسِهَا وَتُوَفَّىٰ كُلُّ نَفۡسٖ مَّا عَمِلَتۡ وَهُمۡ لَا يُظۡلَمُونَ
-Ey Peygamber!- Her insanın (mahşerde) beklemenin büyük zorluğu sebebiyle başkaları adına mücadele etmeden, sadece kendisi adına mücadele ederek geldiği o günü hatırla. Her nefis, hayır ve şer adına yaptığı şeylerin karşılığının tamamını alır. Yaptıkları iyiliklerinden herhangi bir eksiltme veya işledikleri kötülüklerine herhangi bir ekleme yapılarak haksızlığa uğratılmazlar.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَضَرَبَ ٱللَّهُ مَثَلٗا قَرۡيَةٗ كَانَتۡ ءَامِنَةٗ مُّطۡمَئِنَّةٗ يَأۡتِيهَا رِزۡقُهَا رَغَدٗا مِّن كُلِّ مَكَانٖ فَكَفَرَتۡ بِأَنۡعُمِ ٱللَّهِ فَأَذَٰقَهَا ٱللَّهُ لِبَاسَ ٱلۡجُوعِ وَٱلۡخَوۡفِ بِمَا كَانُواْ يَصۡنَعُونَ
Allah, size bir memleketi -ki orası Mekke’dir- örnek olarak vermiştir: Buranın ahalisi hiçbir korkusu olmadan güvenlik içinde yaşıyor, çevrelerindeki insanlar kaçırılıyorken, kendileri istikrar içinde bulunuyor, rızık her bir yerden kolayca ve basitçe geliyordu. Bu şehrin ahalisi, Allah’ın onları nimetlendirdiği nimetleri inkâr ettiler ve şükretmediler. İçinde bulundukları küfür ve yalanlama sebebiyle, Allah Teâlâ da onlara bir korku ve dehşet verici olarak açlık ve korku verdi.Yalanlamarı ve içinde bulundukları küfür sebebiyle kendilerine gönderilen korku ve endişe onların üzerinden hiç ayrılmadı.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَلَقَدۡ جَآءَهُمۡ رَسُولٞ مِّنۡهُمۡ فَكَذَّبُوهُ فَأَخَذَهُمُ ٱلۡعَذَابُ وَهُمۡ ظَٰلِمُونَ
Mekke halkına güvenilirlik ve doğrulukla tanıdıkları bir peygamber geldi. Bu peygamber Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'dir. Ancak onlar bu peygamberi Rabbinin indirdiği ayetler hususunda yalanladılar. Bu yüzden Allah’ın açlık ve korkuyla olan azabı üzerlerine iniverdi. Onlar, AllahTeâlâ’ya şirk koşup peygamberini yalanlayıp, kendilerini helak olmaya sürüklediler. Böylece kendilerine zulmettiler.
Ang mga Tafsir na Arabe:
فَكُلُواْ مِمَّا رَزَقَكُمُ ٱللَّهُ حَلَٰلٗا طَيِّبٗا وَٱشۡكُرُواْ نِعۡمَتَ ٱللَّهِ إِن كُنتُمۡ إِيَّاهُ تَعۡبُدُونَ
-Ey Allah’ın Kulları!- Allah -Subhânehu ve Teâlâ-'nın sizleri rızıklandırdığı hoşunuza giden helal rızıklardan yiyin. Eğer sadece bir tek O'na ibadet ediyorsanız ve O'na hiçbir ortak koşmuyorsanız, Allah’ın sizleri nimetlendirdiği bu nimetlerin Allah’ın nimetleri olduğunu ikrar edip O'nun razı olduğu işlerde harcayarak nimetlerine şükredin.
Ang mga Tafsir na Arabe:
إِنَّمَا حَرَّمَ عَلَيۡكُمُ ٱلۡمَيۡتَةَ وَٱلدَّمَ وَلَحۡمَ ٱلۡخِنزِيرِ وَمَآ أُهِلَّ لِغَيۡرِ ٱللَّهِ بِهِۦۖ فَمَنِ ٱضۡطُرَّ غَيۡرَ بَاغٖ وَلَا عَادٖ فَإِنَّ ٱللَّهَ غَفُورٞ رَّحِيمٞ
Allah Teâlâ sizlere yiyecek şeylerden, kesilmeden ölen hayvanları, hayvandan akan kanı ve her parçasıyla domuzu, kesen kişinin Allah’tan başkasına ibadet için kestiği hayvanı haram kılmıştır. Bütün bunlar normal şartlarda haram kılınmıştır. Kim çaresizlik içinde, bu zikredilenlerden yemeye mecbur kalırsa, haram olan o şeyin kendisine heves etmeden ve de ihtiyaç olan miktarın fazlasına kaçmadan, onlardan yiyebilir. Bundan ötürü ona bir günah yoktur. Şüphesiz Yüce Allah çok bağışlayıcıdır. O kimseyi yemiş olduğu şeyden ötürü bağışlar. Zaruret halinde haram olan bu şeyi yemeyi mübah kıldığında o kimseye merhamet etmiştir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَلَا تَقُولُواْ لِمَا تَصِفُ أَلۡسِنَتُكُمُ ٱلۡكَذِبَ هَٰذَا حَلَٰلٞ وَهَٰذَا حَرَامٞ لِّتَفۡتَرُواْ عَلَى ٱللَّهِ ٱلۡكَذِبَۚ إِنَّ ٱلَّذِينَ يَفۡتَرُونَ عَلَى ٱللَّهِ ٱلۡكَذِبَ لَا يُفۡلِحُونَ
-Ey Müşrikler!- Allah adına yalan uydurmak maksadıyla, haram kılmadığı şeyleri haram kılarak veya helal kılmadığı şeyleri helal kılarak, Allah hakkında dillerinizin uydurduğu yalanlarla, sakın "Bu helal bir şeydir ve bu da haram olan bir şeydir" demeyin! Şüphesiz Yüce Allah adına yalanlar uyduranlar istediklerini kazanamayacaklar ve korktukları şeylerden güvende olamayacaklar.
Ang mga Tafsir na Arabe:
مَتَٰعٞ قَلِيلٞ وَلَهُمۡ عَذَابٌ أَلِيمٞ
Arzularının peşinden gitmiş olmaları sebebiyle onlar için bu hayatta değersiz ve az bir dünya malı vardır. Kıyamet gününde ise, onlar için elem verici bir azap vardır.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَعَلَى ٱلَّذِينَ هَادُواْ حَرَّمۡنَا مَا قَصَصۡنَا عَلَيۡكَ مِن قَبۡلُۖ وَمَا ظَلَمۡنَٰهُمۡ وَلَٰكِن كَانُوٓاْ أَنفُسَهُمۡ يَظۡلِمُونَ
Sana anlattıklarımızı (Enam Suresi 146. ayette geçtiği gibi) özellikle de Yahudilere haram kılmıştık. Biz bunları haram kılarak onlara bir haksızlık etmedik, fakat onlar cezayı hak edecek günahları işleyerek kendilerine zulmettiler. Azgınlıklarından ötürü onları cezalandırdık ve onlara bir ceza olarak bunları haram kıldık.
Ang mga Tafsir na Arabe:
Ilan sa mga Pakinabang ng mga Ayah sa Pahinang Ito:
• الجزاء من جنس العمل؛ فإن أهل القرية لما بطروا النعمة بُدِّلوا بنقيضها، وهو مَحْقُها وسَلْبُها ووقعوا في شدة الجوع بعد الشبع، وفي الخوف والهلع بعد الأمن والاطمئنان، وفي قلة موارد العيش بعد الكفاية.
Verilen karşılık, yapılan amelin türünden olur. Şehir halkı, nimetlere karşı şımarınca tam tersine döndürüldüler. Bu (tersine çevrilmeleri) da, onların helak olmaları, malın onlardan çekilip alınmasıdır. Doymalarının ardından çok şiddetli açlık, korku ve helaka, güvenlik ve huzurun ardından endişeye, yaşamaları için yeterliliğin ardından yaşam kaynaklarının azalması durumuna düştüler.

• وجوب الإيمان بالله وبالرسل، وعبادة الله وحده، وشكره على نعمه وآلائه الكثيرة، وأن العذاب الإلهي لاحقٌ بكل من كفر بالله وعصاه، وجحد نعمة الله عليه.
Allah'a ve peygamberine iman ederek bir tek Allah’a ibadet etmenin ve çok olan lütuf ve nimetlerine karşı O'na şükretmenin gerekli olduğu ifade edilmiştir. Şüphesiz ilahi azap, Allah'a iman etmede küfre düşen, O'na karşı gelen ve Allah’ın verdiği nimetlere karşı nankörlük eden herkese erişecektir.

• الله تعالى لم يحرم علينا إلا الخبائث تفضلًا منه، وصيانة عن كل مُسْتَقْذَر.
Allah Teâlâ, kendi katından bir lütuf olarak ve pis olan her şeyden korumak amacıyla bizlere sadece pislik olan şeyleri haram kılmıştır.

ثُمَّ إِنَّ رَبَّكَ لِلَّذِينَ عَمِلُواْ ٱلسُّوٓءَ بِجَهَٰلَةٖ ثُمَّ تَابُواْ مِنۢ بَعۡدِ ذَٰلِكَ وَأَصۡلَحُوٓاْ إِنَّ رَبَّكَ مِنۢ بَعۡدِهَا لَغَفُورٞ رَّحِيمٌ
Sonra -Ey Peygamber!- muhakkak ki Rabbin, bir kimse akıbetini bilmeden kötülük işleyip bunu kasıtlı olarak yapmış olsa bile, bu kötülükleri işledikten sonra Yüce Allah’a tövbe edip içinde bozukluk olan amellerini ıslah edenleri, tövbe etmelerinin ardından onların günahlarını bağışlar ve onlara merhamet eder.
Ang mga Tafsir na Arabe:
إِنَّ إِبۡرَٰهِيمَ كَانَ أُمَّةٗ قَانِتٗا لِّلَّهِ حَنِيفٗا وَلَمۡ يَكُ مِنَ ٱلۡمُشۡرِكِينَ
Muhakkak İbrahim -aleyhisselam- bütün hayırlı hasletleri kendisinde toplamış, devamlı olarak Rabbine itaat eden, bütün dinlerden yüz çevirip İslam dinine yönelen, asla müşriklerden de olmayan bir kimseydi.
Ang mga Tafsir na Arabe:
شَاكِرٗا لِّأَنۡعُمِهِۚ ٱجۡتَبَىٰهُ وَهَدَىٰهُ إِلَىٰ صِرَٰطٖ مُّسۡتَقِيمٖ
Allah Teâlâ’nın kendisine verdiği nimetlerine de şükreden biriydi. Yüce Allah da onu, peygamberlik için seçti ve onu dosdoğru olan İslam dinine hidayet etti.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَءَاتَيۡنَٰهُ فِي ٱلدُّنۡيَا حَسَنَةٗۖ وَإِنَّهُۥ فِي ٱلۡأٓخِرَةِ لَمِنَ ٱلصَّٰلِحِينَ
Biz ona dünyada peygamberlik, güzel bir övgü ve salih evlat verdik. Elbette ahirette de, Allah Teâlâ’nın kendileri için cennette yüksek dereceler hazırladığı salih kimselerdendir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
ثُمَّ أَوۡحَيۡنَآ إِلَيۡكَ أَنِ ٱتَّبِعۡ مِلَّةَ إِبۡرَٰهِيمَ حَنِيفٗاۖ وَمَا كَانَ مِنَ ٱلۡمُشۡرِكِينَ
-Ey Peygamber!- Sonra da sana, Allah’ı tevhit etmesinde, müşriklerden beri olmasında, Allah'a davet etmesinde, O'nun şeriatıyla amel etmesinde ve bütün dinlerden dönerek İslam dinine yönelmesinde İbrahim’in dinine uymanı vahyettik. Kesinlikle o, müşriklerin iddia ettiği gibi müşrik olan biri değildi. Bilakis Allah’ı tevhit eden biriydi.
Ang mga Tafsir na Arabe:
إِنَّمَا جُعِلَ ٱلسَّبۡتُ عَلَى ٱلَّذِينَ ٱخۡتَلَفُواْ فِيهِۚ وَإِنَّ رَبَّكَ لَيَحۡكُمُ بَيۡنَهُمۡ يَوۡمَ ٱلۡقِيَٰمَةِ فِيمَا كَانُواْ فِيهِ يَخۡتَلِفُونَ
Cumartesi gününü tazim etmek, bu konuda ayrılığa düşmüş olan Yahudilere farz kılınmıştır. Nitekim kendilerine cuma gününü ibadete ayırmaları emredilmişti. Ancak onlar bunu bırakıp, terk ettiler. Ardından da kendilerine cumartesi gününü ibadete has kılmaları emredildi. -Ey Peygamber!- Şüphesiz Rabbin, ihtilafa düşmüş o kimselerin ayrılığa düşmüş oldukları konularda kıyamet günü aralarında hükmedecek ve hak ettikleri ceza ile her birinin cezasını verecektir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
ٱدۡعُ إِلَىٰ سَبِيلِ رَبِّكَ بِٱلۡحِكۡمَةِ وَٱلۡمَوۡعِظَةِ ٱلۡحَسَنَةِۖ وَجَٰدِلۡهُم بِٱلَّتِي هِيَ أَحۡسَنُۚ إِنَّ رَبَّكَ هُوَ أَعۡلَمُ بِمَن ضَلَّ عَن سَبِيلِهِۦ وَهُوَ أَعۡلَمُ بِٱلۡمُهۡتَدِينَ
-Ey Peygamber!- Sen ve sana uyan Müminler, davet ederken, davet edilen kişinin durumu, anlayış ve itaat etmesini göz ününde bulundurun. Onları teşvik etme ve korkutma içeren nasihatler ve en güzel söz, fikir ve edebi yollarla tartışarak İslam dinine çağırın. Senin sorumluluğun insanları hidayete erdirmek değil, sadece tebliğ etmektir. Şüphesiz Rabbin İslam dininden dönenleri de, İslam diniyle hidayet bulanları da en iyi bilendir. Sen sakın onlar için üzülme!
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَإِنۡ عَاقَبۡتُمۡ فَعَاقِبُواْ بِمِثۡلِ مَا عُوقِبۡتُم بِهِۦۖ وَلَئِن صَبَرۡتُمۡ لَهُوَ خَيۡرٞ لِّلصَّٰبِرِينَ
Eğer düşmanınızı cezalandırmak isterseniz, aşırıya gitmeden size yaptığının aynısıyla onu cezalandırın. Buna güç yetirebildiğiniz halde, sabreder ve onu cezalandırmazsanız, bu durum sabredenler için onların sizleri cezalandırmasının öcünü almaktan daha hayırlıdır.
Ang mga Tafsir na Arabe:
وَٱصۡبِرۡ وَمَا صَبۡرُكَ إِلَّا بِٱللَّهِۚ وَلَا تَحۡزَنۡ عَلَيۡهِمۡ وَلَا تَكُ فِي ضَيۡقٖ مِّمَّا يَمۡكُرُونَ
-Ey Peygamber!- Sabret! Onlardan sana isabet eden eziyetlere sabrediyor olman, ancak Allah’ın seni muvaffak kılmasıyla mümkündür. Kâfirlerin senden yüz çevirmesine sakın üzülme. Onların, sana hazırladıkları tuzak ve hilelerden ötürü de için daralmasın.
Ang mga Tafsir na Arabe:
إِنَّ ٱللَّهَ مَعَ ٱلَّذِينَ ٱتَّقَواْ وَّٱلَّذِينَ هُم مُّحۡسِنُونَ
Muhakkak Yüce Allah, günahları terk ederek kendisinden korkan, ibadetlerini ve kendilerine emredilenleri yerine getirerek ihsan sahibi olan kullarıyla beraberdir. O, yardımı ve desteğiyle onlarla beraberdir.
Ang mga Tafsir na Arabe:
Ilan sa mga Pakinabang ng mga Ayah sa Pahinang Ito:
• اقتضت رحمة الله أن يقبل توبة عباده الذين يعملون السوء من الكفر والمعاصي، ثم يتوبون ويصلحون أعمالهم، فيغفر الله لهم.
Yüce Allah’ın rahmeti, küfür ve günah gibi, kötü ameller işleyen kullarının tövbelerini kabul etmesini gerektirir. Sonrasında tövbe ederek amellerini düzeltirlerse, Allah Teâlâ da onları bağışlar.

• يحسن بالمسلم أن يتخذ إبراهيم عليه السلام قدوة له.
Müslümanların, İbrahim -aleyhisselam-'ı kendisine örnek edinmesi çok güzeldir.

• على الدعاة إلى دين الله اتباع هذه الطرق الثلاث: الحكمة، والموعظة الحسنة، والمجادلة بالتي هي أحسن.
Allah Teâlâ’nın dinine davet eden davetçilerin şu üç yola başvurması gerekir: Hikmet, güzel nasihat ve en güzel üslupla tartışmak.

• العقاب يكون بالمِثْل دون زيادة، فالمظلوم منهي عن الزيادة في عقوبة الظالم.
Ceza, daha fazlaya kaçmadan aynısıyla olur. Mazlum kimsenin, zalimi cezalandırırken (zalimin) yaptığı zulümden daha fazlasıyla cezalandırması yasaklanmıştır.

 
Salin ng mga Kahulugan Surah: An-Nahl
Indise ng mga Surah Numero ng Pahina
 
Salin ng mga Kahulugan ng Marangal na Qur'an - Salin sa Wikang Turko ng Al-Mukhtasar fī Tafsīr Al-Qur’an Al-Karīm - Indise ng mga Salin

Salin sa Wikang Turko ng Al-Mukhtasar fī Tafsīr Al-Qur’an Al-Karīm. Inilabas ng Markaz Tafsīr Lid-Dirāsāt Al-Qur’ānīyah (Sentro ng Tafsīr Para sa mga Pag-aaral Pang-Qur’an).

Isara