Bản dịch ý nghĩa nội dung Qur'an - Dịch thuật tiếng Thổ Nhĩ Kỳ - Sha'ban British * - Mục lục các bản dịch

XML CSV Excel API
Please review the Terms and Policies

Ý nghĩa nội dung Chương: Chương Yusuf   Câu:

Sûratu Yûsuf

الٓرۚ تِلۡكَ ءَايَٰتُ ٱلۡكِتَٰبِ ٱلۡمُبِينِ
Elif, Lâm, Râ. Bunlar apaçık Kitab'ın ayetleridir.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
إِنَّآ أَنزَلۡنَٰهُ قُرۡءَٰنًا عَرَبِيّٗا لَّعَلَّكُمۡ تَعۡقِلُونَ
Biz, onu akledip, anlayasınız diye Arapça Kur’an olarak indirdik.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
نَحۡنُ نَقُصُّ عَلَيۡكَ أَحۡسَنَ ٱلۡقَصَصِ بِمَآ أَوۡحَيۡنَآ إِلَيۡكَ هَٰذَا ٱلۡقُرۡءَانَ وَإِن كُنتَ مِن قَبۡلِهِۦ لَمِنَ ٱلۡغَٰفِلِينَ
Biz, bu Kur'an'ı vahyetmekle geçmişte haberdar olmadığın en güzel kıssaları sana anlatıyoruz.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
إِذۡ قَالَ يُوسُفُ لِأَبِيهِ يَٰٓأَبَتِ إِنِّي رَأَيۡتُ أَحَدَ عَشَرَ كَوۡكَبٗا وَٱلشَّمۡسَ وَٱلۡقَمَرَ رَأَيۡتُهُمۡ لِي سَٰجِدِينَ
Yusuf, babasına: Babacığım, dedi. Rüyamda on bir yıldız, Güneş ve Ay’ın bana secde ettiklerini gördüm.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالَ يَٰبُنَيَّ لَا تَقۡصُصۡ رُءۡيَاكَ عَلَىٰٓ إِخۡوَتِكَ فَيَكِيدُواْ لَكَ كَيۡدًاۖ إِنَّ ٱلشَّيۡطَٰنَ لِلۡإِنسَٰنِ عَدُوّٞ مُّبِينٞ
Oğlum, dedi. Rüyanı kardeşlerine anlatma, yoksa sana tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insana apaçık bir düşmandır.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَكَذَٰلِكَ يَجۡتَبِيكَ رَبُّكَ وَيُعَلِّمُكَ مِن تَأۡوِيلِ ٱلۡأَحَادِيثِ وَيُتِمُّ نِعۡمَتَهُۥ عَلَيۡكَ وَعَلَىٰٓ ءَالِ يَعۡقُوبَ كَمَآ أَتَمَّهَا عَلَىٰٓ أَبَوَيۡكَ مِن قَبۡلُ إِبۡرَٰهِيمَ وَإِسۡحَٰقَۚ إِنَّ رَبَّكَ عَلِيمٌ حَكِيمٞ
İşte böyle, Rabbin seni seçecek ve rüya tabirini öğretecek. Önceden, ataların İbrahim ve İshak’a nimetini tamamladığı gibi sana ve Yakup ailesine de nimetini tamamlayacak. Kuşkusuz Rabbin her şeyi bilendir, Hakim'dir. @Người kiểm duyệt
İşte böyle, Rabbin seni seçecek ve rüya tabirini öğretecek. Önceden, ataların İbrahim ve İshak’a lütfu nimetini tamamladığı gibi sana ve Yakub ailesine de nimetini tamamlayacak. Kuşkusuz Rabbin her şeyi bilendir, hakimdir.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
۞ لَّقَدۡ كَانَ فِي يُوسُفَ وَإِخۡوَتِهِۦٓ ءَايَٰتٞ لِّلسَّآئِلِينَ
Gerçekten Yusuf ve kardeşlerinde, sorup,araştıranlara nice ibretler vardır.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
إِذۡ قَالُواْ لَيُوسُفُ وَأَخُوهُ أَحَبُّ إِلَىٰٓ أَبِينَا مِنَّا وَنَحۡنُ عُصۡبَةٌ إِنَّ أَبَانَا لَفِي ضَلَٰلٖ مُّبِينٍ
Kardeşleri: Biz (kalabalık) bir topluluk olduğumuz halde babamız Yusuf’u ve kardeşini daha çok seviyor. Doğrusu babamız açıkça şaşkınlık içinde, demişlerdi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
ٱقۡتُلُواْ يُوسُفَ أَوِ ٱطۡرَحُوهُ أَرۡضٗا يَخۡلُ لَكُمۡ وَجۡهُ أَبِيكُمۡ وَتَكُونُواْ مِنۢ بَعۡدِهِۦ قَوۡمٗا صَٰلِحِينَ
Yusuf’u öldürün veya onu bir yere atın ki babanızın yüzü (sevgisi) size kalsın. Siz de ondan sonra dürüst bir topluluk olursunuz.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالَ قَآئِلٞ مِّنۡهُمۡ لَا تَقۡتُلُواْ يُوسُفَ وَأَلۡقُوهُ فِي غَيَٰبَتِ ٱلۡجُبِّ يَلۡتَقِطۡهُ بَعۡضُ ٱلسَّيَّارَةِ إِن كُنتُمۡ فَٰعِلِينَ
İçlerinden biri: Yusuf’u öldürmeyin, onu bir kuyunun derinliklerine bırakın. Geçen yolculardan biri onu bulup, alsın. Yapacaksanız böyle yapın, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالُواْ يَٰٓأَبَانَا مَا لَكَ لَا تَأۡمَ۬نَّا عَلَىٰ يُوسُفَ وَإِنَّا لَهُۥ لَنَٰصِحُونَ
Baba, sana ne oldu ki Yusuf için bize güvenmiyorsun? Biz, onun iyiliğini isteriz.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
أَرۡسِلۡهُ مَعَنَا غَدٗا يَرۡتَعۡ وَيَلۡعَبۡ وَإِنَّا لَهُۥ لَحَٰفِظُونَ
Yarın onu da bizimle beraber gönder. Gezsin, oynasın, biz onu koruruz, dediler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالَ إِنِّي لَيَحۡزُنُنِيٓ أَن تَذۡهَبُواْ بِهِۦ وَأَخَافُ أَن يَأۡكُلَهُ ٱلذِّئۡبُ وَأَنتُمۡ عَنۡهُ غَٰفِلُونَ
Babaları: Eğer onu götürürseniz tasalanırım. Siz ondan habersizken, onu bir kurt yemesinden korkarım, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالُواْ لَئِنۡ أَكَلَهُ ٱلذِّئۡبُ وَنَحۡنُ عُصۡبَةٌ إِنَّآ إِذٗا لَّخَٰسِرُونَ
Onlar: Biz kalabalık bir topluluk iken eğer onu kurt yerse yazıklar olsun bize, dediler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
فَلَمَّا ذَهَبُواْ بِهِۦ وَأَجۡمَعُوٓاْ أَن يَجۡعَلُوهُ فِي غَيَٰبَتِ ٱلۡجُبِّۚ وَأَوۡحَيۡنَآ إِلَيۡهِ لَتُنَبِّئَنَّهُم بِأَمۡرِهِمۡ هَٰذَا وَهُمۡ لَا يَشۡعُرُونَ
Yusuf’u götürüp de kuyunun dibine atmaya ittifakla karar verdikleri zaman, Biz de ona, onlara bu yaptıklarını (işin) farkına varmadan haber vereceksin, diye vahyettik.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَجَآءُوٓ أَبَاهُمۡ عِشَآءٗ يَبۡكُونَ
Akşamleyin, ağlaşarak babalarına geldiler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالُواْ يَٰٓأَبَانَآ إِنَّا ذَهَبۡنَا نَسۡتَبِقُ وَتَرَكۡنَا يُوسُفَ عِندَ مَتَٰعِنَا فَأَكَلَهُ ٱلذِّئۡبُۖ وَمَآ أَنتَ بِمُؤۡمِنٖ لَّنَا وَلَوۡ كُنَّا صَٰدِقِينَ
Babamız, inan ki biz yarış yapıyorduk. Yusuf’u eşyalarımızın yanına bırakmıştık, o sırada kurt onu yemiş. Her ne kadar doğru söylüyorsak da sen yine bize inanmazsın, dediler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَجَآءُو عَلَىٰ قَمِيصِهِۦ بِدَمٖ كَذِبٖۚ قَالَ بَلۡ سَوَّلَتۡ لَكُمۡ أَنفُسُكُمۡ أَمۡرٗاۖ فَصَبۡرٞ جَمِيلٞۖ وَٱللَّهُ ٱلۡمُسۡتَعَانُ عَلَىٰ مَا تَصِفُونَ
Ve ona üzerine sahte bir kan ile Yusuf’un gömleğini getirdiler. Babaları: Hayır, nefisleriniz size (kötü) bir işi güzel gösterdi. (Bana düşen), güzel bir sabırdır. Anlattıklarınıza ancak Allah’tan yardım istenir, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَجَآءَتۡ سَيَّارَةٞ فَأَرۡسَلُواْ وَارِدَهُمۡ فَأَدۡلَىٰ دَلۡوَهُۥۖ قَالَ يَٰبُشۡرَىٰ هَٰذَا غُلَٰمٞۚ وَأَسَرُّوهُ بِضَٰعَةٗۚ وَٱللَّهُ عَلِيمُۢ بِمَا يَعۡمَلُونَ
Bir kervan geldi. Sucularını gönderdiler. Kuyuya kovayı saldı. “Müjde, bir çocuk!” dedi. Onu ticaret malı olarak saklayıp, gizlediler. Allah ise ne yapacaklarını çok iyi biliyordu.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَشَرَوۡهُ بِثَمَنِۭ بَخۡسٖ دَرَٰهِمَ مَعۡدُودَةٖ وَكَانُواْ فِيهِ مِنَ ٱلزَّٰهِدِينَ
Onu düşük bir fiyatla bir kaç dirheme sattılar. Onu pek önemsemediler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَقَالَ ٱلَّذِي ٱشۡتَرَىٰهُ مِن مِّصۡرَ لِٱمۡرَأَتِهِۦٓ أَكۡرِمِي مَثۡوَىٰهُ عَسَىٰٓ أَن يَنفَعَنَآ أَوۡ نَتَّخِذَهُۥ وَلَدٗاۚ وَكَذَٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَلِنُعَلِّمَهُۥ مِن تَأۡوِيلِ ٱلۡأَحَادِيثِۚ وَٱللَّهُ غَالِبٌ عَلَىٰٓ أَمۡرِهِۦ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَعۡلَمُونَ
Mısır’da onu satın alan kimse, karısına: Ona güzel bak, belki bize faydası olur veya onu evlat ediniriz, dedi. Biz işte böylece Yusuf'u, kendisine rüyaların tabirini öğretelim diye o yere yerleştirdik. Allah, emrini üstün kılandır. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَلَمَّا بَلَغَ أَشُدَّهُۥٓ ءَاتَيۡنَٰهُ حُكۡمٗا وَعِلۡمٗاۚ وَكَذَٰلِكَ نَجۡزِي ٱلۡمُحۡسِنِينَ
Olgunluk çağına ulaşınca ona hikmet ve ilim verdik. İyileri işte böyle ödüllendiririz.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَرَٰوَدَتۡهُ ٱلَّتِي هُوَ فِي بَيۡتِهَا عَن نَّفۡسِهِۦ وَغَلَّقَتِ ٱلۡأَبۡوَٰبَ وَقَالَتۡ هَيۡتَ لَكَۚ قَالَ مَعَاذَ ٱللَّهِۖ إِنَّهُۥ رَبِّيٓ أَحۡسَنَ مَثۡوَايَۖ إِنَّهُۥ لَا يُفۡلِحُ ٱلظَّٰلِمُونَ
Evinde bulunduğu kadın onu kendisi için istedi. Kapıları sıkı sıkı kapadı: Haydi, gelsene! dedi. Yusuf: Allah’a sığınırım, (Beyiniz) benim efendimdir. Bana iyi güzel davrandı. Zalimlerin felah bulmazlar.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَلَقَدۡ هَمَّتۡ بِهِۦۖ وَهَمَّ بِهَا لَوۡلَآ أَن رَّءَا بُرۡهَٰنَ رَبِّهِۦۚ كَذَٰلِكَ لِنَصۡرِفَ عَنۡهُ ٱلسُّوٓءَ وَٱلۡفَحۡشَآءَۚ إِنَّهُۥ مِنۡ عِبَادِنَا ٱلۡمُخۡلَصِينَ
Kadın onunla (ilişki kurmaya) meyletmişti. Rabbinin burhanını görmeseydi Yusuf da ona meyledecekti. İşte ondan fuhşiyatı ve çirkinliği böylece engelledik. Çünkü O, bizim ihlaslı (seçilmiş) kullarımızdandı.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَٱسۡتَبَقَا ٱلۡبَابَ وَقَدَّتۡ قَمِيصَهُۥ مِن دُبُرٖ وَأَلۡفَيَا سَيِّدَهَا لَدَا ٱلۡبَابِۚ قَالَتۡ مَا جَزَآءُ مَنۡ أَرَادَ بِأَهۡلِكَ سُوٓءًا إِلَّآ أَن يُسۡجَنَ أَوۡ عَذَابٌ أَلِيمٞ
İkisi de kapıya koştu. Kadın arkadan Yusuf’un gömleğini yırttı. Kapının önünde beyefendiye rastladılar. Kadın: Senin eşine karşı kötü istekte bulunmanın cezası, hapisten veya acı verici bir azaptan başka nedir? dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالَ هِيَ رَٰوَدَتۡنِي عَن نَّفۡسِيۚ وَشَهِدَ شَاهِدٞ مِّنۡ أَهۡلِهَآ إِن كَانَ قَمِيصُهُۥ قُدَّ مِن قُبُلٖ فَصَدَقَتۡ وَهُوَ مِنَ ٱلۡكَٰذِبِينَ
Yusuf: O, beni kendisi için istedi, dedi. Kadının ailesinden bir şahit: Eğer, gömleği önden yırtılmışsa kadın doğru söylüyor. Erkek yalancıdır.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَإِن كَانَ قَمِيصُهُۥ قُدَّ مِن دُبُرٖ فَكَذَبَتۡ وَهُوَ مِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ
Eğer gömleği arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylüyor, erkek doğrudur, diye şahitlik etti.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
فَلَمَّا رَءَا قَمِيصَهُۥ قُدَّ مِن دُبُرٖ قَالَ إِنَّهُۥ مِن كَيۡدِكُنَّۖ إِنَّ كَيۡدَكُنَّ عَظِيمٞ
Kocası gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu görünce: Bu, siz (kadınların) hilelerinden biridir, dedi. Sizin hileleriniz pek büyüktür,
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
يُوسُفُ أَعۡرِضۡ عَنۡ هَٰذَاۚ وَٱسۡتَغۡفِرِي لِذَنۢبِكِۖ إِنَّكِ كُنتِ مِنَ ٱلۡخَاطِـِٔينَ
Yusuf sen bunu unut! Kadın sen de günahına tevbe et! Çünkü sen hata işleyenlerden oldun.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
۞ وَقَالَ نِسۡوَةٞ فِي ٱلۡمَدِينَةِ ٱمۡرَأَتُ ٱلۡعَزِيزِ تُرَٰوِدُ فَتَىٰهَا عَن نَّفۡسِهِۦۖ قَدۡ شَغَفَهَا حُبًّاۖ إِنَّا لَنَرَىٰهَا فِي ضَلَٰلٖ مُّبِينٖ
Şehirde bazı kadınlar: Azizin karısı, kendisine kölesini istiyormuş, onun sevdası kalbine işlemiş. Biz, onu açıkça sapıtmış görüyoruz, dediler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
فَلَمَّا سَمِعَتۡ بِمَكۡرِهِنَّ أَرۡسَلَتۡ إِلَيۡهِنَّ وَأَعۡتَدَتۡ لَهُنَّ مُتَّكَـٔٗا وَءَاتَتۡ كُلَّ وَٰحِدَةٖ مِّنۡهُنَّ سِكِّينٗا وَقَالَتِ ٱخۡرُجۡ عَلَيۡهِنَّۖ فَلَمَّا رَأَيۡنَهُۥٓ أَكۡبَرۡنَهُۥ وَقَطَّعۡنَ أَيۡدِيَهُنَّ وَقُلۡنَ حَٰشَ لِلَّهِ مَا هَٰذَا بَشَرًا إِنۡ هَٰذَآ إِلَّا مَلَكٞ كَرِيمٞ
Kadınların çekiştirmelerini duyunca onları davet etti. Onlara mükellef sofra hazırladı ve her birine bir bıçak verdi. Yusuf’a; "Onların yanına çık!" dedi. Kadınlar, onu görünce hayran kaldılar, ellerini kestiler ve haşa, Allah için bu bir insan değil, dediler. Bu ancak kerim bir melektir.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالَتۡ فَذَٰلِكُنَّ ٱلَّذِي لُمۡتُنَّنِي فِيهِۖ وَلَقَدۡ رَٰوَدتُّهُۥ عَن نَّفۡسِهِۦ فَٱسۡتَعۡصَمَۖ وَلَئِن لَّمۡ يَفۡعَلۡ مَآ ءَامُرُهُۥ لَيُسۡجَنَنَّ وَلَيَكُونٗا مِّنَ ٱلصَّٰغِرِينَ
İşte hakkında beni kınadığınız budur. Onu kendim için istedim. Fakat O, sakındı. Ona emrettiğim işi yapmazsa zindana atılıp, küçük düşenlerden olacak, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالَ رَبِّ ٱلسِّجۡنُ أَحَبُّ إِلَيَّ مِمَّا يَدۡعُونَنِيٓ إِلَيۡهِۖ وَإِلَّا تَصۡرِفۡ عَنِّي كَيۡدَهُنَّ أَصۡبُ إِلَيۡهِنَّ وَأَكُن مِّنَ ٱلۡجَٰهِلِينَ
Rabbim, benim için zindan, bunların beni davet ettiği şeyden daha hayırlıdır. Eğer tuzaklarını benden uzaklaştırmazsan onlara meyleder ve cahillerden olurum, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
فَٱسۡتَجَابَ لَهُۥ رَبُّهُۥ فَصَرَفَ عَنۡهُ كَيۡدَهُنَّۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلسَّمِيعُ ٱلۡعَلِيمُ
Rabbi, duasını kabul etti ve kadınların tuzağını ondan uzak eyledi. Çünkü O, her şeyi işitendir, bilendir.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
ثُمَّ بَدَا لَهُم مِّنۢ بَعۡدِ مَا رَأَوُاْ ٱلۡأٓيَٰتِ لَيَسۡجُنُنَّهُۥ حَتَّىٰ حِينٖ
Onun (suçsuz olduğuna dair) delilleri gördükleri halde, yine de bir süre için hapsetmeyi uygun buldular.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَدَخَلَ مَعَهُ ٱلسِّجۡنَ فَتَيَانِۖ قَالَ أَحَدُهُمَآ إِنِّيٓ أَرَىٰنِيٓ أَعۡصِرُ خَمۡرٗاۖ وَقَالَ ٱلۡأٓخَرُ إِنِّيٓ أَرَىٰنِيٓ أَحۡمِلُ فَوۡقَ رَأۡسِي خُبۡزٗا تَأۡكُلُ ٱلطَّيۡرُ مِنۡهُۖ نَبِّئۡنَا بِتَأۡوِيلِهِۦٓۖ إِنَّا نَرَىٰكَ مِنَ ٱلۡمُحۡسِنِينَ
Hapse onunla beraber iki genç daha girdi. Onlardan biri: Rüyamda, şaraplık (üzüm) sıktığımı gördüm, dedi. Diğeri: Başımın üstünde, kuşların yediği bir ekmek taşıdığımı gördüm, dedi. Bize bunu yorumla. Senin iyi birisi olduğunu görüyoruz.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالَ لَا يَأۡتِيكُمَا طَعَامٞ تُرۡزَقَانِهِۦٓ إِلَّا نَبَّأۡتُكُمَا بِتَأۡوِيلِهِۦ قَبۡلَ أَن يَأۡتِيَكُمَاۚ ذَٰلِكُمَا مِمَّا عَلَّمَنِي رَبِّيٓۚ إِنِّي تَرَكۡتُ مِلَّةَ قَوۡمٖ لَّا يُؤۡمِنُونَ بِٱللَّهِ وَهُم بِٱلۡأٓخِرَةِ هُمۡ كَٰفِرُونَ
Yusuf: Size rızık olarak verilecek olan yiyecek yemeğiniz gelmeden önce onun yorumunu size haber veririm, dedi. Rabbimin bana öğrettiği bilgi ile, Doğrusu ben, Allah’a iman etmeyen ve ahirete kâfir olan bir toplumun dinini bıraktım.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَٱتَّبَعۡتُ مِلَّةَ ءَابَآءِيٓ إِبۡرَٰهِيمَ وَإِسۡحَٰقَ وَيَعۡقُوبَۚ مَا كَانَ لَنَآ أَن نُّشۡرِكَ بِٱللَّهِ مِن شَيۡءٖۚ ذَٰلِكَ مِن فَضۡلِ ٱللَّهِ عَلَيۡنَا وَعَلَى ٱلنَّاسِ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَشۡكُرُونَ
Atalarım İbrahim, İshak ve Yakup’un dinine uydum. Allah’a bir şeyi şirk koşmak bize yaraşmaz. Bu, Allah’ın bize ve insanlara olan bir lütfudur. Fakat, insanların çoğu buna şükretmezler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
يَٰصَٰحِبَيِ ٱلسِّجۡنِ ءَأَرۡبَابٞ مُّتَفَرِّقُونَ خَيۡرٌ أَمِ ٱللَّهُ ٱلۡوَٰحِدُ ٱلۡقَهَّارُ
Ey zindan arkadaşlarım! (İbadet ettiğiniz) çeşitli ilahlar mı hayırlıdır; yoksa her şeye galip olan bir tek Allah mı?
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
مَا تَعۡبُدُونَ مِن دُونِهِۦٓ إِلَّآ أَسۡمَآءٗ سَمَّيۡتُمُوهَآ أَنتُمۡ وَءَابَآؤُكُم مَّآ أَنزَلَ ٱللَّهُ بِهَا مِن سُلۡطَٰنٍۚ إِنِ ٱلۡحُكۡمُ إِلَّا لِلَّهِ أَمَرَ أَلَّا تَعۡبُدُوٓاْ إِلَّآ إِيَّاهُۚ ذَٰلِكَ ٱلدِّينُ ٱلۡقَيِّمُ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَعۡلَمُونَ
Allah'ı bırakıp da taptıklarınız, sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Allah, onlar hakkında hiçbir delil de indirmemiştir. Hüküm, yalnız Allah’ındır. Yalnızca ona ibadet etmenizi emretmiştir. Başka bir şeye değil. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmez.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
يَٰصَٰحِبَيِ ٱلسِّجۡنِ أَمَّآ أَحَدُكُمَا فَيَسۡقِي رَبَّهُۥ خَمۡرٗاۖ وَأَمَّا ٱلۡأٓخَرُ فَيُصۡلَبُ فَتَأۡكُلُ ٱلطَّيۡرُ مِن رَّأۡسِهِۦۚ قُضِيَ ٱلۡأَمۡرُ ٱلَّذِي فِيهِ تَسۡتَفۡتِيَانِ
Ey zindan arkadaşlarım! Biriniz efendisine şarap sunacak, diğeri asılacak ve kuşlar başından yiyecek. Bana sorduğunuz (rüya) emri tamam olmuştur.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَقَالَ لِلَّذِي ظَنَّ أَنَّهُۥ نَاجٖ مِّنۡهُمَا ٱذۡكُرۡنِي عِندَ رَبِّكَ فَأَنسَىٰهُ ٱلشَّيۡطَٰنُ ذِكۡرَ رَبِّهِۦ فَلَبِثَ فِي ٱلسِّجۡنِ بِضۡعَ سِنِينَ
Onlardan kurtulacağını bildiği kimseye: Efendinin yanında beni an, dedi. Ama şeytan, ona efendisi yanında onu anmayı unutturdu. Böylece Yusuf bir kaç yıl daha hapiste kaldı.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَقَالَ ٱلۡمَلِكُ إِنِّيٓ أَرَىٰ سَبۡعَ بَقَرَٰتٖ سِمَانٖ يَأۡكُلُهُنَّ سَبۡعٌ عِجَافٞ وَسَبۡعَ سُنۢبُلَٰتٍ خُضۡرٖ وَأُخَرَ يَابِسَٰتٖۖ يَٰٓأَيُّهَا ٱلۡمَلَأُ أَفۡتُونِي فِي رُءۡيَٰيَ إِن كُنتُمۡ لِلرُّءۡيَا تَعۡبُرُونَ
Hükümdar: Ben, yedi semiz ineği yedi zayıf ineğin yediğini, yedi yeşil başak ve yedi kuru başak gördüm. Ey ileri gelenler! Eğer rüya tabirini biliyorsanız bana söyleyin, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالُوٓاْ أَضۡغَٰثُ أَحۡلَٰمٖۖ وَمَا نَحۡنُ بِتَأۡوِيلِ ٱلۡأَحۡلَٰمِ بِعَٰلِمِينَ
Bunlar, karma karışık rüyalardır. Bu rüyaların yorumlamasını bilemeyiz, dediler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَقَالَ ٱلَّذِي نَجَا مِنۡهُمَا وَٱدَّكَرَ بَعۡدَ أُمَّةٍ أَنَا۠ أُنَبِّئُكُم بِتَأۡوِيلِهِۦ فَأَرۡسِلُونِ
Zindandakilerden kurtulmuş olan, uzun süre sonra hatırlayıp: Beni gönderin ben size onun yorumunu haber vereyim.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
يُوسُفُ أَيُّهَا ٱلصِّدِّيقُ أَفۡتِنَا فِي سَبۡعِ بَقَرَٰتٖ سِمَانٖ يَأۡكُلُهُنَّ سَبۡعٌ عِجَافٞ وَسَبۡعِ سُنۢبُلَٰتٍ خُضۡرٖ وَأُخَرَ يَابِسَٰتٖ لَّعَلِّيٓ أَرۡجِعُ إِلَى ٱلنَّاسِ لَعَلَّهُمۡ يَعۡلَمُونَ
Ey doğru sözlü arkadaşım, Yusuf! Yedi besili ineği, yedi zayıf ineğin yemesi ve yedi yeşil başak ve yedi kuru başağın ne olduğunu bize haber ver. Ben de insanlara (bu bilgi ile) döneyim de belki onlar da (tabirini) öğrenmiş olurlar, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالَ تَزۡرَعُونَ سَبۡعَ سِنِينَ دَأَبٗا فَمَا حَصَدتُّمۡ فَذَرُوهُ فِي سُنۢبُلِهِۦٓ إِلَّا قَلِيلٗا مِّمَّا تَأۡكُلُونَ
(Yusuf): Yedi sene ard arda ekin ekersiniz. Birazını yiyip, biçtiğiniz ekini sapında bırakın.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
ثُمَّ يَأۡتِي مِنۢ بَعۡدِ ذَٰلِكَ سَبۡعٞ شِدَادٞ يَأۡكُلۡنَ مَا قَدَّمۡتُمۡ لَهُنَّ إِلَّا قَلِيلٗا مِّمَّا تُحۡصِنُونَ
Sonra, bunun peşinden yedi kurak yıl gelecek, (tohumluk olarak) saklayacağınız az bir miktar dışında, o yıllar için önceden biriktirdiklerinizi (kuraklık) yiyip bitirecek.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
ثُمَّ يَأۡتِي مِنۢ بَعۡدِ ذَٰلِكَ عَامٞ فِيهِ يُغَاثُ ٱلنَّاسُ وَفِيهِ يَعۡصِرُونَ
Sonra insanların bol bol yağmur göreceği bir yıl gelecek. O zaman (meyveleri) sıkarlar, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَقَالَ ٱلۡمَلِكُ ٱئۡتُونِي بِهِۦۖ فَلَمَّا جَآءَهُ ٱلرَّسُولُ قَالَ ٱرۡجِعۡ إِلَىٰ رَبِّكَ فَسۡـَٔلۡهُ مَا بَالُ ٱلنِّسۡوَةِ ٱلَّٰتِي قَطَّعۡنَ أَيۡدِيَهُنَّۚ إِنَّ رَبِّي بِكَيۡدِهِنَّ عَلِيمٞ
Hükümdar: O’nu bana getirin, dedi. Yusuf’a elçi gelince: Efendine dön, ellerini kesen kadınların hadisesini ona sor. Şüphesiz Rabbim, onların hilesini bilir, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالَ مَا خَطۡبُكُنَّ إِذۡ رَٰوَدتُّنَّ يُوسُفَ عَن نَّفۡسِهِۦۚ قُلۡنَ حَٰشَ لِلَّهِ مَا عَلِمۡنَا عَلَيۡهِ مِن سُوٓءٖۚ قَالَتِ ٱمۡرَأَتُ ٱلۡعَزِيزِ ٱلۡـَٰٔنَ حَصۡحَصَ ٱلۡحَقُّ أَنَا۠ رَٰوَدتُّهُۥ عَن نَّفۡسِهِۦ وَإِنَّهُۥ لَمِنَ ٱلصَّٰدِقِينَ
(Hükümdar kadınlara): Yusuf’un nefsine yaklaşmak istediğiniz zaman durumunuz neydi? dedi. Kadınlar: Haşa, Onun bir kötülüğünü görmedik, dediler. Aziz'in karısı: Şimdi gerçek ortaya çıktı. Onu isteyen bendim. O, tamamen doğrulardandır.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
ذَٰلِكَ لِيَعۡلَمَ أَنِّي لَمۡ أَخُنۡهُ بِٱلۡغَيۡبِ وَأَنَّ ٱللَّهَ لَا يَهۡدِي كَيۡدَ ٱلۡخَآئِنِينَ
Bu, gıyabında ona ihanet etmediğimi bilmesi içindir. Allah, hainlerin tuzağını (başarıya) ulaştırmaz.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
۞ وَمَآ أُبَرِّئُ نَفۡسِيٓۚ إِنَّ ٱلنَّفۡسَ لَأَمَّارَةُۢ بِٱلسُّوٓءِ إِلَّا مَا رَحِمَ رَبِّيٓۚ إِنَّ رَبِّي غَفُورٞ رَّحِيمٞ
Ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü nefis, Rabbimin merhameti olmadıkça, kötülüğü emreder. Doğrusu Rabbim, çokça mağfiret edendir, çokça merhamet edendir.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَقَالَ ٱلۡمَلِكُ ٱئۡتُونِي بِهِۦٓ أَسۡتَخۡلِصۡهُ لِنَفۡسِيۖ فَلَمَّا كَلَّمَهُۥ قَالَ إِنَّكَ ٱلۡيَوۡمَ لَدَيۡنَا مَكِينٌ أَمِينٞ
Hükümdar: Onu bana getirin, kendime has (müsteşar) alayım, dedi. Onunla konuşunca: Bugün senin yanımızda önemli bir yerin ve güvenilir bir durumun vardır, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالَ ٱجۡعَلۡنِي عَلَىٰ خَزَآئِنِ ٱلۡأَرۡضِۖ إِنِّي حَفِيظٌ عَلِيمٞ
(Yusuf): Beni memleketin hazinelerine memur et, çünkü ben iyi korur ve iyi bilirim, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَكَذَٰلِكَ مَكَّنَّا لِيُوسُفَ فِي ٱلۡأَرۡضِ يَتَبَوَّأُ مِنۡهَا حَيۡثُ يَشَآءُۚ نُصِيبُ بِرَحۡمَتِنَا مَن نَّشَآءُۖ وَلَا نُضِيعُ أَجۡرَ ٱلۡمُحۡسِنِينَ
Yusuf’a böylece o topraklarda dilediği gibi hareket edecek imkan verdik. Rahmetimizi dilediğimiz kimseye eriştiririz. İyi davrananların ecrini zayi etmeyiz.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَلَأَجۡرُ ٱلۡأٓخِرَةِ خَيۡرٞ لِّلَّذِينَ ءَامَنُواْ وَكَانُواْ يَتَّقُونَ
Ahiret ödülü, iman edenler ve sakınanlar/takvalı olanlar için çok hayırlıdır.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَجَآءَ إِخۡوَةُ يُوسُفَ فَدَخَلُواْ عَلَيۡهِ فَعَرَفَهُمۡ وَهُمۡ لَهُۥ مُنكِرُونَ
Yusuf’un kardeşleri gelip yanına girdiler. Onu tanımadılar; Yusuf, onları tanıdı.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَلَمَّا جَهَّزَهُم بِجَهَازِهِمۡ قَالَ ٱئۡتُونِي بِأَخٖ لَّكُم مِّنۡ أَبِيكُمۡۚ أَلَا تَرَوۡنَ أَنِّيٓ أُوفِي ٱلۡكَيۡلَ وَأَنَا۠ خَيۡرُ ٱلۡمُنزِلِينَ
Onların yüklerini hazırlatınca: Baba bir kardeşinizi bana getirin. Sizlere ölçüyü tam tuttuğumu ve benim konukseverlerin en iyisi olduğumu görmüyor musunuz? dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
فَإِن لَّمۡ تَأۡتُونِي بِهِۦ فَلَا كَيۡلَ لَكُمۡ عِندِي وَلَا تَقۡرَبُونِ
Eğer onu bana getirmezseniz bundan böyle benden bir ölçek erzak bile alamazsınız ve bana yaklaşmayın da.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالُواْ سَنُرَٰوِدُ عَنۡهُ أَبَاهُ وَإِنَّا لَفَٰعِلُونَ
Kardeşleri: Onun babasından istemeye çalışacağız ve her halde bunu yaparız, dediler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَقَالَ لِفِتۡيَٰنِهِ ٱجۡعَلُواْ بِضَٰعَتَهُمۡ فِي رِحَالِهِمۡ لَعَلَّهُمۡ يَعۡرِفُونَهَآ إِذَا ٱنقَلَبُوٓاْ إِلَىٰٓ أَهۡلِهِمۡ لَعَلَّهُمۡ يَرۡجِعُونَ
Yusuf (emrindeki) gençlere, ödedikleri ücreti de yüklerinin içine koyun. Belki onlar âilelerine döndükleri zaman bunu anlayıp da geri gelirler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
فَلَمَّا رَجَعُوٓاْ إِلَىٰٓ أَبِيهِمۡ قَالُواْ يَٰٓأَبَانَا مُنِعَ مِنَّا ٱلۡكَيۡلُ فَأَرۡسِلۡ مَعَنَآ أَخَانَا نَكۡتَلۡ وَإِنَّا لَهُۥ لَحَٰفِظُونَ
Babalarına döndüklerinde: Ey babamız! Bize artık erzak yasak edildi. Kardeşimizi bizimle beraber gönder de yiyecek alalım. Muhakkak biz, onu koruruz, dediler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالَ هَلۡ ءَامَنُكُمۡ عَلَيۡهِ إِلَّا كَمَآ أَمِنتُكُمۡ عَلَىٰٓ أَخِيهِ مِن قَبۡلُ فَٱللَّهُ خَيۡرٌ حَٰفِظٗاۖ وَهُوَ أَرۡحَمُ ٱلرَّٰحِمِينَ
Daha önce kardeşi hakkında size güvendiğim gibi, şimdi onun hakkında size güvenir miyim? Ama Allah en iyi koruyandır, O merhamet edenlerin en merhametlisidir, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَلَمَّا فَتَحُواْ مَتَٰعَهُمۡ وَجَدُواْ بِضَٰعَتَهُمۡ رُدَّتۡ إِلَيۡهِمۡۖ قَالُواْ يَٰٓأَبَانَا مَا نَبۡغِيۖ هَٰذِهِۦ بِضَٰعَتُنَا رُدَّتۡ إِلَيۡنَاۖ وَنَمِيرُ أَهۡلَنَا وَنَحۡفَظُ أَخَانَا وَنَزۡدَادُ كَيۡلَ بَعِيرٖۖ ذَٰلِكَ كَيۡلٞ يَسِيرٞ
Yüklerini açınca ödedikleri ücretlerin kendilerine geri iade edilmiş buldular. Ey babamız! Daha ne isteriz, dediler. İşte ödediğimiz ücret de bize iade edilmiş, dediler. Ailemize onunla yine yiyecek getirir, kardeşimizi de korur ve bir deve yükü de artırmış oluruz, dediler. Esasen bu aldığımız az bir ölçektir, dediler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالَ لَنۡ أُرۡسِلَهُۥ مَعَكُمۡ حَتَّىٰ تُؤۡتُونِ مَوۡثِقٗا مِّنَ ٱللَّهِ لَتَأۡتُنَّنِي بِهِۦٓ إِلَّآ أَن يُحَاطَ بِكُمۡۖ فَلَمَّآ ءَاتَوۡهُ مَوۡثِقَهُمۡ قَالَ ٱللَّهُ عَلَىٰ مَا نَقُولُ وَكِيلٞ
Babaları: Etrafınızın kuşatılması dışında, onu bana geri getireceğinize dair Allah adına sağlam bir söz vermedikçe onu sizinle göndermeyeceğim, dedi. O'na kesin söz verdiklerinde: Babaları sözümüze Allah vekildir, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَقَالَ يَٰبَنِيَّ لَا تَدۡخُلُواْ مِنۢ بَابٖ وَٰحِدٖ وَٱدۡخُلُواْ مِنۡ أَبۡوَٰبٖ مُّتَفَرِّقَةٖۖ وَمَآ أُغۡنِي عَنكُم مِّنَ ٱللَّهِ مِن شَيۡءٍۖ إِنِ ٱلۡحُكۡمُ إِلَّا لِلَّهِۖ عَلَيۡهِ تَوَكَّلۡتُۖ وَعَلَيۡهِ فَلۡيَتَوَكَّلِ ٱلۡمُتَوَكِّلُونَ
Babaları: Oğullarım! Tek bir kapıdan değil, ayrı ayrı kapılardan girin. Ama Allah katında size bir faydam olmaz, hüküm ancak Allah’ındır, O’na tevekkül ettim. Tevekkül edenler de sadece O’na tevekkül etsinler, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَلَمَّا دَخَلُواْ مِنۡ حَيۡثُ أَمَرَهُمۡ أَبُوهُم مَّا كَانَ يُغۡنِي عَنۡهُم مِّنَ ٱللَّهِ مِن شَيۡءٍ إِلَّا حَاجَةٗ فِي نَفۡسِ يَعۡقُوبَ قَضَىٰهَاۚ وَإِنَّهُۥ لَذُو عِلۡمٖ لِّمَا عَلَّمۡنَٰهُ وَلَٰكِنَّ أَكۡثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَعۡلَمُونَ
Babalarının emrettiği gibi girdiler. Esasen bu, Allah'tan gelecek hiçbir şeyi onlardan savamazdı. Ancak Yakup'un nefsindeki isteği (babalık şefkatini) yerine getirmiş oldu. Şüphesiz O, bizim kendisine ilim verdiğimizden dolayı ilim sahibidir. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَلَمَّا دَخَلُواْ عَلَىٰ يُوسُفَ ءَاوَىٰٓ إِلَيۡهِ أَخَاهُۖ قَالَ إِنِّيٓ أَنَا۠ أَخُوكَ فَلَا تَبۡتَئِسۡ بِمَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
Yusuf’un yanına girdiklerinde, kardeşini yanına çekti ve: Ben senin kardeşinim, onların yaptıklarına artık üzülme, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
فَلَمَّا جَهَّزَهُم بِجَهَازِهِمۡ جَعَلَ ٱلسِّقَايَةَ فِي رَحۡلِ أَخِيهِ ثُمَّ أَذَّنَ مُؤَذِّنٌ أَيَّتُهَا ٱلۡعِيرُ إِنَّكُمۡ لَسَٰرِقُونَ
Yusuf onların yüklerini yükletirken, bir su kabını kardeşinin yüküne koydurdu. Sonra bir çağırıcı: Ey kafile, siz hırsızsınız! diye bağırdı.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالُواْ وَأَقۡبَلُواْ عَلَيۡهِم مَّاذَا تَفۡقِدُونَ
Dönerek: Ne kaybettiniz? dediler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالُواْ نَفۡقِدُ صُوَاعَ ٱلۡمَلِكِ وَلِمَن جَآءَ بِهِۦ حِمۡلُ بَعِيرٖ وَأَنَا۠ بِهِۦ زَعِيمٞ
Hükümdarın su kabını kaybettik. Onu getirene bir deve yükü (mükâfat) vardır. Buna ben kefil oluyorum, dediler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالُواْ تَٱللَّهِ لَقَدۡ عَلِمۡتُم مَّا جِئۡنَا لِنُفۡسِدَ فِي ٱلۡأَرۡضِ وَمَا كُنَّا سَٰرِقِينَ
Vallahi, ülkede bozgunculuk çıkarmak için gelmediğimizi ve hırsız da olmadığımızı biliyorsunuz, dediler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالُواْ فَمَا جَزَٰٓؤُهُۥٓ إِن كُنتُمۡ كَٰذِبِينَ
Onlara: Yalancı iseniz, hırsızlığın cezası nedir? dediler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالُواْ جَزَٰٓؤُهُۥ مَن وُجِدَ فِي رَحۡلِهِۦ فَهُوَ جَزَٰٓؤُهُۥۚ كَذَٰلِكَ نَجۡزِي ٱلظَّٰلِمِينَ
Kimin yükünde bulunursa, işte (o şahsa el koymak) onun cezasıdır. Biz zalimleri işte böyle cezalandırırız, dediler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
فَبَدَأَ بِأَوۡعِيَتِهِمۡ قَبۡلَ وِعَآءِ أَخِيهِ ثُمَّ ٱسۡتَخۡرَجَهَا مِن وِعَآءِ أَخِيهِۚ كَذَٰلِكَ كِدۡنَا لِيُوسُفَۖ مَا كَانَ لِيَأۡخُذَ أَخَاهُ فِي دِينِ ٱلۡمَلِكِ إِلَّآ أَن يَشَآءَ ٱللَّهُۚ نَرۡفَعُ دَرَجَٰتٖ مَّن نَّشَآءُۗ وَفَوۡقَ كُلِّ ذِي عِلۡمٍ عَلِيمٞ
Yusuf kardeşinin eşyalarından önce onlarınkini aramaya başladı. Sonra kardeşinin yükünden su kabını çıkardı. Yusuf için böyle bir tuzak kurduk. Yoksa hükümdarın dinine göre kardeşini Allah dilemeseydi alıkoyamayacaktı. Dilediğimizin derecesini yükseltiriz. Her ilim sahibinden üstün bir ilim sahibi vardır
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
۞ قَالُوٓاْ إِن يَسۡرِقۡ فَقَدۡ سَرَقَ أَخٞ لَّهُۥ مِن قَبۡلُۚ فَأَسَرَّهَا يُوسُفُ فِي نَفۡسِهِۦ وَلَمۡ يُبۡدِهَا لَهُمۡۚ قَالَ أَنتُمۡ شَرّٞ مَّكَانٗاۖ وَٱللَّهُ أَعۡلَمُ بِمَا تَصِفُونَ
Çalmışsa, daha önce kardeşi de çalmıştı, dediler. Yusuf bunu içinde gizledi. Onlara açmadı. İçinden, “Sizin durumunuz daha kötüdür, anlattığınızı en iyi Allah bilir” dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالُواْ يَٰٓأَيُّهَا ٱلۡعَزِيزُ إِنَّ لَهُۥٓ أَبٗا شَيۡخٗا كَبِيرٗا فَخُذۡ أَحَدَنَا مَكَانَهُۥٓۖ إِنَّا نَرَىٰكَ مِنَ ٱلۡمُحۡسِنِينَ
Ey Aziz! Onun ihtiyar bir babası var, bizden birini onun yerine al. Biz senin iyi kimselerden olduğunu görüyoruz, dediler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالَ مَعَاذَ ٱللَّهِ أَن نَّأۡخُذَ إِلَّا مَن وَجَدۡنَا مَتَٰعَنَا عِندَهُۥٓ إِنَّآ إِذٗا لَّظَٰلِمُونَ
Allah korusun! Biz, malımızı kimde bulmuşsak ancak onu alıkoruz, yoksa zalimlerden oluruz, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
فَلَمَّا ٱسۡتَيۡـَٔسُواْ مِنۡهُ خَلَصُواْ نَجِيّٗاۖ قَالَ كَبِيرُهُمۡ أَلَمۡ تَعۡلَمُوٓاْ أَنَّ أَبَاكُمۡ قَدۡ أَخَذَ عَلَيۡكُم مَّوۡثِقٗا مِّنَ ٱللَّهِ وَمِن قَبۡلُ مَا فَرَّطتُمۡ فِي يُوسُفَۖ فَلَنۡ أَبۡرَحَ ٱلۡأَرۡضَ حَتَّىٰ يَأۡذَنَ لِيٓ أَبِيٓ أَوۡ يَحۡكُمَ ٱللَّهُ لِيۖ وَهُوَ خَيۡرُ ٱلۡحَٰكِمِينَ
Ümitsizliğe düşünce, kendi aralarında konuşmak üzere bir kenara çekildiler. Büyükleri şöyle dedi: Babanızın Allah adına sizden sağlam bir söz aldığını, daha önce Yusuf meselesinde de işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Artık babam bana izin verene veya Allah hakkımda hüküm verene kadar bu yerden ayrılmayacağım. O, hükmedenlerin en iyisidir.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
ٱرۡجِعُوٓاْ إِلَىٰٓ أَبِيكُمۡ فَقُولُواْ يَٰٓأَبَانَآ إِنَّ ٱبۡنَكَ سَرَقَ وَمَا شَهِدۡنَآ إِلَّا بِمَا عَلِمۡنَا وَمَا كُنَّا لِلۡغَيۡبِ حَٰفِظِينَ
Siz dönün, babanıza gidin ve deyin ki: Ey Babamız! Senin oğlun hırsızlık yaptı, bildiğimizden başka bir şey görmedik. Biz gaybın bekçileri değiliz.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَسۡـَٔلِ ٱلۡقَرۡيَةَ ٱلَّتِي كُنَّا فِيهَا وَٱلۡعِيرَ ٱلَّتِيٓ أَقۡبَلۡنَا فِيهَاۖ وَإِنَّا لَصَٰدِقُونَ
Bulunduğumuz kasaba (halkına) ve beraberinde geldiğimiz kervana da sorabilirsin; biz şüphesiz doğru söylüyoruz.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالَ بَلۡ سَوَّلَتۡ لَكُمۡ أَنفُسُكُمۡ أَمۡرٗاۖ فَصَبۡرٞ جَمِيلٌۖ عَسَى ٱللَّهُ أَن يَأۡتِيَنِي بِهِمۡ جَمِيعًاۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلۡعَلِيمُ ٱلۡحَكِيمُ
Bilakis, size nefisleriniz bir işi süslemiştir. Artık bana güzelce sabır gerekir. Belki Allah hepsini birden bana getirecektir. Çünkü O her şeyi bilendir, Hakim'dir, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَتَوَلَّىٰ عَنۡهُمۡ وَقَالَ يَٰٓأَسَفَىٰ عَلَىٰ يُوسُفَ وَٱبۡيَضَّتۡ عَيۡنَاهُ مِنَ ٱلۡحُزۡنِ فَهُوَ كَظِيمٞ
Onlara sırt çevirdi. "Vah, Yusuf’a yazık oldu!" dedi ve üzüntüden gözlerine ak düştü. Çok hüzne boğuldu ama onu içinde saklıyordu.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالُواْ تَٱللَّهِ تَفۡتَؤُاْ تَذۡكُرُ يُوسُفَ حَتَّىٰ تَكُونَ حَرَضًا أَوۡ تَكُونَ مِنَ ٱلۡهَٰلِكِينَ
Allah’a yemin ederiz ki, hala Yusuf’u anıp duruyorsun. Helaka yüz tutacaksın ya da helak olacaksın, dediler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالَ إِنَّمَآ أَشۡكُواْ بَثِّي وَحُزۡنِيٓ إِلَى ٱللَّهِ وَأَعۡلَمُ مِنَ ٱللَّهِ مَا لَا تَعۡلَمُونَ
Ben üzüntü ve tasamı yalnız Allah’a açarım. Allah tarafından, sizin bilmediklerinizi bilirim, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
يَٰبَنِيَّ ٱذۡهَبُواْ فَتَحَسَّسُواْ مِن يُوسُفَ وَأَخِيهِ وَلَا تَاْيۡـَٔسُواْ مِن رَّوۡحِ ٱللَّهِۖ إِنَّهُۥ لَا يَاْيۡـَٔسُ مِن رَّوۡحِ ٱللَّهِ إِلَّا ٱلۡقَوۡمُ ٱلۡكَٰفِرُونَ
Ey Oğullarım! Gidin, Yusuf’u ve kardeşini arayıp, sorun. Allah’ın rahmetinden de ümidinizi kesmeyin; doğrusu kâfirlerden başkası Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
فَلَمَّا دَخَلُواْ عَلَيۡهِ قَالُواْ يَٰٓأَيُّهَا ٱلۡعَزِيزُ مَسَّنَا وَأَهۡلَنَا ٱلضُّرُّ وَجِئۡنَا بِبِضَٰعَةٖ مُّزۡجَىٰةٖ فَأَوۡفِ لَنَا ٱلۡكَيۡلَ وَتَصَدَّقۡ عَلَيۡنَآۖ إِنَّ ٱللَّهَ يَجۡزِي ٱلۡمُتَصَدِّقِينَ
Kardeşleri Yusuf’un yanına girdiklerinde: Ey Aziz! Biz ve ailemize sıkıntı dokundu. Pek değersiz az bir malla geldik. Ölçeği bize tam tut ve sadaka ver. Allah sadaka verenleri şüphesiz mükâfatlandırır, dediler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالَ هَلۡ عَلِمۡتُم مَّا فَعَلۡتُم بِيُوسُفَ وَأَخِيهِ إِذۡ أَنتُمۡ جَٰهِلُونَ
Siz, cahiller iken Yusuf ve kardeşine yaptıklarınızı biliyor musunuz?
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالُوٓاْ أَءِنَّكَ لَأَنتَ يُوسُفُۖ قَالَ أَنَا۠ يُوسُفُ وَهَٰذَآ أَخِيۖ قَدۡ مَنَّ ٱللَّهُ عَلَيۡنَآۖ إِنَّهُۥ مَن يَتَّقِ وَيَصۡبِرۡ فَإِنَّ ٱللَّهَ لَا يُضِيعُ أَجۡرَ ٱلۡمُحۡسِنِينَ
Yoksa sen Yusuf musun? dediler. Ben Yusuf’um, bu da kardeşim, dedi. Allah bize lütufta bulundu. Doğrusu kim sakınır/takvalı olur ve sabrederse bilsin ki Allah iyi kimselerin mükâfatını zayi etmez.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالُواْ تَٱللَّهِ لَقَدۡ ءَاثَرَكَ ٱللَّهُ عَلَيۡنَا وَإِن كُنَّا لَخَٰطِـِٔينَ
Vallahi, Allah seni bize üstün kıldı; biz gerçekten hataya düşmüş kimseleriz, dediler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالَ لَا تَثۡرِيبَ عَلَيۡكُمُ ٱلۡيَوۡمَۖ يَغۡفِرُ ٱللَّهُ لَكُمۡۖ وَهُوَ أَرۡحَمُ ٱلرَّٰحِمِينَ
Bugün sizi ayıplama, azarlama yok. Allah sizi mağfiret etsin. O, merhametlilerin en merhametlisidir.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
ٱذۡهَبُواْ بِقَمِيصِي هَٰذَا فَأَلۡقُوهُ عَلَىٰ وَجۡهِ أَبِي يَأۡتِ بَصِيرٗا وَأۡتُونِي بِأَهۡلِكُمۡ أَجۡمَعِينَ
Bu gömleğimi götürün, babamın yüzüne bırakın, görmeye başlar; tüm ailenizle bana gelin, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَلَمَّا فَصَلَتِ ٱلۡعِيرُ قَالَ أَبُوهُمۡ إِنِّي لَأَجِدُ رِيحَ يُوسُفَۖ لَوۡلَآ أَن تُفَنِّدُونِ
Kafile yola çıktığında, babaları: Doğrusu ben Yusuf’un kokusunu alıyorum, dedi. (Bundan dolayı) beni de bunak sanmayın
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالُواْ تَٱللَّهِ إِنَّكَ لَفِي ضَلَٰلِكَ ٱلۡقَدِيمِ
Çevresindekiler: Vallahi sen, hala eski şaşkınlığındasın, dediler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
فَلَمَّآ أَن جَآءَ ٱلۡبَشِيرُ أَلۡقَىٰهُ عَلَىٰ وَجۡهِهِۦ فَٱرۡتَدَّ بَصِيرٗاۖ قَالَ أَلَمۡ أَقُل لَّكُمۡ إِنِّيٓ أَعۡلَمُ مِنَ ٱللَّهِ مَا لَا تَعۡلَمُونَ
Müjdeci gelip, gömleği Yakup’un yüzüne atınca, hemen gözleri açıldı. Bunun üzerine: Ben size, Allah tarafından sizin bilmediğinizi biliyorum dememiş miydim? dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالُواْ يَٰٓأَبَانَا ٱسۡتَغۡفِرۡ لَنَا ذُنُوبَنَآ إِنَّا كُنَّا خَٰطِـِٔينَ
Oğulları: Ey Babamız! Günahlarımızın bağışlanmasını dile, biz gerçekten günahkârız, dediler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قَالَ سَوۡفَ أَسۡتَغۡفِرُ لَكُمۡ رَبِّيٓۖ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلۡغَفُورُ ٱلرَّحِيمُ
Rabbimden bağışlanmanızı dileyeceğim, dedi. O şüphesiz çok mağfiret eder, çok merhamet eder,
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
فَلَمَّا دَخَلُواْ عَلَىٰ يُوسُفَ ءَاوَىٰٓ إِلَيۡهِ أَبَوَيۡهِ وَقَالَ ٱدۡخُلُواْ مِصۡرَ إِن شَآءَ ٱللَّهُ ءَامِنِينَ
Yusuf’un yanına girdiklerinde o, anne ve babasını kucakladı: Mısır’a inşallah yerleşin, güven içinde girin, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَرَفَعَ أَبَوَيۡهِ عَلَى ٱلۡعَرۡشِ وَخَرُّواْ لَهُۥ سُجَّدٗاۖ وَقَالَ يَٰٓأَبَتِ هَٰذَا تَأۡوِيلُ رُءۡيَٰيَ مِن قَبۡلُ قَدۡ جَعَلَهَا رَبِّي حَقّٗاۖ وَقَدۡ أَحۡسَنَ بِيٓ إِذۡ أَخۡرَجَنِي مِنَ ٱلسِّجۡنِ وَجَآءَ بِكُم مِّنَ ٱلۡبَدۡوِ مِنۢ بَعۡدِ أَن نَّزَغَ ٱلشَّيۡطَٰنُ بَيۡنِي وَبَيۡنَ إِخۡوَتِيٓۚ إِنَّ رَبِّي لَطِيفٞ لِّمَا يَشَآءُۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلۡعَلِيمُ ٱلۡحَكِيمُ
Ana babasını tahtın üzerine çıkarttı hepsi onun (Yusuf'un) önünde secde edip eğildiler. O zaman Yusuf: Babacığım! İşte bu, önceden gördüğüm rüyanın gerçekleşmiş olmasıdır. Rabbim onu hak kıldı. Şeytan, benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni hapisten çıkaran, sizi çölden getiren Rabbim bana çok iyilikte bulundu. Gerçekten Rabbim dilediğine çok latiftir. O şüphesiz her şeyi bilendir ve Hakim'dir, dedi.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
۞ رَبِّ قَدۡ ءَاتَيۡتَنِي مِنَ ٱلۡمُلۡكِ وَعَلَّمۡتَنِي مِن تَأۡوِيلِ ٱلۡأَحَادِيثِۚ فَاطِرَ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ أَنتَ وَلِيِّۦ فِي ٱلدُّنۡيَا وَٱلۡأٓخِرَةِۖ تَوَفَّنِي مُسۡلِمٗا وَأَلۡحِقۡنِي بِٱلصَّٰلِحِينَ
Rabbim! Bana hükümranlık verdin, rüyaların yorumunu öğrettin. Ey gökleri ve yeri yaradan! Dünya ve ahirette velîm sensin; benim canımı müslüman olarak al ve beni salihler arasına kat!
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
ذَٰلِكَ مِنۡ أَنۢبَآءِ ٱلۡغَيۡبِ نُوحِيهِ إِلَيۡكَۖ وَمَا كُنتَ لَدَيۡهِمۡ إِذۡ أَجۡمَعُوٓاْ أَمۡرَهُمۡ وَهُمۡ يَمۡكُرُونَ
İşte sana vahyettiklerimiz, gaybe ait haberlerdir. Onlar bir araya gelip tuzak kurarlarken yanlarında değildin.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَمَآ أَكۡثَرُ ٱلنَّاسِ وَلَوۡ حَرَصۡتَ بِمُؤۡمِنِينَ
Sen ne kadar çok istesen de, insanların çoğu iman etmezler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَمَا تَسۡـَٔلُهُمۡ عَلَيۡهِ مِنۡ أَجۡرٍۚ إِنۡ هُوَ إِلَّا ذِكۡرٞ لِّلۡعَٰلَمِينَ
Oysa sen buna karşılık onlardan bir ücret de istemiyorsun. O, âlemler için sadece bir öğüttür.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَكَأَيِّن مِّنۡ ءَايَةٖ فِي ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلۡأَرۡضِ يَمُرُّونَ عَلَيۡهَا وَهُمۡ عَنۡهَا مُعۡرِضُونَ
Göklerde ve yerde nice ayetler vardır ki, yanlarından yüzlerini çevirerek geçerler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَمَا يُؤۡمِنُ أَكۡثَرُهُم بِٱللَّهِ إِلَّا وَهُم مُّشۡرِكُونَ
Onların çoğu, Allah’a ancak şirk koşarak iman ederler.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
أَفَأَمِنُوٓاْ أَن تَأۡتِيَهُمۡ غَٰشِيَةٞ مِّنۡ عَذَابِ ٱللَّهِ أَوۡ تَأۡتِيَهُمُ ٱلسَّاعَةُ بَغۡتَةٗ وَهُمۡ لَا يَشۡعُرُونَ
Allah tarafından, onları kuşatacak bir azaba uğramayacaklarından veya farkına varmadan, kıyamet saatinin ansızın gelmeyeceğinden emin midirler?
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
قُلۡ هَٰذِهِۦ سَبِيلِيٓ أَدۡعُوٓاْ إِلَى ٱللَّهِۚ عَلَىٰ بَصِيرَةٍ أَنَا۠ وَمَنِ ٱتَّبَعَنِيۖ وَسُبۡحَٰنَ ٱللَّهِ وَمَآ أَنَا۠ مِنَ ٱلۡمُشۡرِكِينَ
De ki: Bu, benim yolumdur, ben ve bana uyanlar basiretle Allah’a davet ederiz. Allah’ı tesbih ederim. Ben asla müşriklerden değilim.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
وَمَآ أَرۡسَلۡنَا مِن قَبۡلِكَ إِلَّا رِجَالٗا نُّوحِيٓ إِلَيۡهِم مِّنۡ أَهۡلِ ٱلۡقُرَىٰٓۗ أَفَلَمۡ يَسِيرُواْ فِي ٱلۡأَرۡضِ فَيَنظُرُواْ كَيۡفَ كَانَ عَٰقِبَةُ ٱلَّذِينَ مِن قَبۡلِهِمۡۗ وَلَدَارُ ٱلۡأٓخِرَةِ خَيۡرٞ لِّلَّذِينَ ٱتَّقَوۡاْۚ أَفَلَا تَعۡقِلُونَ
Senden önce de, şehirler halkından kendilerine vahyettiğimiz adamlar gönderdik. Yeryüzünde gezmiyorlar mı ki, kendilerinden önce geçenlerin sonlarının nasıl olduğuna baksınlar? Ahiret yurdu takva sahipleri için hayırlıdır. Akletmiyor musunuz?
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
حَتَّىٰٓ إِذَا ٱسۡتَيۡـَٔسَ ٱلرُّسُلُ وَظَنُّوٓاْ أَنَّهُمۡ قَدۡ كُذِبُواْ جَآءَهُمۡ نَصۡرُنَا فَنُجِّيَ مَن نَّشَآءُۖ وَلَا يُرَدُّ بَأۡسُنَا عَنِ ٱلۡقَوۡمِ ٱلۡمُجۡرِمِينَ
Peygamberler (kavimlerinin iman etmesinden) ümitlerini yitirip, yalanlandıklarını anladıkları bir anda kendilerine yardımımız gelmiştir. Böylece, istediğimizi kurtarırız. Azabımız suçlu milletten geri çevrilemez
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
لَقَدۡ كَانَ فِي قَصَصِهِمۡ عِبۡرَةٞ لِّأُوْلِي ٱلۡأَلۡبَٰبِۗ مَا كَانَ حَدِيثٗا يُفۡتَرَىٰ وَلَٰكِن تَصۡدِيقَ ٱلَّذِي بَيۡنَ يَدَيۡهِ وَتَفۡصِيلَ كُلِّ شَيۡءٖ وَهُدٗى وَرَحۡمَةٗ لِّقَوۡمٖ يُؤۡمِنُونَ
Andolsun ki, peygamberlerin kıssalarında, akıl sahipleri için ibretler vardır. Bu, uydurma bir söz değildir. Kendinden öncekileri tasdik eden, iman eden bir toplum için her şeyi açıklayan, bir hidayet ve rahmettir.
Các Tafsir tiếng Ả-rập:
 
Ý nghĩa nội dung Chương: Chương Yusuf
Mục lục các chương Kinh Số trang
 
Bản dịch ý nghĩa nội dung Qur'an - Dịch thuật tiếng Thổ Nhĩ Kỳ - Sha'ban British - Mục lục các bản dịch

Bản dịch ý nghĩa nội dung Kinh Qur'an bằng tiếng Thổ Nhĩ Kỳ, dịch thuật bởi Sha'ban British. Bản dịch đã được kiểm duyệt bởi Trung tâm Dịch thuật Rowwad và bản dịch gốc hiện đang có sẵn cho tham khảo, đóng góp ý kiến, đánh giá để không ngừng nâng cao.

Đóng lại