ߞߎ߬ߙߣߊ߬ ߞߟߊߒߞߋ ߞߘߐ ߟߎ߬ ߘߟߊߡߌߘߊ - ߟߊߘߛߏߣߍ߲ ߕߙߎߞߌ߫ ߘߟߊߡߌߘߊ ߞߎ߬ߙߣߊ߬ ߞߟߊߒߞߋ ߞߘߐߦߌߘߊ ߘߐ߫ * - ߘߟߊߡߌߘߊ ߟߎ߫ ߦߌ߬ߘߊ߬ߥߟߊ


ߞߘߐ ߟߎ߬ ߘߟߊߡߌ߬ߘߊ߬ߟߌ ߝߐߘߊ ߘߏ߫: ߟߏ߲߫ ߞߍߕߊ ߝߐߘߊ   ߟߝߊߙߌ ߘߏ߫:

Sûretu'l-Vâkıa

ߝߐߘߊ ߟߊߢߌߣߌ߲ ߘߏ߫:
بيان أحوال العباد يوم المعاد.
Kıyamet günü, kulların ne durumda olacakları anlatılmıştır.

إِذَا وَقَعَتِ ٱلۡوَاقِعَةُ
Kıyametin kopması kaçınılmazdır.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
لَيۡسَ لِوَقۡعَتِهَا كَاذِبَةٌ
Dünyada yalanladıkları gibi artık kıyametin kopmasını kimse yalanlayamayacaktır.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
خَافِضَةٞ رَّافِعَةٌ
Kâfir ve fâcirleri cehenneme koyarak alçaltıcı; Mümin ve takva sahiplerini cennete koyarak yükselticidir.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
إِذَا رُجَّتِ ٱلۡأَرۡضُ رَجّٗا
Yer büyük bir sarsıntı ile sarsıldığında.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَبُسَّتِ ٱلۡجِبَالُ بَسّٗا
Dağlar paramparça olduğu zaman.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
فَكَانَتۡ هَبَآءٗ مُّنۢبَثّٗا
Bu paramparça olmaktan dolayı yerinde sebat edemeden toz duman haline geldiği zaman.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَكُنتُمۡ أَزۡوَٰجٗا ثَلَٰثَةٗ
O günde sizler üç sınıf olduğunuz zaman.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
فَأَصۡحَٰبُ ٱلۡمَيۡمَنَةِ مَآ أَصۡحَٰبُ ٱلۡمَيۡمَنَةِ
Sağ taraf ehli öyle kimselerdir ki, imanları sebebiyle kitaplarını sağ taraftan alırlar. Onların makamları ne büyük, ne yüksektir!
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَأَصۡحَٰبُ ٱلۡمَشۡـَٔمَةِ مَآ أَصۡحَٰبُ ٱلۡمَشۡـَٔمَةِ
Sol taraf ehli öyle kimselerdir ki, kitaplarını sol taraflarından alırlar. Onların makamları ne kötü, ne aşağılıktır!
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَٱلسَّٰبِقُونَ ٱلسَّٰبِقُونَ
Dünyada hayır işleme hususunda yarışanlar, ahirette cennete girme hususunda da en önce olanlardır.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
أُوْلَٰٓئِكَ ٱلۡمُقَرَّبُونَ
İşte onlar, Allah'ın katında yakınlaştırılmış kimselerdir.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
فِي جَنَّٰتِ ٱلنَّعِيمِ
Onlar Naim cennetlerindedirler. Çeşitli nimetlerden faydalanmaktadırlar.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
ثُلَّةٞ مِّنَ ٱلۡأَوَّلِينَ
Onlar bu ümmetten ve geçmiş ümmetlerden oluşan bir topluluktur.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَقَلِيلٞ مِّنَ ٱلۡأٓخِرِينَ
İnsanların az bir kısmı da ahir zamanda hayırda yarışıp yakınlaştırılmış kimselerdendir.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
عَلَىٰ سُرُرٖ مَّوۡضُونَةٖ
Altınla dokunmuş tahtlar üzerindedirler.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
مُّتَّكِـِٔينَ عَلَيۡهَا مُتَقَٰبِلِينَ
Karşılıklı oturup bu tahtlara yaslanırlar. Onlardan hiçbiri başkasının ensesine bakmaz.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
ߟߝߊߙߌ ߟߎ߫ ߢߊ߬ߕߣߐ ߘߏ߫ ߞߐߜߍ ߣߌ߲߬ ߞߊ߲߬:
• دوام تذكر نعم الله وآياته سبحانه موجب لتعظيم الله وحسن طاعته.
Allah -Subhanehu ve Teâlâ-'nın ayetlerini ve nimetlerini devamlı hatırlamak, Yüce Allah'ı tazim etmeyi ve O'na en güzel şekilde itaat etmeyi gerekli kılar.

• انقطاع تكذيب الكفار بمعاينة مشاهد القيامة.
Kıyameti ayan beyan görmeleri ile kâfirlerin yalanlamaları ortadan kalkmıştır.

• تفاوت درجات أهل الجنة بتفاوت أعمالهم.
Amellerinin farklılıklarına göre cennet ehlinin dereceleri de farklı olacaktır.

يَطُوفُ عَلَيۡهِمۡ وِلۡدَٰنٞ مُّخَلَّدُونَ
Kendilerine yaşlılık ve fanilik isabet etmeyen gençler, onlara hizmet etmek için etraflarında dolaşır.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
بِأَكۡوَابٖ وَأَبَارِيقَ وَكَأۡسٖ مِّن مَّعِينٖ
(O hizmetçiler) kulpsuz kadehler, kulplu testiler ve cennetten akıp gelen ve kesintiye uğramayan şaraplarla dolu kadehlerle etraflarında dolaşırlar.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
لَّا يُصَدَّعُونَ عَنۡهَا وَلَا يُنزِفُونَ
Dünyadaki içkiler gibi değildir. Onu içenin ne başı ağrır, ne de aklı gider.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَفَٰكِهَةٖ مِّمَّا يَتَخَيَّرُونَ
O hizmetlerinde bulunan gençler, istedikleri meyveler ile etraflarında dolanırlar.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَلَحۡمِ طَيۡرٖ مِّمَّا يَشۡتَهُونَ
Nefislerinin arzuladığı kuş etleriyle de etraflarında dolanırlar.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَحُورٌ عِينٞ
Cennette onlar için gözleri iri güzel kadınlar vardır.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
كَأَمۡثَٰلِ ٱللُّؤۡلُوِٕ ٱلۡمَكۡنُونِ
Sanki sedefinin içinde saklı inciler gibi.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
جَزَآءَۢ بِمَا كَانُواْ يَعۡمَلُونَ
(Bütün bunlar) dünyada işlemiş oldukları salih amellerin karşılığında mükâfat olarak verilir.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
لَا يَسۡمَعُونَ فِيهَا لَغۡوٗا وَلَا تَأۡثِيمًا
Cennette ne boş bir söz, ne de sahibine günah getirecek söz işitirler.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
إِلَّا قِيلٗا سَلَٰمٗا سَلَٰمٗا
Meleklerin kendilerine verdiği selam ve birbirleri arasındaki selamlaşmalardan başka bir şey işitmezler.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَأَصۡحَٰبُ ٱلۡيَمِينِ مَآ أَصۡحَٰبُ ٱلۡيَمِينِ
Sağ taraf ehli; öyle kimselerdir ki, imanları sebebiyle kitapları sağ taraflarından verilir. Allah katında onların makamları ne büyük, ne yücedir!
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
فِي سِدۡرٖ مَّخۡضُودٖ
Dikenleri olmayan ve kimseye eziyet vermeyen sedir ağaçlarında.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَطَلۡحٖ مَّنضُودٖ
Salkımları bir araya toplanmış muz ağaçlarında.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَظِلّٖ مَّمۡدُودٖ
Yok olmayacak devamlı uzun gölgeler vardır.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَمَآءٖ مَّسۡكُوبٖ
Durmadan akan sular vardır.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَفَٰكِهَةٖ كَثِيرَةٖ
Sınırsız bir çok meyve vardır.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
لَّا مَقۡطُوعَةٖ وَلَا مَمۡنُوعَةٖ
O (meyveler) kesinlikle tükenmez, mevsime ihtiyaç duymazlar. Hangi vakit isterseler bir mani olmadan ulaşırlar.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَفُرُشٖ مَّرۡفُوعَةٍ
Tahtların üzerinde yükseltilmiş döşekler içindedirler.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
إِنَّآ أَنشَأۡنَٰهُنَّ إِنشَآءٗ
Biz bu zikredilen hurileri alışılmışın dışında yeniden yarattık.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
فَجَعَلۡنَٰهُنَّ أَبۡكَارًا
Onları daha önceden el değmemiş bakireler kıldık.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
عُرُبًا أَتۡرَابٗا
Onları aynı yaşta, eşlerine sevgili kıldık.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
لِّأَصۡحَٰبِ ٱلۡيَمِينِ
Mutluluklarının göstergesi olarak sağ taraf ehli için onları (hurileri) yarattık.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
ثُلَّةٞ مِّنَ ٱلۡأَوَّلِينَ
Onlar, geçmiş ümmetlere (gönderilmiş) peygamberlerin topluluklarıdır.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَثُلَّةٞ مِّنَ ٱلۡأٓخِرِينَ
Ümmetlerin sonuncusu Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'in ümetinden bir topluluktur.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَأَصۡحَٰبُ ٱلشِّمَالِ مَآ أَصۡحَٰبُ ٱلشِّمَالِ
Sol taraf ehli öyle kimselerdir ki, kitaplarını sol taraflarından verilir. Onların halleri ve akibetleri ne kötüdür!
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
فِي سَمُومٖ وَحَمِيمٖ
Sıcaklığı şiddetli olan rüzgârlar ve sıcaklığı şiddetli olan sular içindedirler.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَظِلّٖ مِّن يَحۡمُومٖ
Kapkara duman gölgesinin içindedirler.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
لَّا بَارِدٖ وَلَا كَرِيمٍ
Güzel bir esinti de yoktur, güzel bir manzara da yoktur.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
إِنَّهُمۡ كَانُواْ قَبۡلَ ذَٰلِكَ مُتۡرَفِينَ
Şüphesiz ki onlar, bu azaba uğratılmadan önce dünyada bolluk içinde yaşıyorlardı. Onlar ancak arzularını önemsiyorlardı.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَكَانُواْ يُصِرُّونَ عَلَى ٱلۡحِنثِ ٱلۡعَظِيمِ
Allah'ı küfretmek ve O'nun dışında putlara ibadet etmekte ısrar ediyorlardı.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَكَانُواْ يَقُولُونَ أَئِذَا مِتۡنَا وَكُنَّا تُرَابٗا وَعِظَٰمًا أَءِنَّا لَمَبۡعُوثُونَ
Yeniden dirilişi inkâr edip, alay ederek ve bunun olmasını uzak görerek şöyle diyorlardı: "Ölüp, toprak ve çürümüş kemik yığını haline geldikten sonra yeniden mi diriltileceğiz?"
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
أَوَءَابَآؤُنَا ٱلۡأَوَّلُونَ
"Bizden önce ölen atalarımız da mı diriltilecekler?"
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
قُلۡ إِنَّ ٱلۡأَوَّلِينَ وَٱلۡأٓخِرِينَ
-Ey Resul!- Yeniden dirilişi inkâr edene de ki: "Şüphesiz hem öncekiler, hem sonrakiler (diriltileceklerdir)."
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
لَمَجۡمُوعُونَ إِلَىٰ مِيقَٰتِ يَوۡمٖ مَّعۡلُومٖ
Hesap ve karşılık için kıyamet gününde bir araya getirileceklerdir.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
ߟߝߊߙߌ ߟߎ߫ ߢߊ߬ߕߣߐ ߘߏ߫ ߞߐߜߍ ߣߌ߲߬ ߞߊ߲߬:
• العمل الصالح سبب لنيل النعيم في الآخرة.
Salih amel, ahiretteki nimetlere nail olmanın sebebidir.

• الترف والتنعم من أسباب الوقوع في المعاصي.
Nimet ve bolluk içinde olmak, günaha girmenin sebeplerindendir.

• خطر الإصرار على الذنب.
Günahlarda ısrarcı olmak çok tehlikelidir.

ثُمَّ إِنَّكُمۡ أَيُّهَا ٱلضَّآلُّونَ ٱلۡمُكَذِّبُونَ
Sonra siz -Ey yeniden dirilişi yalanlayanlar! Dosdoğru yoldan sapanlar!- Kıyamet günü, meyvelerin en kötüsü ve pisi olan zakkum ağacının meyvesini muhakkak yiyeceksiniz.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
لَأٓكِلُونَ مِن شَجَرٖ مِّن زَقُّومٖ
Sonra siz -Ey yeniden dirilişi yalanlayanlar! Dosdoğru yoldan sapanlar!- Kıyamet günü, meyvelerin en kötüsü ve pisi olan zakkum ağacının meyvesini muhakkak yiyeceksiniz.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
فَمَالِـُٔونَ مِنۡهَا ٱلۡبُطُونَ
Boş midelerinizi bu ağacın acı (meyvesi) ile dolduracaksınız.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
فَشَٰرِبُونَ عَلَيۡهِ مِنَ ٱلۡحَمِيمِ
Bunun üzerine de kaynar sudan içeceksiniz.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
فَشَٰرِبُونَ شُرۡبَ ٱلۡهِيمِ
Sürekli susuzluk hissetme hastalığı sebebi ile devenin çok su içtiği gibi siz de ondan içeceksiniz.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
هَٰذَا نُزُلُهُمۡ يَوۡمَ ٱلدِّينِ
Bu zikredilen acı yemek ve kaynar su, karşılık gününde kendisi ile karşılanacakları ziyafetleridir.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
نَحۡنُ خَلَقۡنَٰكُمۡ فَلَوۡلَا تُصَدِّقُونَ
-Ey yalanlayanlar!- Siz yok iken biz sizi yarattık. Öldükten sonra sizi diriltip hayat vereceğimizi tasdik etmeniz gerekmez mi?
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
أَفَرَءَيۡتُم مَّا تُمۡنُونَ
-Ey insanlar- Hanımlarınızın rahimlerine döktüğünüz meniyi görmez misiniz?
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
ءَأَنتُمۡ تَخۡلُقُونَهُۥٓ أَمۡ نَحۡنُ ٱلۡخَٰلِقُونَ
O meniyi yaratan siz misiniz? Yoksa onu yaratan biz miyiz?
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
نَحۡنُ قَدَّرۡنَا بَيۡنَكُمُ ٱلۡمَوۡتَ وَمَا نَحۡنُ بِمَسۡبُوقِينَ
Aranızda ölümü biz takdir ettik. Her birinizin takdir edilmiş bir eceli vardır. Ne öne alınır, ne de gecikir. Biz aciz de değiliz.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
عَلَىٰٓ أَن نُّبَدِّلَ أَمۡثَٰلَكُمۡ وَنُنشِئَكُمۡ فِي مَا لَا تَعۡلَمُونَ
Yaratılmış olduğunuz tabiatı tanıyıp, bildiğiniz şeklinizi bilmediğiniz tabiat ve şekilde değiştirip, yaratalım diye.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَلَقَدۡ عَلِمۡتُمُ ٱلنَّشۡأَةَ ٱلۡأُولَىٰ فَلَوۡلَا تَذَكَّرُونَ
Sizi ilk olarak nasıl yarattığımızı biliyorsunuz? Sizi ilk olarak yaratanın öldükten sonra yeniden sizi diriltmeye kadir olduğunu bilip ibret almanız gerekmez mi?
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
أَفَرَءَيۡتُم مَّا تَحۡرُثُونَ
Tarlaya ektiğiniz tohumu görmez misiniz?
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
ءَأَنتُمۡ تَزۡرَعُونَهُۥٓ أَمۡ نَحۡنُ ٱلزَّٰرِعُونَ
O tohumu bitiren siz misiniz? Yoksa bitiren biz miyiz?
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
لَوۡ نَشَآءُ لَجَعَلۡنَٰهُ حُطَٰمٗا فَظَلۡتُمۡ تَفَكَّهُونَ
Bu ekini olgunlaşmaya ve yetişmeye yakın kuru bir çöp yapmayı dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık. Ona ne isabet ettiğine dair şaşırıp kalırdınız.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
إِنَّا لَمُغۡرَمُونَ
Şöyle dersiniz: "Harcadığımız şeylerin ziyana uğramasıyla azap ediliyoruz."
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
بَلۡ نَحۡنُ مَحۡرُومُونَ
"Bilakis biz rızıktan mahrum edildik."
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
أَفَرَءَيۡتُمُ ٱلۡمَآءَ ٱلَّذِي تَشۡرَبُونَ
Susadığınızda içtiğiniz suyu gördünüz mü?
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
ءَأَنتُمۡ أَنزَلۡتُمُوهُ مِنَ ٱلۡمُزۡنِ أَمۡ نَحۡنُ ٱلۡمُنزِلُونَ
Gökteki buluttan onu indiren siz misiniz? Yoksa onu indiren biz miyiz?
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
لَوۡ نَشَآءُ جَعَلۡنَٰهُ أُجَاجٗا فَلَوۡلَا تَشۡكُرُونَ
Eğer bu suyu içme ve sulamada kullanamayacağınız şekilde çok tuzlu yapmak isteseydik, öyle yapardık. Size rahmet olarak bu suyu tatlı bir şekilde indirdiği için Yüce Allah'a şükretmeyecek misiniz?
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
أَفَرَءَيۡتُمُ ٱلنَّارَ ٱلَّتِي تُورُونَ
Kendisinden faydalanmak için tutuşturduğunuz ateşi gördünüz mü?
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
ءَأَنتُمۡ أَنشَأۡتُمۡ شَجَرَتَهَآ أَمۡ نَحۡنُ ٱلۡمُنشِـُٔونَ
Yakıp tutuşturduğunuz ağaçları sizler mi yarattınız? Yoksa size olan şefkatimizden dolayı onu yaratan bizler miyiz?
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
نَحۡنُ جَعَلۡنَٰهَا تَذۡكِرَةٗ وَمَتَٰعٗا لِّلۡمُقۡوِينَ
Biz bu ateşi, ahiret ateşini size hatırlatan bir ibret ve sizden yolculuk edenler için bir faydalanma kıldık.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
فَسَبِّحۡ بِٱسۡمِ رَبِّكَ ٱلۡعَظِيمِ
-Ey Resul!- Azim olan Rabbini yakışık olmayan her şeyden tenzih et.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
۞ فَلَآ أُقۡسِمُ بِمَوَٰقِعِ ٱلنُّجُومِ
Yüce Allah, yıldızların yer ve yörüngelerine yemin etmiştir.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَإِنَّهُۥ لَقَسَمٞ لَّوۡ تَعۡلَمُونَ عَظِيمٌ
Gerçekten yıldızların bu yörüngelerine edilen yemin -büyüklüğünü bilirseniz- içinde barındırdığı sayısız ibret ve ayetler bakımından pek büyüktür.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
ߟߝߊߙߌ ߟߎ߫ ߢߊ߬ߕߣߐ ߘߏ߫ ߞߐߜߍ ߣߌ߲߬ ߞߊ߲߬:
• دلالة الخلق الأول على سهولة البعث ظاهرة.
İlk yaratılış, yeniden diriltmenin kolay olduğunun delilidir.

• إنزال الماء وإنبات الأرض والنار التي ينتفع بها الناس نعم تقتضي من الناس شكرها لله، فالله قادر على سلبها متى شاء.
Suyun indirilmesi, yerin ekinler bitirmesi ve insanların faydalanmakta olduğu ateş, insanların Yüce Allah'a şükretmelerini gerektiren nimetlerdendir. Allah Teâlâ dilediği zaman bu nimetlerini çekip almaya kadirdir.

• الاعتقاد بأن للكواكب أثرًا في نزول المطر كُفْرٌ، وهو من عادات الجاهلية.
Yağmurun yağmasında yıldızların etkisi olduğuna inanmak küfürdür ve bu cahiliye adetlerindendir.

إِنَّهُۥ لَقُرۡءَانٞ كَرِيمٞ
-Ey insanlar!- Size okunan bu Kur'an, içinde barındırdığı büyük faydalar bakımından pek değerli bir Kur'an'dır.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
فِي كِتَٰبٖ مَّكۡنُونٖ
İnsanların gözlerinden gizlenmiş bir kitaptadır ki, o Levh-i Mahfûz'dur.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
لَّا يَمَسُّهُۥٓ إِلَّا ٱلۡمُطَهَّرُونَ
Ona ancak günah ve kusurlardan temizlenmiş melekler dokunabilir.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
تَنزِيلٞ مِّن رَّبِّ ٱلۡعَٰلَمِينَ
Tüm canlıların Rabbi olan Allah tarafından, peygamberi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e indirilmiştir.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
أَفَبِهَٰذَا ٱلۡحَدِيثِ أَنتُم مُّدۡهِنُونَ
-Ey müşrikler!- Siz; bu sözü (Kur'an'ı) yalanlıyor, tasdik etmiyor musunuz?
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَتَجۡعَلُونَ رِزۡقَكُمۡ أَنَّكُمۡ تُكَذِّبُونَ
Yüce Allah'ın sizi nimetlerle rızıklandırmasına karşılık O'nu yalanlayarak mı şükrediyorsunuz? Yağmurun yağmasını yıldızlara nispet edip; "Falanca ve filanca yıldız sayesinde bize yağmur verildi mi?" diyorsunuz.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
فَلَوۡلَآ إِذَا بَلَغَتِ ٱلۡحُلۡقُومَ
Can boğaza gelip dayandığında.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَأَنتُمۡ حِينَئِذٖ تَنظُرُونَ
O vakit, siz önünüzde can çekişip ölüm döşeğinde olan kişiye bakakalırsınız.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَنَحۡنُ أَقۡرَبُ إِلَيۡهِ مِنكُمۡ وَلَٰكِن لَّا تُبۡصِرُونَ
Biz; ilmimiz, kudretimiz ve meleklerimiz ile ölülerinize sizden daha yakınız. Fakat sizler o melekleri görmüyorsunuz.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
فَلَوۡلَآ إِن كُنتُمۡ غَيۡرَ مَدِينِينَ
Madem iddia ettiğiniz gibi işlemiş olduğunuz amellerinizin karşılığını görmek için yeniden diriltilmeyeceksiniz.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
تَرۡجِعُونَهَآ إِن كُنتُمۡ صَٰدِقِينَ
Eğer doğru söylüyor iseniz, ölülerinizden çıkan bu ruhu geri çevirsenize! Ancak bunu yapmaya güç yetiremezsiniz.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
فَأَمَّآ إِن كَانَ مِنَ ٱلۡمُقَرَّبِينَ
Eğer ölen kimse hayırda yarışan birisi ise.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
فَرَوۡحٞ وَرَيۡحَانٞ وَجَنَّتُ نَعِيمٖ
Onun için ardında yorgunluk olmayan rahatlık, güzel rızık ve rahmet vardır. Ve onun için canının çektiği şeylerle rızıklandırıldığı cennet vardır.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَأَمَّآ إِن كَانَ مِنۡ أَصۡحَٰبِ ٱلۡيَمِينِ
90-91 Eğer ölen kişi sağ taraf ehlinden ise onların durumu için kaygı duyma. Zira onlar için selamet ve güven vardır.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
فَسَلَٰمٞ لَّكَ مِنۡ أَصۡحَٰبِ ٱلۡيَمِينِ
90-91 Eğer ölen kişi sağ taraf ehlinden ise onların durumu için kaygı duyma. Zira onlar için selamet ve güven vardır.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَأَمَّآ إِن كَانَ مِنَ ٱلۡمُكَذِّبِينَ ٱلضَّآلِّينَ
Eğer ölen kişi dosdoğru yoldan sapan, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in getirdiklerini yalanlayanlardan ise.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
فَنُزُلٞ مِّنۡ حَمِيمٖ
O kişinin karşılanacağı ziyafet alabildiğine kaynar sudur.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
وَتَصۡلِيَةُ جَحِيمٍ
Onun için cehennem ateşinde yanmak vardır.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ حَقُّ ٱلۡيَقِينِ
-Ey Resul!- Şüphesiz ki sana bu anlattıklarımız, üzerinde şüphe olmayan hakikatlerdir.
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
فَسَبِّحۡ بِٱسۡمِ رَبِّكَ ٱلۡعَظِيمِ
Azim olan Rabbinin adını tespih et ve O'nu bütün noksanlıklardan tenzih et!
ߊߙߊߓߎߞߊ߲ߡߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߟߎ߬:
ߟߝߊߙߌ ߟߎ߫ ߢߊ߬ߕߣߐ ߘߏ߫ ߞߐߜߍ ߣߌ߲߬ ߞߊ߲߬:
• شدة سكرات الموت وعجز الإنسان عن دفعها.
Ölüm sarhoşluğu çok şiddetlidir ve insan bunu kendisinden defetmek konusunda son derece acizdir.

• الأصل أن البشر لا يرون الملائكة إلا إن أراد الله لحكمة.
Yüce Allah'ın bir hikmet gereği dilemesi hariç, asılda insanlar melekleri göremezler.

• أسماء الله (الأول، الآخر، الظاهر، الباطن) تقتضي تعظيم الله ومراقبته في الأعمال الظاهرة والباطنة.
Yüce Allah'ın (Evvel, Ahir, Zahir ve Bâtın) isimleri Allah'ı tazim etmeyi ve O'nun (kulları tarafından) açık ve gizli işlenen amellerde gözetlemesini içermektedir.

 
ߞߘߐ ߟߎ߬ ߘߟߊߡߌ߬ߘߊ߬ߟߌ ߝߐߘߊ ߘߏ߫: ߟߏ߲߫ ߞߍߕߊ ߝߐߘߊ
ߝߐߘߊ ߟߎ߫ ߦߌ߬ߘߊ߬ߥߟߊ ߞߐߜߍ ߝߙߍߕߍ
 
ߞߎ߬ߙߣߊ߬ ߞߟߊߒߞߋ ߞߘߐ ߟߎ߬ ߘߟߊߡߌߘߊ - ߟߊߘߛߏߣߍ߲ ߕߙߎߞߌ߫ ߘߟߊߡߌߘߊ ߞߎ߬ߙߣߊ߬ ߞߟߊߒߞߋ ߞߘߐߦߌߘߊ ߘߐ߫ - ߘߟߊߡߌߘߊ ߟߎ߫ ߦߌ߬ߘߊ߬ߥߟߊ

ߟߊߘߛߏߣߍ߲ ߕߙߎߞߌ߫ ߘߟߊߡߌߘߊ ߞߎ߬ߙߣߊ߬ ߞߟߊߒߞߋ ߞߘߐߦߌߘߊ ߘߐ߫߸ ߡߍ߲ ߝߘߊߣߍ߲߫ ߞߎ߬ߙߊ߬ߣߊ ߞߘߐߦߌߘߊ ߕߌߙߌ߲ߠߌ߲ ߝߊ߲ߓߊ ߟߊ߫.

ߘߊߕߎ߲߯ߠߌ߲